Hint mitolojisini oluşturan kültüre ait en eski maddi bulgular M.Ö. 2500 yıllarına kadar inmekte ve İndus Vadisi coğrafyasının en eski uygarlığına uzanmaktadır.
Kalibangan, Mohenco - Daro ve Harappa’nın, Amri ve Kot Dici’nin eski katmanlarındaki arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkan tabakanın altında birbirini izleyen buluntular; yüksek standartta kurulmuş İndus Uygarlığı’nın aşamalı olarak gelişmini göstermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar, bu uygarlığın uzun dönem yerli evriminin doğu Belucistan tepelerindeki İndus Vadisi ve çevresinde olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz Mezopotamya ile İndus Uygarlığı arasında bir bağlantı vardır ancak İndus Uygarlığı’nın sadece Mezopotamya Uygarlığı’nın uzantısı olduğunu düşünmek de yanlıştır.
Buluntular doğrultusunda, başlangıçta çiftçi olan halkın, yüzyıllar içinde evrimleşerek, MÖ 2300 –2000 yılları içinde kent yaşamına ulaştığı ve Mezopotamya ile ticaret yaparak zenginleştiği ve uygarlık düzeyine ulaştığı görülmektedir. Ancak tıpkı Mezopotamya uygarlık tarihinin Göbeklitepe vs. bulgularla M.Ö. 10 binlere kadar uzandığı göz önüne alınırsa İndus Uygarlığının da sanılandan eski tarihlerde geliştiği tahmin edilebilir.
İndus halkının Mezopotamya ile ticaret yaptığı, kentlerde yaşadığı ve kendilerine özgü bir dilleri olduğu kesin bilgiler. Ancak bu dil henüz çözülemediği için İndus Vadisi kültürü ve bu kültürün mitolojisi de tam olarak çözülebilmiş değildir.
İndus Vadisi Uygarlığı kimi kaynaklara göre M.Ö. 2.000’li yıllarda kimi kaynaklara göre ise M.Ö. 1.800’lü yıllarda Ari göç dalgası sebebiyle ortadan kalkmıştır.
M.Ö. 1.500 ile 600 yılları arasında, Veda toplumu denilen yeni bir uygarlık ortaya çıkmıştır. Bu toplumun dili ile Yunan, Roma, İran ve Orta Asya dilleri arasındaki benzerlikten yola çıkılarak Veda Uygarlığı’nın Afganistan yoluyla Hindistan’a ulaşmış istilacılar olabileceği tahmin edilmektedir.
Bütün bu tarihi bilgiler ışığında Hint Mitolojisinin oluşumu da uzun bir sürece yayılmıştır.
VEDİK DÖNEM
Sanskrit edebiyatının ilk kaynakları Vedalar, Hint mitolojisinin ilk ve ana kaynaklarıdır. Bilmek anlamındaki “Vid” fiilinden türetilen “bilgi” anlamındaki “Veda”ların ilk yazılı örneklerine, M.Ö. 1.500’lere tarihlenen “Birikimler” anlamındaki “Saṃhitalar” adlı kitaplarda rastlanmaktadır.
Hindular, Vedaların yaratılıştan bu yana var olduğuna inanır. Vedaların en yeni bölümleri yaklaşık M.Ö. 500 senesi civarında ortaya çıkmışken, en eski metin yaklaşık M.Ö. 1500 yıllarına aittir. Fakat bir çok Hint bilimci metinler yazılmadan önce, sözel gelenekte mevcut olduğu kanaatindedir.
Yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılan, ağızdan ağıza nakledilen Vedalar, Hinduların mistik, kutsal metinleri olmalarının yanı sıra içerikleriyle dünya edebiyatında da özel yere sahiptir. Hindular tarafından “tanrı sözü” kabul edilen Vedalar, Hint tanrıları düşünce ve duygularının ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vedalar
Veda Edebiyatı dörde ayrılmaktadır: 1. Samhitalar 2. Brahmanalar 3. Aranyakalar 4. Upanişadlar
1-Saṃhitalar: Genelde mantralardan oluşur ve 4 bölüme ayrılır: 1. RigVeda 2. SamaVeda 3. YajurVeda 4. AtharvaVeda. Dinsel içerikli koleksiyonlardır. Yani ilahi, sihir, melodi ve kurban bilgisi ve bunların formüllerinin yer aldığı koleksiyonlarıdır. Saṃhitalar; Ṛigveda, Yacurveda, Samaveda ve Atharvaveda olmak üzere dört tanedir.
