Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 827 kullanıcı aktif » 1 Kayıtlı » 826 Ziyaretçi ceylaninreallife
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 339
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 311
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,018
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,145
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,083
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,155
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,175
|
|
|
Burçların Gıcık Tarafları… Cesareti Olan Okusun... |
Yazar: Emka - 08-07-2017, Saat: 21:37 - Forum: Astroloji
- Yorumlar (1)
|
|
1. KOÇ
Sana kalsa dünyada herkes aptal bi sen akıllı di mi!!! Millete öğütler verir, ukalalık taslar, önüne yemek koysan beğenmez… Allah düşman başına vermesin.
2. BOĞA
Sen ayrı bi panel konususun… kafayı iş yapmakla bozmuş sanki dünyayı bu kurtaracak…. inatçı mı inatçı, dik kafalı… komünistsin sen yaa!!!
3. İKİZLER
Sen hızlı ve pratik düşünebiliyorsun, ama insanlar seni bunun için diil bisexuel olduğun için seviyolar.. kendinden çok şey verip karşısdakinden az şey bekliyorsun yani salaksın… ayrıca çoğu şizofrenin de ikizler burcundan çıktığı söyleniyor, bilgine..
4. AKREP
Sen hele sen! Berbatların içinde en berbat olan! İçten pazarlıklı, kıskanç, ahlak anlayışı sıfır! Çoğu Akrep’in eninde sonunda korkunç bir cinayete kurban gittiğini duymuş muydun?
5. ASLAN
Sen kendini dünyanın zirvesindeki kusursuz insan sanmaya devam et, ohoooo millet senle ne dalga geçiyor haberin yok… Eleştiriye hiç gelemeyen, kendini beğenmiş zavallı aslan parçası, sen kendini bir odaya kapat ve hayatının geri kalanını aynada oranı buranı seyrederek geçir bakalım….
6. BAŞAK
Sen pek aklı başında otoriter biri olduğun için dağınıklığı pek sevmezsin di mi? Ama senin her tarafı didik didik kontrol etme huyundan millete fenalık geldi! Amma soğuk, ruhsuz tip sin yaa sen, zaten sevişirken uyuyakalabilen birinden başka ne beklenir ki?
7. TERAZİ
Sen sanatçı ruhlu olduğun için apayrı saçma salak bi boyutta yaşıyorsun… Böyle aklı bir karış havada gezen adamın iş bulması da pek muhtemel değil, ömrünün sonuna kadar aylak aylak gezersin, sonunda da her büyük sanatçı gibi “kimse beni anlamadı” diye çıldırırsın yarım aklın da gider
8. YENGEÇ
Sen sempatik ve başkalarının problemleriyle ilgilenir görünmeye çalışan son derece yapmacık birisin, ama biz bu sahte şirinlik numaralarını yemeyiz… Bu arada akıl hastanelerindekilerin %90’ının yengeç burcu olduğu söyleniyor! Haberin olsun!
9. YAY
Sen herşeyin iyi tarafını gören şenşakrak bir tipsin, kendini buna alıştırmışsın ne de olsa yeteneksizliğini ve şanssızlığını başka türlü örtemezsin değil mi? Çoğu Yay burcu zaten alkoliktir.
Seni adam yerine koyup bu kadar yazanda kabahat…
10. OĞLAK
Sen tutucu ve risk almaktan kaçan birisin. Böyle biri dünyada ne diye yer işgal eder ki! Şöyle bir etrafına bak bakalım hangi kayda değer insanın Oğlak burcundan çıktığı görülmüş?
11. KOVA
Sen güya çok atak birisin ya, birşeyi elde etmek için her türlü yalanı söylüyorsun, ama yalanı bile beceremiyorsun. Aynı hataları döne döne yapıyorsun çünkü kafasızsın. Ne sinirleniyorsun? Doğruları söyleyince kabahat oluyo di mi…
12. BALIK
Senin maşallah hayalgücün pek gelişmiştir. Sürekli FBI’dan ya da CIA’den birilerinin peşinde olduğunu düşüne düşüne sonunda kafayı yiyceksin. Ama sen en iyisi hayallerinle başbaşa kal, nasılsa arkadaşlarının arasında en ufak bir dikkat çeken tarafın yok, kendine güveni olmayan öyle sessiz sedasız bir tipsin işte…
|
|
|
ANTİK MISIR MİTOLOJİSİNE GÖRE BURCUNUZ |
Yazar: Archilles - 08-07-2017, Saat: 19:34 - Forum: Astroloji
- Yorum Yok
|
|
1) THOT (29 Ağustos-27 Eylül)
Zeka ve edebiyat tanrısı, Osiris’in danışmanı ve Horus’un koruyucusu. İnsan veya maymun olarak resmedilir, başının üzerinde bir ay resmi vardır. Kelimelerin ve matematiğin tanrısı olarak kabul edilir, ayrıca tüm yazarları koruduğuna inanılır, hiyeroglif ustasıdır ve ayrıca büyücüler üzerinde büyük bir etkiye sahiptir, gökbilimcileri, savaşçıları ve matematikçileri korur.
Karakter
Meraklı ve girişimci bir yapınız var, mükemmel bir organizasyon yeteneğine sahipsiniz, esrarengiz olaylara çok ilgi duyuyorsunuz, bir savaşçı ruhuna sahipsiniz ve bu ruh sizi sınırlarınızı aşmaya itiyor, hayatın size neşe ve mutluluk veren temel öğeleri sizin için önemlidir, hem cömert, hem de dürüstsünüz. Doğal bir otoriteye sahipsiniz, parmağınızı oynatmadan insanları kolayca yanınıza çekebiliyorsunuz, sizi destekliyorlar, sözünüze sadıksınız, benzersiz niteliklerinizi duygusal hayatınıza ve ailenize de yansıtıyorsunuz, doğuştan bir öğretmen veya araştırmacısınız, sizinle her şey mümkündür bilinmeyen bir konuda öğretmen veya değişik bir konuda araştırmacı olabilirsiniz. Kusurunuz sabırsızlıktır.
Gazeteci, aktör, öğretmen ve avukatlar bu burçtan çıkar.
2) HORUS (28 Eylül- 27 Ekim)
Yıldızların ve aşkın, parlayan güneşin tanrısıdır, firavunların koruyucusudur, en eski Mısır tanrılarından biridir, güneş tacı giyen şahin başlı bir erkek olarak resmedilir. Keskin gözlerinin karanlıkta bile görebildiği söylenir.
Karakter
Çok nazik ve cömert bir karakteriniz var ve bu yüzden çok sevilirsiniz, hayatta başarmak istediğiniz şeyler konusunda çok net görüşlere sahipsinizdir, savaşçı bir ruhunuz vardır, gözünüzü kırpmadan en büyük projelere atılırsınız, risk almayı seversiniz, uzun vadeli sorumlulukları üstlenirsiniz, verdiğiniz tüm sözleri yerine getirmeye yetecek kendine güveniniz vardır, sözlerinizi tutarsınız. Kontrolün hep sizde olmasını istersiniz, ama bazen sabrınız taşınca bu özelliğiniz yüzünden sevilmeyebilirsiniz, siyaset, felsefe ve sosyal konular size göredir, diplomatça davranmayı iyi bilirsiniz, adalet duygunuz gelişmiştir, öksüz birinin haklarını sonuna kadar savunursunuz, ilk görüşte aşık olabilirsiniz, yaşınız ilerledikçe olunlaşırsınız. Cesursunuz.
Politikacı ve medya mensupları bu burçtan çıkar. Zayıf yananız inatçılığınızdır.
3) WADJET (28 Ekim – 26 Kasım)
Kobra tanrıçasıdır ve bilgelik sembolüdür, bu burçta doğanlar mantıklı, temkinli, hırslı, vicdanlıdırlar. Aile bağlarına çok önem verirler Kusurları kötümser olmaları ve biraz kendini beğenmiş olmalarıdır mimar, mühendis, müteahhit ve editör olmaya yatkındırlar.
Karakter:
Öğrenmeye çok tutkulusunuz, kitaplar sizin için en büyük hazinenizdir, evinizde en çok kütüphaneye önem verirsiniz, kendinize güveniniz vardır ama bazen karamsarlığa kapıldığınız olur, dost bildiklerinizin arkanızdan iş çevirmeleri en kızdığınız ve katlanamadığınız şeydir, öyle bir şeyle karşılaştığınızda, asla affetmez ve hesap sorarsınız. Bazen müsrif olursunuz, ayrıntılara önem verirsiniz, gözünüzden hiçbir şey kaçmaz, komşuluk ilişkileri sizin için önem taşır, ‘ev alma, komşu al’ diyenlerdensiniz.
Doğayı çok seversiniz, şehirde yaşamaktan çok kırlarda olma özlemi taşırsınız. Hayvanları çok seversiniz, merhametlisiniz.
4) SEKHMET (27 Kasım – 26 Aralık)
Savaş tanrıçasıdır ve kelime anlamı ‘güç’ tür. Seller, kıtlıklar, salgın hastalıklar gibi insanların mutsuzlukları onun yüzünden olur ama aynı zamanda iyileştirici güçleri vardır ve doktorlarla, büyücülerin koruyucusudur, genellikle aslan başlı kadın veya dişi aslan olarak resmedilir.
Karakter:
Sert, tutkulu, hırslı ve gururlu bir karakteriniz var, bu yüzden her zaman dost kazanmazsınız, nadiren hata yaparsınız, başkaları sizi zor bir insan olarak görür, kontrollü birisinizdir, gururlu dış görünüşünüz altında hassas, dikkatli bir insan vardır, ihaneti asla affetmezsiniz, gözlem yeteneğiniz kuvvetlidir, sağlıklı kararlar verirsiniz bu özelliğinizle yasalarla ilgili meslekler size cazip gelir, baştan aşağı mükemmeliyetçi birisiniz, asla tatmin olmazsınız, biraz daha esnek olur, biraz daha yaratıcı olur ve kendinizi daha az eleştirirseniz, kendinizi bu kadar baskı altında hissetmekten kurtulursunuz, kendinizi biraz özgür bırakın ve derinlerdeki arzularınızın farkına varın.
Ünlü sporcuların, şampiyonların burcudur, kusuru sabırsız ve kavgacı oluşunuzdur.
5) SFENKS (27 Aralık -25 Ocak)
Her yaratığın şekline girebilen ve hazinelerin koruyucusudur, aslan vücutlu olarak resmedilirler, bu burçta doğanlar kendilerini her koşula uydurabilirler, hırçındırlar, çok disiplinlidirler ve son derece hassastırlar, bazen kibirli olurlar, meslek olarak kendi işlerinde çalışmayı severler.
Karakter:
Çok nazik, kibar birisiniz, her zaman çevrenizdeki kişileri dinliyorsunuz, karakterleri iyi tahlil ediyor, kolay adapte oluyor ve iyi tavsiyelerde bulunuyorsunuz, karşılık beklemeden veren bir kişiliğiniz var, çok hoşgörülüsünüz ve her zaman başkalarına yardım ediyorsunuz, bu yüzden insanlar bazen sizi suistimal ediyorlar, onlar samimi, içten oldukları müddetçe, sorun yok ama ihanete uğradığınızı hissederseniz, intikamınızı almaktan çekinmiyorsunuz, gazabınızdan korkuluyor, büyük çaba gereken işlere girişmekten kaçınmıyorsunuz, bu enerjiniz başkalarına cazip geliyor.
Tutkulu yapınızla sert kararlar alıyorsunuz, duygusal olarak ailenize büyük destek oluyorsunuz, çok iyi bir baba ve eşsiniz
6) SHU (26 Ocak -24 Şubat)
Güneş ışığı ve rüzgarın tanrısıdır, bu burçta doğanlar inanılmaz derece yaratıcı güce sahip insanlardır, yeteneklerini gösterebilirlerse başarıya ulaşmaları kaçınılmaz olur, prensip sahibi, mizah gücü yüksek insanlardır, kusurları tereddüt etmeleri ve bu yüzden büyük fırsatları kaçırmalarıdır, sosyal alanlarda çalışmayı severler, ayrıca ziraat, danışmanlık ve hayvanlara zulmü önlemek gibi konularda çalışmayı severler.
Karakter:
Kendinizi hep öne atan, daima uyanık, başkalarına açık bir kişiliğiniz var, hayat dolu, enerjiksiniz, önyargılarınız yoktur, tutkulu içgüdülerinizin sizi yepyeni ve zengin tecrübeler yaşamanız için rehberlik eder, ihanete uğrasanız bile, nsanlığa sarsılmaz bir güveniniz vardır, çünkü çok olumlu düşünen ve iyimser bir insansınız. Sakin, kendine güvenli bir karakteriniz vardır ve cömertsiniz, bu yüzden insan kaynakları, konusunda meslek seçersiniz, aşık olunca bu derin bir aşk olur ve aşkınızı nasıl taze tutacağınızı bilir, sürprizler yaparsınız, kararlısınız, yıkılan köprüleri nasıl onaracağınızı iyi bilirsiniz, fakat bazen fazla idealist olursunuz ve yüksek standartlarınızı karşılayacak mükemmel kişiyi bulana dek beklersiniz.
Çok iyi aile babası veya anne olursunuz, çocuklarınız sizin göz bebeğinizdir.
7) İSİS (25 Şubat – 26 Mart)
Osiris’in karısı ve ana tanrıçadır, doğum yapan kadınları, yolcuları ve devleti korur. Başında iki boğa boynuzunun üzerinde duran bir güneş figürü taşıyan bir kadın olarak resmedilir,
Karakter:
Maddi konularda çok başarılı insanlardır, ayrıca evlerine bağlıdırlar, dışarıda eğlenmektense, evde ailesi, çocuklarıyla vakit geçirmeyi tercih ederler, bu burçta doğanlar çocukken utangaç, içine kapanık olurlar ama daha sonra açılırlar, okumayı severler, kendilerini yetiştirme yeteneğine sahiptirler, üniversite bitirmeseler bile son derece kültürlü, bilgili insanlar olarak herkesi kendilerine hayran bırakırlar, doğaya meraklıdırlar, dağcılık, bisiklet, yürüyüş sevdikleri uğraşılardandır.
8) OSİRİS (27 Mart – 25 Nisan)
Mısır ın en büyük tanrılarından biridir, üretkenlik ve büyümeyi temsil eder, aynı zamanda öbür dünyanın tanrısıdır, ölülerin tanrısıdır, sonsuz hayatın sembolüdür.
Karakter:
Çok meraklı bir kişiliğiniz vardır, sıradan biri değilsiniz, hayata bağlı ve kendine güvenlisiniz, hayatınızın her anını yoğun yaşarsınız, başarısız olmaktan korkmazsınız, hayatınızda hiçbir şey durağan değildir, daima yeni maceralara yelken açarsınız, ama tüm bu iyimserliğinize rağmen, bazen hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz, sözlüğünüzde ‘ilgisiz’ kelimesi bulunmaz, arkadaşlığınız sağlam olur, tutkulusunuz. Aile, akrabalık ilişkilerine çok önem verirsiniz, önemli günlerde mutlaka aile üyeleriyle bir araya gelmek istersiniz.
Çocuklarınızı disiplinli bir şekilde büyütürsünüz.
