Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1025 kullanıcı aktif » 1 Kayıtlı » 1024 Ziyaretçi ceylaninreallife
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 340
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,018
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,148
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,085
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,008
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,156
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,175
|
|
|
Hayatınızı Değiştirecek Bu Metodu Öğrenmeye Hazır Mısınız? |
Yazar: Archilles - 20-07-2017, Saat: 15:46 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Sizi negatif duygularınızdan arındırmaya yardımcı olacak, hayata karşı daha olumlu bakmanızı sağlayacak bir yöntemin mevcut olduğunu biliyor muydunuz? Amerikan psikolog Martin Seligman tarafından ortaya atılan ve “öğrenilmiş iyimserlik” olarak karşımıza çıkan kavram bir türlü kötümserliğinden kurtulamayan ve bunun sonucunda mutsuzluğa mahkum dönemler geçiren insanlara rehberlik edecek nitelikte.
Aslında bizi mutsuz eden olaylar ve yaşadıklarımız değil, bunlara karşı yarattığımız düşüncelerin nedeniyle ortaya çıkan hislerimiz. Mutsuz ve endişeli olmamızın sebebi düşüncelerimizin bize neler hissettirdiğidir. Basit bir tabirle nasıl düşünürsek öyle hissederiz. Bu konu da aslında düşüncelerinizi kontrol ederek nasıl hislerinizi yumuşatabileceğinizle ilgili. Bu kavramın ilk geçtiği yer Martin Seligman’ın “Öğrenilmiş İyimserlik” adlı 1990 tarihli kitabı.
Kitabın temelinde iyimser ile kötümser insanlar arasındaki hayata bakış farklılıkları anlatılıyor. İyimserler de kötümserler de aynı dünyada yaşayıp aynı şartlara maruz kalıyorlar ama birbirleri arasında mutluluk ve hayattan zevk alma konusunda fark var. Bunları şu şekilde sıralıyor:
1. İyimserler başlarına gelen kötü olayları gelip geçici ve hayatlarının genelini etkilemeyecek olaylar olarak görüyorlar. Dolayısıyla hayatın genelinin iyi geçeceği beklentisine sahipler. Kötümserler “kötü her şey beni buluyor, ben zaten talihsizim, lanetliyim ve başıma hep aynı kötü şeyler gelecek.”, gibi hayatlarının genelinin zaten kötü geçtiği ve geçeceği beklentisine sahipler. Bu nedenle başlarına gelen kötü olayları bu inançlarının sağlamasının yanında, iyi olayları ise gelip geçici bir şans olarak görüyorlar.
2. İyimserler başlarına gelen kötü durumları sadece hayatlarının belli bir alanında olabilecek bir kötülük olarak görüp, hayatlarının geneli için negatif bir tutuma girmiyorlar. Yani sporda başarısızlık yaşayan bir iyimser, bunun kendisini genel anlamda beceriksiz, başarısız birisi olduğu yargısıyla genellemiyor. Kötümserler ise başlarına gelen her kötü olayı hayatlarının genel kötü gidişatının bir başka yansıması olarak algılıyor.
3. İyimserler hayatlarında yaşadıkları kötü olayları dış faktörlere bağlama, iyi olayları ise içselleştirme eğilimindedirler. Bu nedenle kendi benliklerine karşı daha olumlu bir tutumları var. Kötümserler ise başlarına gelen kötü olayları içselleştirip, zaten kendileri kötü (başarısız, çirkin, aptal, beceriksiz, iyi şeyleri hak etmeyen) biri oldukları için bu olayların başlarına geldiklerini düşünüyor.
Seligman iyimser ve kötümserler arasındaki farklı bu şekilde belirtiyor ve kötümser kişilerin hayata daha iyimser bakabilmeleri hakkında kendilerini değiştirmelerinin mümkün olup olmadığını sorguluyor. İyimser ve kötümser olmayı belirleyen temel faktörün kişinin kendisiyle olan öz iletişimine bağlı olduğunu belirtiyor ve bunu değiştirebilme konusunda neler yapılabiliri tartışıyor.
Seligman kötümserliği yenip kendinize iyi davranmanız için bunları öneriyor;
1. Başınıza kötü bir olay geldiğinde kişiselleştirmeyin.
Seligman, başınıza kötü bir olay geldiğinde öncelikle bunu kişiselleştirmek, içselleştirmek ve genellemekten kaçınmanız gerektiğini belirtiyor. Bir konuda başarısızlık yaşadığınızda bunun kendi beceriksizliğinizden kaynaklanıp “Ben zaten hak etmiyorum, beceriksizim. Ne yapsam olmuyor.”, psikolojisine girmek yerine, o işi başarmanın mutlaka bir yolunun olduğuna inanma, yaşanan başarısızlığı geçici bir durum olarak görme ve sorunları çözebilmek için başka yollar arama ve denemeye devam etme kararlığındaki bir zihin yapısıyla hareket etmeniz gerektiğini söylüyor.
2. Duygularınıza kendinizi kaptırmayın.
Bir durum karşısında duygularınızın esiri olmayın. Mantığınızı tamamen bir kenara bıraktığınız zaman duygularınızın sizi kontrol etmesine izin verirsiniz ve sonucu hayal kırıklığı olur. Bir kişi size ters gelen bir davranış sergilediğinde sorunu sürekli kendinizde ararken, o insanın moralinin bozuk olmuş olabileceğini unutuyorsunuz. Genelde öyle oluyor ve o insan size ertesi gün samimi davranmaya devam ediyor. Boşuna kafanızı gereksiz bir soruna takmış oluyorsunuz.
3. Kendinizi serbest bırakın.
Olayları kontrol edip, perde arkasında olumsuzluklar aramayı bırakın. Başka ihtimalleri de düşünmeye çalışın. Her şey sizin yüzünüzden olmuş olamaz.
4. İletişim kurmaya çalışın.
Bir arkadaşınızla gerildiğinizde bütün günü kendinize zehir ederek, “Neden böyle oldu?” diye düşünerek geçirmek yerine arkadaşınızla konuşun ve neden böyle davrandığını sorun. Kendinizi sorunların odak merkezi olarak görmeyin. Belki de basitçe gece uykusunu alamadı ve umarsız davrandı. Siz de size böyle davrandığı için kendinizi suçlamaya başladınız. Oysa açıkça konuşmak size daha iyi hissettirecektir.
Kaynak: filoji
|
|
|
Uzaylılar Şu An İnsanlarla İletişim Halinde! – 9 Üst Düzey Kanıt |
Yazar: Archilles - 20-07-2017, Saat: 15:12 - Forum: UZAYLILAR
- Yorum Yok
|
|
9. Stanton Friedman
Stanton Friedman uzaylıların aramızda olduğuna kesin olarak inanan, emekli bir nükleer fizikçidir. Ona göre uzaylıların aramızda olduğuna dair birçok kanıt mevcut. Ona göre ABD gizli istihbarat servisi uzaylıları hallktan saklamaktadır. Onlara göre halk bu tarz bir duruma hazır değil ve bu durumun önlenemez bir paniğe sebep olacağını düşünüyorlar.
