Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1383 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1383 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 296
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 300
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,003
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,121
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,062
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,003
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,139
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,518
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,285
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,168
|
|
|
Reptilianlar İnsanları Nasıl Kontrol Eder |
Yazar: Spiritüeller - 27-05-2016, Saat: 00:57 - Forum: REPTİLİANLAR
- Yorum Yok
|
|
REPTİLİANLAR NASIL İLETİŞİM KURUYORLAR?
Reptilianların birden fazla iletişim kurma yolları mevcuttur.
1-Telepati yöntemiyle iletişim kurabilirler. Herhangi bir lisana gerek duymadan zihninizden geçirdiğiniz düşüncelere ve sorulara hızlıca cevap verebilirler.
2-Sembollerle iletişim kurarlar. Sembolizm, reptilianlar için çok önemlidir. Tarih boyunca eski kavimlerden günümüze kadar uzanan kalıntılarda bu sembolleri görmek mümkündür.
3-Davranışlarında etki tepki bağı mevcuttur. İletişim sırasında agresif bir davranış gösterirseniz onların tepkileri de agresif olur.
UYUŞTURUCU VE REPTİLİAN İLİŞKİSİ
Reptilianlar uyuşturucu maddeleri çok severler ve sıkça kullanırlar. Bu varlıklar bağımlılık yapan maddeleri sadece kullanmakla kalmayıp insanoğlunun da bolca kullanması için her türlü kolaylığı sağlarlar. Çünkü, uyuşturucu maddelerle zihni boşa çıkan insanlarla daha kolay iletişim kurabilirler, bu iletişim önce astral boyutta sonrasında ise direkt temas yoluyla olabilir.
MEDYA ONLARIN KONTROLÜ ALTINDA
Bu varlıklar müzik ve televizyon piyasasını kontrol altında tutmaktadırlar. Bu sektördeki sözü geçen insanları kontrolü altına almış veya bizzat sözü geçen kişiler olmuşlardır. Çünkü insaları yönlendirmek için en etkili yol medyadır ve birçok müzik kliplerinde hatta filmlerde çeşitli sembollerle insanların zihinlerinde yer edinmektedirler. Bunun yanısıra müziği sevdikleri de söylenir.
REPTİLİANLAR İLETİŞİM KURACAKLARI İNSANLARI NASIL SEÇERLER?
Reptilianlar, kontrolü altında bulunduracakları insanları henüz anne karnındayken seçerler ve cenin içerisine enerjiler verirler veya yukarıda bahsettiğimiz gibi sonradan, insanın eğilimlerine yönelik isteklerini vererek bu kişileri yanlarına çekerler.
Kontrol ettikleri kişi toplumda önemli bir yere gelince (politikacı vb.) onları istekleri doğrultusunda kullanırlar.
İNSAN GÖRÜNÜMLÜ REPTİLİANLAR
Reptilianlar, sadece insanları kontrol ederek dünyada varlığını sürdürmezler. İçimizde, tıpkı bir insanmış gibi bedene sahip fakat ruhu Reptilian olan varlıklar da vardır. Bunlar, davranışları ve bakışlarıyla çok rahat şekilde fark edilebilirler. Bakışları donuktur ve olaylara verdikleri tepkiler duygusuz ve çok soğuktur.
REPTİLİAN KONTROLÜNDE OLAN İNSANLARIN ÖZELLİKLERİ NELERDİR
Bu insanlarda bir takım rahatsızlıklar gözükür. Bunlardan bazıları şöyledir;
Ani üşüme ve titremeler
Nezle, grip gibi bir hastalığı olmamasına rağmen öksürük krizlerine girme.
Kalp ağrıları ve rahatsızlıkları
Uyku bozuklukları
Gecenin bir vakti uyanıp tekrar uyumakta güçlük çekme. Kişi huzursuz bir şekilde evin içinde dolanır ve bazı durumlarda bu nöbetlere paranormal olaylar da eşlik edebilir.
Yine bu insanlarda, depresyon sık olarak görünen rahatsızlıklardan biridir.
Reptilianlar, musallat oldukları insanların peşinden ayrılmazlar, gölge gibi takip ederler.
Reptilianlar tarafından kontrol edilen insanların ortak davranışları
Aşırı bencillerdir. Para ve maddeye düşkünlerdir.
Tüketim toplumunu yaratır ve bu toplumun bir parçası olurlar.
Dış görünüşlerine fazlasıyla önem verirler. Estetik ameliyat yaptırırlar.
Marka düşkünlüğü takıntı haline gelmiştir.
Birine bağlanmazlar, minnet duymazlar, duygusuzlaşmışlardır. Evliliklerinde zengin insanları seçerler ve insanları sahip olduğu para ile ölçerler.
Lüks arabalara binmeyi, lüks evlerde kalmayı ve aşırı gösterişi çok severler.
REPTİLİANLAR BİR İNSANI NASIL KONTROL ALTINA ALIRLAR?
Ruhsal bakımdan üzüntü-çöküntü içinde olan insanlar Reptilianların kontrolüne açık hale gelirler. Bunun yanısıra yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi madde bağımlısı olan insanlar kullandıkları maddenin etkisindeyken kontrol altına alınabilirler.
