Her Şey Sizin Zihinsel Tutumunuza Bağlı
Dr.Davis bana şunları söyledi:”Sudan buz kristali resimleri çekme konusundaki araştırmanız bize iki önemli noktayı
hatırlatıyor: Birincisi suyun hassas enerjiye bile tepki verdiğinin farkında olmak. Bilim insanları ve resmi görevlilerin
de günü müzde su için sağlanan neredeyse hiçbir koruma olmadığmı bilmelerini istiyorum. Bu tekniğin sağlık ve tıbbi
bakım alanlarında kullanılabileceğini düşünüyorum. Diğer nokta ise suya daha çok saygı göstermek. Önemli olan şey suya
saygılı davranma isteğimizi yeniden kazanmaktır
Antik Yunan’da, insanlar suya gerçekten saygı gösterirlerdi; ayrıca birçok Yunan miti de suyun korunması öğesine dayanır.
Ama sonra bilim ortaya çıktı ve bu mitleri bilimsel olmadıkları için reddetti. Su mistikliğini kaybetti ve sadece bir
başka madde haline geldi. Çağdaş kültürümüzde, suya saygı gösterme tutumumuzu kaybettik ve teknolojinin gerekli olduğunda
temizleyebileceği bir yönde ilerlemeye başladık. Bazen ‘Arıtılmış su arı değildir’ deriz. Arıtma fabrikalarında işlenen
su güzel kristaller oluşturan su değildir. Suyun gerek duyduğu şey arıtılması değil saygı gösterilmesidir.” Onun “Suya
saygı gösterin” sözü beni derinden etkiledi. Bunlar İsviçre’de, yani su araştırması alanında gelişmiş bir ülkede çalışan
bir bilim insanının sözleri.
Dualar Suyu Değiştirir
Arı su teknolojik olarak arıtılmış sudan farklıdır. Dr. Davis’in bu etkiye yaptığı gönderme bana bir süre önce yaptığımız
bir deneyi hatırlattı. Dr. Nobuo Shioya’nm sözcüklerin ruhu hakkında ileri sürdüklerine göre büyük bir deney yapmaya
karar verdik. II. Dünya Savaşı’ndan önce, Dr. Shioya Kore, Seul’da, Keijyo Imperial Üniversitesi’nde ders veren bir
asistan profesördü. Japonya’ya dönüşü üzerine, bir dahiliye kliniği açtı. Seimeisen Chiryo’yu (Yaşam boyu terapi/Lifeline
therapy) araştırdı ve uygulamasında bunu kullandı. Yüz yaşını aşkın bir yaşta, hâlâ her gün golf oynayacak kadar
sağlıklı. Dr. Shioya bize “Büyük Bildiri” adını verdiği duasını etmeye teşvik eder: “Evrenin sınırsız gücü donar ve
donar; dünya gerçekten harika ve huzurlu oldu.” Altı çizilecek nokta bunu geçmiş zamanda (yani “oldu” şeklinde) olumlu
olarak söylemektir. Bundan etkilenmiştim. Peki deneyimiz neydi? 25 Temmuz 1999’da saat 04.30’da, 350 kadar kişi
Japonya’daki en büyük göl olan Biwa Gölü yakınında bir araya geldi. Gelenek şöyle der: “Biwa Gölü’nün suyu temizlendi
ğinde, bütün ulusun suyu temizlenir.” Biwa Gölü kirlenmişti. Kirlenmiş suyu kötü kokuyordu ve güzel kamışları yok
olmuştu. Yaz aylarında, Kanada’dan gelen bir alg, anormal bir şekilde büyüyor ve bölgedeki insanların ortak bir sorunu
haline gelen iğrenç bir koku yayı yordu. Bu üzücüydü. Biwa Gölü, Japonya’nın ana gölüydü. Annenin rahmindeki amnivon
sıvısı kirlenirse, bunun bütün ulus üzerinde ne tür bir olumsuz etkisi olurdu? Bu yüzden hado gücüyle Biwa Gölü’nün
suyunu arıtmak için harekete geçmeye karar verdik. Yaz sabahının taze havasında erken bir saatte, Dr. Shioya bize Büyük
Bildiriyi on kez okumada öncülük etti. Bir ay sonra, 27 Ağustosta, Kyoto gazetesinde “Bu yaz anormal alg gelişimi olmadı,
hiç koku yok” manşeti altında bir yazı çıktı. Yazıda şu paragraf vardı: “…Bununla birlikte, bu yıl gölün yüzeyini
kaplayan neredeyse hiçbir koloni yok, küçük Kanada alglerinden kaynaklan kokuya dair bir şikayet de yok. Toplanan alg
miktarı geçen yıl 1.500 tona ulaşmıştı, ama bu yıl, diğer alg türleri de dahil olmak üzere, aşağı yukarı 110 tonda kaldı.
