Spiritüel açıdan MUTLULUK ruhun algılama seviyesine göre gelişen bir kavramdır. Zaten ruhun özüyle, cevheriyle, bilinciyle varoluşu başlı başına bir mutluluktur. Şu halde, demek ki mutluluk, ruhun özünde esasen var olan bir kavramdır. Var olduğu için de enkarnasyonlar boyunca aranmaktadır ve aranacaktır.
İşte bu arayış beşer varlığının bilinç, vicdan ve idrakine göre gelişmektedir. Varlığın şu anki bilinç, vicdan ve idraki ise zaten onun tekâmül vasatını teşkil eder. O halde mutluluk varlığın bilinç ve idrakine bağlı olarak gelişen bir kavram olduğuna göre ve varlığın o aşamadaki bilinç, idrâk ve vicdan seviyesi de kendi tekâmül vasatı olduğuna göre tekâmül etmek en büyük mutluluktur. Çünkü varlık tekâmül ettikçe yükselecek bilinç, idrak ve vicdanı gelişecek, dolayısıyla mutluluğu daha üstün bir sevi*yede anlayacaktır. Buna bağlı olarak şu netice de gayet belirgin olarak ortaya çıkar: Varlığın tekâmülünü süratlendirebilmesi için en olumlu ve doğru yollardan biri de ilâhi irade kanunlarına uymaktır. Şu halde tekâmül etmek bir mutluluk
Tekâmülün en büyük şartlarından biri de irade kanunlarına uy*mak olduğuna göre aynı zamanda mutluluk, ilâhi irade Kanunlarına uymaktır. Tekâmül etmenin en büyük mutluluk olduğunu ve bunun da ilâhi irade kanunlarına uymakla süratlenebileceğim gördükten sonra mutluluğu biraz daha irdeleyelim.
Bildiğimiz kadarıyla tekâmülde ezel ve ebet bilinmediğine ve tekâmül etmekte mutluluk olduğuna göre bu halde diyebiliriz ki: Madem tekâmül etmek bir mutluluktur ve tekâmülün insanda başlangıcı ve sonu bilinmemektedir, demek ki mutluluğun da insanda başlangıcı ve sonu yoktur. Ancak bütün bu sonsuzluğuna rağmen mutluluk insanın özünde var olan ve olduğu için ezelden ebede kadar olan hayat safhalarında aranılan bir sorudur. Soru ise daima sonsuza giden bir arayış olduğu için salt mutlulukta bulunamayacak olan bir kavramdır. Çünkü Salt mutluluk ancak Kadiri Mutlaktadır.
Yalnız, biraz önce zikrettiğimiz gibi, mutluluk varlıkların tekâmül merhaleleri açısından değişik biçimler arz edeceğinden ve daima farklı olacağından salt mutluluğa gidiş vardır. Ancak bu geliş sonsuza olan bir gidiş olduğundan biz varlıklar için salt mutluluk yoktur diyoruz. Oysa ki Kadiri Mutlak için sonsuz ile sonlu sözleri bir önemi haiz değildir. Çünkü her ikisi de onda vardır. Aslında her şey bir mutluluk arz eder. Şöyle ki: Hasta olan ve acılar içinde kıvranan bir kimseye sorarsak o mutsuzdur. Oysaki bu sınavlar ve tatbikatlar içinde bulunan bu kimsenin duyduğu ıstırap ve anının o kimsenin ruhunda bıraktığı izler en büyük mutluluktur. Fakat bu mutluluk onun idrâk seviyesine bağlı olarak geliştiği iğin kişi bunu idrak edebiliyorsa mutludur. O halde ruhî varlık için dünya haya. tında geçirdiği bütün olaylar birer mutluluk kaynağıdır.
Mutluluk öyle bir kavramdır ki bir çok spritüel bahislerle bir benzerlik ve bir ahenk meydana getirir. Mesela: Kaderle mutluluk arasında tam bir bağlantı, karma ile mutluluk arasında bir bağlantı, reenkarnasyon ile mutluluk arasında bir bağlantı, nefsaniyetle vicdan arasında da bir bağlantı vardır ki bu insanın nefsaniyetle vicdanı arasındaki geçiş yoludur. Vicdanın nefsaniyete tam hakimiyet kurması en büyük mutluluktur. Çünkü vicdanının mutluluğuna erişen ve nefsaniyetini susturan insan, gelecekteki karmasını da sağlam temeller üzerine inşa etmiş ve kendine başarılı bir kader çizmiş olacak ve dolayısıyla illiyet prensibine uyacağından kader ve gelecekteki karmasına iyi bir sebep teşkil ederek zamanı geldiğinde iyi bir netice alacak ve bu sebep ve neticenin getirmiş olduğu bilgilerle tekâmülü noktayı nazarından bir atılım yapacak ve bu da ruhu için büyük bir mutluluk olacaktır.
