Yabancı akademik, istihbarî ve askerî literatürde remote mind control device, neuro-electromagnetic weapon, non-lethal weapon, directed energy weapon, psychotronic weapon, radio frequency weapon, electromagnetic radiation weapon, psycho-acoustic correction equipment, remote neural monitoring, electronic harassment gibi farklı adlarla anılan, Türkçeye ise Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tarafından TELEGRAM şeklinde öz ve özlü bir kavram olarak kazandırılan, işleyiş bakımından ise bir ferdin doğrudan beynini hedefleyen bir silâh teknolojisi ve zihin yönlendirme metodu TELEGRAM.
“Uzaktan cihazlı elektromanyetik zihin-beden kontrolü ve yönlendirmesi” şeklinde çerçeveleyebileceğimiz TELEGRAM, araştırmacıların kayıtlarına ve mağdurların ifâdelerine göre; ABD, Rusya, İngiltere, Kanada, Çin, Hindistan, Tayvan, Japonya, Almanya, Avusturya, Fransa, Avustralya, İsveç, Danimarka, Norveç, Finlandiya, İspanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, Belçika, Çek Cumhuriyeti, İsviçre, Romanya, Macaristan, Polonya, İrlanda, Sırbistan, Yunanistan, Arnavutluk, Yeni Zelanda ve –maalesef- TÜRKİYE başta olmak üzere, dünyanın bellibaşlı tüm devletleri (buna Bhutan, Litvanya ve Slovenya gibi haritada zor bulunabilecek küçük ülkeler bile dahil) tarafından muhtelif versiyonları kullanılan; “insanlığa karşı suç” kapsamında olduğu için tüm bu devletlerce “millî güvenlik” bahanesiyle inkâr veya örtbas edilmeye çalışılan; buna rağmen özellikle ABD ve Sovyetler Birliği’nin başı çektiği zihin kontrol projelerinin sayısız resmî, hattâ bazen akademik belgeyle kamuoyuna sızması engellenemeyen; dünyanın her köşesinde münferid veya örgütlenmiş mağdurları bulunan [3]; Türkçe kaynaklarda dahi onbinlerce (dünyada yüzbinlerce) sayfalık [4] ve binlerce saatlik sesli-görüntülü materyalle ifşâ edilmiş bir istihbarat, psikolojik savaş, askerî operasyon, zihin yönlendirme, şahsiyet değiştirme ve hem ruhî hem fizikî işkence metodu yahud teknolojisi...
Kamuoyuna aksetmemesi için uğraşılan “şeytanî amaçlı” bir teknoloji uygulamasıdır TELEGRAM. Tüm engellemelere rağmen, yâni bir insanlık suçu olarak “devlet sırrı” maskesi ardında ne kadar gizlenmeye çalışılsa da, yalnızca kullanılan “özel” cihaz ve teknolojinin kimi nitelikleri kamuoyundan saklanabilmiş, zihin kontrolü ve TELEGRAM operasyonlarının varlığı ise tüm dünyada neredeyse tamamen deşifre ve tasdik edilmiştir.
Ancak, resmî devlet organları ve onların güdümündeki basın, tıb ve akademi otoriteleri, “saklamak” için yine de pes etmemekte; TELEGRAM gibi insanın hür iradesini yönlendirmeye yeltenen, duygu ve düşünce mahremiyetini ihlâl eden, yetmiyormuş gibi tüm bu müdahaleleri psikolojik ve fizikî işkence seanslarına paralel yürüten bu akıl almaz “insanlık suçu”nun üstünü örtmek istemektedirler. Dünyada bu çerçevede alınan “tedbirler”e birkaç örnek verirsek; ya halkın hiç bilmemesini sağlamaya; ola ki kamuoyuna sızarsa, bu defa da “bu bir komplo teorisidir” propagandasıyla etkisizleştirmeye; TELEGRAM mağdurlarını ise “deli” göstermeye ve emirlerindeki hastahânelerin psikiyatri servislerinden bu insanlara “rapor” aldırtmaya çalışmaktadırlar.
