Stanford, dua eden kişinin psikolojik durumunu, laboratuar çalışmalarındaki Telekinezi deneyleriyle karşılaştırarak, dua etmenin işlevini çok geniş bir şekilde araştırmıştır. Bu konuyla ilgili yapılan diğer araştırmalarda olduğu gibi; Stanfor’un yapmış olduğu çalışmalarda; duaların gerçekleşmesinde, dua edenin konsantrasyonunun ve bu konsantrasyonunun sonucunda yönlendirilmiş olduğu düşünce enerjisinin çok önemli bir fonksiyon görmekte olduğunu tüm açıklığıyla bilimsel olarak ortaya çıkmıştır… Dualarımızda olduğu gibi, günlük yaşantımızdaki çeşitli olayların gerçekleşmesinde ya da gerçekleşmemesinde; o andaki güçlü bir istek duygumuzun, biz fark etmesek de telekinetik bir etki de bulunduğu bilinmektedir. Örneğin, tavla oynarken bazılarımız istediğimiz zarı kolaylıkla getirir.
Parapsikoloji laboratuarlarında yapılan konuyla ilgili bütün çalışmalar, atılan zara konsantre olmanın, istenilen /arın gelmesinde kesin etkili olduğunu göstermiştir. Bu çalışmalar sırasında Duke Üniversitesi’nde gerçekleştirilen zar deneylerinde başarıyı olumlu yönde etkileyen çok önemli bir püf noktası yakalanmıştır. Daha sonraları bu “konsantrasyonun serbest bırakılması” olarak adlandırıldı. Söz konusu ettiğimiz bu buluş telekinezi çalışmalarında büyük bir devrim yaratmıştır. Yapılan zar deneylerinde süje eğer zarı attıktan sonra da konsantrasyonununu ve isteğini sürdürürse arzu ettiği zar büyük bir ihtimalle gelmiyordu.
İstenen zarın gelmesi için önce yoğun bir istek ve konsantrasyon sağlanması, ancak zarlar elden bırakıldığı anda isteğin kesilmesi gerekiyordu. Konsantrasyonun serbest bırakılması kritik bir husustur… Böylece şuuraltı işi ele alır ve sonucu etkiler. Daha sonraları zar atına alanında sürdürülen tüm deneyler bu buluşu doğrulamıştır. Gerçekten de çabanın sürmesi, isabetin düşmesine sebep oluyordu.