Kaynak: KorkuBilimi
|
|
|
Telepati Nedir ? |
Yazar: Spiritüeller - 27-05-2016, Saat: 00:32 - Forum: TELEPATİ
- Yorumlar (1)
|
|
Telepati, ya da Uza Duyum, düşünceler arasında doğrudan doğruya bağlantı kurulması, iki bilinç ya da ruh arasında görüntü, fikir, simge biçiminde ortaya çıkan etki alış verişidir.
Telepatiyi, ünlü metapsişikçi ve ruh araştırmacısı J. L’homme’nun ağzından şöyle tanımlayabiliriz: Kendisinde bir içgüdü, bir görüntü, bir koku ve ara sıra sesler biçiminde olan, bir fikri alma yeteneği. Uza duyum, akla dayanan birçok ruhsal olayların, olguların gerçeğe dayalı olmasından dolayı önemlidir. Ruhsal bağlantılar, -ruh ötesi celse çalışmalarında olduğu gibi- derin telapatik bir birleşmedir. Uza duyum, evrensel bir bilgi iletişim aracıdır.
Telepatide, alıcı ve verici olmak üzere en az iki kişi vardır. Uza duyum sırasında düşüncesini yayan, gönderen kimseye Ajan (Agent) yani verici denir. Alıcı ise telepati deneylerinde süje olarak geçer. Parapsikolojide DDA kapsamında araştırma konusu olan uza duyum, insan bilincinin ve ruhunun varlığının zamanla körelmiş bir yeteneğidir. Sürekli çalışmak yoluyla bu yetenek gelişebilir.
Uza duyum yeteneği nerdeyse tümümiüzde bulunmasına karşın, daha başarılı sonuçların alınmasında kişiler arasındaki coşkusal uyumun olumlu etkisi olduğu saptanmıştır. Birbirlerine aşık olan insanların, anne ve çocukların, çok yakın dostların, kardeşlerin veya buna benzer birbiriyle sempati bağları bulunan insanların birbirlerini, konuşmaksızın daha kolaylıkla anlaşabilmelerinin bir nedeni de budur.
|
|
|
Nazarın Temeli Telekineziye Dayanır |
Yazar: Spiritüeller - 27-05-2016, Saat: 00:21 - Forum: TELEKİNEZİ
- Yorum Yok
|
|
Anadolu’da binlerce yıldır halk geleneklerinde yaşatılan inançlardan biri de nazar inancıdır… Çok çeşitli kültürleri bünyesinde barındıran Anadolu, sadece coğrafi olarak doğu ile batıyı birbirine bağlamakla kalmaz, aynı zamanda doğu ile batı kültürleri arasında da tarihin her döneminde bir köprü olma fonksiyonunu sürdürmüştür. Nazar inancına sadece Anadolu’da değil, hemen hemen dünyanın her yerinde rastlanmaktadır. Çok eski devirlerden beri; bu zararlı kuvvete karşı çeşitli şekillerde insanlar kendilerini korumaya çalışmışlardır. Nazarın zararlı etkilerinden korunmanın ilk çaresi, “göze gözle”karşı koymak düşüncesi olmuştur. Nitekim en eski toplumlardan, günümüze kadar, rengi ve şekli gözü andıran bazı objelerin nazarlık olarak kullanıldığını görüyoruz.
Eski Mısır’da “Osiris’in Gözü” ve “Horus’un Gözü” diye bilinen bazı ezoterik semboller aynı zamanda nazarlık olarak da kullanılmıştır. Bu şekilde sembollerin negatif tesirleri uzaklaştırdığına inanılırdı. Objelerin pozitif veya negatif bir enerjiyle yüklü bulunabileceği görüşü de, “nazarlıkların” ortaya çıkışını hazırlayan bir ikinci faktördür. Nazarlık olarak kullanılan objenin içerdiği düşünülen kuvvet, sadece onun biçimsel formundaki özelliğinden kaynaklanmamaktadır. Aynı zamanda nazarlığın yapıldığı madde de hesaba katılmaktaydı. Hatta birinci derecede nazarlığın yapıldığı madde üzerinde durulurdu. Zira bu maddenin özünde gizli kuvvet taşıyan bir nitelik olması gerekmekteydi. Eski devirlerde böyle maddelerin yeryüzünde mevcut olduğunu, ezoterik kaynaklardan biliyoruz.
Bu tür maddelerin; kozmik bir takım enerjileri çekip bünyesinde toplayabilme özellikleri vardı. O devirlerdeki nazarlıkların hem şekillerinin; hem de yapıldığı maddenin önemi büyüktü. Bu iki faktörün bir arada bulunmasına dikkat edilirdi. Eski Mısır ve Babil’de bu nazarlıklara oldukça sık rastlanmıştır. Anadolu’ya intikal eden nazarlıklardan el ve göz şeklindeki olanlar, çok yaygın olarak kullanılmıştır. Tabi zaman içinde bu nazarlıklar da bir takım değişimlere uğramışlardır. Örneğin nazarlığın yapıldığı o ilk zamanlardaki madde belli bir süre sonra kaybolup gitmiştir. Günümüzde, mağazalarda satılan el yada göz şeklindeki; altından, gümüşten, pirinçten, ağaçtan, fildişinden ve mavi camdan yapılmış nazarlıklar eski özelliklerinden epeyce şeyler kaybetmiş olsalar da, yine de varlıklarını sürdürmektedirler.