9) AMUN (26 Nisan- 25 Mayıs)
Mısır inanışlarına göre Amun dünyayı yaratan tanrıydı, bu burçta doğanlar güçlü, zinde ve önderlik etmeyi seven kişilerdir, iradeleri de güçlüdür, cesur ve kendilerine güvenlidirler,
Mükemmel lider olurlar, kusurları hoşgörüden yoksundurlar. Para konularındaki mesleklerde başarılı olurlar.
Karakter:
Duygusal bir yapınız vardır bu yüzden bazen kendinize olan güveninizi kaybeder ve melankoli ile neşe arasında gidip gelmeye başlarsınız, hassas yapınızı hayal gücünüzün ,çok zengin olduğunu gösterir, başkaları sizi gizemli biri olarak görebilirler, sizi yatıştırmak için sabırlı olmaları gerekir, bazen kendinizi korumak amacıyla, kendinizi başkalarından izole eder, kendi kabuğunuza çekilirsiniz, sosyal konulara eğiliminiz vardır, adil, dürüst bir insansınız ve vicdanlısınız bu özellikleriniz sayesinde insanlar size hayranlık duyarlar korkularınıza rağmen aşk hayatınızın önemli bir parçasını teşkil eder ve aşkınız için dağları yerinden oynatabilirsiniz!
Eşinizde ileri görüşlülük, otoriterlik ve nezaket ararsınız.
10) HATHUR (26 Mayıs – 24 Haziran)
Dünya ve gökyüzü tanrıçasıdır. Duygusalsınız, aşk sizin için çok önemlidir, çekici ve romantik bir insansınız.
Karakter:
Çok meraklı bir kişiliğiniz vardır, sıradan biri değilsiniz, hayata bağlı ve kendine güvenlisiniz, hayatınızın her anını yoğun yaşarsınız, başarısız olmaktan korkmazsınız, hayatınızda hiçbir şey durağan değildir, daima yeni maceralara yelken açarsınız, ama tüm bu iyimserliğinize rağmen, bazen hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz, sözlüğünüzde ‘ilgisiz’ kelimesi bulunmaz, arkadaşlığınız sağlam olur, tutkulusunuz. Bazen herkese güvenmenin kötü sonuçlarını görerek, üzülürsünüz, bazen insanlar sizin cömertliğinizi, fedakarlığınızı suistimal ederler, böyle durumlarda ihanete uğradığınızı hisseder ve asla unutmazsınız.
İyiliği unutmadığınız gibi, kötülüğü de unutmazsınız. Çocuklarınız için her fedakarlığı yaparsınız.
11) ANKA (25 Haziran – 24 Temmuz)
Sihirli anka kuşuyla resmedilir, risk almayı severler, kusurları inatçı ve hayalci olmalarıdır.
Karakter:
Çok karizmatik bir insansınız, insanları çabuk ikna eder, kendinize bağlarsınız, çok sevilirsinizi ve her zaman çevrenizde sizinle birlikte vakit geçirmekten hoşlanan dostlarınız olur, cesur ve açık görüşlüsünüz, aldığınız kararlar çok doğru olur ve bu yüzden herkes size hayranlık duyar, insanlara cesaret verir, kendine güven duymalarını sağlarsınız, diktatör olmadan doğuştan lider birisiniz, çok uzak görüşlüsünüz, fakat ilişkilerinizde kendinizden fazla vermezsiniz, ama bir kere eşinizi seçtikten sonra çok cömert olursunuz ve güçlü bağlar kurarsınız. Çocuklarınızın derslerine yardım eder, onları mümkün olduğunca iyi yetiştirmeye çalışırsınız.
Aileye çok önem verirsiniz.
12) ANUBİS (25 Temmuz – 28 Ağustos)
Bu ölüm ve öteki dünyanın tanrısıdır, mumyalama törenlerinde rastlarız. Ölünün öbür dünyaya geçişini gözetler, ruhlarını yargılar ve onları korur ismi çakal anlamına gelir genellikle dik kulaklı bir çakal veya köpek biçiminde resmedilir
Karakter:
Biraz çelişkiler içindesiniz, hem yalnızlığı seviyorsunuz, hem de başkaları olmadan yapamıyorsunuz, gizemli ve sırlarla dolusunuz, gölgeyi ışığa tercih ediyorsunuz, popüler olmaktansa, gizlenmeyi yeğliyorsunuz, olağanüstü hassassınız, ve çok sadık birisiniz hem kendinize hem de başkalarına karşı çok dürüstsünüz, idealist birisiniz ve bu yüzden hayatınızda büyük hayal kırıklıkları yaşayabilirsiniz ama bunlar uzun sürmeyecektir, ve sonunda mutlaka üstesinden geleceksiniz, ve çözümler bulup, kontrol altına almayı başaracaksınız, öğretmen, doktor, psikoloji, insan kaynakları konusuna çok yatkınsızın, çünkü bilinçaltı dünyasını derinden anlıyorsunuz.
Yapınız bazen duygusal anlamda zayıf hissetmenize, karar verememenize yol açabiliyor, eski yaraların tamir olması zordur ve siz ruh eşinizi bulmak size zor geliyor, bu yüzden eş seçerken çok dikkatlisiniz, eşinizde karşılıklı saygı ve güven bekliyorsunuz
|
|
|
BURÇLARIN KORKUTUCU ÖZELLİKLERİ |
Yazar: Archilles - 08-07-2017, Saat: 19:21 - Forum: Astroloji
- Yorum Yok
|
|
Burçlar hakkında klişe yorumlardan sıkıldıysanız, sizleri astrolojinin karanlık tarafına davet ediyoruz! Çoğunlukla iyi yönlerinin bahsedildiği burç yorumlarına bu sefer başka bir gözle bakmaya ne dersiniz?
Zodyak’ın 12 burcunu bu sefer en korkutucu yönleri ile ele aldık. Bu yüzden kendi burcunuzu okumayı “es geçebilirsiniz”. İşte burçların en korkutucu astrolojik özellikleri…
KOÇ BURCU
Egonun krallığına hoş geldiniz! Her şeyi ben bilirim tavrıyla birlikte sürekli en önde olmayı arzu eder. Kadını ya da erkeği fark etmez, ikisi de ukalalık konusunda sınır tanımaz. Anlattıklarına da güven olmaz, çünkü bire on katar.
BOĞA BURCU
Burçların en hımbılı üstelik en materyalisti! Hem bedenen, hem de kafa yönünden ağır olabilir. Harekete geçmesi zaman aldığından karşısındaki çıldırtabilir. Boğazına çok düşkündür; dikkat edin sizi bile yiyebilir.
İKİZLER BURCU
Tatlı dilli bir yılan! Kişilik bölünmesi, döneklik ne ararsanız var. Güzel sözlerle sizi sonsuza kadar oyalayabilir. Fikirleri çok sık değiştiğinden ona güvenerek adım atmanız zordur. Sizi bir kere yakaladı mı bırakmaz, çenesi ile saatlerce esir alabilir.
YENGEÇ BURCU
Sessiz ve duygusal görünürler ancak o kadar da içten değildirler. Bir işi yapıyor gibi görünüp tembellik yapmaya bayılırlar. Bitmek bilmeyen ruhsal problemlerine ek olarak bazen çok saf davranıp başlarını belaya sokabilirler.
ASLAN BURCU
Küçük dağları ben yarattım” havası hiç geçmez! Kusursuz olduğunu sanır ve çevresindeki her şeyin kusursuz olması için kendisini paralar. Eleştiriyi kaldıramazlar. Despot ve anlayışsız tavırları insanı hayattan soğutur.
BAŞAK BURCU
Soğuk nevaledir. Mesafeli duruşuyla adeta bir ruhsuzluk abidesidir. Konuştuğu zaman sivri diliyle karşısındaki kolay yaralar. Tertip düzen hastası olabilir eğer öyle değilse hayatındaki insanlara müdahale etmeden rahat edemez.
TERAZİ BURCU
Bir gün öyle bir gün böyle! Davranışlarındaki tutarsızlık “dengesiz” diye anılmasının en önemli sebeplerindendir. Güzellik takıntısı yorucudur. Politik davranışlarıyla nabza göre şerbet vermede ustadır.
AKREP BURCU
Tam bir tiyatrocu! Yüzünüze kıs kıs gülerken arkanızdan ne işler çevirdiğini tahmin bile edemezsiniz. Saçma sapan şeyleri kıskanır aynı zamanda çok da bencildir. Çoğunlukla sizi dinlemez, o an kafası başka bir yerdedir.
YAY BURCU
Geveze, dedikoducu ve patavatsız… Genellikle yeteneksiz insanların bu burçtan çıktığı söylenir. Bazen çok safça davranıp başını belaya sokabilir. Fazla iyimser oluşu ile karşısındakini çıldırtabilir.
OĞLAK BURCU
Burçlar kuşağının en pintisi! Maddiyata önem verir. Bazen hislerini ameliyatla aldırmış olabileceğini düşünebilirsiniz. O kadar inatçıdır ki, pire için yorgan yakabilir.
KOVA BURCU
Menfaatçi olması en korkunç huyudur. Üstüne üstlük menfaatlerini korumak adına türlü türlü yalan söyler. Neyse ki yalan söylemek konusunda başarısızdır, çoğu zaman yakalanır. İnsanların arkasından konuşmaya bayılır.
BALIK BURCU
Hayal dünyasında yaşarlar. Paranoyak tavırlarla herkesin arkalarından iş çevirdiğini düşünebilirler. Çok fazla akıllı oldukları da söylenemez. Saflıkları yüzünden ellerindekileri kaybedebilirler.
|
|
|
KÖTÜ ENERJİLERDEN KORUNMA |
Yazar: Magnetho - 08-07-2017, Saat: 17:39 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
BÜYÜ VE NAZARDAN GELEN ETKİLER
1-Nedeniniz bilmediğiniz, devamlı huzursuz ve endişeliyseniz,
2-Hayatınızda sürekli benzer sorunlar yaşayıp içinden çıkamaz durumdaysanız,
3-Toplumsal hayatınızda insanlarla iletişim kurmakta güçlük çekiyorsanız,
4-Olması muhtemel işleriniz son anda tersine dönüyorsa ve beklenmedik şekilde sonuçlanıyorsa,
5-Huzursuzluğa bağlı uykusuzluk, iştahsızlık veya halsizlik sorunlarınız varsa,
6-Ne kadar çalışırsanız çalışın şanssızlık yakanızı bir türlü bırakmıyorsa,
7-Çevrenizdeki insanlarla diyalog halinde iken yorgunluk, baş ağrısı, sıkıntı gibi duygular yaşıyor ve o ortamdan kaçmak istiyorsanız,
8-Geceleri karabasanlar görüyor, birinin sizi izlediğini hissediyor ve nedensiz korkular yaşıyorsanız,
9-Haklı olduğunuz konularda dahi hakkınızı aramada kendinizi başarısız hissediyorsanız,
10-Bütün çabalarınıza rağmen hayattan tat alamıyorsanız ve her işiniz yarım kalıyorsa büyük olasılıkla büyü ve nazar etkisi altında olma olasılığınız yüksektir.
BÜYÜ VE NAZARDAN NASIL KORUNURSUNUZ?
Bu durumdan korunmak için kutsal kitabımızın öngördüğü dualardan faydalanmakla birlikte gündelik hayatta uygulamanız gereken yöntemlerden de faydalanabilirsiniz.
Negatif enerjiden korunmak için neler yapabilirsiniz?
Örneğin;
1-Pozitif düşünün ve sürekli olumlamalar yapın.’’Tamamen pozitif enerjilerle çevrelenmeyi ve bana zarar veren bütün negatif enerjileri hayatımdan uzaklaştırmayı seçiyorum. Kendimi olumlu enerjilere açmayı ve güzel enerjiler üretmeyi kabul ediyorum. Bana zarar veren tüm olumsuz enerjileri şimdi kendimden uzaklaştırmaya ve bu enerjilerden korunabileceğim çok güçlü bir enerji kalkanına sahip olmaya hemen şimdi bütün kalbimle niyet ediyorum. Niyetim hemen şimdi gerçekleşmeye başladı ve bunun için teşekkür ediyorum ve Allah’a şükrediyorum.’’
2-Bir Ametis Taşı edinip toprağa gömüp 12 saat bekletin ve bu şekilde negatif enerjilerden arındırın. Daha sonra taşı teninize değecek şekilde örneğin bir kolye gibi üzerinizde taşıyın. Her hafta bir kere toprağa gömerek arındırmaya özen gösterin.
3-Üzerinizde bir miktar tuz taşıyın. Tuzu her gün değiştirip eski tuzu suyla akıtın.
4-Reiki enerjisini kullanarak çevrenizde koruma kalkanı oluşturun.
5-Meditasyon yapın. Çevrenizi mor renkte bir çember içinde hayal edin.
6-Kendinizi güçlü hissedin ve sizi mutlu eden şeylerle vakit geçirin. Sık sık kendinize ‘’Ben güçlüyüm ve mutluyum’’ şeklinde telkinler verin.
7-Auratik alanınızı güçlendiren çalışmalar yapın.
UYGULAMALI TAVSİYELER
KORUNMA TILSIMLARI
1)Üç kere Ayet-el Kürsi bir kere Nas Suresi üç kere Felak Suresini okuyunuz. Her okumada besmele çekiniz.
2)’’Ya Rahman Ya Rahim Ya Aziz’’ esmalarının sonuna ‘’Celle Celalühü’’ ilave ederek 101’er kere okuyunuz.
3)Fatiha Suresini yedi defa okuyunuz. Devamında tespihe ‘’Ya Vedüd’’ 101 kere okuyunuz.
4)Beyaz porselen kaseye gül suyu koyunuz. Devamında suya üç kere Ayet-el Kürsi bir kere Nas Suresi üç kere Felak Suresini okuyup her okumada suya üfürün. Okunan gül suyu ile yüzünüzü yıkayın. Arta kalan suyu bulunduğunuz mekana serpin.
NOT:Serpme işlemini gece vakti yapmayın.
5)Yemeklik toz tuza üç kere Ayet-el Kürsi okuyunuz. Okunan tuzu ocakta yakınız.
6)Funda otunu evinizde, odanızda, iş yerinizde yeşil bir kese içerisinde bulundurmaya özen gösterin.
7)Kutsal kitabımızı uyuduğunuz odada yüksek bir yerde bulundurunuz.
NOT: Bu işlemleri gerçekleştirirken niyetinizin üzerinizdeki negatif enerjiden arınmak olduğunu içinizden sık sık geçirin.
Alıntı: Hülya Gün
|
|
|
Negatif ve Artık Enerjilerden Arınmak İçin Öneriler |
Yazar: Magnetho - 08-07-2017, Saat: 17:01 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Hızlı yaşamın getirisi olarak hepimiz çevremizde daha pratik çözümler arıyoruz. Bunun için hazır gıdalar, kullan at eşyalar, pratik yöntemler deniyoruz. Bu hızlı ve yoğun tempoya rağmen hepimiz bu koşuşturma içerisinde ruhsal dünyamız ile barışık yaşamak istiyoruz.
Negatif enerjilerden uzak durmak, enerji bedenlerimizi korumak ve ruhsal, fiziksel, zihinsel ve duygusal olarak da sağlıklı olmak istiyoruz. Bunlar içinde pratik çözümler arıyoruz. Eskiler bu konuda çok basit ama etkili bazı yöntemler geliştirmişlerdir.