Ne var ki, halkın ve kendi sınırlı alanları dışında neredeyse kara cahil olan lâfta uzmanların ilmî, askerî, istihbarî ve teknolojik bilgisizliğine güvenen; doğrusu, işin başında gerçekten etkili olan devlet organları veya kuklaları, bugün bu propaganda savaşını da her yerde kaybetmeye başlamıştır. Artık güneş balçıkla sıvanamamakta, internetteki yüzbinlerce sayfalık ve binlerce saatlik sesli-görüntülü yayına ek olarak, zihin kontrolü ve TELEGRAM operasyonlarıyla ilgili her ülkede ardarda ciddi araştırma kitabları hazırlanıp yayınlanmakta yahud tercüme edilip basılmaktadır. Türkçede bile şu ân –sayısız makaleye ilâveten- zihin kontrolü ve TELEGRAM konusunda geniş bilgi veren en az 25 yayınlanmış eser mevcudtur.
Dilerseniz, şimdi bir başka önemli mesele ile, TELEGRAM etrafındaki kavram karmaşası ile devam edelim:
TELEGRAM, “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” ÇATI KAVRAMI altında ele alınabilecek sayısız uygulama arasında; askerî, istihbarî ve siyasî amaçlarla kullanılan “özel” bir CİHAZLA yapılması ve bir topluluğu değil de “seçilmiş” tek tek ferdleri hedeflemesi bakımından, diğer tüm zihin kontrolü metodlarından ayrılan “özel” bir teknik ve teknolojidir. Bu bakımdan, “halka TELEGRAM yapılıyor” benzeri bir ifâde tamamen yanlıştır. Bunun yerine, “halka zihin kontrolü ve yönlendirmesi yapılıyor” demek daha doğrudur.
Aynı şekilde, psikolojik savaş çerçevesinde askerî, istihbarî veya siyasî amaçlarla ve tek tek “seçilmiş” ferdlere yönelik yapılan “beyin yıkama” uygulamaları da, şayet beyne sinyaller gönderen ve beynin kendi yaydığı sinyalleri çözen bir CİHAZLA yapılmıyorsa, yine TELEGRAM değildir ve bu da ancak “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” çatı kavramı altında değerlendirilebilecek bir diğer alt şûbedir.
Kısacası, “cihazlı” TELEGRAM dahil hepsi “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” çerçevesinde değerlendirilebilecekken, bu çatı kavramı altında sayabileceğimiz TELEGRAM, psikolojik savaş kampanyaları, propaganda teknikleri, beyin yıkama, şuuraltı mesajlar, hipnoz, uyuşturucu, kimyevî maddeler veya ilaçlar, nörolojik implantlar, beyne cerrahî uygulamalar, eğitim, müzik, sinema, basın, NLP ve tüm diğerleri, bir nev’i ALT ŞÛBE niteliğindedir. Bu bakımdan, hepsi ayrı ayrı ele alınmalı, hepsi birbiriyle ilgili olsa dahi bir diğeriyle karıştırılacak, yâni bir kavram karmaşasına yol açacak şekilde adlandırılmamalıdır.
Öte yandan TELEGRAM, bütün bu alt şûbe niteliğindeki zihin kontrolü ve yönlendirmesi metodlarının hepsinin bilgi, tecrübe, teknik ve teknolojileri üzerinde yükselen, hepsinden kendisine lâzım olanı alıp kullanan, ancak sadece kendisine has bilgi, teknik ve teknolojilerle de teçhiz edilmiş bulunan, doğrudan beyni hedefleyerek hem zihni hem bedeni manipüle edebilen, en gelişmiş ve en etkili “zihin kontrolü ve yönlendirmesi” uygulamasıdır diyebiliriz.
TELEGRAM’ın bir CİHAZLA yapıldığını söylemiştik. Yine vurguladığımız üzere, beyne elektromanyetik sinyaller gönderen, beyin vasıtasıyla zihne ve bedene tesir eden, diğer yandan beynin kendi yaydığı elektromanyetik sinyalleri de deşifre edip cihazın başındakine gönderen TELEGRAM cihazı, askerî, istihbarî ve siyasî amaçlarla “hedef” veya “kobay” seçilen kişilere karşı uygulanmaktadır. Böyle olunca, “Beyin Bilgisayar Arayüzleri - BCI”, “Elektro Beyin Grafisi - EEG”, “Transkranyal Manyetik Uyarım – TMS” veya “Manyetik Rezonans Görüntüleme - MRI” teknolojisi kullanılarak TIBBÎ veya İLMÎ amaçlarla gerçekleştirilen benzer birtakım uygulamalarla, yâni teşhis ve tedavi amaçlı yahud nörolojik araştırma maksadlı uygulamalarla karıştırılmamalıdır.
