Brendan Turner
Nörobilim ve epigenetikte en son araştırma, sağlığa bakış ve hastalığı tedavi etme şeklimizde devrim yapmaya yönlendirdi. Beynimizi ve genlerimizi değiştirme ve onların gördüğü zararları onarma yeteneğimizi gösteren bir çok araştırma, neye inandığımızın, nasıl hissettiğimizin ve nasıl yaşadığımızın sağlığımız üzerinde gerçek ve uzun süreli etkisi olduğunun reddedilemez kanıtını oluşturuyor. Paradigma, sağlığın zihnin, bedenin ve çevresel faktörlerin bütünleştirilmesi olduğunu tanıyan biyo – psiko – sosyal modele değişiyor.
Nöroplastisite, çevreden gelen ve bilinçli niyetlerimizin girdisinin sonucu olarak herhangi bir yaşta beynimizin kendini yeniden yapılandırma ve yeni devreler yaratma yeteneğidir. Nörobilimciler çocukluktan sonra, beyin yapısının göreli olarak sabitlendiğine inanırlardı. Ama yeni bulgular yetişkinlikte beynin ve sinir sisteminin bir çok yönünün yapısal ve işlevsel olarak değişebileceğini ortaya koyuyor, buna öğrenme, hafıza ve beyin incinmelerinin iyileşmesi dahildir.
Zihnimizi istenmeyen bağlantılardan ayırmaya veya bu bağlantıları koparmaya odaklayabiliriz, böylece düşünme, hissetme ve eyleme geçme şeklimizi etkileyen geçmiş deneyimleri salıveririz. Yeniden yapılandırılan beyin artık geçmişin devresine göre ateşlenmez. Bu nörolojik budama ve filizlenme veya öğrenilen şeyi unutma ve öğrenme şimdiki sınırlamalarımızın üzerine yükselmemiz ve şartlanmamızdan veya koşullarımızdan daha büyük olmamız için fırsat yaratır.
Genlerimiz beynimiz kadar değişebilirdir
Bugünün araştırmalarının en aktif alanlarından biri epigenetiklerdir – çevrenin gen aktivitesini nasıl kontrol ettiğinin incelenmesi. Epigenetikler, DNA’nın tüm yaşamı kontrol ettiğini ve gen ifadesinin hücrenin içinde gerçekleştiğini ifade eden geleneksel genetik modelin tam zıttıdır. Daha önce genlerin çoğu hastalıktan sorumlu olduğu düşünülüyordu, ama şimdi çevrenin belirli genleri aktive veya deaktive ederek hastalık üretmede en nedensel faktör olduğunu biliyoruz. Zayıf yaşam tarzı seçimleri, besinsel eksiklikler, kronik stres ve çevresel toksinler gen ifadesini etkiler ve hastalığa neden olur.
Epigenetikler bize genetik kaderimizin kontrolünü geri alma yeteneğini verir. Basit bir DNA testi hastalık riskimizi önemli ölçüde azaltacak ve sıhhatimizi maksimuma çıkaracak eşsiz genetik profilimize dayanarak spesifik diyet, egzersiz ve yaşam tarzı planını ortaya koyar. Yalnızca düşüncelerimizi, duygusal tepkilerimizi ve davranışlarımızı değiştirerek hücrelerimize yeni sinyaller gönderebiliriz ve hücre yeni bir şekilde aktive olduğunda, aynı genetik mavikopyanın binlerce varyasyonunu yaratabilir.
Beyin ve beden güçlü elektrokimyasal sinyaller vasıtasıyla etkileşim kurar. Nörotransmitterler ve kimyasal haberciler sinir hücreleri arasında sinyaller gönderir, bu beynin ve sinir sisteminin iletişim kurmasını sağlar. Nöropeptitler hipotalamusta üretilen kimyasallardır ve epifiz bezinden geçerler, sonra kan akışına girerler ve hormonlar üretmek için bedenin farklı bezlerine sinyal gönderirler. Nöropeptitler ve hormonlar hislerimizden sorumlu kimyasallardır.
Dışsal çevre kimyasal olarak genlere, bir deneyimin duyguları vasıtası ile sinyal gönderir. Eğer öfkenin toksik halinde, depresyonun melankoli halinde veya endişenin ihtiyatlı halinde kalırsak, o kimyasal sinyaller aynı genetik düğmelere basıp dururlar, sonuçta belirli hastalıkların aktivasyonuna neden olurlar. Stresli duygular genetik tetikleyiciyi çeker, hücrelerde düzensizliğe neden olur ve en sonunda bedende hastalık yaratır.
Genlerin pozitif şekilde sinyal göndermesi için beyni yeniden yapılandırmak
Farklı düşünceleri düşünürken, beyin devreleriniz buna karşılık gelen sıralamada ve modellerde ateşlenir. Bu nöron ağları aktive edildiğinde, düşündüğünüz şekilde hissetmeniz için beyin o düşüncelere tam olarak uyuşan spesifik kimyasallar üretir. Beyin, bedenin nasıl hissettiğini izleyerek beden ile sürekli iletişimdedir. Aldığı kimyasal geribildirime dayanarak, beyin bedenin hissetme şekline karşılık gelen kimyasallar üreten daha fazla düşünceler üretir, böylece önce düşündüğümüz şekilde hissederiz, ama sonra hissettiğimiz şekilde düşünmeye başlarız.
Bu düşünme ve hissetme süreci bir var olma hali yaratır – kimliğimizin bütüncül bir parçası haline gelen tanıdık zihinsel/duygusal bir hal. Beyniniz ve bedeniniz arasındaki bu döngüsel iletişimin sonucu, yaşam deneyimlerinize öngörülebilir tepki vermeye eğilimli olmanız ve bilinçsiz olarak otomatik şekillerde davranmanızdır. Zamanla aynı negatif düşünceleri ve hisleri tekrarlamak bedeni çok fazla bilinçli düşünce olmadan ıstırabın hissini hatırlamaya şartlandırır, böylece bu şimdi doğal ve normal görünür. Bu programı değiştirmek ve zihni ve bedeni uyuma getirmek için, bilinçaltı zihin ile çalışmamız gerekiyor.
Meditasyon ve beden – merkezli terapötik teknikler bizi kontrol etmekte olan bilinç dışı programlar üzerinde kontrolü ele almamıza yardımcı olur. Sinir hücrelerini yeniden yapılandırabiliriz ve zihin ve bedenin rutin bilinç dışı hallerinin nörolojik donanımını budayabiliriz ve artık genlerinize aynı şekilde sinyal göndermez. Beyninizi, bunun yerine kim olmak istediğinize dayanan yeni düşünce ve his kalıpları ile yeniden yapılandırırsınız. Beden ve zihin uyum içinde çalışmaya başladığı zaman, bu gerçek değişim noktasıdır. Dış çevremizdeki tüm koşulları kontrol edemeyebilirken, kendi içsel ortamımızı kontrol etmekte seçime sahibiz ve bunun gen ifademizde ve toplam sağlığımızda pozitif etkisi olur.
(Çeviri: Saffet Güler)
Kaynak:koşulsuzsevgi