8. 51. Bölge
Ünlü 51. bölge Amerikan devletinin ufolarla alakalı olarak en çok soruya ve şüpheye maruz kaldığı gizli askeri üssüdür. Aslına bakılırsa bu şüpheler hiçte yersiz değil. Amerikan Devleti önceleri böyle bir yerin varlığını dahi kabul etmezken, zamanla böyle bir üssün varlığını daha sonra da, gizli araştırmalar yapıldığını kabul etti. Durum böyle olunca insanların bu gizli bölgeye olan merakı katlanarak arttı.
Üssün uzaydan çekilen görüntülerinin CIA tarafından değiştirildiğinin anlaşılması ve tanımlanamayan cisimlerin bölgeye iniş-çıkış yaptığını kanıtlayan çeşitli fotoğraf ve videoların yayınlanmasıyla birlikte, CIA daha da zor durumda kaldı ve bu bölgeyle alakalı soruları tamamen cevapsız bırakma yoluna gitti. Bugün hala Amerikan istihbarat servisi, 51. bölge ile ilgili ikna edici bir açıklama yapmış değil.
7. Uzaylıların Rus Politikacıyı Ziyareti
Rus politikacı, Kirsan Ilyumzhinov 8 Eylül 1997’de, apartman dairesinden birdenbire kaybolmuş ve çevresinde çalışanlar bu duruma hiç bir anlam verememiştir. Ilyumzhinov yaptığı açıklamada, uzaylılar apartmanını ziyaret ettiğini ve onu yanlarına alarak uzay gemilerine bindirdiğini anlatmıştır.
ABC haberine göre, sadece telepati ile iletişim kurmuş olan politikacının hikayesinin inandırıcı olmasının sebebi, şoförü, asistanı ve diğer bakanlık çalışanlarının onun esrarengiz yokoluşundan haberdar olmasıdır. Kapısında güvenlik bekleyen politikacının hiç kimse görmeden yok olması Rus devletininde dikkatini çekmiş ve İlyumzhinov 2010 yılında başkan Medvedev tarafından sorguya alınmıştır. Detaylar ise hala tam olarak bilinmiyor…
6.Dmitri Medvedev İfşa
Medvedev çoğu politikacıya göre uzaylılar konusunda konuşmaya daha açık bir profil çizmekte. Bir röportajı esasında kameranın kayıtta olduğunu fark etmeyip, uzaylıların aramızda olduğunu açık açık söylemiştir. Hatta Amerika başkanı Obama’yı bu durumla ilgili uyardığını, eğer Amerika uzaylıların varlığını ile ilgili bir adım atmazsa, Rusya’nın devreye gireceğiyle ilgili Obama’yı uyardığını anlatmıştır. Bu açıklamalar sanki engellenirmişcesine dünya medyasında kendine yer bulamamış ve bu açıklamaların üstünün örtülmeye çalışıldığı izlenimi, konuyla ilgili insanların daha çok dikkatini çekmiştir.
5. Paul Hellyer
Bugüne kadar uzaylılar varlığı konusunda yapılan en üst düzey açıklamalardan biri de Kanada’nın önceki savunma bakanı Paul Hellyer’e aittir. Eski savunma bakanına göre bizim sandığımızın aksine uzaylılar insanlardan korkmaktalar. Bunun sebebi ise insanoğlunun nükleer savaş teknolojisinde gittikçe ilerlemesi ve kendi iç çekişmelerinden kaynaklı savaşlar çıkararak kozmosun dengesine zarar verebilecek potansiyele ulaşması. Paul Hellyer’e göre uzaylılar son yıllarda Dünya’daki faaliyetlerini arttırdılar çünkü, gitgide çoğalan din ve milliyetçilik kaynaklı nefretin büyük bir nükleer savaşa dönüşerek kozmosun dengesine zarar vermesinden korkmaktalalar.
4.Edward Snowden
Edward Snowden basına sızdırdığı gizli belgeler yüzünden bugün hala ABD’ye giriş yapamıyor. ABD gizli istihbaratının Snowden’ın peşine düşmesi ve onu vatan hainliği ile suçlaması Snowden’ın sızdırdığı belgelerin ciddiyeti kanıtlamakta. İşte iddialara göre Snowden’ın sızdırdığı ve kamuya tam açılmamış belgelerin bazılarında ABD’nin süper güç olmasını sağlayan gücün “Nordikler” ya da, “Uzun Beyazlar” denilen insana benzeyen bir uzaylı ırkı olduğu ve ABD’yi perde arkasında bu ırkın temsilcilerinin yönlendirdiği iddia ediliyor.
3. Amerikan Başkanı Eisenhower ve Uzaylı Toplantıları
Eski Amerikan Başkanı Eisenhower uzaylılarla olan bağlantılardan ötürü bilinen bir isimdir. Uzaylılarla tam olarak üç kez buluşmuştuğu ve bir buluşmasında yanında danışmanlarınıda götürdüğü bilinen bir gerçektir. Buluşmalar bir toplantı düzeninde gerçekleşmekte ve telepati yöntemiyle anlaşma sağlanmaktaydı. New Mexico’da gerçekleşen bu toplantıların bir çok üst düzey şahidi vardır. Doğrusu bugün bile, Eisenhower sonrası Amerikanın yükselişe geçmiş olması bu buluşmaların gerçek olabileceği konusunda bir çok insanı düşündürtmekte.
2. Sızdırılan Wikileaks Belgeleri
Wikileaks ‘den sızdırılan gizli belgeler arasında eski astronot Edgar Mitchell ile Amerikalı politikacı John Podesta arasında geçen akıl almaz yazışmalar mevcut. Bu yazışmalardaki geçen konuşmalar ise gerçekten çok büyük iddialar içeriyor. Mitchell’ın yazdıklarına göre uzaylılar hali hazırda bir çok insanla iletişim halinde ve sadece mental olarak yeterli gördükleri kişiler ile telepati yollu iletişim kurmaktalar.
Ayrıca uzaylıların insanların savaşa olan yatkınlığından rahatsız olduğu ve bu yüzden sıfır nokta enerjisi adı verilen ve dünyanın enerji problemini kökten çözecek teknolojiyi insanlara aktarmak istemediği de yazışmalar arasında. Hatta öyle ki, uzaylılar savaş karşıtı tavırları yüzünden, barışı destekleyeceğini umdukları Papa ile dahi iletişme geçmiş durumdalar. Bu yüzden tarihte görülmemiş biçimde, Şuan ki, Papa tüm dünya ülkelerini ziyaret etmekte.