Aynı şekilde, sözkonusu tıbbî veya nörolojik uygulamalara TELEGRAM, bu çerçevede kullanılan cihazlara da TELEGRAM CİHAZI denilmemelidir. Çünkü TELEGRAM cihazında tüm bu cihazların teknolojisi TELEGRAM’ın kendi amacı ve fonksiyonu için “gerektiği kadarıyla” kullanılsa bile, gerçekte çok daha ileri ve inanılmaz “marifetleri” olan bir teknoloji, üstelik tıbbî veya ilmî değil, askerî, istihbarî ve siyasî amaçlarla kullanılan bir teknoloji sözkonusudur. Kaldı ki bahsi geçen tıbbî veya ilmî amaçlı cihazlar, “yakın temas”la iş görebilen çoğu elektrodlu, bobinli, kabinli veya kablolu kullanımı gerektirmekteyken, TELEGRAM cihazı “hedef” veya “kobay” kişiye tesir etmek için elektrod, çip, implant, bobin, kabin veya kablo gibi herhangi bir vasıtayla irtibat yahud yakınlık gerektirmemektedir.
Şu hâlde, bahsi geçen tıbbî veya nörolojik cihazlar, her ne kadar beyni elektrikle uyardığında, beyne manyetik bir alan uyguladığında, beyne elektromanyetik sinyaller gönderdiğinde veya beyin sinyallerini çözümlediğinde kişide TELEGRAM’ın da yol açtığı bir kısım psikolojik veya bedenî tesirler doğursa yahud beyin faaliyetinin nasıl anlamlandırılabileceğine dair birtakım kesin veriler sunsa da, hattâ böylece TELEGRAM cihazının elektromanyetik tesirine veya beynin elektromanyetik faaliyetinin deşifresine dair çok değerli ve aydınlatıcı fikirler verse de, yine de TELEGRAM’ı ve ona “özel” cihazı açıklayamamaktadırlar.
Meselâ, TELEGRAM`daki (Faraday kafesi gibi) her nev’i izolasyon engelini kırıcı dalgalar kullanılarak TELEGRAM cihazının başındakiyle hedef kişi arasında gerçekleştirilen –Mirzabeyoğlu’nun benzetmesiyle “ceb telefonu” misâli- karşılıklı sesli veya sessiz "ânlık" konuşmayı, hedef kişinin duygu ve düşüncelerine “ânlık” olarak nüfûz etmeyi, bu çerçevede hedef kişinin sessiz düşüncelerini bile almayı, hedef kişiye fotoğraf veya film formunda görüntüler göndermeyi, hedef kişi beş duyu yoluyla ne algılıyorsa onu cihazın başındakine de aynen ulaştırmayı, sahte rüyalar oluşturmayı, cihazda konuşan kişinin sesini başka kişilerin sesine dönüştürmeyi, kanlı canlı “simülasyon” türü kurgular yaşatmayı, uzaktaki sesleri yakınlaştırmayı, hedef kişi ister okyanus dibine ister gökyüzüne isterse dünyanın öbür ucuna gitsin yine de ulaşıp musallat olan “alıcı-verici” ilişkisini maalesef izah edememektedir sözkonusu tıbbî veya nörolojik cihazlar.
Merhum Prof. Haluk Nurbaki, “faks cihazının icadıyla halkın kullanımına sunulması arasında insan ömrü kadar bir zaman dilimi vardır” der ki, TELEGRAM TEKNOLOJİSİ için bu tesbit özellikle doğrudur.
Bu yüzden, TELEGRAM’ı ve “askerî sır” olan gizli teknolojisini anlamanın ve doğrulamanın en garantili yolu, sansürlü ve bandrollü basında veya akademik literatürde “her şey”i bulacağımızı zannetmek nev’inden nâfile bir arayışa girmek yerine, TELEGRAM hedefi Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “eserde müessiri görmek” şeklinde vurguladığı prensibi başa almak, tüm dünyada TELEGRAM mağdurları ne anlatıyor, asıl buna kulak vermektir. En başta da, dünya çapında bir fikir adamı olarak, TELEGRAM bahsini başka hiç kimsenin başaramadığı bir genişlik ve “çok katlı” bir derinlikte işleyen, bu çizgide muazzam bir nefs, dünya, kâinat ve tarih muhasebesi ortaya koyduğu onlarca eser veren, TELEGRAM FEYLESOFİSİ’nin de kurucusu Salih Mirzabeyoğlu’nun söylediklerine dikkat kesilmektir.
