Submit Face book
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 5/5 - 1 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Engizisyon Mahkemesi işleyişi


Engizisyon Mahkemesi işleyişi konusu, Engizisyon forumunda tartışılıyor.
#1
Mahkeme işlemleri basitti. Sanık ya piskoposluk sarayında ya da bir manastırda yargılanırdı. Mahkeme bir sorgucu kurulundan, noterden ve iki hukuk uzmanından oluşurdu. Bu uzmanlardan biri kilise dışından seçilebiliyordu. Mahkemelerde suçlanan kişinin bir avukatı yoktu. Sadece, sorgulamalarda itiraf edip etmediğine tanıklık etmek için bir kraliyet temsilcisi hazır bulunuyordu. Sorgucular, mahkemede suçlamalarını hem Latince hem de suçlunun anadilinde yapmak zorundaydılar. Sorgucular, çoğunlukla suçlu sıralarından çok daha yüksekte bulunan bir kürsüde otururlardı. Sorgucu konuşmasına, önce suçlunun kimliğinden, işinden, ailesinden söz ederek başlar ve daha sonra sözü işlenen suça getirirdi. Sorgucular psikolojik taktik konusunda çok uzmandılar. Suçluyu çelişkiye düşürüp, erken ve acele bir itiraf peşindeydiler. Bazı sorgucular bu konuda öyle uzmanlaşmışlardı ki, suçluyu giyiminden, bakışından ve duruşundan saptayabiliyorlardı. Engizisyon sorgucularının en ünlülerinin başında Bernardo Gui geliyordu. Çeyrek yüzyıl boyunca kendini soruşturmalara adayan bu Dominiken din adamı, sorgulamalarının büyük bir çoğunluğunu, 1324 yılına kadar Fransa’nın Toulouse kentinde sürdürdü. Başpiskopos ilan edildiğinde, o güne kadar tam 930 kişiyi yargılamış ve cezalandırmıştı. Suçunu itiraf etmekte direnenler için işkence uygulanması, belki de engizisyon adının bu denli tiksinti ve ürperti yaratmasının nedeni..