Hatta, çoğu yerde süs eşyası haline dönüşmüşlerdir. Zaten bir çok araştırıcılar; süs eşyası olarak takıları öteberinin başlangıcını, sözünü ettiğimiz nazarlıklara bağlamakladırlar. Modern insanın nazarlığı diyebileceğimiz uğurluklar; çeşitli yerlerde hala taşınmaktadır: Bugün en son model arabaların ön ve arka pencerelerine asılan, bürolarda, evlerde, çalışma odalarında, lüks apartmanların kapılarına iliştirilen, radyodan-televizyona, çamaşır makinasından, buzdolabına kadar her çeşit eşyanın şurasına burasına takılan yüzlerce çeşit nazarlık ve uğurluk da gösteriyor ki; çağımız insanı kendisini, bilinçli ya da bilinçsiz olarak çevresini saran negatif güçlere karşı hala savaşmak zorunda hissetmektedir. Her ne kadar kendisinin bu tür inançlarının olmadığını söylese de…
İnsanın sürekli olarak çevresine pozitif veya negatif enerjiler yayınlamakta olduğundan söz etmiştik. Yani insan çevreye hem etki ediyordu, hem de çevreden etki alıyordu… İşte tam burada çok önemli bir mekanizma karşımıza çıkar: Bizden çıkan enerjiler çevreye gidip orada kalmazlar. Tesirin çıktığı kaynağa geri dönme özelliği olduğu için, bizden çıkan tekrardan bize geri gelir. Böylelikle yaşamımız içinde negatif enerji yükü fazla enerjiler yaymışsak negatif enerji yükü daha fazla olan enerjilerde karşılaşmamız kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkacaktır. Zira öyle bir kozmik yasa işlemektedir ki neşrolmuş olan her şey neşrolduğu kaynağa geri dönmektedir…
Yani enerjiler ilk çıkmış olduğu kaynağa geri dönerler. Bazı kimselerin bakışlarında bulunduğu kabul edilen ve insanlara, özellikle de çocuklara, evcil hayvanlara, çeşitli eşyalara zarar verdiğine inanılan kuvvete, nazar ismi verilmiştir. Bu kuvvetin zararlı etkisinin kıskançlık ve ve benzeri olumsuz duygulardan kaynaklanabileceği gibi, hayranlık duygularından da gelebileceğine dair yaygın bir inanç Anadolu’da binlerce yıldır halkın inançlarında yer almıştır.
Nazar temelde, az önce açıklamaya çalıştığınız; tesirin nakledilme prensibiyle bağlantılı bir olgudur… Düşünce dediğimiz şey, basit olarak bir takım fikirlerin peş peşe zihnimizden geçmesi anlamına gelmez. Her düşüncemiz yoğun olarak bir enerji yayımına sebebiyet verir. Ne yaparsak yapalım, bizden çevremize yayılmakta olan bu enerji yayımı sürekli olarak devam eder. Hayatımız boyunca, sürekli olarak etrafımıza, çevremize kerndi düşüncelerimizin sonucu ortaya çıkan bir takım enerjiler yollarız. Bizden yayılmakta olan bu enerjiler, bu tesirler çevremize sürekli olarak etkilerde bulunur. Buna karşılık biz de çevremizden sürekli etkiler alırız. Yani hem çevremize etki ederiz, hem de çevremizden etki alırız. Bu karşılıklı enerji alışverişlerinin aslında hayatımızda çok önemli bir yeri vardır.
Örneğin: Hiç tanımadığımız bir kimse kapıdan içeri girdiğinde ona karşı duymuş olduğumuz sempati veya antipatinin ortaya çıkmasına bu enerji alış-verişleri sebebiyet vermektedir. Sempatinin ardından gelecek olan sevgi’nin oluşabilmesi, yeşerebilmesi yine bu enerjiler vasıtasıyla olmaktadır. Aslında; “Seviyorum” demek, farklı iki enerjinin birbirleriyle göstermiş olduğu uyum demektir. Eğer bu enerjiler, birbirleriyle rezonansa giremiyorlar ve ortak titreşim alanları oluşturamıyorlarsa, o farklı iki insanın da birbirleriyle anlaşabilmesi mümkün değildir. Fiziken istedikleri kadar birbirlerini beğensinler, kısa bir süre sonra bu enerjiler birbirlerini itmeye başlayacaktır. İşte sözünü etmeye çalıştığımız bu enerji alış veriş yeriyle, nazarın gerçekte ne olduğunun açıklanması arasında büyük bir paralellik vardır.
