Submit Face book
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 5/5 - 1 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

Gerçeklik Maya’nın Örtüsü Altında mı?


Gerçeklik Maya’nın Örtüsü Altında mı? konusu, BİLGİ PAYLAŞIMI forumunda tartışılıyor.
#1
Tam olarak ne zaman ve nasıl içine düştüğümü kat’iyen çözemediğim bir saplantıya duçar yaşamaktayım, epey uzun yıllardır..

Bilinçli yaşadığımı zannettiğim dönemden beri yakama yapışan “varoluşun arka bahçesine ulaşma” tutkusu, yıllar içinde, hayatın gönüllü çekilen bir çilesi haline geldi.

Kimi zaman yüreğimin, kimi zaman aklımın; mevcut bilimsel/dinsel paradigmalarla tam bir doygunluğa ulaşamayan tarlaları mecburi nadasta ekime hasret bekledi durdu..

Çoğu zaman anlamlı tesadüfler ve ilginç eşzamanlılıklarla karşıma çıkıp kendini aldıran kitaplar ve de konferanslar aracılığıyla ulaştığım felsefi, dinsel, mitolojik, edebi metinlerin satır ya da satır aralarında yakaladığım **Maya’ya ait ipuçlarını sezgilerimle harmanladığımda, yeryüzünde asırlardır sahnelenen varoluş oyununun üzerinde hakikati sisleyen bir örtü olduğunu sezmeye başlayarak yeni tohumlarla döllendim. (**Maya’nın ve arkasında çok önemli gerçekleri barındırdığına inandığım diğer sembolik anlatımların içrek mesajlarına duyduğum merak; yaşam-ölüm, madde-ruh gibi kavramlara ait ezberlerimi bozarak hayatı algılama biçimimde köklü bir dönüşüme sebep oldu.)

Benzer okumaları yapanlar elbet bilir; yeni başlayanlara bilgi olsun diye açıklayayım..

Hint mitolojisinde **Maya yanılsamayı temsil eden eski bir doğu tanrıçasıdır.. İnsanlar gizli yasalarını kolaylıkla keşfedemesin diye, doğanın, her şeyi örtmek üzere kullandığı bir örtüdür.

Yaşam oyunu sürdürebilmemiz için bize yardım eder, cazip atraksiyonlarla baştan çıkarır, illüzyonlarla aldatır “Maya”.

Onun güzelliği ve çekiciliği sayesinde, yeryüzünün tüm sıkıntılarına rağmen, bu gezegende payımıza düşen yaşam yıllarını geçiririz; yarı bilinçli olmamızdan ötürü her şeyin görünenden ibaret olduğunu sanarak oyuna kendimizi kaptırıp gideriz..

İspanyol yazar, filozof Delia Steinberg Guzman’ın “Maya’nın Oyunları” adlı kitabından yaptığım alıntıya bir tutam yorum katarak tanıştırmak istedim sizinle “Maya”yı..

651be53d72f920c6b8ea8a746cdabe55.jpg

Hiç böyle hissettiğiniz oldu mu bilmem; bu “kozmik oyunun” üzerinde hakikatleri gizleyen bir sis perdesi olup olmadığını sorguladı mı derinlikleriniz?

“Bütün bu olup bitenin içinde rol almak iyi de; neye hizmet ettiğimi bir bilebilsem!” diye dar geldi mi bilinciniz?

İllüzyon teorisyenliğinden yaşadığımız “gerçekliğe” dönecek olursak, varoluşla ilgili bu güne değin bize sunulan resmi reçetelerde salt iki ilaç sunulmuş önümüze; bilimin keşfettiği “evrim”, dinin buyurduğu “yaratılış” teorileri.

Bir tarafta, insanı yüzyılların esaret zincirlerinden kurtararak düşünceye, akılcılığa tahrip edilemez bir üst nitelik kazandırmış, fizik alemdeki keşifleriyle dünyanın çehresini değiştirmiş, aklı ve insanı hak ettiği yere yücelterek şaha kalkmış bilim gururlanıyor..