Ancak hemen şunu belirtmek gerekir ki: insanın dünya hayatı içindeki mutluluğu değişiktir. Burada, «değişiktir» sözcüğünü kullanırken dikkat edilmesi gereken husus şudur: Mutluluk kesin olarak vardır, yalnız insanın idrak, vicdan, nefsaniyet ve bilinç seviyesine göre dünya hayatı boyunca değişkendir. Bu değişiklik insanın serbest iradesinde vardığı bir görüş kararı olarak mutluluğu kavramasından meydana gelir. Yani dünya hayatı içerisinde çok çeşitli tesir ve şartlar altında bulunan insan, içinde bulunduğu kötü durumlara göre mutluluğu değerlendiriyorsa, mutsuz olduğunu, dolayısıyla kesin bir mutluluğun olmadığını söyleyecek; oysa kendine göre bazı iyi garantiler altında mutlu olduğunu görünce bu sefer tam bir tenakuza düşecek şu halde MUTLULUK izafidir diyecektir.
Oysaki demin zikretmiş olduğumuz mutluluğun değişkenliğiyle, izafiyeti ayrı, ayrı şeylerdir. Burada ayırt edilmesi gerekli olan nokta şudur: Mutluluk kavramının: vicdan, nefsaniyet, şuur, tecrübe, bilgi ve görgü sonucu olarak, kavranması ve ona göre hüküm verilmesi, bir tenakuz teşkil eder ve dolayısıyla insan, «Mutluluk izafidir» hükmüne varır. Halbuki mutluluk vardır, ancak kişinin görüş açısı oranında değişik biçimde görünmektedir, yani izafi değildir, sadece bakış açısı olarak «değişik» görünüşlüdür. Buna misal olarak bir masayı verelim. Dört ayağı bulunan bir masaya öyle bir açıdan bakıyorum ki, dört ayağını da görebiliyorum. Halbuki ayağa kalkmış bir başka kişi onu kuşbakışı görüyor ve masanın bacaklarının olmadığını rahatça söyleyebiliyor.
Peki bu durumda, hakikaten masanın ayakları mı yoktur, yoksa o dar bir açıdan baktığı için mi onları görmüyor Herhalde burada söylenecek en güzel şey masanın dört bacaklı olduğu ancak, duyu verilerimizden biri olan gözümüzün görüş açısına göre onun bacaksız veya dört bacaklı olduğunu algıladığımızdır. Örneğe göre, mutluluğu ele alırsak kötü şart*lar altında yaşamakta olara bir insan, adeta kuş bakışı bakan kişi gibi, mutluluğun olmadığını; oysa ki masaya dört bacağın görülebileceği bir açıdan bakan kimse ise dört bacağın mevcut olması gibi mutluluğun olduğunu söyleyecektir. Bu misalde bir üçüncü şahsı ele alırsak ve bu şahıs hem kuş bakışı olarak, hem de diğer kişinin açısından bakıp, masanın dört bacaklı olduğunu ancak bakış seviyesine göre değişken olduğunu ve misaldeki gibi mutluluğun bakış açısına göre değişiklik arz ettiğini ancak bunun bir izafiyet olmadığını ispat etmiş olur.
Çünkü yapı olarak masanın dört adet bacağı vardır. Ancak çeşitli açılardan bakıldığında bacaklar göze çarpmakta veya çarpmamaktadır. İşte bu masa misalini mutluluk kavramına uygularsak şunu söyleyeceğiz: Kesin olan bir mutluluk vardır. Ancak örnekteki bakış açısı nasıl değişmişse burada da fertlerin dünya hayatı içersinde*ki vicdan, nefsaniyet, tecrübe, bilgi ve görgü yanı tüm olarak tekâmül seviyeleri değişik olduğundan, diğer bir deyişle bilinçlenmenin serbest iradeleriyle kendilerinde meydana getirdikleri değişik olan bilinç ekranlarında meydana gelen mutluluk görüntüleri değişkendir.
Spiritüel bilgilerimizin bize öğrettiğine göre mutluluk mutsuzluğa eşit olmaktadır. Her şey zıttıyla kaimdir. Halbuki bütün zıtlıklar, yoktan var eden Kadiri Mutlak Tanrını bilgisindendir. Zıtlık insanın tekâmülü için gerekli ve tanrısal bilgiden var edilmiş olan bir prensiptir. Allah zıtlık değil, insanın kendisi zıtlıktır. Bu noktadan kalkarsak mutluluk insanın kendinde bulunan bir zıtlık olarak mutsuzluğu beraberinde getireceği bellidir. İşte bu iki ayrı kavram insanın nefsaniyetine ve vicdanına göre değerlendirilir.
Ve hiç bir zaman nefsaniyet mutluluk olma. dan vicdanî mutluluğa ulaşılamaz. Mutluluk olsun, mutsuzluk olsun, her ikisi de in. san için ideal olamaz, insan mutlu olmayı amaç edindiği sürece mutsuzluğu elde etmektedir. Bu bakımdan insan sürekli ve mümkün olan ölçüde izafi olmayan değerler, gerçekler elde etmek suretiyle mutluluk dediği ruh halinin müddetini uzata*bilir, sıklaştırabilir.