En eskisi Ṛigveda, en yeni tarihlisi ise “Atharvaveda‟dır.
Bu kitapların en önemlisi, 1028 ilahi ve 10 kitaptan oluşan Ṛigveda (İlahi Bilşisi) metinleridir. Ṛigveda’da adına ilahiler sunulmuş olan ya da adı geçen tanrılar, tanrıçalar ve aşağı yaratıklar, Hint mitolojisinin çekirdeğini oluşturur.
İlahileri “ṛshi”denilen ermişler meydana getirmiştir. Bize o zamanın kültür, inanç sistemi ve coğrafi durumu hakkında bilgi vermektedir. Bu ilahilerden; Ari ırkının İndus Nehri civarında yaşadıklarını, Arilerin Hindistan’ın yerlileri olan siyah derili Dasyularla çarpıştıklarını, sadece arpa ekiminden bahsedildiği için tarımın az da olsa önemli olduğunu, büyükbaş hayvan yetiştirdiklerini özellikle boğa, öküz, at beslediklerini ve inek sütünün başlıca besin olduğunu anlamaktayız.
İlahilerde Güneş, Ay veya Ateş tanrısına değil, bizzat Güneş, Ay ve ateşin kendisine yakarılmış ve bu doğal fenomenler Ṛigveda’da mitolojik figürlere dönüşmüştür.
İlahilerde bu inançlardan harekerle pek çok tanrı ve tanrıça adı sayılmaktadır. Sūrya (Güneş), Soma (Ay), Agni (Ateş), Dyaus (Gökyüzü), Marutlar (Fırtına Tanrıları), Vāyu (Rüzğâr), Āpas (Su), Ushas (Şafak) ve Pṛthivī (Yeryüzü tanrıları) bu tanrılardan bazılarıdır.
Bunların yanısıra İndra, Varuṇa, Mitra, Aditi, Vishṇu, Aşvinler, Rudra gibi tanrı ve tanrıçalar da karşımıza çıkmaktadır. Burada dikkat çeken nokta, tanrılara verilen sıfatların sonradan yeni tanrılar doğurmasıdır.
Örneğin “savitar” (soluk veren,hayat veren), “vivasvat” (parlayan) sıfatları güneşe verilirken daha sonra her biri ayrı Güneş tanrısı olmuştur. Zamana ve kabilelere göre tanrılar da çeşitlilik göstermiştir. Bununla birlikte dönemlere göre ciddi anlamda değişimler yaşanmıştır. Örneğin Asura, Hint-İran döneminde “tanrı ” olarak görülürken Vedik dönemde tanrıların düşmanları olarak ortaya çıkmıştır. Gök tanrısı Dyaus’un yerini aldığı iddia edilen ve Hintlilerin ulusal tanrısı olan İndra, Ṛigveda’nın oluştuğu dönemlerde halk savaşçı bir ulus olduğundan daha çok savaşçı yönüyle öne çıkan bir tanrı olmuştur. Daha sonra karakteri değişmiş ve gökyüzü tanrısı olarak karşımıza çıkmıştır. Savaş tanrısı ise önceleri İndra iken daha sonra Kārttikeya olarak karşımıza çıkmaktadır. Vs...
Vedik ilahileri oluşturan şairler bilinçli ya da bilinçsiz olarak büyük bir mitolojik sistem meydana getirmişlerdir
Yacurveda (Kurban Bilgisi); Siyah (Taittiriya Saṃhita) ve Beyaz (Vacasaneya Saṃhita) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İkisi arasındaki en büyük fark, birincisinde sadece dualar bulunduğu halde ikincisinde duaların yanı sıra kurban törenlerinin yapılışına dair bilgilerin de yer almasıdır.
Beyaz Yacurveda’da bahsedilen en ünlü kurban törenleri; Soma kurbanı, Racasuya (Kralın şöreve başlamasıyla yapılan tören), Aşvamedha (at kurbanı), Purushamedha (insan kurbanı) ve Sarvamedha yani her şeyin kurbanıdır.
Samaveda (Melodi Bilgisi): kurban törenleri sırasında okunan duaların seslendirilişini açıklayan kitaptır. Purāṇalarda 1000 tane olduğu belirtilmesine rağmen günümüze kadar ulaşan Samaveda koleksiyonlarının sayısı sadece üçtür.