Diğer tarafta, ezeli büyüsünü gönlün ihtiyaçlarına cevap vermekten alan; ne yazık ki özü boşaltılarak şekilciliğe mahkum edilmiş, varlığın şuursal sıçramasının çok altında söylemlere takılı kalarak tekamülü yavaşlatmış; ve böylece asli görevinin çok uzağına düşmüş din diş biliyor..

Bu iki disiplinin arasında sıkışıp kalmış, çok önemli haklarından vazgeçerek kendini aşkın bir şüpheciliğin kollarına bırakmış felsefe ise diğer köşede sadece söyleniyor..

Bütün bunların orta yerinde ise insan duruyor…

Doğuşuyla sırtlandığı taş gibi ağır varoluş sorunsalını gerçekten, ama gerçekten, niye taşıdığından bi haber debelenen insan..

Kim olursak olalım, hangi felsefi ve sosyal ekole mensup bulunursak bulunalım, birbirleriyle bir türlü uzlaşamayan, ama her ikisi de insanın vazgeçilemeyecek temel ihtiyaçlarına cevap veren bu iki düşman (!) alemi içimizde barındırarak varlığa, yokluğa anlam kazandırmak peşindeyiz hepimiz..

İnsan varlığının EN önemli meselelerinden olan varoluş-yokoluş döngüsünün, hem aklı hem ruhu tatmin edecek “doyurucu” bir cevaptan yoksun olması, insanoğlunun tüm eylemlerini içten içe etkileyen uğultulu bir fon müziği yaratıyor sanki yeryüzünde..

Bu hissediş- düşünüşlerle büyüyen farklı ipuçlarına ulaşma açlığını sadece bilim ya da din kaynaklı metinlerden doyuramayacağımı anladığım için uzandım; ezoterik, spritüel bilgi kaynaklarına.

Bu farklı alemlerde karşılaştığım bilgi ve semboller, doğarken koltuk altımıza sıkıştırılmış “varoluş bilmecesi”ni anlamlı bir resme dönüştürmek için ihtiyaç duyduğumuz çok önemli bir parçadan yoksun olduğumuzu anlatmaya çalışıyor gibiydiler.

“Maddeyi fethettiniz ama RUH parçası hala kayıp bilmecenizin!” diye kafalarını uzatıp duruyorlardı, her fırsatta..

Bedenimi salt fiziksel ve kimyasal süreçlerin işlediği bir makina, şuurumu/ruhumu bu süreçlerin bir yan ürünü olmaktan ibaret görmemem gerektiği gözüme gözüme sokuluyor; 

ancak her ipucu beraberinde bir başka soruyu getiriyordu..

İnsanlık tarihi boyunca zihinleri en çok meşgul etmiş “en büyük soruya” verilmiş cevaplar karşısında ki çocukca tepinmelerim, şüphe krizlerimle çok dalga geçtim!

Kendime çapımı, boyumu, posumu hatırlatarak ikilemlere düştüm..

Sonra bir gün, bir hikayedeki karınca kardeş kurtardı beni bu ikilemden..

Hacca gitme hikayesinde karıncanın yolda kendisini vazgeçirmeye çalışanlara verdiği cevabı belki bilirsiniz; “canım, sen ufacık bir karınca, nasıl ulaşacaksın oralara?!” diye gülenlere, “gidemesem de yolunda ölürüm!” demiş ya karınca..

Tam da böyle bir niyete ayarlı görünce içsel pusulamı; hedefi büyük, kendimi küçük bulmaktan vazgeçerek “kayıp parçayı” aramaya devam ettim.

Bu uğurda iz sürerken samimi bir hakikat meraklısıysanız, evren yasaları size bir şekilde yardım ediyor; “bilgi” arayanını bir yerlerde mutlaka bekliyor..

