Evrenimiz tıpkı bir kristal gibi titreşiyor. Zamanın başlangıcından beri 7 kez yavaşlayan Evren, bir çan gibi salınmış. Southern Mississippi Üniversitesi’nden iki fizikçi, 26 Haziran 2015 tarihli açıklamalarında, evrenin genişlemekle birlikte, aynı zamanda çan gibi salınan bir iç yerçekimsel ivme sayesinde, genişlemesini yavaşlatan hali keşfettiklerini söylediler. Evren, bir süreç içinde. salınımı ile, karanlık maddeyi taklit etmiş ve 7 defa yavaşlayıp, ardından genişlemesini yeniden hızlandırmış. Bu osilasyon, evrenin bütünü ile ve evren boyunca, gravitasyonel bir dalgayla, ‘kristal bir çan gibi çalışı’ olarak tanımlanıyor.
Evrenin bu kristal benzeri titreşimi, insanın onu adeta kristal gibi titreştiren bir dizi enerjetik nokta ve likit kristalli bir yapı ile donatıldığı gerçeğini akla getirmektedir.
İnsanın bedensel enerji alanı, çok katlı simetride, dolanıklıkla etkileşen fraktal bir modeldir.
Bedeni ise, biyolojik ve kimyasal süreçlerin milyarlarca çeşidini saniyelerle yerine getirir. İnsan, 50 trilyon hücresiyle, kusursuz bir itina ile kurulmuş moleküler kompozisyonun hayat bulduğu şuur ve bunun gerektirdiği her şey ile, makroskopik süreçlere bağlanmıştır. Bu matris içinde insan, kuantum düzeyindeki evrenle iç içe ve birleştirici bir sistemdir.
Kristal yapılar.
Fraktal holografik model, uzayda potansiyel, sonsuz enerji içeren bir sıfır noktası alanı ile, belirli toroidal ve küresel sistemlere yoğunlaşır. Bunlar mikrodan makroya, çeşit çeşit ölçeklerde yansıyan, sürekli dönen kümelerdir. Galaksiler, biyo hücreler, hiperuzaydan başlayarak, dipte saklı kusursuz bir geometri tarafından tanımlanan harmonik aralıklarla organize edilmiş ve kitle içine, potansiyel enerjinin Kuant’a dönüştüren girdaplarına bağlanmıştır.
Hareket halindeki enerji kinetiktir, potansiyel enerji ise statik, düzenli ve dengelidir. Entropi ve Negentropi (Negatif Entropi), ‘’Karşıtların Birliğini, Kaostan Düzene’’ en temel bütünlük içinde sunan, Kozmik Tekilliğin ifadesidir.
Genişleme, daralma ve Spin; üç temel hareket modu, evreni bu sayede oluşturmakta, böylece Gravitasyon ve Elektromanyetiklik yerine oturmaktadır.
Hiperuzayda tetrahedral bir kristal kafes yapılanması evrenin kumaşını dokur. Tetrahedronlar, dört üçgenli yapısı ve piramit benzeri biçimleri ile, yüksek frekans olanağına kavuşmaktadır.
Kristallerin elektromanyetik enerjiyi dönüştürme gücü, silikon teknolojisi ve yapay zeka alanında çığır açan olanaklar taşıyor. Sıvı Kristal, bilimde solar hücreleri oluşturmada kullanılmış, bulunuşu ile de insanın kristalize yapısı daha yakından anlaşılmaya başlanılmıştır. Hücresel zar yapımızın önemli kısmı likit kristallerdir. Kristaller, matematiksel anlamda, çok kesin ve düzenli bulunan ızgara atom dizileridir. Kristalize bir oluş ise, renk, ısı, ışık, biyoelektrik, ses, bilinç enerjisi, düşünce iletimi gibi tüm enerji biçimleri üzerinde etkindir.
Bu durum, tıpkı bir kristalin, zihin güçlerini ve şifayı arttıran titreşimler yaymasına benzer. Kristal, mineral, cevher ve taşlar, biçimleri renkleri, potansiyel enerji ve güzellikleriyle değerli kaynaklardan. Koruma, iyileştirme güçleri, renklerinin frekans katkıları ayrıca önemli. Terapi alanında kristaller; çakralarımızın özgün renkleriyle uyumlanarak açılmasına, dengeye kavuşmasına, geometrik ışınların kolonize olmasına yarayarak, çok boyutlu bir farkındalığın yerleşmesinde etkin olabilirler. Derin titreşimleri ile beden çevresinde manyetik ağlar kurabilirler. O halde, bir kişinin biyoenerji alanından yayılan şifa gücü, doğal olarak, onun yapısının kristalize formuna da uygundur.
Bilgi materyali, Su.
H2O molekülü ile basit sanılsa da, Su’yun muazzam içeriği ve dizaynı son derece özel nitelikler taşır. Su, süperiletken likit kristal bir formdur. Yüksek ısı iletkenliği, buharlaşma hızı, benzersiz dörtyüzlülüğü ile, en ünlü moleküler konfigürasyondur. Isıtıldığında soğutan su, genişleme ve daralma gibi, evrende entropik ve negentropik güçler arasında bir bağlantıdır.
Su molekülleri, çevredeki bilgiyi saklama özelliği taşıyarak, biyolojik sistemler arasında tutarlı bilgi alışverişi yapan kanallardır. Suyun hafızası olduğu, enerji yapısına etki yüklenebileceği, uzun zamanlar öncesinden beri Şamanlar tarafından bilinmekteydi. Su fonksiyonlarının kristal yapısı tam geometriktir. Bu yapılandırma içindeki su moleküllerinin sıvı dinamiği, önemli bir rezonans bağı oluşturur ve bu rezonans sayesinde su, tutarlı bilgi materyalidir ve vücudun doğası gibi kristalindir.