Negatif ve Artık Enerji
Hepimiz iş, okul veya sosyal yaşamımızda birçok insan ile içli dışlı oluyoruz. Haliyle auralarımız arasında sürekli ve hızlı bir enerji alışverişinde bulunuyoruz. En nihayetinde eve geldiğimizde kendimizi yorgun ve bitkin hissediyoruz. Hiç fark ettiniz mi, neden bazen fiziksel olarak çok hareket etmesek da kendimizi yorgun hissediyoruz? Bunun çevre kirliliği, gürültü vb. gibi nedenlerinin ötesinde bir diğer sebebi, üzerimizde var olan negatif ve artık enerjilerdir ve eskilerin bu konuda bize çok önemli önerileri vardır;
Adaçayı; Adaçayı çok eski zamanlardan beridir arındırmak için kullanılır. Kızılderililer adaçayının Yüce Ruh’un insanlara verdiği bir hediye olarak görürlerdi. Negatif enerjiyi nötrleyerek hem koruyucu hem de rahatlatıcı bir etkisi vardır. Eskiden adaçayını tütsüleyerek auralar ve evler temizlenirdi. Haliyle hala daha spiritüel olarak en çok kullanılan yöntemlerden biridir. Yapmanız gereken bir tabakta kurutulmuş adaçayını yakmak ve bunla auranızı “yıkamaktır.” Adaçayı dumanı auranızı temizleyecek ve sizi arındıracaktır.
Ayrıca evinizdeki negatif enerjiyi ve nazarı yok etmek içinde düzenli olarak adaçayı ile evinizi tütsüleyebilirsiniz ama burada önemli nokta her tütsüleme sonrası camı açarak temiz havanın içeri girmesidir. Tuz ve Tuz Banyosu: Tuz bilinen en eski koruyucu ve negatif enerjiyi toplayıcıdır. Eskiden yemeklere tuzun konmasının sebebi tat vermesi değil, yemeklere karıştırılmış büyülerin veya negatif etkilerin yok edilmesiydi. Bunun için genellikle doğal olana deniz tuzu kullanmanızı öneririm. Evinizde ve odanızda bir tabak içine biraz tuz koymanız evde ki negatif enerjiyi toplayacaktır. Ayrıca daha pratik bir yöntem olarak eve geldiğinizde bir leğende ılık bir suda bolca deniz tuzu çözündürdükten sonra ayaklarınız bu tuzlu suya sokmanızdır. Bu noktada tuz ayaklarınızdan vücunuzdaki bütün negatif ve artık enerjiyi toplayacak ve sizi topraklayarak rahatlatacaktır. Bunun yanı sıra banyo suyunuza bolca tuz ve biraz adaçayı yaprakları koyup bu suyla banyo yapabilirsiniz. Ametist: Ametist doğal bir arındırıcı ve dönüştürücüdür. Evdeki veya auranızdaki negatif enerjiyi pozitif enerjiye dönüştürür. Bu açıdan evinizde büyük bir ametist bulundurmanızda fayda var.
Ayrıca yoğun geçeceğiniz günlerde ametist kolye takarak daha hazırlıklı olarak hayata atılabilirsiniz Hızlı topraklanma tekniği: Bu teknik çok hızlı bir şekilde topraklanmanızı sağlar. Bu sayede üzerinizdeki fazla ve artık enerjiyi toprağa verirsiniz. Özellikle meditasyonlardan sonra topraklanma meditasyonu için fazla zamanınız yoksa hemen parmaklarınızı aralayarak parmak uçlarınızı yere dokundurun ve bir müddet derin nefes alıp vererek parmak uçlarınızdan fazla enerjiyi toprağa boşaltın.
Kaynak: estanbul.com
|
|
|
Zihninizi Ne Kadar Tanıyorsunuz? |
Yazar: Magnetho - 08-07-2017, Saat: 16:19 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
|
Zihin, fiziksel olmayan bir tür enerjidir. Önemli olan onu nasıl deneyimleyebileceğimizi bilmektir. Zihin, ormandaki ağaç ve dağların suda yansıması gibi net ve doğal olarak kendini yansıtır ve sürekli an ve an değişir. Düşünceler, duygular, algılar, hatıralar hepsi zihni oluşturur. Zihinsel etkenler olarak bilinen niyet, iletişim, duygular, tanıma ve dikkati kullanarak dışarı ile etkileşim halinde oluruz. İlham, inanç, farkındalık, azim, bilgiyi kullanarak da dış dünyamızı şekillendiririz.
Zihin inanç, vicdan ve ahlak kurallarına sahip olduğunda, bağımlılıklar, sıkılganlık, yanlış bakış açısı, ve nefretten uzaklaşır, diğerlerine zarar vermemeye başlar ve sonunda pozitif hale gelir. Arzular öfke, gurur, cahillik (yanlış bakış açısı), şüphe, 5 acı kaynağı ( depresyon, korku, nefret, kıskançlık, kızgınlık) ise zihni pozitif halinden uzaklaştırırlar. Bu da zihnimizin içinde sürekli devam eden bir savaşın varlığını kanıtlar. Dini kaynaklar zihnin negatif ile pozitif hali arasındaki savaşı anlatmak için “ cihat” metofurunu kullanmışlardır.
Zihnin içindeki bu savaş milyonlarca yıldır devam ediyor. Sona ermemesinin sebebi ise biziz. Sürekli olarak taraf değişikliği yapıyoruz. Bazen bir tarafı, bazen de diğer tarafı destekliyoruz. Hatta her ikisini de desteklediğimiz zamanlar olabiliyor. Bu şekilde istikrarsız olmaya devam ettiğimiz sürece zihin de net ve stabil hale gelemiyor. Bence nasıl bir düşmanla dans ettiğimizi hatırlama zamanı geldi. Bir kere bu düşman hep yanı başımızda. Bize fark ettirmeden gizlece yaşamımızı sızabiliyor. Beş duyumuzu etkileyerek algılarımıza müdahale edebiliyor. Nasıl mı?
Mesela içimize öyle bir korku salıyor ki yerde duran siyah bir ipliği akrep zannebiliyoruz, Böylece basit bir iplik tehdit haline geliyor. Başka bir örnekte çok sevdiğimiz bir dostumuzun düşmanımız olduğuna ya da canımızdan çok sevdiğimiz annemize kötü davranmamıza sebep olabiliyor. Anlayacağınız tüm insiyatif onun elinde. Her defasında o kazanıyor. Peki, buna izin vermeye devam edecek miyiz? Bence bu sorunun yanıtı “hayır “ olmalı.
Bu düşmana karşı yaptığımıza savaşta yapılacak tek şey tıpkı onun bize yaptığı gibi dikkatini dağıtmak. Bunun için de çok parlak bir ışığa ihtiyaç var.Bu ışık aslında çok yakında zihnimizin içinde bir yerde. Ona ulaşmak için zihnin sabır, cömertlik, dürüstlük, bilgelik, ve konsantrasyon gibi ışık özelliklerini geliştirmeliyiz. Savaşırken kullanacağımız silah türü ise sevgi ve şefkat olmalı. Sevgi ve şefkat silahı çok etkili olmasına rağmen kuş tüyü gibi hafif. Bu silahı sürekli elimizde tutabilmek için konsantrasyon geliştirmeliyiz. Bunun içinde en etkili yöntem meditasyon ( samatha, mindfulness) Ben uykumda bile sevgi ve şefkat silahını elimden düşürmemeye niyetliyim. Niyetliyim diyorum çünkü arada bir sevgi ve şefkat silahını elimden bırakabiliyorum. Hatta bilinçli olarak yere düşmesine izin verdiğim anlar bile olabiliyor. Aranızdan, “Aman sen de şefkat ve sevgi ile oyalanmana devam et, rakibin dış kaynaklar kullanıyor, güçlü okları ve nükleer silahları var. Bu savaşı kazanmak istiyorsan sen de aynı silahları kullan diyenler” olabilir J)
İş bu raddeye geldiğinde “ben susayım tarih konuşsun “diyorum.” Geçmişte bu savaşı kazananlar sevgi ve şefkat silahını hiç bir şekilde bırakmadılar, zihinlerinin ışık tarafına sahip çıktılar. İşte onlar yapabildiyse ben de yapabilirim “diyorum.
Şimdi sıra son soruya geldi. Hazır mısınız?
İçinizde sürekli devam eden bu savaşa sona erdirmek için hangi silahı kullanmayı tercih edersiniz?
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Kaynak: Sibel Kavunoğlu
|
|
|
ÇAKRALAR NASIL AÇILIR? |
Yazar: Magnetho - 08-07-2017, Saat: 15:40 - Forum: Çakra
- Yorum Yok
|
|
Çakraların nasıl açılacağı konusu belki de spritüal alemin en popüler konularından biridir. Ben, çakraların açılabilmesi için kişinin yaşamına çeki düzen vermesi gerektiğine inananlardanım. Mesela, bir takım korkularınız varsa kalp çakranızdaki enerji akışı dengede olmayabilir. Hatta korkular gittikçe çeşitlenip arttığında, sadece kalp çakrası değil diğer çakraların da dengesi bozulabilir. İsterseniz çakraların üzerinden tek tek geçerek ne demek istediğimi açıklayabilirim.
Kişi bir şeyleri kabul etmekte zorlanıyor, sürekli bir gücenme halini deneyimliyor ve çevresindekilere karşı sert davranışlarda bulunuyorsa kök çakradaki enerji akışı dengede olmayabilir. Kişi, insanları yargılamaya, eleştirmeye devam ettiği sürece kök çakranın açılması zaman alacaktır.
İkinci çakra yani cinsel çakranın temsil ettiği konular arzu, ihtiras, kutupsallık, hareket, alma/verme dengesi, değişim ve yaratıcılıktır. Bu çakradaki enerji akışının dengesiz olması, öfkeyi de beraberinde getirecektir. İkinci çakradaki enerji akışının dengelenmesi ile kişi kendisini en çok nelerin mutlu edeceğini bilmeye başlar, suçlama hali yok olur, sevgiyi daha çok vermeye başlar.
Üçüncü çakranın temsil ettiği konu kararlılıktır. Buradaki enerji akışında dengesizlik, kişinin yaşamında öfke, açgözlülük, hırs temasını kuvvetlendirebilir.
Dördüncü çakra; kalp çakrası, burası herkesin bildiği gibi şefkat, sevgi ile ilgilidir. Bu çakrada dengesizlik olduğunda, kaybetme korkusu, aşırı korumacılık, bağımlılıklar, başkalarının ihtiyaçlarının daha önemli olması gibi temalar da söz konusu olabilir. Kalp çakradaki enerji dengelendiğinde şükran duyma, takdir etme temaları var olmaya başlayacaktır.
Beşinci boğaz çakrası, dürüstlük, iletişim ve ifade ile ilişkilidir. Buradaki enerji akışı dengesizleştiğinde, kişi ilişkiye girmekten ve öne çıkmaktan kaçınacaktır. Yaşamında beğenilmeme korkusu, rekabet ve gurur hakim olacaktır. Bu çakra, aynı zamanda kişinin harekete geçmesine engel olan başarısızlık korkusu ile de ilgilidir. Arzu ve istekleriniz gerçekleşmeye, ilişkileriniz düzelmeye başlandığında beşinci çakra açılıyor demektir.
Altıncı çakra, kendi kendinin farkında olma, mutluluk, neşe ve zihin gücü ile ilgilidir. Bu çakradaki enerji dengesizliği zihinsel karmaşa, bunalıma sebep olabilir. Kişinin yaratıcı fikirleri engellenir. Kişi yaratıcı fikirlerini ortaya dökse de bunları uygulamaya koyamaz. Suçu dış dünyaya yükleme halinde olabilir.
Yedinci çakra, zihin ve bedenle bağlantılıdır. Bu çakradaki enerji akışında dengesizlik acı ve üzüntüye sebep olabilir. İyi haber! Yedinci çakradaki enerji akışı dengelendiğinde diğer altı çakradaki enerji akışı da dengelenecektir.
Nasıl? Çakraları açmak için nereden başlayacağınıza karar verebildiniz mi?
Her Daim Sevgi ve Işıkla
Kaynak: Sibel Kavunoğlu
|
|
|
Pozitif Düşünce Gücüyle Mutlu Yaşamın Sırları |
Yazar: Magnetho - 08-07-2017, Saat: 15:17 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Doğduğumuzda tamamen iç dünyamızla iletişim halinde saf, temiz, açık bir zihinle dünyaya geliyoruz. Fakat büyüdükçe etrafımızdaki yetişkinlerden korkmayı ve sınırlarımız olduğunu öğreniyoruz. Ve bizler de birer yetişkin olduğumuz zaman farkında olmadan pek çok negatif düşünce geliştirmiş oluyoruz. Sonunda hayatlarımızı ve deneyimlerimizi bu yanlış düşüncelerin üzerine kurmaya meyilli oluyoruz.
Sevgiyle Baktığımda Her Şeyi Açıkça Görebiliyorum
Suçlayıcı düşünceleri affedici düşüncelerle değiştiriyorum;
Üst Benliğim bana acısız bir yaşam sürmek konusunda rehberlik ediyor. Acıyı gördüğüm anda tıpkı içimdeki bilgeliğe uyanmam gerektiğini söyleyen bir çalar saat çalmışçasına uyanırım. Eğer acı hissediyorsam hemen zihinsel olarak kendimi telkin etmeye çalışırım. “Acı” kelimesini “his” kelimesiyle değiştiririm. Bedenim pek çok şey “hisseder”. Bu ufacık sözcük değişimiyle bilincim üzerine ve iyileşmeye odaklanırım. Böylece kolaylıkla iyileşebilirim. Eğer zihnimi biraz olsun aşağı çekebilirsem bedenim de aynı şekilde odak noktalarını başka yerlere dağıtacaktır. Bedenimi ve zihnimi seviyorum ve birbirlerine bu kadar bağlı oldukları için minnettarım.
Sevgiyle, Her Şeyi, Her Açıdan, Açıkça Görebiliyorum
Açıkça Görebiliyorum;
Görüşüm ve amaçlarım benim için son derece açık. İç benliğim beni her zaman en iyiye ve en yükseğe doğru yönlendiriyor. Sonsuz yaşamla, her şeyin kusursuz, tam ve bütün olduğu o noktayla aramda bağlar kuruyorum. Her şeyin değiştiği bu dünyada olayların merkezi benim. Herkesin ve her şeyin içindeki iyiliği görebiliyorum.
Affetmek Her Zaman Ve Her Yerde Yanımda Taşıdığım İyileştirici Bir Araçtır
Affetmeye hazırım;
Eleştiri, korku, suçluluk, pişmanlık ve utanç duygusunu üzerimden attığım zaman özgür olduğumu hissediyorum. Bu sayede kendimi ve diğer insanları affedebilirim. Bu hepimizi özgür kılacaktır. Eski meseleleri kapatmaya hazırım. Geçmişte yaşamayı reddediyorum artık. Bu yükü uzun zamandır sırtımda taşıdığım için kendimi affediyorum. Kendimi ve başkalarını sevmeyi bilmediğim için kendimi affediyorum. Her insan kendi davranışlarından sorumludur ve hayatta ne ekerse onu onu biçerler. Bu nedenle kimseyi cezalandırmama gerek yok. Ben de dahil olmak üzere hepimiz kendi bilinçlerimizin yasaları altında yaşıyoruz. Kendi adıma kin tutan yönümü bir kenara bırakıyorum ve sevgiyi kucaklıyorum. Ve şimdi iyileşiyorum.