Sadece üzerinde yaşadığımız coğrafyada değil, tüm dünya coğrafyasında, hakikat uğruna her türlü eziyeti, acıyı, hatta ölümü bile gözünü kırpmadan kabul eden nice büyük yol göstericilerin, çeşitli yazın türleriyle insanlara ışık tutan ilhamlı vazifelilerin, uslubu farklı ama içeriği özdeş söylemlerine ulaşıyorsunuz.

Anadolu toprakları “yol göstericiler” açısından zenginliğiyle size şaşırtıyor..

Mevlana’nın, Yunus’un, Hacı Bektaş-i Veli ve daha nicelerinin 1200’lü yıllar civarında bıkmadan usanmadan anlattığı “Bir”lik (tevhid) ilkesiyle, günümüz kuantum fizikçilerinin tespit ettiği “Evrensel Teklik” ilkesinin arasında nasıl bir benzerlik olabileceğini kavramaya çalışıyorsunuz..

“Sayıların Babası” da denilen filozof, astronomi bilgini, matematikçi Fisagor’un, daha MÖ. 500 yıllarında, yeryüzünü evrenin merkezi olmaktan çıkaran aklının aynı zamanda “ruh göçü”nü anlatıyor olmasına şaşırıyorsunuz..

Ezoterik ekolde en büyük inisiyelerden birisi kabul edilen Fisagor’un Mısır ve Babil’de 20 yıl kalarak aldığı inisiyatik eğitim sonrasında, “Tüm felsefe ve dinlerde hakikatin dağınık ışıkları yer almakta; bu ışınların merkezini ezoterik doktrinde bulabilirsiniz” deyişinin ardına düşüyorsunuz..

“Hakikate ulaşmada gözlem ve muhakeme yeterli olamaz, sezgi de gereklidir” demesinden cesaretlenip, geçirdiği inisiyasyonun ne menem bir şey olduğunu, nereden, nasıl alındığını idrak etmeye can atıyorsunuz..

Bir başka kavşakta Platon çıkıveriyor karşınıza; ayağımızdan birbirimize zincirli halde oturduğumuz yeryüzü mağaramızın duvarındaki gölgeleri gerçek sanarak geçen yaşamlarımızı göstermeye çabalıyor bize; ”gelen ışığı takip edin, gölgelerden hakikate uzanın” diyor, ünlü “mağara mit”inde..

Ezoterik bir örgüt üyesi olan ve Tapınak Şövalyesi ünvanını almış olan ünlü italyan yazar Dante 

elinde “İlahi Komedya”yla sizi bekliyor başka bir dönemeçte..

Baştan aşağı ezoterik bilgilerin sembolizm içinde verildiği bir başyapıt olan eserinin “cehennem” adlı bölümünde şöyle diyor Dante; “Sağlıklı bir akla sahipseniz, şu tuhaf gibi gözüken dizelerimin arasındaki saklı öğretiyi kavrayınız!”

Hz. Muhammed’in atı Burak’la fizik ötesi boyutlarda yaptığı yolculukları anlatan muazzam bir alogorik yapıt olan “Miraçname”de tasvir edilen yerlerle, Dante’nin ölüm sonrası yapılan seyahatleri anlattığı “İlahi Komedya”nın cennet, cehennem, araf bölümlerinde tasvir edilen arzın derinliklerindeki yerlerin ve mesajların benzerlikleri karşısında dumura uğruyorsunuz..

Hermes (Kuran’da İdris peygamber olarak geçer), “Ey gözü bağlı kör ruh! Sırlar meşalesiyle donat kendini, dünyanın karanlıklarındaki pırıl pırıl mahiyeti ancak böyle bulup ortaya çıkarabilirsin; zira senin geçmişteki ve gelecekteki hayatlarının anahtarı ondadır” diyerek işaret ettiği sırların içine dalmak istiyorsunuz..