Samaveda; Hint kurban, sihir ve melodi tarihini ve özellikle Hint müzik tarihini yansıtması açısından oldukça değerlidir.
Atharvaveda (Büyü Bilgisi): en son yazılmasına rağmen, mitolojik açıdan
önem sırasına göre, Rigveda’dan sonra gelmektedir. Bu kitapta mutluluk ve mutsuzluk veren büyü formülleri sıralanmaktadır. Yirmi kitap ve yedi yüz otuz bir ilahiden oluşmaktadır ve eserin yedide biri Rigveda’dan alıntıdır
2- Brahmanalar
Vedik dönemin diğer bir kaynağı, Brahmanalar yani Bilgili Din Adamlarının Açıklamalarıdır. Bunlar kurban törenleri ile ilgili metinlerdir. Bu eserlerde tanrılar yerine, eskiden pek önemi olmayan Pracapati (tanrıların ve ifritlerin babası) yüceltilmektedir. Onun yerini ise daha sonra edebiyatta Brahma almaktadır.
Rigveda’dan tanıdığımız ve eski olarak nitelendirdiğimiz tanrılar aynen Yacurveda, Atharvaveda ve Brahmanalar’da da görülmektedir
Ancak önceleri ikinci planda görülen tanrılar bu ayin edebiyatında birinci plana geçmişlerdir. Bununla birlikte en büyük önem, tanrıların (devalar) ve ifritlerin (asuralar) babası olarak görülen ve “Yaratıkların Efendisi” olarak nitelendirilen Pracapati’ye verilmektedir.
Rigveda’da tanrılar ile ifritler arasında sürekli bir savaş vardır ve tanrılar sadece kendilerine güvenirler. Ancak Brahmanalarda tanrıların başarılı olması için kurban sunmaları gerekmektedir.
Dolayısıyla bu dönem edebiyatında kurban ön plana çıkmaktadır.
Aranyakalar ve Upanishadlar
Brahmanalar’a ek olarak yazılan, ana konusu kurban sembolcülüğü, mistisizmi ile Brahman felsefesi olan ve orman çilekeşleri tarafından oluşturulan Orman Metinleri anlamındaki Aranyakalar’dır. Bu orman metinleri orman çilekeşlerinin üzerinde çalıştığı Vedaların geçerlilik kazanan kısımları haline gelmiştir.
Upanishadların en eskileri de kısmen bunlara dâhil edildi. Bu yüzden Aranyakalar ile Upanishadlar arasında kesin bir sınır çizmek zordur.
Upanishad sözcüğü “bir kimsenin yakınına oturmak, dizinin dibine oturmak” eyleminden türetilmiştir ve bu ifade ile öğrencinin hocasının yanına oturup, ondan gizli bilgileri alması anlatılmaya çalışılmıştır.
Upanishadlar, Vedalar’ın gerçeklik hakkındaki düşünceleri içeren, felsefe açısından zengin sonuç bölümleridir.
Upanishadlar “en yüksek hakikatin öğretisi ”diye görüldüğü için çok az sayıda seçkin öğrencilere aktarılmış ve bu bilgilerin gizli olduğu ve herkese öğretilmemesi gerektiği vurgulanmış. Buna bağlı olarak da Upanishada gizli öğreti anlamı da yüklenmiştir.
Eski Hintlilerin yaşamı ve ölümü, ölümden sonrasını, tanrıyı ve evreni açıklamaya çalıştıkları ve bununla birlikte birçok soruna el attıkları felsefe ve teoloji metinleri olan Upanishadlar; tanrı, tanrının doğası, evren, yaşam, ölüm, ölümden sonrası, yeniden doğuş ve kurtuluş konularında bilgiler içermekte ve bunun yanında Upanishadlar‘da,Veda tanrılarına sunulmuş ilahilerin ve Brahmanaların kurbancılığının izleri de bulunmaktadır.
Vedaların son bölümleri olan Upanishadlar’a “Vedanta” da denilmektedir. Vedanta Sanskritçe’de “son” ya da “Veda’nın sonu” anlamına gelmektedir. Vedanta öğretisi de bir tür Upanishad yorumudur.
Upanishadlar; Vedanta öğretilerini açıklayan metinler, yogayı öğreten metinler, çileci yaşamı, Vishnu’yu ve Şiva’yı öven metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu metinler genellikle düzyazı, düzyazı - şiir karışımı ve kısmen de epik dörtlükler halinde oluşturulmuştur.
