Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 923 kullanıcı aktif » 1 Kayıtlı » 922 Ziyaretçi ceylaninreallife
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 339
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,018
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,147
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,084
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,156
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,175
|
|
|
BEYİN FREKANSLARI VE BEYİN BAŞLATICILARI |
Yazar: EvrimBilge - 12-07-2017, Saat: 17:41 - Forum: Beyin
- Yorum Yok
|
|
Beyniniz bir radyo gibidir… elektrik dalgalarını alır ve yayar. Frekanslar, elektrik faaliyetlerinin ölçüldüğü ve grafiğinin çıkarıldığı aralıklardır. Her şey bir ölçüde frekans yaydığı için frekanslar etrafınızı sarar ve bedeninize bile nüfuz eder. Yeryüzünün ise kendine özgü frekansları vardır.
Bedeniniz hareket ettiğinde, bu hareketler etrafınıza iletilir. İyonosfer katmanı (buna iyonosferik kovuk da denir) yaklaşık 9.5 cps’lik(saniyedeki devirler, 7.5 civarındaydı ama şimdi çok hızlı şekilde artıyor) frekansa sahiptir. Bedeniniz 6.8 ve 9.5 Hz arasında titreşiyor. İskeletiniz ve iç organlarınızın birbiriyle uyumlu hareketleri yaklaşık 8 ile 9 cps hızındadır. Bu da şu anlama gelir: bedeniniz ve iyonosferik kovuk toplamda eş zamanlı hareket eder.
Gezegenle birlikte yankılanırsınız ve birbirinizle enerji alışverişinde bulunursunuz. Ne kadar uzaklıktan enerjinizi yeryüzünün elektromanyetik kovuğuyla paylaşabilir ve enerjinizi yayabilirsiniz? Yaklaşık 40.000 km. ya da gezegenin yaklaşık tüm çevre uzunluğu kadar. Başka bir deyişle, zihninizden ve bedeninizden gelen sinyaller bu iyonosfer kovuğu vasıtasıyla tüm gezegene yaklaşık saniyenin yetmişte biri kadar hızda yayılır. İnsan bedenleri ve çevre arasındaki frekans bağı nedeniyle güneş/ay/fırtına/gökgürültüsü ve insan davranışlarındaki değişiklikler (mesela: dolunay deliliği) arasında bir ilişki vardır. Hatta benzer ilişki güneş ışınları ile hisse senedi fiyatları arasında da buna benzer bir ilişki vardır. Sadece biz çevremizi etkilemiyoruz, çevremiz de bizi etkiliyor. Çünkü her ikimiz de aynı frekansta (7-9.5 cps) titreşiyoruz. Ya da daha iyi bir ifadeyle biz ve gezegen aynı şekilde frekans değiştiriyoruz.
Zihin gücü tekniklerini uygulamaya başladığınızda düşünceleriniz “bulanık geçici arzular” peşinde olmadığında isteğiniz somut ve gerçek olur. Zihnin frekanslarını anladığınızda başkalarının düşünce dalgalarının da kolaylıkla sizinkiyle uyumlu olduğunu göreceksiniz. Gezegensel frekans arttıkça sizin kişisel frekansınız da artacak. Bu nedenle, gerçekleştirme gücünüzü daha kolay ve daha hızlı kullanabileceksiniz. Bu noktadaki şunu bilmelisiniz ki içinde bulunduğumuz gezegenin modern zamanı zihin gücünüzü geliştirmek için en iyi zamandır.
İnsan beyninin yaptığı zihinsel aktiviteye göre belli frekansları vardır.
BETA: 14-30 cps – zihin fiziksel bir aktivite ile meşgulse ya da tetikteyse
ALFA: 7-13 cps – hayal kurduğunuzda ya da düşüncelere daldığınızda
TETA: 3.5-7 cps – uyuya kaldığınız an
DELTA: 0.5-3.5 cps – en derin uykuya daldığınız an
Frekansları Teta’dan Alfa’ya be Beta’ya değişmesine dikkat edin. Nasıl arttığını fark ettiniz mi? Gezegenin frekansı artıyor…bu gezegeninde uyandığı anlamına gelir mi?…içinde bulunduğumuz zamanlara bakarsak ilginç bir düşünce! Tüm bu farklı durumlara 24 saatlik zaman diliminde girebilirsiniz (uykusuzluk hastalığınız yoksa). Yüksek ölçüde gelişmiş bir zihniniz varsa, bu frekanslara istediğiniz an bilinçli olarak girebilirsiniz. Bu kitabı uygulamaya soktuğunuz an sizin de bunu başarabileceğini umuyorum. Böylelikle her türlü beyin durumuna göre yükseltilebilir ya da alçalabilirsiniz. Beyin dalgalarınız 7 cps ise, bu düşük alfa ya da çok yüksek teta olarak düşünülebilir. Beyniniz bu farklı durumlara girdiğinde olayları farklı bir şekilde deneyimlersiniz.Düşüncelerinizin sizin ve çevreniz üzerinde farklı etkileri olur.
Alfa ve Teta durumu özellikle en yararlı olanlarıdır ve bu iki beyin durumuna daha çok başvurulur. Beyin durumu ne kadar düşerse kafanız o kadar rahattır.
Bu beyin durumlarına ulaşmak;
1. Beyin dalgalarınız iyonosferin doğal frekansına daha yakın olacaktır…yani çevrenizi lehinize kullanmak ve etkilemek daha kolay olacaktır. Çevre derken bulutlardan, yerden, ağaçlardan bahsetmiyoruz…yaşadığınız alanı kapsayan mekanı,enerjiyi,zamanı kastediyoruz.
2. Zihninizi kullanmak için farkındalığınız ve yeteneğiniz daha kolay ve daha güçlü hale gelecektir. Bu tüm zihin gücü çalışmanızı etkileyecektir. Farkındalığın çeşitli hallerine ve bilincin çeşitli aşamalarına ulaşabileceksiniz.
3. Kalp atışınız yavaşlayacak ve bedensel fonksiyonlarınız rahat konuma gelecektir. Unutmayın giriş bölümünde içsel bedensel fonksiyonlarınızla bilinçaltınız nasıl ilgileniyordu? Zihninizin uğraşacağı bir sürü işi var, hücre bölünmesinden tutun, kan pompalamaya, sinir uyaranlarını analiz etmekten anı depolamaya kadar bir sürü şey. Zihniniz kesinlikle meşguldür ve tüm bunlar olurken sizde başka şeylerle uğraşıyorsunuzdur. Bunları düşünmenize bile gerek yoktur. Temel olarak, beyin dalgalarınız yavaşladıkça ve zihniniz daha da rahatladıkça bedeninizde rahatlar. O zaman zihniniz bedeninizle daha az uğraşır. Farkında olmayan zihniniz teknikleriniz üzerinde daha çok vakte sahip olur. Beden rahatladığında beyninize daha fazla kan pompalanır ve beyin daha fazla beslenir. Bunun tam tersi beden rahatlamayıncaya kadar bu teknikleri uygulayamayacağınız anlamına gelmez. Enerji seviyeniz açısından bazı şeyleri kolaylaştırmak için teknikleri boş mideyle deneyin (aç değil, boş) farkı hissedeceksiniz.
4. Beyin dalgalarınız yavaşladıkça daha iyi odaklanırsınız.
5. Siz beyninizin farklı bölümlerine ve fonksiyonlarına ulaşırken bu konuda eğitimsiz olanlara fark atarsınız.
Bazılarınız bu beyin durumlarına ulaşmanın oldukça zor olduğunu düşünebilir. “Beyin dalgası senkronizasyon sağlayıcılar” ses bantlarıdır, hipnozdan, bilinçaltı çalışmalarına ve yeni çağ müziğine kadar çeşitlenirler. Hiçbiri gerekli değildir ama kendinizi rahat hissediyorsanız kullanabilirsiniz. Meditasyon yapmanın binlerce yolu olduğu gibi “aşağıya inmenin” de binlerce yolu vardı sır şudur: kendi yolunuzu bulmaktır…kendi yolunuz doğru yol olacaktır. Zihin güzünüzü kullanma biçiminiz parmak izleriniz kadar eşsiz olacaktır! Bu kitap size harika teknikler verecektir ama siz kendi varyasyonunuzu bulacaksınız. Ben kesinlikle size bunu tavsiye ediyorum, kendi tarzınızı bulamazsanız yaratıcılığınızı kısıtlıyorsunuz demektir.
Yalnızken beyin dalgalarını yavaşlatma sanatını geliştirmek için daha fazla vaktiniz olur. Kalabalıkta iken, kolaylıkla derin durumlara geçemezsiniz çünkü çok fazla uyaran vardır. Bu engeli aşmak için beyninizi önceden programlayabileceğiniz bir teknik vardır. Bu teknikle kalabalıkta bile derinlere inebilirsiniz. Buna “çapalama” veya “anahtar” denir. Böyle bir şeyi yıllardır duymadığınız bir şarkıyı duyduğunuzda yaşamışsınızdır…bu şarkı geçmişteki bir anı tamamen hissetmenize ya da hatırlamanıza sebep olur. Müzik o zamana sizi çapalamıştır. Zihin gücü tekniklerini uygularken belli bir beyin hali için bir çapa kullanabilirsiniz. Böylelikle o beyin haline şarkı örneğindeki gibi çabucak ve kolayca girebilirsiniz.
Zihin gücü tekniklerini kullanacağınız en önemli beyin hali alfa mesafesi ve teta mesafesidir. Becerinizi önce alfa mesafesinde geliştireceksiniz. Beyniniz bu mesafeye geldiğinde rahatlamış olacaksınız, hayal kuruyormuş gibi. Bu ilk anahtardır. Bu halde iken düşünceleriniz zaman ve mekan engelini aşar. Düşüncelerinizi evrene gönderebilirsiniz. Düşünceleriniz vardığı yerde engelleri rahatlıkla aşabilir. Yani düşünceleriniz bir başkasının düşüncelerine rahatlıkla karışabilecek yeteneğe sahiptir. Bu halde kişiyi programlayabilirsiniz.Beyninizi alfa durumuna getirmek zihninizi lehinize kullanmanın ve etkilemenin ilk anahtarıdır.
|
|
|
SAKLI FREKANSLAR |
Yazar: EvrimBilge - 12-07-2017, Saat: 17:34 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Etrafınızda fark ettiğinizden çok daha fazlasının olduğunu anlamanız önemlidir.Örnek: Televizyonun önüne geçtiğinizde anteninize gelen radyo dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörlerden gelen müzik sesini duyabilir ama ses titreşimlerini göremezsiniz. Ama bilinciniz bu gibi şeylerin farkındadır. Bu etrafınızı saran görünmez dünya zihin gücü tekniklerini çalışırken sizin gerçekliğiniz olacaktır. Disiplinle, kullanılmayan güçlerin üzerinde egemenlik kurabilir ve sonuçlarına odaklanabilirsiniz.
Bu kitabın amacı tek kelime söylemeden ya da tek bir harekette bulunmadan başkalarını nasıl etkileyebileceğinizi keşfetmenizi sağlamaktır. Başkalarıyla telepati kurarak iletişim kurma gücüne her zaman sahip olduğunuzu bilin. Unutulmamalıdır ki tüm bunlar ÇALIŞMANIZA bağlıdır.
Bir süre, zihinsel ayartma tekniklerini keşfediyor olacaksınız. Başkalarının kendi düşünceleriymiş gibi size çekilmelerini sağlayacak güçlü düşünceleri onların zihnine nasıl sokacağınızı öğreneceksiniz. Etkili mi?…Güçlü mü? Kesinlikle. Elinizde güçlü bir silah var, güçlerinizi bilgece kullanın.
HER YANIMIZI ÇEVRELEYEN ENERJİ
Yaşam enerjisi düşüncelerimizle şekillenir ve gerçekliğimizi bununla şekillendirir. Yaşamınızdaki olaylar kendi seçimlerinizin sonucudur. Düşüncelerinizle yaşamınızı bilinçli bir şekilde öğrendiğinizde, bunun nasıl olduğunu göreceksiniz. Garajınıza kırmızı bir ferrari’nin park edildiğini hayal edip dışarı bakarsanız arabayı göremezsiniz. Zihniniz daima size istediğiniz şeyi verecektir ama olaylar ve etrafınızdaki gizli enerjiler vasıtasıyla. Hedefleniz gerçekleşir ama sabırlı ve neyi istediğinizi bilmek zorundasınız. Enerji bir sonuç için şekillendirilir. Düşüncelerimizle realiteler yaratırız çünkü düşüncelerimiz saklı enerjiler arasında dolaşır ve düşünceler somut formlara dönüşür. Olumlu düşünme olumlu enerjileri ve çoğu zaman olumlu sonuçları kontrol altına alır. Bu, enerjinin en kolay kullanımıdır. Ama çaba gerektirir, olumlu düşünme gerçek psişik ya da zihinsel kontrol kadar etkili ve yoğun değildir. Dayanılmaz güce sahip olan için saklı enerji dalgalarının kontrolünü ele almanın üstün bir tekniği vardır.
İMGELEME
Düşüncelerinizin yaşamınızı ve çevrenizi ustalıkla idare etmesi için iç görünüzü kullanarak bunun içinizde olduğunu görmelisiniz. Bu kavrama imgelem denir. Ve zihin gücünüzü geliştirme çalışmanızın temelidir. Zihin gözüyle görmeyi öğrenmek zorundasınız. Daha ileride ne imgelerseniz onu hissedebilmeli, dokunabilmeli ve koklayabilmelisiniz. Zihninizde bir hedefinizin gerçekten oluyormuş gibi gördüğünüzde, etkili bir şekilde zihninizi kandırırsınız. Zihin gözünüz zincirleme etki oluşturur. her şeyin başladığı nokta burasıdır. İmgelemeniz işi başlatır ve sonra zihninizin bir parçası olayları etkiler.
|
|
|
BEYNİN GİZLİ GÜÇLERİ |
Yazar: EvrimBilge - 12-07-2017, Saat: 17:28 - Forum: Beyin
- Yorum Yok
|
|
Zihin Gücü Nedir?
Ne düşünüyorsanız, zihniniz o olur. Güç dayanıklılığın bir formudur. Bu kitaptan sonra düşünme yetiniz güçlenmiş olacaktır. Düşünme yetinizi güçlendirmeniz demek temel bir beceriyi başarıyla tamamlamış olmanız demektir; yani bilinçli olmayı. Gerçek benliğinizin, gerçek durumunuzun ve gerçek yaşamınızın tamamen bilincinde olmalısınız.
Etrafınızda zannettiğinizden çok daha fazla şey vardır ve bunun hep farkında olmanız iyi olur. Örnek: Televizyon seyredebilirsiniz ama televizyon anteninizden gelen frekans dalgalarını göremezsiniz. Hoparlörden gelen müziği duyabilirsiniz ama ses titreşimlerini gözlerinizle göremezsiniz. Fiziksel gözlerinizle bu gibi şeyleri göremezsiniz ama bir parçanız bu görünmez şeylerin bilincindedir. “Bir yanınız bu gibi şeylerin farkındadır” derken göremediğiniz şeylerin var olduğuna inanmak realitenizde vardır. Realiteniz bir şeyin detaylarını kurcalamadan da inanabilir ya da anlayabilir, o şeyleri göremeseniz bile onların var olmaya devam ettiklerini bilirsiniz. Bu gibi görünmeyen şeylerin işleyişini anlayamasanız da size garip bir kavram gibi gelmez. İnanç sisteminizde bunu kabul etmek vardır ve bu içinde yaşadığınız gerçekliğin bir parçası haline gelir. Bir kere realiteniz oldu mu, genellikle üzerinde bilinçli olarak düşünmezsiniz.
Peki, neden birçok insan zihninizin görünmeyen titreşim ve frekansları yaydığını kabul etmekte zorlanır? Elektrik kaynaklarından tüm görünmez elektrik frekanslarına inanıyoruz da neden görünmez insan “sesinin” içimizden geçeceğini anlamakta zorlanıyoruz ya da bunu gözden kaçırıyoruz? Zihninizin etrafınızdaki dünya’yı ve olayları etkileyebilecek yeteneğe sahip olduğu bilgisi halen birçok insana garip görünüyor. Ama gariptir ki cep telefonlarının frekans yayıp çevreyi etkileyeceğine inanırlar.
Bu bilgiler görünmez şeyleri kendi gözünüzle nasıl görebileceğinizi öğretmeyecek. Ama görünmez dünya’yı nasıl ele geçireceğinizi ve nasıl kendi komutanıza alacağınızı gösterecektir. Bunu yapmaya başladığınızda yeni farkındalığınız realiteniz ve genel deneyiminiz olacaktır. Artık “beyninizden gelen frekansların başkalarının beynine ulaştığı” düşüncesi size hiçte uzak gelmeyecek.
DÜŞÜNCELERİNİZ GÜÇTÜR
Zihin, dünyamızı şekillendiren milyonlarca düşünce ve fikri yaratır, anlar. Bu nedenle zihin, gücün bir formudur. Düşünce gücünüzü geliştirmek tek temel beceriye bağlıdır; BİLİNÇLİ OLMAK. Bu bölüm boyunca, konsantrasyon ve imgeleme güçlerinizi geliştireceksiniz. Bu beceriler zihin gücü kontrolünün temelidir.
Yaşamınızdaki olaylar ve etrafınızdaki deneyimler yaşamınıza sokmayı seçtiğiniz şeylerin sonucudur. Çoğu insan buna inanmak istemiyor çünkü bu, başlarına gelen olumsuz şeyi kendilerinin istemesi anlamına geliyor. Birçok insanın “istediğinizi alırsınız” düşüncesini kabullenmemelerinin sebebi vardır: farkında olmadan hayatlarındaki olayların düşüncelerden kaynaklandığını keşfetmek çok zordur. Örnek: Buzdolabında olmayan 1 elmayı düşünmeyi seçip sonra kalkıp buzdolabına baktığınızda bir elma elde edemezsiniz. Yine de kesinlikle zihniniz istediğiniz şeyi size getirecektir. Ama bunu daha çok olaylar ve çevrenizdeki enerjiler vasıtasıyla yapacaktır. Bir arkadaşınızın elinde bir elma ile çıkıp gelebilir. Ya da bir arkadaşınıza ziyarete gittiğinizde fazladan bir elmalarının olduğunu görebilirsiniz. Hedefleriniz GERÇEKLEŞECEKTİR. Ama neyi istediğinizi bilmeli ve sabırlı olmalısınız. Dilemek, ummak, arzu etmek ve zihninizin amaçlarını gerçekleştirmesi arasında bir fark vardır: Zihniniz korkunç derecede itaatkardır. Ondan ne isterseniz yerine getirecektir doğru bir şekilde istediğiniz takdirde tabii…!
Zihninizin yüksek boyut seviyelerinde daha etkili olmasının sebebi beyin dalgalarınızın ya da düşünce dalgalarınızın o seviyeyle çok daha eşit ya da uyumlu boyutta olmasındandır. Düşünceler ve yüksek boyutlar el ele giderler. Bu düşünce çok önemli ve bilinmelidir. Etrafınızdaki dünyada uygulanabilir teknikler bulabilirsiniz ama daha yüksek boyutları ya da farkındalığın daha yüksek seviyelerini içeren tekniklerin 3ncü boyut tekniklerinden daha hızlı ve daha güçlü etkisi vardır.
Hayatınızı ve yaşamınızdaki olayları lehinize çevirmek için düşüncelerinizi kullanmanın anahtarlarından biri İÇE BAKIŞINIZI KULLANARAK İÇİNİZDE ARAMAKTIR. Bu imgeleme kavramına girer. Hedefinizin gerçekten olduğunu zihninizde canlandırdığınızda bilinçaltınızı ya da farkında olmayan zihninizi kandırarak etkilemiş olursunuz. Zihninizin gözü kalıp tahtasına benzer. Her şey orada başlar. Zihninizin gözüyle görmeye devam edin. Aklınızda bir imge tutmak istek ve arzularınızı gerçekleştirmek için gerekli bir adımdır.
Etrafınızdaki her şey önce birinin düşüncesinde başlamıştır. Bir eve bakın, tüm gerçekçiliği ile önünüzde ona dokunabilir koklayabilir hatta ön kapının tadına bile bakabilirsiniz. Evi 3 boyutlu gerçek fiziksel bir nesne olarak algılarsınız. Orada gerçekleşmiştir. O evin yapıldığı anın en başına giderseniz, neticede evin var oluşunun birinin düşüncesine dayandığını görürsünüz. BUNU KAVRAMANIZ ÇOK ÖNEMLİ. Mutlaka birileri evin planının nasıl olması gerektiğini önce zihninde tasarlamıştır. Düşünceler kağıda dökülerek 3 boyutlu dünyanın temel taşları gerçekleştirilmiştir. Bundan sonraki aşama üretim ve inşaat aşamasıdır. Her aşama birinin düşüncesiyle oluşur. Etrafınızdaki her şey böyle oluşmuştur. Sadece hayatınızda yarattığınız şeylere bakın. Düşüncenin somutlaşmasının mistik bir kavram olduğunu düşünüyorsanız o zaman dünya tümüyle mistik bir yerdir. Evren her şeyi kopyalar, detaylandırır, üretir ve sonuç olarak hayaliniz gerçekleşir.
İnsanda telepatik yeteneklerin ortaya çıktığı 3 mod vardır: Bir tanesineİçgüdüsel telepati denir. Birinin eterik bedeninin çarpışması sonucunda ortaya ortaya çıkan telepati türüdür. Telepatik “mesaj” bu eterik özle taşınır ve kişiye en iyi şekilde bedenin güneş sinir ağı (solar pleksus) alanından ulaşır. Bu nokta, bir başka görünmez bedene giden doğrudan bir bağlantıdır. Genelde astral beden olarak adlandırılır. Tanımı ise duygusal ya da hisseden bedendir. Prana, yaşam gücü veren ve her yerde olan enerjidir. Bir çok ismi vardır: Orgone enerjisi, Ki, Yaşam Gücü, Light Spiral ve daha bir sürü.
Dalağınız güneş sinir ağı merkezinin yakınındadır. Prana normalde buraya girer ve buradan yayılır. Sonrasında kişinin bilincine ulaşmaktadır. Telepatik düşünceler diyafram vasıtasıyla ortaya konulur. Günümüzde bu büyük ölçüde yok olmuştur.
Telepatinin bir sonraki modu zihinsel telepatidir. Zihinsel telepati genellikle boğaz bölgesinden ve biraz kalpten, çok az da polar pleksustan doğar. Zihinsel güç çalışmalarında daha yetenekli hale geldiğinizde doğrudan kişiyi boğazdan vuracaktır. Teknikleri kullanırken düşüncelerin nereden vuracağını bilmek pek işe yaramasa da bu küçük bilgiyi kullanmak isterseniz harika olur. Ama yine de çok gerekli değildir çünkü otomatikman gerçekleşir. Zihin gücü tekniklerinin nasıl işlediğini anladığınızda kendinize daha çok güvenecek, realiteniz artacak en önemlisi bir temel oluşturacak ve böylelikle bu kitabı aşabilme ihtimaliniz artacak.