Bölgeden sorumlu kişi [bölgenin eko-yaşamı geliştirme bölümü] şu yorumda bulundu: ‘Miktarın bu kadar düşük olduğu başka
bir örnek aklıma gelmiyor. Uzmanların fikrini sormayı ve nedenlerini araştırmayı planlıyoruz.'”
Bölgenin valisinin bilmek istediği nedenin Büyük Bildirinin hado’su olduğunu varsaymak doğal. Siz ne düşünüyorsunuz?
Hado’nun gücünün Japonya’daki en büyük gölü değiştirebileceğine inanmakla birlikte, ertesi yılın 16 Nisan tarihli Sankei
gazetesindeki bir manşet gözüme takıldı: “Ültrason sudaki dioksini ayrıştırıyor: Göller ve bataklıkların arıtılması için
çok faydalı.” Bu makalede Osaka Bölgesi Üniversitesi, Mühendislik Fakültesinden Profesör Yasuaki Maeda’nm araştırma
sonuçları veriliyordu. Bu beni çok etkiledi, çünkü fikrim için bilimsel bir kamt arıyordum. Sudaki dioksin ve PCB
(poliklorinat bifenil) gibi organik maddeler ültrason dalgalar kullanılarak neredeyse tamamen ayrıştırılıyor; Osaka
Bölgesi Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi’nden Profesör Yasuaki Maeda tarafından geliştirilen teknoloji, ayın 15’inde
bunu açığa çıkardı. 200 kilohertzlik ültrason dalgalar sudan geçirildiğinde kimyasal bileşenleri emen oldukça küçük
kabarcıklar yaratıyor. Bu kabarcıklar patladığında, kimyasal bileşenler ayrışıyor. Hem göller ve bataklıklardaki kirli
suyun arıtılması hem de atmosferin ozon tabakasını yok eden fluorokarbonun ayrıştırılması için kullanılabilir. Bunlar
ayrıştırılması zor maddeler olarak karakterize ediliyor; bu nedenle, çözülmesi gereken bir sorun olmuştu.
Bu teknoloji pratik kullanıma uygun hale geldiğinde hem yurt içinde hemde yurt dışında bir sansasyon yaratacak. Ültrason
dalgalar insanların duyabileceği ses eriminden daha yüksek olan seslerdir (16.000-20.000 hertz). Suyun altındaki
presürizasyon ve depresürizasyon yüzünden, dalgalar mikron büyüklüğünde kabarcıklar yaratıyor. Bir kabarcık kısa ömürlü,
patlaması ancak 0,1 mikro-saniye (1/100.000 saniye) sürüyor. Yeni incelemeler bir kabarcığın çevresindeki su basıncı
yüzünden patladığında geçici süreyle 5.000 ^C’den yüksek bir ısı ve aşağı yukarı 1.000 atmosferlik bir basınç
oluşturduğunu gösteriyor. Organik klorinat/klorlanmış bileşenlerin suya karşı çekim gücü düşük olduğu için kabarcıklara
yapışıyorlar. Patlayan kabarcıkların ısısı ve basıncı yüzünden bileşenler zararsız karbonik asit gazlar ve klor iyonları
halinde ayrışıyorlar. Deneyde, 10 PPM’lik PCB çözeltisinden otuz dakika boyunca 200 kilo hertz ültrason geçirildiğinde
PCB’nin % 95’i ayrıştı; dioksin ve fluorokarbon için de benzer sonuçlar elde edildi. Sudan kimyasal maddeleri ayırmanın
bir yolu olarak, ozon ve ültraviyole ışınlara tutarak bileşenleri deklorla madde-chlorinate yöntemi artık pratik
kullanıma çok yakın. İnsan bedeni için zararsız olan 200 kilohertzlik ültrason kullanma yönteminin suyun güvenli ve ucuz
bir şekilde işlenmesini sağlayacağı söyleniyor. Suyun, kalitesini arttıran ültrason dalgaların titreşimleriyle nasıl
rezonans yaptığı konusundaki bu makaleyle aynı zamanda, Büyük Bildirinin sesleri Biwa Gölü çevresindeki bütün bölgede
yankılanıyordu. Bu sözcüklerin Doğa’nın seslerine dayandığına ve Doğa’dan öğrenerek geliştirildiğine inanıyorum.