Bütün Alışkanlıklarım Beni Olumlu Yönde Destekleyen Alışkanlıklardır
Mükemmel olma ihtiyacını bir kenara bırakıyorum
Kötü bir alışkanlığımı bırakmaya çalışırken bu ilk başta bir sorun gibi görünebilir. Bu sorunları kalbimin derinliklerinde sevilmeyi bekleyen köşeler olarak tanımlıyorum. Evrenden korkularımı yenmem için bana yardım etmesini istiyorum ve yeni bir anlayış düzeyine geçmeye çalışıyorum. Olumsuz alışkanlıklarıma ve inançlarıma sevgiyle bakmayı öğreniyorum. Eskiden “Of, bundan kurtulmak istiyorum” derdim. Şimdi bir takım alışkanlıklarımın bir amaca hizmet ettiğini düşünüyorum. Böylece eski alışkanlıklarımı sevgiyle geride bırakıyorum ve bu ihtiyaçlarımı giderecek daha pozitif yollar keşfediyorum.
Tanık Olduğum Her Şeyi Sevgiyle Karşılıyorum
Günün yirmi dört saati aydınlanmak benim işim;
Sevgiye uyanmak her sabah yaptığım şey. Her sabah zihnimi açıyorum ve SANKİ şimdiden Mükemmelliğe, Bütünlüğe, ve Tam Olmaya ulaşmışım gibi davranıyorum. Kalbim bütün iyiliklere açık ve içimde, ihtiyacım olan şeyleri elde etmek için duyduğum çaba ve stresi bir yana bırakıyorum. Ve biliyorum ki ihtiyacım olan ya da arzuladığım her şey tam zamanında ve yerinde gelip beni bulacak. Evrenin benim tarafımda olduğunu bildiğim için rahatım. Üst benliğim ve bilincim bir araya geldikleri sürece bütün deneyimlerde yepyeni şeyler keşfetmeye devam edeceğim.
Sevgi Benim Dünyamı Döndüren Şeydir
Benim sevgim güçlüdür;
Kendime aşık bir insan gibi davranıyorum. Başımdan onlarca olay gelip geçiyor ama kendime duyduğum sevgi değişmiyor. Bu kibirli ya da kendini beğenmiş olduğum anlamına gelmez. Bu tür insanlar aslında “senden çok daha iyiyim” maskesi altında kendilerinden nefret eden insanlardır. İnsanın kendini sevmesi yalnızca Varlığının mucizesini kutlamasıdır. Eğer kendimi seversem ne kendime ne de başkalarına asla zarar veremem. Benim için dünya barışının sırrı koşulsuz sevgide yatıyor. Bu insanın kendini kabullenmesiyle ve sevmesiyle başlar. Kendimi sevmek için mükemmel olmayı beklememe gerek yok. Kendimi şu anda olduğum halimle kabulleniyorum ve seviyorum.
Yapılacak Değil, Bilinecek Bir Şeyler Var
İletişim bir aşk şarkısıdır;
Sevgiyle iletişim kurmak insanlar için en önemli ve en güçlü deneyimlerden biridir. Bu noktaya nasıl mı geldim? Kendi üzerimde çok çalıştım, onlarca kitap okudum ve “Benim söylediklerim ve düşündüklerim benden çıkıyor ve bunun karşılığında evren de bana cevap veriyor ve sonra onlar bana geri dönüyor” gibi hayata dair bir takım prensipleri anlamayı öğrendim. Böylelikle yardım istemekten kaçınmamaya ve kendimi gözlemlemeye başladım. Eleştirmeden ve yargılamadan bakabildiğim bir nokta oluşturduğum zaman sevgiyle iletişim kurmak konusunda inanılmaz bir gelişme gösterdim. Neye inanıyorum? Ne hissediyorum? Nasıl tepkiler veriyorum? Nasıl daha çok sevebilirim? Ve sonra evrene dönüp “Bana Sevgiyi Öğret” dedim.
Bu Evrenin Her Yerinde Kendimi Tamamen Güvende Hissediyorum
Güvendeyim;
Her zaman sevgi ve korku arasında seçim yapma şansına sahibiz. Korktuğumuz zamanlarda aklıma güneşi getiririm. Bulutlar önüne geçtiği halde o her zaman parlamaya devam eder. O tek ebedi gücün ışığı da tıpkı güneş gibi, negatif düşünce bulutlarımız geçici olarak onun önüne geçse de her zaman üzerimizde parlamaya devam edecektir. Ben Işığı düşünmeyi seçiyorum. Işıkta kendimi güvende hissediyorum. Ve korkular üzerime geldiği zaman onları gökyüzünde gelip geçen bulutlar olarak görmeyi seçiyorum ve onlara yol veriyorum. Ben korkularım dışında bir varlığım. Sürekli kendimi koruyarak ya da savunarak yaşamak zorunda değilim. Kalplerimizde yaptığımız şeyin çok önemli olduğunu biliyorum ve her güne kalbimi dinleyerek başlıyorum. Korktuğum zamanlarda kalbimi aralıyorum ve sevginin korkularımı silip götürmesini bekliyorum.
Bedenime Sevgiyle Bakıyorum
Kendimi sevgiyle besliyorum;
Kendimi, hayatın bana sunduğu en iyi şeylerle besliyorum çünkü kendimi seviyorum. Ben çok değerli bir varlığım bu nedenle iyi besleniyorum ve kendime elimden geldiğince iyi bakıyorum. Bedenim çok özel ve diğer tüm bedenlerden farklı. Bu nedenle bedenime en uygun yiyecekleri seçmeye çalışıyorum. Yiyecekler ve içeceklerle ilgili her şeyi öğrenmeye çalışıyorum. Ne yediğime ve ne içtiğime çok dikkat ediyorum ve benim için uygun olmadığını fark ettiğim yiyecek içeceklerden uzak duruyorum. Eğer yemek yedikten bir saat sonra uykuya dalıyorsam bu yiyeceğin benim için uygun olmadığını anlıyorum. Bana enerji verecek yiyeceklerle beslenmeye çalışıyorum. Bütün yiyecekler için şükrediyorum. İyi gıdalar alıyorum ve çok iyi besleniyorum. Kendimi sağlıklı, mutlu ve mükemmel hissediyorum.
Mükemmel Bir Geçiş Dönemindeyim Ve Bunun Her Anının Keyfini Çıkarıyorum
Değişmeye hazırım;
Bir geçiş döneminde yaşıyoruz. Eski inançları bir kenara bırakıp yeni düşünceler edinmenin zamanı geldi. Yalnızlık, öfke, ayrılık, korku ve acıların hepsi eski sendromlarımızın bir parçası ve bizim de değiştirmek istediğimiz tam da bu. Korkudan çıkıp sevgiye dönmek istiyoruz. Balık evresinde kendi bedenlerimizden ayrıldık ve bize yardım etmesi için başka insanlara döndük. Şu anda girmekte olduğumuz Kova evresinde insanlar içlerine dönmeyi ve içlerindeki gücü keşfetmeyi öğreniyorlar. Bu bizleri özgürleştirecek mükemmel bir süreç. Bazı insanlar bunun sorumluluk olduğunu düşünerek endişeleniyorlar ama aslında bu yalnızca hayata cevap verme yeteneğimizin açığa çıkmasıdır. Bu bizi kurbanlaştırmıyor aksine güçlendiriyor. Başka birine dayanmadan yaşayabilmek, içindeki gücün ve yeteneklerin farkında olmak, değişimlerin yaratabileceğini bilmek mükemmel bir duygu.
Güç Şu Anın İçindedir. Gücünüzü Elinize Alın.
Gücümü kabul ediyorum;
Yaşamınızı iyileştirmek için ihtiyacınız olan güce sahipsiniz. Çoğu zaman çaresiz olduğumuzu düşünürüz ama bu doğru değil. Her zaman zihinsel gücümüze sahibiz. Beyin gücünüzü bir kurban olduğunuzu düşünmek için mi kullanıyorsunuz? Kendinize kızgın mısınız? Başkalarından şikayet mi ediyorsunuz? Hayatınızı değiştirecek güce sahip olmadığınızı mı düşünüyorsunuz? Bu gücünüzü inkar etmektir. Zihniniz çok güçlü araçtır. Gücünüzü ele alın ve bu gücü bilinçli kullanın. Her şeyin iyiye gittiğini görmek sizin elinizde. Sizi yaratan o Tek Güç ve Tek Zekayla bağlı olduğunuzu unutmayın. Bu desteği hissedin ve kullanın. Tam elinizin altında.
Bir Sonraki Nefesimizin Bizi Orada Beklediğini Biliyoruz. Başka Şeylerin de Bizim İçin Orada Olduğunu İnanmalıyız.
Kendime Güveniyorum;
Dünya adeta bir sanat eseridir ve ben de öyleyim. Bu sonsuz yaratı sürecinin bir parçası olmak için hayatın akışına güvenmek zorundayım. İşler zorlaştığı zaman güvenle içime dönüyorum ve düşüncelerimin demirini Doğruluk ve Sevgi denizine atıyorum. Evrenden bana rehberlik etmesini diliyorum ve fırtınalı denizlerde de sakin, güzel havalarda da yoluma devam ediyorum. Benim görevim, bu anın içinde olmak ve açık, basit, pozitif düşünceler ve cümleler kurmaktır. Her şeyin bir sebebi olması mümkün değil, bunu biliyorum. Güzel ve güvenli bir ruh olarak doğduğumu da biliyorum. Şimdi hayat sürecinin, yani benim, o gizemli ve görünmez hazinemi kutlamak için birkaç dakikamı ayırıyorum.
İnsanlar da Tıpkı Çiçekler Gibi Kendilerine Özgü Güzellikler Taşırlar ve Her Gün Çiçek Açarlar.
Güzellik beni canlandırır ve iyileştirir;
Güzellik her yerdedir. Minicik çiçeklerde, suyun üzerine yansıyan güneş ışığının desenlerinde, yaşlı ağaçların o sessiz gücünde doğal güzelliğin ışığı pırıl pırıl parlıyor. Doğa beni heyecanlandırıyor, yeniliyor ve tazeliyor. Hayatta, en basit şeylerde bile beni rahatlatacak, neşelendirecek ve iyileştirecek şeyler bulabiliyorum. Kendime sevgiyle bakmayı biliyorum. Ben de doğanın bir parçasıyım ve bu nedenle tamamen kendime özgü bir biçimde ben de güzelim. Nereye baksam güzel bir şeyler görüyorum. Bugün yaşamın bütün güzelliğiyle cıvıldıyorum.
Bedenim Mutlu, Huzurlu ve Sağlıklı, Ben de Öyleyim.
Sağlıklı olmak benim en kutsal hakkım;
Evrendeki tüm iyileştirici enerjilere açığım. Vücudumdaki her bir hücrenin zekasına ve kendini nasıl iyileştirmesi gerektiğini bildiğine inanıyorum. Bedenim sürekli mükemmel sağlığa kavuşmak yolunda ilerliyor. Şimdi iyileşme sürecimi sekteye uğratan bütün engellerden kurtuluyorum. Bütün nefret duygularını, kıskançlığı, kızgınlığı, korkuyu, kendime acımayı, utancı ve suçluluk duygusunu bir yana bırakıyorum. Beni incittiğine inandığım herkesi ve her şeyi affediyorum. Başkalarını incittiğim için ve kendimi geçmişte yeterince sevmediğim için kendimi affediyorum. Bedenimi seviyorum. Her bir organıma, kemiğime, etime, vücudumun her yerine sevgi yolluyorum. Tüm hücrelerimi sevgiyle yıkıyorum. Geçmişteki sağlıklı günlerim için bedenime şükran duyuyorum. İyileşmeyi ve sağlıklı olmayı şimdi ve burada bütünüyle kucaklıyorum.
Şu Anda Sahip Olduğunuz Limitli Düşünce Sisteminin Önüne Geçmeye Karar Verin. Evet, Yapabilirsiniz.
Ben kararlı bir insanım,
Fiziksel sağlığınızı düşünürken sağlıklı, besin değeri yüksek yiyecekler seçersiniz. Zihinsel ve duygusal sağlığınız içinse sizin için sağlam bir temel oluşturacak düşünce biçimlerini benimsersiniz. Öylesine kafamızdan geçen bir düşünce o kadar da önemli sayılmaz ama sürekli kafamızda dönen düşünceler birbiri ardına dökülen su damlaları gibidir. Bu su damlaları ilk başta küçük bir su birikintisine dönüşür, sonra bir havuz olur, sonra bir göl ve sonunda bir okyanusa dönüşür. Sürekli tekrar eden eleştiri ve eksiklik; ve sınırlar üzerine kurulu düşünceler bilincinizi bir tür negatiflik denizinde boğacaktır. Öte yandan doğruluk, huzur ve sevgi üzerine kurulu düşüncelerin tekrarı sizi su yüzüne çıkarıp okyanusun üzerinde süzülerek ilerlemenizi sağlayacaktır. Sizi Birliğe bağlayacak olan düşünceler doğru kararlar verip onlara sadık kalmanızı sağlayacaktır.
Hayatım en Derin Noktasına Kadar Bir Düzen İçindedir
Evren kusursuz bir düzene sahiptir;
Yıldızlar, ay ve güneş ilahi bir düzene göre işlemektedirler. Belli bir düzenleri, belli bir ritimler ve belli bir amaçları var. Ben de evrenin bir parçasıyım ve hayatımın belli bir düzeni, bir ritmi ve bir amacı olduğunu biliyorum. Zaman zaman hayatım bir kaosun içindeymiş gibi görünebilir ama kaosun ortasında bile derinlerde bir yerde ilahi bir düzen olduğunu biliyorum. Zihnimi bir düzene koyduğum zaman almam gereken dersleri alıyorum, kaos bir anda bitiyor ve tekrar düzene kavuşuyorum. Hayatımın ilahi düzenle mükemmel bir uyuma sahip olduğunu biliyorum. Hayatımın her alanında her şey yolunda.
Rüyalarım Benim İçin Sevgi Dolu ve Zevkli Deneyimlerdir
Rüyalarınızı hatırlamaya çalışın,
Lütfen yatmadan önce yaptığınız son şey televizyon izlemek ya da haberleri dinlemek olmasın. Haberlerde genellikle bir dizi felaket haberi olur ve bu haberleri rüyanıza taşımak istemezsiniz. Rüya gördüğünüz sırada aslında büyük bir temizlik işlemi yapılmaktadır. Hatta şu anda üzerinde çalıştığınız her hangi bir konuda rüyalarınızdan size rehber olmasını isteyebilirsiniz. Sabah kalktığınızda cevabınızı almış olacaksınız. Yatmadan önce sizi rahatlatacak bir şeyler yaparak kendinizi uykuya hazırlayın. Mesela kendinize şunları söyleyebilirsiniz: “Hayatımın her köşesinde güven duygusu var. Gecenin karanlığında uyurken bile güvendeyim. Rüyalarım, neşe dolu rüyalar. Uyandığımda kendimi sağlam ve güvende hissediyorum. Uyanmayı seviyorum. Eğer bir rüya görüp uyanırsam onun bana kendini anlatmasına izin veriyorum”. Zihinsel çalışmalarınız daha gözlerinizi açmadan başlayabilir. Uyandığınız zaman sıcacık yatağınızda çarşafların altından başınızı bile kaldırmadan bu güzel uyku için Tanrı’ya şükretmelisiniz.
