1700’lerde yaşayan İngiliz yazar ve lesikograf Samuel Johnson bu sorunun öylesine mantıksız olduğuna inanıyordu ki, bu konuyu kapatıp,üzerinde durmayarak, bu konunun açılmayacağını düşünüyordu! “Ben bu fikri çürütürüm de” diyerek gerçeklerden kopuk bir şekilde konuşuyordu.
Johnson bu şekildeki iddiası, “bu dünyanın zihinlerimizin ürünü olduğu”nu iddia eden felsefeci Piskopos Berkeley’e cevaptı.
Berkeley haklı olabilir miydi?
Tüm bu çoklu evrenler, hem yaşayan, hem ölü olan kediler (Schröndinger’in kedisi), kuantum mekaniği kesinlikle garip. Ama bazı fizikçiler, gerçekliğin daha da garip olduğunu iddia ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Evren sen ona bakıp, gözlemlediğinde gerçek oluyor.”
Antropik ilkenin (fizikte ve kozmolojide özellikle astrofizik ve kozmolojideki fiziksel ve kimyasal teorilerin Dünya‘da yaşam olduğunu ve yalnızca tek bir yaşam formunun, Homo sapiens‘in her şeyin hesaplanabilir hale getirebilen bir düzeye ulaşmış olduğunu dikkate alması gerektiğini söyler) bu versiyonu, (“katılımıcı evren” olarak bilinir) 20.yüzyıl fizikçilerinin ağırtoplarından olan John Archibald Wheeler tarafından ilk kez ortaya atılmıştır. Kendisi, “gerçeklik” diye adlandırdığımızı ayrıntılı, özenle hazırlanmış, bir kaç demir direklerle desteklenmiş kağıt hamuru-kartonpiyer yapıya benzetmiştir. Kuantum hesaplama yaptığımızda, bu demir direklerden bir tanesine çekiçle vurur, yere indiririz. Herşey hayal ve teoridir.
Ancak, Wheeler için, bir kuantum hesaplaması yapmak, bizlere sadece nesnel bir bakış açısı vermez, bu hesaplama,ayrıca pek çok olası sonuçtan bir tanesini seçerek, evrendeki gidişatı da değiştirir. Örneğin; ünlü “çift yarık deneyi”nde olduğu gibi;ışığın düzeneğe bağlı olarak ya parçacık ya da dalga şeklinde davrandığı gözlemlenir. En kafa karıştırıcı olan şey de; fotonların nasıl ve ne zaman değişeceklerini biliyormuş gözükmeleridir. Bundan şunu çıkarabiliriz; gözlemlediğimiz anda bir fotonun fiziksel bir formu olmakta. Wheeler, “peki, ya yoksa?, ya baktığımız anda sadece bir forma giriyorsa” diye sorgular.
Hattâ geçmiş bile tasarlanmamış olabilir. Wheeler çift yarık deneyinin kozmik versiyonunu ortaya atar. Bu versiyonda, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bir galaksi dışından yıldız gökcisiminden gelen ışık, rotasını bozan galaksinin etrafından dolaşıp, bize gelerek, biri galaksinin bir tarafında diğeri de diğer tarafta olan iki imaj yaratır. Her birine bakmak için yöneltilen bir teleskopla, gözlemci, fotonların bu rotalardan bir tanesinde parçacık olarak seyahat ettiğini gözlemler. Ancak, aynalar ayarlayarak, her iki rotadan aynı anda fotonların detektöre çarpması ile onlar ışığın dalga olarak kendilerine ulaştıklarını görebileceklerdir. Bu sefer, bir milyar yıl öncesinden yıldız gökcisiminden gelen ışığın yapısını değiştirmek için, gözlem hali zamanın ötesine geçer.
Wheeler için bu, şu demektir: “evren, biz onu ölçene kadar, fiziksel herhangi bir anlamda mevcut olamaz. –hattâ gemiş de bile—ve şuanda yaptıklarımız, geçmişte,–ilke olarak, evrenin orijinine doğru olan tüm o yolda, yaptıklarımızı etkilemektedir.” Eğer Wheeler haklıysa, tüm o mevcut niyetler ve amaçlara rağmen, biz ve diğer bilinçli varlıklar onu gözlemlemeye başlayana kadar,evren hiç var olmamıştır.
Kulağa çok çılgın mı geliyor? O zaman bir de şuna bakın… Bir diğer kuantum mekaniği yorumu da Hugh Everett’in “çoklu dünyalar hipotezi”. Bu hipotezde şu söylenmekte:“Olan ve olmakta olan herşey, sonsuz sayıdaki evrenlerde olabilmekte. Karar verdiğiniz her seferde, evren ikiye ayrılıyor; birinde siz olan evren, diğerinde de diğer olasılığın yaşandığı evren. İçinde bulunduğunuz evren, bir anlamda, sizin yarattığınız kendi bireysel evreniniz.”
Bu düşünce, herhangi bir kişiye gerçekliğin ne olduğunu kontrol etmesi için yeterli. Oxford Üniversitesi’nden Fizik Felsefecisi olan Chris Timpson şunu ifade ediyor: “ Kuantum dünya hakkında realist olacaksanız, o zaman, bilin ki; garip, alışılmamış, kendine özgü bir dünyada kendinizi bulacaksınız.” Aslında bu, o kadar kendine özgün ki; bizim yüzümüzden sadece var olduğu fikri oldukça mantıklı gözüküyor.