Burada, niçin başkası değil de Mirzabeyoğlu’nun TELEGRAM’a hedef seçildiği sorusu gündeme gelmelidir ki, bunun da ilk cevabı, bugünkü Batılı siyonist dünya hâkimlerinin 500 yıllık yükseliş ve artık sallanmaya başlayan dünya saltanatlarını bitirici İslâmî “yeni dünya düzeni” hamlesinin, Mirzabeyoğlu’nun temsil ettiği Büyük Doğu-İbda fikir, sanat ve aksiyon mihrakından gelebileceği korkusudur. Bir diğer ifâdeyle, bu “İSLÂM RÖNESANSI” çekirdeği daha da gelişmeden, “yılanın başını küçükken ezmek” yollu mülâhazalarıdır.
Batı emperyalizminin, başka herkesi en ufak fiskede teslim alan tüm öbür vasıtalarının O’na zerrece işlememesi dolayısıyladır ki, O’na ve hızla zafere yol alan mücadelesine karşı, aynı emperyalizmin en gözde ve en etkili silâh addettiği TELEGRAM’dan medet umulmuş, bu yolla bir yandan artık fikir üretemez hâle gelmesi istenmiş, diğer yandan da “gaibten sesler duyan adam” şeklinde itibarsızlaştırılıp fikirlerinin tesirsizleştirilmesi hedeflenmiştir. Ne var ki, Mirzabeyoğlu tarafından bunlar da çökertilmiş, O’nun TELEGRAM sürecinde ve TELEGRAM vesilesiyle ürettiği müthiş eserlerle, “İslâm Rönesansı”nın çekirdeği daha da geliştirilmiş, Batı kültür emperyalizmine çok daha büyük bir darbe vurulmuştur.
“Batı emperyalizmi” deyince; dünyanın en önemli “savunma sanayii” yayınlarından meşhur Amerikan “Defense News” dergisinde 1993 yılında Barbara Opall imzasıyla yayınlanan aşağıdaki haber, TELEGRAM’ın iki ağababasını ve aralarındaki TELEGRAM kardeşliğini hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak netlikte ifşâ etmektedir:
- “ABD RUSYA`NIN ZİHİN KONTROL TEKNOLOJİSİNİ KEŞFEDİYOR –ABD ve Rusya, Zihin Kontrol Teknolojilerini Emniyet Altına Almayı Ümid Ediyor-
Rus hükümeti, dost kuvvetlerin savaşma kabiliyetlerini arttıracak ve düşmanları demoralize edip savaşma isteklerini kıracak zihin kontrol teknolojilerini mükemmelleştirmek amacıyla çalışmalarına hız verdi.
ABD ve Rus yetkilileri, akustik psiko-düzeltme olarak bilinen, gerek sivillerin gerekse askerlerin zihinlerini kontrol etme ve davranışlarını değiştirme kabiliyeti konusundaki çalışmalarda elde ettikleri bilgileri pek yakında paylaşacaklarını açıkladılar.
Kaynakların açıklamalarına göre; Rus hükümeti, gelişmiş ABD-Rus ilişkileri politikasının ruhuna uygun olarak, bu teknoloji etrafındaki esrar perdesini ABD’ye aralayacak.
Kaynaklara göre, Ruslar’ın pek çok başarılı laboratuvar testinden elde ettiği bilgiler; ayaklanmaları bastırmak, muhalifleri ve gayri memnunları kontrol etmek, düşman kuvvetleri demoralize edip, etkilerini kırmak ve özel dost kuvvetlerin operasyonel performansını arttırmak için kullanılabilir.
Hükümetçe fon desteği sağlanan Moskova Tıb Akademisi bünyesinde faaliyet gösteren Psikolojik Düzeltme Departmanı, insanların şuuraltına, entellektüel fonksiyonlarını inkıtaa uğratacak bir takım spesifik emirler iletmek için çalışıyordu.