Her Şey Yolunda. İhtiyacım Olan Her Şeye Şu Anda Sahibim.
Bol bol zamanım var.
Sabırsız davrandığım zamanlarda aslında bana bahşedilen zamanı kullanmadığımı ve bu durumdan ders almadığımı fark ediyorum. İstediğim şeyin hemen olmasını istiyorum. Bir keresinde bir söz duymuştum: “Hemen gelen haz geç kalmıştır”. Ama her zaman öğrenilecek yeni şeyler vardır. Sabırlı olmak hayatın gidişatına uyum sağlamak ve her şeyin tam zamanın da tam da olması gereken yerde olacağına inanmak demektir. Eğer bütünleşmeye henüz erişemediysem hala daha yapmam ve öğrenmem gereken şeyler var demektir. Sabırsız davranmak bu süreci hızlandırmayacaktır. Üstelik bu bize daha çok zaman kaybettirecektir. Bu yüzden şimdi derin bir nefes alıyorum ve kendime: ” Bilmem gereken nedir?” diye soruyorum. Ve sonra sabırla etrafımda bana yardımcı olabileceğine inandığım şeyleri keşfediyorum.
Düşüncelerim Sindirim Sistemimi Destekleyerek Güçlendiriyor
Bedenim akıllıdır,
Her geçen gün kendime bir parça Koşulsuz Sevgi vermek daha da kolaylaşıyor. Hayatta “başıma gelen şeylerin” bilincimin neresinde olduğumla alakalı olduğunu biliyorum. Hayatın; “zor olduğuna ve piyangonun her zaman bana vurduğuna” mı inanıyorum ya da; “ben zaten yetersizim, neyi değiştirebilirim ki?” diye mi düşünüyorum? Eğer bu düşüncelere sahipsem (düşüncelerimi ve hislerimi düzenleyen) sindirim sistemim zayıflayacak ve tüm “parazitlere” ve “mikroplara” açık hale gelecek. Ama “yaşamanın güzel olduğuna, sevilmeyi hak ettiğime ve ihtiyaçlarımın her zaman giderildiğine” inanırsam o zaman sindirim sistemim de güçlenecek ve bedenim rahatsızlıklara karşı daha kolay savaşabilecek.
Meditasyon Yaptığım Zamanları Besliyorum
Aradığım bilgelik içimde,
Günde en az bir kez sessiz bir köşeye çekilip oturuyorum ve içimdeki bilgi ve bilgelikle iletişim kuruyorum. Bu bilgi ve bilgelik yalnızca bir nefes ötemizde. Sorduğum bütün soruların cevapları orada beni bekliyor. Meditasyon yapmak benim için bir zevk. Sessizce oturup derin derin nefes alıyorum. Rahatlıyorum ve içimde huzuru bulduğum o noktaya dönüyorum. Bir süre sonra tazelenmiş, yenilenmiş ve hayata hazır bir biçimde yine bulunduğum o noktaya dönüyorum. Her gün benim için yepyeni, zevkli bir macera çünkü iç bilgeliğime kulak vermeyi seçiyorum. Bu bilgelik her zaman, mekan ve değişim evreninin ötesindeki özden geliyor. Meditasyon yaptığım zaman iç benliğimin en derin ve en değişmez parçasıyla birleşiyorum. Burada enerjiyim. Ben ışığım. Ben cevabın ta kendisiyim. Ben sonsuz Varoluşun şu an ki varoluş biçimiyim.
Louise L.Hay
Pozitif Düşünce Gücüyle Mutlu Yaşamın Sırları
|
|
|
KRYON-BEKLENMEDİK DEĞİŞİM |
Yazar: Emka - 08-07-2017, Saat: 15:16 - Forum: KRYON
- Yorum Yok
|
|
Bu Canlı Kanallık VANCOUVER, BC, KANADA’da Verildi.
Lee Carrol Kanalıyla
Selamlar,sevgililer, ben Manyetik Hizmetten Kryon’um. Bu mesajların başladığı her seferinde, biraz ayarlanma anı olur (selamlamadan sonra gerçekleşen duraklamadan bahsediyor.) Ayarlama partnerim içindir, sizin için değil. Bunun nedeni mesajların neredeyse başka bir boyutta verilmesidir. Bir İnsan Varlığının gerçekten aniden konuyu değiştirip, sandalyedeki bir İnsanı dinlemeyi bırakması ve bunun yerine diğer taraftan gelen çokboyutlu bir mesajı dinlemesi zordur. Ama, mesajların kaynaklandığı yer burasıdır.
Bugünün mesajı öncekinden biraz farklı. Yine İnsan ırkını kutlayarak başlıyorum, çünkü üstesinden geldiniz. Bu, gerçekten şaşırtıcı bir şey yaptığınız anlamına gelen konuşma dilidir [kültürün bir cümlesi]. Neredeyse son anda, yıldızların zamanlaması sizi mükemmel döngünün sonuna getirdi ve savaşı bitirerek bundan geçtiniz. Dehşet ve kavga veya gezegenin öngörülmüş sona ermesi olmadan bundan geçtiniz ve ne yaptığınızı gerçekten bilmiyorsunuz ve bugün kendinizi yepyeni bir enerjide buluyorsunuz. 2012 den bu yana, sadece siz değil, bir çok şey tepki veriyor ve değişiyor ve konuşmak istediğim şey budur.
Kristal Izgaradaki Değişimler
Temellerden biriyle, bu gezegenin Kristal Izgarası ile başlayalım. Sizlerle bu ızgaranın “hatırlayan bir ızgara” olduğunu tartıştım. Size onun aktif olduğunu [her zaman değişiyor] ve İnsan Varlıklarının duyguları ve şefkatleri tarafından aktive edildiğini anlattım. Onun hızlı – yol ızgarası olduğunu anlattım – yani, eğer o değişirse, o zaman bunu ona yerleştiren insanlar bu değişimi hisseder. Şimdiye kadar, ızgara insanlıktan bunaltıcı şekilde negatif olan girdiler aldı, çünkü İnsan doğasının tepki verdiği şey budur. Bu başlangıçtan beri var olan duygulardır – korku, ıstırap ve dehşet. Bana inanmıyorsanız, haberlerinizi izleyin. Bunun İnsan Varlıklarının en çok çekildiği ve ilgi gösterdiği şey olduğu görünüyor. Dehşet ve drama çoğu zaman pazarlarınızı, filmlerinizi ve kitaplarınızı yönlendiren şeydir. Bu sözünü ettiğimiz İnsan doğasıdır ve bu değişmeye başlıyor. İnsanlığın duygularını “hatırlayan” bir ızgara size bir savaş alanındaki dehşetin duygularını ve ya bir mezarlıktaki üzüntüyü verir. Ona ne konulduğunu hatırlar.
Yeni enerjide bu gezegenin Kristal Izgarasına ne olur? Size daha önce bir ipucu verdim sanırım. Sevgililer, bu neredeyse ızgaranın yeniden yüklenmesine benzer ve onun daha önce hatırladığı negatif ve dramatik şeyler ve bunları hatırlatan yerler azalmaya başlar ve yok olur. Bu neredeyse gezegeniniz için, sizin için tümüyle farklı bir fizik yaratan zamanlamaya benzer. Hızlı – yol ızgarasıdır, yani, sizler şimdi ona yeni damgalamalar yapıyorsunuz. Bir şeyi yeniden yüklediğiniz zaman, daha önceki her şey gider. Sonra yeni, taze bir başlangıç yapar ve sevgililer, tam şu anda olmakta olan budur. Kanıt, birçoğunuzun karanlık olan yerlerde hissetmeye başlayacağınız şeydir, çünkü bu değişecek ve hassas olanlar bunu ilk fark edenler olacak.
Zaman
Basit, lineer bir kavram ile başladım, çünkü Kristal Izgara bir örnektir. O oldukça lineerdir ve bunu anlayabilirsiniz, ama zaman ile ilgili ezoterik sorular soranlar var. Bu yeni enerjide zamanın kendisi de değişiyor mu?
Eğer bugünkü seminere katılmadıysanız, bu anlaması zor bir kavram olabilir. Seminer zamanın dairesel kavramını verdi ve bilgiler bilimsel bir şekilde sergilendi. Zaman çemberi hissettiğiniz bir şey değildir, çünkü sizin için zaman bir tren yolu gibi düz bir çizgidir. Sadece tek bir yolda gidersiniz ve bu yol geçmiş, şimdi ve gelecektir. Ama gerçeklik şu ki bu fraktalizedir (kırılmıştır). Bir çember içinde gider ve üzerine yerleştirilmiş enerjiye sahiptir, ki ona tepki verir. “Fraktallar” bütünün parçası olan onun parçalarıdır, ama yol boyunca kendisinin benzer parçalarını bırakırlar.
Fraktal zaman ezoterik görünebilir, çünkü bu nasıl yaşadığınız değildir, ama şeyleri nasıl algıladığınızı etkiler. Gezegende olaylar olurken, yol üzerinde tümsekler yaratırlar, tekrar çembere girdiğiniz zaman, tümsekleri hissedersiniz veya gelmekte olduklarını duyumsarsınız. Bu çoğu zaman daha önce olan şeyi tekrar yaratır. Bu, “zaman kendini tekrarlar” cümlesinden sorumludur. Belirli bir tarzda, tekrarlamaz. Bu fraktal zamandır. Bu etki incelenmiştir ve bunun arkasında şüphe edilen atomik parçacık vardır [Higgs Singlet]. İşte soru: Bu yeni enerjide zaman fraktallarına ne olur? Yoldaki tümsekler aynı mıdır, yoksa farklı mıdır? Geleceği tetikleyebilen geçmişin zaman çizgisinde olaylara ne olur?
Size bir şey anlatmak için buradayım: Bütün zaman çizgisi, fraktalların hepsi yeniden yüklenmeye başlıyor [tazeleniyor] ve onlar yok oldukları zaman, zamanın kendisi değişmeye başlar. Neden bu olur? Çünkü İnsan bilinci onun parçasıdır. Eğer fraktal zamanı yeniden başlatırsanız, bu geçmişteki şeylerin eski enerjide yaptıkları gibi sizi bugün veya yarın etkilemeyeceği anlamına gelir.
Eski enerjide, onlara takılıp düşmeye devam ediyordunuz ve onlar gelmeye devam ediyordu. Bu savaş ardına savaşa yol açtı. Sonra insanlık bir süre dinleniyordu ve bunu tekrar yapıyordu. Bu gerçekleşti, çünkü bu bekleniyordu. Bu İnsan doğası idi. Birçokları, “Bu İnsanların yaptığı şeydir” diyor.
Eğer durum buysa ve şeylerin zamanlaması farklı olmaya başlıyorsa, bu, yeni bir zaman çizgisi yazmakta olduğunuz anlamına geliyor. Yeni tümsekler yaratıyorsunuz, ama tümsekler aslında dramatik negatif tümsekler yerine, pozitif tümsekler olabilir. Fraktallar bu yoldur. Ne yaparsanız yapın aynı şekilde çalışacaklar, eski enerjideki eski fraktalların burada olmayacak olması istisna. Onu temizlediğinizi söyleyebilirsiniz. Tartışmalı mı? Evet. Fizikte de tartışmalıdır.
Ne oluyorsa olsun, zaman zamandır. Fraktalların süreci de aynıdır ve çağlar boyunca aynı oldu. Size bunun değişmekte olduğunu anlatıyorum.
Neden? Katalizör: Yeni İnsanın Bilinci.
“Yoldaki Tümseklerin” Değişken Etkisi – Geçmiş
Bir adım ileri gidelim. Eğer fraktallar değişiyorsa, bu İnsanların geçmiş hakkında tepkisini etkileyecek mi? Ve yanıt, oh evettir! Bunu tekrar okuyun.
Aniden bu geçmişe tamamıyla yeni bir tepkinin başlangıcı olabilir. Daha önce düşman olanlar arasında barış tohumları ekmek yakındır, çünkü geçmiş yapmış olduğu etkiyi yapmayacak. Ama bunu en çok hissedecek olanlar gençlerdir, çünkü onlar aslında geçmişi hiç deneyimlemediler. Onlar sadece geçmişe tepki veriyorlar ve onlara anlatılan şey bu.
Gezegende en derin olan geçmişin etkisini nerede görüyorsunuz? Yanıt Orta Doğudur. Orta Doğu insanları ve şu andaki kültürleri size anlattığım şeyin gerçeğini beklemiyorlar. Partnerimle birlikte, bir sahnede tek başına oturarak büyük bir tiyatroda idim. Işık sandalyede oturan partnerime odaklanmıştı, 900 İsrailli Kryon’dan gelen mesajı duymayı bekliyordu. Mesaj onların vatanları ile ilgili olacaktı, ama Kryon’un ne söyleyeceğini hiç bilmiyorlar. Sonra onlara anlattım.
Onlara önce kendi bölgelerine barış getirmek için “görevlendirildiklerini” veya seçildikleri anlattım ve böylece ikinci olarak Dünyada barışın başlangıçlarını yaratacaklardı. Bunu yaratmak için görevlendirildiler, çünkü onlar bunu yapabilecek tek kişiler idi. “Duruma” çözüm dışardan gelmeyecekti. Batıdan gelmeyecekti, sadece onlardan gelecekti. Aldığım tepki, hissedebildiğim bilinç “Nasıl?” idi. Çağlardır, istedikleri şey buydu! Bu topraklara geri dönmelerine ve bir ulus yaratmalarına izin verildği 1940 lardan bu yana, tek istedikleri şey buydu. Ama her iki taraftaki eylemlerden dolayı, bu sadece daha da kötüleşti. Nasıl? “Aniden tüm etrafımızdakiler ile bu bölgede barışa sahip olabilmemiz için, büyülü bir düğmeyi nasıl açarsın, Kryon?” Yanıt, zaten buna başlamış olduklarıydı ve bunu 21 Aralık 2012’de yaptılar. Geçmişin algısıyla resetleme başladı, çünkü fraktallar gitti veya yeniden yazılmakta ve şu soruları soran çocuklar olacak, “Bana tekrar anlat, baba, neden onlardan nefret etmem bekleniyor? Bunu gerçekten anlamıyorum.
Şimdi beni kontrol etmesi beklenen geçmişte neler olduğunu bana tekrar anlat? Bana tekrar anlat, baba, geçmişte işlevsiz olan her şeye neden öykünmemiz lazım? Anlat bana, baba, bizim için işe yaramayan geçmişi neden silip yok edemiyoruz? Neden onların gözlerine bakıp, ‘Olan her şeyi bırakalım’ deme sürecine başlayamıyoruz?, bana anlat.”
Gelecek nesil için, bunu izleyin diyorum! Her iki taraftaki eski liderlerin gittiği ve ‘kim kime ne yaptı’ya çok daha az vurgu olacağı ve bunun yerine temiz bir başlangıcın bilincinin olacağı bir zaman gelecek. Geçmiş geleceği gütmeyecek. Nasıl bir kavram! Bu, Orta Doğuda barış için katalizördür ve eğer bu işaretleyiciyi geçmeseydiniz, bir şans olmayacaktı.
Neden dünya savaşları gelip geçti ve bu savaşları yaşayan düşmanların hepsi son 60 yılda iyi partnerler ve komşular olarak bir araya geldiler? Çok eski ve kadim bir savaşı sürdüren ve 1,000 yıldan fazladır “kim kime ne yaptı”nın kullanımından çıktığı hiç görülmeyen Orta Doğu ilgili şey nedir? Yanıt sizi şaşırtabilir.
Eğer siz ekinoksların presesyonu – 2012 işaretleyicisini – geçmeseydiniz, uygarlığı zor duruma düşürecek olan Orta Doğu idi. Kadim zamanlardan 1980 lere kadar, kutsal metinleriniz ve diğer çağların alimleri tarafından kehanet edilen Armageddon Savaşını tetikleyecek olan Orta Doğu idi. Bu kehaneti gerçekleştirmek gerekliydi ve zamanın sonunda kendi rolünü oynayacaktı. Sonra, bu gerçekleşmedi. Birçokları bunu hala hissediyor, çünkü onlar geleceğin felaketlerine yatırım yapıyorlar ve bunun kesin olduğunu bilerek çok zaman harcadılar. Bunu getirecek olanların gençler olmasının nedeni budur, çünkü bu onlarda yerleşmedi. Dahası var.
Işık ve Karanlık Dengesi
Gezegende ışık ve karanlık dengesi kendisini yeniden düzenlemeye başlıyor ve daha fazla joker yaratacak. Jokerler “beklenmedik değişimlerdir”, pozitif veya negatif olmayan şekillerde şok eden, olmuş olan şeyin paradigmasında değişimler yaratan şeylerdir. Bunlar çoğu zaman hem bilinçte hem de bilimde geleceği zorlar.
İnsan Varlıklarının beklemediğiniz yerlerde ve şekillerde değişimler yapması formunda bir çok joker geliyor. Birleşmiş Milletlerde New York şehrinde zamanı geçmiş olan bir joker var. Bu gezegene yardım etmek ile ilgli muhteşem fikirleri olan eski bir organizasyon, ama kendi eski enerji politikalarında yapışıp kalmış. Orada ne olacak? Eğer çok kısa sürede görmezseniz, işlev yapmaya son verebilir. Jokerler garanti değildir. Etrafındakilerin özgür seçimlerine uymak için zamanlıdır. Jokeri yapan şey budur – tamamen beklenmeyen olaylar. Şunu düşünün: Dünyada barış yaratmak için kurulan bir organizasyon daha fazla işlevsiz olabilir ve hatta başarısız olabilir, veya bir joker gelebilir ve onu neredeyse hiç fonsuz yeniden yapılandırabilir. Jokerin yaptığı budur.
Bunu iş dünyasında, bankacılıkta veya siyasette görebilirsiniz. Radikal olan, daha önce hiç denenmeyen yeni fikirler yakında var olabilir. Bu tür şeyleri bekleyin, ama bunlar sizin üzerinizde büyümeli. Bazı başlama ve durmalar olabilir. Bunu yapmayan tohum ekiciler olabilir. Sonra başkaları gelebilir ve tohumların büyümeye başlamasını sağlayabilir. Bu, dün kabul edilmeyen fikirlerin aslında şimdi veya gelecekte kabul edilebileceği anlamına gelir. Bunun nedeni, siz evrimleşirken onlarda yeni bilgeliği görecek olmanızdır. Tüm bunlar zamanda büyüme sürecinin parçasıdır.
Şu anda değişim modelinde bulunduğunuz yer burasıdır. Büyüme sürecinin başlangısındasınız. Tüm bunlar yeni ızgara ile, iptal edilecek bir kaç zaman fraktali ile ve tarihi enerjilerden temiz bir sayfa ile. Hazır mısınız?
Dinleyin: Şu anda gezegeninizde gerçekleşmekte olan şey ile ilgili hiç bir kehanet yazılmadı. Şu anda size sonra olacak şey hakkında iyi, sağlam bir kehanet veren herhangi bir yerde büyükler veya kanallar yok. Bunun nedeni, eski enerji tünelinden, eski kehanetlerden henüz çıkmış olmanız ve onlardan özgür olmanız. Bu, gezegende daha önce hiç deneyimlemediğiniz yeni bir enerjidir. Neden söz ettiğimi bilmiyorsanız, gidip kehanetleri okuyun.
Zamanınızın en iyi, en popüler ve en çok kabul edilen kehanetlerine göre, tam şu anda nerede olmanız bekleniyordu? Yanıt, “ölü”.
Dünyanın tam şu anda nerede olması varsayılıyordu? Yanıt, “radyoaktif”. Muazzam nükleer değiş tokuşun olduğu bir gezegende hiç kimse var olamaz. Bu, gezegendeki İnsanlar için “elveda”dır. Kıyamet – sonrası dünya bir fantezidir. Çok fazla radyasyon olduğu zaman, yaşamazsınız. Bu havadaki, okyanuslardaki her şeyi etkiler ve binlerce nükleer patlama tarafından havaya kaldırılan toz gezegeni dolaşır ve onlarca yıl güneşi bloke eder. Karanlık – yaşam gitti.
Sevgililer, bu hiç gerçekleşmeyen kıyamettir. Bunun yerine, burada çocuklarınızla ve umudu olan yeni bir gezegen ile duruyorsunuz. Neden size hayran olduğumu merak ediyor olabilirsiniz, ama gerçekten bunu bilmiyorsunuz, henüz değil. Bir veya iki nesil sonra, biri elini kaldıracak ve diyecek ki, “Öncekilerden farklı olduğumuzu fark etmekten kendimi alamıyorum.” Beklenen felaketin eski bilincini yeniden yazmak bu kadar sürer. Birinin elini kaldırıp, “Bakın, güneş doğuyor. Bu farklı” demesi için iki nesil geçmesi gerekebilir. İnsanlar değişim için yavaşlar, ama tutumların değiştiğini ve üzerinde yürünecek yeni bir yola sahip olduklarını fark edebilirler.
Şu anda görevinin ne olduğunu bilmek ister misin, yaşlı ruh? Görevin, şefkatini ve dengeni kullanarak etrafındakileri cesaretlendirmektir. İleri gidemedikleri gerçeği veya gezegende her şeyin dehşet verici olduğu hakkında ya da geçen geceki haberler hakkında konuştuklarını duyduğun zaman, onlarla sevgi dolu bir şekilde konuş. Doğru zaman olduğunda, şöyle diyebilirsin, “Ben gerçekten bununla aynı yerde değilim. Önümüzde pozitif bir zamanımız olduğunu hissediyorum. Şeyler farklı. Bunu hissedemiyor musunuz, bunu göremiyor musunuz? Daha parlak bir geleceğimiz olduğunu düşünüyorum. Sadece bununla sabırlı olmaya ihtiyacımız var ve başkalarının bize verdiği, bizi etkileyen ve herşeyden korkmamıza neden olan dramada yuvarlanmayı bırakmalıyız.”
Dinleyin: Buna “tohum ekme” deniyor ve yüzünüze karşı gülebilirler. Ama, yaptığınız tohum ekmenin onların bilincine yapışan şefkatli, dengeli bir kalıntısı vardır. Bu çekicidir. Daha sonra yalnız olduğunuz zaman, size geri gelebilirler ve şöyle diyebilirler, “Neden bu şekilde hissediyorsun, bana anlat. Dediğin şeyi hatırlıyorum ve hoşuma gidiyor. Sadece neden bu şekilde hissettiğini bilmiyorum.” O zaman onlara ekinoksların presesyonu hakkında veya belki kadim insanların söyledikleri şey ve bunun zamanımızla ilgili olduğu hakkında daha fazla şey anlatabilirsiniz.
Onlara görünüşe göre batıda bilinmeyen, kadim takvimler tarafından sunulan gezegenin tarihinin birazını verin. Biraz araştırma yapmalarını söyleyin. Gerçek umudun olduğunu ve etraflarına bakmalarını anlatın. Uygarlığın bin yılın değişiminden geçtiğini ve şimdi 17 yıl sonra, hiç bir felaketin gerçekleşmediğini fark etmelerini isteyin. Kadim insanların söylediklerine inandığınızı, çünkü aslında olan şeyin bu olduğunu anlatın. Önümüzde pozitif değişiklik şansı olduğu tohumlarını ekin. Genç insanlar bazen anne babalarının onlara gelecek hakkında anlattıkları şeyler ile ilgili kafaları karışmış olarak gelecekler. Genç bir insana, “Gelecek onların bildiklerinden çok daha parlak ve onlar hala geçmişin gölgesindeler” diyebilecek olan tek kişi siz olabilirsiniz.
Sahnede partnerim ile birlikte 900 İsraillinin önünde oturuyorum ve onlara şöyle dedim: “Sizin için dünya siyah beyaz oldu. İsrail siyah beyaz oldu, ama renk geliyor.”
Bütün fikir onlar için yabancıydı, çünkü bu daha önce asla olmadı. Her zaman siyah ve beyaz İsrail oldu. Sonra onlara dedim ki, “Bu size bağlı”. Şimdi neden bu şeylerin yeni enerjide değişmek için eğilime sahip olduklarını anlatıyorum. Potansiyel bu değişim için olgunlaştı, ama, bunun zamanlaması burada olan İnsanlara bağlı. Bunu işittiniz mi? Ruh özgür seçiminizi veya bu değişime ne kadar hızlı adapte olacağınızı kontrol etmiyor.
Bu, İsrailliler ve sizin için ne kadar süre gerektirecek? Onlar hakkında bu mesajı nasıl alacaksınız? Birçokları bunu çekiştirecek, YouTube’ta tartışacak, ne kadar aptalca veya ne kadar saçma olduğu yorumunu yapacak. Bu özgür seçimdir, ama size bir şey söyleyeyim: Eğer bu tür tepki görürseniz, bu tüm kıyamet fikrinden kaçmamış olan bir İnsan Varlığıdır. Bu, önce yeniden yazılması gereken şeyin bilincidir. Birisinin neredeyse 20 yıl önce gerçekleşmesi gereken şeyin gerçekleşmediğini kavramasından önce kaç yıl geçmeli? O zaman belki onlar neden olduğunu sorarlar.
Siz kişisel olarak ne bekliyorsunuz? Sevgili yaşlı ruh, bu yerden zihninde bu sorularla ayrılmanı istiyorum. Gerçekte ne bekliyorsun? Güneşin doğmasını ve burada gezegeninde daha hafif enerjinin, ışığın mı kazanmasını bekliyorsun? Orta Doğuda beklenmeyen şeyi mi bekliyorsun? Jokerlerin yaptığını görebiliyor musun ve korkusuz veya endişesiz olabiliyor musun? Eğer bu yerde isen, bu ilk adımdır.
Burada gerçekte olan bitenleri kavramaya çalış. Yeni bilinci olan yeni bir gezegen var ve yeni yollar büyümeye ve evrimleşmeye başlıyor. Bu en sonunda savaşın sonu olacak. Bu beklemediğiniz bir şeyin gelişinin başlangıcı olacak. Renk geliyor. Mesaj budur.
Birey İçin Kişisel Olarak
Bu muhteşem bir mesaj. Buna inanıyor musunuz? Kafanız karışmasın, çünkü yaşamınızın söylediğim her şeyle işbirliği yapması gerekmiyor. Uyanışınızın ve yeniden ayarlanmanızın zamanlaması size eşsizdir. Bunu işittiniz mi? Hepsi tek bir hap alan yaşlı ruhlar grubumuz yok. Her biriniz o kadar eşsiz ve o kadar farklısınız ve farklı nedenlerle farklı zamanlarda uyanacaksınız ve evrimleşeceksiniz. Bazen gelmekte olan şeyin eşzamanlılığı buna henüz izin vermez ve siz aşağı yukarı sıçrayıp, “Ne zaman? Neden şimdi değil? Bunu anlamıyorum?” diyorsunuz.
Sevgililer, daha önce söylediğim gibi, tren vardığı zaman bunu anlayacaksınız. O zaman trene binebilirsiniz. Ama eğer çok kısa sürede uyanıp yapabildiğiniz kadar kısa sürede istasyona giderseniz, tren orada olmadığı için hayal kırıklığına uğrarsınız. Bırakın eşzamanlılık sizin için çalışsın, size karşı çalışmasın. Her şeyde sabırlı olun.
Beklerken ne yapacaksınız? Neden orada oturup, “Beni sevdiğin için teşekkür ederim Tanrım” demiyorsunuz? Beklerken ne tür pozitif değişimler yapabileceğinizi düşünün. Bu, korkuları ve endişeyi ve şefkatli ve güzel olmayan her şeyi temizlemeyi başlatır. Belki başlamak için gecikme olmasının nedeni budur! Buna değdiğini hissediyor musunuz?
Polyanna kanalı olmakla suçlandım. Bunu kabul ediyorum. Bunun nedeni, neyin geldiğini biliyor olmam ve bunu daha önce gördüm. Özgür seçim anahtardır ve bununla dilediğiniz şeyi yapabilirsiniz. Ama, bunu daha önce gördüm. Bunun nereye gideceğinin varsayıldığını biliyorum ve sizler yol üzerindesiniz. Sevgililer, henüz başladınız ve bu sadece başlangıç. Tüm bunlarla ne yapacaksınız? Bazıları söylediklerimi sindiremiyor, ama daha sonra bunu kavrayacaksınız. Bunu göreceksiniz ve anlayacaksınız. Diğerleriniz bunu tam şu anda anlıyorsunuz. Yine, hepiniz farklı yollardasınız.
Ruh kim olduğunuzu biliyor. Ruh isminizi biliyor ve siz karanlıkta değilsiniz. Desteksiz değilsiniz. Bu nasıl hissettiriyor? 28 yıl önceki kanallığın başlangıcında, size vermeye devam edeceğim metaforu verdim: Tuvalate gidip kapıyı kilitleyip ışığı kapatın – yalnız olmaya çalışın! Yapamazsınız! Sizinle bu gezegene gelen iyiliksever melekler hala sizinle birlikteler. Bizden kurtulamazsınız! Bu sizi perdenin diğer tarafının ihtişamı ile çevreleyen içinizdeki Tanrıdır ve etrafınızda taşıdığınız, yalnız olduğunuzu düşünürken sahip değilmişsizin gibi yaptığınız Yüksek Benliktir.
Ben insanlığı seven Kryon’um.
Ve öyledir.
KRYON
(Çeviri: Saffet Güler)
|
|
|
OSHO - ESRARENGİZ ÜÇÜNCÜ GÖZ İLMİ |
Yazar: Magnetho - 08-07-2017, Saat: 15:10 - Forum: OSHO
- Yorum Yok
|
|
Hiç kullanmadığımız için uykuda olan altıncı bir duyu daha mevcuttur. Ve hiçbir toplum, kültür ya da eğitim sistemi insanların bu altıncı duyuyu faaliyete geçirmelerine yardımcı olmaz. Doğuda bu altıncı duyuya “üçüncü göz” denir. O içe doğru bakar. Ve tıpkı içe bakmanın bir yöntemi olduğu gibi içi duymanın, içi koklamanın da bir yöntemi vardır. Dışa dönük beş duyu olduğu gibi, onların karşılığı olan içe dönük de beş duyu vardır. Kişi toplamda on duyuya sahiptir ancak içsel yolculuğu ilk olarak üçüncü göz başlatır ve daha sonra diğer duyular açılmaya başlar.
