Yaşam her an değişerek bir sonraki anı doğuruyor. Yani gelecek şimdiden doğuyor. Geleceğin yaratımını yapan şimdi’de neler oluyor diye şöyle bir baktığımda değişimin hızına ve dönüştürme kuvvetine hayranlık duyuyorum. Yaşam sürekli akan bir şey, duran bir şey değil.
Bu akışı her an hissedebilir insan. Ve hissettiğinde her şeyi daha iyi tanır. Başta kendini tanımaya başlar. Yaşamın ne hızda bir değişim yarattığını somut olarak görmek istediğimde çocuklara bakarım. Ve her seferinde çok şaşırır, hayran olurum. Onlar kâinatın değişimine direnç göstermezler, uyum sağlarlar. Kendilerini her şeyden kopmuş ve ayrı görmezler. Bütünlüğü hissederler. Onların yanında olduğunuzda tüm negatif enerjinizi pozitife çevirirler. Bu sadece şimdiki zaman için geçerli değil, tüm zamanlar için böyledir. Her zamanın çocukları o zamanın, o an’ın içinde olan varlıklardır. Siz de onlarla birlikte olduğunuzda an’da daha fazla var olursunuz ve bu size çok iyi gelir. An’da var olmak, o anın getirdiği her şeyi kabul edip zamansızlığın derinliğinde olmaktır. Zaman zihnin yarattığı bir şeydir. Zaman olmadığında gelecek de olmaz, gelecek olmayınca kaygı ve endişe de olmaz.
Yeni insanlık bütünleşmeye doğru ilerliyor. Bunu anlamak için önce kâinatın temel var olma prensibini anlamak gerekir. Kâinat sürekli yaratımda olan bir bütündür. Aynı zamanda en ufak zerreye bile bireyselliğini veren bir bütün... Her zerre bütüne uygun hareket eder. Her zerre her zerreyle iletişim halindedir. Aralarında bütünü bir arada tutan bir bağ vardır. Her parça aynı özdendir. Ve her parça bütünün hayrına hizmet eder. Farkında olarak veya olmayarak… Her varlığın özünde bütünün bilgisi vardır. İnsan bu bilginin farkında olmadan yaşar. Yaşam yolculuğunda karşısına çıkan her şey ona bu bilgiyi, her duyu kanalından uyararak hatırlatmaya çalışır. Bu hatırlama süreci yaşamlar boyu sürer. İnsan hatırladığında ise artık uyanmış ve aydınlanmış olur. Bu durumda kâinatın tüm enerjisiyle bir olur, bir hareket eder.
Bütünü anlamanın ön şartı, kendi bireyselliğini fark edip yaşayabilmektir. Yani kendini OL’durmaktır. Senin aracılığınla bütün bir şey açığa vurmak istiyor. Bu durumda yapman gereken tek şey, neyi açığa vurmak istiyorsa ona izin vermektir. İzin verdiğinde kendini OL’ durmuş olursun. O zaman bütüne direnç göstermek yerine ana akışa uyum sağlarsın. Bu, aynı zamanda kendi yolunu, kendi akışını da bulman demektir.
Bütünü Görmenin Çağdaş Aracı: İnternet
Biz yeni insanlık olarak bütünü yavaş yavaş kavramaya başlıyoruz. Bunu yaşam tarzlarımızı incelediğimizde kolaylıkla görebiliriz. İnsanlığın keşifleri birçok amaca hizmet ederken aynı zamanda bütünü keşfetme anlamı ve amacı da taşıyor. Bana göre tüm zamanların en bireyselleştirici ve birleştirici keşfi şu ana kadar internettir. İnternet, bütünü hissedebilmenin en somut hallerinden biri olarak tüm yaşamı değiştirdi. İnsanlara sürekli genişleyen sınırsızlığın içinde var olma duygusu yaşatıyor. Kendi bireyselliğini keşfetmek için harika bir fırsat. Kişisel bloklar, siteler, forumlar, sosyal iletişim grupları ve aklınıza gelebilecek her türlü sanal ortam buna izin veriyor. Yaratıcılık, özgünlük ve işbirliği kavramları internetle daha fazla ortaya çıktı. İnsanlar artık internet sayesinde birbirilerini görmeden sanatsal, bilimsel ve iş dünyası alanında ortak işler ortaya çıkarıyorlar. Diğer taraftan internet paylaşım ortamı olduğundan ve bilgiye kolay ulaşılabilirliği sağladığı için insanların bilinci çok hızlı bir şekilde genişliyor. Kolektif zihin yerini daha fazla bireyselliğe bırakıyor. Adeta bireysel devrim yaşıyor insanlık. Özellikle 1990 yılından sonra doğanların özelliklerinin oluşumunda internetin büyük etkisi var. Anlam arayışı içinde olan, kendini keşfetmeye çalışan, halini açmak ve kullanmak isteyen bir gençlik var. O nedenle de yetenekler çok önemli hale geldi. İnsanlar yeteneğe daha fazla değer vermeye başladırlar.
Kurumların Bakış Açısı
Yaşamını kolektif bilince uydurmaya çalışmayanların sayısında önemli derecede artış var.
İnsanlıktaki bu değişim doğal olarak hem kurumları hem de bireylerin kariyer anlayışını kökten değiştiriyor. Kurumlar bu yeni insanlıktan nasıl faydalanacaklarına odaklanmak yerine, onların çıkardığı sorunlara odaklandılar. Onlar insanlığın iş dünyasındaki son sürümleri. Onlar kendini bütünleme yolunda ilerleyen, bireyselliğini açığa vurmak isteyen yeni insanlar. Kâinatın değişim hızının göstergeleri onlar. Onlarla savaşmak, değişime uyum sağlamak yerine direnmek demektir. Onları kabul edip anlamak tüm insanlığın bütünlenmesine yardımcı olacaktır.
Şimdi onlar iş dünyasında sorun olarak görünüyorlar ve iş dünyası da buna nasıl çözüm bulacağını tartışıyor. Eğer değişim sürekli ise ve onlar son sürümler ise o zaman eski sistemlere zaten uyumlu olmamaları gerekir. Onların eski sistemlere uyumu için enerji harcamak, ileri değil geriye doğru bir harekettir. Olması gereken, var olan sistemleri onlara uygun şekilde geliştirmek ve tasarlamaktır. O zaman onlar öğretmen olurlar ve onlardan öğrenen kurumlar da her zaman diri, her zaman var olarak yola devam ederler.
Kaynak: Deniz Ağgül Güler