Uzmanların ifâdelerine göre laboratuvar ortamında yapılan deneylerde, insanlar bu tür akustik emir bombardımanına ancak bir dakika dayanabiliyor ve sorgusuz itaat ediyorlar. Dahası uzmanlar, on yıllar boyunca milyonlarca ruble harcanarak devam ettirilen çalışmalar sonucunda, gönüllü de olsalar gönülsüz de olsalar, insanların davranışlarını değiştirme imkânına kavuşulduğunu iddia ediyorlar.”
Yukarıdaki habere göre TELEGRAM teknolojisinin iki öncüsü her ne kadar ABD ve dünkü Sovyetler Birliği veya bugünkü Rusya (ki “psikotronik silâh” veya “psiko-akustik düzeltme” terminolojisini tercih ederek kendi araştırmalarını ayrıca yürütmüştür) olarak gözükmekteyse de, özellikle ABD bakımından bu yalnızca bir “görüntü”dür. Görüntünün altını biraz kazıdığımızda, “resmen” 1921’de Londra’da kurulan; İngiliz kraliyet ailesinin yanısıra Rotschild ve Rockefeller gibi mason ve siyonist seçkin ailelerin, İngiliz istihbaratçıların, Freud (Tavistock Kliniği’nin önünde heykeli vardır) ve Jung gibi önde gelen psikoloji devlerini de arasına katacak uzman bir tıb kadrosunun işbirliğiyle teşekkül ve tekemmül ettirilen; zihin kontrolü ve TELEGRAM projelerinin teorik ve pratik altyapısını hazırlayan ve bu projeleri tüm dünyada koordine eden İngiliz orijinli TAVISTOCK şebekesi karşımıza çıkar. Aytunç Altındal’ı takib edenlerin hemen hatırlayacağı üzere, büyük araştırmacı-yazar, tam da Tavistock ve bu teşkilâtın zihin kontrol projelerindeki patronluğu üzerine bir eser kaleme aldığını açıkladığı sırada “tuhaf” bir ölümcül hastalığa yakalanmış, çok geçmeden de aramızdan ayrılmıştır.
İngiliz istihbarat örgütü MI-6’nın eski ajanı ve dünyayı yöneten gizli “seçkinler”i deşifre eden “300’ler Komitesi” kitabının yazarı John Coleman’ın “The Tavistock Institute of Human Relations: Shaping the Moral, Spiritual, Cultural, Political and Economic Decline of the United States of America – Tavistock İnsan İlişkileri Enstitüsü: Amerika Birleşik Devletleri’nin Ahlâkî, Mânevî, Kültürel, Siyasî ve İktisadî Çöküşünü Şekillendirmek” adlı İngilizce eseri, sadece TELEGRAM’ın değil, onun da bir parçası olduğu KÜLTÜR EMPERYALİZMİ’nin arkasındaki resmî veya gayriresmî mihrakları ve bunların bugün hepimizin karşı karşıya olduğu eğitim, din, siyaset, ekonomi, yazılı basın, radyo, televizyon, sinema, müzik, sanat, edebiyat, aile hayatı, iş hayatı, toplum hayatı, cinsiyet ve diğer sayısız alandaki taktiklerini kavramak bakımından, araştırmacılar için zengin bir kaynak değerindedir.
TAVISTOCK şebekesi, başlangıçta I. Dünya Savaşı sırasında “savaş travması” yaşayan askerleri “psikolojik” olarak rehabilite etme masum amacıyla teşekkül ettirilmiş bir klinik gibi gözükse de, gerçekte “tek dünya devleti” amacı güden siyonist ve mason seçkinlerin dünya kontrolü için gereken teorik, akademik ve pratik araştırmalarını koordine edecek bir “çatı örgütü” olarak günden güne geliştirilmiş, Rockefeller ailesinin finansmanıyla önce 1946 yılında “enstitü” olarak yeniden yapılandırılmış ve giderek KÜLTÜR EMPERYALİZMİNİN BEYNİ bir şebeke vasfıyla tüm dünyayı kuşatan bugünkü ahtapot hâlini almıştır. Öyle ki, emrindeki çok sayıda “think tank - düşünce kuruluşu”, üniversite, hastahâne, askerî laboratuvar, sanayi ve basın kuruluşu bünyesinde onbinlerce uzman çalıştıran bir organizasyon ağıdır bugün TAVISTOCK. 1953 yılında CIA’in hayata geçirdiği meşhur MK-Ultra zihin kontrolü projesi başta olmak üzere, şimdiki TELEGRAM’ı doğuran uğursuz projelerin ve kültür emperyalizmi taktiklerinin belki bir numaralı teorisyeni de odur. TAVISTOCK’un sözkonusu “zihin kontrolü” uzmanlığıyla ne çapta bir ağ kurduğunu merak edenler, emekli binbaşı Erol Bilbilik’in “İşgal Örgütleri: CIA, NATO, AB” adlı eserine başvurabilir.
