Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1448 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1448 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 296
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 300
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,003
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,121
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,062
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,003
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,139
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,518
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,285
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,168
|
|
|
Telepati Sezgilerinizle İnsanları Tanıma Egzersizleri |
Yazar: Spiritüeller - 28-05-2016, Saat: 19:39 - Forum: TELEPATİ
- Yorum Yok
|
|
Tüm ömrümüz boyunca insanlarla iç içe yaşarız... Ve zaman zaman özellikle de yeni tanıştığımız kişiler hakkında yeterli bir fikre sahip olamamaktan şikayet ederiz. Hatta aradan yıllar geçmesine rağmen hala bazı kişileri tanıyamamış olmaktan yakınırız... Bunun tek sebebi sezgisel yeteneklerimizi kullanmamamız ya da sezgisel yeteneklerimizi yanlış değerlendirmemizdir.
Her zaman sezgiler bize gerçekleri söylemez diyenlere siz inanmayın. Sezgiler her zaman doğruyu söyler... Ancak bazen şuurumuza dışarıdan gelen parazit tesirlerin sonucu içimize yanıltıcı bir his ya da bir düşünce doğar.
Bu, bizim tanımladığımız bir sezgi değildir. Bu tamamen bizi yanlış bir yöne sev-kedebilecek ve tamamen dış parazit tesirlerin sonucu oluşmuş bir enerji topunun bizim tarafımızdan algılanmasıdır. Bunların çoğu çevremizdeki insanların yanlış kanaatlerinden oluşan negatif düşünce enerjileridir.
Şimdi vereceğimiz egzersizi arkadaşlarınızla birlikte uygulayabilirsiniz... Bu egzersiz, insanları kısa sürede tanımada ve onlar hakkında doğru bilgilere ulaşmada size büyük bir deneyim kazandıracaktır:
Birbirinizi tanıyan 4-5 kişi bu çalışma için idealdir. Herkes rahat bir şekilde otursun. Odanızın ışığını azaltın. Eğer mümkünse sadece mavi bir ışıkla odanızı aydınlatın. Grubunuzun içinde sadece bir kişinin yakından tanıdığı ve diğer grup üyelerinin daha önceden tanımadığı bir kişiyle anlaşın ve gelip sizin tam ortanıza otursun... Zihninizi tamamen boşalttıktan sonra 2 dakika boyunca o kişiye bakın. Ama sadece bakın. Hiç bir fikir yürütmeden onu izleyin.
Ona konsantre olun.. Daha sonra kendinizi gevşeterek gözlerinizi kapatın eğer isterseniz gözlerinizi açık da tutabilirsiniz. 10 dakika boyunca içinize doğan sezgilere kulak verin.kişiyle ilgili neler hissettiğinizi ayrıntılarıyla gevşeme halinden çıktıktan sonra not defterinize kaydedin. Çalışmanız sona erdiğinde herkes notlarını okusun. Notlarda birbirine paralel ya da aykırı yönlerin olup olmadığına bakın. Ve gerçekleri o kişiden ve o kişiye tanıyan arkadaşınızdan öğrenin. Bakın bakalım o kişiyi 10 - 15 dakika içinde ne kadar lanıyabilmişsiniz. Bu tür egzersizleri yaptıkça başarı oranınız kendiliğinden artacaktır. Buna emin olabilirsiniz.
Belli bir süre sonra hiç gevşemeye ihtiyaç hissetmeden bile karışınızdaki kişiye kısa bir süre bakmak onunla ilgili pekçok sezginin içinize doğduğuna şahit olacaksınız. Eğer böyle bir çalışmayı yapabileceğiniz bir arkadaş grubunuz yoksa bu çalışmayı tek başınıza da yapabilirsiniz.
İş yerinizde, okul hayatınızda ve yaşamınızın çeşitli dönemlerinde sürekli yeni insanlarla tanışırsınız. O kişiye iyice bakın... Live geldiğinizde ılık bir duş alın ve odanıza girin... Derince gevşeyin ve zihninizi boşaltarak ona yönlenin... İlk içinize doğan duygulara ve düşüncelere önem vermeyi ihmal etmeyin...Yeni tanıştığınız kişiden bir resim alabiliriseniz çalışmanızı çok daha kolay yapabilirsiniz...
İzlenimlerinizi ayrıntılarıyla not edin ve zaman içinde ne kadar haklı çıktığınızı kontrol edin. İster grup arkadaşlarınızla, ister tek başınıza bu çalışmaları yapın her ikisinde de size dışarıdan gelen bir takım tesirler çalacaktır. Buna ek olarak s
izin o kişi ile ilgili onun dış görünüşünden etkilenerek ortaya çıkartacağınız ön yargılarınızın da devreye girme ihtimali vardır. Bu iki unsurun çalışmanızı etkilememesine özen gösteriniz...
|
|
|
Pyrokinezi / Beyin Gücü İle Ateşe Hükmetmek |
Yazar: Spiritüeller - 28-05-2016, Saat: 17:55 - Forum: Pyrokinezi
- Yorum Yok
|
|
Pyrokinezi..Yani Ateş Kontrolü..Genelde vücut ısısı bu konda başlandıç aşamasında çok önemlidir.. Çünkü odaklanırken bunun üzerine odaklanmanız gerekir..Sonraki aşamalarda buna ihtiyacını olmayacak..Kısa bir alıştırma olacağından çabuk okuyabileceksiniz..
Öncelikle bir muma ihtiyacınız var ve birde telefon-video kamera yada video kaydebilecek herhangi bir şey..Çünkü mumdaki alev küçük olduğundan üzerinde yoğunlaşmanız daha kolay olabilir ve telefon yada video kayıt yapabileceğiniz herhangi bir alet ise gözünüz kapalıyken olayları kaydetmeniz için…
TEKNİK
-Mumu yakın ve ellerinizi ısıdan acı çekmenize neden olmayacak bir mesafeye getirin..Ne çok uzak ne çok yakın..Yaklaşık 5 cm kadar uzaklıkta tutun.
-Gözlerinizi kapatmadan önce telefon yada ne ile video kayıt yapıyorsanız onu kayıt moduna geçirin..
-Şimdi gözlerinizi kapatın ve mum alevinin dönerek ısınmaya başladığını hayal edin..Hatta oda içindeki ısıyı kullanarak daha da ısındığını düşünün..Siz bunları düşündükçe mumun daha da büyük ışık saçtığını düşünün ( 1 yada 1,5 dakika)
-Buna odaklanırken ellerinizin arasından fırlayan kırmızı ışıklar hayal edin..Ve muma karışarak ısıyı daha da arttırsınlar (35 saniye)
-Odaklanmanızı yavaş yavaş bozarken mumun ısısının arttığını sürekli düşünün..Daha parlak olduğunu düşünün..Eğer gözleriniz kapalıken bu ısıyı hissettiyseniz zaten sorun olmayacaktır..Ama ellerini yaklaştırmadığınıza emin olmak için yaptığınız kaydı izlemenizi tavsiye ederim..
|
|
|
Hydrokinesis-Hidrokinezi (Beyin Gücüyle Suya Etki Etmek) |
Yazar: Spiritüeller - 28-05-2016, Saat: 17:49 - Forum: Hidrokinezi
- Yorum Yok
|
|
Sıvı durumdaki bir maddenin moleküllerine nüfuz etme yeteneğidir. Pyrokinezinin aksine burada su oluşturmaktan bahsedemeyiz. Var olan su kütlesinin biçimini değiştirmek yani manipüle etmek esas amaçtır. Başlangıç itibariyle geliştirme teknikleri telekineziye benzeyebilir. örnek verecek olursak, bir su kütlesinin ortasındaki mantar tıpayı hareket ettirmek. Fakat dikkat edin, mantara odaklanmak değil, suya etki ederek mantarı oynatmak. Tıpkı girdaba yakalanan bir geminin sürekli dönmesi gibi.
burada "Bu zaten suya telekinezi uygulamak değil midir?" diyebilirsiniz. Evet aslında olabilir. fakat suyla gerçek bir bağlantı kurmalısınız, sadece maddeye yönelik bir fizik değil elementin kendisiyle bir olmalısınız. Eğer gerçek yeteneğiniz suysa zaten egzersiz sıklığınıza göre, kısa bir sürede ilerleme kaydedebileceksiniz. Su hariç bir şey düşünmeden meditasyon yapın, yoğunlaşın. bütünüyle suyla kaplandığınızı, gerektiğinde suyun derinliklerinize daldığınızı hissedin. Su olun.
Egzersizler İçin
İçi su dolu orta ya da büyük boy camdan bir kase alın. Camdan, çünkü suyun tamamını görebilirsiniz. Mantar tıpa gibi su üstünde kolayca yüzebilen bir nesneyi üzerine yerleştirin. (Telekinezi alıştırmalarında önerilen 2 ucuna kibrit çöpü batırılmış iğne gibi)
Şimdi sıra geldi işin en çok pratik ve imajinasyon isteyen bölümüne: Kasenizin karşısında gözlerinizi kapayın. Suyun enerjisini, serinliğini, titreşimlerini hissedin. Onun enerjisiyle kendinizinkini birleştirin. Zihninizde, suyla kurduğunuz enerji bağını hayal edin. Suyun sesini zihninizde duyun, zarafetini hissedin. Bu düşüncelerinizi zihninize kopyalayın ve suyla bir olun. Kendinizi hazır hissettiğiniz zaman gözleriniz açın. Fakat suyla kurduğunuz bağlantıyı kaybetmeyin. O senin bir parçan ve sen de onun. Enerjiyi, zihninizde tutun. Su hareketlenecektir... Ve şimdi, Sudan bir parçasın.. Ona istediğin emri verebilirsin. Kasenin içinde bir girdap oluşturduğunu hayal et. Gittikçe büyüyor ve sürekli hız kazanıyor. İşte o sensin... Bunu yapmayı başardığını hissettiğin ana kadar yapmaya devam et... Sabırlı ol, ilk bir kaç denemede olmuyorsa, ki olmaması olasıdır, daha çok egzersiz yap. Ve sonra zihnini dinlendir.
|
|
|
Telekinezi Teknikleri |
Yazar: Spiritüeller - 28-05-2016, Saat: 17:45 - Forum: TELEKİNEZİ
- Yorumlar (2)
|
|
1. Vakit seçimi
Telekineziye amatör olarak başlarken konsantrasyon önemlidir. Bu yüzden vakit seçimi uygun olsa daha iyi olur. Telekinezi için sabah vakti uygun olabilir. Beyne henüz konsantrasyonunuzu dağıtacak bilgiler yüklenmemiştir. Uykulu iseniz konsantrasyonunuz uykuya kayacaktır. Bu yüzden kalktıktan ortalama bir saat sonrası daha uygundur.
