Her canlıda, bütün canlıların ortak özelikleri vardır. Canlılar arasında yaşanan etkileşimler, mevcut potansiyel durumların hangisinin aktif olarak iş göreceğini belirler. Yani, hangi canlı ile hangi pencereden etkileşirsek o yönümüz öne çıkar. İnsanlar arasındaki ilişkide bir sürü yön aynı anda veya ayrı ayrı etkileşim imkanı verir. İnsanın hayvanlardan ayrı geliştirdiği bilinç düzeyi etkileşim biçimlerinde etkin rol aldığından, mevcut etkileşmelerin biçimini değiştirir. Zenginleştirir.
Bilinç bir yaratma biçimi olması ve bu yaratma biçiminin dili kavramlar üzerine kurulu olması işi zorlaştırır. Çünkü kavramları doğru kullanmadığımızda, bu durumla ilgili farkındalığımızın yetersiz olması durumunda çok farklı yaratma oluştururuz ki, bunların bir çoğu bize fayda yerine zarar verir. Evrende olma durumu zor olan süreçlerin bilinçle zorlanması mevcut enerji alanlarında huzursuzluk yaratır.
Dengenin geçici bir biçimde bilinç istemi yönünde bozulması ile oluşan zorlama istem, ileri bir dönemdeki enerji dengesi nedeniyle bozulabilir. Bu mevcut enerji alanlarında ki enerji dengelerinin o istemin olmasını tam kabullenmemesindendir.
Evrende her oluş belli bir zaman dilimini doldurur. Yani insan için gerçeklik algısını yaratan her durum, belli bir zaman sürecinde varlık olarak var ve nesne görünümünde var olandır. Bu gerçeklik algısı, insan için uzun dem oluşlarla var olan varlıkların varlığını sürdürmesiyle anlamlı gerçeklik oluşturmasıdır. Daha kısa süre sonra gerçekliğinin ve varlığının bozulması durumları ise insanda anlam eksikliği yaratır. Yani uzun süre varlığı hissedilmeyen her oluş sahtelik içerir. Bu bakımdan oluşlar sürecinde istemle yaratılan her varoluşun, evrensel enerji dengeleri ile uzun dem onaylı, var olmasının sağlandığı durumlarda, başarılı bir var oluş olur. ALP ‘lerde gül yetişmez. Everest de hiç bir ağaç yetişmez. Bu o ortamdaki enerji dengelerinin bu canlıların yaşamasına izin vermemesinin en güzel örneğidir. Uzay boşluğunda nasıl bir insani yaşam yoksa, diğer oluşlar ve süreçlerde de benzer izinler söz konusudur.
Bilinç yaratmasındaki istemlerimiz de mevcut şartların dengesinin izin verdiği eylemlerin neler olabileceğinin farkındalığını yaşamak ayrı bir farkında olma durumudur. İnsan bilinç tuzağında yapacağı enerji alanlarını zorlama, kendi bilinç alanına acı olarak yansır. Orada olması güçleşen her olgu bizden enerji çalar. Biz ne kadar O’nun olmasını istersek, sürekli bizden enerji çalar. Bu sürecin uzun olması durumunda, yaşam enerjimizde ciddi azalma oluşur. Bu azalma sonucunda kendimizi biyolojik ve ruhsal olarak yaşlanmış buluruz. Olması gereken zaten KOLAY olandır.
Yaratma süreçlerinde benzer acı vardır. Yaratmada hem haz hem acı iç içedir. Bir yandan fazla enerjinin boşalması, diğer yandan yaratmanın verdiği enerji beslenme biçimimizdeki eksik acıyı doğurur. Her zaman yaratma süreçlerinde belli bir zorlama vardır. Bu nedenle arzuların doruk noktalarında acı ile haz iç içedir. Bir oluşun oldurulma safhasında yaşanan enerji dönüşümleri kolaysa sevinç boyutu büyüktür. Zorlama fazla ise acı boyutu daha fazladır. Acı boyutu fazla olan yaratmalarda ruhsal enerji kaybı çok olur. Bu nedenle yaratmadan sonra ki süreçlerde yaratmanın varlığını korumaya harcadığımız ve sürekli beslediğimiz enerjimiz azaldığında, yarattığımız değer kısa sürede kendi anlamını hem yitirir hem de varlığını besleyen enerjinin azalması, yok olması nedeniyle bozunur (ölür). Varlığın, varlığı yokluk boyutuna dönüşür.