Alıntı: ALTIN GELECEK
Üçüncü göz olarak adlandırdığımız altıncı merkez iki gözün arasında yer alır. Bu sana tüm geçmiş yaşamlarına ve tüm gelecek olasılıklarına dair bir berraklık verir. Enerjin üçüncü gözüne ulaştığında aydınlanmaya öylesine yaklaşırsın ki aydınlanmaya dair bir şey kendini göstermeye başlar. Üçüncü göz adamı bunu yayar ve yedinci merkeze doğru bir çekim hissetmeye başlar.
Alıntı: PROVOKATÖR MİSTİK
Üçüncü göz yalnızca bir metafordur ve kendini bilme, kendini görme deneyimini temsil eder. Üçüncü gözün bir kez açıldığında kendini ve bilincini tüm genişliğiyle gördüğünde Tanrının tapınağına çok yaklaştın demektir; merdivenlerde durmaktasındır. Kapıyı görürsün ve tapınağın içine girip içeride ne olduğunu görme isteğine karşı koyamazsın. Orda evrensel bilinci, aydınlanmayı, nihai bağımsızlığı bulursun. Orada sonsuzluğu bulursun.
Alıntı: BEDEN İLE ZİHNİ DENGELEMEK
ESRARENGİZ ÜÇÜNCÜ GÖZ İLMİ
Alına sürülen sandal ağacı macunu veya kırmızı renkli işaretlerden söz etmeden önce aktarmak istediğim iki olay var. Bunlar bazı şeyleri anlamanı kolaylaştıracaktır. İkisi de tarihi gerçeklere dayanırlar.
1888 yılında, Hindistan’ın güneyinde yaşayan yoksul bir ailenin Ramanuja adını verdikleri bir oğulları oldu. O ileride çok ünlü bir matematikçi olacaktı. Çok fazla okuyamamış olsa da eşsiz bir matematik dehasına sahipti. Çok iyi eğitim almış olan matematikçilerin çoğu yıllar boyunca onlara eğitim verip rehberlik eden hocaları sayesinde ün yapmışlardı. Oysa Ramanuja üniversiteye bile gitmemiş ve kimseden de eğitim veya yardım almamıştı. Yine de matematikten anlayanlar dünyaya onun gibi bir matematikçinin daha gelmemiş olduğunu söylerler.
Büyük güçlükler sonucunda bir memur olarak iş bulmuştu ancak kısa sürede inanılmaz bir matematik yeteneğine sahip olduğu etrafta duyulmaya başladı. Birisi ona Cambridge Üniversitesi’nden zamanın en ünlü matematikçisi olan Profesör Hardy’e mektup yazmasını önerdi. Ramanuja mektup yazmadı ama çözmüş olduğu iki geometri kuramını Prof. Hardy’e gönderdi. Hardy bu durum karşısında büyük bir hayrete düştü; bu kadar genç birisinin bu kuramları çözebileceğine inanamıyordu. Hemen Ramanuja’ya bir yanıt yollayıp onu İngiltere’ye çağırdı. İlk tanışmalarında Hardy matematik alanında kendisinin bile onun karşısında bir çocuk gibi kaldığını hissetti. Ramanuja’nın dehası ve kapasitesi öylesine büyüktü ki, bu zihinsel güçle ilgili olamazdı çünkü zihin yavaş işler, düşünmek zaman alırdı. Oysa Ramanuja sorduğu sorulara anında yanıt veriyordu. Soru tahtaya yazıldığı ya da ona sözel olarak aktarıldığı anda hiç durup düşünmeksizin yanıt vermeye başlıyordu. Zamanın en büyük matematikçisi bunun nasıl mümkün olabileceğini bir türlü anlayamıyordu. Bir yüksek matematikçinin altı saatte çözebileceği ve yine de kesin yanıtı elde edip etmediğinden emin olamayacağı bir problemi Ramanuja anında ve hatasızca çözebiliyordu.
Bu onun yanıtlarını zihin yoluyla elde etmediğini kanıtlıyordu. Fazla bir eğitimi yoktu, hatta üniversite sınavında başarısız olmuştu. Zihinsel yeteneği olduğuna dair başka bir işaret de olmadığı halde matematik konusunda insan ötesi bir yeteneğe sahipti. Burada insan zekasının ötesinde bir durum söz konusuydu.
Otuz altı yaşında tüberkülozdan öldü. Hastanede kalırken Hardy iki-üç matematikçiyi de beraberinde götürüp onu ziyarete gitti. Bir şekilde Hardy’nin arabasını park ettiği yer Ramanuja’nın görüş alanına giriyordu ve onun plaka numarasını okudu. Hardy odasına girdiğinde ona plakasının benzersiz bir numaraya sahip olduğunu söyledi: Bu dört özel unsura dayanıyordu. Ramanuja bunu söyledikten sonra öldü. Onun ne demek istediğini anlamak Hardy’nin altı ayını aldı. Yine de söz ettiği dört unsurdan üç tanesini çözebilmişti. Ramanuja, ölürken bu dördüncü unsurun keşfedilmesini sağlamak üzere bu rakamın araştırılmasını vasiyet etmişti. O dördüncü bir unsur olduğunu söylediğine göre, böyle bir unsur mevcut olmalıydı. Ölümünden yirmi iki yıl geçtikten sonra bu dördüncü unsur bulundu. Ramanuja haklıydı.
Ne zaman bir matematik problemine göz atsa, iki kaşı arasında yer alan bölgede bir şeyler olmaya başlıyordu. İki gözü o noktayı merkez olarak alacak şekilde yukarı doğru dönüyordu. Bu nokta yogada üçüncü göz olarak tanımlanır. Ona üçüncü göz denir çünkü bu göz etkin hale gelirse olay ve durumları farklı boyutlardan ve bütünlük içinde görebilmek mümkün olur. Bu, evinin içinde küçük bir delikten dışarıya bakarken birden kapının açılmasıyla gökyüzünü olduğu gibi görebilmeye benzer. İki kaşın arasında küçük bir aralık mevcuttur ve bu Ramanuja’nın durumunda olduğu gibi bazen açılır. O bir problemi çözerken gözleri üçüncü gözüne doğru yöneliyordu. Bu olguyu ne Hardy anlayabilmiştir ne de diğer Batılı matematikçiler. Yakın gelecekte anlayabileceklerdir.
Sana üçüncü gözle ilişkisini daha iyi anlayabilmen için alına sürülen kırmızı işaretle bağlantılı bir olay daha anlatacağım.
Edgar Cayce 1945 yılında öldü. Bundan kırk yıl önce yani 1905′te bilincini yitirip, üç gün boyunca komada kalmıştı. Doktorlar tamamen ümitsizdi ve onun bilincini nasıl geri getireceklerini bilemiyorlardı. Onlara göre öyle derin bir uykudaydı ki büyük olasılıkla asla uyanamayacaktı. Her türlü ilaç denenmiş olduğu halde bilincin geri döneceğine dair herhangi bir işaret belirmemişti.
Üçüncü günün akşamında doktorlar yapılacak bir şey kalmadığını ilan ettiler: Dört ila altı saatte ölecek, yaşamaya devam ederse de zaman geçtikçe hassas damar ve hücreler dağılmaya başladığı için beyni hasar görmüş olacaktı ki bu ölümden de beterdi. Ancak Cayce, komada olduğu halde aniden konuşmaya haşladı. Doktorlar gözlerine inanamıyorlardı: Cayce’in bedeni uykuda olduğu halde kendisi konuşuyordu! Bir ağaçtan düşüp omurgasını incittiğini ve bu yüzden bilincini yitirdiğini söylüyordu. Altı saat içinde tedavi edilmediği taktirde beyninin zarar görüp ölümüne yol açacağını da ekliyordu. İçmesi gereken bitkisel bir karışım olduğunu öne sürüyor ve onu içtiği taktirde on iki saat içinde iyileşeceğini iddia ediyordu.
Önerdiği otlar Edgar Cayce’in bilebileceği türden değildi ve bu karışım daha önce böyle bir vakayı tedavi etmek için kullanılmamış olduğundan doktorlar ilkin bu söylediklerinin beynin hasar görmüş olmasından kaynaklandığını düşündüler. Ancak Cayce özellikle bu otları saydığı için denemeleri gerektiğine karar verdiler. Bu maddeler bulunup Cayce’a verildi ve on iki saat içinde tamamen iyileşmesini sağladı.
Bilinci geri geldikten sonra kendisine bu olaydan söz edildiğinde Cayce böyle bir ilaç önermiş olduğunu hatırlamıyordu; bu otların ne isimlerini biliyor ne de kendilerini tanıyordu. Ancak Edgar Cayce’in hayatındaki bu olay çok az rastlanan bir durumun başlangıcı oldu. Tedavi edilemeyen hastalıklara çare bulma konusunda uzmanlaştı; hayatı boyunca yaklaşık otuz bin kişiyi iyileştirdi. Önerdiği reçete her zaman doğruydu; onun verdiği ilacı alan istisnasız her hasta iyileşiyordu. Ancak Cayce bu durumu açıklayamıyordu. Yalnızca ne zaman bir hastalığa çare aramak için gözlerini kapasa, iki gözünün de iki kaşının ortasına doğru çekiliyormuşçasına yukarı döndüklerini söylüyordu. Gözleri orada sabitleniyor ve her şeyi unutuyordu; yalnızca bir noktadan sonra çevresindeki her şeye karşı kayıtsız kaldığını ve o noktaya ulaşana kadar tedavi yöntemine erişemediğini hatırlıyordu. Harikulade ilaçlar bulmuştur ki bunlardan ikisi anlamaya değerdir.
Rothschild’lar Amerika’da yaşayan çok zengin bir aileydi. Bu ailenin bireylerinden bir kadın uzun zamandır hastaydı ve tedavilerden hiçbirine yanıt vermiyordu. Son olarak Edgar Cayce’a gitti ve Cayce ona bilincini yitirdiği duruma geçip bir ilaç önerdi. Biz bu durumu bilinç yitimi diye adlandırmak durumundayız; oysa bu gizemli oluşumu bilenler, onun o anda tamamen bilinçli olduğunu söyleyecektir. Gerçekte, bilme düzeyimiz üçüncü göz boyutuna erişene dek bilinçsizlik devam eder.
Rothschild bir trilyoner olduğundan bu ilacı bulabilmek İçin Amerika’nın altını üstüne getirecek parası vardı ama yine de bulamadı. Kimse gerçekte bu ilacın var olup olmadığını bile kestiremiyordu. İlaçla ilgili bilgi edinmek üzere uluslararası gazetelere ilanlar verildi. Neredeyse üç hafta sonra İsveç’ten bir adam bu isim altında bir ilacın var olmadığını, yirmi yıl önce babasının bu isim altında bir ilacın patentini aldığı halde asla üretimine geçmediğini yazdı. Aynı zamanda babası ölmüş olduğu halde bu ilacın formülünü gönderebileceğini de ekledi. Böylece ilaç hazırlandı ve kadına verilip iyileşmesi sağlandı. Cayce bu ilacı piyasada var olmadığı halde nasıl bilebilmişti?
Başka bir olayda yine bir hastaya belli bir ilacı önerdi; araştırmalar yapıldığı halde ilaç bulunamadı. Bir sene sonra gazetede bu ilaca ulaşılabileceğini duyuran bir ilan çıktı. Bir sene öncesinde laboratuarlarda test edilme aşamasındaydı ve henüz ismi verilmemişti ama Cayce bu ismi de bilmişti. Bu ilaç da o hastaya verildikten kısa bir süre sonra tamamen iyileşmesini sağladı.
Cayce bazen de bulunamayan ilaçlar öneriyor ve hastalar ölüyordu. Bu konuda kendisine soru sorulduğu zaman çaresiz olduğunu ve elinden bir şey gelmediğini söylüyordu. “Bu ilaçları kimin gördüğünü ve ben bilinçsizken kimin konuştuğunu bilemiyorum. O insanla hiçbir alakam yok.” Ama kesin olan bir şey varsa, o da ne zaman o durumda konuşmaya başlasa gözlerinin yukarı doğru çekildiğiydi.
Biz derin uykudayken gözlerimiz de uykunun derinliğine bağlı olarak yukarı doğru çekilir. Günümüzde psikologlar uykuyla ilgi birçok deneyler yapmaktalar. Uykun ne kadar derinse gözlerin de o kadar yukarıya çıkıyor; gözler ne kadar aşağıdaysa o kadar hareketli oluyorlar. Gözler gözkapağının altında hızla hareket ediyorsa bu çok hareketli bir rüya gördüğün anlamına geliyor. Artık derinlemesine yapılmış deneylerle bilimsel olarak kanıtlandığına göre hızlı göz hareketi (Rapid Eye Movement) yani REM hızla gelişen bir rüyanın göstergesi. Gözler ne kadar aşağıdaysa REM de o kadar büyük oluyor; gözler yukarı çıktıkça da REM düşüyor. REM sıfır seviyesine indiği zaman uyku da en derin noktasına ulaşmış oluyor. O noktada gözler sabit şekilde iki kaşın arasındaki noktada duruyor.
Yogaya göre derin uykudayken samadhi yani derin meditasyonla aynı duruma ulaşıyoruz. Gözlerin sabitlendiği yer samadhi’de olduğu gibi derin uykuda da aynıdır.
Sana bu iki tarihsel olayı yalnızca iki kaşının arasında dünyevi hayatın geri çekildiği ve diğer âlemin devreye girdiği bir nokta olduğuna işaret etmek için anlattım. O nokta bir kapıdır. Kapının bu tarafında bu dünya akıp giderken diğer yanındaysa bilinmeyen, doğaötesi bir dünya mevcuttur.
Tilak, yani alına sürülen kırmızı işaret ilkin o bilinmeyen dünyayı simgeleyen bir işaret olarak kullanılmaya başlanmıştı. Herhangi bir yere uygulanamaz ve yalnızca elini alnına koyup o noktanın nerede olduğunu bulabilecek olan kişi sana tilak’ı nereye uygulaman gerektiğini söyleyebilir. Tilak’ı herhangi bir yere koymanın faydası yoktur çünkü o nokta herkeste tam olarak aynı yerde değildir. Üçüncü göz herkeste aynı yerde bulunmaz; çoğu insanda iki kaş ortasının üzerinde yer alır. Eğer kişi geçmiş yaşamlarında uzun süre meditasyon yapmış ve küçük bir samadhi deneyimi yaşamışsa üçüncü gözü daha aşağıda yer alacaktır. Eğer hiç meditasyon yapılmamışsa alındaki nokta daha yukarılarda bulunur. Bu noktanın bulunduğu yere bakılarak geçmiş yaşamında meditasyonla ilişkin belirlenebilir; daha önceki yaşamlarında samadhi halinin başına gelip gelmediği anlaşılabilir. Eğer bu sıklıkla başına gelmişse nokta daha aşağı inmiştir; gözlerinle aynı seviyeye gelmiştir ki daha da aşağı inemez. Eğer bu nokta gözlerle aynı hizaya gelmişse kişi küçücük bir olayla samadhi’ye girebilir. Gerçekten bu olay öyle küçük bir şey olabilir ki önemsiz bile görünebilir. Ve çoğu zaman birisi görünür bir neden olmaksızın samadhi’ye kaydığında bu bizi şaşırtır.
Bir Zen rahibesiyle ilgili bir öykü vardır. Bir kuyudan su çektikten sonra başında bir çanak dolusu suyla geri dönüyormuş. Çanak bir şekilde düşmüş ve bununla birlikte kadın samadhi’ye ermiş, aydınlanmış. Olay hiç kayda değer görünmüyor. Çanak düşüp kırılıyor ve samadhi gerçekleşiyor. Görünürde iki olay arasında mantıklı bir bağlantı mevcut değil.