* KAĞIT-İĞNE YÖNTEMİ
2. Malzemeleri hazırlayın.
Telekineziye yeni başlayan biri kendisine daha kolay nesneler seçmelidir. İğne ,kağıt ve iğneyi sabitleyecek bir cisim bunun için gayet uygundur. 5x5 boylarında küçük bir ince yapılı parşömen kağıdı kesin.Ve + biçiminde katlayın Çalışmamız bir şemsiyeye benzemeli.
Not: Kağıdı dikdörtgen kesmeniz fiziki döndürücü kuvvetin gereksinimini azaltır. Ve şekilde gördüğünüz X biçimindeki katlama işini yapmayın sadece + biçiminde kenar orta noktalardan katlayın. Elde ettiğimiz şemsiyeyi herhangi bir yere dik olarak sabitlediğimiz iğnenin sivri ucuna hafifçe koyun (Hiç batırmadan sadece bırakın). Kağıt hafif bir harekette dönecek kadar serbest duracaktır. Not: Bu andan itibaren odanızı rüzgarla buluşturmayın. Asla kapı veya pencerelerinizi açık bırakmayın. Kapı altlarınıda yumuşak bir malzemeyle kapatın.
Elde ettiğimiz şemsiyeyi herhangi bir yere dik olarak sabitlediğimiz iğnenin sivri ucuna hafifçe koyun (Hiç batırmadan sadece bırakın). Kağıt hafif bir harekette dönecek kadar serbest duracaktır.
Not: Bu andan itibaren odanızı rüzgarla buluşturmayın. Asla kapı veya pencerelerinizi açık bırakmayın. Kapı altlarınıda yumuşak bir malzemeyle kapatın.
3. Konsantrasyon
Eğer konsantrasyonunuz tam olsun istiyorsanız düşüncelerinize mani olacak herşeyi aklınızdan çıkartın. Gözünüzü kapatıp bir süre bekleyin. Aklınıza her ne gelirse gelsin onu atmadan gözünüzü açmayın. Konsantrasyonunuz sadece aklınızın düşüncelerden arındığı yönünde olsun.
4. Artık başlayalım.
Bu gün telekineziye başladığınız ilk gün. Sonuç almak için elinizden geleni yapın.Fakat sakin ve sabırlı olun. Sonuç alamazsanız üzülmeyin. Zaten ilk sefer için sonuç almanız zor olacaktı. Şimdi kağıda 30 derecelik açıyla yukarıdan bakın. Kağıda konsantrasyonunuzu etkilemeyecek kadar yaklaşın. Kağıda uzaklığınız yaklaşık birbuçuk karış olsun. Kağıda odaklanın. Onu sizin bir organınız gibi hareket ettireceğinizi düşünmeniz yarar sağlayacaktır. Gelelim işin en heyecanlı kısmına. Şimdi kağıdı sadece bakarak döndürdüğünüzü düşünün. İster sol için komut verin ister sağ. Önemli olan sizin kağıdın döneceğini düşünmenizdir. Sadece hayal etmeyin. Çünkü hayal etmekten öte kağıdı siz döndüreceksiniz. Kağıda bir süre böyle bakın. Unutmayın! Sakin olmalısınız. Bu gün dönmezse yarın dönecek demelisiniz. Bu biçimde günde 10 dakika uğraşabilirsiniz. 5 dakikada bir teneffüs yapın. Hatta bu teneffüsler bir kaç saat sürebilir.
5. Şu psikolojik hali edinin
(Bu maddeki bilgiler size moral vermek için değil gerçekler nazara alınarak yazılmıştır)
Başarmanız için kimse sizi zorlamıyor. Siz başaramamaktan korkmuyorsunuz. Telekinezi zaten basittir. Bir kaç gün içinde nasılsa başaracaksınız. Sonuç alma süreniz çok büyük ihtimalle bir haftayı geçmeyecektir.
İleri Seviyedekiler İçin Kaşık Bükme Tekniği...
Kolay Kaşık Bükme Yöntemi
Eğer imkanlarınız varsa, rahat edebileceğiniz sessiz ve loş bir mekan seçin. Arkanıza rahatça yaslanın yada tamamen uzanın. Gözlerinizi kapayın ve hiçbirşey düşünmemeniz gerektiğini bile düşünmeyin. Şimdi sadece baş ve işaret parmağınızın en uç noktalarıyla kaşığın sapını, kepçesine çok yakın biryerden hafifçe kavrayın. Kaşığı yer ile paralel konuma getirin. Unutmayın, bu esnada gözleriniz halen kapalı bulunuyor olmalı. Şimdi kaşığın "erimekte olan bir hamur" olduğunu düşünün. Bu telkin için kendinizi zorlamayın ve sadece öyle hayal edin. Buna daha iyi odaklamınız ve kaşığın sertliği bilincinin beyin gücünüze engel olmaması için bir yandanda kaşığı başparmağınızla hafifçe okşayın. Kaşığın hemen bükülmesini istemeyin ve acele etmeyin. Kaşığın erimeye başladığına iyi odaklandığınızda kaşık bir müddet sonra bükülecektir. Ancak ilk anda hissedeceğiniz bükülme yalancı histir ve heyecanlanmanızı sağlar. Bu hisse aldırmadan devam etmeli ve en az 6-7 dakikayı böyle geride bırakmalısınız. Kaşık en fazla 10 dakika sonra bükülecektir. Kaşık bükme konsantrasyona göre çok daha hızlı olabilir. Eğer gözle görülebilir bir bükülme olmadıysa, bükülme oranını görmek için kaşığın ilk ve son anlarını düz bir zemin üzerinde gözlemleyebilirsiniz.
|
|
|
Ayrışmayı Kolaylaştırıcı Teknikler |
Yazar: Spiritüeller - 28-05-2016, Saat: 17:38 - Forum: ASTRAL SEYAHAT
- Yorum Yok
|
|
Buraya kadar sizlere bazı teorik bilgiler aktarıldı. Herkes bu teorik bilgilerin ve deney öncesi sağlanması gereken şartların ne kadar önemli olduğunu kendi tecrübeleriyle görecektir.
Deney öncesi şartlar yerine getirildiği takdirde, bu çalışma herkes için rahatlıkla başarılacak bir deneye dönüşebilir. Daha önce de söylediğimiz gibi her şey size bağlı...
Şimdi adım adım ilerleyelim...
İlk önce bedenin nasıl gevşetileceği, nasıl nefes alınacağı öğrenilip, konsantrasyon kabiliyeti geliştirilmelidir. Bunlar sağlandıktan sonra sizlere vereceğimiz metotlardan birini seçip onun üzerinde düzenli olarak çalışmalara başlayabilirsiniz. Bu metotların içinde bazıları daha kolay uygulanabilir özelliktedir.
Ancak size hangisi uygun geliyorsa onunla başlayabilirsiniz. Hatta bazı metotları birleştirerek de kullanabilir ve size en uygun gelen metodu kendi kendinize de geliştirebilirsiniz.
Bu alıştırmalara başlamadan 1 hafta önce zihin yoluyla ziyaret edeceğiniz mekanı seçin. İlk alıştırmalarda çok yakın bir yer seçmek daha doğrudur. İşe 1-2 metre uzaklaşarak başlayın. Bedeninizden çıktıktan sonra bulunduğunuz odada kalmak istediğinizi önceden kendi kendinize telkin edin. Sonraları tecrübeniz arttıkça çok uzak noktaları da seçebilirsiniz.
Tam 1 hafta süreyle kendinizi o güne psikolojik olarak hazırlayın. Amacınız duyu ötesi algılamanızı harekete geçirip orada geçen olaylar hakkında doğru bilgiler almak daha doğrusu orada gelişen olayları yukarıdan izlemektir.
Aradan geçen 1 haftalık süre içinde her sabah kalktığınızda ve gece yatmadan önce kendi kendinize şu telkinde bulununuz:
"......... tarihinde beden dışı bir deneyim çalışması yapacağım. Kendi isteğime bağlı olarak bedenimi terk edip, odamın içinde kısa bir süre kalacağım. Kendimi ve çevremi bedenimin dışında seyredeceğim. Düşüncelerime kolaylıkla hakim olacağım. Ve tekrar bedenime geri döneceğim. Bu deneyi gerçekleştirebilecek yeteneğe sahibim. Onu kullanacağım. Bedenimi terk edebilir ve onu yukarıdan izleyebilirim."
Şimdi Astral Seyahat Tekniklerini sırasıyla ele alalım
1. Telkin ve Konsantrasyon Metodu
Bu metodun temeli gevşeme egzersizleri, telkin ve konsantrasyona dayanır... Bu konular üzerinde daha önce durmuştuk. Eğer bunlar üzerinde yeterince çalışırsanız, şimdi aktaracağımız metodu kolaylıkla uygulayarak bedeninizi terk edebilmeniz mümkün olacaktır. Bu egzersiz Astral Seyahat metotları içinden en kolaylıkla uygulanabilecek tekniklerin başında yer alır.