Upanishadlar‘ın en eskisi M.Ö. VIII. yüzyılda derlenmiştir yani ortaya çıkış tarihi M.Ö. 600’lerdir ki Buddhizmin ortaya çıkış ve yükseliş döneminden hemen önceye denk gelmektedir.
Derlenen en yeni Upanishadlar ise Buddhacılık sonrası döneme aittir.
Sayıları bugün tartışmalıdır ancak genellikle 108 tane Upanishad olduğu kabul edilmektedir. Fakat bazı yerlerde Vedalara bağlı olmayanlarla birlikte iki yüzden fazla oldukları iddia edilmektedir
Vedalar tek bir kişinin çalışması değildir ve ermişler tarafından öğrencilere bilgilerin aktarılması ile oluşturulmuştur. Dolayısıyla sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığı için günümüze sorunsuz bir şekilde gelmesi ve kendi aralarında tutarlı olması beklenmemelidir
EPiK DÖNEM
Hint mitolojisinin ikinci büyük kaynağı destanlar ve Puranalar’dır.
Destanların M.Ö. 200 ile M.S. 400 tarihleri arasında yazıldığı tahmin edilmektedir.
Destanların ilki Ramayana’dır. Ardından Mahabharata yazılmıştır. En son olarak ise Harivamşa yazılmıştır ancak Harivamşa’nın destan mı Purana mı olduğu tartışma konusudur.
Destanların yazıldığı Maurya İmparatorluğu dönemi, pek çok dini inanışın kendini ifade etmeye çalıştığı bir dönemdir, Vishnucular, Caynist ve Buddhistler destanlarda etkilerini hissettirmeye başlamıştır. Ramayana Destanı ile birlikte mitolojiye yeni isimler katılmış, Mahabharata Destanı ile birlikte de Krişhna başta olmak üzere Pandavaları, Kuruları ve Tanrı Dharma mitolojide belirginleşmiştir.
Harivamşa, Vishnu soyunu anlatan bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Vedik dönemin mitolojik malzemesi epik dönemde yerini yeni tanrısal güçlere bırakmıştır. Vedik tanrılar tamamen ortadan kalkmadılarsa da eski önemlerini yitirmişlerdir.
Eski Hint destan edebiyatında farklı bir yere sahip olan Puranalar, epik Sanskrit devrine ait bir dille yazılmışlardır ve sayılarına bakıldığında ise, on sekiz büyük Purana’nın (Mahapurana) ve on sekiz küçük Purana’nın (Upapurana) olduğu söylenmektedir.
“Purana ” sözcüğü ile aslında “Puranam akhyanam” (eski anlatım) kastedilmektedir. Ramayana Destanı’nda Purana sözcüğü “eski zamanlarda yapılan kehanetler” anlamında kullanılmıştır.
İçeriğe bakıldığında pek çok Purana’da gelecekle ilgili kehanetler karşımıza çıkmaktadır. Atharvaveda’da da Purana adı geçmektedir.
Puranaların yazarı bilinmemektedir. Ancak mitolojik yazar Vyasa Puranaların yazarı ya da derleyeni olarak gösterilmektedir. Bu metinleri oluşturanlar, tıpkı destanları oluşturanlar gibi, saz şairleri olan Suta’lardır. Puranalar’ın her biri farklı tarihlerde yazılmıştır. Kesin tarihleri bilinmemekle birlikte, M.S. 250 ile 1.250 yılları arasında yazıldıkları, MS 9. ve 10. yüzyıl arasında derlendiği iddia edilmektedir
“Eski efsane ” anlamına gelen Puranalar’da konu olarak daha çok tanrılar, yaradılış, kıyamet, azizlerin efsaneleri, cin, peri, evren, ilk krallıklara ait soy şecereleri, azizlerin serüvenleri, ilahiler, dualar ve mitolojik olaylar işlenmiştir.
Purana edebiyatını oluşturan eserlerin her birinin beş bölümden oluştuğu kabul edilmektedir: Bu bölümler, Sarga (yaradılış), Pratisarga (yaradılışın devamı), Vamşa (Tanrıların ve azizlerin secereleri), Manvantralar (ilk insanlar ile birlikte devirler) ve Vamşanuçarita (Kral secereleri) olarak sıralanmaktadır. Ancak Puranalar’ın hepsinde bu düzene uyulmamıştır.