TAVISTOCK üzerinde biraz daha derinleşildiğinde karşımıza çıkacak şaşırtıcı bir diğer gerçek de, TAVISTOCK’un ardındaki Rockefeller, Rotschild ve Warburg gibi siyonist ve mason “elit-seçkin” ailelerin, tüm bu zihin kontrolü araştırmalarını II. Dünya Savaşı sırasında –görünüşte Nazi karşıtı kampta yer almalarına rağmen!- Nazilerle işbirliği hâlinde sürdürdükleridir. Öne sürdükleri bahane de, “savaşın ilmî (!) araştırmayı engellememesi gerektiği”dir.
Toplama kamplarında binlerce insanın ölümü pahasına Dr. Josef Mengele gibi Nazi kasabları tarafından yürütülen “travma temelli zihin kontrolü” ve “mükemmel robot insan” üretme projelerinden elde edilen zengin (!) tecrübe, savaştan hemen sonra tüm bu ilim (!) adamlarının “Ataç Operasyonu – Operation Paperclip” ile ABD ve Güney Amerika’ya transferi neticesinde, bugünkü TELEGRAM’a giden uğursuz yolu döşer.
Sözkonusu gizli transferle muhtelif sahalarda uzman yaklaşık 5000 Nazi ilim adamı Amerika kıtasına getirilir ki, “Ölüm Meleği” Josef Mengele de bunlardan biridir. Mengele ve diğerlerinin “tecrübe”si, öncesindeki küçük çaplı başka zihin kontrolü projelerine katkı sağlasa da, asıl 1953’te başlatılan meşhur MK-Ultra ve “MK” ile başlayan diğer projelerin belki en önemli belkemiğini teşkil eder.
Bu projelerin kod isimlerinin başına getirilen “MK” ibâresi, kimi araştırmacıların ifâdesine göre, Almanca “Meinung Kontrolle” yâni “Zihin Kontrolü”nün yahud yarı İngilizce yarı Almanca “Mind Kontrolle”nin baş harfleridir.
Anlaşılacağı üzere TELEGRAM, Nazilerin toplama kamplarında tatbik ettiği “travma temelli zihin kontrolü” projesinin, artık “uzaktan elektromanyetik dalgalarla” gerçekleştirilen en gelişmiş versiyonudur.
Nazilerin dünya mason ve siyonist “seçkin”leriyle olan ilişkisinin “Faşist ve Sosyal Darwinci” kökleriyle ilgili olarak, Amerikan derin devletinin “çok şey bildiği” için katlettiği TELEGRAM araştırmacısı Jim Keith’in “Amerikan Derin Devleti ve Beyin Yıkama Operasyonları” adlı eseri müthiş öğreticidir. [11]
Netice olarak, TELEGRAM’ın ve onun en gözde silâhı olduğu KÜLTÜR EMPERYALİZMİ’nin ardında ilk bakışta iki süpergüç olarak ABD ve Rusya görünmekteyse de, özellikle Batı dünyası çerçevesinde biraz daha derinlere inildiğinde, bu kez İngiltere ve Nazi Almanyası, hepsinin arkasında da –sevgili yavruları İsrail de hâliyle dahil olmak üzere- siyonist ve mason “seçkin” aileler karşımıza çıkmaktadır. Bunlar, “dünyayı yöneten” kimine göre 300, kimine göreyse 13 ailedir.
Türkiye’yi de, ne şu parti ne de bu, Mirzabeyoğlu’nun teşhisiyle “3000 AİLE”nin yönetmesi gibi!..