Su, DNA ipliklerinin kompozisyon desteklenmesinden sorumlu işçi sayılabilir. Çift sarmal içeren nükleotidleri ile, bilgi aktaran frekanslar için bir kanal da sayılabilir. Her 7 yılda bir, beden moleküler düzeyde yenilenir. Rezonans dizimiz veya “bellek desenlerimiz” ise, bilgi çekmektedir.
İnsan vücudunda, likit kristal
Maddenin katı ve sıvı arasındaki ara hali “Sıvı Kristaller” olarak bilinmektedir. Sıvı kristal hali; maddenin dördüncü bir halidir, kolay polarize olabilmektedir. Sıvı kristal, elektrik veya manyetik alanların yönüne bağlı olarak, farklı şekilde davranır.
Örneğin bedenimizdeki kolajen, kıkırdak, iç kulak içindeki kalsit, bezler, dentin, keratin, elastin, atardamar dokusu, bağ dokusu, kristalize özelliklerdedir. Daha büyük likit kristal sistemleri, yağ kas ve sinir dokusu, lenf sistemi, beyaz kan hücrelerinde, hücre zarında, sinirlerin miyelin kılıflarında yer alır. Vücut sıvıları kristal niteliklere sahip olarak, tüm kristallerin potansiyel biçimlerini içerdiği su molekülünü kapsar.
Diğer yandan, insan vücudu boyunca, zarar verici bir ‘’Katı Kristalleştirme’’, safra veya böbrek taşlarında, sıtma anında hematin kristalleşmesinde, kataraktın opak hale gelerek göz proteinlerini kristalleştirmesinde, bedende kalsiyum oksalat taşları oluşmasında görülmektedir. Vücut su kaybı veya aminoasitlerin artışı da, katı kristal taşlar oluşturur. Safra kesesinde taşlar, strese bağlı olarak, bir günde dahi ortaya çıkmaya başlar. Kristalize atomlar; molekül veya iyonların her yöne uzanan sıralı bir deseni halinde tanzim edilmektedir. Bu diyagramlar şekil çeşitliliği gösterir.
Biyokristalin Ayna
1995 yılından sonra doğan ve ‘Kristal Çocuklar’ olarak nitelendirilen çocuklarda kuvartz kristalinin etkinliğine dair bir alan çekiciliği bulunmakta ve bu çocukların taşlara, kristallere çekim duyduğu, auralarının farklılık gösterdiği bilinmektedir. Uyku, yeme içme, ilgi kurma, odaklanma, öğrenme düzenleri oldukça farklıdır. Teknolojiyi çok çabuk öğrenip kullanabilme yetileri, sezgisellikleri, metobolizma hızları, bağışıklıkları, onları farklı bir kategoriye dahil etmiş görünmektedir.
Evrenin temel dinamiği genişleme ve daralma olduğundan, insan bilinci sayısız süreçlerde bir bilgi geri-besleme döngüsü içine girer. Bilgi, sonsuz yerel olmayan vakum alanına, içeriye emilir ve sonlu dış dünyaya geri yayılarak bilinçte saf bilgi halinde işlenir.
Biyolojik beden, bilincin alıcı-vericisi. Peki kaynağı da olabilir mi?
Kristal molekülleri organize düzende bir yapıdır, belirli frekanslarda salınır. Elektriksel bir nabız oluşturarak, mekanik strese cevap verirler. İnsan organizması da, kristal benzeri olarak tarif edilebilir.
Hücre ve protein yapısı kristal fonksiyonlu rezonans deseni oluşturan yapıların salınan ağını kurduğunda; İnsan, bir Biyokristal gibi algılanmalıdır. Hiperuzaydan gelen frekansların sürekli rezonansına açık bir sistem gibi, insan bedeni % 70 su içerir, beynin % 90’ı sudur. Bilindiği gibi, yeni doğan bebeğin % 90’ı sudur. Yaşlandıkça su oranı % 60’a düşer.
İnsan vücudu, kalbin titreşimi etrafında harmonize olmuştur. Kalp, en güçlü elektromanyetik alana sahiptir. Kristal yapının senfonisini titreştirmekte olan her insanın, kozmik fraktali eşsiz geometrik bir konumdadır.
Böylece, bedeni bilgi çeker, kayıt yetisine sahiptir, duyarlıdır. Bu ince ayarlı sistemi içinde insan, çoklu enerjetik katmanlı, holograma dönmüş bir biyokristalin fonksiyonun yapı ifadesi sayılmaktadır.
Kendi gizemimizi bir iç görü edimi ile deneyimlediğimizde, zikir, namaz, meditasyon, yoga ve alternatif uygulamalar ile kendimizi genişleterek gözlemleyebiliriz. Bu sayede dilemediğimiz parazit enerjilere kanallık yapmamamız için, bilinçaltı, kozmik şuurla bağlantısını yükseltir.
Bilinçaltımız, sevgiyle ve ilahi aşkla düzenli biyomanyetik enerjiler üretebilir. Bir kişinin, özgün kristal yapısının enerjisini, rezonansını arttırmasının anlamı; ışık bedeninin bu kristalizasyona eşlik ederek, ruhsal, zihinsel, duygusal, fiziksel titreşimler düzeyinde yenilenmesi ve onun sağlıklı, dengeli bir alana çekilmesidir.
Böylece İnsan, bu bütünlük içinde, Allah’ın azametini, sonsuz ilim ve şanını, yüksek ahenkli geometrisinde yansıtan doğal Biyokristalin Ayna’ya bakabilir.
Kaynak:yuvayayolculuk