Bununla birlikte Puranalar Hint mitolojisi için eşsiz birer hazine değerindedir.
Your Page Title
#satışortaklığı
Kalibangan, Mohenco - Daro ve Harappa’nın, Amri ve Kot Dici’nin eski katmanlarındaki arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkan tabakanın altında birbirini izleyen buluntular; yüksek standartta kurulmuş İndus Uygarlığı’nın aşamalı olarak gelişmini göstermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar, bu uygarlığın uzun dönem yerli evriminin doğu Belucistan tepelerindeki İndus Vadisi ve çevresinde olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz Mezopotamya ile İndus Uygarlığı arasında bir bağlantı vardır ancak İndus Uygarlığı’nın sadece Mezopotamya Uygarlığı’nın uzantısı olduğunu düşünmek de yanlıştır.
Buluntular doğrultusunda, başlangıçta çiftçi olan halkın, yüzyıllar içinde evrimleşerek, MÖ 2300 –2000 yılları içinde kent yaşamına ulaştığı ve Mezopotamya ile ticaret yaparak zenginleştiği ve uygarlık düzeyine ulaştığı görülmektedir. Ancak tıpkı Mezopotamya uygarlık tarihinin Göbeklitepe vs. bulgularla M.Ö. 10 binlere kadar uzandığı göz önüne alınırsa İndus Uygarlığının da sanılandan eski tarihlerde geliştiği tahmin edilebilir.
İndus halkının Mezopotamya ile ticaret yaptığı, kentlerde yaşadığı ve kendilerine özgü bir dilleri olduğu kesin bilgiler. Ancak bu dil henüz çözülemediği için İndus Vadisi kültürü ve bu kültürün mitolojisi de tam olarak çözülebilmiş değildir.
İndus Vadisi Uygarlığı kimi kaynaklara göre M.Ö. 2.000’li yıllarda kimi kaynaklara göre ise M.Ö. 1.800’lü yıllarda Ari göç dalgası sebebiyle ortadan kalkmıştır.
M.Ö. 1.500 ile 600 yılları arasında, Veda toplumu denilen yeni bir uygarlık ortaya çıkmıştır. Bu toplumun dili ile Yunan, Roma, İran ve Orta Asya dilleri arasındaki benzerlikten yola çıkılarak Veda Uygarlığı’nın Afganistan yoluyla Hindistan’a ulaşmış istilacılar olabileceği tahmin edilmektedir.
Bütün bu tarihi bilgiler ışığında Hint Mitolojisinin oluşumu da uzun bir sürece yayılmıştır.
VEDİK DÖNEM
Sanskrit edebiyatının ilk kaynakları Vedalar, Hint mitolojisinin ilk ve ana kaynaklarıdır. Bilmek anlamındaki “Vid” fiilinden türetilen “bilgi” anlamındaki “Veda”ların ilk yazılı örneklerine, M.Ö. 1.500’lere tarihlenen “Birikimler” anlamındaki “Saṃhitalar” adlı kitaplarda rastlanmaktadır.
Hindular, Vedaların yaratılıştan bu yana var olduğuna inanır. Vedaların en yeni bölümleri yaklaşık M.Ö. 500 senesi civarında ortaya çıkmışken, en eski metin yaklaşık M.Ö. 1500 yıllarına aittir. Fakat bir çok Hint bilimci metinler yazılmadan önce, sözel gelenekte mevcut olduğu kanaatindedir.
Yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılan, ağızdan ağıza nakledilen Vedalar, Hinduların mistik, kutsal metinleri olmalarının yanı sıra içerikleriyle dünya edebiyatında da özel yere sahiptir. Hindular tarafından “tanrı sözü” kabul edilen Vedalar, Hint tanrıları düşünce ve duygularının ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vedalar
Veda Edebiyatı dörde ayrılmaktadır: 1. Samhitalar 2. Brahmanalar 3. Aranyakalar 4. Upanişadlar
1-Saṃhitalar: Genelde mantralardan oluşur ve 4 bölüme ayrılır: 1. RigVeda 2. SamaVeda 3. YajurVeda 4. AtharvaVeda. Dinsel içerikli koleksiyonlardır. Yani ilahi, sihir, melodi ve kurban bilgisi ve bunların formüllerinin yer aldığı koleksiyonlarıdır. Saṃhitalar; Ṛigveda, Yacurveda, Samaveda ve Atharvaveda olmak üzere dört tanedir.