1978 yılında kaleme aldığı “Operation Mind Control: Our Secret Government`s War Against Its Own People – Zihin Kontrol Operasyonu: Gizli Hükümetimizin Kendi Halkına Karşı Savaşı” [13] adlı kitabla bir çığır açan ve Amerikan hükümetini de yöneten ama kendileri ön plânda gözükmeyen “gizli” seçkinlerin “zihin kontrolü” projelerini ifşâ eden Walter Bowart’ın kullandığı bir kavram dikkat çekicidir: KRİPTOKRASİ. Kriptokrasi yâni “gizlilik idaresi” tesbiti, bugün çoğu devletler kadar, dünyanın da gerçekte hangi “rejim”le yönetildiğini sergilemesi bakımından bizce çok önemli.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na uygulanan TELEGRAM’a tekrar dönmeden önce bir tesbit:
Mircea Eliade’nin dikkatimizi çektiği üzere, mitolojide çok rastlanılan bir tema da, efsanevî birtakım varlıkların kadîm zamanlarda insanlar tarafından katledilmesi, ancak onların çektiği ıztırab ve toprağa akıttığı kandan bugünkü “besleyici” bitki ve hayvanların doğmasıdır. Her ne kadar kendilerine ihanet edilmiş olsa da, bugün insanların “hayat”ta kalmasını sağlayan “nimetler”in borçlu olunduğu bu efsanevî varlıklar asla unutulmaz ve hep şükran duyulur onlara.
Mitolojideki bu tema ne zaman karşımıza çıksa, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun maruz kaldığı ve hem adını, hem teorisini, hem de pratiğini kendisinden öğrendiğimiz TELEGRAM gelir hep hatırımıza. Mirzabeyoğlu, 15 yıl boyunca barbarca işkencelere maruz kalmış ve ihanetin her türlüsünü yaşamıştır belki ancak tüm bu ıztırablar boşa gitmemiş, bu vesileyle yepyeni bir “dünya” DAHA hediye etmiştir hepimize. Bizce çok mütevazı bir dille, şöyle ifâde eder bunu kendisi:
- “Şair Bodler`in, simyadan mülhem, sevgilisine "sen bana çamur verdin, ben ondan altun yaptım!" demesi gibi, bize zehir yedirdiler, biz onu panzehir ve bağışıklık aşısı yolunda kullandık.”
Öyle bir “dünya”dır ki TELEGRAM vesilesiyle Mirzabeyoğlu’nun önümüze serdiği, bir yandan “geleceğin teknolojisi”nin sırlarını şimdiden fısıldamakta ve bizi hem fikrî, hem ilmî, hem de maddî olarak yarınlara hazırlamakta, diğer yandan da TELEGRAM’ın “sahte” ama insanoğlunu kıskıvrak yakalayan büyüsünde mündemiç unsurların tahlili ve “hakikatlerinin hakikati”ni muazzam bir nefs, dünya, kâinat ve tarih muhasebesi içerisinde gösterme yoluyla, bizi asıl geleceğin insan, toplum ve dünyasının YAŞANMAYA DEĞER iklimine, EFSANEVÎ imarına ve İNSAN’ın dünya hâkimiyetine hazırlamaktadır.
Tek kelimeyle, TELEGRAM’cıların hükmettiği “şeytanî dünya düzeni”nin şimdiki maddî-manevî tasallutundan kurtulup, CENNET MİSÂLİ bir hayat süreceğimiz “insanî dünya düzeni”ne... Cennette başlayıp dünyada devam eden o kadîm kavgada, Şeytan ve avânesine karşı İNSAN’ın zaferiyle taçlanacak o güzel günlere...
Öyleyse TELEGRAM, elbette Mirzabeyoğlu’nun önümüze serdiği ufukla kendisine bakıldığında, araştırmacısının altyapısına, istidadına, kabiliyetine, performansına, belki en önemlisi araştırma arzusunun şiddetine bağlı olarak, “dünya çapında” fikir, ilim, sanat ve aksiyon adamlarının doğmasına vesile bir “sıçrama tahtası” olacaktır. Mesele, TELEGRAM bahsinin böyle bir potansiyel belirtip belirtmediği değil, kimlerin bu “araştırma”ya şimdiden ve ciddi olarak gireceğidir.
Şu âna kadar anlattıklarımız da, TELEGRAM’ın sırf maddî çerçevesi bile bir UMMAN olan mahiyetini ve uçsuz bucaksız potansiyelini gözler önüne serme çabası olarak görülmemeli, sadece bu ummana açılacak ve insanlığa benzersiz inciler kazandıracak usta kaptan namzedlerine belki acemice de olsa küçücük bir katkı dairesinde değerlendirilmelidir.
KAYNAK: Yeniakademya Hayreddin Soykan