1. Anonymous’un NASA’dan Sızdırdığı Dosyalar
Geçtiğimiz günlerde ünlü hacker topluluğu Anonymous Nasa’nın veritabanını hackleyerek bazı gizli dosyaları ele geçirdiğini duyurdu. Ancak bu dosyalardaki bazı bilgiler yenilir yutulur cinsten değil. İddiaya göre Nasa hali hazırda uzayda yaşam olduğunu keşfetmiş durumda ve bunu insanların hazır olmadığı gerekçesiyle kamuoyundan saklıyor. Nasa’nın uzaylı yaşam formları ile ilgili açıklamalarını insanlarda panik yaratmamak amacıyla alıştıra alıştıra açıklayacağı öne sürülüyor.
Aslında düşünüldüğünde Nasa’nın ilk önce marsta buz olduğunu açıklaması ve ardından farklı biyolojik yaşam formalarınında Jupiter’in uydusu Europa’da olabileceğini dillendirmesi yani yavaş yavaş insanları uzayda yaşam fikrine alıştırma çabası bu iddiaların doğru olabileceğini düşündürtmekte. Ne diyelim, eğer bu iddiaların yarısı dahi gerçekse çok ilginç günler insanlığı bekliyor gibi…
Kaynak:filoji
|
|
|
Kulak Kiri Renginizin Hangi Hastalığa İşaret Ettiğini Biliyor Muydunuz? |
Yazar: Archilles - 20-07-2017, Saat: 13:27 - Forum: SAĞLIK
- Yorum Yok
|
|
Birçoğumuz vücudumuzun bize anlatmaya çalıştıklarını anlamıyoruz. Oysa ufak, hiç fark etmediğiniz yollarla bile vücudumuz bize çok şey anlatıyor.
Örneğin kulak kiri. Hepimiz genelde kulak pamuğu yardımıyla kulağımızın içindeki kiri temizlemeye çalışır. Fakat kulak kiri aslında bakterilerin ve kirin kulak kanalına girmesini engellemek için vücut tarafından üretilir. Yani aslında bu yapışkan madde kulakların temiz kalmasını, sağlıklı ve düzgün çalışmasını sağlar.
Her ne kadar önemli bir madde olsa da, kimse kulak kirini sevmez ve iğrenç bulur. Eğer kulağınızda biraz fazla kir olduğunu fark ederseniz, nemli bir pamukla silip kulağınızı yıkayabilirsiniz. Temizleme çubuğu kullanmayı tercih ederseniz kulak kanalına kadar sokmadığınızdan emin olun yoksa kulak zarına zarar verme riskiniz olabilir.
Bakalım kulak kiriniz size neyle ilgili sinyaller veriyor.
1. Sarı, ıslak ve yapışkan
Bu yetişkinlerde en yaygın görülen türdür. Islak ve yapışkan dokusu kulak kanalının kurumasını ve kaşınmasını önler.
2. Gri
Gri kulak kiri biraz sıra dışı görünebilir ama kulak temizleyicisinde görürseniz endişe etmenize gerek yok. Bu renk genellikle kulağın doğal temizlik işleminin sonucunda ortaya çıkar. Eğer kir kurumuş ve çatlamış ve kulağınız da kaşınıyor ise, bu egzama belirtisi olabilir. Böyle bir durumda doktora görünmenizde fayda vardır.
3. Soluk sarı
Çocuklarda en sık görülen renktir. Çocuklar yetişkinlere göre çok daha fazla kulak kiri üretir, büyüdükçe üretim yavaş yavaş azalır.
4. Yapışkan ve koyu renk
Normalden koyu renkli kulak kiri vücudun normalden fazla terlediğini gösterir. Kirin rengi ne kadar koyuysa, fazla terlemenin kötü kokuya yol açma ihtimali de o kadar yüksektir. Bunun dışında tamamen sağlıklıdır.
5. Koyu renk ve yoğun
Anksiyete ve stres vücudun daha fazla kulak kiri üretmesine neden olabilir. Fazla terleme de kulak kirinde artış yaratır, bu da kulak kanalını tıkayarak geçici duyma kaybına yol açar. Eğer kulak kirinizin koyu renkte ve yoğun olduğunu görürseniz herhangi bir kulak problemi yaşamamak için düzenli olarak temizlediğinizden emin olun. Ayrıca hayatınızdaki stresi azaltmak için de iyi bir gösterge olarak alabilirsiniz.
6. Kuru, beyaz ve pul pul
Bu tamamen normal ve sağlıklı bir durumdur. Bu tür kulak kiri üreten kişilerin vücudu, daha koyu kulak kiri üreten kişilere göre genellikle daha az kokar.
7. Siyah veya koyu kahverengi
Bu renk kulak kiri korkutucu görünebilir. Ama endişe etmenize gerek yoktur. Koyu renk, fazla kir üretiminin bir parçası olabilir (stresli dönemlerdeki gibi). Kulak kiri normalde uzun süredir kulakta duruyor demek de olabilir. Çıkarıldığı zaman oksijenle etkileşimi arttığı için rengini koyulaştırır.
8. Islak ve akıntılı
Ara ara kulaktan kirin çıkması normaldir – doğal temizlenme sürecinin bir parçasıdır. Ama fazla miktarda akıyorsa ve irin ya da kan içeriyorsa kulak zarı delinmesinin belirtisi olabilir. Hemen bir doktora başvurmanız gerekir.
9. Kanlı
Eski kulak kiri de bazen kurumuş kan gibi görünebilir ama eğer kanlı kulak kiri görürseniz tıbbi yardım alın – kulak zarı delinmesi olabilir.
Gördüğünüz gibi kulak kiri bir çok farklı renkte olabiliyor, çoğu da, öyle görünmese bile, sağlıklı oluyor. Bir daha ki sefere kulak temizleme pamuğuna daha dikkatli bakın. Hoşunuza gitmeyebilir ama ciddi bir problem varsa da size hemen söyleyebilir.
Kaynak:filoji
|
|
|
İki Elinizi Birleştirin Ve El Çizgilerinizin Kesiştiği Noktaya Bakın |
Yazar: Emka - 20-07-2017, Saat: 13:00 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Eller bazı inanışlara göre kişinin kaderi, seçimleri ve başına gelenlerle ilgili birçok ipucu gün yüzüne çıkarıyor. Özellikle el falında, elin içindeki uzun çizgiler büyük önem taşımakta. Filoji olarak, Brightside’dan alıntıladığımız bu yazıda el çizgilerinin birleşim şeklinin kişinin aşk hayatı ile ilgili ipuçları verdiği iddia ediliyor. Öncelikle bu yazının eğlence amaçlı yazılmış olduğunu ve sizinde bildiğiniz üzere hiçbir şekilde bilimsel dayanağı olmadığını unutmayın. Yani uzun lafın kısası eski bir deyişininde söylediği gibi; fala inanmayın ama falsızda kalmayın;
Düz bir şekilde birleşiyorlarsa;
Eğer yatay el çizginiz düz bir şekilde eşit olarak birleşiyorsa siz hayatında ciddi ilişkiler arayan ve sevdiği kişiye gönülden bağlanmak isteyen birisiniz. Rastgele ilişkiler sizin tarzınız değil ve dürüstlük kesinlikle olmazsa olmazınız. Sizinle ciddi düşünmeyecek ve size sıcak bir sevgiyle bağlanmayacak biriyle olma fikri size oldukça uzak. Ayrıca etrafınızca mantıklı bir insan olarak görülmektesiniz.
