Submit Face book
Konuyu Oyla:
  • Derecelendirme: 5/5 - 1 oy
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5

SİZİN KANAL'INIZ HANGİSİ?


SİZİN KANAL'INIZ HANGİSİ? konusu, BİLGİ PAYLAŞIMI forumunda tartışılıyor.
#1
Spiritüel alem içre gezip de, hele ki facebook, myspace gibi sosyal paylaşım ağlarında mekan edinenlerin veyahut kitabevi mi ticarethane mi olduğu ayırdedilemez çok katlı mağazalarda “Sıradışı Öğretiler” rafları önünde mesai harcayanların “kanal bilgileri”nden haberdar olmaması düşünülemez herhalde…

Kanal bilgileri ve “bilginleri” ile ilk müşerref olmam 2006 yılına rastlar (bir çoğunuzun tanışıklığı benden eskidir eminim, benim tek “kanal”ımın TRT çocuk kuşağı olduğu ‘80li yıllardan beri “aktıklarını” göz önüne alırsak) O yıl ayağımın alıştığı bir “kitapçı” (sadece kitap satmaya çalışıyordu evet, ve battı sonunda) kepenkleri indirmesine üç ay kaldığını ve bu üç ayda tüm kitapları %50 indirimle satmaya başladığını duyurmuştu. Ne tesadüf ki (!) duyurunun ilk gününde oradaydım ve bu üç ayı nasıl değerlendirdiğimi tahmin edersiniz… Her öğrenme açlığına sahip nefsin yapacağı gibi, bu üç ayda elime geçen (neredeyse tüm) parayı sevgili iflas bayrağı dalgalanan kitapçımın kasasına takdim ettim. Bu arada spiritüel evrimimin “ne bulursan yalayıp yut” aşamasında bulunduğum için kitapçımın yine tesadüfen (!) pek zengin spiritüel raflarını da neredeyse tek başıma boşalttım.

Her gelip gidişimde elim kolum kitap dolu ayrılıyor, farklı disiplinler ve bakış açılarından (Zen- Tao- Feng Shui- Budizm- Sufizm – Osho öğretileri – Dalai Lama külliyatı – Okültizm vb…) rehber kitaplar edinmeye çalışıyordum. O dönem Budist, Taoist ve Zen öğretilerine daha aşina olduğumdan mı kitapçımın eğilimi o yönde olduğundan mı bilinmez, bu türdeki seçimlerim çoğunluktaydı. Bu arada nedense “öte alemlerden size selam getirmişem” modundaki A… Yayınlarının kitaplarından sebebini çözemediğim bir hissiyatla uzak durmaya çalıştığımı fark ediyordum.  Bu yayınevinin kitaplarının çoğu, ya egomu ürkütüyor ya kalbime sinmiyordu, tam emin olamasam da elim gitmiyordu bir türlü işte…

Üç ayın sonuna yaklaştığımız günlerde, spiritüel öğreti rafları benim de büyük çabam sonucu boşalmaya başlamıştı. Yine gözümden kaçan ola mı, diye uğradığım günlerden birinde bir süredir elime alıp alıp bıraktığım, muhtemelen o günlerdeki “rengimden” ötürü ilgimi çeken “Beyaz Kitap”a bir şans vermeye karar verdim. “Ramtha” adı ile göz göze geldiğimizde sevgili içsel uyarı sistemim (yanlış birşey yaptığımda karın ve kalp bölgesinde ateş basması şeklinde kendini gösteren) devreye giriverdi. O zamanlar ruhumla konuşmayı öğrenmeye başlamıştım ama göz ardı etme hakkımı da bugüne nazaran daha sık kullanıyordum! Ve uyarıyı göz ardı edip kitabı aldım…

cd37ed46198bb78c38b3e24a7fc57fa1.jpg

Kitapçıdan çıkıp, o zamanlar birlikte olduğum gönlü güzel sevdicek ile buluşmak üzere çay bahçesinin yolunu tuttum. Her zaman yaptığım gibi aldığım kitapları ona kalbi hizasında tutup not vermesini istedim. Gönlü güzel sevdicek kapaklarına dokunup hepsine, “olur, farketmez, güzel” gibi az ve öz yorumlarda bulunduktan sonra “Beyaz Kitap”a gelince durdu… Bir an düşündükten sonra suratına bir gülümseme yayıldı ve “üfürük bu!” dedi J

Şimdi sevgili okuyanlar, özellikle de “Ramthasever” güzeller, n’olur darılıp kırılmayınız, ve de derKi’ye doğru daş atmaya başlamayınız (bakın ne güzel oldu yeni hali ile, sevgili Sonsuz’umuzun beline kramplar girdi, kıymayınız). Bu yazıyı yazmayı inanın aylardır erteliyorum, durmadan bu konuda “bir bilenler”le fikir teatisinde bulunuyor, okuyor da okuyor, kütüphanemdeki bütün kitapları tarıyorum. Ne ki insan kalbini tarasın yeter imiş…

Açıkçası bu yazı; uzun süredir kafamı kurcalayan, nefsimi kamçılayan ve kalbimi karıncalayan “kanallardan haber alma ve iletme ağı” üzerine düşünmeye sevketme niyeti taşıyan bir denemeden başka bir şey değil.