İşkence

Tarihin şahit olduğu Hıristiyanlığın gerçek insanlık dışı vahşi yüzüdür. Aslında, Ortaçağ boyunca bu yönteme çok fazla rağbet edilmemişti. İşkence uygulamasının kurumlaşması 14. yüzyıldan sonra Roma hukukunun kabul edilmesinden sonra gerçekleşti. İşkence, mahkeme boyunca söylediklerinde çok büyük kuşkular ve çelişkiler olan suçlular için, ancak ve ancak başpiskoposun onayıyla yapılırdı. Engizisyon mahkemelerinin uyguladığı işkenceler konusundaki tartışma, günümüzde de tüm hızıyla sürüyor. Bir grup tarihçi, bu işlemlerin acımasızlığını ve zalimliğini dile getiriyor. Onlara göre, bazı yazılı kaynaklarda işkence gören kimi suçluların vücutlarının normalden 30 santim daha uzadığı belirtiliyordu. Yine kurbanın ağzına, büyük hunilerle bir seferde litrelerce su, hatta kimi zaman idrar boşaltılıyordu. Günahkârların kalçaları kızgın kerpetenlerle sıkılıyordu. 1486 yılında Alman engizisyon sorgucuları tarafından kaleme alınan “Cadıların Tokmağı” adlı el kitabı, engizisyon mahkemesinin uyguladığı bazı işkence yöntemlerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Dinin afyon olduğu hakikat ancak ve ancak Hıristiyanlık için söylenebilir,burada bilime karşı verdiği savaş açıkça görülmekte ve insanlık için Hıristiyanlığın değerlerinin ne kadar ilkel ve barbar olduğu açıkça görülmektedir. Katolik kilisesi, Ortaçağ’da gücünü sağlamlaştırdıktan sonra, kabul edilmiş doktrinlere karşı çıkanları toplum düşmanı olarak ilan etmeye başladı. Ancak, pişmanlığı reddedenler de vardı: ;Roger Bacon (1220-1292):Britanya İmparatorluğu’nda yaşayan Kelt bilim adamı, deney yöntemini ilk savunan Ortaçağ aydınlarındandı. Büyüteci bulan ilk olarak tarihe geçti. Fransisken öğretisini eleştirdiği için 15 yıl hapis yattı. ;Ockhamlı William (1285-1347):İngiliz filozof, varlık konusundaki yalınlık ve tutumluluk ilkesiyle ünlüydü. “Nesneler zorunlu olanlar dışında çoğaltılmamalıdır” sözü, “Ockham’ın usturası” şeklinde adlandırılıyor. Papalığa karşı imparatorluğu desteklemenin İncil’e uygun olduğunu söylediği için mahkum edildi. Ancak, Münih’e kaçarak yaşamını burada sürdürdü. ;Giordano Bruno (1548-1600):Aristotelesçi kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında yer alan İtalyan filozof, Kopernik’in tezini savundu. Evrende, Dünya’dan başka birçok gezegenin bulunduğunu söyledi. Aykırı görüşler beslediği için Roma’da kazığa bağlanıp, diri diri yakıldı. 1633 yılının 22 Haziran günü, Roma, tarihinin en önemli günlerinden birine tanık oluyordu. Engizisyon mahkemesinde yargılanan Galileo Galilei’nin son sözleri merakla bekleniyordu. Ünlü bilgin acaba düşüncelerinde direnecek miydi, yoksa “itiraf” mı edecekti? Yüzlerce izleyici ve jüri sıralarını dolduran onlarca din adamının ortasında, kendisini tarihle hesaplaşmak üzere bir av gibi hisseden Galilei’nin ağzından şu sözler döküldü: “Ben, ‘Güneş evrenin merkezindedir’ dediğim için yargılanıyorum ve bu tür aykırı görüşleri nefretle kınıyorum, lanetliyorum. Aynı zamanda Kutsal Katolik Kilisesi’ne yapılan tüm yanlışları da…”
69 yaşındaki bilim adamı, kendisi gibi Güneş’i merkez kabul eden görüşü savunanlardan Giordano Bruno’nun kazığa bağlanıp yakılmasından sonra, pek kahramanca davranamamıştı. Ama yine de, bugün engizisyon denince akla “Galileo Galilei’nin duruşması” geliyor. Nitekim 2000 yılında papa, bin yıl kutlamalarını fırsat bilerek, başta büyük bilim adamları olmak üzere, bir zamanlar din adına gerçekleştirilen bu uygulamalardan dolayı özür diledi! Bruno (1548-1600), evrenin sonsuzluğu fikrini ortaya attığı için kilise tarafından çok ağır ve uzun işkencelere tâbi tutulduktan sonra diri diri yakılmıştır. Galile de bu akıbetten kurtulabilmek için engizisyon mahkemesi önünde, Dünya’nın Güneş etrafında döndüğü yolundaki iddiasından dönmek zorunda bırakılmıştır. Bu tür örnekler, Ortaçağ ile sınırlı değildir. Çok daha yakın dönemlerden bir isim olarak Paganini (1782-1840), ölmeden önce günah çıkartmayı kabul etmediği için, uzun yıllar boyunca ölüsüne gömülecek yer verilmemiştir. Nice’te ölmesine rağmen, oğlunun başvurusu üzerine, Papa, üç yıl kadar süren incelemelerinin sonucunda, tahnit edilmiş olan nâşının Cenova yakınında geçici olarak defnine izin vermiştir. Bu büyük müzisyenin cesedi, daha sonra gene kilisenin baskısıyla, iki kere daha gömüldüğü yerden çıkarılarak değişik yerlerdeki mezarlara nakledildikten sonradır ki nihayet 1896’da Parma’da bugün bulunduğu mezara gömülebilmiştir.