Böyle bir olay daha var, o da Lao Tzu’nun hayatında gerçekleşmiş. Sonbaharda bir ağacın altında oturuyormuş ve ağacın yaprakları dökülüyormuş. Lao Tzu bu yaprakları izlerken aydınlanmış.
Dökülen yapraklar ve aydınlanma arasında bir bağlantı yoktur ama böyle olaylar gerçekleştiğinde geçmiş yaşamlarda kat edilmiş olan yollar sayesinde manevi yolculuk neredeyse tamamlanmış olduğundan üçüncü göz aşağı doğru inmiş ve gözlerle aynı hizaya gelmiş durumdadır. Bu durumda en küçük bir olay bile teraziyi kıpırdatacaktır; bu herhangi bir şey olabilir.
Kırmızı işaret ve sandal ağacı macunu tam olarak doğru noktaya uygulandığında bu birkaç şeyin göstergesidir. Öncelikle ustan sana tilak’ı belli bir yere koyman gerektiğini söylerse orada bir takım şeyler hissetmeye başlarsın. Bunu daha önce düşünmemiş olabilirsin ama gözlerin kapalı bir şekilde otururken birisi yakından gözlerinin arasındaki noktayı parmağıyla gösterse, sanki birisi seni parmağıyla işaret ediyormuş gibi hissedersin. Bu üçüncü gözün algılamasıdır.
Tilak üçüncü gözünle aynı büyüklükteyse ve tam olarak doğru yere yerleştirildiyse yirmi dört saat boyunca o noktayı hatırlar ve bedeninin geri kalan kısmını unutursun. Bu hatırlama sonucunda tilak’ın daha fazla; bedenininse daha az farkında olursun. Daha sonra öyle bir an gelir ki beden hakkında tilak’tan başka hiçbir şey hatırlanmaz. Bu gerçekleştiğinde üçüncü gözünü açabilirsin. Bu egzersizde bedeni unutup yalnızca tilak’ı hatırlarken tüm bilincin kristal gibi berraklaşıp üçüncü göze odaklanır. Üçüncü gözü açan anahtar odaklanmış bilinçtir. Bu tıpkı bir mercek aracılığıyla güneş ışınlarını kâğıdın üzerinde odaklamaya benzer; bu yöntemle kâğıdı yakabilecek kadar ısı toplarsın. O ışınlar konsantre hale geldiğinde ateş oluşur. Bilinç tüm bedene dağılmış olarak kaldığında yalnızca yaşamayı sürdürme görevini yerine getirebilir. Ancak tümüyle üçüncü gözün üzerine odaklanıldığında üçüncü gözle görmeye mani olan engel yanıp gidecek ve içsel gökyüzünü görmene olanak sağlayan kapı açılacaktır.
Demek ki tilak’ın ilk görevi sana bedenindeki doğru noktayı gösterip yirmi dört saat boyunca orayı hatırlamanı sağlamaktır. Bir başka kullanım nedeni de gelişimini görebilmek için ustanın o noktayı elini alnına koymadan bulabilmesini sağlayıp işini kolaylaştırmaktır. Çünkü bu nokta aşağı indikçe sen de tilak’ı biraz daha aşağıya yerleştirirsin. Her gün o noktayı hissedip üçüncü gözün varlığını nerede hissediyorsan tilak’ı oraya doğru hareket ettirmen gerekir.
Ustanın binlerce öğrencisi olabilir: Öğrenci onun önünde eğilirken usta tilak’ın nerede durduğunu gözlemler ve öğrencinin gelişimiyle ilgili soru sormaya gerek duymaz. Öğrenci gelişme mi gösterdiği yoksa bir engele mi takılıp kaldı bu, tilak’a bakılarak anlaşılır. Öğrenci bu noktanın aşağı doğru indiğini hissedemiyorsa bu bilincini bütünüyle odaklayamadığı anlamına gelir. Ve eğer tilak’ı yanlış yere yerleştirmişse noktanın tam olarak nerede olduğunun bilincinde olmadığı anlaşılır.
Bu nokta aşağıya indikçe meditasyon yöntemleri de değiştirilmelidir. Bir doktor için hastanede yatan hastanın iyileşme grafiğini gösteren çizelgeler ne anlama geliyorsa, usta için de tilak aynı anlamı taşır. Doktorun hastanın durumunu öğrenmesi için, düzenli olarak hemşirenin hastanın ateşini, tansiyonunu, nabzını kaydettiği çizelgeye bakması gerekir. Aynı şekilde tilak da öğrencinin durumunu göstermek için büyük bir deneydi; ustanın hiçbir şey sormasına gerek kalmıyordu. Nasıl yardım edileceğini ya da neyin değiştirilmesini gerektiğini anlayabiliyordu. Tilak bu yüzden önemliydi; meditasyonda yapılması gereken değişikliklerin miktarını belirliyordu.
Bunu şöyle anlayalım. Hepimiz bir cinsellik merkezine sahibiz ve bu merkezi algılamak daha kolaydır çünkü hepimiz cinselliğimizin farkındayız. Oysa üçüncü göz çakramızın pek de farkında değiliz. Yaşamdaki tüm arzularımız bu cinsellik merkezinde doğar. Bu merkez etkin hale gelmeksizin cinsel arzu duymayız. Oysa her çocuk cinsel kapasiteyle ve cinsel arzuyu tatmin etmeye yönelik bütün bir mekanizmayla doğar.
Kadınların üretken süreleri boyunca gereksinim duyacakları tüm yumurtaları içlerinde barındırarak doğuyor olmaları ilginç bir gerçektir. Tek bir yumurta bile sonradan üretilemez. Kadının doğduğu ilk günden itibaren sahip olduğu yumurta sayısı, kaç çocuk doğurma potansiyeli olduğunu belirler. Ergenliğe eriştikten itibaren yumurtalıklarından her ay bir yumurta bırakılacaktır. Eğer bu yumurta erkeğin döllemesi sırasında bir spermle buluşabilirse, çocuğun tohumu atılmış olur. Daha sonra ceninin gelişim aşamasında başka bir yumurta bırakılmaz ve bu durum çocuk doğup birkaç aylık olana kadar da böyle devam eder.
Ancak cinsellik merkezi etkinleşene dek cinsel arzu da oluşmaz. Bu merkez etkinleşmeden önce cinsellik için gereken her şey bedende hazır olduğu halde cinsel arzu uyanmaz. Kişi on üç – on dört yaşına geldiğinde bu merkez etkin duruma geçer. Bu merkezden haberdarız çünkü biz onu etkin hale getirmesek de doğa getirir. Eğer bunun tersi olsaydı çok az kişi bu merkezin farkında olurdu. Aklından cinsellikle ilgili en küçük bir düşüncenin geçmesiyle bile nasıl olup da tüm üreme sisteminin etkin duruma geldiğini hiç düşündün mü? Düşünce zihinde, yani cinsel merkezden uzakta uyanıyor olsa da anında cinsel merkezi etkin duruma getirir. Cinsellikle ilgili her fikir veya düşünce cinsellik merkezini kendine çeker. Tıpkı suyun aşağı doğru akması gibi, her düşünce kendisiyle ilintili merkezin çekimine girer.
Üçüncü göz, irade gücünün merkezidir. Şimdi onun işlevini anlamaya çalışalım.
Bu yaşamda üçüncü göz çakraları etkin hale gelmemiş insanlar binlerce yönden esir olarak kalacaklardır. Bu merkez olmaksızın özgürlük söz konusu olamaz. Siyasi ve ekonomik özgürlükten haberdarız ama bunlar gerçek özgürlükler değildir çünkü irade gücüne sahip olmayan, üçüncü göz çakrası açılmamış olan bir kimse her zaman şu veya bu şekilde esir olarak kalacaktır. Esaretlerin bir türünden kurtulmayı başarabilir ama bu kez başka bir şeyin kölesi olacaktır. Kendi kendisinin efendisi olmasını sağlayacak olan irade merkezine, irade gücüne sahip değildir. Kendi kendine emir verme gücü yoktur; bedeni ve duyularının emirlerine uyar. Midesi aç olduğunu söylerse, açtır. Bedeni hasta olduğunu söylerse, hastadır. Cinsel merkezi sekse ihtiyacı olduğunu söylerse, cinsel arzusu uyanır. Bedeni yaşlı olduğunu söylerse, yaşlanır. Beden emir verir ve o da uyar.
Ancak irade gücü merkezi faaliyete geçtiği anda beden emir vermeyi bırakıp itaat etmeye başlar; tüm düzen tersine döner. Böyle bir kimse kanından akmamasını istediği zaman kanı durur, kalbinden, nabzından atmamasını isterse onlar da durur. Böyle bir kimse bedeninin, zihninin ve duyularının efendisi olmuştur. Ancak üçüncü göz çakrası faaliyete geçmeden bu olanaksızdır. Bu merkeze ne denli farkındalık getirirsen kendinin de o denli efendisi olursun.
Yogada bu merkezi uyandırmak üzere birçok deney yapılmıştır. Alında tilak taşımak da bunlardan biridir. Kişi zaman zaman farkındalığını bu noktada yoğunlaştırırsa büyük sonuçlar elde edebilir. Tilak taşındığında dikkatin sürekli bu noktaya çekilecektir. Tilak konduğu anda o nokta bedeninin gerisinden ayrılmış olur. Bu nokta çok hassastır ve tilak doğru yere konduğu zaman onu hep hatırlamak durumunda kalırsın. Belki de bedenindeki en hassas noktadır. Tüm çaba bu hassasiyeti tetiklemeye yöneliktir.
Sana üçüncü göz çakrası hakkında faydalı olacak birkaç şey daha anlatacağım. Ajna çakra’dan yukarı doğru çizilen çizgi beyni ikiye böler: Sağ ve sol beyin. Beyin o çizgide başlar. Beynimizin bir yarısının kullanılmadığı; en zeki insanlarda, dâhilerde bile beynin en fazla yarısının kullanıldığı, diğer yarının kullanılmadığı ve gelişmediği gözlenmiştir. Bilim adamları ve psikologlar bunun nedenini bilememektedirler. Beynin o yarısı ameliyatla alınsa bile her şey normal olarak işlemeye devam edebilir; kişinin beyninin yansının alındığından haberi bile olmayabilir. Oysa bilim adamları doğanın gereksiz hiçbir şey üretmediğinin bilincindedirler. Bir kişinin beyni hatalı olabilir ama tüm insanlığın değil! Ama tüm insanların beyinlerinin yarısı kullanılmamış, faaliyet dışı ve tamamen hareketsizdir.
Yoga beynin bu kısmının yalnızca üçüncü göz çakrasının etkin duruma gelmesiyle faaliyete geçeceği iddiasını korur. Beynin yarısı üçüncü göz çakrasının altındaki, diğer yarısıysa üstündeki merkezlerle bağlantılıdır. Üçüncü göz çakrasının altındaki merkezler çalışırken beynin sol tarafı kullanılır. Onun üzerindeki merkezler harekete geçtiğindeyse beynin sağ tarafı etkin duruma gelir. O diğer yarının faaliyetleri hiç yaşanmamış olduğunda bunun kavranması da imkânsızdır.
Daha önce trans halindeyken hastalıklara çare bulan Edgar Cayce’ten söz etmiştim. O, Amerika’daki tek vakaydı, oysa Tibet’te insanlar yalnızca transa, samadhi’ye geçebilen İnsanlardan tıbbi öneri alırlar. Tibetliler üçüncü göz çakrasına ameliyatla dışarıdan ulaşmaya çalıştılar. Ancak bu noktaya dışarıdan ulaşmak, Hindistan’da yapıldığı gibi yoga yöntemleriyle içsel olarak ulaşmaktan oldukça farklıdır. Beynin uykuda olan kısmı içsel olarak etkin duruma geçtiği zaman, bilincin gelişiminden dolayı etkinleşmiş olur. Bu merkez, bilinçsel arınma gerçekleşmeksizin dışsal olarak açıldığında beynin o yarısının faaliyete geçmesiyle elde edilecek başarıların kötüye kullanılma olasılığı doğar çünkü adam aynı kalmış, bilinci meditasyon yoluyla içsel bir dönüşüme uğramamıştır. Bilincin meditasyon sonucunda değişim geçirmesi gerekmektedir.
Dışsal müdahaleler Hindistan’da da yapılabiliyordu ama Hintliler buna hiç yeltenmediler çünkü yogayı uygulayan kimseler bilincin içsel olarak dönüşümü gerçekleşmeksizin böyle güçlerin etkin duruma gelmesinin ve onları kötüye kullanacak olan kimselerin eline geçmesinin ne denli zararlı sonuçlar doğurabileceğini biliyorlardı. Bu tıpkı bir çocuğun eline bir kılıç vermeye benzer. Çocuk kılıçla yalnızca diğerlerini değil kendini de öldürebilir. Demek ki yeni güçler etkin kılınmadan önce bilincin dönüşüme uğraması şarttır.
Rus bilim adamı Pavlov bu alanda birçok deney gerçekleştirmiştir. Her şeyin birbiriyle bağlanabileceğini, yaşamlarımızın da yalnızca bu bağlantıların toplamından ibaret olduğunu savunmuştur. Deneylerinden biri oldukça ünlüdür. Köpekleri beslemekle ilgili bir deneydir. Pavlov köpekler yemeğe bakarken salyalarının harekete geçmesi için yemeği onların biraz uzağına bırakıyordu. Daha sonra bir zil çalıyordu. Zil ve tükürük salgısı arasında hiçbir bağlantı yoktu ama yemek köpeklere ne zaman sunulsa tükürük salgılamaya başlamalarının ardından zil çalıyordu. Bu on beş gün boyunca tekrarlandıktan sonra zil ve salya arasındaki zihinsel bağ oluşturulmuş oldu. On altıncı günde ortada yemek olmadığı halde zil çaldığında köpeğin salyaları akmaya başladı. Zilin çalınması köpeğin hafızasında yemeği çağrıştırıyordu: Zil yemeğin simgesi haline gelmişti.
Aynı bağlantı kanunu tilak için de geçerlidir: Mutlulukla bağlantılı olarak kullanılmıştır. Ne zaman mutlu bir olay yaşansa tilak kullanılıyordu ve bu yüzden tilak ve mutluluk zamanla öylesine birbirine bağlandı ki tilak unutulmaz hale geldi. Böylece ne zaman mutlu olunsa akla ilk gelen şey üçüncü göz çakrası oluyordu. Her zaman mutlu anları anımsamaktan hoşlanırız ve bu olaylar olup bittiğinde gerçekten mutlu olmuş olsak da olmasak da mutlu anılarla yaşarız. Küçük mutluluklar bile abartılır; mutlu olayları büyütürken, mutsuzluk vermiş olanları da küçültürüz.
Sevgilinle ilk karşılaştığında ne kadar da mutluydun! Bugün geriye dönüp baktığında bu ne büyük bir olay gibi görünür. Oysa onunla bugün gerçekten karşılaşsan mutluluk bir anda büzüşüp küçülür. Sonraki yirmi dört saat boyunca onu kafanda yine büyütürsün. Hayatın içinde öyle çok mutsuzluk mevcuttur ki bu mutlu olayları büyütmeseydik yaşamamız da oldukça güç olurdu.
OSHO
|
|
|
|