Nazar dediğimiz şey: Negatif bir enerjiyle negatif bir tesirle muhatap olmak, karşılaşmak demektir. Nazar inancının ortaya çıkışının temelinde bu vardır. Yani negatif birenerji ile karşılaşmak.. Halk inançlarında kökeni unutulmuş olsa da Nazar inancının ilk ortaya çıkması, bu enerji alışverişlerine dayanır. Eski Ezoterik Öğretilerde ısrarla: “Düşüncelerinizden de sorumlusunuz… ” denmesinin sebeplerinden bir tanesi de işte budur.
|
|
|
Dualarımızın Temeli Telekineziye Dayanır |
Yazar: Spiritüeller - 27-05-2016, Saat: 00:17 - Forum: TELEKİNEZİ
- Yorum Yok
|
|
Stanford, dua eden kişinin psikolojik durumunu, laboratuar çalışmalarındaki Telekinezi deneyleriyle karşılaştırarak, dua etmenin işlevini çok geniş bir şekilde araştırmıştır. Bu konuyla ilgili yapılan diğer araştırmalarda olduğu gibi; Stanfor’un yapmış olduğu çalışmalarda; duaların gerçekleşmesinde, dua edenin konsantrasyonunun ve bu konsantrasyonunun sonucunda yönlendirilmiş olduğu düşünce enerjisinin çok önemli bir fonksiyon görmekte olduğunu tüm açıklığıyla bilimsel olarak ortaya çıkmıştır… Dualarımızda olduğu gibi, günlük yaşantımızdaki çeşitli olayların gerçekleşmesinde ya da gerçekleşmemesinde; o andaki güçlü bir istek duygumuzun, biz fark etmesek de telekinetik bir etki de bulunduğu bilinmektedir. Örneğin, tavla oynarken bazılarımız istediğimiz zarı kolaylıkla getirir.
Parapsikoloji laboratuarlarında yapılan konuyla ilgili bütün çalışmalar, atılan zara konsantre olmanın, istenilen /arın gelmesinde kesin etkili olduğunu göstermiştir. Bu çalışmalar sırasında Duke Üniversitesi’nde gerçekleştirilen zar deneylerinde başarıyı olumlu yönde etkileyen çok önemli bir püf noktası yakalanmıştır. Daha sonraları bu “konsantrasyonun serbest bırakılması” olarak adlandırıldı. Söz konusu ettiğimiz bu buluş telekinezi çalışmalarında büyük bir devrim yaratmıştır. Yapılan zar deneylerinde süje eğer zarı attıktan sonra da konsantrasyonununu ve isteğini sürdürürse arzu ettiği zar büyük bir ihtimalle gelmiyordu.
İstenen zarın gelmesi için önce yoğun bir istek ve konsantrasyon sağlanması, ancak zarlar elden bırakıldığı anda isteğin kesilmesi gerekiyordu. Konsantrasyonun serbest bırakılması kritik bir husustur… Böylece şuuraltı işi ele alır ve sonucu etkiler. Daha sonraları zar atına alanında sürdürülen tüm deneyler bu buluşu doğrulamıştır. Gerçekten de çabanın sürmesi, isabetin düşmesine sebep oluyordu.
|
|
|
Telekinezi Nedir ? |
Yazar: Spiritüeller - 27-05-2016, Saat: 00:13 - Forum: TELEKİNEZİ
- Yorum Yok
|
|
Parapsikoloji’nin araştırma alanlarından bir tanesi olan Telekinezi, canlı ya da cansız maddeler üzerinde düşünce enerjisinin yoğunlaştırılmasıyla etkiler yapabilme gücü demektir. Bu yeteneğimiz sayesinde cisimleri hareket ettirebilir ya da onlar üzerinde fiziksel etkilerde bulunabiliriz.
Dünyanın her ülkesinde bu sözcük uluslararası olarak kullanılmaktadır. Psikokinezi olarak da isimlendirilir. Sadece son yıllarda değil, cisimlerin zihinsel enerjiyle yani düşünce enerjisiyle hareket ettirilebileceği çok eski devirlerden beri insanların dikkatini çekmiştir. Dünya üzerinde şu anda tespit edilebilen fiziksel enerji türlerini şöyle bir zihnimizde canlandıracak olursak bu enerjilerin hangileri görülebilir…
Elektrik enerjisi görülebilir mi? Mıknatısın manyetik çekim gücünü de biz göremeyiz. Peki ya radyasyonu? Bunların hiç birini göremeyiz ama sonuçlarını ve meydana getirmiş oldukları etkileri görebiliriz. Elektrik enerjisini ısı olarak, ses olarak, ışık olarak algılayabiliriz. Bunlar onun sonuçlarıdır. Mıknatısın manyetik gücü de böyledir.
Biz onun da çekim gücünü göremeyiz… Radyasyonu da göremeyiz… Fakat bütün bu enerjileri geliştirilen bir takım araçlarla algılayabilir ve üzerlerinde ölçümler yaparak çalışmalar gerçekleştirebiliriz. Burada söz konusu olan da yakın zamana kadar bilinmeyenler kategorisinde ele alınan bir enerji türüdür. Son 25 yıldır dünya üzerinde yürütülen Telekinezi ile ilgili yoğun çalışmalar, bu sorunu açıklığa kavuşturmuştur. Bu tek bir cümleyle özetleyecek olursak, psişik kökenli düşünce enerjisidir… Telekinezi sözünü biraz açmaya çalışalım…
Tele: Uzak, uzaktan anlamına gelen Yunanca bir sözcüktür. Bu sözcüğü birçok yerde kullanırız: Televizyon, Telefon, Telegraf, Telesekreter, Telepati v.s.