Şimdi bu hazırlık süreci boyunca karşıma çıkan neşriyattan alıntıladığım bir takım paylaşımlarla zihinleri ve kalpleri araştırmaya davet edeceğim;

Bir konuda tartışabilmek için, her iki açıdan da bakabilmeyi öğretenlerime (tez-antitez-sentez) şükranlarımı yollayarak; önce “Meleklerden Cevaplar” isimli kitabı edinip oradan aldığım hislerden söz edeceğim izninizle.

İlk izlenimim; “muhteşem!” çok sevindirici! Ne güzel mahlukatlar ki oturup bizimle konuşmuşlar ve ne de güzel cevaplar vermişler insanlık sorularımıza…  Kitabı kaleme alan Diana Cooper, şöyle başlıyor sözlerine: “Kırk iki yaşımdayken, boşanmamın askıya alındığı bir dönemde bir melek bana geldi. Işık saçan bu altı ayaklı varlık, geleceğime dair bana anlık bir görüntü gösterdi. Bu görüntüde ben bir platformun üzerinde dikiliyordum ve bir salon dolusu insanla ruhani konular hakkında konuşuyordum… Ender rastlanan bu aydınlanma anı bana umut verdi ve yaşamıma anlam kattı. O zamana kadar meleklere dair ne bir fikrim vardı ne de onları düşünmüştüm. Ayrıca din ve maneviyatla ilgili bilgim de yoktu… Neden ben diye düşünüp cevabı bulmak için meditasyon yaptığımda bana, herkese yaşamlarının belirli döneminde bir görüntü gösterildiği söylendi. Ancak çoğu insan bu görüntüleri hayal ürünü addederek başlarından atıyordu. Bense bana gösterilen görüntüyü korudum ve gerçekleştirdim.”

Diana ablamızın “altı ayaklı” tabiri bana bir yerlerden bir şeyler anımsattı: “Meleklerin de kendilerinden peygamberleri vardır… biri Cebrail (a.s.)dir ki altıyüz kanadı vardır, her kanadının yüz saçağı vardır. Bütün kanatları değişik renkte nurdandır…” Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri “Marifetname”sinden…

Şimdi ilahi bir vahye maruz kaldığını umduğumuz Diana Cooper’ı bir kenara bırakalım ve (açıkçası bana daha çok güven veren) Abdülkadir Geylanî’nin Meleklerle görüşmenin ön koşullarını açıkladığı ilhami sözlerine bakalım (Geylanî Hazretleri, İbn’ül Arabi’nin feyzlendiğini söylediği kimselerdendir, ki çok sevdiğim bir menkıbeye göre Hz Arabi, Bağdat ziyareti sırasında Geylanî hazretlerinin onun için yarım asır önce bıraktığı elbiseyi giymiştir)

“Nasıl iflah olabilirsin; nefsin, tabii arzuların ve şeytani duyguların elini kalp gözüne saldırttın. O elleri kalbinden uzak eyle ki, eşyayı olduğu gibi göresin. Nefsini cihadla, muhalif olmakla bertaraf et. Tabiat ve şeytan elini bırak ki, Hakk’ı bulasın. Bu elleri parçalarsan perdeler sana açılır. Rabbinle aranda hicab kalmaz. Hak’tan ayrı şeylere onun varlık gözüyle bakarsın. Nefsini olduğu gibi görürsün. Başkalarını yine öyle seyredersin. Nefsin hatalarını görür, bırakırsın. Başkalarının kötülüğünü anlar, kaçarsın.

Bu duyguları benliğinde duyarsan, İlahi Nura yakın olursun. Orada sana gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insanın bu maddi duygu ile sezemediği şeyler vardır.

Bu halden sonra, kalp kulağın iyi şeyler işitir. Sır gözün parlak olur. Basiretin açılır. Onlara nurdan kisveler giydirilir. Keramet süsü takılır. Hak saltanatı ile sana sultanlık verilir. Velayet derecesine çıkarsın. Hak sana yardımcı olur. Her mülk emrine girer. Artık seni rahatsız eden mahluk çıkmaz. Herşey kalbine bekçi olur. Melekler sana hizmete gelir. Hak, sana peygamber sevabı verir; onların ruhaniyetini gösterir. Yaratılmışların her gizli tarafı sana ayan beyan görünür.”