Sırtüstü yatağa uzanıp gözlerinizi kapayın. Gitmek istediğiniz yerden ve bedeninizi terk edeceğinizden başka hiç bir düşünceye zihninizde yer vermeyin.
Bu deney boyunca günlük yaşamın meşgalelerini unutacaksınız. Düşünceleriniz gittikçe sakinleşecek... Sizi çevreleyen her şeyi unutun ve kendinizi serbest bırakın...
Nefes Alma ve Gevşeme Egzersizleri'ni kusursuz ve tam olarak uygulayarak zihinsel ve fiziksel olarak gevşeme haline yani a Ritmi'ne geçiniz.
Bu andan itibaren, yatağınızın hafifçe öne arkaya sallanmaya başladığını düşünün... Bu sallanmayı çok kolaylıkla hissedeceksiniz. Çünkü gevşeme hali içinde bulunuyorsunuz... Bedeninizin içindeki astral bedeniniz bedeninizin içinden adeta kayıp gitmek üzere olduğunu fark ediyorsunuz... Sallanmayı sürdürün... Her an astral bedeniniz bedeninizden çıkıp gitmek üzere olduğunu düşünün. Arkadan öne, önden arkaya sallanırken sallanmanın verdiği gevşemeyi iyice hissedin... Kendi kendinize vereceğiniz telkinlerle içinde bulunduğunuz durumu rahatlıkla yönlendirebilirsiniz. Ne isterseniz ve neyi düşünürseniz o gerçekleşecek... Bunu kendi kendinize içinizden telkin edin
"Sallanmalar artıyor... Gevşiyorum... Bedenimi terk etmek üzereyim... Akışkan bir sıvı gibi astral bedenim vücudumu terk etmek üzere..." diye kendi kendinize telkin de bulunun...
Daha sonra kendinizi bedeninizin 1 - 2 metre yukarısında olduğunuzu düşünün... Bedeninizden 1 - 2 metre kadar yüksekte bir nokta üzerine konsantre olun. Sadece bunu düşünün... Kendinizi orada hissedin... Bu düşünceyi kuvvetle arzu edin... Arzunun kuvveti çok önemlidir. Arzu ani ve kısa süreli olmalıdır. İyice gevşemiş bir haldesiniz... Kendinizi bedeninizin dışında düşünün... Buna yoğun bir şekilde ama kendinizi asla zorlamadan konsantre olun... Sallanmalar arttıkça bir anda kendinizi orada bulacağınızı düşünün... Tekrar yoğun olarak arzunuzu kısa süreli bir darbe gibi tekrarlayın... Sallanmaları izleyin ve bu sallanmaları, kendinizi ileriye doğru son bir hareketle bedeninizden fırlatana kadar devam edin. Her an bir bulut gibi bedeninizden yukarıya doğru yükselebileceğinizin bilincinde olun...
Bir anda vücudunuzun hafifleşerek sanki deniz üzerinde yatarmışçasına dalgalanmaya başladığını ve yavaş yavaş yükselmeye başladığını hissedeceksiniz. Sadece ama sadece bu düşünceye konsantre olun... Eğer yeteri kadar gevşeme haline geçtiyseniz ve yeterince konsantrasyonunuzu verdiğimiz telkinlere yönelebilirseniz, böyle bir tecrübeyle çok kolaylıkla karşılaşacaksınız.
Önce bedeninizin adeta bir balon gibi şiştiğini hissedeceksiniz. Yoğun konsantrasyonunuz ve telkinleriniz bir anda sizi bedeninizin dışına doğru çekmeye başlayacaktır. Bu anda vücudunuzda seyirmeler, kulağınızda çınlamalar başlayacaktır. Bundan korkmayın. Bir balonun patlamasına benzer bir duyguya kapılabilirsiniz. Bunlar vücudun terk edilme anında ortaya çıkan doğal gelişmelerdir. Bir müddet sonra bu seyirmeler ve çınlamalar kesilecektir.
Astral Bedeniniz'in fiziki bedeninizin her bölümünü tamamen doldurduğunu ve gevşedikçe astral bedeninizin bir balon gibi şişmeye başladığını imajine edebilirsiniz. Bulutumsu görünüşteki Astral Bedeniniz'in fiziki bedeninizin gözeneklerinden yavaş yavaş çıkarak yükselmeye başladığı düşüncesine konsantre olmak, işinizi biraz daha kolaylaştırabilir.
Bir kuş gibi kendinizi havalanırken hissedebilirsiniz. Heyecanlanmayın ve gelişmeleri oluruna bırakın... Düşüncelerinizi sadece bedeninizi terk etmeye odaklayın. Bu konsantrasyonunuz sizi bedeninizden çekip alacaktır.
Tüm çalışmalarınızı yönlendirecek olan tek şey düşüncelerinizin konsantrasyonudur. Bedeninizi terk ettiğiniz andan itibaren de düşüncelerinizle hareketlerinize yön vereceksiniz... Nereyi düşünürseniz siz astral bedeninizle birlikte kendinizi orada bulacaksınız.. Odanızın içindeki hareketlerinizi yönlendirecek olan tek şey yine bu düşünce gücünüz olacaktır. İlk denemelerinizde yatağınızda yatmakta olan bedeninizi ve odanızdaki eşyaları kısa bir süre seyrettikten sonra yavaşça bedeninize geri dönün.
Bedeninize geri dönmek son derece kolaydır. Sadece bedeninize geri dönmeyi dilemeniz, bunun için yeterlidir... Evet yapacağınız tek şey bedeninize geri dönmeyi dilemektir. Göreceksiniz ki bir anda kendinizi bedeninizin içinde bulacaksınız. Bu nedenle acaba bedenime geri dönemeyebilir miyim diye önceden her hangi bir tereddüt yaşamanıza gerek yoktur. Bedeninize dönmek için hiç bir çaba göstermeniz gerekmeyecektir.
2. İmajinatif Şartlandırma Metodu
Deneye başlamadan önce evinizin içinde takip edeceğiniz bir yol tespit ediniz. Örneğin bu yol; yatak odanızdan mutfağa kadar uzanan bir hat olabilir. Bu yol üzerindeki detaylardan 5 noktayı belirleyiniz. Bu noktalar, evinizin içindeki divan kanepe, sehpa duvardaki resim gibi eşyalar arasından belirlenebilir. 5 Adet noktayı belirledikten sonra bazılarına vanilya, karanfil, lavanta gibi kokular da ilave edebilirsiniz.
İzleyeceğiniz yolu ve ayrıntıları birçok kez gidip gelerek en ince detaylarına kadar hafızanıza almaya çalışınız. 5 gün gün süresiyle bu yol üzerinde tekrar ve tekrar gidip gelerek bu hattın tüm ayrıntılarım ezberleyin. Tespit ettiğiniz her nokta karşısında 5'er dakika oturarak, onun tüm ayrıntılarını gözleyin.
5 günlük hazırlık devresinden sonra hedeflediğiniz denemeye artık hazırsınız demektir. 6. gün çalışmaya hazır olup olmadığınızı sınamak için hiç heyecanlanmadan odanıza geçin...
Gevşeme egzersizleri ile a ritmine girin... Gevşeme haline geçtikten sonra tespit ettiğiniz noktaları teker teker gözünüzün önünde canlandırmaya başlayın. Her bir noktanın iyice gözünüzün önünde belirmesine izin verin. Sırasıyla tüm noktalan imajinatif olarak sanki televizyon ekranından seyredermişçesine gözünüzün önünde canlandırın... Belirlediğiniz noktalara bazı kokular yerleştirdiyseniz, o kokuları aklınıza getirin. Böylelikle imajinasyonunuz daha kolay harekete geçecektir. Bunda başarıya ulaşırsanız, ertesi gün deneyinizin ikinci aşamasına başlayabilirsiniz.
Bir sonraki gün yine gevşeme haline geçin... Bunun için kendi kendinize yapıcı telkinlerde bulunun. Gevşeme hali içinde kendinizi hazır hissettiğinizde, yattığınız yerden kalkarak tespit ettiğiniz yol üzerinde zihinsel olarak ilerlemeye başladığınızı hayal edin. Yavaş yavaş bedeninizden bir bulut gibi süzülerek yükselmeye başladığınızı ve teker teker daha önce defalarca baktığınız noktaların önünden geçtiğinizi düşünün ve bunu arzu edin. Gözünüzün önünde imajinatif olarak yol belirmeye başlayacaktır.
Burada yapmanız gereken şey, televizyon ekranından görüntüleri seyredermişçesine izlerken, şuurunuzu oraya gerçekten taşıyabilmektir. İmajinatif olarak görüntüleri gözünüzün önünde canlandırırken kendinizi imajinatif görüntünün ötesinde, gerçek şuurunuzla orada bulunduğunuzu kuvvetle isteyin. Bunu kısa aralıklarla kuvvetlice arzu edin... Bir anda gerçekten de kendinizi orada bulabilirsiniz...
Astral Seyahat teknikleri arasında aktardığımız bu ikinci metot özellikle belirtmemiz gerekir ki, imajinasyon yani durugörü yeteneği kısmen de olsa işler durumda olanlar için geçerlidir. Eğer gözlerinizi kapadığınızda isteğinize bağlı imajları gözünüzün önünde canlandırabilecek bir imajinasyon yeteneğine sahipseniz bu metodu kolaylıkla uygulayabilirsiniz.
Durugörü yeteneği kısmen de olsa su üstüne çıkmamış kişiler bu metodu uygulayamazlar. Onlar için en uygun olan metot ilk verdiğimiz ve bundan sonra vereceğimiz metotlardır...