Bilinç ile yapılan yaratma biçimleri bu anlamda tehlikelidir de…
Bu çağda bilinç eksenli yaptığımız izinsiz yaratma biçimleri ve belli bir andaki dengeye bağlı yaratma fırsatında yaratılan her şey varlık oluştursa da, kalıcı süreçlerde varlığını koruması yinede başka dengelere bağlıdır.
Yaratma süreçlerinde zorlanan enerjinin belli bir eşik değerin zorlanmasında geri dönüşü olmayan kırılmalar yaratıp, zor olan oluşların sonraki dönemde olurluğunu sağlanması mümkündür.
Bu durum evrensel enerji bakımından izinli halle gelmiştir. Fakat orada yaratılan enerjinin kendi biçimselliği varlıkların varlığı açısından denge unsurlarından uzak olması her zaman zıt bir kuvvet yaratır. Buna en güzel örnek nefretin büyümesinin insan sevgi enerjisini yok edebilecek bir etkileri yaratması gibidir. Burada evrensel olarak nefret enerjisi kendini büyütmeyi başarırken, sevgi enerjisi kendini koruyamaz. Bu nefret enerjisinin izinli olması anlamına gelmez, sadece belli bir dengeye kadar kendini büyütme iznini ve gücünü yaratmıştır. Evrendeki diğer enerji dengelerini gerebildikçe, zorlayabildikçe zorlar. Belli bir AN ‘a kadar. Sonra negatif bu enerji biçimi kendini büzüşme, geri sönüm sürecinde bulur. İşte döngüsel kırılmanın oluştuğu bu noktadan sonra başka bir sürece doğru ilerleme yaşanır. Nefret enerjisi kendi gücünü kaybedip en az düzeye doğru başlayan yolculuğunda kendi gücü ile yaratığı tüm gerçeklik de yok olmaya başlar. Bu yok oluşta anlamlar yıkılır azalır ve belli bir noktadan sonra tümden varlığının gücünü yitirir ve ölüm anlamında o enerji dönüşme biçiminde bir sınıra varır. Bu sınır değer tamamen değişme noktası ve kendi varlığının bitmesidir. Kalan kısım sadece tohum misali bir miktar enerjidir. İleride bir zamanda yeniden büyümeye fırsat bulabilirse, tüm canlı yapılar gibi yeniden kendini büyütüp var eder.
Uygarlıkların pik noktasından sonra yok olması buna güzel bir örnektir. Eski bir şatafatın bugüne kalan harabesi, yıkıntısı buna güzel bir örnektir.
Olumlu ve izinli yaratmaların insanın yaşam enerjisini beslemesi ve diğerlerinin insandan yaşam enerjisi çalması çok ilginç bir deneyimdir.
Bu yaratma biçimlerinde, içimizdeki yaratma istemi ile evrendeki enerji dengelerinin olmasını istediği durumlar çakıştığında rezonans etkisi ile ortaya çıkan enerji büyümesi hem istemin yaratılmasını hem de kendi iç enerjimizin artmasını sağlar. Dahası bu büyüyen enerji çevresel olarak diğer insan ve canlılara da yansır. Bu bakımdan topyekun birliktelikle yaşamsal enerjinin büyütülmesini bazen tek bir bilinç istemi bile başlatılabilir.
Bu nokta mucize denen şeylerin oluştuğu andır. Bu ritüel durumun oluşması çok ender olması istem dengelerin çakışmasındandır. Diğer taraftan bu istem dengelerinde istemin oluşma biçimi sırasında bilinç zorlaması değil algısal olarak dış dünyadaki zorlamalara uyumlu bir bilinç durumunda olunması ile oluşan bu durum, algı açıklığı ile yakalanan farkındalık durumudur. Bu bakımdan farkındalık durumuna çok farklı bir derinlikte bakmak önemlidir. Bilinç isteminde koşullanma oluşu bu dengeleri hiçe sayan boyutları ile bizi farkındalıktan uzaklaştıran bir hal almamızı sağlar.