En eskisi Ṛigveda, en yeni tarihlisi ise “Atharvaveda‟dır.
Bu kitapların en önemlisi, 1028 ilahi ve 10 kitaptan oluşan Ṛigveda (İlahi Bilşisi) metinleridir. Ṛigveda’da adına ilahiler sunulmuş olan ya da adı geçen tanrılar, tanrıçalar ve aşağı yaratıklar, Hint mitolojisinin çekirdeğini oluşturur.
İlahileri “ṛshi”denilen ermişler meydana getirmiştir. Bize o zamanın kültür, inanç sistemi ve coğrafi durumu hakkında bilgi vermektedir. Bu ilahilerden; Ari ırkının İndus Nehri civarında yaşadıklarını, Arilerin Hindistan’ın yerlileri olan siyah derili Dasyularla çarpıştıklarını, sadece arpa ekiminden bahsedildiği için tarımın az da olsa önemli olduğunu, büyükbaş hayvan yetiştirdiklerini özellikle boğa, öküz, at beslediklerini ve inek sütünün başlıca besin olduğunu anlamaktayız.
İlahilerde Güneş, Ay veya Ateş tanrısına değil, bizzat Güneş, Ay ve ateşin kendisine yakarılmış ve bu doğal fenomenler Ṛigveda’da mitolojik figürlere dönüşmüştür.
İlahilerde bu inançlardan harekerle pek çok tanrı ve tanrıça adı sayılmaktadır. Sūrya (Güneş), Soma (Ay), Agni (Ateş), Dyaus (Gökyüzü), Marutlar (Fırtına Tanrıları), Vāyu (Rüzğâr), Āpas (Su), Ushas (Şafak) ve Pṛthivī (Yeryüzü tanrıları) bu tanrılardan bazılarıdır.
Bunların yanısıra İndra, Varuṇa, Mitra, Aditi, Vishṇu, Aşvinler, Rudra gibi tanrı ve tanrıçalar da karşımıza çıkmaktadır. Burada dikkat çeken nokta, tanrılara verilen sıfatların sonradan yeni tanrılar doğurmasıdır.
Örneğin “savitar” (soluk veren,hayat veren), “vivasvat” (parlayan) sıfatları güneşe verilirken daha sonra her biri ayrı Güneş tanrısı olmuştur. Zamana ve kabilelere göre tanrılar da çeşitlilik göstermiştir. Bununla birlikte dönemlere göre ciddi anlamda değişimler yaşanmıştır. Örneğin Asura, Hint-İran döneminde “tanrı ” olarak görülürken Vedik dönemde tanrıların düşmanları olarak ortaya çıkmıştır. Gök tanrısı Dyaus’un yerini aldığı iddia edilen ve Hintlilerin ulusal tanrısı olan İndra, Ṛigveda’nın oluştuğu dönemlerde halk savaşçı bir ulus olduğundan daha çok savaşçı yönüyle öne çıkan bir tanrı olmuştur. Daha sonra karakteri değişmiş ve gökyüzü tanrısı olarak karşımıza çıkmıştır. Savaş tanrısı ise önceleri İndra iken daha sonra Kārttikeya olarak karşımıza çıkmaktadır. Vs...
Vedik ilahileri oluşturan şairler bilinçli ya da bilinçsiz olarak büyük bir mitolojik sistem meydana getirmişlerdir
Yacurveda (Kurban Bilgisi); Siyah (Taittiriya Saṃhita) ve Beyaz (Vacasaneya Saṃhita) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İkisi arasındaki en büyük fark, birincisinde sadece dualar bulunduğu halde ikincisinde duaların yanı sıra kurban törenlerinin yapılışına dair bilgilerin de yer almasıdır.
Beyaz Yacurveda’da bahsedilen en ünlü kurban törenleri; Soma kurbanı, Racasuya (Kralın şöreve başlamasıyla yapılan tören), Aşvamedha (at kurbanı), Purushamedha (insan kurbanı) ve Sarvamedha yani her şeyin kurbanıdır.
Samaveda (Melodi Bilgisi): kurban törenleri sırasında okunan duaların seslendirilişini açıklayan kitaptır. Purāṇalarda 1000 tane olduğu belirtilmesine rağmen günümüze kadar ulaşan Samaveda koleksiyonlarının sayısı sadece üçtür.
Samaveda; Hint kurban, sihir ve melodi tarihini ve özellikle Hint müzik tarihini yansıtması açısından oldukça değerlidir.