Bu tür bir yeteneğe sahip olmayanlar bu metot üzerinde fazla zaman kaybetmesinler. Peki durugörü yeteneğimizin bizde az da olsa çalışır durumda olduğunu nasıl anlayabiliriz? Bunun cevabı son derece basittir... Zaten konun içinde de verilmiş durumdadır: Yani eğer gözlerimizi kapattığımızda, istediğimiz görüntüleri zihnimizde sanki televizyon seyredermişçesine canlandırabiliyorsak, durugörü yeteneğimizin kısmen de olsa bizde çalışır durumda olduğunu söyleyebiliriz. Ancak burada asıl söylemek istediğim bu konuyla ilgili bir başka mesele var:
Çevrenizdeki kişilere gözlerini kapattıklarında istedikleri imajları görüp görmediklerini sorun bakalım ne cevap alacaksınız. Çok şaşırtıcıdır ki, gözleri kapalıyken istedikleri imajları görenler herkesin böyle bir yeteneğe sahip olduklarını zannetmektedirler... Halbuki durum böyle değildir. Herkes gözlerini kapattığında istediği imajı göremez... Bırakın istedikleri imajları, siyah bir fondan başka hiç bir şey göremeyenler çoğunluktadır. Görebilenler ise azınlık durumundadır...
Siz de gözlerinizi kapatarak kendi kendinizi test edebilirsiniz.
3. Rüya Kontrol Metodu
Bu metodun temeli, rüya içinde rüyada olunduğunun şuuruna varabilmektir. Böylelikle şuurun rüya içinde uyandırılması mümkün olabilmektedir. Rüya gördüğümüzü fark ettiğimiz anda, eğer kendimizi belirli metotlarla eğitebilirsek rüyamıza uyanık şuurumuzla devam edebiliriz. Bu son derece ilginç bir denemedir.
Bu gerçekleştirildiğinde, yatakta yatan bedeninizin dışında bir anda onu seyrederken kendinizi bulabilirsiniz. Nitekim hiç bir özel çalışma yapmadan, hem rüya görürken rüyada olduğunu fark eden, hem de uyandığında kendisini bedeninin dışında bulanların sayısı bir hayli fazladır.
Rüyadayken rüyada olunduğunun farkına varılması ilginç bir deneme olduğu kadar, astral çıkışa imkan da sağlayan bir olgudur. Çünkü uyku esnasında derin bir gevşeme ile birlikte astral beden ile fiziki beden ayrışma içine girer. Astral Seyahat tekniklerinden biri olan Rüya Kontrol Metodu'nün çıkış noktası işte bu özelliğe dayanır. Yani metodun çıkış noktası, fizik ile astralin ayrıştığı bir anda şuuru uyandırarak, şuuru astral bedende tutabilmektir. İşte o anda kişinin şuuru uyanık bir haldeyken bedeninin dışında kalabilir...
Peki rüyadayken nasıl rüyada olduğumuzu fark edebiliriz? Bunun son derece kolay uygulanabilir metotları vardır. Rüyalarımızda zaman zaman son derece garip, günlük yaşantımızda asla meydana gelmesi mümkün olmayan olaylar, manzaralar ve mizansenlerle karşılaşırız. Bu olaylar bize rüyada olduğumuzun en büyük ip uçlarını verebilir. Ancak bu ipuçlarını yakalayabilmemiz için, şuuraltımıza bu yönde telkinlerin verilmiş olması gerekir. Aksi takdirde bu tür olaylar rüya içindeyken bize normalmiş gibi gelir. Bunu gerçekleştirmenin en kolay yolu günlük yaşantımız sırasında karşılaştığımız olaylar karşısında kendi kendimize sorular sormaktır. Günlük yaşantınız içinde karşılaştığınız çeşitli olaylar karşısında şu üç soruyu kendi kendinize sorarak mantıklı açıklamalarını yapınız:
Bu olay neden oldu?... Nasıl oldu?... Niçin oldu?...
Bunu kendinize alışkanlık haline getirin. Her karşılaştığınız gelişme ve olay hakkında olmasa bile çoğu için bu soru sorma ve mantıklı cevaplar verme çalışmasını yapınız.
Sorularınıza mantıklı açıklamalar getirince her seferinde kendi kendinize içinizden şu telkinde bulunun:
"Demek ki rüyada değilim..."
Bu davranışınız sizin şuuraltınıza işleyecek ve sonunda rüyadayken de bu sorulan kendi kendinize sormaya başlayacaksınız. Çoğunlukla rüyalardaki olaylar normal fizik kurallar çerçevesinde gelişmediği için mantıklı cevaplar bulamayacaksınız. İşte o an, "demek ki rüyadayım" sonucunu şuuraltınız size otomatik olarak çıkaracak ve siz rüya görmekte olduğunuzu anlayacaksınız. Ve böylelikle rüya içinde uyanma imkanına ulaşacaksınız. Uyandığınız an çevrenize bakın kendinizi bedeninizin dışında uyandırmış olma ihtimaliniz çok yüksektir...
4. Uçma Testi Metodu
Rüyalarınızda sık sık kendinizi uçarken görüyorsanız yukarıdaki metodu sadece uçma olayına endeksleyerek de uygulayabilirsiniz.
Günlük yaşamınızda zaman zaman kendinize "şu anda rüya mı görüyorum?" diye sorunuz... Soruyu cevaplandırabilmek için hemen arkasından şu testi yapınız:
"Uçabiliyor muyum, yoksa uçamıyor muyum?"
Bu soruyu hem sorunuz hem de fiziki olarak yapmaya çalışınız. Test sonucu uçamadığınızı gördüğünüzde:
"Uçamıyorum... O halde gerçek hayattayım... Gördüğüm de rüya değildir"
diye bir hüküm çıkartınız. Şuuraltınız bu şekilde şartlandırıldığında, aynı soruları rüyanızda da sormanıza sebebiyet verecek ve rüyada yapacağınız test sonucu uçabileceğinizden:
"Uçabiliyorum... O halde rüyadayım..." diye bir hüküm çıkaracak ve rüyadayken şuurunuzu uyandırabileceksiniz.
5. Arzu Faktörünün Şartlandırılması
Bastırılmış, önlenmiş, set çekilmiş, yerine getirilmemiş arzular; astral çıkışlara sebebiyet veren Önemli faktörlerdir.. Bundan yararlanarak da astral çıkış gerçekleştirilebilir. Yatmadan önce sizi susattıracak tuzlu yiyecekler yiyiniz. Odanızın belli bir köşesine de bir bardak su koyunuz. Ve kendinize şu telkinde bulunarak yatınız:
"Rüyamda susadığımda o köşeye gidip bardaktaki suyu içeceğim... Ancak bardağa elimi uzattığım anda şuurumu kazanacağım..."
Uyku esnasında fiziki beden hareket edemeyeceği için, su içmek için duyulan şiddetli arzu, astralin bedenden çıkışına sebebiyet verir. Kendi kendinize verdiğiniz telkinle de bardağa elinizi uzattığınız an, bedeninizin dışında uyanmanız mümkün olabilir. Bir anda kendinizi bardağın yanında, bedeninizi ise yatmakta yatar vaziyette bulabilirsiniz. Uygulanması çok kolay olduğu için bu metotla astral çıkış yapan çok sayıda insan vardır.
Yukarıdaki deneyinizin başarıya ulaşması için, deneye başlamadan önce, böyle bir çalışmayı tüm ayrıntılarıyla nasıl gerçekleşeceğini en az 10 gün boyunca zihninizde iyice canlandırın. Ve her gece yatmadan önce tuzlu yiyecekler yemeden de telkinlerinizi 10 gün boyunca kendi kendinize tekrarlayınız. 10 günlük sürenizin sonunda, bu metodu uygulamaya başlayın. Böylelikle başarıyı büyük ölçüde garanti altına almış olacaksınız.
|
|
|
Bedeninizdeki En Önemli 10 Aküpresür Noktası İle Ağrılardan Kurtulun |
Yazar: Spiritüeller - 28-05-2016, Saat: 15:43 - Forum: SAĞLIK
- Yorum Yok
|
|
Kadim bir Çin tıbbı yöntemi olan akupunkturun bedendeki baskı noktalarına aküpresür noktaları adı verilir. Akupresür noktaları yüzyıllar boyunca şifa kaynağı olmuş
ve iğnesiz akupuntur uygulamalarında olumlu sonuçlar vermiştir.Aküpresür uygulayıcıları,avuç içleri yada dirseklerini kullanarak bedendeki meridyenlerin geçtiği
önemli noktalara masaj yaparak enerji akışını düzenlerler. Aşağıda sizlere verdiğimiz aküpresür noktalarına uygun şekilde masaj yaparak bedeninizi şifalandırabilir,ağrılardan kurtulabilirsiniz.
1.Avuç İçindeki L14 Noktası
Baş parmağınızla işaret parmağınızın arasındaki etli bölgede kalan bu noktaya masaj yapmak baş ağrılarını dindirir. Buraya yapılan hafif masaj aynı zamanda diş ağrılarına, boyun ve omuz tutulmalarına iyi gelir. Kabızlığın tedavisinde yardımcıdır.
2.Perikardiyum P6 Noktası
Avcununuzun bitiminden itibaren 3 parmak kadar aşağıya inin,bileğinizin iç kısmına doğru P6 noktasını bulacaksınız. Buraya hafif baskı uygulayarak masaj yapmak baş dönmelerini ve kusmaları engeller. Grip olduğunuzda da buraya baskı uygulayabilirsiniz.
3.Üçüncü Göz GV24.5 Noktası
Günlük hayatımızda zihnimizi o kadar çok kullanıyoruz ki,çoğumuz baş ağrısı çekiyoruz. Kaşlarımızın tam ortasında bulunan üçüncü göz noktasına parmağımızla yapacağımız
masaj ile kronik stresi azaltabilir,yorgunluğu dindirebilir,konsantrasyonu arttırabiliriz. Baskı uygulamak da işe yarar, 1 dakika boyunca bu bölgeye baskı uygulayın ve sonucu görün.
4.Dinginlik Denizi Noktası CV17
Göğüs kemiğimizin tam ortasında bulunur. Bu bölgeye masaj yapmak duygusal dengemizi korumaya,endişeleri ve depresyonu azaltmaya yarar. Sinir sistemindeki çoğu bozukluğun sebebi duygusaldır. Bu bölgeye masaj yapmak,aküpresür uygulamak bağışıklık sistemini de güçlendirir. Aynı zamanda nefesinizi açar.
5.Diz Altı Noktası ST36
Dizinin tam altında,bacağın dışa bakan kısmındaki bu noktaya masaj ve aküpresür uygulamak kabızlığa iyi gelir,yorğunlukları azaltır ve baş dönmelerini dengeler.
6.Diz Arkası Noktası B54
Dizinin arkasının 3 parmak kadar üstüne denk gelen bu bölgeye düzenli baskı ve masaj diz ağrılarını azaltır, kalça ve bacaklarınızı rahatlatır. Siyatiğe çok iyi gelir.
7.Sakral Noktalar
Omurganın hemen bitiminde, kuyruk sokumu bölgesinde bu nokataya düzenli masaj menstrüel ağrıları ve tüm bel ağrılarını azaltır,vücudun bütününü rahatlatır.
8.SHEN MEN Noktası
Kulağın iç kısmındaki kavisli bölgenin olduğu yerde bulunan Shen Men noktasına baskı uygulamak sinir sistemine iyi gelir. İşaret parmağınız ile uygulayacağınız masaj esnasında baş parmağınızı kulağınızın arkasına yerleştirin ve anında canlanın.
9.Cennet Sütunu Noktası B10
Boynunuzun arkasında, omurganın yaklaşık 3 parmak kadar üstünde yer alan bu noktaya hafif masaj yapmak uykusuzluk ve stresi anında düzenler. Bu aynı zamanda boyun ve sırt ağrılarına iyi gelir. En iyi sonuç için minik vuruşlar yapmayı deneyin.
10.Ayak Üstü Noktaları LV3
Ayak baş parmağınız ile ikinci parmağın kesiştiği noktaya masaj yaparsanız hafızanızın güçlendiğini ve konsantrasyonunuzun arttığını farl edebilirsiniz. Bir kaç dakikalığına baskı uygulayın ve ardından serbest bırakın
|
|
|
Hint Mitolojisinin Temel Kavramları |
Yazar: Archilles - 28-05-2016, Saat: 02:06 - Forum: Hint Mitolojisi
- Yorum Yok
|
|
Hint mitolojisini oluşturan kültüre ait en eski maddi bulgular M.Ö. 2500 yıllarına kadar inmekte ve İndus Vadisi coğrafyasının en eski uygarlığına uzanmaktadır.
Kalibangan, Mohenco - Daro ve Harappa’nın, Amri ve Kot Dici’nin eski katmanlarındaki arkeolojik çalışmalarda ortaya çıkan tabakanın altında birbirini izleyen buluntular; yüksek standartta kurulmuş İndus Uygarlığı’nın aşamalı olarak gelişmini göstermektedir.
Bu konuda yapılan araştırmalar, bu uygarlığın uzun dönem yerli evriminin doğu Belucistan tepelerindeki İndus Vadisi ve çevresinde olduğunu göstermektedir. Kuşkusuz Mezopotamya ile İndus Uygarlığı arasında bir bağlantı vardır ancak İndus Uygarlığı’nın sadece Mezopotamya Uygarlığı’nın uzantısı olduğunu düşünmek de yanlıştır.
Buluntular doğrultusunda, başlangıçta çiftçi olan halkın, yüzyıllar içinde evrimleşerek, MÖ 2300 –2000 yılları içinde kent yaşamına ulaştığı ve Mezopotamya ile ticaret yaparak zenginleştiği ve uygarlık düzeyine ulaştığı görülmektedir. Ancak tıpkı Mezopotamya uygarlık tarihinin Göbeklitepe vs. bulgularla M.Ö. 10 binlere kadar uzandığı göz önüne alınırsa İndus Uygarlığının da sanılandan eski tarihlerde geliştiği tahmin edilebilir.
İndus halkının Mezopotamya ile ticaret yaptığı, kentlerde yaşadığı ve kendilerine özgü bir dilleri olduğu kesin bilgiler. Ancak bu dil henüz çözülemediği için İndus Vadisi kültürü ve bu kültürün mitolojisi de tam olarak çözülebilmiş değildir.
İndus Vadisi Uygarlığı kimi kaynaklara göre M.Ö. 2.000’li yıllarda kimi kaynaklara göre ise M.Ö. 1.800’lü yıllarda Ari göç dalgası sebebiyle ortadan kalkmıştır.
M.Ö. 1.500 ile 600 yılları arasında, Veda toplumu denilen yeni bir uygarlık ortaya çıkmıştır. Bu toplumun dili ile Yunan, Roma, İran ve Orta Asya dilleri arasındaki benzerlikten yola çıkılarak Veda Uygarlığı’nın Afganistan yoluyla Hindistan’a ulaşmış istilacılar olabileceği tahmin edilmektedir.
Bütün bu tarihi bilgiler ışığında Hint Mitolojisinin oluşumu da uzun bir sürece yayılmıştır.
VEDİK DÖNEM
Sanskrit edebiyatının ilk kaynakları Vedalar, Hint mitolojisinin ilk ve ana kaynaklarıdır. Bilmek anlamındaki “Vid” fiilinden türetilen “bilgi” anlamındaki “Veda”ların ilk yazılı örneklerine, M.Ö. 1.500’lere tarihlenen “Birikimler” anlamındaki “Saṃhitalar” adlı kitaplarda rastlanmaktadır.
Hindular, Vedaların yaratılıştan bu yana var olduğuna inanır. Vedaların en yeni bölümleri yaklaşık M.Ö. 500 senesi civarında ortaya çıkmışken, en eski metin yaklaşık M.Ö. 1500 yıllarına aittir. Fakat bir çok Hint bilimci metinler yazılmadan önce, sözel gelenekte mevcut olduğu kanaatindedir.
Yüzyıllar boyunca nesilden nesile aktarılan, ağızdan ağıza nakledilen Vedalar, Hinduların mistik, kutsal metinleri olmalarının yanı sıra içerikleriyle dünya edebiyatında da özel yere sahiptir. Hindular tarafından “tanrı sözü” kabul edilen Vedalar, Hint tanrıları düşünce ve duygularının ifadesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vedalar
Veda Edebiyatı dörde ayrılmaktadır: 1. Samhitalar 2. Brahmanalar 3. Aranyakalar 4. Upanişadlar
1-Saṃhitalar: Genelde mantralardan oluşur ve 4 bölüme ayrılır: 1. RigVeda 2. SamaVeda 3. YajurVeda 4. AtharvaVeda. Dinsel içerikli koleksiyonlardır. Yani ilahi, sihir, melodi ve kurban bilgisi ve bunların formüllerinin yer aldığı koleksiyonlarıdır. Saṃhitalar; Ṛigveda, Yacurveda, Samaveda ve Atharvaveda olmak üzere dört tanedir.
En eskisi Ṛigveda, en yeni tarihlisi ise “Atharvaveda‟dır.
Bu kitapların en önemlisi, 1028 ilahi ve 10 kitaptan oluşan Ṛigveda (İlahi Bilşisi) metinleridir. Ṛigveda’da adına ilahiler sunulmuş olan ya da adı geçen tanrılar, tanrıçalar ve aşağı yaratıklar, Hint mitolojisinin çekirdeğini oluşturur.
İlahileri “ṛshi”denilen ermişler meydana getirmiştir. Bize o zamanın kültür, inanç sistemi ve coğrafi durumu hakkında bilgi vermektedir. Bu ilahilerden; Ari ırkının İndus Nehri civarında yaşadıklarını, Arilerin Hindistan’ın yerlileri olan siyah derili Dasyularla çarpıştıklarını, sadece arpa ekiminden bahsedildiği için tarımın az da olsa önemli olduğunu, büyükbaş hayvan yetiştirdiklerini özellikle boğa, öküz, at beslediklerini ve inek sütünün başlıca besin olduğunu anlamaktayız.
İlahilerde Güneş, Ay veya Ateş tanrısına değil, bizzat Güneş, Ay ve ateşin kendisine yakarılmış ve bu doğal fenomenler Ṛigveda’da mitolojik figürlere dönüşmüştür.
İlahilerde bu inançlardan harekerle pek çok tanrı ve tanrıça adı sayılmaktadır. Sūrya (Güneş), Soma (Ay), Agni (Ateş), Dyaus (Gökyüzü), Marutlar (Fırtına Tanrıları), Vāyu (Rüzğâr), Āpas (Su), Ushas (Şafak) ve Pṛthivī (Yeryüzü tanrıları) bu tanrılardan bazılarıdır.
Bunların yanısıra İndra, Varuṇa, Mitra, Aditi, Vishṇu, Aşvinler, Rudra gibi tanrı ve tanrıçalar da karşımıza çıkmaktadır. Burada dikkat çeken nokta, tanrılara verilen sıfatların sonradan yeni tanrılar doğurmasıdır.
Örneğin “savitar” (soluk veren,hayat veren), “vivasvat” (parlayan) sıfatları güneşe verilirken daha sonra her biri ayrı Güneş tanrısı olmuştur. Zamana ve kabilelere göre tanrılar da çeşitlilik göstermiştir. Bununla birlikte dönemlere göre ciddi anlamda değişimler yaşanmıştır. Örneğin Asura, Hint-İran döneminde “tanrı ” olarak görülürken Vedik dönemde tanrıların düşmanları olarak ortaya çıkmıştır. Gök tanrısı Dyaus’un yerini aldığı iddia edilen ve Hintlilerin ulusal tanrısı olan İndra, Ṛigveda’nın oluştuğu dönemlerde halk savaşçı bir ulus olduğundan daha çok savaşçı yönüyle öne çıkan bir tanrı olmuştur. Daha sonra karakteri değişmiş ve gökyüzü tanrısı olarak karşımıza çıkmıştır. Savaş tanrısı ise önceleri İndra iken daha sonra Kārttikeya olarak karşımıza çıkmaktadır. Vs...
Vedik ilahileri oluşturan şairler bilinçli ya da bilinçsiz olarak büyük bir mitolojik sistem meydana getirmişlerdir
Yacurveda (Kurban Bilgisi); Siyah (Taittiriya Saṃhita) ve Beyaz (Vacasaneya Saṃhita) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İkisi arasındaki en büyük fark, birincisinde sadece dualar bulunduğu halde ikincisinde duaların yanı sıra kurban törenlerinin yapılışına dair bilgilerin de yer almasıdır.
Beyaz Yacurveda’da bahsedilen en ünlü kurban törenleri; Soma kurbanı, Racasuya (Kralın şöreve başlamasıyla yapılan tören), Aşvamedha (at kurbanı), Purushamedha (insan kurbanı) ve Sarvamedha yani her şeyin kurbanıdır.
Samaveda (Melodi Bilgisi): kurban törenleri sırasında okunan duaların seslendirilişini açıklayan kitaptır. Purāṇalarda 1000 tane olduğu belirtilmesine rağmen günümüze kadar ulaşan Samaveda koleksiyonlarının sayısı sadece üçtür.
Samaveda; Hint kurban, sihir ve melodi tarihini ve özellikle Hint müzik tarihini yansıtması açısından oldukça değerlidir.
Atharvaveda (Büyü Bilgisi): en son yazılmasına rağmen, mitolojik açıdan
önem sırasına göre, Rigveda’dan sonra gelmektedir. Bu kitapta mutluluk ve mutsuzluk veren büyü formülleri sıralanmaktadır. Yirmi kitap ve yedi yüz otuz bir ilahiden oluşmaktadır ve eserin yedide biri Rigveda’dan alıntıdır
2- Brahmanalar
Vedik dönemin diğer bir kaynağı, Brahmanalar yani Bilgili Din Adamlarının Açıklamalarıdır. Bunlar kurban törenleri ile ilgili metinlerdir. Bu eserlerde tanrılar yerine, eskiden pek önemi olmayan Pracapati (tanrıların ve ifritlerin babası) yüceltilmektedir. Onun yerini ise daha sonra edebiyatta Brahma almaktadır.
Rigveda’dan tanıdığımız ve eski olarak nitelendirdiğimiz tanrılar aynen Yacurveda, Atharvaveda ve Brahmanalar’da da görülmektedir
Ancak önceleri ikinci planda görülen tanrılar bu ayin edebiyatında birinci plana geçmişlerdir. Bununla birlikte en büyük önem, tanrıların (devalar) ve ifritlerin (asuralar) babası olarak görülen ve “Yaratıkların Efendisi” olarak nitelendirilen Pracapati’ye verilmektedir.
Rigveda’da tanrılar ile ifritler arasında sürekli bir savaş vardır ve tanrılar sadece kendilerine güvenirler. Ancak Brahmanalarda tanrıların başarılı olması için kurban sunmaları gerekmektedir.
Dolayısıyla bu dönem edebiyatında kurban ön plana çıkmaktadır.
Aranyakalar ve Upanishadlar
Brahmanalar’a ek olarak yazılan, ana konusu kurban sembolcülüğü, mistisizmi ile Brahman felsefesi olan ve orman çilekeşleri tarafından oluşturulan Orman Metinleri anlamındaki Aranyakalar’dır. Bu orman metinleri orman çilekeşlerinin üzerinde çalıştığı Vedaların geçerlilik kazanan kısımları haline gelmiştir.
Upanishadların en eskileri de kısmen bunlara dâhil edildi. Bu yüzden Aranyakalar ile Upanishadlar arasında kesin bir sınır çizmek zordur.
Upanishad sözcüğü “bir kimsenin yakınına oturmak, dizinin dibine oturmak” eyleminden türetilmiştir ve bu ifade ile öğrencinin hocasının yanına oturup, ondan gizli bilgileri alması anlatılmaya çalışılmıştır.
Upanishadlar, Vedalar’ın gerçeklik hakkındaki düşünceleri içeren, felsefe açısından zengin sonuç bölümleridir.
Upanishadlar “en yüksek hakikatin öğretisi ”diye görüldüğü için çok az sayıda seçkin öğrencilere aktarılmış ve bu bilgilerin gizli olduğu ve herkese öğretilmemesi gerektiği vurgulanmış. Buna bağlı olarak da Upanishada gizli öğreti anlamı da yüklenmiştir.
Eski Hintlilerin yaşamı ve ölümü, ölümden sonrasını, tanrıyı ve evreni açıklamaya çalıştıkları ve bununla birlikte birçok soruna el attıkları felsefe ve teoloji metinleri olan Upanishadlar; tanrı, tanrının doğası, evren, yaşam, ölüm, ölümden sonrası, yeniden doğuş ve kurtuluş konularında bilgiler içermekte ve bunun yanında Upanishadlar‘da,Veda tanrılarına sunulmuş ilahilerin ve Brahmanaların kurbancılığının izleri de bulunmaktadır.
Vedaların son bölümleri olan Upanishadlar’a “Vedanta” da denilmektedir. Vedanta Sanskritçe’de “son” ya da “Veda’nın sonu” anlamına gelmektedir. Vedanta öğretisi de bir tür Upanishad yorumudur.
Upanishadlar; Vedanta öğretilerini açıklayan metinler, yogayı öğreten metinler, çileci yaşamı, Vishnu’yu ve Şiva’yı öven metinler olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu metinler genellikle düzyazı, düzyazı - şiir karışımı ve kısmen de epik dörtlükler halinde oluşturulmuştur.
Upanishadlar‘ın en eskisi M.Ö. VIII. yüzyılda derlenmiştir yani ortaya çıkış tarihi M.Ö. 600’lerdir ki Buddhizmin ortaya çıkış ve yükseliş döneminden hemen önceye denk gelmektedir.
Derlenen en yeni Upanishadlar ise Buddhacılık sonrası döneme aittir.
Sayıları bugün tartışmalıdır ancak genellikle 108 tane Upanishad olduğu kabul edilmektedir. Fakat bazı yerlerde Vedalara bağlı olmayanlarla birlikte iki yüzden fazla oldukları iddia edilmektedir
Vedalar tek bir kişinin çalışması değildir ve ermişler tarafından öğrencilere bilgilerin aktarılması ile oluşturulmuştur. Dolayısıyla sözlü olarak nesilden nesile aktarıldığı için günümüze sorunsuz bir şekilde gelmesi ve kendi aralarında tutarlı olması beklenmemelidir
EPiK DÖNEM
Hint mitolojisinin ikinci büyük kaynağı destanlar ve Puranalar’dır.
Destanların M.Ö. 200 ile M.S. 400 tarihleri arasında yazıldığı tahmin edilmektedir.
Destanların ilki Ramayana’dır. Ardından Mahabharata yazılmıştır. En son olarak ise Harivamşa yazılmıştır ancak Harivamşa’nın destan mı Purana mı olduğu tartışma konusudur.
Destanların yazıldığı Maurya İmparatorluğu dönemi, pek çok dini inanışın kendini ifade etmeye çalıştığı bir dönemdir, Vishnucular, Caynist ve Buddhistler destanlarda etkilerini hissettirmeye başlamıştır. Ramayana Destanı ile birlikte mitolojiye yeni isimler katılmış, Mahabharata Destanı ile birlikte de Krişhna başta olmak üzere Pandavaları, Kuruları ve Tanrı Dharma mitolojide belirginleşmiştir.
Harivamşa, Vishnu soyunu anlatan bir eser olarak karşımıza çıkmaktadır. Vedik dönemin mitolojik malzemesi epik dönemde yerini yeni tanrısal güçlere bırakmıştır. Vedik tanrılar tamamen ortadan kalkmadılarsa da eski önemlerini yitirmişlerdir.
Eski Hint destan edebiyatında farklı bir yere sahip olan Puranalar, epik Sanskrit devrine ait bir dille yazılmışlardır ve sayılarına bakıldığında ise, on sekiz büyük Purana’nın (Mahapurana) ve on sekiz küçük Purana’nın (Upapurana) olduğu söylenmektedir.
“Purana ” sözcüğü ile aslında “Puranam akhyanam” (eski anlatım) kastedilmektedir. Ramayana Destanı’nda Purana sözcüğü “eski zamanlarda yapılan kehanetler” anlamında kullanılmıştır.
İçeriğe bakıldığında pek çok Purana’da gelecekle ilgili kehanetler karşımıza çıkmaktadır. Atharvaveda’da da Purana adı geçmektedir.
Puranaların yazarı bilinmemektedir. Ancak mitolojik yazar Vyasa Puranaların yazarı ya da derleyeni olarak gösterilmektedir. Bu metinleri oluşturanlar, tıpkı destanları oluşturanlar gibi, saz şairleri olan Suta’lardır. Puranalar’ın her biri farklı tarihlerde yazılmıştır. Kesin tarihleri bilinmemekle birlikte, M.S. 250 ile 1.250 yılları arasında yazıldıkları, MS 9. ve 10. yüzyıl arasında derlendiği iddia edilmektedir
“Eski efsane ” anlamına gelen Puranalar’da konu olarak daha çok tanrılar, yaradılış, kıyamet, azizlerin efsaneleri, cin, peri, evren, ilk krallıklara ait soy şecereleri, azizlerin serüvenleri, ilahiler, dualar ve mitolojik olaylar işlenmiştir.
Purana edebiyatını oluşturan eserlerin her birinin beş bölümden oluştuğu kabul edilmektedir: Bu bölümler, Sarga (yaradılış), Pratisarga (yaradılışın devamı), Vamşa (Tanrıların ve azizlerin secereleri), Manvantralar (ilk insanlar ile birlikte devirler) ve Vamşanuçarita (Kral secereleri) olarak sıralanmaktadır. Ancak Puranalar’ın hepsinde bu düzene uyulmamıştır.