MÖ. 500-1000 yılları arasına tarihlenen bir dönemde tek tanrılı öğretiyi savunmuş, bu yönüyle günümüz batılı araştırmacıların ilgisini çekmeye hala devam eden efsanevi kişilik Zerdüşt’ün eseri Avesta’da anlattığı tanrı Ahura Mazda ile yaptığı görüşmelerde geçen; “Ruhun kökeni semavidir, bedeni ise kozmik bir öz tarafından döllenmiş olan dünyasal öğelerin ürünüdür” betimlemesinde insana acaip gelen bir kehanetin nefes alıp verdiğini hissediyorsunuz..

Ezoterizm’de, Antik Yunana bilgeliği Fisagor ve Platon’dan önce getirdiği söylenen en büyük inisiyelerden olan Orfe’nin (MÖ. 8. YY) kurduğu inisiyatik organizasyonun merkezi olan Atina’daki Delf tapınağının kapısında “Kendini Bil” (böylece evreni ve tanrıları da bilirsin!) yazıyor..

Orfe’nin efsanesinde sürekli olarak “tekrar doğuş“ ilkesi işleniyor; “Alemin yüce ruhundan fışkırmakta olan sayısı belirsiz ruhların şu muazzam evrende nasıl coşku içinde çırpındıklarını, nasıl fır fır dönüp durduklarını ve hakikati nasıl aradıklarını bir bilseniz!..

Bunlar gezegenden gezegene düşmekte, varoldukları dipsiz derinliklerde, unutulmuş vatanlarının hasretiyle yanıp tutuşmaktadırlar!” diyen Orfe’ye, “unutulmuş vatan neresi?” demek için yanıp tutuşuyorsunuz…

Mısırlı bir inisiye olan Musa’nın ilminde de, yerküresel bölgenin çok uzaklarında yer alan ve ihtişamları gitgide artan ruh alemlerini katedişler anlatılıyor..

Bu kadim ilimde ayrıca, alemlerin “kademeli tekamül” şeklinde hiç bitmeyen gelişimlerine işaret eden zengin betimlemeler yer alıyor.

Mistik Musa’nın “kademeli tekamül” sembollerinden haberdar olmuşsanız, algılayamadığımız ve göremediğimiz bir yerlerde başka evrenler olabileceğini “paralel evrenler” kuramıyla işaret eden Einstein ve diğer ilhamlı bilim adamlarının hipotezlerinin Tevrat’la ne alakası olabileceğini düşünmeye başlıyorsunuz..

Diğer bir büyük inisiye olan İsa, sosyal düzeni kozmik düzenin küçük bir sureti haline getirmeyi düşlemiş, iktidar derdine düşmüş skolastik din adamlarına karşı çıkarak, insanı uyandırmak adına ölümü göze almıştı..

İsa, dünyaya özgü her türlü ağırlıkların altında ezilmekte olan ruh varlığına şöyle seslenmekteydi; “Kalk düştüğün yerden, zira senin vatanın göklerdedir, ama oraya ulaşmak istiyorsan, daha dünyadayken aklınla ve aşkınla ispat et bunu, ara!

“Ben var olanları yıkmaya değil tamamlamaya geldim” diyen İsa’nın dediklerini ne kadar anladık, ne kadar tamamlandık acaba?

Görkemli göksel kültürün son temsilcisi olarak gözüken Hz. Muhammed, “yeter ki karnım doysun, küpüme birkaç kuruş konsun!” felsefesiyle yaşayan arap aleminin iyice boşalmış manevi çanağını doldurmaya talip olarak uzanmış aşağılara..

Her dakikası akla gelmedik zorluklarla geçmiş olan 61 yıllık bir hayatta, anlatılarını idrak etmekten çok uzak insanları hakikat yoluna sevk edebilmek için nice meseller kullanmış; inanmak istemeyenlere sayısız “mucizevi” duru görü, duru işiti medyomluğu örnekleri vermiş, “Akıl sahiplerine, düşünenlere (inananlara dememiş?!) bir çok ibretler vardır!” demiş, Hz. Muhammed..

