İnsanların sağlıktan sonraki en büyük istekleri, mutlu ve huzurlu bir beraberliktir. İdeal partneri yaşamımıza çekebilmemiz de yine, en uygun rezonans alanını oluşturabilmemize bağlıdır.
Peki kadın ve erkek, bazen kıtaları aşmaları gerekse bile birbirlerini nasıl bulur? Çok basit; bunu aralarındaki çekim gücü sağlar. Aradaki mesafenin, sınıf farklılıklarının, kültürel ayrımların ya da başka engellerin hiçbir önemi yoktur. İki insan rezonansa geçtikleri zaman, görünürdeki tüm engeller ortadan kalkar. Rezonansa geçen bu iki insan, çoğu zaman farkına bile varmadan yola koyulur ve hayallerindeki insanla bir araya geldiklerinde şaşırıp kalırlar.
Bize aşina gelen birinde, öncelikle kendimizi görürüz.
Başka bir insanla rezonansa geçtiğimiz anda geçerli olan şey, sadece yakınlıktır. Anlaşmak için kelimelere ihtiyaç yoktur. Biriyle aynı frekansta olmak insanın hayatta yaşayabileceği en tatmin edici duygudur. Sonunda varmak istediğimiz yere varmış, kendimize ulaşmışızdır. Zira gerçekte sadece kendimizi hisseder, sadece kendimize yakınlaşırız. Karşımızdaki kişi bizi yansıtır. Sevgi dediğimiz şey, kendimize olan sevgimizin farkına varmamız ve karşımızdakiyle bütünleşmemizdir. Bir birlikteliğe adım atam tüm çiftler en baştan beri ortak nokta arayışındadır. Ortak nokta buldukları oranda birbirlerine ait olduklarını düşünür ve sevgilerinin kalıcı olduğuna o kadar çok inanırlar.
Aslında karşımızdakinde hep kendimizi ararız.
Eğer partnerimizle temel noktalarda hemfikir isek, krizler bile bizi ayıramaz, fikir ayrılıkları bile bizi birbirimizden koparamaz. Her birliktelik zor dönemlerden geçecektir, hele uzun süreli bir birliktelikse. Kriz, aynı zamanda arınma ve iyileşme anlamına da gelir. Krizlerin derinlerde yatan anlamı da budur. Krizlerden geçerek olgunlaşırız, sarılmamış çocukluk yaralarımızı tedavi ederiz. Bu bazen oldukça yorucudur ve ilişki için ağır bir yük anlamına gelebilir. Ama rezonans içinde olan çiftler her türlü zorluğu yenecektir. Krizlerin üstesinden birlikte gelirler.
Dünya üzerindeki hiçbir şey, birbirlerine ait oldukları duygusunu sarsamaz. Buna karşılık tam bir rezonans içinde bulunmayan iki kişi birleştiğinde, aralarında çekim gücü olmadığından işleri oldukça zor olacaktır. Birbirleriyle rezonansa giremeyen bir çift, yollarına beraber devam etmeye karar verirse, bu zorlu yolda ikisi de aralarındaki çekimin eksikliğini hissedecek ve bunu birbirlerini yeteri kadar sevmedikleri şeklinde yorumlayacaklardır. Asıl sorun titreşimlerinin aynı olmaması, birbirlerinde kendilerini görememeleridir.
Neden ruh ikizimizi yaşamımıza en baştan çekemiyoruz?
Cevabı çok açık, rezonans alanımız çoğu zaman ruh ikizimize yönelik değil de ondan. Bazen çok daha farklı çekim noktaları oluşturuyoruz. Belki de cinsel tatmin ya da kendimizi maddi açıdan garantiye almak, sadece yalnızlıktan kurtulmak veya bize seyahatlerimizde eşlik edecek birisi üzerine yoğunlaşıyoruz. Bu listeyi istediğimiz gibi uzatabiliriz. Belki de birine bu derece yaklaşmaya ve kendimizi ona teslim etmeye henüz hazır değiliz. Belki de bu kadar derin ve bağlayıcı bir sevgiye hakkını veremeyiz.
Belki de bizi korkutan şey, aşktır. Belki onun yok olmasından endişe ediyoruzdur.
Demek ki kendimize haksızlık etmemeliyiz. Her ilişkiden yeni bir şeyler öğreniyor, yaşadığımız her aşkla daha büyük aşklara hazırlanıyoruz, ta ki, ruh ikizimizi yaşamımıza davet edene kadar.