Kinezi: Hareket demektir… İkisini birleştirecek olursak: Tele + Kinezi = Uzaktan hareket anlamına gelir…
Düşünce enerjisi ile canlı ve cansız maddeler üzerinde, ne tür etkiler meydana getirilebileceği geliştirilmiş elektronik araçlarla, günümüz parapsikoloji laboratuvarlarında artık hassas bir şekilde ölçülebilmektedir. Hatta görsel olarak bile bu enerjinin etkileri, elektronik araçlar vasıtasıyla saptanabilmek-tedir. Günlük yaşantımız içinde biz bu yeteneğimizi çoğu kez farketmeden kullanırız. Otomatik olarak kullandığımız bu telekinetik güçlerimizin sonucunda oluşturduğumuz bir çok olaya da “şans eseri oldu” deyip geçeriz. Bu alanda yapılan çok sayıdaki bilimsel çalışmalar, günlük yaşantımızda telekinezi yeteneğimizi farkındaolmadan çok etkin bir şekilde kullanmakta olduğumuzu göstermiştir.
Örneğin Amerikalı Parapsikolog Rex Stanford bu alanda yaptığı çalışmalarla tüm dünyaca tanınmış bilim adamlarından sadece bir tanesidir… Stanford’un ekibiyle birlikte yapmış olduğu geniş araştırmalar; Duyular Dışı Algılamalarımızı ve özellikle de Psikokinezi yeteneğimizi farkında olmadan günlük yaşantımızda nasıl kullanmakta olduğumuzu bilim dünyasına göstermiştir. Gerek Stanford’un, gerekse diğer bilim adamlarının bu alanda yapmış oldukları araştırmalar, bizim şans tesadüf diye isimlendirdiğimiz bir çok olayın ardında, görünmeyen yasaların işlemekte olduğunu kanıtlamıştır…
|
|
|
Tantra Yoga Aşk Yogası |
Yazar: Emka - 27-05-2016, Saat: 00:02 - Forum: TANTRA
- Yorum Yok
|
|
Tantra, beraber olmak, bütünleşmek anlamındadır. Bir sistemi çağrıştırır ve bu sistem Hindu bir yoga sistemidir, aynı zamanda da erkeksi ve kadınsı prensiplerin bütünleştirilmesi anlamındadır. Pratik olarak, seksüel eylemin ya da yaşamın yavaşlatılmış hali veya orgazmik amacı olmadan yerine bir tür mistik deneyimin getirildiği yöntem olarak düşünülebilir. Hinduist Tantra´nın kökenlerinde Tibet Budizm´i bulunabilir ama versiyon değişiktir. Tantra, sözcük anlamda mistik seksüel birlik veya mastürbasyon ya da ruhsal vecd deneyimi anlamına gelir. Batıdaki uygulamalar, 19. Yüzyıl´da başlar ve bilindiği kadarıyla raslantısal ve de bireysel girişimlerin sonucudur. Alice Bunker Stockham´ın Hindistan´da Tantra´yı araştırması, başlangıç olarak düşünülebilir. Her Tantracı, kendince bir tanımlama getirmiştir; "Erkeksi Ilımlılık", "En İyi Yol", "Karezza", "Antik Gizem", "Zugassent´ın Keşfi" veya "İhtişam" gibi... Dinsel içeriğe rağmen modern dünyanın çeşitli ülkelerinde seksüel bir olay olarak tanımlanmasının nedeni sosyo-kültüreldir, temelde insan bedeniyle ilgili bazı nörolojik ilişkiler bulunabilir, amaç veya sonuç seksüel eşin kişiliğinin fiziksel ve ruhsal olarak çözümlenmesi veya tam olarak tanımlanmasıdır.
Tantrik bir örnek
Bu yaklaşım veya kabulün etkisiyle Tantra´yı Hinduizm´in dışında uygulayanlar ortaya çıkmış yani mistik içeriği dışlanmıştır. Tantra ile ilgilenen batılılar, orgazm kavramına yönelmişler ve amaç olarak orgazmı bastırmayı, engellemeyi ya da olabildiğince geciktirmeyi seçmişlerdir. Temeldeki anatomik ve mistik olmayan tantra teknikleri öncelikle merak edilmekte ve öğrenilmektedir. Örneğin bir kadın ilk kez 48 yaşında Tantra´yı duyar ve birşeyler okur, ilgilenmiştir ama bir eşe ihtiyacı vardır. Bu arayışın içinde mistisizm olmadığı için, olay kısa zamanda seksüel bir ilişkiye dönüşür, farklılık sadece estetiğin öncelik taşıması ve ille de hemen orgazm peşinde koşulmamasıdır. Bir tantracı anlatıyor; "1977´de bir kadın arkadaşım tantrayı denemek istedi, aramızda duygusal bir geçmiş yoktu sadece arkadaşça bir sempati vardı, ne yapabileceğimizi uzun uzun tartıştık sonra olayı görünüşte temelinde çok önemli olmayan biyolojik bir eylemin yer aldığı ruhsal bir deney olarak kabul ettik. Ama sıradan bir eylem değildi, kabulün içten olması gerekliydi, o zaman yararlı ve geçerli olacaktı. Öte yandan, işin bir de aksi yönü vardı; tantrik deney başka yani bu konuyla ilgisi olmayan bir eşle yapılamıyordu, bu da kısıtlanma anlamındaydı. Yaşadığımız deney olağanüstüydü ve yeterince uyum sağlayabildiğimiz için yaşamımızı değiştirdi. Bu arada, aramızdaki uyum sayesinde yepyeni şeyler keşfettik, bunlar yazılı şeyler değildiler. Okuduğumuz kitaplarda anlatılanlar ise, temel biyolojik ve ruhsal gerçeklerin sosyo kültürel cilalanmış halleriydiler."