Dolayısıyla, “evren” sözcüğünü söylediğimizde, bu evrenle aynı hado’ya sahip olur; bu yüzden evrene ulaşmış olması
gerektiğine inanıyorum. Büyük Bildiri’de “Evrenin sınırsız gücü …” deniyor. Duamızın arı hado’su evrenin çok uzak
köşelerindeki ültrason kuşağından geçmiş, onunla rezonans yapmış ve göle geri dönmüş olmalı. Bu olayın devamı vardı. Hado
kavramı, çağdaş bilimin her derde deva olduğunu düşünen çoğu kişi tarafından genellikle iyi karşılanmıyor ve doğru
anlaşılmıyor. Çağdaş bilim tarafındaki insanlarla çalışabilirsek ve birbirimizin sonuçları hakkında bilgi alışverişi
yapabilirsek, hado hakkındaki mesajlarımızı halka yaygın bi çimde gönderebileceğimizi düşünüyordum. Bahsettiğim hado ve
Profesör Maeda’nın yeni teknolojisi bir makalede birlikte işlenecekti. 13 Mart 2003’te Sankei gazetesinde “Su bilimi”
başlıklı bir dizi makalenin altıncısı olarak yayımlandı. “Ültrasona tepki olarak, zararlı maddeler ayrışıyor” alt başlığı
altında Profesör Maeda’nın araştırmasının sonuçları yeniden aktarıldı. Ek olarak, benim yapmış olduğum suya müzik çalma
hakkındaki araştırma da vardı. Gelecekte, hado enerjisinin çok daha yaygın ve samimi bir ilgi göreceğine inanıyorum.
Araştırmam, hado’nun suyu değiştirdiğini gösteriyor. Olumlu bir tutum ve saygıyla suyla diyalog kurarsak su kesinlikle
değişecektir. Büyük bir göldeki su bile değişebilir. Bedeninizdeki su da değişebilir.
“Yap!” Yerine “Haydi Yapalım!”
Su kristali resimlerimizle ilgilenen insanlardan biri de Manuela Kihm adlı hoş bir İsviçreli hanımefendiydi. Bir
organizasyon şirketi işleten Bayan Kihm kitabımdaki resimleri takdir etti. Şöyle dedi: “Su kristali fotoğraflarının
harika yanı, onları kendi gözlerimizle görebilmemiz.Sonuç olarak, bilincimiz hızlı bir sıçrama yapıyor.Bu bilinç uyanışı
çok çabuk oluyor. Düşündüğümüz ve hissettiğimiz şeylerin kendi gözlerimizle görülebileceği gerçeği bu değişimi
hızlandırıyor.” Sonra beni İsviçre’de bir konferans vermeye davet etti. O zaman elde edilen başarı her yıl konferans
vermek için Avrupa’ya gitmeme yol açtı. Bayan Kihm sözlerine şöyle devam etti: “İki çocuğum olduğu için, onlarla sevgi
dolu sözcüklerle konuşmanın ya da onlara sadece emir vermenin büyük bir fark yarattığını biliyorum. ‘Haydi yapalım!’ ya
da ‘Yap!’ demek arasında fark var. Ayrıca, bunu bedenimizin her hücre düzeyinde hissettiğimizi anlıyorum.” “Haydi
yapalım!” ve “Yap!” ifadelerinin her ikisini de anne-babalar çocuklarını terbiye ederken sıkça kullanırlar. Bu ifadeleri
duyan çocuklar kullanılan ifadeye bağlı olarak farklı şeyler hissedeceklerdir. Çocuk olsaydınız, kendinizle nasıl
konuşulmasından hoşlanırdınız? İki şişe suya “Haydi yapalım!” ve “Yap!” sözlerinin yazılı olduğu etiketler yapıştırıp
fotoğraflarım çektik.Beklendiği gibi, “Haydi yapalım!” etiketli suda bir kristal oluştu. Güzelden çok şirin denebilecek
bir biçimi vardı. Diğer yandan, kendisine “Yap!” etiketi gösterilen suda yalnızca korkutucu bir daire şekli oluştu. Her
şeyden önce, talepler ve emirler iyi hado taşımaz.
“Sevgi ve Minnettarlık” Dünyayı Değiştirir
Su çocuklarla konuşurken kullanılan sözcüklere tepki verdi. Bu bana suyun sevgilerini çocuklarından esirgemeyen anneler
ve babalar ilgili bilgiye tepki verebileceğini düşündürdü. Kağıtlara çeşitli sözcükler yazdıktan sonra, onları suya
gösterdik.
