Sizi negatif duygularınızdan arındırmaya yardımcı olacak, hayata karşı daha olumlu bakmanızı sağlayacak bir yöntemin mevcut olduğunu biliyor muydunuz? Amerikan psikolog Martin Seligman tarafından ortaya atılan ve “öğrenilmiş iyimserlik” olarak karşımıza çıkan kavram bir türlü kötümserliğinden kurtulamayan ve bunun sonucunda mutsuzluğa mahkum dönemler geçiren insanlara rehberlik edecek nitelikte.
Aslında bizi mutsuz eden olaylar ve yaşadıklarımız değil, bunlara karşı yarattığımız düşüncelerin nedeniyle ortaya çıkan hislerimiz. Mutsuz ve endişeli olmamızın sebebi düşüncelerimizin bize neler hissettirdiğidir. Basit bir tabirle nasıl düşünürsek öyle hissederiz. Bu konu da aslında düşüncelerinizi kontrol ederek nasıl hislerinizi yumuşatabileceğinizle ilgili. Bu kavramın ilk geçtiği yer Martin Seligman’ın “Öğrenilmiş İyimserlik” adlı 1990 tarihli kitabı.
Kitabın temelinde iyimser ile kötümser insanlar arasındaki hayata bakış farklılıkları anlatılıyor. İyimserler de kötümserler de aynı dünyada yaşayıp aynı şartlara maruz kalıyorlar ama birbirleri arasında mutluluk ve hayattan zevk alma konusunda fark var. Bunları şu şekilde sıralıyor:
1. İyimserler başlarına gelen kötü olayları gelip geçici ve hayatlarının genelini etkilemeyecek olaylar olarak görüyorlar. Dolayısıyla hayatın genelinin iyi geçeceği beklentisine sahipler. Kötümserler “kötü her şey beni buluyor, ben zaten talihsizim, lanetliyim ve başıma hep aynı kötü şeyler gelecek.”, gibi hayatlarının genelinin zaten kötü geçtiği ve geçeceği beklentisine sahipler. Bu nedenle başlarına gelen kötü olayları bu inançlarının sağlamasının yanında, iyi olayları ise gelip geçici bir şans olarak görüyorlar.
2. İyimserler başlarına gelen kötü durumları sadece hayatlarının belli bir alanında olabilecek bir kötülük olarak görüp, hayatlarının geneli için negatif bir tutuma girmiyorlar. Yani sporda başarısızlık yaşayan bir iyimser, bunun kendisini genel anlamda beceriksiz, başarısız birisi olduğu yargısıyla genellemiyor. Kötümserler ise başlarına gelen her kötü olayı hayatlarının genel kötü gidişatının bir başka yansıması olarak algılıyor.
3. İyimserler hayatlarında yaşadıkları kötü olayları dış faktörlere bağlama, iyi olayları ise içselleştirme eğilimindedirler. Bu nedenle kendi benliklerine karşı daha olumlu bir tutumları var. Kötümserler ise başlarına gelen kötü olayları içselleştirip, zaten kendileri kötü (başarısız, çirkin, aptal, beceriksiz, iyi şeyleri hak etmeyen) biri oldukları için bu olayların başlarına geldiklerini düşünüyor.
Seligman iyimser ve kötümserler arasındaki farklı bu şekilde belirtiyor ve kötümser kişilerin hayata daha iyimser bakabilmeleri hakkında kendilerini değiştirmelerinin mümkün olup olmadığını sorguluyor. İyimser ve kötümser olmayı belirleyen temel faktörün kişinin kendisiyle olan öz iletişimine bağlı olduğunu belirtiyor ve bunu değiştirebilme konusunda neler yapılabiliri tartışıyor.
Seligman kötümserliği yenip kendinize iyi davranmanız için bunları öneriyor;
1. Başınıza kötü bir olay geldiğinde kişiselleştirmeyin.
Seligman, başınıza kötü bir olay geldiğinde öncelikle bunu kişiselleştirmek, içselleştirmek ve genellemekten kaçınmanız gerektiğini belirtiyor. Bir konuda başarısızlık yaşadığınızda bunun kendi beceriksizliğinizden kaynaklanıp “Ben zaten hak etmiyorum, beceriksizim. Ne yapsam olmuyor.”, psikolojisine girmek yerine, o işi başarmanın mutlaka bir yolunun olduğuna inanma, yaşanan başarısızlığı geçici bir durum olarak görme ve sorunları çözebilmek için başka yollar arama ve denemeye devam etme kararlığındaki bir zihin yapısıyla hareket etmeniz gerektiğini söylüyor.
2. Duygularınıza kendinizi kaptırmayın.
Bir durum karşısında duygularınızın esiri olmayın. Mantığınızı tamamen bir kenara bıraktığınız zaman duygularınızın sizi kontrol etmesine izin verirsiniz ve sonucu hayal kırıklığı olur. Bir kişi size ters gelen bir davranış sergilediğinde sorunu sürekli kendinizde ararken, o insanın moralinin bozuk olmuş olabileceğini unutuyorsunuz. Genelde öyle oluyor ve o insan size ertesi gün samimi davranmaya devam ediyor. Boşuna kafanızı gereksiz bir soruna takmış oluyorsunuz.
3. Kendinizi serbest bırakın.
Olayları kontrol edip, perde arkasında olumsuzluklar aramayı bırakın. Başka ihtimalleri de düşünmeye çalışın. Her şey sizin yüzünüzden olmuş olamaz.
4. İletişim kurmaya çalışın.
Bir arkadaşınızla gerildiğinizde bütün günü kendinize zehir ederek, “Neden böyle oldu?” diye düşünerek geçirmek yerine arkadaşınızla konuşun ve neden böyle davrandığını sorun. Kendinizi sorunların odak merkezi olarak görmeyin. Belki de basitçe gece uykusunu alamadı ve umarsız davrandı. Siz de size böyle davrandığı için kendinizi suçlamaya başladınız. Oysa açıkça konuşmak size daha iyi hissettirecektir.
Kaynak: filoji