Endülüs Örneği

2 Ocak 1492 sabahı Kardinal Don Pedro de Mendoza, El-Hamra Sarayı’nın Alcazaba denilen baş kulesine gümüş haçı dikerek İspanya’da Müslüman egemenliğinin sona erdiğini ilan etti. 500 bin nüfusu ile Avrupa Kıtası’nın en büyük şehri olan Gırnata İspanyollara teslim oldu. Kaçanlar kurtuldu, kaçamayan Müslümanlar da kitle halinde öldürüldü. Hâlbuki taraflar arasında imzalanan ahitname gereği Müslümanların can ve malına dokunulmayacaktı. Ama kral şehre girdiği gün, daha ahitnamenin mürekkebi kurumadan sözünü çiğnemişti. Papa’nın müsaadesiyle, Engizisyon Mahkemesi kuruldu. Hıristiyanlığı kabul etmeyenler yakıldı; malları yağma edildi. Kısa zamanda İspanya’da tek bir Musevi ve Müslüman bırakılmadı. Târihçilerin belirttiğine göre Engizisyon Mahkemesi, 18 sene içinde 24.000′ den fazla Müslüman’ın idamına karar verdi. Endülüs sadece insanı ile değil; tarihi, sanat ve ilmî eserleriyle, zengin kütüphaneleriyle, cami ve medreseleriyle beraber tarihten siliniyordu. Engizisyon Mahkemesi’nin kararıyla Gırnata’da 1 milyon cilt kitap yakılmıştı. Kardinal Ximenes, 80 bin el yazması eseri, bizzat eliyle yaktı. Ünlü “Karamazov Kardeşler” romanında, Ivan’ın ağzından şöyle bir öykü anlatıyordu:Hazret-i İsa yeryüzüne inip İspanya’ya gidiyor, atıp tutmaya başlıyor, Engizisyon mahkemesi baş rahibi Torquemada da onu kamu ve kilise düzenini bozmaktan tutuklatıp diri diri yakılmasına karar vermişlerdir.

Engizisyon ve İhbar Müsessesi

Engizisyon mahkemeleri, çoğunlukla “ihbar” müessesesi üzerine kurulmuştu. Eğer bir kişi kendi günahlarını gelip bir ay içinde itiraf ederse ve “özür dilerse” affedilirdi. Ancak bu süre içinde böyle bir davranışta bulunmazsa, ona karşı dava açılırdı. Davalı, mahkemede kendisini kimin ihbar ettiğini asla öğrenemezdi. Sorgucunun katedralde verdiği vaaz, daha sonra yazılı olarak kiliselerin kapılarına asılırdı. Böylece hiç kimse “Benim, mahkemenin geldiğinden haberim olmadı.” diyemezdi. Bu ilandan sonra, sorguculara ihbarlar yağmaya başlardı. Mahkeme bir ay boyunca bu ihbarları okur, değerlendirir ve ihbar edilenlerin kendilerini göstermelerini beklerdi. İhbarların tümü noter tarafından kayda geçirilir ve bir temele dayanıp dayanmadıkları ya da sadece çamur atma olup olmadıkları araştırılırdı. 1593 yılında tutuklanan ünlü bilim adamı Giordano Bruno, önce Venedik Senatosu’na sevgilisi olan bir kadının kocası tarafından zina suçuyla ihbar edilmişti. Halkın tepkisinden korkan Senato, bu ihbarı kendisi değerlendirmek yerine engizisyon mahkemesine havale etmişti. Mahkeme tutanaklarından, engizisyona gelen ihbarların yüzde ellisinin ciddiye alınmadığı açıkça görülüyor. Öte yandan, bugüne kadar pek bilinmeyen bir nokta, yanlış ihbarlarla suçlamada bulunan kişilerin de işkenceyle cezalandırılmasıydı. İhbarın üzerinden bir ay geçtikten ve iyice değerlendirildikten sonra, engizisyon bir ön sorgulama yapardı. Bu noktada çok dikkatli davranılır ve suçlanan kişinin saygınlığını yitirmemesine özen gösterilirdi. Çok nadir olarak, ön sorgulamadan önce tutuklama yapılır ve bu durumda mutlaka iki tanık gösterilirdi. Ancak, ön sorgulamadan sonra, suçlanan kişi “tehlikeli” olarak tanımlanırsa, hemen tutuklanır veya piskoposluk sarayının ya da kraliyet mahkemesinin zindanına atılırdı. Engizisyon kurallarına göre, tutukluların her türlü bakımından ve harcamalarından kilise sorumluydu. Belgeler, bu konuda oldukça ilginç uygulamalara tanıklık ediyor. Örneğin, bazı mahkumlar pahalı şaraplar sipariş ediyor; hatta bazıları, geceyi eşleriyle birlikte geçirmeyi talep ediyorlardı. 1632 tarihinde engizisyon, mahkeme boyunca Galileo Galilei’yi üç odalı bir evde ağırlamış ve kendisine bir de hizmetçi tahsis etmişti.


engizisyon2.jpg

Your Page Title #satışortaklığı
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Engizisyon nedir? Emka 0 5,049 24-06-2016, Saat: 14:07
Son Yorum: Emka

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi