Mısırlılara göre insan sadece üç boyutlu maddeden oluşan bir varlık değildi. Mısırlılar'a göre nasıl ki evren sadece üç boyutlu maddelerden ibaret değilse, insan da sadece görünen fiziksel bedeninden ibaret bir varlık değil, kökeni Tanrılar'a doğru uzanan ilâhi bir varlıktı.
Mısır Kültürü ile ilgili hangi kitabı açarsanız açın, insan bedeniyle ilgili Mısırlılar'a atfedilen şöyle bir tanımlamayla karşılaşırsınız:
"Eski Mısırlılar, insanın fiziksel bir bedenden daha fazlası olduğuna inanmışlardı, Bu inançlarından dolayı da insanın yapısını bazı bölümlere ayırıyorlardı. "
Mısırlılar'ın insan bedenini birden fazla unsurlara sahip olarak tanımlamalarının altında, ileri düzeyde metapsişik ve ezoterik bir temel yatmaktaydı. İnsanı meydana getiren temel unsurlar, ezoterik içerikli bilgilere göre başlıca yedi katmandan oluşmaktaydı. Bunlar sırasıyla şöyle tanınılanınaktaydı:
1- Fizik Beden
2- Eterik Beden
3- Astral Beden
4- Mantal Beden
5- Kozai Beden
6- Ruhsal Beden
7- İlâhi Beden
Yedi farklı beden olarak isimlendirilen bu katmanlar, ruh enerjisinin kendisini tezahür ettirdiği farklı maddesel oluşumlardır. Ruhsal enerji, fizik bedene gelinceye kadar yüksek enerjisini bu alanlarda kabalaştırmaktadır.
Metapsişik ve Ezoterili Bilgiler'e göre: Ruhsal enerjinin dünyada bir beden içinde tezahür edebilmesi için bu tampon bölgelere ihtiyacı vardır. Bu, enkarnasyon için gerekli olan bir durumdur. Bu tampon maddesel oluşumlar sayesinde ruh varlığı üç boyutlu kaba vibrasyonlu madde ile irtibata girebilmektedir.
Ezoterik Öğretiler'de dile getirilen insanı meydana getiren yedi temel unsurun, Mısır dilindeki karşılıkları şöyle sıralanmıştır;
Ezoterik --> Mısır
Fiziksel --> khal (tçet)
Eterik --> (biyomanyetik) khailjit
Astral --> ka
Mantal --> ab
Kozal --> (Yüksek Mantal) ba
Ruhsal --> khu (sah), (sahu), (sah-tut)
İlâhi --> khahs
Ezoterik geleneğe göre, bu bedenler en ruhsal olandan en maddesel olana doğru sıralanır ve birbirlerine gümüş kordon denilen nıanyelik bir bağ ile bağlıdır. Bilinç, kendisini, her bir bedene bu gümüş kordon aracılığıyla odaklar. Gün boyunca bilinç fiziksel bedene odaklanır. Gece uyurken süptil bedenlerden birine, genellikle aslral ya da çok ender olmak üzere mantal bedene odaklanır. Diğer bedenlere bilincin odaklanabilmesi çok özel koşullara bağlıdır.
İçsel Kıyamet - İçsel Uyanış
Mısır İnisiyasyonu'nda adaylara öğretilen psişik çalışmalardan en önemlisi, bilincin bu süptil bedenler arasında istenildiği zaman istenilene otlaklanmasıydı. Mısırlı rahipler bilinçlerini istedikleri zaman istedikleri bir süptil bedene odaklayabilmekteydiler. Bu da, onlara hayâl bile edilemeyecek yüksek bir algılama yetisi kazandırmaktaydı. Karşılarına aldıkları bir adayın tüm eski yaşamlarını kolaylıkla okuyabilmelerinin teknik açıklaması işte bu yeteneklerine bağlıydı.
Majik çalışmalarda da bu alandaki yetenekleri çok önemli bir rol oynamaktaydı. Bu nedenle her Mısır inisiyesi bilincini, bu süptil bedenler arasında gezdirmeyi öğrenmek zorundaydı ki, bu yıllarca süren çok zorlu psişik çalışmalar sonunda elde edilebilmekteydi.
Ancak bunu sadece bir yetenek ve majik çalışmalarda kullanılan bir teknik olarak görmemek gerekir. Bu aynı zamanda inisiyasyonda adayı uyanışa götüren bir sürece de karşılık gelmekteydi. Bilinç daha üst bedenlere odaklanabildikçe büyük bir içsel aydınlanma ve uyanma da beraberinde gelmekteydi ki, bu inisiyasyonun da ana hedefini oluşturmaktaydı.
Bu içsel bir miraç yani içsel uyanış ya da Tasavvufi çalışmalarda kullanılan terminoloji ile söyleyecek olursak, bu tam anlamıyla içsel kıyamete doğru süren bir yükselişi ifade etmekteydi.
Bu öylesine büyük bir algılama yeteneği sağlıyordu ki, öncelikle inisiye adayı kendi özüyle karşı karşıya gelerek, ruhsal büyüklüğününün ne boyutlarda olduğunu anlayabiliyordu. Ruhsal özünde ne denli büyük bir polaıısiyal gücü içinde barındırdığını farkeden inisiye bu gücü nasıl kullanabileceğini de böylelikle anlayabiliyordu.
Bu tam anlamıyla bir uyanışı ifade etmekteydi. Kendi sırrını keşfederek, Tanrılar'ın da sırrını (iğrenebiliyordu. Böylelikle "'Kendini bilen Tanrıları da bilir" sözünün içerdiği derin anlamı, tüm benliğinin içinde hissedebilmekteydi.
Ezoterik çalışmalarda "İçsel Uyanış olarak ifade edilen bu konu, İslâm Tasavvufu'nda "İçsel Kıyamet" olarak isimlendirilmiştir.
Ka'sına Geçmek
"Ka'sına geçmek" deyimi Eski Mısır Dili'nde "ölmek" anlamına kullanılmaktaydı. Ka'sına geçmekten kasıt, fizik bedeninden Ka'nın ayrılmasıdır Yani Astral Beden'in fizik bedeni terkedişi ifade edilmektedir. Bedenin terkedilişi yani ölüm olayı hiyeroglif resimlerinde insan başlı kara leylek türü bir kuşun bedenin içinden çıkıp yükselmesi şeklinde temsil edilmekteydi.
Bu diğer ulusların ezoterik öğretilerde de aynı şekilde sembolleştirilmiştir. Örneğin Anadolu Halk Gelenekleri'nde yeni doğan bir bebeği leyleklerin getirdiğinin söylenmesi de işte bu eski ezoterik sembolizme dayanmaktadır. Anadolu'da bebekleri leyleklerin getirdiğinin söylenmesi, aslında bebeklerin ruhsal olarak astral bedenleriyle (Ka'larıyla) dünyaya doğdukları anlamına gelmektedir. Yani Mısır'daki siyah kuşun yerini leylek almıştır.
Günümüzde bu anlam unutulmuş olsa da, bu Halk Kültürü halen kolektif hafızalarda yaşamaya devam etmektedir. Neyse, biz konumuzu dağıtmayalım ve Anadolu'dan tekrar Antik Mısır'a dönelim...
Ölüm Deneyimi ve Astral Tortular
Ayrıntılı örneklerini, Mısır'ın Ölüler Kitabı'nı inceleyeceğimiz bir sonraki bölümde göreceğimiz gibi. Mısırlılar'ın Öte Alem tasavvurlarıyla, ruhun bu hiyerarşik yapısının çok önemli bir paralelliği vardı. Bedenin terkedilişinden sonra ruhsal varlığın Öte Alem'de hangi seviyede bir yer edinebileceği, ruhun yaşarken bilincini hangi bedene kadar yükselterek odaklayabildiğine bağlıydı.
Bilincin kendisini daha yüksek bedenlere odaklayabilmesi için yapılması gereken ilk şey: Astral Beden'in temizlenmesiydi. Astral tortular bilincin diğer bedenlere odaklanmasına engel teşkil eden en önemli etkendi.
Hiyerogliflerde kuşun insan bedeninden ayrılışı ölüm anını dile getirdiği gibi aynı zamanda astral seyahati da ifade etmektedir. Özellikle de inisiyasyonda ölüm deneyimi olarak adlandırılan inisiye adayının fizik bedeninden ayrılarak ruhsal planlarla kurduğu irtibat da ayın sembolle dile getirilmiştir.
Ölmeden önce inisiye adayına yaşatılan ölüm deneyimi ile öldükten sonra neler olacağı adaya gösterilmiş oluyordu ki, burada astral tortularından ne kadar sıyrılabilip sıyrılamadığı da adaya pratik olarak gösterilmiş oluyordu. Çünkü ister öldükten sonra isterse de ölmeden önce gerçekleştirilen astral bedeniyle öte aleme geçiş yapan varlığın, o alemin hangi aşamasmda kendisine bir yer edinebileceği sadece astral bedeninin kalitesine bağlı bulunmaktaydı.
Bugün için de aynı şey geçerlidir Bugün de diğer bedenlerimize odaklanamıyorsak bunun nedeni Astral Bedemizi bir zırh gibi sarıp sarmalamış bulunan tortularımızdır. Ki halihazırda insanlığın büyük bir bölümü bu şekilde yaşamaktadır.
Hiyerogliflerde resmedilen kuşun insan bedeninden ayrılışı, ölüm anını dile getirdiği gibi aynı zamanda astral seyahati da ifade etmektedir. Özellikle de inisiyasyonda "Ölüm Deneyimi" olarak adlandırılan inisiye adayının fizik bedeninden ayrılarak ruhsal planlarla kurduğu irtibat da, aynı sembolle dile getirilmiştir.
Yukarıdaki resimde bu tema işlenmektedir. Anubis'in ellerini kuşa uzatması Öte Alem'e astral seyahat yapan inisiye adayına yolladığı tesirlerin ifadesidir.
Yatmakta olan inisiye adayının sağ ayağı ve sağ eli yukarıya kalkmış olarak gösterilmektedir. Astral Seyahat'ın başlangıcında astral beden fizik bedeni terk ederken, vücutta ani seyirmeler meydana gelir. Sağ ayağının ve sağ elinin havaya kalkmış olması bu seyirmeleri ifade etmektedir. Genellikle uykuya dalarken pekçoğumuzun yaşadığı ani düşme refleksi bu seyirmelere örnek olarak gösterilebilir.