Sol el çizgisi daha altta ise;
Sol el çizgisi diğerinden daha aşağıda olan kişiler, romantik ve tutkulu aşk arayışındadırlar. Onlar için öylesine sevmek söz konusu olamaz. Bir ilişkide yüreğini ortaya koyup çabalayan taraf daima onlardır. Sevdikleri kişiler söz konusu olduğunda fedakardırlar. Ayrıca altıncı hisleri çok gelişmiştir ve önsezileri sayesinde çoğu insanın gerçek niyetini görebilirler.
Sağ el çizgisi daha altta ise;
Sağ yatay el çizgisi daha aşağıda olanlar, ciddi bir ilişki için kendilerini zorlamayı yersiz bulurlar. Onlara göre gerekli şartlar oluşmadan atılan adımlar yersizdir ve insanın mutluluğu bulması için başka bir insana değil sadece kendi içgörüsüne ihtiyacı vardır. Ancak hayatlarına gerçekten sevdikleri biri girdiğinde onları gerçekten önemserler. İlişkilerinde çok içli dışlı olmayı sevmezler ancak karşılarındaki kişiye davranışları ve konuşmalarıyla sevildiğini hissetirmeyi de başarmayı bilirler.
Kaynak: Filoloji
|
|
|
''Tanrı' nın Doğum Günü'' Alıntılar... |
Yazar: Neval Ercan - 20-07-2017, Saat: 11:28 - Forum: NOTLAR
- Yorum Yok
|
|
Önce ölümün tarihini bir düşünelim. Ölümün korkunç imajı, korkunun öğrenilmesi sırasında yerleşti. Korkunç ölüm, insanlara hayatı dolu dolu yaşama bilincini kazandırdı. Dünyaya bir kere daha gelmeyeceğini bilmek, insana içinde olduğu anın değerini bilmeyi öğretti. Tekamülün ilk basamaklarındaki insan, “yeniden diriliş”ten haberdar olsaydı, yaşama dört elle sarılmayacak, “yolu uzatacaktı”. Gerçekten de ölüm, insanlığa yaşamayı öğretti. Bir düşün... Dünyaya gelirken avazın çıktığı kadar bağırıyor ve ağlıyordun. Ruhsal yuvandan ayrılmak istemiyordun. Seni burada tutmanın tek yolu seni çıkış kapısından uzak tutmaktı. Ölüm sende bir korku unsuru haline getirilmeseydi, bulduğun ilk fırsatta evine geri dönerdin.
Anlayabildiğin hiçbir şey sana acı veremez. Bilge, acı çekmez. Acının öğretmen olduğunu bildiği için. Acı, içinde sana yazılmış bir mektubun saklı olduğu bir şişedir. Farkındalığı yüksek insan, acının şişesini açar ve içindeki mektubu okur.
Acı, Tanrı’dan gelen bir ceza değildir. Acı, kişinin kendisini aşmasıdır. Acı, gelişmektir. Spor sonrası duyduğun kas ağrıları, kaslarının geliştiğinin müjdesidir. Her acıda, “anlama” ve “anlamlandırma” sınırlarını zorlarsın.
Ölüme dönersek... Ölüm, henüz ölmemişlerin acısıdır. Ölüm acıyı geride kalanlara verir. Ölümün insanı acıtan yanı, onu anlayamamasıdır. İnsan ölümden korkar çünkü onu anlayamaz. Sevdiğin filozof Wittgenstein’ın “insan bilmediğini bilemez, insan ölümü anlayamaz” yaklaşımı bu yüzden felsefe tarihinin sonu olarak kabul edilmiştir.
Felsefe, sonsuzluğun ortasına çizilmiş bir çemberdir. Dolan sâdece çemberin içidir. Çemberin dışı senin için hâlâ boştur. Çizginin ötesine geçebilirsen, sonsuzluğun orta yerindeki çemberini genişletebilirsin. Öteye geçebilmen için ihtiyacın olan köprü, mistiktir.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Hayır işlerine kendilerini adamış insanlar, tekamülün sonlarına yaklaşmış insanlardır. Onlar kendi cennetlerine yakınlaştırılmış kişilerdir. Dünya büyük bir partinin verildiği bir yerdir küçüğüm. Partinin ev sahibi olduğu bilincinde olan kişiler bilgelerdir. Bu yüzden parti sonrası herkes eve uyumaya giderken, bilgeler bulaşıkları yıkamak için mutfağa gider. Alacakları ödül, dünyanın tüm bulaşıklarını yıkamaya değecek kadar büyüktür.
“Sevdiğin işi yapmak, yaptığın işi sevmek” ekosisteme sunabileceğin en büyük katkıdır. Hayvanların dünyasına bir bak... Doğada yaptığı işten mutlu olmayan tek bir hayvan yoktur. “Ayağını sürüye sürüye” işe giden bir ceylan göremezsin. “Dizi dizi uçan kuşlar”, bir sürünün parçası olarak da özgür olunabileceğinin anlatımıdır...
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İmanın bir önceki evresi, sorgulama evresidir. Sorgulama olmamışsa, iman da gelişmemiştir. Sorgulanmadan kabul edilmiş inançlar, kaskatıdır. Güçlü görünse de gerçekte kırılacağı anı beklemektedir. Sormamış, sorgulamamışsan, seçmemişsindir de. Tutuculuk, en korkulan şeyin başa gelmesidir. Tutuculuk, risk altındaki inançtır.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
“Tanrım bana verdiğin nimetler için sana şükürler olsun.” Ağzından dökülen bu cümleyi duyması gereken kişi aslında sensin. BEN değilim... Tanrı, insanın üzerindeki nimetlerinin zâten farkındadır. Tanrı olmak, nimetleri teşekkür beklemeksizin karşılıksız vermektir. Şükretmek, Tanrı’ya teşekkür etmek değildir. Şükretmek, mutluluğu elinde olmayanlarda aramamaktır. Şükretmek, hemen şimdi mutlu olmaktır. Şükretmek bilgeliktir. Şükretmek, sana yukarıda anlattığım mutluluğun sırrıdır. Şükretmek, koşulsuz mutluluk boyutudur.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Karma felsefesi de Tanrı nezdinde cezanın olmadığını anlatır. Sâdece geri-dönüşler vardır. Seçimini yaparsın. Ve karmanda bunun geri dönüşlerini yaşarsın. İyi ya da kötü, yaptığın her şey sana geri döner.