Annelerle ilgili bilgi için, “annenin pişirdiği yemeğin tadı”, “annenin ilgisi”, “eş ve kayınvalide”, “göbek kordonu”,
“mutlu ev”, “doğum”, “anne sütü”, “çocuk bakımı” ve “güvenlik duygusu” sözlerini seçtim. Biri dışında hepsi harika
kristallerle sonuçlandı. Tam bir kristal oluşturmayanı “eş ve kayın valide” sözüydü. Bu ifade olumsuz bir bilgi içeriyor
gibi görünüyor. Babalarla ilgili bilgi için, “babanın hobisi”, “babayla yakalamaca oynamak”, “aile yolculuğu”, “babanın
öğretmesi”, “baba örneği” ve “evin temel direği” (ailesini geçindiren kişi) ifadelerini seçtim. Hepsi beklediğimiz gibi
kristaller oluşturdu. Beklentimin tersine olan bir durum ise Japonca “evin temel direği” sözcüğünün gösterildiği su
örneğiydi. Ben suyun büyük ve etkileyici bir kristal şekli oluşturacağını düşünmüş tüm. Bununla birlikte, oluşan kristal
yoğun ve oldukça küçüktü. “Evin temel direği” sözü babaların hâlâ ailenin reisi olarak düşünüldüğü zamanlarda suya
gösterilmiş olsaydı, su farklı bir kristal oluşturabilirdi. Elde ettiğimiz kristal biraz daha az saygı gördüğünü hisseden
günümüz babalarının gerçekliğinin bir yansıması olabilir. Ne olursa olsun, su bir ailenin “sevgi ve minnettarlık” ile
ilgili bilgisine duyarlı bir şekilde tepki verdi. Su, “sevgi ve minnettarlık” duygularıyla titreşimden etkilendi. Bu su
olan siz ve içinde yaşadığınız dünya için de geçerli olmalı. Bayan Kazue Kato Japonya’da kadınların özgürleşmesi
doğrultusunda bir eylemci ve bir politikacı olarak tanınıyordu. II. Dünya Savaşı’ndan sonraki ilk seçimde sandalye
kazandı ve Japonya’da Ulusal Meclisin ilk kadın üyesi oldu. Bayan Kato yeni öneriler sunmaya devam etti ve Japonya’da
kadınların sosyal statüsünün geliştirilmesine büyük ölçüde katkıda bulundu. 104 yıl yaşadı.
Yüzüncü doğum gününde yapılan bir röportajda, “Uzun ömrün sırrı nedir?” diye sorulduğunu hatırlıyorum. Şu yanıtı
vermişti: “Her gün kalbime hitap eden on deneyim yaşıyorum. Uzun bir ömrümün olmasının sırrı bu.” Bunun harika olduğunu
düşündüm. Ne kastettiğini gayet iyi anlayabiliyorum. Kalbimize hitap eden deneyimler yaşayarak iyi hado ile rezonans
yapabiliriz; bu da sonrasında bedenimizin kendine özgü hado’ sundaki herhangi bir bozukluğu düzeltecektir. Sabah, kalkıp
dışarıya, güneşe bakmaya çıkarım. Parıldayan güneşin güzelliği kalbime hitap eder, hayatta olduğum için minnet duyarım.
Güneşe ibadet ediyor gibi hissederim kendimi.
Bahçeye bakarken güzel gündüzsefası çiçeklerinin de kalbime hitap ettiğini görürüm. Bu şekilde, günüme kalbime hitap eden
deneyimlerle başlayabilirsem, günüm harika olacaktır. Kalbime hitap edilmesi deneyimini abartılı terimlerle anlatacak
olursam, bu yaşamsal kuvvetlerimizin alışverişi olacaktır. Birbirimizle rezonans yaparız. Güneşten ve gündüzsefası
çiçeklerinden titreşim alırım. Buna karşılık, güneşe ve gündüzsefası çiçeklerine kendi titreşimimi gönderirim. Harika
titreşimleri alıp verebildiğimizde, yaşamlarımızı paylaştığımızı söyleyebiliriz. Parlayan güneşi ve açan gündüzsefası
çiçeklerini fark etmiyorsanız, belki de onların harika titreşimleriyle rezonans yapmaya hazır değilsinizdir.Kendinize
özgü titreşiminiz böyleyse, sağlığınızda tehlike de olabilir.
Hiç titreşim olmaması ölüm demektir. Harika bir şeyle karşılaştığımızda, gelin kalbimize hitap edildiğini hissedelim,
gelin taze titreşimlerle rezonans yapalım.
Suya saygı göstermeliyiz, sevgi ve minnettarlık duymalıyız ve olumlu bir tutumla titreşimler almalıyız.
Sonrasında su değişir, siz değişirsiniz, ben değişirim.
Çünkü siz de ben de, hepimiz suyuz.
Dr.Masaru Emoto