Bununla birlikte Puranalar Hint mitolojisi için eşsiz birer hazine değerindedir.
|
|
|
Güneşi Arayış ve Sabah Yıldızı |
Yazar: Archilles - 28-05-2016, Saat: 01:22 - Forum: Çin Mitolojisi
- Yorum Yok
|
|
Batı Gölü sahilinde yaşayan çiftçi Liu Çun ve dokumacı karısı Hui Niang ilkel insanların tasviridir. Çalışma onların yeryüzündeki tek görevleridir. Bir sabah güneş siyah bulutların arkasında kaybolur. Fırtınanın ardından gökyüzündeki yerinde bir daha görülmez. Yaşamın kaynağı ortadan kaybolduğunda şeytanlar, hayaletler meydana doluşur. Sonsuz gece insanlara acı verir.
Liu Çun yüzseksen yaşındaki bir adamdan güneşin yerini öğrenir. Doğu Denizi'nin altında kötü bir kral yaşamaktadır. Güneş onun düşmanı olduğundan yaşam ateşini çalmıştır.
Güneşi bulmak için yola koyulan Çun'a karısı kendi saçlarından bir sandalet yapar. Anka kuşu gelip adamın omzuna konar. Çun karısına ölürse parlak bir yıldız olacağını söyler, ardından gelene rehberlik edecektir.
Karısı onun yolunu gözler, gece bitip tükenmez. Hui Niang gökyüzüne bakarken bir yıldızın yükseldiğini görür, anka kuşu gelip ayaklarının dibine konar. Kadıncağız sevdiği adamın öldüğünü anlamıştır. Kendinden geçip toprağa yığılır.
Aklı başına geldiğinde ayaklarının dibinde bir oğlan çocuk görür. Ona Bao Çu adını verir. Rüzgâr onun çabuk gelişip serpilmesini sağlar. Boyu altı metreye ulaştığında Niang onunla gurur duyar, ama babasızlığı kalbine bir bıçak gibi saplanmıştır.
Oğlu kederli annesinin hikâyesini dinledikten sonra güneşi aramaya karar verir. Annesi oğlunu da kaybetmek istemez ama insanların hayatı için bunu kabul eder. Bir kez daha saçlarından bir sandalet örer. Anka kuşu yeniden ortaya çıkmış, bu kez Bao Çu'nun omzuna türemiştir. Kadın oğlunda doğudaki en parlak yıldızı takip etmesini söyler, O yıldız babasıdır ve onu güneşe götürecektir.
Bao dağlar, vadiler, nehirler aşar. Giysileri parçalanır, bir köyde altığı tılsımlı ceket buza dönüşen nehirde donmasını önler, başka bir köyde çiftçiler ona alın erleriyle sulanmış topraklarını verirler. Yolda yaşlı bir kadınla karşılaşır, kadın onu yolundan alıkoymak ister, ikiye ayrılan yolda yanlış yönü Bao Çu'ya gösterir. Anka kuşu kadına saldırsa da delikanlı kadını kollar. Sonunda zengin bir köye ulaşır. Yeryüzündeki bütün çiftçiler açlıktan kıvranırken buradaki bir avuç insan altın kadehlerden kokulu şaraplar içiyor, gülüyor eğleniyordu. Anka kuşu babasının sandaletini Bao'nun şarap kadehine düşürür, çocuk babasının bu köyde can verdiğini anlar. Bao'nun öfkesi ve kızgın sesi köylüleri yok eder. Maskeleri düşer ve hayaletler, şeytanlar onların yerini alır. Kayıp Ruhlar Köyü kötülükle beslenmektedir.
Bao Çu geri dönüp doğru yolu bulur, kötülük ise peşini bırakmaz, engelleri aşar. Doğu Denizi'ne ulaşır, çaresizlik içinde büyük okyanusa bakarken sırtındaki alın teri ile ıslanmış toprağı suya saçmaya başlar. Okyanusun ortasında büyüyen topraklardan adalar oluşur. Bao onlara teker teker yüzer, son ada birdenbire çökünce denizin dibine sürüklenir.
Okyanusun dibinde bir mağarada bulur kendini, şeytan kralın güneşi hapsettiği yeri bulduğunu fark eder. Bao Çu şeytan kralla kavgaya tutuşur, anka kuşunun yardımıyla onun canını alır. Şeytan ordusunu dağıtmayı becermiştir. Delikanlı mağara girişindeki kayayı çeker, güneşi bulur ve onu suyun yüzeyine çıkarmaya çabalar. Güneş ufukta ağır ağır görünmeye başladığında Bao Çu'nun gücünü tükenmiştir, oracıkta can verir. Anka kuşu güneşi kanatlarına alır ve ufukta yükselmesini sağlar.
Delikanlının annesi ve köylüler inşa ettikleri taş sette güneşi beklerken mor bulutları görürler önce, bulutların rengi gül ve altına dönüşür. Güneşin ışınlarını ve sarı yuvarlağını karşılarında bulunca onun parlaklığından tüm şeytanların taşa dönüştüğünü fark ederler.
Anka kuşu gelip Niang'ın ayaklarının dibine konar. Tüm insanlar sevinirken anne acılara gömülür. Yine de oğluyla gururlanıp yüreği biraz olsun ferahlar. Bao babasının görevini tamamlamış, ulu bir kahramana dönüşmüştür.
O günden sonra baba Liu Çu'nun yıldızına sabahyıldızı denir. Yükselirken bulutların üzerinde parlar ve onları mor, kırmızı, altın rengine boyar. Anka kuşunun konduğu yere insanlar bir pagoda(tapınak) inşa ederler. O tapınağın adı yeryüzünde yeniden yaşamın devam etmesini sağlayan Bao Çu'dur.
|
|
|
Çin Mitolojisinde Yaratılış ve Yaratılış Mitleri |
Yazar: Archilles - 28-05-2016, Saat: 01:11 - Forum: Çin Mitolojisi
- Yorum Yok
|
|
Çin mitolojisinde birçok farklı yaratılış miti vardır. Bu mitler gerek barındırdıkları karakterler gerekse farklı dinî eğilimleri açısından birbirinden ayrılırlar. Bununla birlikte hepsinde belirli temalar hakimdir: kaostan düzene geçiş, ikici evren modelinin düzenle birlikte ortaya çıkışı ve yin ile yang. Ayrıca mitlerin genelinde İbrahimi Dinlerdeki creatio ex nihilo yani "yoktan var etmek (yaratmak)" anlayışından farklı olarak yaratma süreci var olan fakat şekilsiz, kaotik bir durumun şekilli, belirli ve düzenli bir duruma dönüştürülmesi anlamını taşımaktadır.
Pan Gu yu betimleyen resim.
MÖ 2. yüzyılın ortalarından kalan Huai Nan Zi isimli metinde iki tanrının evreni nasıl yarattığını anlatan bir yaratılış miti mevcuttur. Bu iki tanrının ismi verilmez, kaostan çıkan tanrılar arz ve göğü yaratırlar ve kendileri yin ile yangı oluştururlar.
Çin mitolojisindeki bir başka yaratılış mitinde ise herhangi bir tanrıdan söz edilmez. Bu mite göre başlangıçta ne tanrı ne de tanrı benzeri bir şey vardır; sadece muazzam büyüklükte bir su buharı bulutu mevcuttur. Bu bulut, zamanla, kaotik ve şekilsiz bir durumdan düzenli ve şekilli bir duruma geçer, farklı doğalara sahip evren modelinin temelini oluşturan yin ile yangı oluşturur.
Çin mitolojisindeki en tanınmış ve kendisinden önceki birçok yaratılış mitine karşı hakimiyet kazanmış yaratılış miti Pan Gu'yu (veya Pangu) başrolde gösteren bir yaratılış mitidir. Diğer mitlere oranla oldukça yeni sayılabilecek, MS 3. yüzyılda ortaya çıkmış bu mitte hiçbir şeyin olmadığı, sadece kaosun, dev bir yumurtanın içindeki karanlık bir nem şeklinde var olduğu bir zamandan bahsedilir. İçinde yaratılış için gerekli tüm öğeleri bulunduran yumurtanıniçinde zamanla, yaratıcı olacak, Pan Gu büyümeye başlar. Tamamen büyüdüğünde uyanan Pan Gu yumurtadan, onu kırarak, çıkar. Bu esnada yumurtanın içindeki yaratıcı öğeler her yana dağılır. Yin temelli öğeler arzı yaratırken, yang temelli öğeler göğü yaratırlar. Pan Gu bu ikisinin tekrar birbirlerine karışmaması için aralarına geçerek ve göğü taşıyarak ikisini birbirinden ayırır. Birbirlerine karışırlarsa tekrar kaosun ortaya çıkacağını düşünerek binlerce yıl ikisini bu şekilde ayrı tutar. Daha sonra gök ile arzın tamamen ayrıldığına inandığı vakit, bu işini bırakır ve dinlenmek için arza uzanır. Ölen Pan Gu'nun vücudunun ve varlığının farklı bölümleri doğal fenomenleri ve coğrafî şekilleri oluşturur: el ve ayakları kare olduğuna inanılan Dünya'nın köşelerini oluştururken, terinin yağmurları, nefesinin rüzgârları, kanının nehirleri, gözlerinden birinin Ay'ı birininse Güneş'i, vücudunun beş kutsal dağı oluşturduğuna inanılır. Bu mitle ilişkili bir nokta, bu genel yaratılış mitini insanın yaratılışı ile de ilişkilendirir: Pan Gu'nun vücudundaki pireler insanları oluşturur. Bununla birlikte bu değişimler farklı kaynaklarda farklı şekillerde yer almıştır. Bir başka mitte ise Pan Gu'nun yarattığı canlılardan hiçbirinin akli yeteneğe sahip olmamasından üzülerek, insanı çamurdan elleriyle yarattığına ve daha sonra kurumaya bıraktığına değinilir. Bu hikâyeye göre Pan Gu insanları yaratmaya devam ederken, akşam olduğunda, yağmur yağmaya başlar ve Pan Gu her ne kadar henüz kurumamış olan eserlerini güvenli bir yere taşımaya çalışmışsa da bunların bir kısmı yağmurdan hasar görür. İşte bu hasar gören eserlerin, engelli insanların atası olduğuna inanılırdı.