Karma, ruhun etki-tepki yasasıdır.
Bir insanı öldüren, bir katil karması yüklenmiştir ki, ona Tanrı’nın ceza vermesine hiç gerek yoktur. Kimsenin ettiği kimseye kalmamış, katil karması kişisel cehennemde temizlenene dek onu rahat bırakmayacak ağır bir kader yükü haline gelmiştir.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kader, geçmişten geleceğe baktığında bir defterdir. İçi senin tarafından doldurulmayı bekleyen boş sayfalarla doludur. Kader, gelecekten geçmişe baktığında ise bir kitaptır. Çünkü, senin hakkındaki hüküm zamansızlık boyutunda çoktan verilmiştir. Tüm yaşamlarının bütün anlarının kayıtlı olduğu o kitabın kapağı hologramlıdır. Gelecekten bugüne baktığında kapakta “Nasıl tekâmül ettim” yazar. Bu günden geleceğe bakıldığında ise kapakta okunan “Bir şekilde tekâmül edeceğim”dir. Er ya da geç tekâmül etmen... Bütün senaryo, bu amacın bir aracıdır.
Yanlış bilinen kader inancında insan, hazır bir senaryoyu oynamakla görevli bir aktördür. Senaryoda bir değişiklik yapma imkanı bile yoktur. Gerçek olansa, insanın kendi filminin senaristi olduğudur.
BEN bu filmin prodüktörüyüm... Filmin çekileceği platoyu, teknik ekipmanı özetle senaryoyu perdeye yansıtacak tüm altyapıyı BEN sağlıyorum.
|
|
|
Farkında Olmadan Devam Ettirdiğimiz Şaman Köklerimizden Gelen 15 Türk Geleneği |
Yazar: Emka - 20-07-2017, Saat: 10:13 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
1. Mevlit ve ilahi
Şamanizmde müzik hayatın ve ayinlerin değişilmez bir parçasıdıydı. Oysa İslam dininde müzik pek hoş görülmez ve Kur’an’ın müzikle okunması kesinlikle günahtır. Ancak buna rağmen Şaman geleneğinin devamı olarak Anadolu’da Hz.Muhammed’in Hz.Ali’nin hayatları müzikle okunmaktadır. Mevlit ve İlahiler sadece Anadolu’da uygulanan müzikli anlatımlardır. İslam dininde ölünün ardından mevlit merasimi diye bir uygulama başka hiç bir islam coğrafyasında yoktur.
2. Satı ve Satılmış isimleri
Çocuklara “satı” ya da “satılmış” ismini vermek şamanizmden gelmektedir. Şamanizme göre her iyinin getirinin bir kötü götürüsü olmak zoruda idi. Bu yüzden her yeni bebek doğan eve aynı zamanlarda bir de ölüm uğrayacağına inanılırdı. Ölümün ise hanedeki en zayıf kişi için geleceğine inanılırdı ve bu durumda zayıf olan yeni doğan çocukların ilk hedef olacağı düşünülürdü.
Bu inanca göre yeni doğan çocukları ölümün pençesinden korumanın en güvenilir yolu çocuğu geçici bir süre için komşulara ya da tanıdıklara vermekti. Bebek başkalarına verildikten birkaç hafta sonra ölümün ziyaret edip gittiği farzedilir ve çocuk komşu ya da tanıdıklardan sembolik bir hediye karşılığı geri satın alınırdı. Olay itibariyle belli bir süre de olsa satılıp geri alınan bu bebeklere “Satı” ya da “Satılmış” ismi konurdu.
3. Mezar ucundaki küçük su oyukları
Mezarların ayak ucunda bulunan küçük su oyukları şamanizmde ruhların susadıklarında kalkıp oradan su içecekleri inancına dayanarak yapılırdı. Müslümanlığa geçişle birlikte bu Türk geleneği susamış kuşların faydalanacağı düşünülerek Anadolu’da devam ettirilmiştir.
4. Ölülerin ardından yapılanlar
Ölülerin arkasından yemek pişirmek veya helva dökmek aslında eski Türklerin yuğ törenlerinden kalma bir gelenektir. “Ölü aşı” adı verilen bu gelenek, Divan-ı Lügat-it Türk’de bu yemeğe “YuğBesen” olarak kendine yer bulur.
5. Makas – bıçak vermeme
Makas, bıçak gibi kesici aletleri elden ele verirken üzerine tükürmek veya elden vermeyi tamamen redderek herhangi bir yere bırakarak karşıdaki kişinin almasını beklemek şamanizm kaynaklı eski bir Türk davranışıdır.
6. Hapşurana çok yaşa demek
Anglo-sakson kültürlerde hapşuruk karşısında “Tanrı kutsasın” anlamına gelen “God bless” kalıbı kullanılmasına rağmen, biz Türkçe’de “çok yaşa” deriz. Bunun sebebi Şamanizm inancına sahip eski Türklerin ruhun nefeste taşındığına inanmasıydı. Hapşuruğun ani nefes çıkışına sebep vermesinden ötürü kişinin ruhunun vücudundan ayrılmasında korkulur ve çok yaşa denilerek iyi niyet ve endişeler beyan edilirdi.
7. Kapı eşiğine oturmama
Şamanizme inanan eski Türklerde bazı hayvanlar çok sevilir, değerli görülürdü. Eski Türk toplumunda neredeyse insan kadar değer gören atlarında ruhları olduğuna inanılır ve ölümlerinden sonra sahibinin kapısının eşiğinde beklediğine inanılırdı. Dolayısıyla eşiğe oturarak ya da basarak hayvanın ruhun incitilebileceği düşünülür, eşikler atlanılarak geçilirdi.
8. Kurşun dökme
Kurşun dökme adeti de şamanizmden gelen geleneklerindendir. Şamanizmde bu olaya “kut dökme” adı verilirdi. Kötü ruhlar tarafından çaldığına inanılan “talihi, saadeti” geri döndürmek için yapılan bir çeşit ayindi.
9. Mezar taşı
Özellikle eski yıllarda yüce kabul edilen kimselerin ölümlerinden sonra ruhlarından medet ummak ve mezarlarının kutsal görülmesi şaman geleneğin devamıdır. Mezarlara büyük taşların dikilmesi ve bu taşın sanat eseri haline getirilecek kadar süslenmesi İslam coğrafyasında sadece Anadolu’da görülmektedir.
10. Nazar inancı
Anadolu’da hatta modern şehirler de dahi halk arasında “nazar” inancı çok yaygındır.
Bazı insanların olağandışı özellikleri olduğu ve “kenafir” adledilen bakışları ile karşılarındaki kimselere rahatsızlık vererek, kötülük getirebileceğine inanılır. Bunun önüne geçmek için nazar boncuğu, göz boncuğu gibi takılar takılır. Bu inanış da Şamanizm’den kalmadır.
11. Gidenin ardından su dökmek
Şaman kültüründeki suyun kutsallığı olgusunun doğurduğu adettir. Su berekettir, kutsaldır. “Su gibi çabuk dön, ak geri gel, ak çabuk, kazasız belasız git” demek için su dökülür ve bu adet günümüzde bile hala devam etmektedir.
12. Tahtaya vurmak
Eski Türkler göçebeydi ve daha önce görmedikleri coğrafyalarda çok dolaşırlardı. Daha önce girmedikleri ormanlara girerken, ormandaki kötü ruhları kovmak için ağaçlara vurarak ilerlerdiler. Tahtaya vurma adeti, sadece Türk kültüründe değil geçmişte şamanizm inanışına sahip olmuş bir çok Avrupa kültüründe de vardır.
13. Ölünün ardından toplanmak
Birisi öldükten sonra evinde toplanıp dua okumak, bu toplanma işini 7, 21, 40 günde bir tekrarlamak gibi eylemler Şaman kültüründen kalmadır. Eski Türk inanışına göre ruh fiziki bedenini 40 gün sonra terk etmektedir. Vefat edenin “40’ın çıkması” deyimi buradan gelmektedir. Şamanizm’de ölen kişinin ruhu evi terk etsin, göğe yolculuğuna başlasın, öteki ruhlar karışmasın diye insanlar ölen kişinin evinde toplanıp ayin yapar ve ardı sıra yas tutarlardı. Bu gelenek bugün bile hala devam etmektedir.
14. Çocuklarımıza doğadan esinlenilmiş isimler koymak
Orta Asya Toplulukları ve tabi ki eski Türkler doğaya büyük saygı duymuşlardır. Fiziki çevrede bulunan dağ, dere, deniz, ırmak, ateş, fırtına, ay, güneş, yıldızlar gibi tabiat şekillerine ve olaylarına saygı hisseden eski Türkler çocuklarına bu saygı neticesinde doğaya öykünen isimler koymuşlardır. Bugün çocuklarımıza verdiğimiz isimlerin birçoğu da aslında bu derin saygıdan kaynaklı bağlardan dolayıdır.
15. Ağaçlara, türbelere çaput ve bez bağlamak
Şamanizm inancında dilek dileme şekli, saygı duyulan ve yaşamın sembolü kabul edilip, yaşam üzerinde yüce etkileri olduğu düşünülen büyük ağaçlara ve bunların dallarına küçük kumaş parçalarını bağlamak sureti ile gerçekleşirdi.
Günümüz Türkiye’sinde bu eski Şaman geleneği halen devam etmektedir. Temelinde ise doğadaki yüce ruhlu ağaçların iyi ruhlu insanlara yardım edebileceği inancı yatmaktadır
|
|
|
ENERJİ KANCALARI |
Yazar: Emka - 20-07-2017, Saat: 03:11 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorumlar (1)
|
|
İnsanlarla ilişki kurmaya başladığımız anda birbirimizle eneri bağları oluştururuz. Bu görünmez bağlara, ben kanca adını veriyorum. Ve kancalar yoluyla birbirimizden beslenmeye başlarız.
Bizler sadece fiziksel bedenlerimizden ibaret değiliz. Vücudumuzun etrafında bir de enerji alanı vardır. Burası tıpkı ikinci bir beden gibi, etrafımızı sarar ve bize yaşam sevinci verir. Enerji alanını, fiziksel bedenimizi saran bir balona da benzetebiliriz. Bu alanda bulunan enerji, kişiye özgüdür. Herkesinki farklıdır, çünkü kişinin duygu ve düşünceleri, korkuları, endişeleri önyargıları, ya da yaşam şekli ile biçimlenmeye başlar. İki insanın ilişki kurmaya başlamasından itibaren enerji alanları arasında gözle görünmeyen bir bağ oluşur. Örneğin, bir aşk ilişkisi yaşamaya başlayan kadın ve erkek arasındaki enerji balonları, görünmeyen kancalarla birbirine bağlanır. İşte o dakikadan itibaren, artık iki kişinin duyguları, düşünceleri, korkuları birbirine akmaya başlar.
Kancalar, en kolay cinsel ilişkide oluşur.
İki kişi bedenlerini birbirine açtığı andan itibaren, duygusal yapıları birbirlerine akmaya başlar. Çünkü o enerji alanları, korkular, endişeler, hatta yaşam dersleri ve bilinçaltı kalıplarının verdiği huzursuzluklardan oluşmaktadır. Aynı şekilde, olumlu duygular, sevinç ve yaşam enerjisi de birbirine karışmaya başlar. Çok uzun birliktelik yaşayan çiftlerin, zaman içinde birbirlerine benzerlik göstermeye başlamaları dikkatinizi çekmiştir. İşte sırf bu yüzden, vücudumuzu kime açtığımız konusunda çok dikkatli olmalıyız.
İki kişi birbiriyle ilişkiye girdiği andan itibaren, enerji alışverişi başlar. Birbirlerine akıttıkları sevgi de bu kancalar yoluyla iletilir. Birbirine sevgi ve olumlu duygular hissettiren kişiler, karşısındakinin enerji alanını besler ve zenginleştirir. Ona ne kadar değerli olduğunu hissettirir. Böylece kök korkularımızdan biri olan başkaları tarafından onaylanma ihtiyacımız, değersizlik duygumuz yok olur ve dengeli bir insan haline geliriz.
Ama ne yazık ki, insanlar bu dengeyi başkalarından aldıkları enerjiyle değil, kendi başlarına kurabilmek zorundadırlar. Bir çok insan hayal edin. Herkesin birbiriyle ilişkisi olduğu için, arada pek çok kanca oluşacaktır. Bu insanlar birbirlerinden beslenmeye devam ederler. Buna yatay beslenme adı veriyoruz. Bu tarz beslenme, bizi başkalarına bağımlı kılar. Sevgilimize, kocamıza, çocuklarımıza, anne ve babalarımıza, bazı arkadaşlarımıza kendimizi bağımlı hissederiz. Artık onların sürekli bizi desteklemesini bekleriz. Bunu yapmadıkları zaman öfkeleniriz. Kırılırız. Hatta kimi zaman onların bizi beslemeye devam etmelerini sağlayabilmek için farkında olmadan duygusal oyunlar oynarız. Özellikle kontrolcü yapıya sahip kişiliklerde, bu tarz oyunlar daha belirgin olur.
Sevgilime bağımlı oldum.
Örneğin, bir kadın ve erkek birbirlerine aşık olurlar. Aşkın ilk günlerinde erkek kadını sık sık arar. Kadın bundan beslenmeye başlar. Erkeğin iltifatları, ilişkiyi rayına oturtana kadar onu el üstünde tutması, kadındaki değersizlik duygusunu azalttığı için oluşan kanca görevini yapmaya başlar. Artık kadın bu yoğun ilgiden beslenmeye başlamıştır ve eğer hayatında değer duygusunu artırabilecek başka alanlar yoksa, bir tür bağımlılık geliştirir. Bu tıpkı uyuşturucu almaya başlamak gibi bir şeydir.
Daha sonra erkek ilgisini yavaşlatmaya başlar. Bu hem erkeklerin hem de ilişkinin doğasında vardır. Erkek ilgisini normal boyutlara indirirken, kadın sebepsizce acı çekmeye başlar. Sürekli ilişkinin nereye gittiğini düşünür. Endişelenir. Üzülür.
Olumsuz duygu ve düşünceler başladığı andan itibaren, artık kanca ters yönde işlemeye başlamış, erkek kadının enerjisinden beslenir olmuştur. Kadının enerji alanı yavaş yavaş küçülürken, erkeğinki büyümeye başlar.
Aslında bundan kötü bir taraf yoktur. Hem kadın hem de erkek, bunu bilinçsizce yaparlar. Birbirini besleyebilmek çok güzel bir duygudur. Ama, çoklukla insanlar arasında bunun tersi de yaşanır. Birbirinin yaşam enerjisini çalan insanlar vardır. Üstelik enerji çaldıklarının farkında değillerdir, ama sonuçta kendilerini iyi hissedeceklerini bilirler. Karşısındakinin ruhsal ve duygusal durumunun ne olacağına aldırış etmezler.
Enerji vampirlerinin pek çok yöntemleri vardır.
Bunların en bilineni, karşısındaki kişiyi suçlu hissettirmektir. Bunun için bir insan diğerine bağırabilir, aşağılayabilir, alay edebilir, ya da kendisini acındırabilir. Sonuçta karşısındaki kişi kendisini suçlu hissederse yaşam enerjisi çalınacak, kendisini güçsüz ve yeteneksiz hissedecektir.
Bir başka yöntem, karşımızdaki insana sessiz ve mesafeli durmak, duygularımızı saklamaktır. Mesafeli durduğumuz zaman, karşımızdaki insan bizim ne hissettiğimizi ve düşündüğümüzü bilemez ve endişeye kapılır. Endişe ve huzursuzluk, yaşam enerjimizin karşımızdaki kişiye geçmesini sağlar.
Karşımızdaki insana aşırı sevgi vermek ve bunun karşılığını beklemek de bir çeşit enerji vampirliğidir. Kontrolcü kişiliklerin baş vurduğu bu yöntem, anne çocuk ilişkilerinde ya da karı koca ilişkilerinde sıklıkla yaşanır.
Sonuçta, karşımızdaki kişiye olumsuz duygular yaşatıyorsak, onun yaşam enerjisini çalıyoruz demektir. Peki, yaşam enerjimiz çalındığı zaman ne olur?
Genelde, yaşam enerjimiz küçüldüğünde, yaşamdan zevk alamayız. Günlük işlerimizi yapamaz hale geliriz, çünkü en ufak bir iş bile bize külfet gibi görünür. Sürekli bir can sıkıntısı duyarız. Yüreğimizde, sebebini bilmediğimiz bir ağırlık oluşur. Toleransımız azalır. Bir gün önce başkalarına dağıtacak sevgimiz varken, bir anda kendimizi dibe vurmuş gibi, sanki derin bir kuyuya inmiş gibi hissederiz. Artık başkalarına sevgi vermek yerine, onlardan beslenmeye çalışırız.
Bütün bu yaşanan olumsuzluklara rağmen, kancalar sağlıklıdır ve insanların birbirine sevgi akıtabilmeleri için oluşurlar.
Dikey Beslenmek
İnsanların başkalarına bağımlılık geliştirmemeleri, ve başkalarından enerji çalacak yöntemlere başvurmamaları için, dikey beslenmeyi öğrenmeleri gereklidir.
Her insanın ruhu, çeşitli zenginliklerle doludur. Bu zenginlikleri, yaratıcılık alanlarımızı keşfederek bulabiliriz. Örneğin, bir ressam, resim yaparken kendisinden beslenir. Çünkü o sırada ruhundaki zenginlikleri ifade etme fırsatını bulmuştur. New York’ta yaşarken bir kanser hastamın takı yapmaktan hoşlandığını keşfetmiş ve kendisine her gün en az 1 saat bu işle uğraşmasını tavsiye etmiştim. Kendisine çok iyi gelmiş, adeta duygusal ve ruhsal bir terapi gibi iş görmüştü.
İnsanların kendilerini hiç korkusuzca, olduğu gibi ifade edebilmeleri, en büyük güç kaynağıdır. Bu, herkese tarif edilemez bir mutluluk ve doyum verir. Hayatımızda hobilerin yer alması, iste bu yüzden önemlidir. Dikey beslendiğimiz sürece, ne başkalarına bağımlı yaşarız ne de yaşam enerjimizi çaldırırız.
En önemlisi de, hayatta verdiğimiz önemli kararlar hatalı olmaz. Doğru karar verebilmek için bağımsız ve mutlu olmalıyız. Özgür bir zihne ve duygusal yapıya sahip olmalıyız. Hiçbir şeyden korkumuz olmamalı. Başkalarını kaybetme korkusu, bağımlılıklarımızın ardındaki kök korkudur. Bilinçaltımızın derinliklerinde kaybetme korkusu olduğu müddetçe sağlıklı kararlar alıp uygulayabilmemiz hemen hemen imkansız gibidir.
Gelin özgürlüğümüzü ele alalım ilişkilerimizde kuvvetli taraf biz olalım.
(Alıntı)
|
|
|
Buda Öğretisinden Hayatınızı Değiştirecek 12 Mükemmel Öğüt |
Yazar: Emka - 19-07-2017, Saat: 22:09 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
1.Önce kendi gideceğin yolu öğren, sonra öğretmeye kalk.
2. Bırakmayı öğren. Mutluluğun anahtarı budur.
3. Nefret hiçbir zaman nefretle yok edilemez. Nefret sevgiyle yok edilir, bu ölümsüz kanundur.
4. Varlığın öteki kıyısına vardığında önce, sonra ve ortada olandan vazgeç.
5. Sizi kendinizden başka hiç kimse kurtaramaz. Kendi kendinize ışık olun.
6. Damı basit yapılmış bir eve yağmur dolması gibi, derin düşünmeyen beyine de tutku öyle dolar.
7. Gökten altın yağsa insanın arzuları doyurulamaz. İsteğin küçük bir zevk verdiğini ve aslında acıya neden olduğunu bilen kişi, bilge kişidir.
8. Öfkeniz yüzünden cezalandırılmayacaksınız, öfkeniz tarafından cezalandırılacaksınız.