Beyindeki dört merkez
Çarpıtılmış gerçek neydi? Araştırmacı John C. Lilly, 1950´lerde maymunlarla deneyler yapmış (Daha sonra yunusların beyinlerini inceledi), "The Center of the Cyclone" adlı kitabında beyindeki dört merkezden sez ediyor ve bunları bir sıraya diziyordu. Erkek maymunlar seksüel tepkilerini kontrol edebiliyor, ereksiyonu ve boşalmayı geciktirebiliyorlardı. Dişilerde kontrol yetisi daha da belirgindi ve iki türde de mekanizma aynıydı. Lilly´nin bulduğu beyindeki ilk sinirsel merkez uyanmayı yani ereksiyonu, ikinci merkez kasların genişleyip daralmasını yani boşalma ya da fışkırmayı, üçüncü merkez orgazmın kendisini yani doruğa ulaşma duygusunu kontrol etmekte. Dördüncü merkez ise "Ana Kontrol" yani uyarıcı merkezdi, diğer üçünü kontrol ediyor, sırasıyla da ereksiyon, boşalma ve orgazmı bilinen sırada uyarıyor. Beyindeki dört merkezin keşfi bilinç aracılığı ve öğrenme kontroluyla giriş merkezinin yani Ana Kontrol´a ulaşılarak merkezlerden birisinin ayrıca kontrol edilebileceğini yani sıralı aşamalardan ayrılabileceğini gösterdi. Böylece, ereksiyon yani kan dolaşım sistemi, boşaltım yani kas sistemi veya orgazm yani sinirsel sistem birbirlerinden bağımsız olabiliyorlardı. Ana Kontrol´un yani Dördüncü Merkez´in bütünlüğü sağlama yani geleneksel sırayı sağlama işlevinin belli bir zamanda durdurulması kendiliğinden de olmaktadır (yani bunun için daima bilinçli irade gerekli değildir) örneğin ereksiyon gerçekleşebilir ama orgazma ulaşılmaz veya istenmeden boşalım gerçekleşebilir ya da tatmin olunamayan bir orgazma ulaşılır yani zevkin algı düzeyi düşüktür. Tantra bu merkezlerin veya dört olayın nasıl kontrol edilebileceğini öğretir, orgazm deneyimi yalancı veya yetersiz olmadan normal biyolojik düzenin ötesinde uzatılabilir, bu bir zorlama veya aldanma değildir, öyle sanılsa bile yetersiz 25 orgazmın toplamından fazladır. Böylece tantra pratiğinin bir anlamda biyofeedback bir alıştırma olduğu anlaşılır. Dikkat edildiğinde farklı bir şeyin çalıştığı anlaşılır çünkü iradi kas kontrolu güncel yaşamımızda normal olarak varolan birşey değildir. Acaba konunun ruhsallık tarafı nereden gelmektedir? Bildiğimiz kadarıyla söz konusu olan şey, bizlerin nörolojik iletişim yanımızdır. İnsanoğlu doğal olarak metafizik dünyanın deneyimlerine göre donatılmıştır. Çağlar boyunca ruhsal alanı anlamak için kullanılan eski tekniklerde, daima tekrarlamalar (dualar, ilahiler, şarkılar, danslar) vardır, bu şekilde bireysel düşünce kozmik güçlerle meşguldur veya konsantredir. Ama bu yol ruhsal mutluluğu elde etmenin tek yolu değildir, aynı şeyi dinsel otoriteler de iddia ederler. Yine de birçok insan için tantrik yol yeterlidir.
uygulama...
Şimdi ilk olarak, öğrenmeniz gereken şey orgazm refleksinizin ne boyutta olduğudur. Bunu gözleyin ama birçok kez yapın, örneğin ondan fazla olsun, tüm dikkatinizi verin ve orgazmınızın nasıl çalıştığını anlamaya çalışın. Bunu mastürbasyon yoluyla da anlayabilirsiniz, eşinizle beraberken karışıklık olabilir. Özellikle orgazmın başlangıcının hemen öncesinde kısa bir an vardır, o anda şuur uyanıktır ve kaçınılmaz noktaya henüz gelinmemiştir. Dikkatinizi o ana verin. Tipik orgazm kadında veya erkekte ortalama 8 ile 25 kas hareketiyle oluşur, kadınlarda bu sayı fazladır ve siz bu sayıyı öğrenmelisiniz. Yani orgazm sırasında ilgili kas hareketinin kaç defa olduğunu bilmelisiniz. Örnek alınan bir kadında kasılma sayısı 18-20 olarak belirlenmiştir, bazen artmaktadır ama 30 yıl boyunca bu sayıda kalmıştır. Daha sonra bir orgazmı bastırmaya çalışacaksınız, bir veya iki aldatıcı oluşuma izin verin ve sonra rahatlayın. Eğer bir veya iki orgazm dalgasının gelmesinden (kaçınılmaz noktanın öncesinde) sonra nefesinizi kontrol edin, yavaşlatın, dikkatli olun, karın kaslarınızı kontrol edin ve rahatlatın.
Ve en önemlisi kendinizden başka birşeyi düşünmeyin, tüm konsantrasyonunuz size yönelik olsun. Yılmayın, bunu tekrarlaya tekrarlaya öğreneceksiniz. Kırılan zevk dalgasının kenarında olduğunuzu hayal edin ve surf yapar gibi kayarak, dalganın içine dalmayacağınızı düşleyin. Bunu mastürbasyon yerina eşinizle daha kolay yapabilirsiniz, size yardımcı olabilir çünkü o sizi dalganın kenarında tutabilir, yavaşça pozisyonunu değiştirebilir veya sizi yavaşlatarak pelvik ileri-geri hareketi iradenizle kontrol etmenizi kolaşlaştırabilir, bu destek sizin orgazmı bastırmaya çalıştığınız o anda çok yararlıdır.
|
|
|
İnhalasyon Terapisi ile Solunum Yolu Rahatsızlıklarınızdan Kurtulun |
Yazar: Emka - 26-05-2016, Saat: 19:30 - Forum: AROMATİK TERAPİLER
- Yorum Yok
|
|
Bu metod özellikle üst teneffüs yolu rahatsızlıkları, soğukalgınlığı, nezle, sinüs rahatsızlıkları, öksürük ve boğaz problemleri ile cilt bakımında kullanılır. İçinde kaynayan su bulunan bir kaba, 3-4 damla uçucu yağ damlatıldıktan sonra, başın üzerini bir havlu ile kapatıp, birkaç dakika derin nefes alınması ile uygulanır.
Ayrıca evlerdeki odalarda, koku taşları veya koku lambaları üzerine uçucu yağ ya da uçucu yağ karışımları ilave edilerek, sakinleştirici, dinlendirici, rahatlatıcı, neşelendirici, kışın da soğuk algınlıklarından koruyucu ve tedavi edici ortamlar oluşturabilir.
|
|
|
Aroma Terapi Kompres ile Ağrılarınızdan Kurtulun |
Yazar: Emka - 26-05-2016, Saat: 19:22 - Forum: AROMATİK TERAPİLER
- Yorum Yok
|
|
[b]Jel Kompres[/b]
İhtiyaca göre soğuk veya sıcak uygulanabilir. Soğuk kompres, başağrıları, burkulmalar ve şişmelerde faydalıdır. Sıcak kompres ise, kas ağrıları, artrit romatizma, diş ağrıları ve apselerde yararlı olur.
Soğuk & Sıcak Jel Kompres, soğuk tedavi ve sıcak tedavi uygulanmasının tek bir ürünle gerçekleşmesine olanak sağlayan, kullanımı kolay ve pratik bir üründür.
İçerdiği jel formülü soğukluğunu & sıcaklığını uzun süre muhafaza etmesini sağlar.
Soğuk & Sıcak Jel Kompres paketleri küçük yaralanmalarda, ağrı ve sızılarda doğal yol ile ilaçsız tedavi sağlar.
Çok kullanımlıktır.
Uygulama Şekilleri
Soğuk Kullanım: Jel kompres paketlerini soğuk kullanmak için buzdolabının dondurucu bölümünde en az 1 saat tutmanız yeterlidir.
Sıcak Kullanım: Jel kompres paketlerini sıcak uygulamak için kaynar suda 2 dakika bekletmeniz veya mikrodalga fırında en fazla 50 saniye ısıtmanız yeterlidir.
Kullanım Alanları
Soğuk Kullanım: Ateş düşürülmesi, spor yaralanmaları, yanıklar, kesikler, böcek sokmaları, morluklar, burkulmalar, ezik ve şişlikler, tansiyon düşürülmesi, baş ağrısı ve migren, burun kanamaları, diş ağrısı, sıcak çarpmaları, bayılmalar, trafik ve iş kazalarında kopan organların soğuk muhafazası, aşı transferlerinde yedek soğutucu olarak ilk yardım amaçlı müdahaleler başlıca kullanım alanlarıdır.
Sıcak Kullanım: Kas katılaşması, romatizma, eklem iltihaplanmaları, sırt ağrıları, boyun ağrıları, bel ve mide ağrıları, kramplar, bayanlarda adet dönemi sancıları, yavaş kan dolaşımı ve ilk yardım amaçlı müdahaleler başlıca kullanım alanlarıdır.
|
|
|
Aroma Terapi Masajı |
Yazar: Emka - 26-05-2016, Saat: 19:13 - Forum: AROMATİK TERAPİLER
- Yorum Yok
|
|
Bu uygulama insan organizmasının kemik ve kas yapısı ile sinir sistemini iyi bilen masörlerce yapılmalıdır. Masaj yapmak için uçucu yağlar doğrudan kullanılmaz. Çünkü tahriş edebilirler. Taşıyıcı yağlarla seyreltmek gerekir. Seçilen yağın yapısı ve tedaviye uygun olması alınacak sonucu güçlendirmektedir. Burada esas olan, bakım esnasında seçilecek yağın kişinin terapi amacına uygun olması ve terapinin etkisine uyum sağlamasıdır.
|
|
|
HAYATINIZA ŞEKİL VERECEK TÜTSÜ ÇEŞİTLERİ |
Yazar: Emka - 26-05-2016, Saat: 19:04 - Forum: Tütsüler
- Yorum Yok
|
|
- Manolya: Magnolia olarak da adlandırılır. Zeka simgesi olarak bilinen manolya tütsüsü çok etkili ve mistik kokusu ile sinirlerin gevşemesine, sıkıntılarını atmanıza yardımcı olur.
- Gül: Verd ve Rosa da denir. Rahatlatıcı ve iç açıcı bir kokusu vardır. Aşkın simgesini temsil eder. Gül bahçelerinin muhteşem kokusunu hayatınıza doldurmanızı sağlar.
- Yasemin: Yasemen ve Semen de denen bu çiçeğin bilimsel ismi Jasminium’dur. Huzur ve ferahlık veren yasemin çiçeğinin hoş kokusu ile yapılan bu tütsü acı çeken insanların bu hislerini hafifletmede yardımcı olur.
- Lavanta: Lavender diye de isimlendirilen bu tütsü kokusunun zihin geliştirici bir özelliği vardır. Sinirlerin gevşemesine yardımcı olur. Uyku sorunu yaşayanlar için oldukça idealdir. Stres sonucu oluşan baş ağrılarının giderilmesinde katkı sağlar.
- Flowers: Bahar mevsiminin eşsiz ve ferahlatıcı kokusunu yansıtan bu tütsü sevgi simgesi anlamına gelir. Psikolojisi bozuk insanların sinirlerinin yatışmasına iyi gelir.
- Tarçın: Darçın, Darısini, Dar-ı çin, Daru-i çin,Kırfe, Cinnamonum, Kurfa, Kirfah ve Salihah da denir. Çok keskin ve ağır bir kokusu vardır. İştah açmada, yetenek oluşturmada, olumsuz düşüncelerin ortadan kalkmasına faydaları vardır.
- Limon: Leymun, Lemon ve Citron da bilinen bu meyvenin bilimsel ismi Citrus limomum ‘dur. Limon meyvesinin muhteşem aromasından yapılmıştır. Bedenin güçlü ve dinç olmasını sağlar.Rahatlamayı sağlar ve gevşemeye yardımcı olur. Umut sembolü demektir.
-
Kivi: Kivi meyvesinin etkileyici kokusundan yapılmıştır. Yorgun geçen bir günün ardından rahatlamanızı ve stres atmanızı sağlar. Oluşan olumsuz enerjileri yok eder.
- Portakal: Portakal ağacının çiçeklerinin hoş kokusundan yapılmıştır. bu tütsünün bilimsel adı orange’dir. Meditasyon ve jimnastik yaparkan kullanabilirsiniz. Enfeksiyon hastalıklarına iyi gelir.
- Şeftali: Şeftali meyvesinin nefis kokusundan yapılmıştır. Şanş simgesi olarak bilinir. Ağrı çekenler bu tütsü ile ağrılarını hafifletebilir. İçinizin ferahlamasını sağlar.
- Çikolata: Çikolatanın kokusundan yapılan bu tütsü chocolate olarak da bilinir. Uyku sorunu yaşayanlara iyi gelir. Bilincin gelişmesini sağlar.
- Dash: Tropik bir ülkede yetişen yosunlar ile yapılır. Mentollü grip hastalıklarına iyi gelen bir kokusu vardır.
- Frangans: Ruhunuzu ferahlatacak olan bu tütsü güneşin sıcaklığı ve gücünden yapılmıştır.Çok tercih edilen bir kokudur. Kabus görenleriçin oldukça uygundur.
- Sai Baba: Huzur verici bir kokusu bulunan bu tütsü Hindistanlı bir bilge tarafından sandal ağacı ve gül kokusunun karışımı ile yapılmıştır. Sonsuz aşkın simgesidir. Dans ederken ve spor yaparken kullanılabilir.
- Feng Shui: Çinlilerin sağlıklı hayat için geliştirdikleri bir yöntemdir. Toprak, metal, su, ağaç ve ateş elementlerini temsil eder. Psikolojisi bozuk kişilere iyi gelir.
- Meditasyon: Uzak doğunun muhteşem kokusunu bu tütsü ile çevrenize yayabilirsiniz. Odaklanma sorunları çekenlere iyi gelir. Ruhsal bir kokudur yoga yaparken kullanılabilir.
- Darshan: Asoka olarak da bilinir. Çevrenizdekiler ile aranızdaki gerginliği yumuşatır. Kuvvetli sevgi anlamına gelmektedir. Rahar bir ortam yaratır.
- Mint: Eşsiz bir kokusu olan nane baharatından yapılmaktadır. Şifa kokusunu temsil eder. Ağrıların geçmesinde yardımcı olur. Enfeksiyon hastalıklarında burun ve boğaz yollarının açılmasını sağlar.
- Vanilya: Vücudunuzu genç ve dinç hissetmenizi sağlayan bu koku vanilya çiçeğinden yapılır. Sinirleri yatıştırır ve huzur verir.
|
|
|
|