İnsanlığın doğuşuna ilişkin ana tanrıça Nü Wa'yı başrole koyan mitler de bulunur. Han Hanedanlığı zamanından kalan, bu mitlerden birinde insanlığın yaratılışından önce Nü Wa'nın Dünya'da ne kadar yalnız hissettiğine değinilir. Bir gün bir gölette kendi aksini gören Nü Wa kendisine benzeyen ve ona arkadaşlık edebilecek bir yaratık yaratmayı aklına koyar ve çamurdan küçük insanlar yapmaya başlar. Bunları yere koyduğu anda, yaratıklarcanlanmakta ve insanlara dönüşmektedir. Bir süre bu şekilde insan yapan Nü Wa bir süre sonra eğer bu hızda devam ederse tüm dünyaya yayılacak kadar çok insan yapmasının mümkün olmadığını fark eder. Bunun üzerine bir ip alır ve ipi çamura batırır, daha sonra bu ipi havada döndürür. Etrafa dağılan çamur damlacıkları yere düştüklerinde insanlara dönüşürler ve bu şekilde dünyaya insanlık yayılır. Etrafa bu şekilde saçılan çamur damlacıklarından oluşan insanların fakir ve soylu olmayan insanları, başta kendi elleriyle yaptığı insanlarınsa zengin ve soylu insanları oluşturduğuna inanılırdı.
Büyük Tufan
Birçok mitolojide kendisine yer edinen tufan fenomeni, Çin mitolojisinde de kendisine yer edinir.
Tanrıça Nü Wa ve tanrı Fu Xi'yi gösteren bir betimleme. İkisinin de yılan vücuduna sahip olduğuna inanılırdı.
Büyük bir tufanı konu alan bir mitte Nü Wa ve hem erkek kardeşi hem de eşi olduğuna inanılan Fu Xi bir çiftçinin çocukları olarak yer alırlar. Çiftçi bir gün Gök Gürültüsünü yakalar ve hapseder. Pazara inmesi gerektiğinde, çocuklarına ne olursa olsun Gök Gürültüsü'ne su vermemeleri gerektiğini tembih eder fakat o gittikten sonra kızı Gök Gürültüsü'ne su verir. Bunun üzerine hapsedildiği yerden bir anda taşarak çıkan Gök Gürültüsü iki kardeşe ağzından bir diş verir; onlara dişi ekmeleri söyler. Eve döndüğünde çiftçi olanları anlar ve büyük bir fırtınanın vuku bulacağını sezerek demirden bir gemi inşa etmeye başlar. Çocuklar ise dişi ekerler. Ekilenyerden bir asma türer ve asmada büyük bir su kabağı büyür. Su kabağının içini açan kardeşler, içinde de ektikleri dişe benzer birçok dişin olduğunu görürler. Fırtına yaklaşırken su kabağının içindekileri çıkarırlar ve tam zamanında su kabağına binerler. Çiftçi ise bitirdiği gemisine biner. Uzun bir süre fırtına devam eder ve sular cennete kadar yükselir. Bu gerçekleşince cennetin kapısına vuran çiftçi cennetekileri kızdırır ve cennetekiler suyun bir anda çekilmesini sağlarlar. Altlarındaki suyun bir anda çekilmesi sonucu iki gemi de bir anda yere düşer. Çiftçinin demir gemisi yere çarpar ve parçalanır, çiftçi de bu esnada ölür. Çocukların yumuşak olan su kabağı ise hafifçe yere iner. Dünya'da yaşayan tek kişiler artık kardeşlerdir. Bunlara bu olaydan sonra "Fu Xi Kardeşler" ismi verilir; Fu Xi Çince su kabağı anlamına gelmektedir. Kardeşler evlenir ve kız kardeş hamile kalır, bir et parçası doğurur. Bunun üzerine et parçasını küçük parçalara böler ve bir kâğıda sararlar. Fakat esen rüzgâr sonucu et parçaları etrafa dağılır. Bu et parçalarından da insanlar oluşur.
Bir başka büyük tufan miti ise İmparator Yu ile ilişkilidir. Bu mite göre Yu'nun babası Gun Yao tarafından Sarı Nehrin taşması sonucu oluşan selin kontrol altında tutulması ile görevlendirilir fakat sorunu 9 yıl boyunca çözemez. Bu sebeple Shun tarafından öldürülür ve Yu babasının yerine getirilir. Yu birçok kanal ve set inşa ettirir ve zorluk içinde geçen 13 yıl sonra selsorunu çözülmüş olur. Shun, Yu'ya tımar vererek onu ödüllendirir ve ölürken egemenliğini Yu'ya bırakır. Bütük Tufanı kontrol altına alması sebebiyle genellikle Büyük Yu olarak anılır. Ayrıca, kendisinden önceki imparatorlar gibi, İmparator Yu olarak da anıldığı olur. Yu'ya dair bu anlatılar klasik Shu jing ve Shi jing en eski kısımlarında kendilerine yer bulmuşturlar.
Kaynak: wikipedia
|
|
|
Çin Mitolojisi Hakkında |
Yazar: Archilles - 28-05-2016, Saat: 01:02 - Forum: Çin Mitolojisi
- Yorum Yok
|
|
Çin mitolojisine göre başlangıçta evren bir yumurtanın içindeydi. Evrende ilkin sonsuz ve sessiz bir hiçlik varmış. Her yer karanlıklar içindeyken ilk olarak Pengu (Pan Ku) oluştu. Pengu yumurtanın kabuğunu kırarak dünyayı on sekiz bin yılda düzene soktu. Yumurtanın üst kısmı yükselip gökyüzünü Yang'ı meydana getirdi. Alt kısmı ise çökerek yeri Yin'i oluşturdu. Yin dişi, Yang ise erkekti. Birbirlerini tamamladılar. Bu iki gücün birleşimi dev bir yaratıcılık etkisi doğurmuş ve sonuçta dünyanın ve varlıkların temelini oluşturmuştur. Bu ikiliğin her parçası birbirine geçmekte, birbirini koşullandırmakta, ayrı olamamakta, böylece karşıtlar arasındaki birlik ve savaş oluşmaktadır. Yin ve Yang enerjileri sürekli birlikte dans ederler. Ve böylece kozmik dengenin uyumunu yaratırlar. Yin, soğuk, karanlık ve atıldır. Yang, sıcak, aydınlık ve hayat doludur. Bu ikili sonradan Feng shui'yu, hayat enerjisinin akışını anlatan yaşama sanatını ortaya çıkarmıştır.
Çin geleneklerine ve inanışlarına göre yaşamın sürmesini sağlayan; "Yin - Yang" olarak adlandırılan iki evrensel güç ve bu iki gücün etkileşiminin dengede tutulabilmesi prensibidir. Evrendeki bu iki karşıt gücün varlığı, varoluşun ayrılmaz iki kutbudur ve bu iki kutup sayesinde "Denge" sağlanabilmektedir. İnsanların vücudunda da bulunan bu iki karşıt gücün dengesi bozulduğu zaman, hastalıklar oluşmaktadır. Çin simgeleri arasında başı çeken Yin -Yang'da ortada beyaz ve siyah daireler bulunur. İç içe olmaları bu ikiliğin, düalitenin doğada olduğuna işaret eder ki aynı zamanda eril olanın dişili, dişil olanın erili içinde barındırdığına da dikkatimizi çeker.
Pengu Yin ve Yangı oluşturduktan sonra ölür. Öldükten sonra sol gözünden güneş, sağ gözünden ay, kanından denizler, saçlarından ormanlar, gövdesinden yeryüzü, son soluğundan da rüzgarlar meydana gelmiş. Daha sonra çürüyen bedeninde kaynaşan böceklerden de insanlar oluşur.
Zamanla gökyüzünün bir bölümü denizlere düşerek insanlığı yok etti. Bunun üzerine Tanrıça Nü-kua, yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.
Yapısal birlik, evrensel cevher Çi aracıyla gerçekleşmektedir. Çi, bir enerji, "yaşam enerjisi" olarak izah edilebilir. Ve Çi'yi tek bir tanımla anlatmak mümkün değildir. Çin Tıp anlayışına göre, tüm evrene yayılmış Çi adlı bir enerji denizinin içinde yaşıyoruz. Çi, tüm canlılığın ölçüsü. Bir insanın Çi enerjisi üç yoldan sağlanıyor; doğum sırasında, soluduğumuz hava ile, yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle.
Çin mitolojisinde Ejderlere büyük önem ve yer verilmiştir. Mitolojiye göre Long adı verilen ejderlerin beş türü mevcuttu: Tanrıların evlerini koruyan kutsal ejderhalar; rüzgar ve yağmuru yöneten, aynı zamanda su baskınlarına neden olan ejder ruhlar; denizlerin ve okyanusların derinliklerini temizleyen doğa ejderleri; defineleri koruyan ejderler; ve beş penceli imparator ejderhalar. Taoizmde ejderler yang ilkeleri taşırlar ve sık sık su yada bulutlarla çevrilmiş olarak resmedilirler. Çin mitolojisinde Long-wang'lar, yani Ejderha Krallar, Taoizmde mistik yaratıklar olarak yerlerini almışlar. Yuan-shi tian-zong tarafından yönetilirler ve yılda bir kere ona raporlarını sunarlar. Cenaze törenleri ve yağmurlar üzerinde yargılama yetkisine sahiptirler. Eğer soylarından gelenlerin cenaze törenlerinde talihsizliklerine neden olacak kadar hata yapılırsa, Ejder Krallar dua etmeye başlarlar. Aynı zamanda kuraklık ve kıtlık devrinde onlar yağmur yağdırırlar.
|
|
|
|