9. Geçmişte kim olduğunu bilmek istiyorsan, şu an kim olduğuna bak. Kim olacağını bilmek istiyorsan, ne yaptığına bak.
10. Bir kişinin kendi kendini yenerek kazandığı zafer, bir başkasının savaşta bin kişiyi bin kez yenerek kazandığı zaferden daha iyidir.
11. İnsanlar arasında nehri geçip karşı kıyıya ulaşan azdır. Büyük bir çoğunluk nehrin kıyısında bir aşağı bir yukarı doğru koşup durur.
12. Nedensellik, etkileşim, koşullar ve ayırt edici algılama..dört büyük element bunlardandır.
|
|
|
Olumlamalar ile İlgili Bilmediğiniz Gerçekler |
Yazar: Archilles - 19-07-2017, Saat: 17:52 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Olumlamayı kısaca tanımlarsak kendinize söylediğiniz olumlu cümlelerdir diyebiliriz. Olumlama iç dünyamızdaki sorunlara odaklanmamızı ve onları olumlu düşünce ile yenmemizi sağlar.
Olumlama yaptıktan sonra şunu fark etmişsinizdir. Genellikle işe yaramaz gibi durur. Fakat bu 10 şeyi bilmediğiniz için olumlama istediğinizi vermez.
1- Olumlama zamana bağlı bir etkendir. Sorun ne kadar geçmişe dayanıyorsa olumlama o kadar geç etki eder. Kısaca çocukken geçirdiğiniz bir travma için olumlamayı uzun bir süre belli aralıklarla yapmanız gerekmektedir. Bu süreç bir yıl kadar sürebilir.
2- Olumlama hayat tarzınız olmadan işe yaramaz. Olumlu düşünceyi hayat tarzınız olarak belirlemelisiniz.
3- Olumlamanın işe yarayacağına inanmıyorsanız zaten işe yaramayacaktır. Unutmayın beyninizin iyileştirme gücü var. Fakat siz işe yarayacağına inanmazsanız o mekanizma asla devreye girmez.
4- Olumlama bilince değil bilinçaltına hitap etmelidir. Olumlama yaparken çok sağlıklıyım deyip ardından bilincinizde nerem sağlıklı diye devam ediyorsanız, olumlama işe yaramaz.
5- Olumlamanın faydasını görüp bırakırsanız tekrar eski duruma dönmeniz kaçınılmaz. Dediğim gibi olumlama bir hayat tarzı olmalı. Olumlu düşünürseniz olumlu şeyleri çekersiniz.
6- 21 gün masalı. Olumlama belli aralıklar verilerek devam edilmeli 21 gün sözünü pek çok yerde duymuşsunuzdur. Bu sayı kesin bir sayı değildir. Mesela haftalık aralar veren kişilerde olumlama daha fazla fayda sağlayabiliyor. Bir insan 21 günde beyninde nöron bağlantı köprüleri oluşturabilir. Ama gerçek herkesin aynı güne bağlı olmaması. Kimi insan iki aydan sonra fayda görür. Kimi insan bir yıldan sonra...
7- Kendinizi olumlu cümlelerde bir kalıba zorlamayın. Cümleleri kendiniz bulun olumlu olsun yeter. Mesela hasta olmayacağım değil de sağlıklı oluyorum deyin şimdiki zamanı kullanın.
8- Olumlama sihir veya büyü değildir. Sadece bilinçaltınıza ulaşmanızı sağlayacak bir dolu anahtarlardan biridir. Kötü alışkanlıklarınızda ve diğer pek çok kötü huyunuzda kullanabilirsiniz. İsteklerinizde ve motivasyon arttırmada kullanabilirsiniz. Daha pek çok şey de olumlamayı kullanabilirsiniz.
9- Olumlama kesin işe yarar ve yaramaz diyemeyiz. Bu tamamen sizin nasıl uyguladığınıza ve ne kadar inandığınıza bağlı olarak değişecektir.
Olumlamada en önemli olan şey sizin işe yarayacağına olan inancınız ve güveninizdir.
10- Olumlamada aslında yanlış cümle diye bir şey yoktur. Doğru cümleler vardır. Ama içinizden gelerek söylediğiniz her cümle ve kelime sizi amacınıza ulaştıracaktır...
|
|
|
Yapay Yıldız Projesi için Uzaya ilk Uydu Rusya Tarafından Fırlatıldı |
Yazar: Emka - 19-07-2017, Saat: 14:45 - Forum: GÜNCEL HABERLER
- Yorum Yok
|
|
Piramit Şeklindeki Bu Uydu, Dünya'nın Yörüngesinde Yapay Bir Yıldız Yaratacak!
Rus bilim insanları, dünyadan görünen en güçlü 4. ışık olacak uydularını uzaya gönderdiler. Güneş ışınlarını yansıtarak inanılmaz ışıklar yayacak Mayak isimli uydu, çalıştığı süre boyunca diğer astronomi araştırmalarını engelleyecek.
Rus bilim insanları tarafından yapılan proje kapsamında astronomi araştırmalarını olduğu gibi durduracak “Yapay Yıldız” projesi başladı. Rus Soyuz roketi tarafından fırlatılan piramit şeklindeki uydu, Dünya'nın yörüngesinde yapay bir yıldız yaratacak. Bu yapay yıldız, Venüs’ten sonra görülecek en büyük 4. gök cismi olacak.
Mayak ismi ile anılan yapay yıldız, Moskova Devlet Üniversitesi, Makine Mühendisliği bölümü tarafından geliştirilmiş
Görüntü olarak piramidi andıran ve açıldığında 16 metrekareye boyutuna ulaşacak Mayak, aynı zamanda bir insan saçından 20 kat daha ince olacak.
Uydunun birkaç gün içerisinde açılmasını beklediklerini söyleyen araştırmacılar, uyduyu önümüzdeki haftalarda Avrupa ve Asya üzerinden takip edecekler.
Rusya bu araştırmayla Güneş'ten gelen ışınları yapay yıldız ile kırmayı hedefliyor. Dünya'dan gözüken gök cisimlerinden Güneş, Ay ve Venüs’ten sonra en parlak 4. gök cismi olacak Mayak, bu ışıktan dolayı uzayda bulunacağı 1 ay süresince astronomi ile uğraşan herkese tatil yaptıracak. Çünkü yapay yıldızın ışığı, diğer gök cisimlerini görmeyi engelliyor.
apay yıldızın amacı hakkında pek bir şey bilmiyoruz, ancak tahminlerimize göre bu tarz güneş kırıcılar gelecekte yenilenebilir enerjiyi daha güçlü yollardan almamızı sağlayabilir. Merceği kağıda tuttuğumuzda yanması gibi ısıyı kaçırmadan belirli bir noktaya toplamayı başaran bir yapay yıldız, güneş ışıkları atmosfere girmeden enerjiye çevirmeyi başarırsa enerji sorununu ortadan kalkabilir. Sanırım bu tarz gelişmelerin hepsini gelecek gösterecek.
KAYNAK : Web Tekno
|
|
|
|