Vücudumuzun idare merkezi olan beynimiz, dış dünyadan duyu organlarımızla aldığı bilgileri (ses, ısı, ışık, vs...) değerlendirerek, görme, işitme, hissetme gibi hayati hadiseleri yerine getirir. Duyu organlarımızın her biri ayrı bir sanat eseri olmakla beraber gözümüzü birinci sıraya koymamız herhalde yanlış olmaz. Acaba merceği, retinası ve karanlık odasıyla fotoğraf makinası gibi çalışan gözümüz iki tane değil de tek olsaydı nasıl görürdük? Nitekim mitolojide alnının ortasında tek gözlü yaratıklar olan Kiklopslardan (cyel=yuvarlak, ops=göz) ve eski Türk hikâyelerinde Tepegöz isimli devden bahsedilmektedir.
İnsanların profilden resimleri, tek gözlüdür ama, acaba tabiatta tek göz esasına dayanan bir görme sistemi gerçekten var mıdır? Başka bir deyişle, insandan yılana, dinozordan balığa, niye ikişer tane gözlerimiz var?
Her ne kadar efsane de olsa bir an için tek gözlü olduğumuzu düşünüp beynimizdeki görme işleminin nasıl olacağını hayal edelim?
Bir ilkbahar günü, güneşli açık bir havada piknik yaptığınız yerden görülebilen yakınlardaki bir dağın, diyelim ki doruğunun sizden ne kadar uzakta olduğunu nasıl hesaplayabilirsiniz? Radarınız veya sonar cihazınız yoksa keskin bir göz, bir açı ölçer ve hesaplamalar için gerekli kâğıt, kalem yardımıyla, doruğun uzaklığını rahatlıkla bulabilirsiniz. Yapacağınız iş, doruğu görebilen bir nokta daha bulup doruk ve piknik yeriniz arasında bir üçgen kurmak olacaktır. Seçtiğiniz nokta ile piknik yeriniz arasındaki mesafeyi adımlar, bu iki nokta arasında keskin gözünüzle bir doğru çizer, sonra da bu iki noktayı dağın doruğuyla birleştirecek çizgiyi çizer ve böylece, piknik yerinizin veya seçtiğiniz noktanın doruğa olan uzaklığını bulabilmek için gerekli olan “bilinen” sayısını tamamlamış olursunuz. Aynı üçgeni, biz de kâğıt üzerine çizebiliriz.
Aynı şekilde, Ayın ve Güneşin de Dünyadan uzaklıkları hesaplanabilir. Dünya’da seçilen farklı iki gözlem yerinden Ay veya Güneş ile bir üçgen oluşturulur ve hesaplamalar yapılır. Ancak bu kez, ölçümlerin oldukça hassas yapılması gerekliliği vardır. Bu metot paralaks metodu olarak adlandırılır. Yakın yıldızların uzaklığı da aynı şekilde hesaplanabilir. Ölçüm hassasiyetinin korunması için üçgenin tabanının yeterince büyük seçilmesi gerekir. Bu da Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüşü sırasında, fezada altı ay arayla aldığı konumları sırasında yapılan ölçümlerle sağlanabilir. Bu kez, üçgenin tabanı Dünya-Güneş uzaklığının iki katı kadar bir mesafe olur. Benzer şekilde, bugünün tek gözlü canavarı televizyonu), eğer gelişen teknoloji ile üç buudlu, yani derinliği olan görüntüler verebilecek hale gelirse, üç boyutlu görüntü için iki kamera ile çekim yapılması gerekliliği doğacaktır. Çünkü, tek kamera ile derinlikli görüntüler elde edilemez.
Paralaks metodunu oturduğunuz koltukta, hiç de hesap yapmadan test edebilirsiniz. Her iki kolunuzu iki yana açarak işaret parmaklarınızı “işaret” haline getirin. Tek gözünüz kapalı olacak şekilde iki işaret parmağınızın ucunu birbirine yaklaştırıp dokundurmaya çalışın. Denemelerinizin pek azında parmak uçlarınızı birbirine dokundurabildiğinizi farkedeceksiniz. Aynı şeyi iki gözünüz açık iken yaptığınızda, parmak uçlarınızı dokundurmakta güçlük çekmeyeceksiniz. Burada tek gözünüz kapalıyken, diğer gözünüz parmak ucunuzla üçgen oluşturamaz. Bu yüzden parmak uçlarının uzaklığını hesaplamak için, beynin yeterli sayıda “bilinen”i yoktur. Böylece parmaklara gerekli bükülme emirlerini gönderemez. İki göz açıkken beyin, trigonometrik hesapları son sürat yapar, düzeltmeleri ve ayarlamaları parmaklara bildirir ve parmak uçlarını dokundurur. İşin enteresan yanı, beynin çeşitli açıların sinüsleri ve kosinüslerini doğru olarak bulup, üçgen teoremlerini hassasiyetle, son hızla uygulamasıdır. Daha da enteresanı, beyin bu hesaplan yaparken insanın bu hesapların farkında olmayışıdır. Bu fevkalade durum eğer evrim teorisinde anlatıldığı gibi “kazanılmış” bir özellik ise, bugün orta öğrenimdeki milyonlarca “beyin” e, trigonometriyi tekrar “kazandırmak” için öğretmenlerimiz niye bu kadar çabalıyorlar?
Kiklopslar (mitolojide tek gözlü canavarlara verilen isim) eğer gerçekten var olsalardı, işleri hayli zor olacaktı. Çevresinde hareket eden onca şeyin uzaklıklarını bilememek, bir canavar için büyük bir zaaf doğrusu.