Yetişkin bir insanın beyninde yaklaşık 100 milyar sinir hücresi (nöron) bulunur. Her bir sinir hücresi, çevresindeki her bir sinir hücresiyle 1.000-10.000 civarında bağlantı yapabilme kapasitesiyle yaratılmıştır. Beyindeki bağlantı sayısı, kâinatta mevcut bütün temel parçacıkların sayısından fazladır.
Son on yılda gelişen sosyal nörobilim disiplini, kontrol merkezi ve ruhun icraatlarına önemli bir sahne olan beyni anlamada yeni ufuklar açmıştır. Beynin fonksiyonlarının sosyal ortamlara göre değiştiği ve geliştiği daha iyi anlaşılmıştır. Bu yüzden beyinle alâkalı bu tür çalışmalar izole ortamlarda tek başına değil, sosyal bir çevrede diğer insanlarla etkileşirken yapılmaya başlanmıştır.
Ayna nöronlar
Nörolojide son on yılın en önemli keşiflerinden biri ayna (mirror) nöronlardır. Beyin hücrelerinin hususi bir alt kümesi (yaklaşık % 20 kadarı) aynalama özelliği taşır ve ön korteks lobunda bulunur. Bunlar görme ve mekânla ilgili premotor nöronların özel bir çeşididir. Çevrede gözlenen davranışların nöron kopyasının çıkarılmasında rol oynar. İnsanların başkalarının yaptığı davranışları nörobiyolojik açıdan hızlı şekilde tekrarlamasının altında ayna nöron sistemi bulunur. İnsanın sosyal etkileşiminde aktif hâle geçen ayna nöronlar, diğer insanlarda gözlemlediğimiz davranışlara cevabın bir parçasını oluşturur. Bu nöronlar, kültür gibi üst seviyede insan düşünce ve davranışının nörobiyolojik ifadesinde rol alırlar.
Nöral aynalama, grup içi ve gruplar arası sübjektifliğin ve ortak ön yargının meydana gelmesinde rol oynayan nörolojik mekanizma olup, idrak ve toplum psikolojisi teorilerini desteklemektedir. Bunun mânâsı, birlikte olunan veya gözlemlenen insanların davranışlarının, kişinin zihninde seçici olarak kopyalanmasıdır. Bu durum, insan beyninde taklidi kolaylaştıran bir kopyalama ve kaydetme mekanizmasının var olduğuna işaret eder. Dolayısıyla ayna nöronlar, insanın sosyalleşmesini beyin perspektifinden anlamada yeni bir pencere açmaktadır.
İnsanın sosyalleşmesinde, ruhun fonksiyonlarına sebep perdesi oluşturan nörobiyolojik mekanizmaların ve hormonların rolü ihmal edilemeyecek kadar fazladır. DNA biyoloji için hangi öneme sahip ise, ayna nöronlar da, insanın psikolojik boyutunu anlamada benzer öneme sahiptir. İnsanın sosyal münasebetleri, diğer insanların davranışlarını, niyetlerini ve duygularını anlamaya bağlıdır. Sosyal psikoloji araştırmaları, taklit davranışların otomatik olarak yaygın şekilde yapıldığını ve empatiyi kolaylaştırdığını göstermektedir. Burada kavram temelli düşünme yerine, doğrudan kopyalama vardır. Sosyal iletişim, insanların niyetlerini ve hissiyatlarını anlayıp ona göre tutum ve davranış geliştirmeyi gerektirir. İnsan beyni, seçici taklit ve kopyalamaya programlandığından, kültür öğretilemez, ancak taklit ve kopya ederek, yaşanarak öğrenilir.
Maymunlar üzerinde yapılan yeni araştırmalar ayna nöronların bilinmeyen fonksiyonlarını ortaya çıkardı. Bir maymunu hata yaparken gözlemleyen bir makak maymununun ön beyninde belli bir nöron topluluğunun aktif hâle geçtiği bulundu. Enteresan olan husus, gözlemleyen maymun kendisi hata yaparsa, bu nöron topluluğu aktifleşmiyordu. Bu oldukça sürpriz bir buluştu. Daha sonra, benzer hücrelerin insan beyninde de var olduğu gösterildi. Kendi hatalarında sessiz kalan, başkalarının hatalarını hemen fark eden insanların ayna nöronlarının da buna paralel olarak ateşlenmesi, 2012 yılının önemli buluşlarından biridir. Bu buluş, beynin gerçekten kompleks bir işleyişe sahip olduğunu gösterir.
İnsan, çevresinde gördüğü, konuştuğu kişileri taklit etme, onların hatalarını fark etme veya ellerindekilere sahip olmayı isteme eğilimi gösterdiğinde, buna paralel olarak sinir hücrelerinden bazıları aktif hâle geçer. Taklit ve özentinin, kusur aramanın, kıskançlık ve öykünmenin icraat ve ifadesinde beyne rol verilmiştir. Bu ayna nöronlar, dilin, sosyalleşmenin, grup oluşturmanın, aidiyet duygusunun, taklide dayalı öğrenmenin, kültürün ve kitlesel hareketlerin, beyin seviyesinde nasıl oluştuğunu da kısmen açıklar.