Atharvaveda (Büyü Bilgisi): en son yazılmasına rağmen, mitolojik açıdan
önem sırasına göre, Rigveda’dan sonra gelmektedir. Bu kitapta mutluluk ve mutsuzluk veren büyü formülleri sıralanmaktadır. Yirmi kitap ve yedi yüz otuz bir ilahiden oluşmaktadır ve eserin yedide biri Rigveda’dan alıntıdır
2- Brahmanalar
Vedik dönemin diğer bir kaynağı, Brahmanalar yani Bilgili Din Adamlarının Açıklamalarıdır. Bunlar kurban törenleri ile ilgili metinlerdir. Bu eserlerde tanrılar yerine, eskiden pek önemi olmayan Pracapati (tanrıların ve ifritlerin babası) yüceltilmektedir. Onun yerini ise daha sonra edebiyatta Brahma almaktadır.
Rigveda’dan tanıdığımız ve eski olarak nitelendirdiğimiz tanrılar aynen Yacurveda, Atharvaveda ve Brahmanalar’da da görülmektedir
Ancak önceleri ikinci planda görülen tanrılar bu ayin edebiyatında birinci plana geçmişlerdir. Bununla birlikte en büyük önem, tanrıların (devalar) ve ifritlerin (asuralar) babası olarak görülen ve “Yaratıkların Efendisi” olarak nitelendirilen Pracapati’ye verilmektedir.
Rigveda’da tanrılar ile ifritler arasında sürekli bir savaş vardır ve tanrılar sadece kendilerine güvenirler. Ancak Brahmanalarda tanrıların başarılı olması için kurban sunmaları gerekmektedir.
Dolayısıyla bu dönem edebiyatında kurban ön plana çıkmaktadır.
Aranyakalar ve Upanishadlar
Brahmanalar’a ek olarak yazılan, ana konusu kurban sembolcülüğü, mistisizmi ile Brahman felsefesi olan ve orman çilekeşleri tarafından oluşturulan Orman Metinleri anlamındaki Aranyakalar’dır. Bu orman metinleri orman çilekeşlerinin üzerinde çalıştığı Vedaların geçerlilik kazanan kısımları haline gelmiştir.
Upanishadların en eskileri de kısmen bunlara dâhil edildi. Bu yüzden Aranyakalar ile Upanishadlar arasında kesin bir sınır çizmek zordur.
Upanishad sözcüğü “bir kimsenin yakınına oturmak, dizinin dibine oturmak” eyleminden türetilmiştir ve bu ifade ile öğrencinin hocasının yanına oturup, ondan gizli bilgileri alması anlatılmaya çalışılmıştır.
Upanishadlar, Vedalar’ın gerçeklik hakkındaki düşünceleri içeren, felsefe açısından zengin sonuç bölümleridir.
Upanishadlar “en yüksek hakikatin öğretisi ”diye görüldüğü için çok az sayıda seçkin öğrencilere aktarılmış ve bu bilgilerin gizli olduğu ve herkese öğretilmemesi gerektiği vurgulanmış. Buna bağlı olarak da Upanishada gizli öğreti anlamı da yüklenmiştir.
Eski Hintlilerin yaşamı ve ölümü, ölümden sonrasını, tanrıyı ve evreni açıklamaya çalıştıkları ve bununla birlikte birçok soruna el attıkları felsefe ve teoloji metinleri olan Upanishadlar; tanrı, tanrının doğası, evren, yaşam, ölüm, ölümden sonrası, yeniden doğuş ve kurtuluş konularında bilgiler içermekte ve bunun yanında Upanishadlar‘da,Veda tanrılarına sunulmuş ilahilerin ve Brahmanaların kurbancılığının izleri de bulunmaktadır.
Vedaların son bölümleri olan Upanishadlar’a “Vedanta” da denilmektedir. Vedanta Sanskritçe’de “son” ya da “Veda’nın sonu” anlamına gelmektedir. Vedanta öğretisi de bir tür Upanishad yorumudur.
Upanishadlar; Vedanta öğretilerini açıklayan metinler, yogayı öğreten metinler, çileci yaşamı, Vishnu’yu ve Şiva’yı öven metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu metinler genellikle düzyazı, düzyazı - şiir karışımı ve kısmen de epik dörtlükler halinde oluşturulmuştur.