Tıpkı, 40 sene sabrederek kavmini sürekli uyanışa davet eden, asasıyla Kızıldenizi ortadan yarıp tekrar kapatmak gibi bir çok açık-büyük mucizeler gösteren; ama yine de cehalete, uykuya yenik düşmüş kavminin ihanetine uğrayan Musa gibi, çarmıha gerilmeyi göze alan İsa gibi, insanlığı bir diş yukarı çekmek için büyük mücadeleler vermiş..

“Hakikat hükümlerini bilmeden ibadet edip duran kişi değirmen döndüren eşeğe benzer!” dediği halde ibadet hala vazifeten yapılıyorsa,

“Din hususunda ileri gitmekten sakının; çünkü sizden öncekiler aşırı gitmekten helak oldular!” dediği halde kul ile tanrı arasına girilerek din ticaretinden keseler dolduruluyorsa,

“Bir bilgini padişahla fazlaca düşer kalkar gördün mü, bil ki o hırsızın biridir” dediği halde, işi insanı yükseltmek olan büyük başlar siyasetçilerle içli dışlı olmaktaysa,

“Yanı başındaki komşu açken yemeğini yiyip karnını doyuran insan değildir” dediği halde, 

milyarlara mal olan görkemli ziyafetler tertip ediliyorsa; o toplumda Muhammed’in içrek anlamlarla bezeli hakikat öğretisini çözmeye kimse çabalamaz elbet..

Yukarıda ismini geçirdiğim; ve geçiremediğim nice inisiyeler, peygamberler, ilhamlı bilim adamları, fizik ve ruhsal alemler arasındaki ilişkileri yöneten yasaları gün ışığına çıkararak görünmeyen alemleri epey bir aralamışlar aslında..

Tarih öncesini-sonrasını kapsayan çok uzun bir süreçte, şuur yolculuklarını ileri noktalara taşıyarak evrensel gerçeklere ulaşmış büyük ustaların birikimlerinden oluşmuş önemli bir külliyat var kitapçı raflarında; merak duymamız halinde bizi sonsuz denizlere açacak..

Biz merak edelim, etmeyelim; görelim ya da görmeyelim; kainatın bağrında tam cepheden bakarak görülmeyi ve birleştirilmeyi bekleyen muhteşem bir bilgi var..

Üzerindeki “maya örtüsü” her geçen gün biraz daha aralananan muhteşem şaşırtıcı bilgiler..

İnsanlık ailesinin bireyleri olarak, varlık ve varoluşla ilgili cehaletimizin taa derinlere 

saldığı burukluğu şuursuzca hafifletmeye çalışırken tutunduğumuz “şey”ler artık bize yetmiyorsa, herbirimiz, mevcut hipotezleri sorgulama ve yeni realiteler açabilecek sentezleri hayal etme hakkına sahibiz.

Einstein bile imajinasyonu bilginin önüne koymuşsa, düşüncelerimizi esnetmenin, algı bandımızı genişletmeye çabalamanın ne sakıncası olabilir?

Yeryüzünde yaşarken Maya’nın örtüsünü kabul edip oyunlarına katılmaktan başka çare yoktur..

Ancak, varoluşu açıklamak için kendimize sunduğumuz çıkış kapılarının ne kadar sahici olduğunu sorgulayarak örtüyü ucundan azıcık kaldırmaya talip olabiliriz belki..

Your Page Title #satışortaklığı
Ara
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Evrenin Bir Sanal Gerçeklik Olduğunun 10 Kanıtı Spiritüeller 0 3,079 07-12-2017, Saat: 00:06
Son Yorum: Spiritüeller
  İNKA, MAYA, AZTEK VE TÜRK ORTAK KÜLTÜRÜ Spiritüeller 0 4,667 20-06-2017, Saat: 22:16
Son Yorum: Spiritüeller
  Negatif enerji tesiri altında mısınız? Emka 0 4,901 04-03-2017, Saat: 14:44
Son Yorum: Emka
  BİLİNÇ YARATMASI VE GERÇEKLİK OLUŞMASI Spiritüeller 0 4,180 27-06-2016, Saat: 22:45
Son Yorum: Spiritüeller

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 3 Ziyaretçi