Çok ileri seviyeye ulaştığınızda telepatik modunuz sezgisel telepatiye dönüşecektir. Bu da alıcı olmanız ve daha yüksektekilerle ve daha yüksek amaçlar için iletişim kurabileceğiniz anlamına gelir. Bu tür zihin işlevi kaşlarınızın arasından fiziksel olmayan iletişimleri alıp boğaz bölgenizden geri vermenize neden olur.
Telepatik yeteneklerinizi engellemenin en güçlü iki yolu aşırı derecede başarılı olma isteği ve başarısızlık korkusudur. İleri derecede zihin gücünüzü kullanırken UMURUMDA DEĞİL tavrını takınmalı ve saplantılı olmamalısınız. Kendinizden % 100 emin ve güvenli tavrınızla teknikleri uygulayın ve sonra dikkatinizi başka bir şeye çevirin. BIRAKIN UÇUP GİTSİN çünkü tekniklerinizin ve becerilerinizin DAİMA işe yaradığını bilirsiniz ve er ya da geç istediğinizi elde edersiniz. Bilgiye sahipseniz başarılı OLACAKSINIZ.
|
|
|
Üçüncü göz molekülü |
Yazar: EvrimBilge - 12-07-2017, Saat: 17:21 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorumlar (1)
|
|
BEYİNDEKİ PİNEAL BEZ TARAFINDAN SALGILANAN ‘RUH MOLEKÜLÜ’ DMT, ŞİZOFRENİNİN VE PARANORMAL OLAYLARIN AÇIKLAMASI OLABİLİR Mİ?
ÜRÜN DİRİER
Acıbadem hastaneleri bünyesinde görev yapan Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Levent Ersan, “üçüncü göz vardır” diyor. Beyinde melatonin ve DMT salgısından sorumlu pineal bezin, paranormal olayların sebebi olduğunu söyleyen Ersan, DMT molekülünün diğer boyutlara açılan kapının anahtarı olabileceğini iddia ediyor.
Üçüncü göz derken nasıl bir şeyden söz ediyorsunuz? Paranormal bir yapıyı mı kastediyorsunuz?
-Beynin pineal bez dediğimiz bir bölümünden bahsediyorum. İlk kez 17. yüzyılda Descartes, beyindeki ikili yapılara göre bu bezin tek olduğunu görerek, ruh ile bedenin irtibat noktası olabileceğini söylemiş. Tıptaki son gelişmelere bakınca Descartes haklı çıkacak gibi görünüyor.
Üçüncü gözün varlığından hangi bilimsel veri ya da deneye dayanarak söz ediyorsunuz?
-Bu konudaki en ünlü bilimsel çalışma, ABD’de New Mexico Tıp Fakültesi’nde Prof. Rick Strasman tarafından, fakülte, hükümet ve FDA’den onay alınarak gerçekleştirildi. Bu çalışmada pineal bezden salgılanan ‘dimetiltriptamin’ (DMT) adlı maddenin gönüllü denekler üzerinde uygulanmasıyla, ölüm öncesi deneyimler, halüsinasyonlar ve beden dışı deneyimler gibi paranormal olaylar saptandı. Deneklerin çoğunda benzer deneyimlerin yaşanması, DMT’nin ‘ruhun molekülü’ olarak anılmasına sebep oldu.
Pineal bezin tam olarak işlevi nedir batı tıbbına göre?
-Pineal bez 100-150 gram ağırlığında bir yapıdır. Melatonin salgılanmasından sorumludur. Ama son çalışmalara göre DMT’nin de salgılanmasından sorumlu olabileceği ortaya çıktı.
Ruh molekülü doğumda ve ölümde artıyor
DMT nedir ve nasıl durumlarda ortaya çıkıyor?
-Öncelikle bu madde her yerde bulunan bir maddedir. Vücudumuzda, bitkilerde ve hayvanlarda bulunur. Beyin bariyerinden aktif olarak taşınarak geçer. Glukoz gibi beynin ihtiyaç duyduğu bir madde olmasına rağmen hala bunun nedeni tam olarak bilinemiyor. Yapılan deneylere göre, doğumda annede ve yavruda bu molekülün bolca salgılandığı saptanmış. ABD’deki ekibe göre doğumda ve ölüme yakın zamanlarda bu molekül pineal bezden bolca salgılanmakta.
Halüsinasyonlardan söz etmiştiniz… Şizofreninin bu molekülle bağlantısı var mı?
-Şizofrenlerde metiltransferaz enziminin çok olduğu, DMT’yi yıkan enzimin de etkisiz olduğuna dair bulgular mevcut. Aklıma Akıl Oyunları filmi geldi. Film, 21 yaşında hazırladığı teori ile 1994’de Nobel ödülü kazanan matematik dehası John Nash’in hayatını anlatıyordu. Şizofren olduğunu bilen ve kontrol yöntemleriyle hastalığı ile baş edebilen Nash, bir konferansında kendisine yöneltilen “Sizin gibi büyük bir matematikçi nasıl olur da uzaylılardan mesaj aldığını söyler?” sorusuna “Çalışmalarımda faydaları oluyor, ciddiye almak durumundayım” diye cevap vermiştir.
“Diğer boyutların kapısından geçebilenler var”
Yani aslında şizofreni bir hastalık olmayabilir mi? Beynin başka algı kapılarına açılması gibi paranormal bir durum olabilir mi
-Bugünkü uygarlığımızın temellerini atan, radyo frekansı ve alternatif akımı keşfeden, uzaktan kumandayı icat eden Tesla’nın yaşamını incelediğimizde, gençliğinde bazı hayaller gördüğünü, gerçek mi değil mi ayırt edemediğini ama bunların halüsinasyon olmadığını söylediğini görürüz. Yaşamının son zamanlarında, retinaya yansıyan bilgileri ekrana yansıtarak kişilerin düşüncelerini görebileceği bir cihaz üzerinde çalışmıştır. Bugün Japonya’da bir çalışmada kişi uyurken gördüğü rüyaları ekrana düşürme çalışmaları belli bir aşama kaydetmiştir. İleride belki de rüyalarımızı yorumlanması için e-mail ile gönderebileceğiz! Özetle paranormal algıları olan, yetenekleri olan birçok insan vardır, yaşamıştır. Diğer boyutların kapısından geçebilen insanlar vardır.
“Birer hologram olabiliriz”
Peki bu bilimsel olarak nasıl mümkün olabilir? Örneğin gelecekten haber verme gibi paranormal yeteneklerin bilimsel açıklaması ne olabilir?
-Dünyanın en ünlü kahinlerinden Baba Vanga çok küçük yaşta bir kaza sonucu kör olmuş ve daha sonra algıları açılmış. Bunun, söz konusu kaza sırasında pineal bez salgılarının artmasıyla alakalı olabileceğini düşünenler var. Bilimsel olarak retinamız cisimlerden yayılan ışınların en küçük birimi olan tek bir fotonu bile algılayabilir. Foton dediğimiz zaman kuantum fiziğine adım atmış oluyoruz. Bir kişi kuantum fiziğini okuyup da şoka girmediyse onu anlamamış demektir demiştir bir fizikçi. Gerçekten fotonlar arasında henüz çözülemeyen bir telepati var. Aynı anda birçok yerde olabilme özellikleri bilim insanlarını çok şaşırtmıştır. Yapılan bilimsel çalışmalara göre 11 boyutluyuz ancak bizler 4 boyutu fark edebiliyoruz sadece. Kaynayan bir kaptaki baloncukların her birini bir evren kabul edersek, bizler bu baloncuğun zarında, giderek genişleyen, içerisindeki daha çok boyutlu ortamın zara yansımış gölgeleri ya da hologramları olabiliriz. Bir elmaya bir lazer ışını gönderelim; yansıyan ışınla yine aynı kaynaktan çıkan diğer bir lazer ışınını girişim yaptırarak bir levhaya düşürelim. Bu levhadaki en küçük alan bile elmanın bütününü yansıtabilecek bilgiye sahiptir. Levhayı ikiye, dörde, sekize ya da daha fazlasına bölsek de yine de elma görüntüsüne ulaşabiliriz. Demek ki maddenin de en küçük biriminden bütünün bilgisine ulaşma imkanı olabilir. Kehanetleri ya da duru görüleri bu şekilde açıklayabiliriz. Yani DMT denen ruh molekülü belki de diğer boyutlarla aramızdaki filtreyi kaldırmakta, farklı farkındalıklara ulaşmamızı sağlamakta.
Bu maddeyi arttırmanın bir yolu var mı?
-Şamanlar ayin öncesi ayahuasca denen bir bitkiyi kaynatıp içerler. Bu bitkinin içinde bu maddeden bolca bulunur. Ancak meditasyon ve ibadet ile de bu maddeyi arttırarak algılar geliştirilebilir. Ancak dikkatli olunmalıdır. Yapılan bazı meditasyonların dördüncü yıldan sonra felce sebebiyet verdiğine dair tıbbi raporlar mevcuttur. Yine rastgele bazı bitkilerin içilerek ya da tütsü yapılarak farkındalığı arttırma yoluna gidenlerin öldüğü, kalp kirizi geçirdiği ya da psikolojik bozukluklara uğradıkları bilinmekte.
49 günün sırrı
DMT’nin doğarken ve ölürken yoğunlaştığını söylemiştiniz, bunun nedeni sizce ne olabilir.?
-Prof. Strasman Tibet’in Ölüler Kitabı’nı okuduğunu ve kitapta, kişi öldükten sonraki 49 gün içinde ruhunun başka bir bedene geçtiğinden bahsettiğini söylüyor. Çalışmaları sırasında pineal bezin 7 haftada yani 49 günde anne karnında olgunlaştığını öğrendiğinde ise tüylerinin diken diken olduğundan bahsediyor. DMT’nin doğumda ve ölümde yoğunlaşması, ruhun bedene giriş ve terk ediş aşamalarına bir tür hazırlığı akla getirmekte.
|
|
|
Sırlarını Öğrendiğinizde Ufkunuzu İki Katına Çıkaracak Gizemli Kitaplar |
Yazar: EvrimBilge - 12-07-2017, Saat: 15:04 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Bazı kitaplar, ezoterizm ve batınilikten ziyade insanlığa yol göstermek amacıyla ortaya konmuştur. Mesela Malleus Maleficarum, cadılığı ve cadıları anlatmasıyla ezoterik bir kitap olarak sırlarla dolu olduğu düşünülebilir ama dilimize Cadı Çekici olarak çevrilebilecek kitap aynı zamanda cadıların nasıl öldürüleceğini de anlatarak bir yol göstericidir. Buna benzer pek çok kitap vardır ki hem sırlar içerir hem de bazı yollar gösterir.
Mistisizm, okültizm, spiritüalizm gibi insan ruhunun gizemli dünyalarına kapı aralayan bu kitapları sizlere anlatalım istedik. Eğer varsa tarih boyunca gizemli ilimler ile uğraşan insanların yazdığı sırlarla dolu kitaplar da hiç şüphesiz ilginizi çekecektir.
Drgoku isimli Ekşi Sözlük yazarı da işte böylesi kitaplar üzerine bir entry kaleme almış. Biz de bu sır dolu kitaplar üzerine yazılmış bu yazıyı sizinle paylaşmak istedik.
Necronomicon
“Ölülerin Çağrı Kitabı” ya da “Çıldırtan Kitap” olarak da anılır. Bilinen adıyla Al Azif Abdül El Hazret isimli Şamlı bir bedevi tarafından 699 yılında yazıldığı biliniyor. Kitabın yazımı tamamlandıktan sonra El Hazret’in vahşice parçalanmış cesedi bulunuyor. Kim tarafından nasıl öldürüldüğü muamma.
Orijinali yedi cilt olan kitapta, geleceği tahmin edebilme üzerine çeşitli teoriler yer alıyor. Nostrodamus’un Yüzlükler’indeki birçok kehanetin kaynağı bu kitap olarak gösteriliyor.
1487 tarihli, rahip Olaus Wormius imzalı Latince bir belgede, son derece tehlikeli ve okuyan insanı etkisi altına alan bir kitap olduğundan bahsediliyor. Wormius başka bir yazısında: “Kitabın çevirisi elime ulaştığında bir kısmını okudum ve ardından yaktım çünkü gerçekler çok fazla ortaya çıkıyordu. İnsanlar buna hazır değiller. Daha çok zaman gerekiyor” demiştir.
Fakat Wormius’un yaktım dediği bu çeviri, 1586 yılında Prag’da ortaya çıkar. Necronomicon’u bu kez ünlü İngiliz büyücü Dr. John Dee ve asistanı Edward Kelly ele geçirirler.
Söylentilere göre Kelly ve Dee, “necronomancy” denen ölüleri kaldırma ayinlerine kitabı bulduktan sonra başlamışlardır. Kitap daha sonra koleksiyoncu Elias Ashmole eliyle Oxford’da Bodleian Library’e gönderilir. Şu anda British Museum’da ve Vatikan’da da Necronomicon’un bir kopyasının bulunduğu biliniyor.
İlginç bir bilgi daha vereyim, kitabın Bodleian’deki çevirisi 1934 yılında kayboluyor. Adolf hitler’in okült’e (metafizik gizlere ulaşma) olan ilgisi sebebiyle bu kitabı ele geçirdiği biliniyor. İşin daha enteresan kısmı ise British Museum’daki Necronomicon çevirisi ise 1940 yılında kataloglardan silinip yeraltı depolarına kaldırıldı. Daha sonraları kraliyet mücevherleriyle beraber Galler’de özel bir şatoda saklandı.
Dünya ortak kitap arşivi, Necronomicon ile ilgili kaynakları saklamak için söz birliği ettiler.
Necronomicon’un delirtici etkisi yalnızca gözle görülür fiziki sebeplerden ötürü değildir. Bu kitapta yer alan bilgilerde “gerçeklerin çok farklı ve acımasız olmasından dolayı insanların dayatılan tüm sanal gerçeklikleri reddetmesi” ile ortaya çıkan yokluk-hiçlik hissidir. Bu sebeple piyasada bu isimle var olan kitabın Necronomicon ile ilgisiz, uydurma bir baskı olduğu söylenir.
Grimoire
Bilinen ismiyle “Kara Büyü Kitabı”dır ve müellifi farklı olan birden fazla Grimoire mevcuttur. Bu kitapların anlaşılması oldukça zordur. Büyü kitaplarının tamamını Grimoire kategorisine dahil etmek yanlıştır. Grimoire sınıfındaki eserler, çok az kişi tarafından bilinen ölü lisanlar ile yazılır ve bilgilerin birçoğu vefkler (birbirini tamamlayan şekiller) içine gizlenir.
Tılsımlı sözler ancak işinin ehli tarafından tatbik edildiğinde olumlu netice verir. Tatbik ritüelinde tılsımı çözen büyücü, kırmızı bir mürekkeple onu bir kağıda yazar ve insan derisine sarar.
Bu tür tılsımlı kitapların büyük bölümü pentagramlardan oluşur. Ne işe yaradığını bilmediğiniz sürece hiçbir şey ifade etmez. aşağıda bahsedeceğim eserler de birer Grimoire örneğidir.
Kenzül Havas
Türk yapımı korku filmlerindeki o meşhur büyü sahnelerini, muska yazımlarını, musallat olan varlıkları defetme yöntemlerini gözünüzün önüne getirin. Hani fonda Arapça bir takım sesler, Arap harfleriyle yazılan tesirli muskalar…
İşte bu sahnelerin gerçek hayattaki tezahürlerinde yararlanılan en tesirli kaynaklardan biri Kenzül Havas’tır. Seyyid Süleyman El- Hüseyin’in eseridir.
İslam dünyasında havas ilmi denilen bir bilgi alanı vardır. burada belli dua sözcükleri ve muskalarla hayata müdahale etmek amaçlanır. bazı zamanlarda durum, dua etmenin ya da kötü giden şeylere müdahale etmenin çok ötesine geçerek büyü halini alır.
Öyle ki, kitapta var olan bilgilerin kötü amaçlarla kullanılması ya da alemler arasındaki ilişkinin, çizilen sınırları aşması durumunda ölümlere sebebiyet verecek ciddi durumlar ortaya çıkabilir.
Baş ağrısından diş ağrısına, acısız ölümden öldürücü nazarlara kadar çeşitli konularda yazılmış vefkleri barındırır bu kitap.
Havas ilmi için son derece donanımlı ve tecrübeli olmak gerekir.
İslami bilimler hususunda dünyanın en iyisi olan El Ezher Üniversitesi’nde havas ilmi üzerine ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Tesiri kuvvetli olduğundan bu ilmin kötüye kullanılması, geri dönülmez sonuçlara sebep olabilir. Örneğin, eşiyle olan muhabbetini arttırmak isteyen birisi için Kenzül Havas’ta yer alan muhabbet vefklerinden birini samimiyetle okumak ya da kullanmak yeterlidir.
Bu, işin dua boyutudur ama bu vefkler üzerinde oynamalar yapmak, bir insanın gıyabında tatbik etmek, aşık etmek ya da bağlamak niyetiyle alemler arası sınırları ihlal etmek ve başka canlıları kullanmak geri dönülmez felaketlere sebep olabilir.
Clavicula Salomonis
Bilinen ismiyle “Süleyman’ın Anahtarı“. Bu kitaptan bahsetmeden önce şunu belirtmek gerekir ki, Hz. Süleyman Yahudiler tarafından bir peygamber olarak değil, üstün güçlere sahip bir kral olarak görülür. Bu sebeple Hz. Süleyman’ın sergilediği doğaüstü güçler, peygamberlik mucizelerinden ziyade, sırrına vakıf olanların tatbik edebileceği gizli ilimler bütünü olarak tarif edilir.
Antik mısır öğretilerine göre ruhları yeryüzüne davet eden bir kimse onlarla iletişim kurabilirse, ruhlara istediğini yaptırabilir ve onların sınırsız güçlerinden yararlanabilir.
Bunun için sırlar kapısını açan bir anahtar gereklidir. bu anahtar ise tıpkı pentagramlarda olduğu gibi bir tür sihirli sözler ya da şekiller bütünüdür.
M.Ö. 10. yüzyılda yaşayan Kral Süleyman, vakıf olduğu sırları sadık hizmetkarlarıyla paylaşarak bu bilgileri ağaç kabuklarına ve bakır levhalara kazıtmak suretiyle geleceğe miras bırakmıştır.
Pentacles yani Süleyman Anahtarı diye tarif edilen köşeli yıldıza gizlenen bu bilgilerin 16. yüzyılda yazıya aktarıldığı, belgelerin ise British Museum’da saklandığı bilinmektedir.
1888 yılında Liddel Macgregor Mathers tarafından İngilizceye çevrilen varaklar, kitap olarak derlenmiş fakat dijital ortama aktarılan birkaç görüntüsü dışında kimseyle paylaşılmamıştır.
Semboller üzerine çalışan okültistler süleyman mühürünü, varlığı bilinen en önemli Grimoire örneklerinden biri olarak tanımlar. Hazreti Süleyman’ın mucizelerinden hareketle mührün gizemi çözüldüğünde, astral seyahatlerin yapılabileceği ve var olan alemlerdeki tüm canlılarla irtibat kurulabileceğine inanılmaktadır.
Mısır’ın Ölüler Kitabı
Beni en çok şaşırtan ve bana farklı bir bakış açısı kazandıran eserdir. Sırlarla dolu olan bu kitapları, gizli oldukları yahut ulaşılamadıkları için esrarengiz zannederiz. Hani elimizde olsa tüm sırlar çözülecek…
O işler öyle olmuyor işte! Bizlerin göremediği, görüp de anlayamadığı birçok şey var maalesef. Zaman içinde düşüncelerimi alt üst eden birçok şey…
Gelelim ilk bakışta anlayamadığımız o önemli noktalara. Her ne kadar kitabın adı “Ölüler” olsa da bana göre en büyük sihri, yaşamdan ve zamanımızın çok ötesindeki teknolojiden haberler veriyor olması.
“Ölüler Kitabı” çok büyük ve çok derin bir sır. 1758’de Cyprianus, “derinliğine ulaşılamayan gerçek kutsallığı bu kitapla tanıdım” derken, bir diğer uzman Lucien “Mısır dini, bilmecelerle doludur. konuyu iyice bilmeden ve hatta mistik deneylerden geçmeden asla küçük görmemeliyiz, ne olduğunu bilmek için bu sırları tanımak gerekiyor.” diyordu.
Bu kitap, M.Ö. 2500 yılında yazılan piramitlerdeki hiyerogliflerin ve papirüslerdeki sembollerin çözülmesiyle gün yüzüne çıktı.
Yani var olan tüm kutsal dinlerden daha önce yaşayan bir insan topluluğu söz konusu. (İlk kutsal din olarak kabul edilen Yahudilikten 1000 yıl önce) ve ortada hiç kutsal din yokken bu insanların inançlara ve ahlaki değerlere bakışı şu şekilde:
“Ölüler Kitabı”ndaki sırlar sayesinde ruh, Tanrı’nın ateşinde tutuşmaktan ve 42 yargıcın (sorgu melekleri) önüne çıkmaktan korkmayacaktır.”
Peki ölüler öteki dünyada nasıl olmalıdır, ne söylemelidir?
Tanrıların yazıcısı Thoth ve mezar koruyucusu Anubis teraziyi dikkatle izlerlerken ölü; insanlara karsı günah işlemediğini, saygılı olduğunu, tanrıları kızdıracak bir şey yapmadığını, öldürmediğini veya öldürmek için emir vermediğini, kimseye acı çektirmediğini, hırsızlık yapmadığını, hileli tartı kullanmadığını vs. söyleyerek kendini savunmalıdır.
Yani yeryüzüne gönderilen ve Tanrı’nın emirlerini içeren ilk kutsal kitaptan bin yıl önce bile mısır halkı nasıl erdemli yaşayacağını ve nasıl iyi insan olacağını biliyordu. Piramitlerde yazan bu hiyerogliflerin, kutsal kitaplardaki “iyi insan ol” emrinden ne farkı var sizce?
Üstelik dahası da var: Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde erdemli bir insan olabilmek, merdivenin en son basamağıdır. Yani ancak fiziki ihtiyaçlarını karşılayan, seven, sevilen, üreten ve bir topluma ait olduğunu hisseden insanlar erdemli olabilme üzerine kafa yorar.
M.Ö. 2500 yılından bahsediyoruz, erdemli bir insan olarak yaşamak ve erdemli bir insan olarak ölmek için Mısırlılar bu kitabı yazıyor. O zaman bu adamların bu seviyeye gelene kadar birçok konuda ilerlemiş olmaları lazım. Mesela?
Piramit kimin adına yapıldıysa, o kişi öldükten sonra mumyalanıp oraya konulur. piramit içerisindeki bu mezar odasına yılda sadece 2 kez güneş girer: Ölen kişinin doğduğu gün ve tahta çıktığı gün.
Piramitler incelenirken ilk kez keşfedilen mumyalardan radyoaktif madde ortaya çıkmış ve bu olaydan etkilenen 12 bilim adamı kansere yakalanarak yaşamını yitirmiştir. Maddenin kaynağı tespit edilememiştir.
Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazların çalışmamasının nedeni günümüzde hâlâ çözülememiştir.
Piramitler aynı zamanda dev bir güneş saatidir. Piramit levhalarına düşen gölge boyları sayesinde mevsimler, aylar ve saatler tespit edilebilmektedir.
Piramitlerin yapımı esnasında işçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek sadece “Keops” Piramidinde yer alan yaklaşık 2.5 milyon metreküp taş, 250.000 gün yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor.
Oysa hiyerogliflerden anlaşılacağı üzere Keops Piramidi 20 ile 30 yıl arasında bir sürede tamamlanmıştır.
Büyük Piramidin açıları, Nil Nehri Deltasını iki eşit parçaya böler. Gize’deki üç piramit bir pisagor üçgeni olacak şekilde düzenlenmişlerdir. oluşan üçgen kenarlarının birbirlerine oranı 3-4-5’dir.
Yani “Mısır’ın Ölüler Kitabı” aslında 4500 yıl önce var olmuş ve henüz çözülememiş büyük bir gizemi gözler önüne seriyor. Bu teknolojiye nasıl ulaşmışlar? Mısırlılar, papirüslere ölümden sonrasını yazmışlar da yaşarken yaptıkları ve bizim hâlâ çözemediğimiz sırları yazmamışlar mı?
Varın ötesini siz düşünün…
Bûnî Risâlesi
Geldik kitapların şahına… Yasak ilimler üzerine yazılmış kitapların nirvanasına.
Altın varaklarla süslenmiş, el yazması bir kitap düşünün: mevcudiyeti, müellifi, ismi, cismi her şeyi bilinsin; sefere giden padişahların gömlekleri bu kitaptaki tılsımlar ile süslensin; cincilik ve büyücülük tarihinin en kıymetli eseri olsun ama adı açıklanmayan bir kütüphanenin yüksek güvenlikli kasalarında muhafaza edilsin ve kimse erişemesin…
İşte o kitap bu kitap! Hem de İstanbul’daki resmi bir kütüphanede saklandığı biliniyor. Hakkında birçok akademik araştırma yapılan, makaleler yazılan bir eser.
Müellifi, Cezayirli Ebu’l-Abbas Ahmed bin Ali bin Yusuf El-Kureşî El Bûnî. Hayatı hakkında pek bir şey bilinmese de eseri üzerine yapılan yüzlerce araştırma mevcut.
Bûnî’nin geliştirdiği sistemde sayılar ve harfler arasında anlam ve fizik birliği var. Çizilen geometrik şekillerle yani oluşturulan vefkler ile birlik kuvvetlendiriliyor ve bu sayede varlıklara hükmetmek ve istenen vazifeyi yaptırmak mümkün oluyor.
Cinleri kullanarak yapılan işlere “hüddam”, işi yaptırana da “hüddamcı” yani “cinci” denir. Bûnî, her işin cinler vasıtası ile halledilebileceğini söyler. Yüzlerce sayfalık kitabında akla zar zor gelebilen ve hattâ gelmesi bile ihtimal dışında olan bütün sıkıntıların nasıl halledileceğini ve bunun için Hangi cinin hizmetkâr olarak kullanılacağını uzun uzun anlatır.
Eser hâlen İstanbul’da resmî bir kütüphanede muhafaza ediliyor, adı ve numarası kataloglarda görünmüyor ve okuyucuya çıkartılmıyor.
Irk Bitig
Irk Bitig, 9. yüzyılda Göktürk harfleriyle yazılmış ve anlamı fal kitabı olan Türklere ait bir eser. Aslında bu eseri bahsettiğim tılsımlı kitaplar arasına eklerken çok eğlendim. Başka milletlerin yazdığı tılsımlı kitaplarla insanların hayatı kayarken bizimkilerdeki şu naifliğe şu hamiyete bakın ki; daha kitabı okumaya başlamadan kapağında şu yazıyor: “Hiç endişe etmeyiniz bu kitap iyidir.”
Dört tane farklı yüzü olan dikdörtgen bir çubuk yere atılıyor ve gelen yüzdeki işaret akılda tutularak bu işlem 3 kez tekrarlanıyor. Neticede üç simgenin sırasıyla yan yana gelerek oluşturduğu sembol daha önceden belirlenmiş 64 dilekten birini işaret ediyor.
Falım sakızlarından çıkan maniler gibi kendine bir dilek çekmiş oluyorsun. Bu dileklerin her birisinin karşısında “bu fal iyidir, keyfine bak” ya da “bu biraz sıkıntılı, aman dikkat et” gibisinden notlar da bulunuyor. O kadar da güzel bir milletiz hani.
Alıntı: Ekşi Sözlük yazarı drgoku
|
|
|
Grimoire : Dünyanın En Gizemli Kara Büyü Kitabı (İçerik) |
Yazar: EvrimBilge - 12-07-2017, Saat: 14:39 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Le Grand Albert bu ismi taşıyan Din adamı ve Filozof Albert Le Grand ( 1200 – 1280 ) de yaşamış tarafından yazılmış ve Grimoires diye adlandırılan büyü kitaplarının en tanınmışıdır. İlk defa yazılmaya takriben 1245 de başlanmış ve son şeklini de 1580 de almıştır. Fransızca yayınlanmış şekil 1703 tarihini taşımaktadır.
Liber Secretorum Alberti Magni de virtutbus herbarum, lapidum et animalium quorumdam “ Albert Le Grand nın otlar , taşlar ve hayvanlarla ilgili sırlarının kitabı “
Kitabın içindekiler ve Endeksi ;
Kitabın kontrollü Fransızcaya tercüme edilmiş olan nüshasında ilk önce giriş kısmı “ epitre “ “ avis au Lecteur “ kısamı vardır. Bu kitap 1703 de Köln de Fransızca olarak basılmıştır.
Kitabın ismi : “ Albert Le Gransd’ın harikulade Sırları “
1 – birinci Bölüm : “ Des Secrets de Femmes – De secretis miluerum “ Kadınların Sırları .
A. Collin’e göre (1880 ) Bu bölümdeki sırlar Grand Albert’in 1245 – 1248 tarihleri arasında verdiği embriyoloji ve jinekoloji hakkında verdiği bir kursun notlarıdır. Bu daha sonra kitabın IX bölümünde De animalibus ( hayvanlar Hakkında ) bölümünün de temel kısmını teşkil etmiştir. ( 1258) . Daha ileriki bir tarihte ise 1580 de yayıncı Joannes Quadrat tarafından asıl ana kitap Le Grand Albert ‘e ilave edilmiştir.
Bu bölümün teması , : “ Embriyonun meydana gelişi , Göklerdeki kuvvet ve gezegenlerin bunlara tesiri, Gebelik dönemi ve doğum ve açık bir şekilde seks’den bahsetmektedir.
“ Beden Embriyon tarafından yaratılıp şekillendirilir. Bunlar Gezegen olarak isimlendirilen gök cisimlerin tesiriyle şekillenir. Eğer karın büyürse ve sağ tarafı daha yuvarlak bir şekil alırsa bu doğacak çocuğun ERKEK olacağını göstermektedir. “ ( not : bu inanış halen bugünde geçerlidir Halk arasında )2- İkinci Bölüm : “ Le Livre de la Reunion “ ( liber Aggregationis) Birliğin kitabı . Bu Grand Albert veya Secreta Alberti kitabının ana temeli çekirdeğini teşkil etmekte ve iki kısma ayrılmaktadır. “ Nebatların Faydaları ve özelikleri “ , “ Dünyanın Harikaları “
1 Kısım 1 : “ Nebatların , taşların ve bazı Hayvanların erdemleri ( faydalı özelikleri)
De vertibus herbarum, lapidum,et animatum qurundam . veya “ Experiences D’Albert “ Experimenta Alberti Albert’in Denemeleri. . Burada Grand Albert kitabında alınmış olan bazı denemelerin veya teorilerin izahı vardır. Bundan biriside 1256 senesinde yazdığı “le mineralibus “ Madenler isimli kitaptır. Bu kitapta büyücülük , simya gibi gizli ilimler ilgili temalarda yapılmış denemeler açıklanıyordu.
Alıntı “ Yedinci otVenus gezegeninsen onu “ verveine veya pisterion “ diye adlandırılırdı Mine çiçeği , Onun kökünü boynunuzun üzerine koyarsanız “ sıraca hastalığını tedavi eder “ ( sıraca Hastalığı bir çeşit deri veremidir. ) ayrıca mide ülserini ve idrar kayıplarını tedavi eder…………..
Eğer ağır başlı ve bilge bir insan olmak ve deli dolu hareketlerden vaz geçmek istiyorsanız “ chrysolite “ ZEBERCET adında bir taşı üzerinizde derinize değecek şekilde taşıyın .
2 Kısım 2 : “ des merveilles du monde “ ( Des mirabilibus del Mundo ) dünyanın harikaları : Bu bölümde çok eski Yunan kitaplarındaki gizemli el yazma notların Albert Le Grand büyük bir kitap okuma meraklısı olduğundan okuduğu kitaplardan aldığı bu yazıtlardan oluşmuştur .
Alıntı : “ Bütün gizemli ve harika olarak nitelenen şeyler olağan üstü göksel kuvvetlerin günün belli özel zamanlarında dünya üzerindeki tesiridir . Buna sihir denmektedir” “ Dünyada her varlık onunla beraber andığımız şeyle özdeşleşir. Mesela Aslan hayvanlar arasında en cesur, kuvvetli ve dürüst olanı olarak bilinir , buna göre bir aslanın gözünü veya iki göz arasındaki bir deri parçasını üzerinde taşıyanda onu bu hususiyetlerine ve karakterine sahip olur , Ve etrafındakilere hüküm eder. “
3 – Üçüncü Bölüm :
1 – “ Harika ve tabii sırlar hakkında “ Bu tarihte yaşamış olan Caius Plinius Secundus veya Plin l’encien Roma devrinde M.s. 26 doğup m.s . 79 da Vezüv dağının patlamasında ölen tanınmış bir yazar ve Natüralist dir.Yazdığı Tabiat Bilgisi Ansiklopedisi halen yine referans kitabı olarak kullanılmaktadır. Bu kitaptaki nebatlar üzerine ve Simya ile ilgili bilgiler ve formülleri kitabına dahil etmiştir . Bilhassa XXX bölümdeki gizli nebatlar ve simya ile ilgili gizli formül ve reçeteleri açıklayarak kitabında yayınlamıştır. Albert le Grand. Bu kitaba muhtelif yayıncılar tarafından 1500 , 1604 de 1703 tarihlerinde bir çok ilave yapılmıştır.
2- “ Des vertus et proprietes de plusieurs sortes de’ fientes’ “ Muhtelif cins Hayvan dışkısının erdem ve özelikleri : bu bölümde Diosconde , Galien , Paul d’Egine ‘in yazılarından Muhtelif hayvan dışkılarının , çamurun, kurum’un gizli özeliklerini ve erdemlerini alıntı yapmıştır. Daha başka alıntılar 1703 de ilave edilmiştir.
3- “ Secrets eprouves pour manier plusieurs metaux “ Muhtelif Madenleri işleme gizli sanatı : 1703 de ilave edilmiştir.
Alıntı : Bıçakları , fermuarları daha sert ve sağlam hale getirmek için onları at iliğinin içinde soğutun.
4 – “ Des Secrets de La Nature “ De secretis naturae “ Michael Scot ‘ un Tabiatın Sırlarından
Kitabından ( 1175- 1236 ) Bu kitap iki ana kısmı vardır : Physionomie 1230 ( fizyonomi )
Ve “ De la Proreation chez l2homme” İnsanda çoğalma ( döl Verme ) Bu bölümler 1530 da ilave edilmiştir.
KİTABIN TARİHÇESİ :
Kitabın nüvesi XIII asırda yazılmıştır. Buna karşın bu kitabın yayınlanması başlı başına bir tarihçedir. Zira bir çok tarihte muhtelif yayınevleri tarafından ilaveler yapılmıştır.
İlk bilinen Latince yayınlanışı 1493 senesinde Albertus Magnus . Liber aggregationis ismi altında. İlk Fransızca Tercümesi : Turin / İtalyada 1500 da yapıldı. 1580 de Johannes Quadrat iki temel kısım daha ilave ediyor kitaba. 1604 de ise Jean Oudot bir çok reçeteler ilave ediyor.
En son şekli Fransızca ve Latince olarak 1703 de yayınlanıyor. Bu yayında Beringos Kardeşler çok güzel resimlerle bu kitabı süslüyorlar .
Bu kitaba isminden istifade ederek 1768 de vw 2002 de iki aynı benzer isimde kitap yayınlanmıştır. Bu tip kitaplar 1990 senesine kadar bütün dünyada yayınlanması yasak olduğundan ancak kaçak yayınlanıp insandan insana elden ele dağıtılmakta ve satılmaktaydı.
|
|
|
LİDERLERE BEYİN KONTROLÜ VE ZİHİNSEL OPERASYONLAR |
Yazar: Spiritüeller - 12-07-2017, Saat: 14:04 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Global sermayenin geçiş yollarından birisi olan Türkiye daima ilgi odağı olmuştur. Ve yabancı sermayedarlar, küresel elitler ya da emperyal güçler tarafından ele geçirilemese de bir şekilde içeri sızma ve yönetilmeye müsait durumlar oluşturulmaya çalışılmıştır. Türkiye’ye yapılan dolayısı ile Liderlere yapılan beyin kontrolü ve zihinsel operasyonlardan bahsediyorum.
CIA 1978 yılında “Operation Mind Control” Zihin Kontrol Harekâtı olarak projenin startını verdi. Bu alanda çok saha çalışmaları yaptı. Kendi Liderleri üzerinde bile denedi…
Evet, Türkiye’de de bazı liderler üzerinde bu zihin kontrolü uygulaması denendi. Hatta uygulandı... Kontrol tekniklerini öyle dizayn ettiler ki kimsenin ruhu bile duymayacaktı.
Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanı Turgut Özal ki; Türk -Amerikan ilişkilerinin zirveye çıktığı dönem “ÖZAL dönemi “ olarak bilinir… Ancak bu dönemin başlangıcı oldukça nedametlidir. Baba Bush-Turgut Özal dostluğunun başlangıcı oldukça limonidir. Özal'ın alışılmadık istekleri ABD’ye bir tedirginlik hissi doğurtur. Türkiye ‘ye yönelik kota talebi, ticaret hacminin genişletilmesi, ABD’ye olan borçların hibe edilmesi gibi istekler Abd yönetimini endişelendirmektedir.
I. Körfez savaşı hazırlığına 1987’de hazırlanan ABD dönemin Başbakanı Turgut Özal’ın bu öne alınmaz isteklerinden rahatsızlığını 3. derecede diplomatlar ile onların üzerinden yine diplomatik bir dille ifade ederken Abd boş durmuyor CIA üzerinden Özal’a yönelik operasyonlar başlatılıyordu. Şu anda sizce böyle operasyonlar oluyor mudur.? Ben bilmem ama şüphe ederim..!
Neyse konumuza dönelim.! CIA yıllardır üzerinde çalıştığı projeyi uygulamaya başlıyordu. Bir yandan PKK‘nın terör katliamları çığ gibi büyürken, Mecliste bulunan SHP (Şimdiki CHP) parlementonun çalışmalarını kitleme noktasına getiriyordu. Diğer yandan da sol görüşlü işçi sendikaları sokağa iniyor ve ülkeyi bir kaosa sürüklüyordu.. Bunlar size tanıdık sahneler geliyor mu? Bence geliyordur..! Yani buna benzer sahneleri yakın geçmiş zamanda yaşadık… burada dikkat edeceğimiz husus şu; Sağ ve Liberal bir hükümete karşı Türk solu topyekün ABD ile işbirliğine girmiş ve Özal hükümetine karşı bir tavır almıştır.. Özal hükümeti ABD yönetimine karşı direnirken içeriden darbe yiyiyordu.
Ama Özal hükümeti direniyordu. ABD ile işbirliğine girmiyordu. Özal’a son çare olarak Zihin Kontrolü Operasyonuna girişilecekti. Her zaman mutlu bir aile babası portresi çizen Turgut Özal görünürde hiçbir sebep yokken bir anda ev içerisinde geçimsiz ve sinirli babaya dönüşmüştü. Adeta başka bir karaktere bürünmüştü.
Hükümet üyelerine sert çıkışırken, eski çalışma azmini de tamamen yitirme noktasına gelmişti. Aşırı yorgunluk iştahsızlık, panik davranışlar ve bir şeylerin ters gitmesi. Bülent Ecevit’e yapılan operasyonu unutmayın bir anda çöküşe girmişti ve bir anda saf dışı kalmıştı. Özal’a dönelim. Yapılan tüm tetkikler ve araştırmalar sonucu bir şey çıkmıyordu. Bir hastalık bulgusuna rastlanmıyor- du. Tam her şeyden umudu kesmişken, Askeri istihbarattan gelen bir emirle Özal’da ki değişimin sırrı da çözülecekti.
Genelkurmay’dan gelen uzmanlar yaptıkları incelemede Başbakanlık konutu üzerinde kaynağını keşfedemedikleri ve çözemedikleri çok güçlü elektromanyetik dalgalar keşfetmişlerdi, alelacele Turgut Özal ve ailesi Başbakanlık konutundan çıkartılıp başka bir konuta yerleştirilecekti. Ve Özal yeni konutunda ikinci gününde normale dönmeye başlamıştı.
Türkiye’de zihin kontrolünü uygulamaya kendini odaklayan CIA bu ve buna benzer operasyonlarını sürdürmeye devam etmektedir. Yazımın başında da değindiğim gibi ABD 1978 yılında bu operasyonlara başlamıştı. Ve projeye adını vermişti. Projenin Kod Adı: Uyuyan Güzel. Projenin amacı insan beyninin uzaktan kumanda edilmesi, yönetilmesi yönlendirilmesi ki bunu toplumlar üzerinde de denediler. Bunu söylerken neyi kast ettiğimi anladınız sanırım. Bir takım yakıp yıkma olaylarına geçmiş tarihte rastladık.
CIA tarafından yapılan deneyler Abd hükümetinin uyguladığı çok gizli zihin kontrol projesinin yalnızca bir kısmıdır. Bu deneyler binlerce kişi üzerinde 35 yıl devam etmiştir. Bu araştırmalar hipnoz tekniği, narkotik-hipnoz, elektronik olarak beynin uyarılması, ultrasonik, mikrodalgalar, alçak ses frekansları ile davranışların etkilenmesi, davranış değişiklikleri terapileridir. CIA bu konuda silah stoklarını psişik silahların değişik tiplerini geliştirmeyi başararak arttırmıştır. Bu kabiliyetlerini de yeni bir savaşa hazırlamışlardır. Bu savaşın sahası da insan beyni ve zihnidir.
Gelelim “Beyin Kontrolü Operasyonu’na” bunun için enteresan örneklere rastlıyoruz.” Subliminal Kontrol”
Subliminal Kontrol ilginç deney olarak ilk kez 1964’ de İngiltere’de uygulandı. Abd On yıl sonra 1974 yılında bu yöntemi denedi. Hayvanlar ve insanlar üzerinde, Subliminal Kontrol ile kısaca bilinçaltını kontrol yönetimini, normal kulağın duymadığı, ses dalgalarını beyine göndererek hedefteki kişiyi ya da canlıyı kontrol altına almaya çalışarak, ya etkisiz hale getirmek ya da istediklerini yaptırmak için kullandılar, hala da kullanıyorlar… Başka ülkeler tarafından da…
Azeri-Ermeni savaşında Azeri askerlere Moskova tarafından yapılan uygulamada Karabağ dağlık bölgesinde her tarafın Ermeni askerler ile dolu olduğu izlenimi uyandırılmıştı. Oysa gerçekte dünyadaki bütün ermeni nüfusu toplansa dahi Karabağ bölgesinin bir dağının yüzeyini dahi dolduramaz.
Subliminal deneylere tabi tutulan biri de ABD devlet başkanlarından George W. Bush’tur. Bush seçim dönemlerinde ve seçim yarışlarında bir TV programında rakibi Al Gore ile yayına çıktığında, tartışma esnasında Gore’un fare gibi göründüğünü söylemişti. Gore Bush’u mahkemeye vermiş ve kazanmıştı.
Mahkeme tutanaklarına yansıyan Bush’un savunma ifadesinde çok enteresan bir detay vardı.” O sırada karşımda Gore değil bir fare duruyordu, eminim izleyicilerde öyle görüyordu “ diye savunmasını yapmıştır.
İlginç değimli?
Ha bu arada değinmeden geçemeyeceğim, dönemin Başbakanı şimdi ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın attan düşmesi olayında da binilen atın bakıcıları tarafından çok sakin bir at olduğu ve uysal olduğu ne olduysa; Recep Tayyip Erdoğan’ın ata bindikten sonra olduğunu söylemeleri de kafalar da soru işareti uyandırmıyor değil hani. Acaba? Ne dersiniz? Yok Canım! der gibi olduğunuzu hissediyorum.
Ben bilmem! Bir düşünün derim..!
Alıntı: Erkan Macit-Öncevatan-27 Mayıs 2016
|
|
|
En yaygın 10 zihin kontrolü tekniği |
Yazar: Spiritüeller - 12-07-2017, Saat: 13:49 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
|
İnsanoğlunun kitleler üzerinde güç sahibi olma isteği var olduğundan beri insan davranışları üzerine çalışmalar yapan kişiler tarafından büyük kalabalıklar küçük, elit bir grubun isteklerine boyun eğsin diye kitlelerin zihinlerini kontrol altına almaya dönük çalışmalar yapılagelmiştir.
Zihin kontrolünün fiziki ve bilimsel bir boyut kazanmasıyla, bugün tehlikeli bir aşamaya girmiş bulunmaktayız. Çünkü teknokratik diktatörlüklerin kullanımına hazır ve bütün dünyayı etkileyecek araçların farkına varmazsak, bu tehlikeli aşama daimi bir durum olma riskini taşıyor.
Modern çağda yapılan zihin kontrolünün hem teknolojik hem de psikolojik bir boyutu bulunduğunu söyleyen Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, günümüzde yaygın olarak kullanılan 10 zihin kontrolü tekniğini açıkladı.
EĞİTİM: Uzun zamana yayılan fakat kalıcı etkiye sahip olmazsa olmaz bir yöntemdir. Bu nedenle liderler, diktatörler, rejimler eğitim sistemleriyle oynar ve körpe zihinleri kendilerine bağlayan ve yıllar süren bir eğitime mecbur ederler. Eğitim, kitlesel hipnoz için kullanılan en belirgin ve açık yöntem olmanın yanında aynı zamanda en sinsi yöntemdir. Gücü elinde tutma ve kitlelere tek başına bir ömür hükmetme niyetinde olan her yöneticinin en büyük hayali zaten doğal olarak zihinleri etkiye açık çocukları eğitmektir. Bu nedenle, tarih boyunca eğitim dikta rejimlerin kullandığı en önemli zihin kontrolü araçlarından biri olmuştur. Ülkemizde sürekli değişen, sürekli vazgeçilen eğitim uygulamaları gençliğin zihinsel gelişimini olumsuz etkilemiş ve etkilenen nesillerde ciddi bir değer kaybı yaşanmasına neden olmuştur. Ülkemizin bağımsızlığı ve menfaatleri için eğitim istikrarlı bir yapıya oturtulmalıdır.
REKLAM VE PROPAGANDA: 1930’lardan beri ABD kitlelerin zihnini kendi amaçları doğrultusunda etkilemek ve yönlendirmek üzere ciddi yatırımlar ve çalışmalar yapmaktadır. Sigmund Freud’un bilinçdışı bağlamında, insan davranışlarına özgü keşiflerini kitle hipnozu bilgisine dönüştüren yeğeni Edward Bernays kitle hipnozunun kurumsal başlatıcısı olup ABD’nin bir devlet politikası olarak “propaganda yahut halkla ilişkiler” adı altında kitle hipnozuyla zihin kontrolünü sistematize etmesinin de öncülerindendir. Modern propagandanın öncüsü olarak anılan, kitle psikolojisi ve ikna yöntemlerini kurumlar ve siyasal organizasyonların ihtiyaçlarını karşılamak için kullanmış halkla ilişkiler uzmanı Edward Bernays, bir istek ve arzuyu ihtiyaca çevirmek amacıyla kişinin benliğiyle ilgili algısını hedef almak için tasarlanmış tüketim kültürünün mucidi olarak kabul edilir. Burada öncelikli amaç bazı ürünleri insanların ihtiyacı haline getirmekti, mesela sigara gibi. Ama Bernays 1928 yılında yayımlanan “Propaganda” isimli kitabında, “propaganda hükümetin görünmeyen yürütme organıdır” demişti. Bu çok açık bir şekilde modern polis devletlerinde ve sözde terörle mücadele kapsamında giderek artan vatandaşların birbirlerini ispiyonlaması vakalarında görülebilir. Medyanın artan gücüyle birlikte hükümetler, medyayı bir propaganda/ zihinleri kontrol etme aracı olarak kullanmaya başladılar.
Medya kitle hipnozuyla zihinleri manipüle etmenin en önemli sistemidir bugün. Şimdi görsel medya, yazılı medya, sosyal medyada, sinema sektörü ve kablolu TV kanallarının hepsi aynı anda farklı kaynaklardan geldiği için gerçeğin sesi olduğu düşünülen bütüncül bir mesajı izleyiciye aktarmak için sorunsuz bir şekilde çalışıyorlar. Hipnoz bilimi açısından ifade edecek olursak ‘mesaj’dan anlaşılması gereken ‘telkin’dir. Birisi o ana ‘mesajı’ okumaya alıştığında, o mesajın aslında her yerde olduğunun farkına varacak ve ciddi bir olasılıkla ister istemez belirli bir süre içerisinde bu, kabule dönüşebilecektir. Burada subliminal mesajlardan bahsetmiyoruz bile.
ÖNGÖRÜCÜ PROGRAMLAMA: Görsel ya da basılı yayınlarla çok önceden insanları belirli olaylara hazırlama projelerinden bahsediyorum. 11 Eylül saldırılarının, çok daha önceleri İkiz Kuleler’in infilakını gösteren görsellerin sinemada, afişlerde, çizgi filmlerde tesadüfen(!) yer alması gibi… Birçok kişi hala öngörücü programlamanın gerçekte olmadığını iddia etmektedir. Öngörücü planlamanın kökleri aslında, o koca ekranın toplumun nereye gittiğine dair insana iyi bir fikir verdiği ağırlıklı olarak elitist olan Hollywood’a dayanıyor. Sadece ihtimal dışı ya da bilim kurgu olduğunu düşündüğünüz kitaplar ve filmlere şöyle bir dönüp bakın ve sonra da bugünkü topluma bir bakın. Küresel elit güçler, üçüncü dünya ülkeleri için planladıkları sömürü planlarının aşamalarını önceden romanlarla, filmlerle parça parça belirli bir düzende yayarak kitlelerin bilinçaltına ön telkinler gönderebiliyor. Bu sebeple yayınların, filmlerin bu bakış açısıyla da iyi taranması ve okunması gerekiyor. Devlete ilgili birimleri oluşturmaları anlamında çok iş düşüyor.
SPOR, SİYASET VE DİN: Bazıları dinin hatta siyasetin bir zihin kontrol yöntemi olarak sporla yan yana zikredilmesinden rahatsız olabilirler. Bu üç alan, algı yönetimi için altın madeni gibidir. Kitle hipnozu ile kalabalıklar üzerinde uygulanan algı yönetimi için yüzlerce insan görevlendirebilir, milyarlarca dolar yatırım yapabilir. Bu üç alanda da ana tema aynıdır: böl ve fethet. Kullanılan teknikler oldukça basittir: İnsanlardaki hayatta kalmak için doğal olarak var olan karşısındakiyle işbirliği yapma eğilimine ket vurmak ve onlara üstün gelme ve kazanmaya dayalı takımlar ya da gruplar oluşturmalarını öğretmek. Spor her zaman için insanlardaki kabilesel eğilimleri önemsiz bir olay içinde toplayan temel bir dikkat dağıtma aracı oldu. Öyle ki, modern Amerika’da spor taraftarlığı öyle gülünç boyutlara ulaştı ki mesela insanlar şehirlerini terk eden ünlü bir sporcuyla ilgili protesto düzenleyebiliyorlar ama buna karşılık mesela özgürlük gibi insani konular önemsiz görülüp kulak arkası edilebiliyor. Siyaset kolay kontrol altına alınabilen muhalefet ve tamamen sağ-sol paradigmasından oluşan bir şey, dinse neredeyse tarihteki bütün savaşların perde arkasındaki ortaya çıkış sebebi. Ülkemiz üzerine yürütülen psikolojik savaş operasyonlarında küresel güçler, ideolojik ayrımları, mezhep çatışmalarını, çok defa kullanmışlar ve kullanmaya da devam etmektedirler. Bir psikolojik savaş yöntemi olarak yıllara yayılan algı yönetimiyle, saydıklarımıza ek olarak cemaatlerin manipüle edilmesi de eklenmiştir. Cemaatlerin, bir süredir batılı güçlerin ülkemiz üzerinde yürüttüğü kitle hipnozunun nesnesi durumuna getirildiği artık açıkça bilinmektedir. Bu tehdit hala devam etmekte ve cemaatler mevcut durumlarıyla küresel algı yönetiminin oyuncağı haline getirilmeye çalışılmakta ve toplumda bu yolla yarılma, güvensizlik, korku kültürü, düşmanlık ve ihanet tohumları ekilmeye çalışılmaktadır.
YİCEKLER, SU VE HAVA: Yiyeceklerdeki katkı maddeleri, toksinler ve gıdalardaki diğer sağlığa zararlı maddeler beynin kimyasını öyle bir değiştiriyor ki, kişide hissizlik ve çevresinde olup bitenlere karşı ilgisizlik başlıyor. İçme suyundaki floridin IQ’yu düşürdüğü bilimsel olarak kanıtlandı. Aspartam ve Mono Sodyum Glutamat (MSG)’taki beyin hücreleri ölene kadar onları uyaran ekstoksinler… Bu sağlığa zararlı maddeleri içeren fast food türü gıdalara insanların erişimi artık kolaylaştığı için, bu gıdalar aktif bir yaşam tarzı sürmek için herhangi bir motivasyonu olmayan ve dikkat eksikliği yaşayan bir toplum meydana getirdi.
UYUŞTURUCULAR, İLAÇLAR: İllegal uyuşturucular zaten beyni kör ediyor, bunlar bir tarafa; nerdeyse her insanın biraz farklı bir huyu için ilaç içirecekler. Küresel güç odağı elitlerin hizmetindeki ilaç sektörü insanların beynine boca edercesine kullanılmak üzere beyin kimyasalları üretip duruyor. Bunlar bağımlılık yapan herhangi bir madde olabilir, zihin kontrolcülerinin görevi sizin bir şeye bağımlı olmanızı sağlamaktır. Modern zihin kontrol yöntemlerinin önemli bir kolu da psikiyatri üzerinden çalışıyor. Batıdan sorgulanmadan ithal edilen psikiyatri yaklaşımları tüm insanları, potansiyellerine göre değil, hastalıklarına göre tanımlamayı ve doğru-yanlış hastalıklarla etiketlemeyi hedefler. Tıp alanındaki, ilaç sektörü tiranlığının güç kazanmasıyla şimdi bu durum öyle aşırı boyutlara vardı ki, neredeyse herkesin bir çeşit rahatsızlığı var, ve nerdeyse herkese verilecek bir ilaç var, özellikle de herhangi bir otoriteyi sorgulayan kişilerin. Ülkemizde de ilaç kullanımı maalesef alınan tedbirlere rağmen kontrolsüz. Antidepresanlar reçetesiz satın alınabiliyor… Beyin kimyasıyla oynamak ve gereksiz ilaç kullanımına mahkum etmek, bu yönüyle küresel güç odaklarına hizmet eden kar amaçlı ilaç sektörünün yürüttüğü bir yasal uyuşturucu faaliyeti denilse yerdir. Kitlesel zihin kontrolüne hizmet eder, tepkisiz, uyuşturulmuş ve kimyasala bağımlı kalabalıklar…
ASKERİ DÜZEN: Askeriyenin zihin kontrolünün test alanı olarak uzun bir geçmişi var. Belki de askerler zihni en kolay şekle girebilen ve etkiye açık olan kişiler çünkü bu kişiler belli bir hiyerarşi ve kontrol içinde hareket ediyorlar ve kendilerine bir görev verildiğinde onu hiç sorgulamadan, tam bir itaat duygusu içinde yerine getirmeleri gerekiyor. Otorite altındaki her kişi emre koşulsuz itaat eder. Yani sorgulamadan direkt kabul eder, tam bir hipnoz halidir aslında bu. 15 Temmuz darbe girişiminde hiçbir şeyden haberi olmayan erlerin televizyonlardaki görüntülerini hatırlayın: Karşılarında halkı gördükleri halde hala kendini tatbikatta sananlar, sırf üstü emir verdiği için kendi halkına ateş açanlar, komutanın emrine uyduğunu sanarken ihanetin içine düşenler… Askeri ortamlar sorgulamadan itaatin en keskin yaşandığı ortamlardır. Bu anlamda askeri düzen bir nevi kurumsal zihin kontrolü, kurumsal hipnoz sistemiyle çalışır. Bu yüzden askeriye gibi, güvenlikle ilgili hiyerarşik yapılar çok hassas. ve Devletin bu yapıları ciddi bir stratejiyle oluşturması ve kontrol mekanizmalarını çok çevik hale getirmesi olmazsa olmaz bir durumdur.
ELEKTROMANYETİK SPEKTRUM: Tv izleyen, bilgisayar karşısında oturan, elinde cep telefonu olan herkes elektromanyetik şiddete ve işgale maruz kalıyor. Hepimiz günlük hayatta işimize yarayan modern cihazların kullanımı nedeniyle elektromanyetik dalgalar tarafından kuşatılmış durumdayız ve bu dalgaların da direkt olarak beyin fonksiyonları üzerinde bir etkisi olduğu bilimsel araştırmalarca kanıtlanmış durumda. Saatlerce elektronik cihazlardan yayılan elektromanyetik dalgalara maruz kalanların zihinsel işleyişi hayatın akışı içinden çıkıp sanal bir zemine oturuyor, küntleşen zombi beyinlere dönüşüyor uzunca süreler elektronik şiddete maruz kalanlar. Günlük hayattaki bu durumun dışında; neler olabileceğinin dolaylı bir işareti olarak, bir araştırmacı, beyne bağladığı kablolarla beynin elektromanyetik alanını değiştirerek beyinde bazı görüntülerin canlanmasını sağlayabiliyor. İçinde yaşadığımız modern dünyada zihne sirayet eden birçok yönteme ek olarak, cihazlar üzerinden zihin-değiştirici dalgalarla da kuşatılmış durumdayız. Mesela baz istasyonları gelecekte insanların zihinlerine direkt etki etmek amacıyla da kullanılabilir.
TELEVİZYON VE BİLGİSAYAR: Uzaktan kumandayla erişebildiğiniz TV’de programlanan her şeyin belli bir mühendislik hesabı içinde hazırlanmış olması bile yeterince kötü. Televizyon tam bir hipnoz kutusudur ve kitleleri programlarıyla, reklamlarıyla bir tüketim nesnesine ve evcil sürülere dönüştürür. Kitle hipnozunun en önemli araçlarındandır. TV öyle bir şey ki sizi gerçek manada uyutuyor ve böylelikle psiko-sosyal bir silah haline geliyor. Evet televizyon psiko-sosyal bir silahtır ve programları oluşturanlara hizmet eder. Bilgisayarların video oyunları ve sosyal ağlar yoluyla insan beynini sürekli bilgi bombardımanına tutması kişilerde bir nevi dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna sebep oluyor. Video oyunları üzerine yapılan bir araştırma uzun saatler bu oyunları oynamanın beyne giden kan akışını azalttığı ve duygusal kontrolü zor hale getirdiğini gösteriyor. Dahası, gerçek hayattaki savaşa benzeyen oyunlar ya da polislik oyunları kişinin gerçeklikle bağının kopmasına sebep oluyor.
NANOBOTLAR: Bilim kurgu filmlerindeki nanobotlar yolda. Beyne direkt müdahaleyi amaçlayan bu sistemler, zaten noro-mühendislik adı altında pazarlanıyor. Bu yolla direkt beyin kontrolü biraz karmaşık ve henüz kanıtlanmamış olsa da bu bir kere başarıldığında, mesela mutsuz bir insanı bir düğmeye basarak anında mutlu etmek mümkün olacak. Nanobotlar bu süreci beyindeki molekülleri tek tek sararak otomatik bir düzleme taşıyorlar. Daha da kötüsü, bu minik akıllı robotlar kendi kendilerini kopyalayabiliyor. İnsan sormadan edemiyor bu cin bir kez lambadan çıktığında tekrar oraya nasıl konabilecek? Nanobotların muhtemel kullanıma girme tarihi, 2020’nin ilk yılları olarak öngörülüyor.
Mehmet Başkak / Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı:
TÜRKİYE TEKNOLOJİK VE PSİKOLOJİK AÇIDAN YOĞUN SALDIRI ALTINDA
“Dünyada insan davranışlarını kontrol ve tahmin edebilmek için çok yoğun çabalar harcanıyor. Psiko-sosyal bilimsel birikimlerin ve teknolojik imkanların kötüye kullanımıyla “algı yönetimi, halkla ilişkiler” adı altında kitle hipnozu ve bu yolla zihin kontrolü yapılıyor. Ülkemiz bu açıdan ciddi bir tehdit altında. Türkiye hem teknolojik hem de psikolojik açıdan yoğun bir saldırıya maruz kalıyor. Bu çabaların amacı sosyal bilimcilerin ve diktatör elitlerin kitleleri kontrol edebilmelerini sağlama, özgür düşünebilen ve tamamen uyanık bir insanlığın elitler için sebep olabileceği birtakım sorunları bertaraf etmek. Ancak onların bizi uyutma girişimlerine karşı uyanık kalarak, kendi özgür irademizi koruma adına bir şansımız olabilir. Bu ise fertlerin gücünü aşan bir durumdur. Hele karşı konulması daha zor olan zihin kontrolü yöntemleri, askeriye ve endüstrinin geliştirdiği ve ilerletmeye çalıştığı fiziksel ihlal içeren yöntemlerdir. Psikolojik savaş saldırıları ile huzuru bozmaya çalışılanlara karşı, Cumhuriyetimiz’in geleceğini teminat altına almak için, devletin acilen bu konuda milli güvenlik politikaları oluşturması gerekiyor.”
Alıntı:thebrandage
|
|
|
Papa Francis’ten yeni bomba! |
Yazar: Emka - 12-07-2017, Saat: 11:51 - Forum: GÜNCEL HABERLER
- Yorum Yok
|
|
Sıradışı açıklamalarıyla dikkat çeken Papa Francis’ten yeni bomba: Ateistler ve agnostikler de (bilinmezciler) vicdanlarına göre yaşar, iyiyi kötüden ayırt ederlerse, Tanrı’ya inanmasalar dahi cennete gidecekler. Tanrı’nın merhameti sonsuzdur...
Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, kendisi de bir agnostik (Tanrı’nın varlığı ya da yokluğunun bilinemeyeceğini savunan kişiler) olan İtalyan gazetesi La Repubblica’nın sahibi Eugenio Scalfari’nin gazetede dinle ilgili yazdığı yazılara bir mektupla yanıt verdi. Gazete, Papa’nın kendilerine gönderdiği mektubu 4 tam sayfa olarak yayınladı. Papa mektubunda ateistlere ve agnostiklere diyalog çağrısı yaptı ve Vatikan geleneğinin dışına çıkarak bu kişilerin de vicdanlarının sesini dinleyerek yaşamaları durumunda Tanrı’ya inanmadan ölmeleri durumunda bile Tanrı’nın merhametinden yararlanarak cennete gideceklerini söyledi. Papa’nın ‘Cennete gitmek için Tanrı’ya inanmak zorunda değilsiniz’ ifadesi büyük bir tartışma başlattı.
Rahiplere evlilik yolu
Papa, Scalfari’nin, “Tanrı, inançsızları da bağışlayacak mı?” şeklindeki sorusuna, “Öncelikle şunu söyleyeyim. İşin özü burada: Kendisine samimi ve pişmanlık dolu bir yürekle gidenlere karşı Tanrı’nın merhameti sonsuzdur. Tanrı’ya inanmayanların yapması gereken şey vicdanlı olmaktır” yanıtını verdi. Papa Francis mektubunda bir başka tabuyu da yıkarak rahiplerin bekar kalmasının ve seksten uzak durmasının da bir Hıristiyan dogması olmadığını, bunun da tartışılabileceğini söyledi. Kendisinden önceki Papa Benedict’ten daha ılımlı mesajlar verdiği yönünde yorumlar yapılan Papa Francis, geçtiğimiz temmuz ayında da, “Eğer bir eşcinsel Tanrı’yı arıyorsa, ben kimim ki onu yargılayayım” diyerek, Kilise’nin geleneksel eşcinsellik karşıtı tutumunu yumuşatmıştı.
Allah’a inanmadan gidilmez
Prof. Dr. Saim Yeprem
“Bunu da aksini savunan da var. Kuranı Kerim’e hep Allah’a inanmak ve salih amel işlemek, iyi işler yapmaktan bahseder. Kuran’ı Kerim’de Allah’a inanmadan da iyi işler yapanların da mükafat alacaklarına dair ifadeler biliyorum. Ama bu cennet midir cehennem midir net ifadeler değil. Bu kişiler de ahlak sahibi insanlara hizmet ediyor, kötülük yapmıyor, insanlığın yararına çalışıyorsa bu Allah’ın bileceği bir iş. Allah, Kuran’da açık olarak kendisine şirk koşanı affetmeyeceğini ifade ediyor. Şirk koşmak ayrı inanmamak ayrı şey. Ayrıca hiç kimsenin kendisini Allah yerine koyup bu kişiyi cennete almayacağım deme yetkisi yok. Papa İncil’i yorumlayarak bunu söylemiş olabilir. Bütün dinlerde benzer yaklaşımlar vardır.”
Prof. Dr. Hakkı Önkal
“İnsanlar cennete gitmek için Allah’a ve ahirete inanacak ve iyi işler yapacak. Kuran-ı Kerim’de böyle bir ayet var. Bunu bile dikkate alsak bu iddia bizim inancımıza uygun düşmüyor. Papa da böyle iddiaları ortaya atabilir. Ancak bizim temel öğretimizde cennete gitmenin yolu olarak Allah’a inanç ana unsurdur. Allah’a inanmak, ahirete iman etmek ve iyi işler yapmak gibi 3 temel unsuru gözardı edersek dinin oturduğu ayakları ve temelini yok saymış oluruz.” (İLKER AKGÜNGÖR / VATAN HABER MERKEZİ)
|
|
|
Sihirli Göz Metoduyla Dış Auranızı Nasıl Görebilirsiniz? |
Yazar: Archilles - 12-07-2017, Saat: 00:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Eğer iç auranıza uzun bir süre odaklanırsanız, muhtemelen yaklaşmaya başladıkça dalgalar halinde yayılarak sizi dış auranızla buluşturacaktır, ama yavaşça vücudunuzdan uzaklaşırsanız başka renklerle de kuşatıldığınızı fark edeceksiniz. Ben tam bu noktada, mora çalan bir renk görürüm ama eğer odak noktamı kaybedersem, aura rengi giderek solmaya başlar ve hem iç hem dış aurayla olan bağlantımı yitiririm.
Benim için, auramı görmemin en kolay yolu, “Sihirli Göz Methodu” diye adlandırdığım tekniği kullanmaktır. Bu, bir gün aynaya karşı meditasyon yaparken keşfettiğim bir şeydi ve ondan sonra kendi auramı görmek için bu teoriyi kullanmaya başladım. Sihirli göz resmine uzun bir süre bakılırsa orijinal resimden ayrı bir üç boyutlu resim karşınıza çıkacaktır.
Yukarıdaki *resimdeki üç boyutlu şekli görmek için aşağıdaki yöntemleri uygulayabilirsiniz.
Yazıcıdan çıkardığınız resmi (tablet bilgisayar veya android telefon da iş görebilir) ortalayarak burnunuzun tam sağ üstüne doğru tutun. Muhtemelen bulanık olacaktır. Sanki uzaktan bakıyormuş gibi odaklanmaya çalışın. Resmin üzerinde bulunan iki kare, üç kare oluncaya kadar resmi yavaş yavaş yüzünüzden çekin. Eğer dört tane kare görürseniz, üç kare görünceye kadar resmi suratınızdan uzaklaştırın. Eğer bir veya iki tane görürseniz tekrar başlayın!
Çok net bir şekilde üç tane kare görürseniz, resmi sakince tutmaya devam edin, gizlenen görüntü sihirli bir şekilde görünmeye başlayacaktır. Bu görüntüyü ve derinliği fark ettiğiniz anda üç boyutlu görüntünün hepsini görmeye başlayacaksınız. Ne kadar uzun süre bakarsanız görüntü o kadar netleşecektir. Resmi ne kadar uzak tutarsanız, daha çok derinleşecektir.
En sonunda, sık kullanmadığınız gözünüzle (benim için bu sol gözümdür) odaklanmak için kendinizi eğitebilirsiniz. Farklı gözle resme bakmayı denemek, resmin içinde bulunan üç boyutlu görüntüyü (bu en nihayetinde auranız) görebilmek için farklı bir görsel beyin reaksiyonunun ortaya çıkmasına neden olacaktır.
Auranızı görmek için bu tarz alışılmışın dışında bir yol izleyebilirsiniz. Ne göreceğinizi düşünmeden sadece odaklanın. Auranızı ne kadar genişletebileceğinizi sezinleyin.
Bunu, diğer insanlar, hayvanlar ve bitkiler, çiçekler üzerinde deneyebilirsiniz.
Kaynak:TUĞBA YÜKSEL
|
|
|
|