Deneylerde, bir kişinin elindeki nesnelerin, diğer insanlarda, kime ait olduğu bilinmeyen orta yerdeki nesnelere göre, daha çok sahip olma arzusu oluşturduğu gözlenmiştir. Bu arzu, farklı eğitim, terbiye, inanç ve kültürden insanlarda değişen derecelerde olacağından, bunun beyindeki karşılığı da farklılık arz edecektir. İnsanın yapısında, başkalarının sahip olduğu güzel, iyi ve doğru şeylere karşı imrenme, gıpta etme, onları örnek alma, kıskanma, hattâ onlara göz dikme, ayrıca başkalarında kusur arama gibi eğilimler vardır. Bunlar belli bir dereceye kadar insanı teşvik eder, kamçılar, örnek almaya sevk eder. Dolayısıyla kişinin ayakta kalması ve sağlıklı bir sosyal çevreye uyum sağlaması adına önemli fonksiyon görürler. Fakat bu konuda doz, zaman ve zemin doğru ayarlanmadığı takdirde had aşılır, haksızlığa kapı açılır ve bunlar kötü ahlâk sebebi olur.
İnsanlar, içinde bulundukları sosyal çevreden, arkadaş grubundan, medya ve reklâmlardan neden kolayca etkilenir ve gördüklerine benzemeye çalışır?
Bilhassa günümüzde çok cazip hâle gelmiş olan dünya insan nefsine hitap ediyor. Eğlence kültürü; reklâmcılık, sosyal medya, bilgisayar oyunları ile potansiyel bir pazar hâline gelmiş milyarlar üzerinde istediği tesiri icra ediyor. Nefisleri terbiye, akılları tezkiye, ruhları tasfiye edilmemiş, sağlam bir inanç alt-yapısı olmayan kitlelerin iradeleri çok kolay baskılanıyor. İnsan nefsinin böyle bir dünya karşısında her defasında neredeyse aynı cevabı veren kolay müşteri durumuna düştüğü çok açık. Böyle bir ortalama insan, dünyayı bu hâliyle algılayıp cevap verdiğinde hâlet-i ruhiyesinin beyin ekranındaki karşılığı ve bu süreçte ayna nöronların nasıl aktif hâle geçtiği fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) tekniğiyle görülüp gösterilebilir. Ayna nöron sistemi; reklâmcılığın, sosyal medyanın, görsel sanatların, bilgisayar oyunlarının insan üzerindeki tesirinin beyindeki nörobiyolojik karşılığıdır.
Ayna nöronlar, bilhassa görsel kültürün beyindeki tesirlerini anlaşılır kılar. "İnsan neden gördüğü şey olmaya yatkındır, neden gördüklerini taklit eder?" sorularının cevabını verir. Reklâmın, video ve bilgisayar oyunlarının gücü ve cazibesi nereden gelir? Çünkü görmeye dayalı algılama, hissetme, öğrenme ve iletişim kurmada ayna nöronlar, çok önemli fonksiyonları yerine getirir. Mutlu ve huzurlu insanların çevresindeki insanlar da mutlu ve mütebessim olurken, bu sürecin beyin seviyesindeki karşılığı ayna nöronlarının faaliyetidir.
Ayna nöronlar, başkalarının davranış ve yüz ifadelerinin içimizde yansıtılmasında görev alır. Gergin ve endişeli insanlar bizi de gerer. Gördüğümüz ve benimsediğimiz davranışlar, ayna nöron sistemi tarafından kopyalandığından bulaşıcıdır. Bir misâl vermek gerekirse, bir insan veya bir çocuk, ebeveyninin bir davranışını seyrederse, bunları, ayna nöronların aktifleşmesi yoluyla tek bir basamakta öğrenir. Bu görerek ve taklit ederek öğrenilen şeyler, şuuraltı birikimlerini oluşturur. Bir kere görerek öğrendiğinde, bu maharet hızlı şekilde taklit ve aynalama yapmak suretiyle yayılır. Kültürün yatay olarak bütün nüfusa yayılmasının, insanların bir lider etrafında toplanıp toplu davranışlar sergilemesinin beyin katmanındaki perde mekanizması, ayna nöronlardır. Ayna nöronların varlığı, nöroetik, nöropazarlama, nöropolitik gibi melez yeni bilim dallarının oluşmasına ve fen/sosyal-beşerî bilimler arayüzünde araştırma ve incelemeler yapılmasına da kapı aralar. Kişinin lisan öğrenirken dil ve dudak hareketlerini taklit edebilmesi, önemli bir ayna nöron aracılı maharettir.
Şiddetin öğrenilmesinde ayna nöronlar
Gözlem ve seyir yoluyla şiddetin öğrenilmesinde de ayna nöron sistemi rol oynar. Aklî muhakeme ve iradî mekanizmalarını kullanamayan kişilerin kitlesel şiddete esir olması, bu şekilde gerçekleşmektedir. Çocuk ve gençler, şiddeti ayna nöronlar vasıtasıyla öğrenirler. Alt-şuur basamaklarında veya şuur ve iradenin devre dışı olduğu durumlarda ayna nöronlar daha ön plânda rol oynar. Burada kavrama dayalı muhakemeye ve akıl yürütmeye gerek yoktur. Bilgisayar ve video oyunları, kavram temelli düşünerek değil, hissettirerek öğretmede önemli bir teknolojidir. Çocuklar ve gençler video oyunlarıyla gerçeklik arasındaki farkı bildiklerinde ısrar ederler. Bu alt-şuur seviyesinde bir idraktir ve beyin bunu bu yaşlarda otomatik olarak gerçekmiş gibi kaydeder. Zihin bildiği şeyleri değil, gördüğü şeyleri aynalar. Sanal görüntü ve gerçekler, beyin için nesnel gerçeklikten farksızdır. Şuuraltı seviyesinde her aksiyon ve görüntü, beyinde otomatik olarak hissî bir şekilde kodlanır.
Netice olarak ayna nöronların varlığı, bize insanın sosyal bir varlık olmasının altında yatan bir zihin mekanizması olduğunu, beynin sağlıklı gelişmesi ve bilhassa küçük yaşlardaki çocukların güzel örnekleri görmesi için, sosyal ortamlara neden ihtiyaç duyduğunu oldukça iyi açıklar.