Görüldüğü gibi, meleklerin hizmetinin de dahil olduğu bir takım mertebelere erişmek mümkün. Yalnız az birazcık (!) ön koşulun yerine gelmesi gerekiyor. Diana Cooper hanımefendinin de perdelerini açtığını umuyoruz…

Şimdi pek de derinlerine dalmak istemediğim bir konuya (mümkünse benden daha çok bilgi ve ilgi sahibi olanlar bu konuda ekleme-çıkarma yapsınlar) “başka gezegenler-galaksiler- yıldız sistemlerinden” eski dilde “tebliğ” yeni dilde “kanallık” yoluyla bir takım bildiriler dağıtılmasına giriş yapacağım:

Bu konu başlığı altında karşımıza sık çıkanlar çeşitli “Baş melekler”, Kryon, Ramtha, Metatron gibi isimler… Bir kısmı kadim kutsal kitaplar ve anlatılarda adı geçen melekler. Bir kısım “new age” tabir edilen tanrısal varlıklar olduğu söylenenler. Nedense ezici bir çoğunlukla ABD vatandaşlarını “kanal” olarak seçiyorlar ve bu kişiler genelde hiçbir spiritüel evrimle ilgilenmemiş, çoğunlukla da evde yemek yaparken canı sıkılan ev hanımlarından çıkıyor! Ar-ge dönemim boyunca edindiğim duyumları paylaşırsam; bir kısım kişi, Kur’an başta olmak üzere kutsal kitaplar taranarak yaratılmış bir çeşit sömürme aracı olduklarını; bir kısım, çeşitli dinlerin örtük misyonerleri olduklarını; bir kısım da, melek adı altında “Cinn” yani öte alemden kötü niyetli varlıkların oyunları olduklarını düşündüklerini söyledi.

Benim nacizane görüşüm ise, koruyucu, kollayıcı ve “kaydedici” meleklerin etrafımızda olabileceği, ama özgür irademize ve hepsinden öte İlahi vahye karışmadıkları; aksine uygulayıcı oldukları yönünde… Eğer onlarla duyusal bazda iletişim kurmak mümkünse de bu ancak Geylanî’nin de sözünü ettiği vasıflara ulaşılınca mümkün belki…

Dahası; ilham alabilmek için illa meleksi varlıklarla bağlantıya geçmemiz mi gerekli? (ki onlar “insan”a secde etmemiş miydi?) Bir dostun pek sevdiğim tanımlamasıyla “içimizdeki Tanrı çipi” sayesinde zaten ilahi bağlantıya sahibiz. Tıpkı taşıyabileceğimiz kadar yük verilmesi gibi, bilmemiz gerektiği kadar bilginin yolunun açılacağına da inancım var. Zorlamak nefsin işi olmasın? Bu durumda hepimizde varolan “kalp kanalını” kullansak? Bunu benden daha iyi anlatanlar var elbette: ‎”Senin Canının içinde bir Can var, o Canı ara! Beden dağının içinde mücevher var, o mücevheri ara! Ey yürüyüp giden Sufi, bütün gücünle ara; Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara.” Hz Mevlana Celaleddin Rumi