Upanishadlar‘ın en eskisi M.Ö. VIII. yüzyılda derlenmiştir yani ortaya çıkış tarihi M.Ö. 600’lerdir ki Buddhizmin ortaya çıkış ve yükseliş döneminden hemen önceye denk gelmektedir.
Derlenen en yeni Upanishadlar ise Buddhacılık sonrası döneme aittir.
Sayıları bugün tartışmalıdır ancak genellikle 108 tane Upanishad olduğu kabul edilmektedir. Fakat bazı yerlerde Vedalara bağlı olmayanlarla birlikte iki yüzden fazla oldukları iddia edilmektedir
Vedalar tek bir kişinin çalışması değildir ve ermişler tarafından öğrencilere bilgilerin aktarılması ile oluşturulmuştur. Dolayısıyla sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığı için günümüze sorunsuz bir şekilde gelmesi ve kendi aralarında tutarlı olması beklenmemelidir
EPiK DÖNEM
Hint mitolojisinin ikinci büyük kaynağı destanlar ve Puranalar’dır.
Destanların M.Ö. 200 ile M.S. 400 tarihleri arasında yazıldığı tahmin edilmektedir.
Destanların ilki Ramayana’dır. Ardından Mahabharata yazılmıştır. En son olarak ise Harivamşa yazılmıştır ancak Harivamşa’nın destan mı Purana mı olduğu tartışma konusudur.
Destanların yazıldığı Maurya İmparatorluğu dönemi, pek çok dini inanışın kendini ifade etmeye çalıştığı bir dönemdir, Vishnucular, Caynist ve Buddhistler destanlarda etkilerini hissettirmeye başlamıştır. Ramayana Destanı ile birlikte mitolojiye yeni isimler katılmış, Mahabharata Destanı ile birlikte de Krişhna başta olmak üzere Pandavaları, Kuruları ve Tanrı Dharma mitolojide belirginleşmiştir.
Harivamşa, Vishnu soyunu anlatan bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Vedik dönemin mitolojik malzemesi epik dönemde yerini yeni tanrısal güçlere bırakmıştır. Vedik tanrılar tamamen ortadan kalkmadılarsa da eski önemlerini yitirmişlerdir.
Eski Hint destan edebiyatında farklı bir yere sahip olan Puranalar, epik Sanskrit devrine ait bir dille yazılmışlardır ve sayılarına bakıldığında ise, on sekiz büyük Purana’nın (Mahapurana) ve on sekiz küçük Purana’nın (Upapurana) olduğu söylenmektedir.
“Purana ” sözcüğü ile aslında “Puranam akhyanam” (eski anlatım) kastedilmektedir. Ramayana Destanı’nda Purana sözcüğü “eski zamanlarda yapılan kehanetler” anlamında kullanılmıştır.
İçeriğe bakıldığında pek çok Purana’da gelecekle ilgili kehanetler karşımıza çıkmaktadır. Atharvaveda’da da Purana adı geçmektedir.
Puranaların yazarı bilinmemektedir. Ancak mitolojik yazar Vyasa Puranaların yazarı ya da derleyeni olarak gösterilmektedir. Bu metinleri oluşturanlar, tıpkı destanları oluşturanlar gibi, saz şairleri olan Suta’lardır. Puranalar’ın her biri farklı tarihlerde yazılmıştır. Kesin tarihleri bilinmemekle birlikte, M.S. 250 ile 1.250 yılları arasında yazıldıkları, MS 9. ve 10. yüzyıl arasında derlendiği iddia edilmektedir
“Eski efsane ” anlamına gelen Puranalar’da konu olarak daha çok tanrılar, yaradılış, kıyamet, azizlerin efsaneleri, cin, peri, evren, ilk krallıklara ait soy şecereleri, azizlerin serüvenleri, ilahiler, dualar ve mitolojik olaylar işlenmiştir.
Purana edebiyatını oluşturan eserlerin her birinin beş bölümden oluştuğu kabul edilmektedir: Bu bölümler, Sarga (yaradılış), Pratisarga (yaradılışın devamı), Vamşa (Tanrıların ve azizlerin secereleri), Manvantralar (ilk insanlar ile birlikte devirler) ve Vamşanuçarita (Kral secereleri) olarak sıralanmaktadır. Ancak Puranalar’ın hepsinde bu düzene uyulmamıştır.
Bununla birlikte Puranalar Hint mitolojisi için eşsiz birer hazine değerindedir.