Sirius’ta ikamet eden  “kurtarıcı Tanrı’yı” beklemek…

Bu konuda pek zihin açıcı bir fikir yazısı da karşımıza çıktı, paylaşalım: (yazarına dair tek bulabildiğim: Blindpoint-Serkan! Buralardaysan elini kaldır lütfen!) “Bununla birlikte her yıldızın veya takımyıldızın meleki bir alt boyutu vardır. Ancak galaksi içindeki bu yıldızların meleki boyutlarıyla şuursal veya başka türlü bir ilişkiye girmek her insanın harcı değil, çok yüksek dereceli velilere nasip olacak bir iştir. Sirius da Dünya’yı yöneten Yengeç burcunda bir takım yıldız olduğu için, yüksek dereceli veliler (ki sayıları en fazla bir kaç tane) bu yıldızın meleki boyutuyla ilişkiye girebilir. Bu dereceye ulaşmamış kişiler galaksi içindeki yıldızların meleki yapılarıyla bağlantı kurduğunu iddia edemez. Hele hele İslâm’a ve Hz. Muhammed’e iman etmeyip, saçma sapan uydurulmuş inançların peşinde koşan kişilerin bu yıldızların meleki boyutlarıyla ilişkiye girecek dereceye ulaşması hiç mümkün değildir. Ancak hayal veya hezeyandır. Bu sebeple kesinlikle bunu söyleyenlerden uzak durmak gerekir. O kişiler büyük bir ihtimalle negatif ruhani varlıklar olan cinlerle bağlantı kurup, bir melekle görüştüklerini sanan, kandırılmış kişilerdir. Cinler de Sirius’un yaydığı titreşimlerin zenginlik, ün, ölümsüzlük, bolluk, bereket, şans ve iyi talih olduğunu ve dünya üzerinde etkili bir burçta yerleşmiş olduğunu çok iyi biliyorlar. Bu bilgiyi insanların manevi duygularını sömürmek amaçlı kullanıp, bir takım saf insanları kendilerine esir ediyorlar. Örneğin, “Kurtarıcı Tanrı(!)nız Sirius’ta yaşıyor, çünkü O kutsal bir yıldızdır (Meselâ Scheat’ta yaşıyor deseler, o tanrı insanların indinde kurtarıcı ve sevimli bir tanrı olmazdı, ne zekiler!!) ve bir gün (kıyamet zamanında) sizleri kurtarmak için Dünya’ya gelecek… Bizler de o Tanrı(!) ile sizin aranızda yüksek (ilâhi) bir kanalız, ondan (dolayısıyla Sirius’tan) haberler getiriyoruz. Biz falanca meleğiz, filanca mesajcıyız” vs. gibi… Oysa Kur’ân’ın tanımına göre bu gibi tanrılar olamaz, Ahad ve Samed gibi zati sıfatların sahibi Allah’a rağmen. Bu sebeple, eğer herhangi bir öğreti sizi Sirius’a tapma veya Sirius’tan gelecek olan kurtarıcı Tanrı’ya veya Rabbe ya da Mesih(!)e tapma, böyle bir kurtarıcı bekleme gibi bir noktaya getirdiyse, arkanıza bakmadan oradan uzaklaşmanızı tavsiye ederim. Yoksa üzülerek sonuçlarına katlanmak zorunda kalırsınız.”

Ahmed Hulusi’nin de kitaplarını konuyla ilgili taradığımda (Hulusi’nin maneviyatını tartışmayı başka sefere hatta daha iyi “bilen”lere bırakarak) , dikkatimi çekenler şu satırlar oldu: “İnsan, bu sistem içindeki en mükemmel varlıktır. Yoksa sadece bizim Samanyolu dediğimiz galaksimizde 400 milyar yıldız var! Bunların her birinde de kendine has hayat sistemleri var. Onlara sadece “melekler” deyip geçmiş, detayına girmemişiz.” Ya da: “Melek sınıfından gelen ilhamlar asla Hz Muhammed’in tebliğ etmiş olduğu itikad sisteminden farklı olamaz ve öğreti kesinlikle Kur’an-ı Kerim’e ters düşemez! Zaman değişti bahanesiyle Kur’an hükümlerini yürürlükten kaldırmayı öneremez! Bu hususlara çok dikkat etmek gerekir…”

Ben de tam bu noktada bu soruları kalbinize yöneltmenizi rica ediyorum:

Kim bu kanal melekleri?

Gerçekten  yardım amacıyla iletişime geçmiş İlahi varlıklar mı?

Kültür endüstrisinin yeni pasifize etme silahı mı?

Kötü niyetli dünya dışı varlıkların gizli beyin yıkama politikası mı?

Tekamülümüzü takip eden iyi niyetli varlıkların haberleşme aracı mı?

Ya da şeytanın (nefsin) binyıllardır oynadığı oyunlardan biri mi?

Felsefe soru sormakla başlar derdi, felsefe sevdalısı bir arkadaşım… Sanırım herşey bir soruyla başlar…

Son (ve ilk) olarak:

Enam Suresi, 8: Onlar “Neden ona (alenen) bir melek gönderilmiş değil?” derler. Ama bir melek göndermiş olsaydık, muhakkak ki herşeyin hükmü verilip bitmiş olurdu… 9: ve biz meleği elçimiz olarak tayin etmiş olsaydık bile, onun kesinlikle bir adam olarak (görünmesini) sağlardık…


Âl-i İmran Suresi 80: O, melekleri ve peygamberleri tanrı edinmenizi emretmez. (Zaten) kendinizi Allah’a tam teslim ettikten sonra hiç O sizi hakikati inkara davet eder mi?

Your Page Title #satışortaklığı
Ara
Cevapla


Konu ile Alakalı Benzer Konular
Konular Yazar Yorumlar Okunma Son Yorum
  Numerolojiye Göre Güneş Sayınızı ve Sizin İçin Ne İfade Ettiğini Keşfedin Emka 0 4,151 14-11-2018, Saat: 13:12
Son Yorum: Emka
  Sizin evreniniz hangi düşünceler ile titreşiyor? Archilles 0 3,787 27-09-2017, Saat: 14:28
Son Yorum: Archilles
  SİZİN DE RUHSAL GÜÇLERİNİZ VARMI? Spiritüeller 0 3,846 09-06-2017, Saat: 23:19
Son Yorum: Spiritüeller

Hızlı Menü:


Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi