Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1753 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 1752 Ziyaretçi
ceylaninreallife

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 294
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 298
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,001
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,114
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,060
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,002
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,137
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,517
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,283
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,167

 
  Abhazya (Abhazia, Apsnı) ve Abhazlar (Abazalar, Apsuva)
Yazar: Emka - 22-05-2016, Saat: 07:46 - Forum: ABHAZYA - Yorum Yok

Abhazya (Abhazca: Аpсны/Apsnı; Gürcüce: აფხაზეთი / Aphazeti), Gürcistan'ın kuzeybatı kesiminde, Karadeniz'in doğusunda tarihsel bölge. Adını, bugün bölgenin halklarından biri olan Abazalardan ya da eski bir halk olan Abasglardan alır.

Abhazya, 8.600 km²'lik bir alanı kapsar. Bölgede 220.000'i aşkın kişi yaşamaktadır.(2003 sayımı) 


Abhazya Tarihi
Güney Kafkasya'nın batı yöresinde dağlarla deniz arasında uzanan, dört mevsimi bağrında barındıran, kıyılarında subtropikal bitki örtüsü, dağlarında bembeyaz karları eksik olmayan bu masal diyarına eskiden beri "Abhazya" (Apsnı), insanoğlunun yer yüzüne ayak bastığı en eski çağlardan beri insanların yaşadığı bu ülke halkına "Abhaz" (Apsuva) derler.
Erken Dönem
Batı Kafkasya'da en eski yerleşmeye ilişkin arkeolojik buluntular yaklaşık İ.Ö. 4000-3000 yıllarına tarihlenir. Bugünkü Abhaz (Apsua) tarihçiler bu kalıntıların en eski “proto-Abhaz”kabilelerine ait olduğunu savunmakta ve Karadeniz kıyısındaki bugünkü Abhaz cumhuriyetinin köklerinin çok eski olduğunu ileri sürmektedirler.
Asıl atalarının "Apsil, Snig ve Abazg" denen antik dönem Abhaz boyları olduğunu bildiğimiz bu halklar Kafkasya'nın Karadeniz kıyılarında feodal beylikler kurdular. Bu beylikler, kültürel olarak Bizans ve Roma uygarlıklarına yakın yaşadı. Bizanslılar o döneme kadar Diyoskurya ve Pitunt adında ticari merkezler kurdular. İsa' nın doğumuna dört- beş yüzyıl kala oluşan bu merkezlerde yerleşen kolonistler miladi yılların başlangıcında Roma lejyonerleri tarafında püskürtüldü. Diyoskurya harabelerinin üzerine Sebastopolis adıyla askeri bir kale inşa ettiler. "En büyük" dedikleri İmparator Oktavya'nın anısına buraya Avgust-Sebastos adını koydular. VI. Yüzyılda Abhazya, Bizans Kolonisi oldu. Aynı zamanda da bir Hıristiyan ülkesi haline geldi. İşte o zaman yukarıda adını saydığımız Abhaz feodal beylikleri konsolidasyona geçti. VIII. Yüzyılda Abhazlar, tüm Kafkasya'yı titretecek Abhaz Krallığı'nı kurmuş oldular.
Bugünkü Abhazya toprakları İ.Ö. 1. bin yılda (İ.Ö. 9-6. yüzyıllar) eski Kolhis (Kolha) krallığının bir parçasıydı. Bu topraklar, İ.Ö. 63 yılında Egrisi Krallığı'nın bir parçası oldu. Eski Yunanlı tâcirler, Karadeniz kıyısında limanlar kurdular ve Dioscurias adıyla kurulan Sohum da bu limanlardan biriydi.

Roma İmparatorluğu İ.S. 1. yüzyılda Egrisi topraklarını ele geçirdi ve Egrisi'nin bağımsızlığını yeniden kazandığı 4. yüzyıla değin bölgeyi yönetimi altında tuttu. Ama Egrisi ardından Bizans İmparatorluğu'nun denetimi altına girdi. Bizans imparatoru I. İustinianos döneminde, 6. yüzyılda Abhazya nüfusu Hıristiyanlığı kabul etti. Abhazya, 7. yüzyılda Bizans'a bağlı bir prenslik haline geldi. Daha sonra 9. yüzyıla değin İmereti Krallığı'na bağlı olarak bu konumunu korudu. Abhazya prensi II. Leon, Hazarlardan yardım aldı ve egemenliğini bütün Batı Gürcistan'a yaydı. II. Leon zaten Abhazya prensi olduğu için Abhazya kralı unvanını aldı ve krallığın adı da Abhazya Krallığı oldu. Bu krallığın başkenti Kutaisi idi. Batı Gürcistan'daki piskoposlukların Konstantinopolis (İstanbul) patrikliğine bağlıydı. Bu durum, Bizans İmparatorluğu'nun Abhazya Krallığı'nda nüfuzunu büyük ölçüde korumasına yardım etti.

X. yüzyılın sonunda Feodisi adındaki Abhaz Kralı'nın çocuksuz oluşu, varis bırakamaması, onu; tahtına kız kardeşinin oğlunu oturtmak zorunda bıraktı. O III. Bagrat adıyla tarihe geçen kraldı. Babası Gürcü, annesi Abhaz olan bu kral dayıları tarafından yetiştirilmiş olduğundan uzun süre bu krallığa "Abhaz Krallığı" dendi.
Babasının Gürcü olmasına rağmen Bagrat hanedanlığının kurduğu krallığa "Abhaz Krallığı" denmesinin nedeni, bu krallığın temelinin Abhaz kralları tarafından atılmış ve desteklenmiş olmasıdır. XV. ve XVI. yüzyıllarda Abhazlar, tekrar kendi krallıklarını kurup Abhaz-Gürcü Birleşik Krallığı'ndan ayırdılar. Ama bu kez, Osmanlı İmparatorluğu'nun gölgesinde yaşamak zorunda kaldılar. Yüzlerce yıl, Hıristiyan din kültürünü alan Abhazlar'ın önemli bir kısmı Müslüman oldu.
16. yüzyılda Abhazya'yı Osmanlılar ele geçirdi ve bölge nüfusunun bir bölümü Müslümanlaştırıldı. Osmanlılar Gürcüleri bölgeden çıkardı ve Çaçba hanedanınca yönetilen özerk Abhazya Prensliğini kurdu.
Çarlık Rusya'sı ve Sovyet Dönemi
Çarlık Rusyası Kafkasya'ya yayılmaya başlamasıyla birlikte bölgenin küçük halklarıyla çatışmalara girdi. Küçük ölçekli ama uzun zamana yayılan savaşların sonunda Rusya, 1801-1864 arasında bütün Gürcistan'ı ele geçirdi. Abhazya'da Rus yönetimi 1864'te kuruldu ve Müslüman Abhazların büyük bölümü Osmanlı topraklarına göç etmek zorunda kaldı.

Çağdaş Abhaz tarihçiler bu dönemde bölgeye Gürcüler ve Rusların yerleştirildiğini ileri sürmektedirler. Gürcü tarihçiler de Gürcüler, Megreller ve Svanlar gibi Güney Kafkas halkın eski çağlardan beri Abhazya'nın yerli halkı olduğunu yazmaktadırlar. Adigeler, Abazalar gibi bir Kuzey Kafkas halkı olan Abhazların bölgeye kuzeyden göç ederek geldiklerini belirtmektedirler. 20. yüzyılın başında Abhazların bölgede bir azınlık olması da bir başka olgudur. 1911 tarihli Encyclopædia Britannica'daki maddede Sohum-kale (Sohum) nüfusunun 43.000 olduğu, bu nüfusun üçte ikisinin Kartvelilerden, üçte birinin Abhazlardan oluştuğu yazmaktadır.

1810 yılında Abhaz Krallığı, Rusya' nın himayesine girdi. Çok geçmeden Kafkasya' da ulusal bilinçlenme güçlendi. Abhazlar da bu bilinç içindeydi. 47 yıl süren Kafkas Savaşları bitene dek silahlarını teslim etmediler. O yıllarda, yani 1864 yılından itibaren Rus Çarlığı Abhazya' nın batısında yaşayan Abhazlar'ı, Adigeler'le birlikte anayurtlarından sürdü. Abhaz Krallığı'na da son verdi. Abhazya bir uçtan öbür uca Kazak çizmesi altında ezildi. Halk nüfus kaybına uğradı.
1866 yılında Abhazlar bağımsızlık uğruna tekrar silaha sarıldı. Adeta intihar savaşına giriştiler. Ama ne yazık ki buna güçleri yetmedi. Ertesi yıl Ruslar silah zoruyla, kalan Abhazlar' ı da sürdü. Ülke boşaldı. On yıl sonra Abhazlar tekrar silaha sarıldı. Ulusal bağımsızlık adına verdikleri her savaşın ardından bir kez daha sürüldüler. Bu kez ulus tamamıyla yok olma tehlikesi geçirdi.
1918 yılında anayurdunda kalmayı başarabilen Abhazlar kaybettikleri "ulusal devlet" yaşamın dizginlerini yeniden ele geçirdiler. Ama demokratların başındaki Gürcü Menşevikler, dizginlerin yeniden elden kaymasına, ülkenin karanlığa gömülmesine neden oldu.[3]

1917 Bolşevik Devrimi'nden sonra Abhazya, 1921'de Abhazya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin kurulmasıyla siyasal ve kültürel alanda geniş özerlik elde etti. Stalin 1931'de Abhazya Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak değiştirerek Gürcistan'a bağlı özerk cumhuriyet haline getirdi. Bu dönemde Gürcü nüfusu oransal olarak Abhazlardan daha fazla artış gösterdi. Ayrıca bölgeye yoğun Gürcü ve Rus nüfusu yerleştirildi. 1886'da yaklaşık 5-10 kişilik küçük topluluklar olan Gürcülerin sayısı 1989'daki sayımda 250,000 Ruslarınki de 75.000'i buldu.[2]

1921 yılında Abhaz gençleri, Rus Bolşevikleri'nden de destek alarak Abhazya'yı, can yurtlarını bağımsız kıldı. Abhazya, "Sovyet Sosyalist Cumhuriyet" oldu. Bağımsız devlet statüsüne kavuştur. Abhaz ulusu yeniden canlandı. Ama ne yazık ki zamanla Abhazya' nın devlet olma konusundaki başarısı engellenmeye, hakları kısıtlanmaya başlandı.

1930'lu yılların sonunda Abhazlar' ın derdine tercüman olabilecek tüm Abhaz aydınlarını, gençlerini yok ettiler. Latin alfabesine dayalı Abhaz yazı dilini kaldırıp, Gürcü alfabesini ve dilini yerleştirmeye çalıştılar. Gürcistan' ın doğu bölgesinden insanları getirip Abhazya' ya yerleştirdiler. Savaş yıllarıydı, Sovyet halkının başı tutuşsa söndürecek hali ve vakti yoktu. Herkes kendi derdindeydi, Abhazlar'ın problemleriyle uğraşacak tek bir merci yoktu.

1944 yılında Abhaz okullarını kapatmaya, Abhaz çocuklarına ana dillerini unutturup, Gürcüce öğretmeye başladılar. Gürcü faşistleri, Abhaz yer adlarını ( toponim ) değiştirmeyi de ihmal etmediler. 1948 yılından 1951 yılına kadar Abhazya'da 147 yer ve köy ismi değiştirilip Gürcüleştirildi. Gürcüler, asimilasyonu hızlandırmak, halkı yok etmek için akıl almaz yöntemler uyguluyorlardı.

Bu asimilasyonun ötesinde bir şeydi, adeta bir soykırım, bir ulusu yaşarken yok etme yöntemiydi. Abhaz ulusunun kökünü Abhazya' dan tamamen kazımak istiyorlardı. Bir grup Abhaz' ı II. Dünya Savaşı'nda Almanlar'a yardım etti diye karalayıp imha ettiler. "Abhazya, Sovyetlerden ayrılmak istiyor." şeklinde provokasyonlar yaparak Abhaz tarihini saptırmaya çalıştılar.

İşte, Pavle İngorakva gibi fanatik teorisyenler "Antik Abhaz boyları olan Abasglar ve Apsiller Abhaz kökenli değil, Gürcü kökenlidir. Abhazlar'ın bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Abhazlar Abhazya' ya iki üç yüzyıl önce kuzeyden geldiler." gibi düzmece tarihlerle Abhazlar'ı yeniden yok etme teorileri üretmeye başladılar.

Abhazya 70 yıl Sovyet egemenliği altındaydı. Ama değişen bir şey yoktu. Her seferinde yeni bir ulusal sorun yaşıyorlardı. Sovyet döneminde Abhazlar, Abhazya' da nüfusun ' ini teşkil edecek duruma düşürüldü. Her an başlarına kakılan nüfus azlığının nedeninin kendileri olduğunu, bir an olsun akıllarına bile getirmediler.

Stalin'in ölümünden sonra özerk cumhuriyette Abhazlar'a daha geniş iktidar ve hükümette daha çok temsil edilme hakkı tanındı. Sovyet yönetimi, küçük cumhuriyetleri edebiyat ve kültürel gelişmelerini destekliyordu. Abhazlar özerk cumhuriyette azınlık olmalarına karşın, siyasal gücü ve bürokrasiyi ellerinde tutuyorlardı. Abhazlar'a her alanda tanınan kota, Sovyet yönetiminin “böl ve yönet” politikalarıyla da ilişkiliydi. Gürcistan'daki özerk cumhuriyette Abhazların sahip oldukları haklar, Sovyetler Birliği'nin başka hiçbir özerk cumhuriyetinde tanınmamıştı. Bu durum, Gürcüler ile Abhazların karşı karşıya gelmelerinin de nedenlerinden biri oldu.


Abhazya Savaşı

Sovyetler Birliği'nin çözülmeye başladığı 1980'lerin sonlarında, Gürcistan'ın bağımsızlığa doğru yol aldığı süreçte, Abhazlar ile Gürcüler arasındaki gerilim iyice yükseldi. Pek çok Abhaz muhalif, Gürcistan'ın bağımsızlığını kazanması halinde Abhazya'nın da bağımsızlığını ilan etmesi hakkı bulunduğunu, bağımsız Gürcistan'da “Gürcüleştirme” politikalarının gündeme geleceğini ileri sürdü. Özerk cumhuriyetin nüfusunun H'ini oluşturan Gürcüler'in özerk cumhuriyette üniversiteleri yoktu ve üniversite talebinde bulunmalarıyla başlayan gösterilerde, 16 Temmuz 1989'da 16 Gürcü öldürüldü ve 137 kişi de yaralandı. Ardından Sovyet ordusu kontrolü sağlamak için Sohumi'ye girdi. Bu olayın paramiliter grubun bir provokasyonu olduğu da iddia edildi.

Gürcistan, Zviad Gamsakhurdia liderliğinde 6 Nisan 1991'de bağımsızlığını ilan etti ve Gürcistan Demokratik Cumhuriyeti'nin 1921 tarihli anayasasına döndüğünü duyurdu. Pek çok Abhaz bunun Abhazya'nın özerkliğinin kaldırılması anlamına geldiğini ileri sürdü. Oysa 1921 tarihli anayasada Abhazya özerk bir cumhuriyet olarak tanınıyordu. 23 Temmuz 1992'de, Abhazya parlamentosu çoğunluğun oylarıyla bağımsızlığını ilan etti. Ardından düzensiz Gürcü birlikleri Abhazya'ya girdi ve Gürcü yönetimi bölgenin büyük bölümünü kontrol altına aldı, parlamentoyu da kapattı.

Rus güçlerinin denetimi altında kurulan Kafkas Halkları Konfederasyonu şemsiyesi altında bir araya gelen Çeçenler, Rus Kazaklar ve Osetler, Ahbaz güçleri Gürcülere karşı savaş başlattılar. Abhaz subayların yönetimindeki askeri birlikler, Eylül'de Gürcüleri yenilgiye uğrattı. Sonunda Gürcistan topraklarında bir Abhaz-Gürcü cephesi oluştu. 3.000 kişinin öldüğü savaş sonrasında Abhaz birlikleri Temmuz 1993'te, Sohumu elinde tutan Gürcülere karşı saldırıya geçti. Gürcüler ağır kayıplar verdiler ve Sohumi 27 Eylül'de Abhaz yönetiminin eline geçti. Bu savaşta binlerce insan öldü ve 10.000 kişi de kayboldu. Abhazya'dan 250.000'den Gürcü göç etti.


Abhazlar (Abazalar)

Abhazlar (Abhazca: Aşua, Rusça: Абази́ны ya da Аба́за), çoğunluğu Adigey, Karaçay-Çerkesya ve Abhazya'da yaşayan Kuzey Kafkas halkı. Abazinler olarak da bilinir. Abhazya'da yaşayan Abhazlar, Abazalara dil açısından en yakın halktır. Günümüzde Abazaların büyük bölümü Türkiye'de, Ürdün, Suriye ve Mısır gibi Arap ülkelerinde yaşamaktadır.[4] Batı Kafkasya'nın Karadeniz sahillerinde oturan bir kavim. Abaza memleketi, Karadeniz'in doğu sahilini ve Kafkasya'nın batı kıyısını teşkil eden arazinin kuzey tarafındadır. Abazalar, Kafkas Sıradağlarının en yüksek yeri olan Elbürz Tepesinin batıya doğru olan kısmının üzerinde yerleşmişlerdir.[5]

Genel olarak kıyı kesiminde oturanlar Hıristiyan, iç kesimlerde ve dağlar arasındaki vadilerde oturanlar Müslüman dır. Dilleri Çerkez kabilelerinin dillerinden oldukça farklılaştığından, Kafkas dilleri arasında ayrı bir dil grubu olarak ele alınırlar.

Kıyı kesiminde oturan ana Abhaz kitlesinden ayrı olarak dağlarda ve Kabardeyler ile Beslenenler'e yakın olarak oturan Abaza (veya Abazin)ların şivelerinde farklılıklar ortaya çıkmış ise de ana kitle ile zorluk çekmeden anlaşabilirler. Ancak ilişkileri ana kitleden çok Kabardaylar ve Besleneyler ile daha kuvvetli olmuştur.

Abhazlar İngur Irmağı'ndan kuzeye doğru Kafkas Dağları'nın zirvelerine ve Karadeniz kıyıları boyunca Adler'in ötesine kadar uzanan geniş bir bölgede yaşarlar. XIV.yüzyıla kadar Kuban boylarına kadar olan sahada da kolonileri vardı. Ancak kuzeyden inen Kabardayların baskısı sonucunda yerlerini tümüyle onlara bırakarak ana kitleleriyle Karadeniz kıyılarına inmek zorunda kaldılar. Bununla beraber Kafkas Dağları üzerinde ve Kuban Nehri ile bu nehre katılan ırmakların kaynaklarında bir kısmı kalmaya devam etti. Abazalar kendilerini kuzey ve kuzey batıdan çeviren Kabardaylar ve Besleneylerin tesiri altına girmişler ve birincilerin egemenliğini kabul etmişlerdir.

Abhaz-Abazalar güney ve güney-doğudan Gürcülerle, kuzey-doğudan Svanlar, Karaçay-Balkarlar ve Kabartaylar ile komşudurlar. Kuzeyden ise Besleneyler, Abzahlar ve Ubuhlar ile çevrili idiler. İki ana kitleye ayrılırlar: Abhazlar (kendilerine Apsuva derler), Abazalar (Abazinler, kendilerine Aşuva derler).

Abhazlar, Karadeniz kıyıları boyunca İngur Nehri'nden, Adler'in ötesine ve hatta Soçi yakınlarına kadar uzanan kıyı şeridinde ve İngur Vadisi boyunca iç kesimlerde otururlar. Belli başlı oymakları beş tanedir; kıyı boyunca kuzeyden güneye doğru Ciget (Ziget)ler, Abzıblar, Ahçipsular (Ahçipsa). İç kesimlerde ise kuzeyde Zamballar (Hırps veya Tzaballar), güneyde ise Aybğalar vardır. Bu kıyı Abhazların bir kısmı Rusya ile iyi geçinme politikasını benimsemiş, bir kısmı ise Çerkez kabileleri ile birlikte veya ayrı olarak Rusya'ya karşı mücadele etmiştir ki bunlar genellikle Müslüman Abhazlardır.


Abazalardan bir çok zat Osmanlı hizmetine girmiştir. Bunlardan yalnız ikisi Abaza lakabıyla anılır. En meşhurları; Siyavuş Paşa, Süleyman Paşa, Hasan Paşa, Mehmed Paşa, İbşir Mustafa Paşa, Damat Ahmed Paşa, Mehmed Paşa, Abaza Mehmed Paşa ve Abaza Hasan Paşadır.[5]

Abazalar ise, Kuban'ın kaynaklarına yakın olan bölgede ve yukarı boylarında otururlar. İki ana gruba ayrılırlar;

I- Tapanta (Altı Kesek Abaza): Kuban kaynakları, Büyük ve Küçük Zelençuk vadilerinde otururlar. Yurtları Kuma ve Podkumuk sularına kadar uzanır. İsimlerini beylerinden alan altı gruba bölünürler. Dudaruk, Lo, Kliiç, Kyeç, Biberd ve Cantemir.


II-Şkaraya (veya Aşkar): Yedi oymakdan meydana gelir: Mudavey, Kazılbeğ, Şegerey, Tam, Başılbeğ, Barakay ve Bağ. Bu Abazalar Rusya ile savaşa en şiddetli bir biçimde katılmışlardır.

Abazalar mert yaratılışlı ve sağlam ahlaklı insanlardır. Sözünde durmak, vazifeden kaçmamak, misafire hürmet etmek adet ve şiarlarıdır. Abazalarda zina en büyük suç sayılır ve en büyük cezayı gerektirir. Zina yapanlar memleketi terke mecbur edilir yahut köle kabul edilerek satılır veya öldürülür. Abaza kadınlarının kocalarına hizmetlerinde adete çok dikkat ederler, onların yanına oturmazlar. Çocuksuzlara nazaran çocuklu kadınlar daha imtiyazlıdır.

Tarihçe

Abhazaarın köklerinin Abhazya'nın batı ucundaki Sadzen'e dayandığı kabul edilir. Abhazalar ilk olarak bu bölgeden 14-15. yüzyıllarda, ikinci olarak 18-19. yüzyıllarda göç etmişlerdir. Abhazların Aşhaura boyundan olanları 19. yüzyılda Çarlık ordularına karşı savaştılar. Tapantas'ta, Kbaada'daki (bugünkü Soçi'de Polyana Krasnaya) savaşta Rus birliklerine yenilerek Osmanlı topraklarına göç ettiler. Abhazların tarihsel toprakları Abhaz ülkesi, Abazinya veya Abazaşta olarak adlandırılır.

Kültür

Abhazlar, diğer tüm Kafkas halklarından farklı ve köklü bir kültüre sahiptir.Kültürlerine son derece düşkün olan Abhazlar'da kadına önem başta gelen değerlerdendir.Abhazlar anaerkil bir halk olduğundan sosyal hayatta kadının yeri erkeklerden daha önemlidir.Abhaz kadını erkekler gibi ata biner, misafir geldiğinde erkeklerle oturabilir,en az erkekler kadar söz söyleme ve düşünce özgürlüğü hakkına sahiptir.

Din

Abazalar Sünni Müslüman dır. Müslüman olmalarının da etkisiyle Abazalar, Rus yönetimin 19. yüzyılda Kuzey Kafkasya'yı ele geçirme savaşı sırasında direniş savaşına giriştiler ve Ruslara yenilerek Osmanlı topraklarına göç ettiler. Abazalar Müslümanlığa Osmanlıya göç ettikten sonraki kuşaklarda geçmişlerdir..

Dil

Abazalar, Kuzeybatı Kafkas dillerinden biri olan Abazaca konuşunlar. Abazaca, Abhazca'ya yakın bir dildir. Karaçay-Çerkesya, Aşharua ve Tapanta'daki Abazalar iki diyalekti konuşurlar.[4] Abazaca, başlı başına bir dildir. Bu lisan Çerkez dili kökenli olduğu halde, Abaza dili Çerkez dilinden ayrılmıştır. Birbirlerine benzemezler. Hatta metod ve telaffuzları bile değişiktir. Abaza lisanının yazısı yoktur.[5]

Nüfus

Rusya Federasyonu'nda 2002 sayımına göre 38.801 Abaza yaşıyordu.[7] Abazaların önemli bir bölümü Türkiye'de yaşamaktadır. Sakarya, Kocaeli, Düzce, Eskişehir, Samsun, Yozgat, Çorum, Adana ve Kayseri (çoğunluğu Uzunyayla'da) illerine dağılmış olan Abhaz (Abaza) kökenlilerin 350.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir.
XIX. yüzyılda tüm Kafkas uluslarının kökünü kurutan sürgün dramını Abhazlar da ziyadesiyle yaşadı. Bu yüzden boşalan Abhaz toprakları, yabancı uluslar tarafından yağmalandı. Bütün olumsuzluklara rağmen 1866 yılında Abhazya'da kalan Abhaz sayısı nüfusun `'ını teşkil ediyordu. Gürsüler ve Mingreller durmadan gelip yerleştiği halde onların sayısı o tarihlerde 26.000'i geçmiyordu.

Daha sonra Abhazya'da yaşayan Gürcü, Mingrel nüfusu; 240.000'e ulaştı. Abhaz nüfusu ise kendi anayurdunda 100.000'e düştü. Bu yüzden Abhazlar, demografik anlamda çok sıkıntılar çektiler. Her an karşılarına bir koz olarak çıkarılan bu problemin müsebbipleri, bunu ileri sürenlerden başkası değildi


Kaynaklar

[1] vimeo.com/5731104
[2] tr.wikipedia.org/wiki/Abhazya
[3] msxlabs.org/forum/medeniyetler-tarihi/12834-Abazalar-abhazlar-devleti.html
[4] tr.wikipedia.org/wiki/Abazalar
[5] ansiklopedi.turkcebilgi.com/Abazalar
[6] kafkas.org.tr/bgkafkas/bukaf_abhazya_kimdir.html
[7] Nevzat Özkan, "Türk Dilinin Yurtları", Akçağ, 2002.

Bu konuyu yazdır

  DENİZDEN ÇOK UZAKTA BULUNAN GİZEMLİ BALİNA
Yazar: Emka - 22-05-2016, Saat: 06:43 - Forum: PARANORMAL OLAYLAR - Yorum Yok

ABD'nin Utah eyaletindeki Farmington kentinde bir Micheal Woodson adındaki 69 yaşındaki bir sütçü, kaybolan ineğini 

ararken karşısına çıkan hayvan karşısında neye uğradığını şaşırdı.






Denizden yüzlerce kilometre uzaktaki tarlalarının birinin ortasında 12 metre boyunda bir kambur balina cesedi bulan Woodson, büyük şok yaşadı.
inceleme yapılmak üzere olay yerine çağrılan Farmington polisi ise önce gözlerine inanamadı. Woodson, gençlerin bölge sakinlerini korkutmak  amacıyla böyle bir şaka yapmış olabileceğini söyledi.
Ancak polisler bunun imkânsız olduğunu zira bölgede, balinayı taşımak için kullanılmış olabilecek herhangi bir aracın izine rastlamadıklarını söyledi.


Farmington Polis Şefi Terry Dawson, "Bu olay gerçekten çok esrarengiz. Böyle bir olay kentimizde ilk defa oluyor ve hayvanın denizden bu kadar uzağa buraya nasıl geldiğine dair en ufak bir fikrimiz dahi yok" diye konuştu. 


Bölge halkı arasında en çok ilgi gören teori ise uzaylıların dev hayvanı kaçırıp inceledikten sonra bölgeye attığı... Yetkililerse "Uzaylıların dışında makul bir açıklamabulacağımıza eminiz" diye konuşuyor.

Bu konuyu yazdır

  YORUM SİZİN
Yazar: Mutlakguc - 22-05-2016, Saat: 00:08 - Forum: GÜNCEL HABERLER - Yorumlar (1)

13177797_1614154932245330_6560579738533499522_n.jpg
13217419_1614155002245323_7979136525252075858_o.jpg
13165870_1614154988911991_1225174987074800427_n.jpg
13174004_1614154955578661_49947396441736029_n.jpg
13177253_1614155172245306_3012793568625692032_n.jpg
13177797_1614156082245215_2354015851636168252_n.jpg
13177922_1614154938911996_2473229382013669950_n.jpg
13178022_1614156078911882_203203187546192664_n.jpg
13178047_1614156135578543_451908377441238960_n.jpg
13217563_1614155185578638_8707976866217462267_o.jpg
13221475_1614155135578643_7942928616815471560_n.jpg
13226655_1614155095578647_4822358428260779615_n.jpg
13226865_1614156155578541_7954196074736731059_n.jpg
13230199_1614156105578546_1107927576591568272_n.jpg
13239055_1614155018911988_3458437782655137606_n.jpg
13245233_1614155228911967_2389157106247234559_n.jpg
13245264_1614155138911976_866766203303918079_n.jpg
13254365_1614154908911999_1360245489759250732_n.jpg

Bu konuyu yazdır

  Büyü ve Negatif Enerjilere Karşı Alınacak Önlemler
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 23:50 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Büyü yapılmadan önce ve nazar esnasında tedbir alınmış olursa bu iki tehlikeden de korunulmuş olur.Bu tür tehlikeler tıpkı deprem gibidir ne zaman,nerede ve nasıl karşımıza çıkacağı belli olmaz.Onun için insan her zaman tedbirli ve hazırlıklı olmalıdır. Büyü ve nazara karşı önlem şap. Şap çokca etkisi olan bir tılsım olarak bilinir.Küçük bir parça şap alınır,bir beze sarılır,elbisenin içine iğnelenir veya cepte taşınır.Şapı çantada taşımak işe yaramaz,şap vücuda çok yakın vücutla temasta olacak şekilde taşınmalıdır.Kem gözlülerin nazarından korunmak için şap birebir koruyucu bir kalkan bir zırh vazifesi görür.Üzerinde şap taşıyan kişileri kolay kolay büyüde tutmaz,ancak çok büyük büyülere karşı büyünün tesirini biraz azaltabilir.Zaten böyle çok büyük büyüleri yapabilecek usta büyücülerde dünya üzerinde az sayıda kalmıştır.


Üzerinde şap taşıyanlar aynı zamanda kendilerini hep mutlu ve dinç hissederler ,hep kısmetlidirler kısmetleri kapanmaz kolay kolay hastalanmazlar sağlıklıdırlar. Sedef çiçeği. Sedef çiçeğini çiçekçilerde ve sokakta çiçek satanlarda kolayca bulup alabilirsiniz.Sedefi andıran beyaz renkte oval yapraklardan oluşan bu çiçek nazara ve hastalıklara önlem olarak kullanılır.Bu çiçeği alarak evinizin veya çalıştığınız iş yerinin görülen bir yerine koymanız tafsiye edilir. Mutlaka faydasını göreceksiniz. Çörekotu. Çörekotu nazar ve büyüye karşı koruyucu özellikleri olan bir bitkidir.Kırkbir çörekotu ayrılarak bunların herbirinin üzerine bir kere Elham Suresi okunur.Sonra bunlar minik bir keseye doldurulup kesenin ağzı dikilir.Bu kese elbisenin içine tutturulur veya cepte taşınır.Bu sayede nazar ve büyüden korunulmuş olur.Yine çörekotuyla yapılan tütsüler insanın üzerindeki nazarı alır. Diken. Kırlarda karşımıza çıkan mor çiçekli dikenler iyi bir nazar kalkanıdır.Bu dikenlerden bir kaçını demet haline getirip evinizin veya iş yerinizin kapı girişine veya çokca kişinin girip çıktığı bir odaya asmak nazardan korur. 


B%25C3%25BCy%25C3%25BC-ve-Negatif-Enerji...lemler.jpg


Sarmısak. Kuru sarmısak nazara karşı mükemmel koruma sağlar.Ayrıca asıldığı yere bolluk ve bereket getirici bir özelliği de vardır.Sarmısakdan nazara karşı korunma ve bereketinden faydalanma konusunda yararlananlar herkese sarmısağı tafsiye ederler. Bu etkisi kanıtlanmış tılsım onun içindirki hemen hemen herkes tarafından bu özelliğiyle de tanınır Adaçayı Tütsüsü Aktardan bir demek adaçayı alınır. Bir kasenin içerisine konulur. Ve tütsü şeklinde yakılarak evin her tarafına bu tütsü ile tütsülenir. Gerekirse evin bireyleride tütsülenir. Üzerlik tohumu tütsüsü Aktardan üzerlik tohumu alınır. Bir tavada bir iki tutam kavrulur bu kavrulma esnasında tuhum tütsü dumanı çıkarmaya başlar evdeki her köşe bu şekilde tütsülenir Tuz Bir tutam tuz negatif enerjiye maruz kalmış kişinin başından 3 defa gezdirilir sonra bu tuz ateşe atılır Tuz 2 Bir miktar kaya tuzu bir keseye konulur ve üzerinde yada cebinde taşırsan gün boyunca negatif enerjilere emecektir bu tuz . 

Günlük olarak değiştirilir. Tuz 3. Tuzlu suyla duş almak veya ayakları tuzlu suya koymak negati enerjileri temizlemeye iyi gelecektir. Denize girdiğinde ferahlamayan kimse yoktur sanırım . Deniz suyunda tuz bol miktarda vardır Elbiseden bir parça tütsüsü Nazar yada büyü yaptığından şüpelenilen kişinin ayakkabı , elbise yada saçından bir tutam kesilip yakılır bu tütsü ile negatif enerjiye maruz kalmış kişinin burnuna çekmesi ve tütsülenmesi işe yarayacaktır Sirke Sirkeli suyla evi silmek ve sirkeli suyla duş almak negatif enerjileri temizlemeye yardımcı olur.

Bu konuyu yazdır

  BİLİM İNSANLARI ''ORB'' LARI İNCELEDİ
Yazar: Emka - 21-05-2016, Saat: 19:08 - Forum: ORB - Yorum Yok

 
NASA’da görevli bilim adamlarından Prof Klaus HEINEMANN fotoğraflardaki paranormal orblar gerçeğini desteklediğini açıklamıştır.



  Prof. Klaus HEINEMANN, “Daily Mail”in “Strange orbs of light” başlıklı incelemesine katılan birkaç bilim insanından biridir. Prof. HEINEMANN, kendisiyle konuşan bir gazeteciye, ruhsal şifacıların bir toplantısında, karısının çektiği fotoğraflarda minyatür aya benzer ışık dairelerinin bulunduğunu gördüğü zaman çok şaşırdığını söylemiştir. Prof. HEINEMANN önce, bu ışıklı lekeleri su ve toz parçacıklarıyla ortaya çıkmış oluşumlar sanmışsa da, sonra merakını yenemeyerek yakından incelediği zaman onların bu kadar basit bir oluşum olmadıklarını anlamakta gecikmemiştir. Mikroskop teknolojisinde de epeyce bir deneyim ve birikime sahip olan Prof. HEINEMANN, resimlerin çekildiği kamerada da bir arıza bulamamıştır.
 
 “Bununla da yetinmeyen Prof. HEINEMANN” diyen H. COURTENEY, Daily Mail’e hazırladığı araştırma yazısını şöyle sürdürüyordu: “bu gizemli dairelere neyin neden olduğunu düşünmeyi sürdürdü. Bunun için karısıyla birlikte orada burada yüzlerce dijital resim çekti durdu. Bu oluşuma neden olan gizemli etkiyi keşfetmek istiyordu. Pek çok çekimden sonra buldular. İnanılacak gibi değildi ama yakın gerçek buydu: Evet, bu gizemli daireler (“orb”lar) sadece, kendilerinden kameraya görünmeleri rica edildiği zaman ortaya çıkıyorlardı! Ayrıca, spritüel nitelikli toplantılarda onları çekme şansına daha çok sahip oluyorlardı.”
 
 Prof. HEINEMANN bu ilk başarılı sonuca ulaştıktan sonra durmadı ve bu sefer daha sıkı ve kontrollü koşullar altında çekimlerde çift kamera kullanmaya başladı. Bu şekilde ve bu ikinci aşamada “orb” ların saatte 500 mil hızla hareket edebildiğini saptadı ve beklenen ilk açıklamasını yapmakta gecikmedi: “ Bence artık hiç kuşku yok ki, orblar, pekala şimdiye kadar beşeriyetin tanık olduğu bu realitenin ötesiyle ilgili bir oluşum olabilir. Şimdiye kadar ruhsal âlemin varlığı yokluğu konusunda ciddi ya da gayrı ciddi pek çok şey söylendi. Bence bu konunun şakaya gelir yanı yok. Fiziksel olmayan ama gerçek bir fenomen ile karşı karşıya bulunuyoruz. Artık sayıları giderek artan saygın bilim insanı ‘orblar’ konusunu kabul ediyor.”
  
orb1.jpg


Gazetenin bu konudaki ayrıntılı haberine göre, 2007’nin başlarında “orblar” üzerine ilk uluslar arası konferansı Arizona’da yapılmıştır. Dünyanın birçok üniversitesinden konuyla ilgili profesörlerin katıldığı bu konferansta ağırlıklı görüş “orblar”ın paranormal kökenli olmalarıyla ilgiliydi. Konferansa bildiri sunanlardan teorik fizik profesörü (madde ve şuur araştırmaları konusunda Stanford Üniversitesinde uzman bir araştırmacı olarak) William TILLER; dünya beşeri olarak bizlerin, görünen evrenin sadece onda birini algılayabildiğimizi söylemiştir.
  
İrlanda Ulusal Üniversitesi’nden teoloji profesörü Miceal LEDWITH de, “Bana göre, hiç kuşkusuz bu orb fenomeni gerçektir ve ciddi çalışmalara layıktır. Elimizdeki birikim sadece birkaç orb fotoğrafı değildir. Dünyanın dört bir yanından gelen yüzbinlerce gerçek orb fotoğrafı bulunuyor elimizde.”
  
Vatican’da Uluslar arası Teoloji Komisyonu Üyelerinden olan Mr. LEDWITH’in sadece kendi özel orb resim koleksiyonu yüz bin parçadan oluşuyormuş. “Her boydan orb var: üç beş santimden, çapı 90 cm, 1 metreye kadar değişenler var. Ayrıca renk olarak da çeşitlilik gösteriyorlar. Beyazdan altın sarısına kadar her renkte olanı var. Zamanla kendi çekimlerimde anladım ki, çekimlerde flaş gerekiyor, gün ışığında bile. Çünkü orblar floresan ışıkta daha iyi görülebiliyorlar; bildiğiniz gibi, fotoğraf flaşında da floresan yayını vardır.”

  


Mr. LEDWITH’e göre (bir kısmı) bedensiz varlıklara, (bir kısmı da) enkarne olmak üzere sıra ve zaman bekleyen (yine “bedensiz”) varlıklara aittir. Yine Mr. LEDWITH’e göre orblar, fiziksel ortamlara henüz hiç enkarne olmamış bir tür enerji varlıklara ait oluşumlar da olabilirler…
  
Psişik önemi olan mekânlarda “orblar”ın fotoğrafları daha güzel çekilmektedir. Spritüel amaçlı ve ruhsal konulu toplantılar “orblar”ın görüntülenmesi için ideal fırsatlardır. Orblar, ruhsal şifa celselerinde de şifacının yakın çevresinde ve yoğun olarak da şifacının elleri civarında görülür.
  
Deneyimli fotoğrafçı Anna DONALDSON da konferansa katılanlar arasındaydı. A. DONALDSON ünlü medyum Keith WATSON’un da çalışmadayken birçok fotoğrafını çekmiştir. Ayrıca, A. DONALDSON; büyükannesinin Batı Sussex’teki evi yakınında oynarken kaçırılan Sarah PAYNE olayında da araştırmacılara yardım etmişti. Kaçırılan Sarah’ın, A. DONALDSON tarafından çekilen en son resimlerinden birinde sanki alev alev yanan ışıklı ve gizemli bir nokta da ortaya çıkmıştı. A. DONALDSON konferansta yaptığı konuşmada, “Benim aslında paranormal ile aram açıktır, inanmam. Bu ışıklı lekenin bulunduğu kareden dolayı makinemi tekrar tekrar kontrol ettim, hiçbir bozukluk yoktu. Eğer makine de bir şey olmuş olsaydı, çektiğim tüm resimlerde sıra dışı bir şey olması gerekirdi. Nihayet deneyimli fotoğrafçı medyum K. WATSON’u, çocuğun kaçırıldığı o noktada bir daha çekmeye karar verdi ve o karede de mavi bir orb görünmüştü medyumun görüntüsünün yanında. Ertesi gün aynı yerde çekilen resimlerde de orblar vardı ama renkleri değişik: Bu kez turuncu renkte.
  
Arizona Üniversitesi’nden psikiyatri profesörü Dr. Gary SCHWARTZ da konferansın konuşmacıları arasındaydı. G. SCHWARTZ “orblar”la ilgili çalışmalarını Katherine CREATH adlı optik bilimci ile birlikte yapmış.
  Konferansın sonunda tekrar söz alan Prof. HEINEMANN, orblar konusundaki araştırmaların henüz emekleme aşamasında olduğunu ama eldeki fotoğrafların daha şimdiden spritüel gerçekliğin bilimsel kanıtlarını oluşturduğunu söylemiştir.

Bu konuyu yazdır

  Duru Görü Nedir ? Nasıl Yapılır ?
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 17:31 - Forum: DURUGÖRÜ - Yorum Yok

Durugörü nedir? Nasıl Yapılır?
En basit tanımıyla Durugörü: Beş duyunun dışında, eşyaları, olayları ve düşünceleri algılama ve görmedir. Ruhsal görü adı da verilen bu yetenek, Duyular Dışı Algılamalar içinde üzerinde en fazla araştırma yapılan yeteneklerimizden biridir.

Beş duyu organlarımızdan biri olan gözler, bu algılamada fonksiyon görmezler. İki kaşın arasında; gözler genellikle kapalıyken ya da her hangi bir objeye konsantre edildiği bir sırada adeta televizyon ekranında bir film seyredercesine, bir takım şekillerin görülmesidir. Bu yeteneği gelişmiş kişilere durugörü medyumu adı verilir.

Başlıca Durugörü Çeşitleri

l- Basit Durugörü:

Herhangi bir anlam ve mesaj taşımayan bir takım imajların görülmesidir. Çoğunlukla gözler kapalıyken beliren birtakım imajlardan oluşur. Durugörünün ilk aşamasıdır. İnsanların belli bir bölümünde bu yetenek kendiliğinden işler durumdadır. Ve bu oran hiç de küçümsenemeyecek boyutlardadır... Bu seviyede bir durugörüye sahip olan kişiler, gözlerini kapadıklarında istedikleri imajları rahatlıkla görebilirler. Bu imajlar ya kendi isteklerine bağlı olarak görülür, ya da bir takım imajlar otomatik olarak gelip geçer.

2- Mekan İçinde Durugörü:

Uzakta meydana gelen olayları ya da yerlerin algılanması ve görülmesidir. Normal olarak görülmesi mümkün olmayan uzaktaki bir yerin veya kapalı, saklı olan şeylerin görülerek tariflerinin yapılabilmesi bu seviyeli bir durugörü yeteneğinde mümkündür.

3- Zaman İçinde Durugörü:

Geçmiş ya da gelecekten bilgi veren kahinlerin kullandıkları yetenektir. Durugörünün en gelişmiş safhasıdır. Durugörünün bu safhasında görülen imajlar geçmiş bir zaman diliminde meydana gelmiş olan bazı olaylarla ilgili olabileceği gibi gelecekte ortaya çıkacak olan bazı olaylarla ilgili de olabilir. Burada da adeta bir film seyredermişçesine olaylar izlenebilir. Bu derece gelişmiş bir durugörü yeteneğine sahip olan kişilerin sayısı bir hayli azdır. Çok ender olarak görülür.

Kendinizi Test Edin


Gözler kapalıyken istenen bir imajın gözönünde canlandırılması durugörü yeteneğinin temelidir. Öncelikle böyle bir yeteneğinizin kısmen de olsa sizde işler durumda olup olmadığınızı kontrol edin: Gözlerinizi kapatın... 10 - 15 saniye bekleyin... Ve gözünüzün önünden geçen imajlar olup olmadığına dikkat edin... İmajlar kendiliğinden gelip geçiyorlar mı? İstediğiniz herhangi bir imajı zihin ekranınızda canlandırabiliyor musunuz? Yoksa hiç bir şey gözünüzün önünden geçmiyor ve her yer simsiyah mı görünüyor?

Gözleriniz kapalıyken her taraf simsiyah görünüyorsa durugörü yeteneğinizin tamamen işlemez durumda olduğunu söyleyebiliriz. Bir takım renkler hatta imajlar gelip geçiyorsa durugörü yeteneğiniz size göz kırpıyor demektir. Eğer istediğiniz imajları kolaylıkla zihin ekranınızda canlandırarak onu adeta televizyon ekranından seyredermişçesine canlı olarak görebiliyorsanız durugörü yeteneğinizin su üstüne çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. (Basit durugörü)

Gözlerinizi kapattığınızda bir takım yerler , insanlar ve olaylar görüyorsanız bunların herhangi bir anlam taşıyıp taşımadığını kontrol ediniz. Örneğin gözlerinizi kapattığınızda bir arkadaşınızı ders çalışırken gördüyseniz; hemen onu arayarak gerçekten de o anda ders çalışıp çalışmadığını öğrenin. Ayrıntılara dikkat edin. O anda ders çalışmıyorsa daha önce çalışmış olabilir. Eğer böyle bir durum varsa arkadaşınızı ders çalışırken gördüğünüz ayrıntıların gerçek olup olmadığını araştırın. Ders çalıştığı masanın rengi, masasının üzerindeki eşyalar, odasının şekli vs...

Belki de birkaç dakika sonra ders çalışmayı planlıyor da olabilir... Bütün bu ayrıntılar sizdeki durugörü yeteneğinizin durumu hakkında bir bilgi verir. Tabii tek bir denemeyle karar vermeyin. Belki başka bir zamanda daha farklı görüntüler de alabilirsiniz. Böylelikle basit durugörü mü, mekan içinde durugörü mü; yoksa zaman içinde durugörü yeteneğine mi sahip olduğunuzu anlayabilirsiniz.

Gözönünde Canlandırma

Şimdi biz sıfırdan başlayarak, sizde durugörü yeteneğinin hiç ortaya çıkmadığını varsayarak, en temel pratik durugörü çalışmalarıyla konumuza devam ediyoruz... Gözler kapalıyken istenen bir imajın gözönünde canlandırılması durugörü yeteneğinin temelidir demiştik... İşte ilk alıştırmamız da buna yönelik olacak... Aşağıdaki egzersiz, gözönünde canlandırma becerinizi geliştirmede size yardımcı olacaktır.

3 adet siyah fon kağıdı alın. Beyaz bir kağıdın üzerine daire ve ortasına bir nokta, artı ve tepesi yukarıya gelecek tarzda bir üçgen çizin ve bunları keserek her birini ayrı ayrı siyah fon kağıtlarınızın tam ortalarına yapıştırın. Şekillerinizin eni ve boyu 10 cm olmalıdır.

Hazırladığınız fon kağıtlarınızdan birini alın ve karşısına geçip oturun. 2 dakika süre ile gözlerinizi siyah fon üzerindeki beyaz şeklinize odaklayın... Sonra gözlerinizi kapatın... Neler olduğunu hissedin. Gözlerinizi ilk kapattığınız an şeklin hala gözünüzün önünde bulunduğunu fakat belli bir süre sonra yavaş yavaş kaybolmaya başladığını farkedeceksiniz. Yapacağınız egzersizlerle bunun süresini uzatmaya çalışın. Kendinizi kasmadan tam tersine serbest ve rahat bırakarak bu çalışmaları her gün sürdürün... Böylece her geçen gün gözde canlandırma yeteneğinizin hızla gelişmeye başladığına şahit olacaksınız...

İmajinasyon ve Durugörü

Durugörü yeteneğinin temeli imajinasyona dayanır. Peki o halde imajinasyon nedir? Önce bunu biraz açalım, daha sonra da ileri durugörü tekniklerine geçelim... İmajinasyon, ruhsal enerjinin en belirleyici özelliklerinden ve yeteneklerinden biridir. Bazı araştırmacılar imajinasyonu ruhta şekillendirme olarak tarif etmişlerdir. Düşüncenin bir enerji olduğu günümüzde artık net bir şekilde bilinmektedir.

İşte her bir düşünce kalıbı, kendisine özgü bir enerji taşır. Böylelikle her bir düşünce bir enerji topunun üretilmesine sebebiyet verir. Düşüncelerimizle biz farkında olmadan pekçok imajlar yani şekiller-görüntüler yaratırız. Konunun bu yönü üzerinde araştırma yapan birçok parapsikolog, bu meseleyi "düşünce şekilleri" başlağı altında incelemişlerdir.

Toparlayacak olursak, kökeni ruhsal enerjiye dayanan tüm düşüncelerimiz çeşitli görüntülerin meydana getirilmesine sebebiyet verir. Ancak ne var ki, bu görüntülerin frekansları çok yüksek titreşimli olduklarından normal gözle görünemezler. 

Ancak durugörü yeteneğine sahip kişiler tarafından görülebilen bu görüntülere imaj, bu görüntünün ortaya çıkmasına sebebiyet veren mekanizmaya da imajinasyon denmektedir. İşte bu imaj ve imajinasyonla ilgili yapılabilecek en basit tanımdır.

Düşüncelerimizin nasıl şekillenebildiğine en iyi örneklerden biri spatayomda meydana gelen olaylardır. Öte Alem'in yani spatyomun en belirleyici özelliklerinden biri, hepimizin bildiği gibi düşüncelerin anında şekillenmesidir. Bunun sebebi spatyomu oluşturan astral maddenin, fiziki maddeye oranla çok daha süptil yani yüksek titreşimli maddelerden inşa edilmiş olmasıdır. Konumuz dışı olduğu için biz spatyomu bırakalım ve dünyaya dönelim...

Tüm yaşantımız boyunca çok çeşitli imajlar yayınlar ve dışarıdan da çok çeşitli imajlar alırız. Örneğin karşınızdaki bir kişi elmayı düşünürken, aslında onu imajine etmektedir. Yani onun şeklini zihninde canlandırmaktadır. Siz bunu iki farklı şekilde algılayabilirsiniz. Ya sezgisel olarak elma kelimesi zihninizde belirir, ya da elma kelimesi değil, elmanın görüntüsü zihninizde canlanır.

Birincisine telepati, ikincisine ise durugörü adı verilir. Görüldüğü gibi telepati ile durugörü arasında hem büyük bir paralellik, hem de büyük bir fark bulunmaktadır. Bu tanımdan ortaya çıkan önemli bir sonuç vardır. O da aslında tüm Duyular Dışı Algılamalarımızın temelinde imajinasyon gerçeğinin bulunmasıdır. Basitleştirerek özetleyelim... Herhangi bir imaj çok farklı şekillerde algılanabilir... Örneğin:

Beş duyu organlarımızla algıladığımızda biz ona görme ya da duyma diyoruz... Yine aynı imaj sezgisel olarak algılandığında telepati, gözlerimiz kapalı ya da bir objeye konsantre olarak normal gözümüzün dışında ortaya çıkan görüntülerle algıladığımızda durugörü, fiziksel kulaklarımızın haricinde bazı sesler duyarak algılıyorsak duruişiti, bir sarkaç ya da çatal çubuğun hareketleriyle algılıyorsak radyestezi, ellerimizi herhangi bir nesneye dokundurarak o nesnenin başından geçenleri hissedebiliyorsak psikometri ve yine herhangi bir imaj fiziksel nesneler üzerinde fiziki etkiler meydana getiriyorsa biz ona telekinezi diyoruz...

Görüldüğü gibi ister fiziksel beş duyumuzla, isterse de beş duyumuzun ötesindeki yeteneklerimizle olsun, sonuçta tüm algılamalarımızın temelinde imajinasyonun bulunduğunu söyleyebiliriz... Bu anlatılanların sadece teorik bilgilerden ibaret olmadığı, yapılan deneysel çalışmalarla da ortaya konulmuştur. İlk kez 1960'lı yıllarda gerçekleştirilen ve daha sonraki yıllar, dünyanın dört bir köşesindeki parapsikoloji laboratuvarında tekrarlanan deneylerde; imajinatif olarak şekillendirilen bir düşüncenin fotoğraf plağına geçirilebildiği ispatlanmıştır... Bu deneyler aynı zamanda ruhsal enerjinin maddeler üzerindeki etkisini göstermesi bakımından da önemlidir.

"Ruh ve Kainat" adlı kitabında Dr. Bedri Ruhselman İmajinasyonla ilgili bilgileri bir araya getirirken, iradenin yani konsantrasyonun imajinasyon üzerindeki önemini şu cümleyle özetlemiştir: "İmajinasyon irade ile başlar ve irade ile biter... İrade ise, herhangi bîr canlı varlığın bir şeyi istemesidir."

İmajinasyonla ilgili buraya kadar yapmaya çalıştığımız tanımlardan da anlaşılacağı gibi, yaşamımızın her anı imajinatif faaliyet içinde geçer... Uyurken bile rüyalarımızla yine imajinatif faaliyetimiz devam eder... Tüm varoluşumuz süresince çeşitli imajlar yayınlar ve çeşitli imajları alırız. Yayınlanan İmajlar: Kendi şuurumuz ya da şuuraltımızdan yayınlanan imajlardır.

Alınan İmajlar: Dışarıdan bize gelen imajlardır. Bunların ancak çok küçük bir kısmının farkında olabilmekteyiz. Ancak büyük bir çoğunu hiç farketmeyiz bile... Farkedebildiklerimiz çoğunlukla beş duyumuza çarpanlardan ibarettir. Farkında olamadıklarımızın çoğu şuuraltımız tarafından algılanmaktadır. Ve yine bunların büyük bir bölümü şuuraltımıza büyük etkilerde bulunurlar. Hatta kendimizin zannettiği birçok düşüncelerimizin oluşmasında bile büyük bir etkide bulunurlar.




Kristal Küre veya Kum Diski ile Vizyon Görmek

Durugörü çalışmalarının vazgeçilmez unsurlarından biri hiç şüphesiz ki kristal kürelerdir... Çok eski çağlardan günümüz parapsikoloji laboratuvarlarına kadar durugörü çalışmalarında hep kristal küreler birinci sırayı almışlardır.

Kristal bir küreye sahipseniz, onu kullanmadığınız zamanlar siyah bir kadifeye sararak kapalı bir kutu içinde ve karanlık bir yerde saklamanızı öneririz. Sizden başka hiç kimsenin onunla çalışma yapmasına izin vermeyin. Ve hiç kimseyi ona dokundurtmayın. Bütün bu önlemler, sadece sizin tesirlerinizin onun üstüne sinmesini sağlamak içindir...

Kristal kürenin bu denli tercih edilmesinin nedeni, durugörü çalışmalarında çok güzel sonuç vermesinden dolayıdır. Ancak gerçek bir kristal kürenin maliyeti yüksek olduğu için onun yerine; kum diski, siyah ayna, içi su veya siyah mürekkep dolu bir kase, ortasında mat siyah boyayla boyanmış bir daire bulunan bir tabaka beyaz karton, camdan ya da plastikten yapılmış küreler, ve benzeri başka objeler de kullanılmaktadır. Hatta ellerinin baş parmağının tırnağını kullanan durugörü medyumları da vardır...

Kristal küreden sonra durugörü çalışmalarında kullanabileceğiniz en iyi objelerden biri kum diskidir. Siz de kendi kum diskinizi evinizde kendiniz yapabilirsiniz. Kum diski yapmak için 17x17 cm kare ebadında, sağlam beyaz bir karton alın ve merkezinden 12cm çapında bir daire çizin. Dairenin içine bir tabaka yapıştırıcı sürün ve yapıştırıcı kurumadan üzerine ince deniz kumu serpin. Kuruduktan sonra kum diskiniz hazır demektir.

Bazı araştırmacı ve deneyciler, kum diskinin hiç yansıma yapmamasından dolayı kristal küreden bile daha fazla tercih etmektedirler. Durugörü deneylerinizde hangi objeyi kullanırsanız kullanın, mutlaka hepsini siyah bir kadifenin üzerine koyarak çalışmalara başlayınız..

Çalışma Öncesi Hazırlık

İlk egzersizlerinize kum diskiyle başlayabilirsiniz. Bunun için önce kendinize bir kum diski yapın. Ve onu kimsenin ulaşamayacağı bir yerde saklayın... Durugörü çalışmalarında arzu edilen başarıya ulaşmak için, uzun ve düzenli çalışmalar yapılması gerekir. Bu sabrı gösteremeyecekseniz hiç başlamayın... Unutmayın ki, kristal kürenizin ya da kum diskinizin başına oturur oturmaz geçmiş ya da gelecekten imajlar görmeye başlayamayacaksınız. Ve yine unutmamalısınız ki, bu adım adım ilerleyebileceğiniz hayli uzun bir süreçtir. Önce basit ve ne anlama geldiği belli olmayan bazı imajlar göreceksiniz...

Basit durugörü, mekan içinde durugörü ve zaman içinde durugörü adım adım ilerlenecek bir süreçtir. Bu sürecin hangi aşamasına kadar ilerleyebileceğinizi önceden belirleyebilmek mümkün değildir. Bu uzun sürece kendinizi hazırlayın... Durugörü çalışmalarına başlamadan önce gevşeme çalışmalarını çok iyi yapabiliyor olmanız şarttır.

Çalışmaya konsantrasyonunuzu arttırıcı yardımcı fonksiyonlardan da yararlanabilirsiniz. Örneğin sadece çalışmalarınız sırasında kullanacağınız özel kokulu bir tütsü konsantrasyonunuzu ve çalışmanızla ilgili zihinsel çağrışımları belli bir noktada tutubilmenize yardımcı bir etken olarak size olumlu katkılarda bulunabilir. Çalışmalarınızdan önce ılık bir duş alın.

Çalışmalarınız sırasında mutlaka yeni yıkanmış temiz elbiseler giyin. Eğer mümkünse sadece bu çalışmanız sırasında giydiğiniz özel bir kıyafet de seçebilirsiniz. Çalışmanızı eğer şartlarınız müsaitse hep aynı odada ve mutlaka yalnızken gerçekleştirin. Çalışmalarınızı gün ışığının direk girdiği bir odada yapmayınız. Geceleri çalışmanız daha iyidir. Odanızın ışığını kapatın ve sadece mavi bir ışık, arkanızda olmak kaydıyla yanık tutulmalıdır. Çalışmalardaki başarınız arttıkça ışığı artırabilirsiniz.

Çalışma öncesi aşarı yemekten kaçının. İç sükunetinizi mutlaka sağlayın. Heyecanlanmadan, kendinizi hiç bir şekilde zorlamadan, kayıtsızca çalışmaya başlamak için kendinizi zihnen hazırlayın. Evet... Artık hazırsınız...

Pratik Uygulamalara Giriş

Objenizi, altında siyah bir kadife olmak kaydıyla masanızın üzerine koyun. Rahat oturacağınız bir sandalye ya da koltuk alın ve objenizin karşısına geçip oturun. Daha önce yattığınız yerden gevşemeye alışmıştınız ancak şimdi oturduğunuz yerden derin gevşemeye geçmeyi başarmalısınız. Bunu birkaç denemeden sonra rahatlıkla yapabilirsiniz.

Derin gevşemeye geçin. Gevşeme halini sağladıktan sonra yavaş yavaş gözlerinizi açın. Hiç hareket etmeyin... Objenize bakmaya başlayın... Sadece ona bakın... Gevşeme hali içinde kayıtsızca bakın ona... Gevşeme haline geçebilmek için nefes alma egzersizlerini yapmıştınız ancak şimdi gözleriniz açık gevşeme halinde bulunduğunuz bu yeni duruma kendinizi uyumlandırmanız gerekmektedir.

Diyaframınızı kullanarak ciğerlerinizin tamamıyla burnunuzdan yavaş yavaş derin bir nefes alın ve ağzınızdan verin nefesinizi... Bunu en az 7 defa tekrarlayın. Her nefes alış verişte tüm dikkatinizi başınızın üstüne yöneltin. Başınıza konsantre olun ve yanaklarınızı, göz kaslarınızı, alnınızı tamamen gevşetin... Gözlerinizi objenizden ayırmadan, ona bakmaya devanı edin. Eğer kristal küreyle çalışıyorsanız kürenin dış yüzeyine değil, tam ortasına bakışlarınızı yöneltin... Normal nefes alış temponuza döndükten sonra gayet rahat ve sakin bir şekilde objenize konsantre olun. Kendinizi kasmamaya özen gösterin. Kendinizi serbest bırakın.

Bu andan itibaren, durugörü yeteneğinizin ortaya çıkmasına müsait bir ortamın içinde bulunduğunuzu bilin. İşte tam o anda daha önce belirlediğiniz bir anahtar sözcüğü üç kez tekrarlayarak kürenizin içinde ya da kum diskinizde oluşmaya başlayacak imajları beklemeye başlayın. Bu anahtar sözcük çalışmalarınız ilerledikçe şuraltınıza post ipnotik bir telkin yapacağı için, belli bir süre sonra bu sözcüğü söyler söylemez, imajlar kendiliğinden belirmeye başlayacaktır. Bu sözcüğün yararını çalışmalarınız ilerledikçe daha çok göreceksiniz. Bu anahtar sözcük: "Durugörüm çalışmaya başlıyor..." gibi bir cümle de olabilir...

Bir süre sonra bakışlarınızı yönlendirdiğiniz objeniz fülulaşarak gözünüzün önünden silikleşip kaybolacaktır. Sonra yeniden tüm netliğiyle ortaya çıkacaktır. Bu durum birkaç kez yaşanabilir. Bu sırada alnınızın çevresinde sanki sıkı bir bant varmışçasına bir duyguya kapılabilirsiniz. Ayrıca iki kaşınızın birleştiği nokta ile burun kökünüzün alnınızla birleştiği bölümlerde gıdıklanmaya benzer bir kaşıntı hissi de duyabilirsiniz...

Objeninizin gözünüzün önünden kaybolup yeniden belirmesi, göz merceklerinin dikkatini belli bir noktaya toplamasını kontrol eden kasların yorumlamasından dolayıdır. İlk denemelerinizde yaşadıklarınız bunlardan ibaretse, hiç bir imaj göremiyorum diye cesaretsizliğe kapılmayın. Unutmayın ki, İstanbul bir günde fethedilmedi...

Eğer sabır gösterirseniz, çalışmalarınız ilerledikçe diğer belirtiler de ortaya çıkacaktır. Örneğin, baktığınız objenizin yavaş yavaş gri bir sis tabakasıyla bulutlanmaya başlayabilir.... Söz konusu bulutlanma olayı iyice yoğunlaşarak tüm objenizi kaplayacaktır... Sonra bu sis ve bulut tabakası dağılmaya ve küçük bulutlar halinde dönmeye başlayacaktır. Bu arada parlak ışıklar ve kıvılcımlar objenizde görünmeye de başlayabilir.

Bu gelişmeler karşısında heyecanlanarak dikkatinizi dağıtmayın ve konsantrasyonunuzu bozmayın. Eğer bunu başarabilir ve zihninizi sakin tutmayı sürdürebilirseniz, bu durumda objenizin üzerindeki görüntüler artacaktır. Parlak renkli manzaraların parça parça görüntüleri ciddi ya da neşeli insan yüzleri, ağaçlar, evler gibi çok çeşitli görüntüler belirmeye başlayabilir. İlk başlarda bu görüntülerin uzun süre kalamadıklarına şahit olacaksınız. Bu görüntüler, uykuya giriş ve uykudan uyanış sırasında görülen rüya öncesi imajların akrabasıdır. Şimdi bunları siz uyanık bir zihinle görmektesiniz...

Bu aşamaya kadar gelebildiyseniz önemli bir mesafe kat ettiniz demektir. Sizde artık durugörünün, "basit durugörü" denilen aşamasının çalışmaya başladığını söyleyebiliriz. Zihninizi sakin ve gevşemiş tutarak objenize konsantre olmanın ustalığını deneylerinizle bizzat kendiniz, her geçen gün biraz daha iyi keşfedeceksiniz. Bu ilk başta size oldukça zor görünüyordu... Buna rağmen yine de zaman zaman benzer sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Bazen görüntüleriniz bir anlık heyecanlanmanızdan dolayı kesilmeye devam edebilir. Ya da bir gün önce rahatlıkla bazı imajlar görürken, bir gün sonra hiç bir şey göremeyebilirsiniz. Bu, o günkü biyoritmlerinizden, fiziksel ya da psikolojik durumunuzdan kaynaklanıyor olabilir. Ancak tecrübeniz arttıkça bu istenmeyen durumlarla daha kolay başedebileceksiniz...

Buraya kadarki çalışmalarınız sırasında gördüğünüz imajların size hernagi bir bilgi ya da mesaj aktarıp aktarmadığını tahlil etmenizi sizden istemedik. Bu nedenle siz de bu aşamaya kadar yapacağınız deneysel çalışmalarınızda gördüğünüz imajların ne anlama geldiği üzerinde durmayın. İlk başta sizden istenen basit durugörü yeteneğinizi ortaya çıkartmaktır. Mekan içinde durugörü ve zaman içinde durugörü aşamalarına geçmeniz için yapmanız gereken başka çalışmalar ve almanız gereken bir takım önlemler bulunmaktadır.




Kontrolün Ele Alınması

Basit Durugörü yeteneğinizin sizde işlerlik kazanması için önerilen egzersizleri yapmakla kapalı olan bir kanalı açmış olacaksınız. Eğer bunu yaparsanız hemen ardından almanız gereken bazı tedbirler vardır. Bu tedbirleri almayan hatta bu tedbirlerin alınması gerektiğini bile bilmeyen çok sayıda kişi bulunmaktadır. Bu kişilerin birçoğunda durugörü yeteneği hiç bir Özel çalışma yapmadan kendiliğinden açılmıştır. Bazıları ise yarım bilgilerle birşeyler yapmaya çalışmış "yarı eğitilmiş" durugörürlerdir. Bunlar esen rüzgarın merhametine kalmış çevrelerinden gelen hertürlü pozitif ve negatif tesirlere karşı hiç bir kontrol mekanizması geliştirememiş olan kişilerdir.

Sevgili ziyaretçileimiz, durugörü yeteneğinizin ortaya çıkartılabilmesi için belli bir süre bazı imajların görülmesi için çalışılır. Ancak bu sağlandıktan sonra, bu imajları görmemek için ayrı bir çalışma daha yapılması gerekir. Şimdi bu da ne demek? Birkaç imaj görmek için bu kadar uğraş dur... Sonra da bu imajları görmemeye çalış... Evet... "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu..." diyebilirsiniz ama öyle değil...

Bu sözlerden amaç, kontrolün ele alınmasıdır. Yani istediğiniz zaman imaj görüp, istemediğiniz zaman görmemek prensibidir. Yolda yürürken, otobüste, araba kullanırken ya da bir vitrinin camına bakarken imajlar görmeye başlayan pekçok kişi vardır. Böyle bir duruma sebebiyet vermemek için kontrolün sizin elinizde bulunması gerekir.


Kontrolü nasıl sağlayacaksınız?

Bu son derece kolaydır. Yapacağınız tek şey: Durugörü egzersizleri sırasında imajlar görmeye başladıktan belli bir süre sonra; kendi iradenizle çalışmayı şimdilik bitirdiğinizi söyleyerek psişik yeteneğinizi kapatmaktır. Bunu söyledikten sonra fiziksel dünya faaliyetleriyle ilgilenin. O sırada ya da başka bir zaman diliminde isteğinizin dışında bazı imajlar görmeye başlarsanız hemen dikkatinizi başka bir şeye yönlendirin. Bu hemen yapılmalıdır. Yani isteğinizin haricinde bazı imajlar daha ortaya çıkar çıkmaz buna bir set çekmek gerekir. İmajlar iyice sizi kaplarsa onları kapamak zor olabilir. Tekrar ediyorum: Amaç siz istediğiniz zaman imajlar görmektir. Kontrol mutlak surette sizin elinizde bulunmalıdır.

Bu kontrol mekanizmasını kurmanızda size en fazla yardımcı olacak etkenlerden bir diğeri de, kendi kendinize gevşeme halindeyken vereceğiniz telkinlerdir. Bu telkinler arasında, sadece sizi büyük bir tehlikeden korumak amacıyla size mesaj ileten imajların, sizin isteğiniz dışında da şuurunuza yansımasına izin verebileceğinizi söyleyen bazı parap-sikologlar bulunmaktaysa da, biz yine de en küçük bir riske atılmamanız için, tüm kontrolün sizin elinizde bulunmasından yanayız.

Durugörü çalışmalarında kullanacağınız anahtar sözcük size bu alanda da büyük bir kolaylık sağlayacak ve o sözcüğü söylemeden imaj görmeye başlayamayacaksınız. Psişik gücünüzün ortaya çıkartılmasında nasıl ki kendinizi kesinlikle kasmayın ve sıkmayın dediysek kontrolün ele alınmasında da aynı şeyleri söylemek durumundayız. Kontrolün ele alınması sizde kendinizi zorlamaya dönüşmemelidir. Tek bir cümleyle özetleyecek olursak; ihtiyacınız olan en önemli faktörler irade, istek, konsantrasyon, telkin ve bütün bunlara bağlı olarak düşüncelerinizi yönlendirmektir.

Kontrolün ele alınması konusunda son bir kaç uyarımız daha olacak... Durugörü çalışmalarınızı 30 dakika ile sınırlamayı alışkanlık haline getirin... Bu sürenin sonunda ne meydana geliyorsa gelsin mutlaka durmalısınız. Şuuraltınızı verdiğiniz emirlere itaat etmesi için kendi kendine telkin ve konsantrasyon çalışmalarıyla önceden eğitmiş olmalısınız.

Belli bir çalışmadan sonra ortaya çıkmaya başlayacak olan yeteneğinizin gelişmeye başladığından kimseye söz etmeyin... Bu sırrı içinizde saklayın... Ve asla kendinizi diğer insanlardan üstün görme gibi bir gidişe kaptırmayın... Belki şu anda böyle bir sözün size söylenmiş olması bile gereksizmiş gibi görünebilir ama durugörüsü son derece gelişmiş birçok kişinin büyük bir egoistçe tutum içine girebildikleri de ayrı bir gerçektir. Siz bende böyle bir şey olmaz diyorsanız da, yine de dikkatli olmanızı hatırlatmakta yarar görüyorum... Aksi takdirde negatif enerjileri bünyenize çekmeye başlayacağınızdan dolayı, istenmeyen sonuçlarla karşılaşabilirsiniz...

Yapılan araştırmalar, deneyler ve istatistikler göstermiştir ki, pisişik yetenekleri yeni yeni gelişmeye başlayan kişilerde; geçici sinirlilik, ani coşkulara ya da derin üzüntülere kapılmak gibi bazı heyecansal duygu halleri görülebilmektedir. Bu bir yere kadar normaldir. Duyarlılığınızın artması ve buna bağlı olarak da çevrenizden gelen negatif enerjileri anında farketme-nizden doğan bir tepkidir bu... Ancak bu konuda da kontrolü elinizde tutmak zorundasınız. Zaten bu durum geçicidir ve belli bir süre sonra psişik güçlerinizin gelişmesine uyum sağlamaya başlayacaksınız.

Alçak gönüllüğü kesinlikle elden bırakmamak ve ruhsal olgunluğunuzu psişik gelişmenizle orantılı bir şekilde yürütmek en önemli amaçlarınızdan biri olmalıdır... Amacınız sadece ruhsal güçlerinizi geliştirmek olduğu müddetçe, arzu edilen dengeyi hiç bir zaman kuramazsınız. Şu deyişi,hiç unutmayın: "Psişik gelişmede her adım için, ahlaki gelişmede iki adım atın." Başka söze gerek var mı?... Bu maddeyle ilgili sanırım başka söze gerek yok ama uyulması gereken temel prensiplerle ilgili son bir nokta daha var:

Durugörü egzersizlerine ilk başladığınız günden itibaren tüm çalışmalarınızı, meydana gelen gelişmeleri, yaşadığınız tecrübeleri, o gününüzü nasıl geçirdiğinizi, duygusal olarak kendinizi nasıl hissettiğinizi, kendi kendinize verdiğiniz telkinleri kısacası her şeyi sanki günlük tutuyormuş gibi baştan sona not ediniz. Başarıları ve başarısızlıklarınızın sebeplerini bu şekilde çok daha iyi tahlil edebilirsiniz. Aynı zamanda bu işlem sizde belli bir çalışma disiplinini de beraberinde getirecektir...

Görünmeyen Gözlerinizi Açın...


Durugörü çalışmalarında fiziki gözlerin hiç bir etkisi yoktur. Görülen tüm imajlar duyular dışı bir algılama ile farkedilmektedir. Bu nedenle durugörü yeteneğiniz çalışmaya başladıktan sonra gözlerinizin açık ya da kapalı olmasının hiç bir önemi yoktur.

Gözlerinizin açık ya da kapalı olması sadece uyguladığınız teknikle ilgili bir ayrıntıdır. Genellikle pratik durugörü tekniklerinde uygulanan yöntem, gözlerin açık olduğu ve az önce sizlere aktarmaya çalıştığımız bir objeye konsantre olma metodudur. Eğer bu metot size uygun gelmiyorsa gözlerinizin kapalı tutulduğu teknikler de vardır. Bu metotda fiziki gözlerinizi kapatıp, görünmeyen gözlerinizi açacaksınız... Şimdi bu metodu görelim... Siz kendinize bu metotlardan hangisi uygun görüyorsanız onu seçebilirsiniz...

Aşağıdaki teknik tamamen kendi kendinize yapacağınız telkinlere dayanır... Aşağıdaki sözleri kendi kendinize içinizden telkin edebileceğiniz gibi, daha önce hazırladığınız bir teyp kasedinden de yararlanarak kendinize dinletebilirsiniz... Gözlerinizin kapalı olduğu bu tekniği uygulayabilmek için yatağınıza uzanın ve nefes alma tekniklerini de kullanarak derin bir şekilde gevşeyin...

"Zihninizi tamamen boşaltın... Zihninizi biraz sonra çıkacak görüntülere kaydırın... Zihninizin derinliklerinden, karanlıklar içinden çıkacak olan ışığı düşünün... Sadece ışığa konsantre olun... Kendinizi asla zorlamayın... İlk denemelerde göremeseniz bile zaman içinde kendi kendinize telkin ettiğiniz tüm imajları rahatlıkla görebileceksiniz... Acele etmeyin... Kendinizi serbest bırakın... Birazdan karşınızda ışığı göreceksiniz... Önce hafif bir dumana bakıyormuş gibi bir his duyacaksınız...

Yoğun ve kuvvetle aydınlatılmış bu dumana bakın... Dumanı izlerken gittikçe zayıfladığını hissedeceksiniz... Yavaş yavaş kaybolacak... Kaybolurken siz o dumanın içinden çok sevdiğiniz bir yeri göreceksiniz... Belki de evinizin çok sevdiğiniz ya da kendinizi rahat hissettiğiniz bir bölümü... Dumanın içine bakın... Birazdan dağılıp gidecek ve sizin sevdiğiniz yer ortaya çıkacak... Onu gittikçe daha net olarak göreceksiniz... Duman kalkıyor... Ve siz birazdan orayı açık olarak göreceksiniz... Oraya bakın... Bakın oraya... Bütün dikkatiniz o hayale yönelmiş olsun... Bütün dikkatiniz o hayale yöneldi...

Görüntünün kesinleşmesini ve berraklaşmasını bekleyiniz... Kendinizi serbest bırakın... Gevşeyin... Daha çok gevşeyin...Görüntü gittikçe daha berraklaşıyor... Görüntüyü izliyorsunuz... Görüntü kaybolabilir... Telaşlanmayın... Yeniden ortaya çıkacaktır. Dikkatinizi o görüntüye yönlendirin... Onu tekrar görüyorsunuz... Onu izleyin... Şimdi de görüntünün içinden bir çiçek çıkmasını isteyin... Bunu düşünün... Çiçek karşınızda beliriyor... Bütün dikkatinizi bu görüntüye yönlendirin... Bütün dikkatiniz bu çiçek üzerinde... Dikkatinizi her ayrıntısı üzerinde tutunuz... Rengine dikkatle bakın... Şimdi başka bir renk seçin...

Çiçek sizin seçtiğiniz bu renge bürünecek... Renk değişimi düzenli olacak... Çok yavaş bir şekilde gelişecek... Aradaki bütün renklerden geçip sizin tercih ettiğinize yaklaşacak... Sonunda çiçeği sizin tercih ettiğiniz renkte görene kadar dikkatle çiçeğe bakın... Zihniniz bomboş... Siz bütün dikkatinizi incelemekte olduğunuz görüntüye yönlendiriyorsunuz... Görüntü iyice netleşti... Çiçeğin kokusunu bile hissedebiliyorsunuz... Koklayın... Bu koku sizi daha da gevşetiyor... Zihniniz bomboş... Çiçeği son bir kez koklayın ve bırakın gitsin... Zihniniz bomboş... Görüntü kayboldu... Zihninizi yeni bir görüntüye hazırlayın..."

Sevgili ziyaretçilerimiz önemli bir hatırlatmada bulunmak için küçük bir parantez açma ihtiyacı hissediyorum. İlk başlarda bu telkinlerinize karşılık alamasanız da çalışmanızı sanki imajları görüyormuş gibi sürdürün.Ya da siz başka bir şey telkin ederken, zihninize başka bir görüntü de gelebilir. İlk başlarda o gelen görüntüyü belli bir süre izleyin. Ancak daha sonraları onu geri gönderin ve siz istediğiniz görüntüyü zihninizde canlandırın. Bu kontrolün elinizde tutmanız bakımından yararlıdır. Bu küçük hatırlatmadan sonra, biz tekrar çalışmamıza geri dönelim.

"... Şimdi de kendinizi televizyonunuzun karşısında düşünün... Daha önce seyrettiğiniz bir programı orada yeniden izleyebilirsiniz... Ekran tam karşınızda duruyor... Kendinizi onu seyrederken düşünün... Programın bir parçası az sonra ekranda belirmeye başlayacak... Tüm dikkatinizi ekrana yönlendirdiniz... Onu seyrediyorsunuz... Sanki gerçekten ona bakıyormuşsunuz gibi son derece net görüntüler gelmeye başladı... Programı seyredin... Bekleyin... Program gittikçe netleşiyor... Bomboş bir zihinle görüntülere bakın... Aynı zamanda sesini de duyuyorsunuz... Hepsi çok canlı ve gerçek bir izlenim veriyor...

Az sonra gözlerinizi açacaksınız... Şimdilik bu sakin ve hoş durumda kalın... Kaslarınızın gevşek durumunu koruyun... Hafızanızın boşluğunu koruyun... Biraz sonra gevşeme halinden çıkmadan gözlerinizi açacaksınız... Sakin ve rahat durumunuzu koruyun... Evet... Şimdi yavaşça gözlerinizi açın... Ve ilgisiz bir seyirci gibi çevrenize bakın... İlgisizce bakın... Çevrenizdeki cisimlere bakın... Hepsinin çevresine bakın... Cisimlerin çevresinde renkli haleler göreceksiniz... Şayet renklen açık olarak görüyorsanız bir sonraki cisme geçin... Bu deneyden çok memnunsunuz... Özellikle bazı cisimler çok renkli haleler çıkartıyor...

Bu cisimlere geçin... Tekrar gözlerinizi kapatın... Zihniniz bomboş... Vücudunuz gevşek... Bu harikulade bir gevşeme durumu... Uyanınca kendinizi tamamen yenilenmiş hissedeceksiniz... Biliyorsunuz ki alıştırmanın her tekrarı gevşemenize ve kolaylıkla düşüncelerinizi sakinleştirmenize yardım edecek... Bu alıştırmanın her tekrarı gittikçe daha kolay bir şekilde istenilen şuur durumuna girmenize yardım edecek... Ve duyu dışı algılamalarınız kolaylıkla gelişecektir... Her zaman düşüncelerinizi kontrol edebileceksiniz... Görüntülere hakim olacak ve durugörü algılamanızı geliştireceksiniz... Görüntüler denetiminiz altında olacak...

Sadece görmek istediğiniz görüntüler belirecek... Düşünceleriniz yapıcı yararlı ve pozitif olacak... Yaşamınız mutlu verimli ve başarılı olacak... Az sonra yavaş yavaş bu gevşemiş şuur durumunu terketmeye başlayacak ve normal şuurunuza geri döneceksiniz... Bunun için kendinizi hazırlayın... Gittikçe gevşeme şuurundandan çıkıyorsunuz... Normal uyanık halinize dönünce yenilenmiş olduğunuz, iyimser olduğunuzu ve yeni bir enerjiyle dolu olduğunuzu hissedeceksiniz... Normal şuurunuza geri dönüyorsunuz... Ellerinizi, ayaklarınızı ve başınızı oynatın ve kendinizi gerin... Tamamen uyandınız... Son bir kez gerinerek gözlerinizi açın..."

Kahinlik ve Durugörü

Yukarıda aktarılan metotlarla yapacağınız pratik uygulamalar sizde belli bir süre sonra basit durugörü yeteneğinizin işlemeye başlamasına imkan sağlayacaktır. Şu ana kadar görmüş olduğunuz imajların büyük bir bölümü sizin şuuraltınızdan kaynaklanan ya da sizin iradeniz sonucu sizin düşüncelerinizin sonucu ortaya çıkan görüntülerdi... Ancak psişik vizyonunuzu mükemmelleştirmek için hiç bir zaman çaba göstermekten vazgeçmemek gerektiğini unutmayınız. Henüz keşfedilmeyi bekleyen sınırsız derinlikler ve imkanlar sizi beklemektedir. Bu araştırma alanında son yoktur...

Çalışmalarınız ilerledikçe mekan içinde durugörü ve hatta zaman içinde durugörü yetenekleriniz de gelişmeye başlayacaktır. Eğer böyle bir ideale ulaşmayı hedeflediyseniz, yapacağınız tek şey muntazam ve düzenli olarak çalışmalara devam etmektir. Bu aşamalara gelebilmek ve bu aşamaları kalıcı halde tutabilmek için mutlak surette egonuza hakim olmanız şarttır. Eğer bunu başaramazsanız mekan içinde durugörü ya da zaman içinde durugörü yeteneğine ulaşsanız bile bu yeteneğinizi uzun bir süre elinizde tutamazsınız.

Merak etmeyin gelip de biri bu yeteneği sizin elinizden alamaz... Ancak onu siz onu elinizde tutamazsınız. Şahsen araştırmalarım süresince; egosunun büyümesine ve egoistçe bir tutum içine girmekten kendisini koruyamadıkları için, çok sayıda ileri seviyelere ulaşabilmiş durugörü medyumunun bu yeteneklerini kısa bir süre sonra kaybettiklerine şahit olmuşumdur. Dünya üzerinde de bunun sayısız örnekleri vardır...

Durugörü yeteneğinin en son aşaması geçmiş ve gelecekten bilgiler alabilmektir ki, buna zaman içinde durugörü adı verildiğini başta söylemiştik. Gelecekten bilgiler alabilmek demek gelecekte olacak tüm olayları noktasına virgülüne öğrenmek demek değildir. Gelecekten bilgi almak gelecekte meydana çıkacak olan sadece bazı belirli olaylar hakkında bilgiler alabilmek demektir. Durugörü medyumu daha çok hangi alanlarda merak sahibiyse ya da daha çok hangi alanlara karşı ilgi duyuyorsa o konularla ilgili bilgiler alabilir.

Kehanet yeteneğine sahip olmak demek aslında zaman içinde durugörü yeteneğine sahip olmak demektir. Bu açıklamadan hareket ederek, dünya üzerinde ortaya çıkan bilinen ya da bilinmeyen tüm kahinler bu yeteneğe sahip kişilerdi diyebiliriz. Bunların içinden en tanınmışı şüphesiz ki Nostradamus'dur. Eğer onun hayatını konu alan filmi izlediyseniz, kendisinin durugörü yeteneğinin nasıl çalıştığım ve gelecekte ortaya çıkacak bazı olayları sanki televizyon ekranından seyredermişçesine nasıl izlediğini görmüşsünüzdür.

Ancak hemen ifade etmeliyim ki, bu derecede ileri seviyeli bir durugörüye sahip olmak hiç de kolay değildir. Belli bir ruhsal olgunluk ve büyük bir sorumluluk ister... Nostradamus kendisine düşen bu sorumluluğu son derece büyük bir alçak gönüllülükle yerine getirmiş ve gelecekle ilgili almış olduğu tüm bilgilerini açık bir şekilde değil şifrelendirerek geleceğe emanet etmiştir. Bir başkası olsa böbürlene böbürlene bunları aktarmaya kalkabilirdi.

Yine konu açıldığı için hatırlatmadan geçmek istemiyorum, eski Sufi Geleneği'nde de bu prensip aynen uygulanırdı. Durugörüsü gelişen hiç bir Sufi gelecekle ilgili aldığı bir bilgiyi açık bir şekilde değil, üstü örtülü bir şekilde vermeye aşırı bir özen gösterirdi. Bu yolun edebi budur... Bu edebe uyamayacak olanlara bu yolun kapısı uzun süre açılmaz...

İşte bu nedenle, size yaptığınız çalışmalardan ve elde ettiğiniz gelişmelerden kimseye söz etmeyin demiştik... Turnike programına katılan Cenk Koray, küreler içindeki dolu kartları gözlerini kapatarak bir kerede bilmişti... Hem de önce boşları sonra da doluları söylemişti. Seyredenleriniz hatırlayacaklardır. Güner Ümit buna çok şaşırmış ve Cenk Koray'a bunu nasıl yaptığını sormuştu...

İşte o anda Cenk Koray'ın hali, tavrı ve verdiği cevap az önce sözünü ettiğim tam bir alçak gönüllülük ifadesiydi: "Gözlerimi kapattım gördüm..." diyerek kendisindeki durugörü yeteneğini telaffuz bile etmeden soruyu geçiştirmiş ve kendisindeki bu yeteneği normal, basit bir olaymış gibi göstermeye aşırı bir özen göstermiştir.
 
İleri Teknikler

Rahatlıkla birtakım imajlar görmeyi başardıktan ve bu imajlar üzerinde kontrol sağlayabildikten sonra artık ileri tekniklere geçebilirsiniz. Bu ileri tekniklerden amaç, sizdeki mekan içinde ve zaman içindeki durugörü yeteneğini ortaya çıkartabilmektir. Şimdi bunun nasıl gerçekleştirilebileceğini görelim: Çalışmalarınızı not ettiğiniz defterinizde artık yeni bir sayfa açıyorsunuz... Bu yeni sayfanın üstüne "kehanet çalışmaları" yazınız... Ve her çalışmanızı ayrıntılarıyla not etmeye devam ediniz.

Bu çalışmayı ister gözleriniz kapalı uzanmış bir şekilde isterseniz kristal kürenize, kum diskinize ya da içi su veya siyah mürekkep koyduğunuz kabınıza konsantre olarak yapabilirsiniz. Tercihinizi yaptıktan sonra derin gevşeme halini ağlayınız. Derin gevşeme halinin sağlanmasından sonra farklı bir uygulamaya girişeceksiniz. Şuuraltınızda rakamlarla, zaman arasında bir özdeşlik kuracaksınız... Şuuraltınız birkaç çalışmadan sonra bu programa kendisini uyarlayacaktır...

Zihninizde bir zaman reostası yapacaksınız... Reostanın düğmesini zihniniz, mekanizmasının işlemesini ise şuuraltınız düzenleyecektir... Konuyu biraz açalım... "O" içinde bulunduğunuz anı ifade edecek. "0"dan geriye doğru gitttiğinizde zamanda da geriye doğru zihniniz kaymaya başlayacak. Bunu sadece düşüncelerinizi konsantre ederek gerçekleştireceksiniz. Siz düşüncelerinizi buna yönlendireceksiniz... Bundan sonrasını şuuraltınız programlayacaktır... Eğer o ana kadar kendisinden istediğiniz bilgiler ona gelmemişse ki, bu gelecekle ilgili istekleriniz sonucunda oluşacaktır, işte o zaman şuuraltınız ihtiyacı olan bilgileri kendi dışında arayacak, bulacak ve size taşıyacaktır. Bu inanılması son derece güç, olağanüstü bir mekanizmanın çalışmasıyla gerçekleşebilecek bir meseledir.

Peki bu pratikte nasıl uygulanacak? Derin gevşeme haline geçin demiştik... Ordan devam edelim... Zihninizde yatay bir hayali çizginin varolduğunu düşle-yin... "O" rakkamı bu çizginin tam ortasında dursun... Ve bu hayali çizginin üzerinde, "O" rakkamının solunda ve sağında yan yana birbirine bağlı olarak duran sonsuz sayıda ekran bulunduğunu düşleyin... Derin gevşemeyi sağladıktan sonra bu ekranları gözünüzün önünde canlandırın... Ve kendi kendinize Şu telkinde bulunun:

"Az sonra geçmişe ve geleceğe bir yolculuk yapacağım... Bunu yapabilmek için ekranlara konsantre olacağım... "0" rakamının solundaki ekranları izlediğimde geçmişte yaşadığım veya başkalarının yaşadığı olayları izleyeceğim... "0" rakamının sağındaki ekranlar ise bana gelecekte yaşananı çak olayları gösterecek... İhtiyacım olan bilgileri şuuraltım bana sağlayacak... Çalışmalarım ilerledikçe bunu çok daha kolay gerçekleştireceğim..."

İlk denemeleriniz şuurunuzun derinliklerine doğru olmalıdır. Yani sizin daha önce yaşadığınız olaylardan birini yeniden izlemeyi istemelisiniz. Bunun için konsantre olun, gevşeyin ve tam karşınızda bulunan ekranlarda sol tarafa doğru gitmeye başlayın. Teker teker ekranları geçin. Bu geçişler gayet yavaş olsun. Sola doğru yirmiye kadar sayarak teker teker 20 ekranın önünden geçtiğinizi düşleyin. Yirminci ekranın önüne geldiğinizde gözünüzün önünde duran ekrana yönelin. Gayet rahat ve sakin olun...

Ekranı kendinizi hiç zorlamadan izlemeye başlayın. Önce ekranın aydınlandığını ve sonrada sisler içinden bir takım görüntülerin çıktığını farkedeceksiniz. Önce görüntülerin ne olduklarını anlamaya çalışmadan kayıtsızca izleyin... Görüntüler iyice canlandığında bu imajların daha önce yaşadığınız ne tür bir olaya ait olduğunu, ve ne zaman gerçekleştiğini anlamaya çalışın... Ancak bunu yaparken fazla mantık yürütmemeye özen gösterin... Çünkü aşırı mantık yürütmek sizi gevşeme halinden uzaklaştıracaktır.

Bu egzersizleri rahatlıkla yapabilir bir hale gelince artık çalışmalarınızı bir adım daha öteye götürebilirsiniz... Sıra gelecekle ilgili ekranları okumaya geldi... Bunu da aynı teknikle yapacaksınız. Ancak bu sefer "0" rakamının solundaki değil, sağındaki ekranları gözlemleyeceksiniz. Zamanın gerilerine değil, zamanın ilerilerine doğru bir yolculuğa çıkacaksınız. Bu yeni duruma kendinizi konsantre edin. Lazım gelen tüm bilgilerin şuuraltınız tarafından bulunarak size iletileceğinden emin olunuz. Ve bunu şuuraltınıza pek çok kez çalışmaya başlamadan önce telkin edin... "0" rakamından sağ tarafa doğru ekranları teker teker sayarak ilerlerken geleceğe süzülen bir yaprağın üzerinde olduğunuzu düşünün.

İsterseniz sihirli bir halının üzerinde uçtuğunuzu da imajine edebilirsiniz. Olayların henüz nesnelleşmediği bir zamana doğru hareket etmek istediğinizi kendi kendinize belirtmeniz çok önemlidir. Böylelikle şuuraltınız bundan haberdar olacaktır. Teker teker sayarak ekranların önünden geçerken geleceğe yolculuk yaptığınızın ve birazdan gelecekteki bir tarihte meydana gelecek bir olay hakkında bilgi alacağınızın şuurunda olun... Bu havayı yaşayın... Ekranları her sayışınızda biraz daha gevşeyerek geleceğe uzanın... Önünde duracağınız ekran size en doğru bilgiyi verecektir. İlk denemelerinizde yirminci ekranın önünde durun... Yakın bir gelecekte ortaya çıkacak bir olayın kısa bir bölümünü size gösterebilecek olan ekranın önündesiniz...

Ekranda görüntünün belirmesi için bekleyin. Zihninize bir şeyler doğması için çaba göstermeden sessizce bekleyin. Sanki gerçek hayatta o günün haberlerini televizyondan izlermişçesine önünüzdeki ekrana dikkatinizi yönlendirin. Az sonra gelecekten haberler verecek olan ekranınızda bir takım görüntüler ortaya çıkacaktır. Bunları dikkatle takip edin. Şuuraltınız gerekli olan bilgileri toparlayabilecektir. Ancak ona biraz zaman tanıyın. Onun bu yeni duruma akort olabilmesi için çalışmalarınızı disiplinli bir şekilde sürdürün. Bu sizdeki saklı bir yeteneğin geliştirilmesi için yapılan mucizevi bir eğitim çalışmasıdır...

Çalışmanız bittiğinde görmüş olduğunuz görüntüleri tüm ayrıntısıyla not edin ve görüntülerin size nasıl bir şey anlattığını yorumlamaya çalışın. Gördüğünüz olayların hangi tarihte gerçekleşeceğini ya da gerçekleşmeyeceğini mutlaka takip edin.

Geçmişe veya geleceğe doğru uzandığınız bu çalışmalarda zihninizde canlandırdığınız ekranlarınızın herbirinin l güne karşılık geldiğini varsayın ve bunu çalışmadan önce yapacağınız gevşeme egzersizleri sırasında kendi kendinize telkin ediniz.... Aynı şekilde bu düşüncenizi çalışmanız sırasında içinizden zaman zaman tekrarlayın. Şuuraltınıza bunu bildirin... Böylelikle geçmiş veya gelecekle ilgili ekrandan gördüğünüz bilgilerin hangi tarihe denk geldiğini daha kolay test edebilirsiniz. Unutmayın her ekran l güne karşılık gelecek...

İlk denemelerinizde teker teker sayarak ilerlemek kaydıyla en fazla 40 - 50 ekran ilerisine ya da gerisine kadar gidin. Daha sonraları yüzlerce hatta binlerce ekran ileriye ya da geriye kadar gidebilirsiniz. Bu metodu kullanarak gelecekten bilgiler alan birçok durugörü medyumu bulunduğu gibi, geçmişe hatta geçmiş yaşamlarına kadar gidebilen durugörü medyumlarının geçmiş yaşamlarıyla ilgili çok önemli bilgilere ulaştığını unutmayın... Bu insana büyük bir keyif veren ve insanı neşelendiren bir çalışmadır... Siz de çok güzel sonuçlara ulaşabilirsiniz... Yeter ki sabırla çalışmalarınızı sürdürün...

Yukarıdaki çalışmalarda tam başarı sağlayıncaya kadar iki günde bir ve mümkünse aynı saatte bu metotları 30 dakika süreyle uygulayabilirsiniz. Yeteneğiniz hissedilir derecede geliştikten sonra temponuzu düşürün ve haftada iki veya üç çalışmadan fazlasını yapmayınız...

Auraları Görebilirsiniz


Durugörü yeteneğiniz geliştikçe fiziksel gözlerinizin farklı şeyleri de görmeye başladığına şahit olabilirsiniz. Cansız cisimlerin çevrelerine verdikleri bir ışınım vardır. Bunları görebilirsiniz. Ama asıl önemli olan, bitkilerin, hayvanların ve insanların çevrelerindeki biyoenerjetik alanı yani auraları da görmeye başlayabilirsiniz.

Her insanın vücudundan yarım metre ile birkaç metreye kadar çıkabilen biyoenerjetik yayılım vardır. Bu enerji yayılımı, insanın başından ayaklarına kadar tüm vücudu bir yumurta gibi kapsar... Her insanın bu biyoenerjetik alanı onun ruhsal olgunluk seviyesiyle bağlantılı bir titreşimsel özelliğe sahiptir. Ruhsal olgunluk arttıkça vücudumuzdan yayılan bu enerjinin kalitesi de yükselmektedir.

Durugörü medyumları bu farkı derhal hissederler. Çünkü bu enerjetik alan farklı renklerde ışınımlarla kendisini durugörü medyumlarına hissettirir. Örneğin, sinirlerine hakim olamayan, asabi ve Harikasın kişilerde bu enerjinin ışıması kırmızı renklerde görünürken, tam tersi yapıya sahip; kendine güvenli sakin ve ruhsal anlamda daha olgun kişilerde ve özellikle de egosal saplantılarını yenebilmiş kişilerde auraları mavi ve menekşe moruna yakın renklere dönüşür...

Ruhsal olgunluk arttıkça özellikle baş hizasında bu enerjiler altın sarısına dönüşür ve büyük bir parlaklıkla ışımaya başlarlar. Eski dönemlerde yapılmış bir takım azizlerin ya da peygamberlerin başlarının hemen üstündeki altın rengindeki hale bunun ifadesidir... Bu enerjetik alanları durugörü medyumları rahatlıkla görebilirler...

Auralan görmek için uygulayabileceğiniz pratik bir metot vardır: Işığı karartılmış loş bir odada büyükçene bir aynanın önüne geçerek hafifçe gevşeyin ve gözlerinizi başınızın üstüne odaklayın. Gözlerinizi hafif kısın ve sabırla hep aynı noktaya bakın... Belli bir süre sonra, ilk başta sise benzeyen bu enerjileri görmeye başlayabilirsiniz. Aynı denemenin bir benzerini ellerinizi açıp siyah bir zemin üstünde parmaklarınıza ve parmak aralarınıza da konsantre olarak da yapabilirsiniz.




Psikometri

Durugörü medyumluğunun bir türüdür. Psikometri uzak veya yakın geçmişte bir eşya ile temas etmiş bulunan kişi ya da kişiler hakkında bilgi edinme yöntemidir. Psikometri ile sadece eşyalarla temas etmiş kişiler hakkında değil, o cismin başından geçen her türlü olay hakkında da bilgi edinilebilir. 

Ruhsal enerjinin en önemli niteliklerinden biri etki etmek, buna karşı madde enerjisinin en önemli niteliklerinden biri de etki almaktır. Bu temel prensip, çevremizdeki tüm nesnelerin kendilerine canlılardan gelen enerjileri emmesine ve saklamasına neden olur. Bu yüzden sahip olduğumuz tüm eşyalara biz bilmeden kendi enerjilerimizi yükleriz. Ve o eşya ile ne kadar uzun süre beraber olduysak, o da, o kadar çok bizimle ilgili enerjileri bünyesinde saklar.

Bu yöntemle tarihin çok eski dönemlerinde meydana gelen olaylar hakkında eski yapıtlara dokunarak bilgiler veren psikometri medyumları vardır. Tarihin karanlık kalan kısımlarına ışık tutması bakımından bu çalışmalara yurtdışında ayrı bir önem verilmiştir. Yine yurtdışında polislerle çalışan psikometri medyumları suçluların dokundukları eşyalar aracılığıyla onların yakalanmasında önemli bilgiler verebilmektedirler.

Bilgi edinilmek istenen eşyaya psikometri medyumları elle dokunur ya da onu ellerinin arasına alırlar. Ve o eşyanın başından geçenler ya da o eşyayla temas edenler hakkındaki bilgiler, durugörü tekniğindeki gibi çeşitli imajlarla gelir. Temeli tamamen durugörüye dayanan bir yetenektir. Du-rugörüsü olmayanların yapabileceği bir çalışma değildir. Bu yüzden de durugörü egzersizlerini sizlere aktardıktan sonra bu konuyu ele alıyoruz...

Eğer durugörü egzersizlerinde belirli bir ilerleme sağlayamadıysanız bile aşağıdaki son derece basit psikometri alıştırmasını kendi kendinize uygulayabilirsiniz... Bu aynı zamanda durugörü yeteneğinizin gelişmesi için de yararlı bir çalışmadır

Basit Bir Deney

Dikkatinizi odadaki bir eşyaya odaklayın. Ve gidip ona dokunun. Eğer küçük bir eşya ise onu ellerinizin arasına alabilirsiniz... Bu deney için derin bir gevşemeye gerek yoktur. Sadece zihninizi boşaltıp, hafif bir gevşeme yeterlidir.

Kısa bir süre sonra o eşya hakkındaki fikirler şuurunuza üşüşüverir: O eşyanın ismi ya da etiketi, gördüğü iş, güzelliği ya da çirkinliği, onunla ilgili daha önceden edinmiş olduğunuz bir çok düşünce zihninize gelmeye başlayacaktır. Bunlar geçmiş tecrübelerden kaynaklanan önceden algılanmış fikirlerdir. Şimdi ise, bunlar o anki tecrübelerinize engel olan şeylerdir. Bu fikirleri fark ettiğiniz anda, bırakın uzaklaşıp gitsinler... Siz eşya hakkındaki meraklı tavrınızı canlı tutun. Kavramların önünü kesmeye çalışmayın. Kendi hızlarıyla gelip geçmelerine izin verin. O eşya hakkındaki fikirler bitip tükendiğinde, eşya hala orada olacaktır.

Şimdi artık onunla ilgili yeni bir görüş fırsatı doğabilir. O eşyayla ilgili olarak, önceden bilmiş olduklarınızın ötesinde, gerçekten neler algılıyorsunuz? Bu tecrübeyi birçok eşya üzerinde yapın. Özellikle size ait olmayan eşyalar üzerinde de bu deneyinizi sürdürün. Uygulama yapa yapa, sonunda eşya ile ilgili önceki kavramların geçip gitmesine izin vererek, yeni bir tecrübeye yer açma konusunda beceri kazanacaksınız.

Eşya hakkında önceden edinmiş olduğunuz tüm fikirler uzaklaştıktan sonra dikkatinizi tekrar eşyaya odaklamaya çalışın. O andan itibaren, o eşya ile ilgili zihninizde belirmeye başlayacak olan yeni düşünceler olup olmadığına dikkat edin. Kendinizi yeni düşüncelerin zihninize gelmesi için asla zorlamayın.

Bu alıştırmanın can alıcı yönü, zihninizi eşya hakkında önceden edinilmiş fikirlerden temizlemek ve zihninizi sükunete kavuşturmaktır. İşte böylece yeni algılar, eşya ya da kişiyi algılamada yeni yollar, varlığınızın başka seviyelerinden size gelebilir. Bu alıştırma aynı zamanda sezgi kanallarınızı açmanızda size büyük bir kolaylık sağlayacaktır.

Bu konuyu yazdır

  ZAMANIN KISA TARİFİ
Yazar: Emka - 21-05-2016, Saat: 15:10 - Forum: EVREN VE BİLİM - Yorum Yok

Zamanın akıp gittiğini söyleriz hep. Zaman değerlidir, zaman nakittir deriz. Zaman herkese normal ve basit bir kavram olarak gelebilir. Peki tam olarak zaman nedir? Nasıl akar? Zamanın geçmişten geleceğe aktığını biliriz. Peki ama bunun doğru olduğundan emin miyiz ? İnsanoğlu tarih boyunca zamanı tanımlamaya çalışmıştır. Ezelden beri aşina olduğumuz güneşin doğması ve batması yani Gündüz-gece olayının zaman kavramını ilk ortaya çıkaran şey olduğunu söyleyebiliriz. Toplumlar geliştikçe o an yaşadıkları zamanı , daha önce yaptıklarını ya da daha sonra yapacaklarını zaman kavramı altında tanımlama ihtiyacı ve gereği duymuş,böylece insanoğlu binlerce yıl öncesinde zamanı ölçmenin yollarını bulmuştur.6 bin yıldan fazladır Dünya’nın kendi ekseni etrafında ve Güneş etrafındaki dönüşünü zamanı ölçmede başarılı bir şekilde kullanmaktayız. Dünya’nın kendi ekseni etrafında dönüşünün süresini 24’e bölerek saatleri, saatleri 60’a bölerek dakikaları, dakikaları da 60’a bölerek saniyeyi hesaplayabiliyoruz. Yine Dünya’nın Güneş’in etrafında dönüşünde geçen süreyi ise aylara ve günlere bölüyoruz. Yani günlerin, saatlerin, dakikaların, saniyelerin ,kısacası zamanın ilerleyişini Dünya’nın hareketini gözlemleyerek anlayabiliyoruz. Ama yine de fizik,matematik ve felsefenin getirdiği bütün izah ve yorum çabalarına rağmen zamanı tam olarak tanımlayamıyoruz.

Zaman genellikle bir “boyut” olarak tasavvur edilmiştir. Özellikle Einstein izafiyet teorisinden sonra fizikçiler tarafından en,boy,derinlik olarak tanımlanan 3 uzaysal boyutun yanında ,diğer üç boyuta eşdeğer bir dördüncü boyut olarak kabul görmeye başlamıştır.Bu nedenle diğer üç boyutta rahatlıkla hareket eden insanoğlunun, çeşitli yolarla zamanda da ileriye veya geriye doğru hareket edebileceğini savunan bilim adamları bulunmaktadır.
Modern fizikte zaman kavramının önemi Einstein ile ortaya çıkmıştır.O zamana kadar bilim insanları tarafından genel kabul gören Isaac Newton’un ‘’evrende zamanın herkes ve her yer için sabit olduğu’’ teorisiydi. Newton ,zamanı uzaydan ve gözlemciden bağımsız ve değişmeyen mutlak bir süreç olarak düşünüyordu. Teorisinde, uzay ve zamanı ayrı ele alarak, zamanı; evrenin her noktası için mutlak kabul etmekte ve zamanın bütün referans sistemlerinden bağımsız olduğunu söylemekteydi.
Albert Einstein, yaptığı çalışmalarında ışık hızını referans aldı. Evrende tek değişmeyen şey ışık hızıydı. Zaman, hareket, mekan gibi olgular evrende hep değişken iken ışık hızı hep sabitti.Evrendeki tek değişmeyen, sabit unsur olduğuna göre, ışık hızında (saniyede 299.792.458 metre veya yaklaşık 300.000 km diyebiliriz) hareket edebilsek nasıl olurdu,bunu sorguladı.
Zaman içinde hareket eden birini gözlemleyen bir gözlemci için hareket eden nesne ışık hızına yaklaştıkça büzüşür ve zamanı yavaşlar.Eğer ışık hızına yakın hareket ediyorsak zaman bizim için çok ama çok yavaş akar. Ama bu durumu biz fark edemeyiz çünkü hareket içinde biz olduğumuzdan sanki biz normal zamanda hareket ediyormuşuz gibi gelir. Ama dışarıdan bizi gözlemleyen biri için biz çok ama çok yavaş hareket ediyoruzdur.
Kim bilir belki de zaman kavramını daha ayrıntılı bir şekilde anlayabilirsek günün birinde geleceğe ve geçmişe yolculuk rutin yapılan işlerden birisi olacaktır.

Bu konuyu yazdır

  Ölüm evleri görenleri dehşete düşürüyor!
Yazar: Emka - 21-05-2016, Saat: 14:43 - Forum: PARANORMAL OLAYLAR - Yorum Yok

Rusya’daki “Ölüm şehri” Dargavs’a giden geri dönemiyor ! Rusya’nın Kuzey Osetya bölgesinden geçen 5 sıradağın birine kurulu olan şehir, hakkındaki şehir efsaneleri ve hikayelerin yanısıra, ulaşım zorluğundan dolayı da pek popüler bir gezi mekanı değil.

Bölgeye dar, virajlı ve puslu tepeleri aştıktan sonra varabiliyorsunuz.




Şehir bir tepe üzerine kurulu beyaz evlerden oluşuyor. İşte şehre ününü kazandıran da bu evler.



Kuzey Oset topraklarında yer alan Kız Dağı'ndaki tarihin gizemli sığınağı Ölüm Evleri araştırmacıları şaşırtıyor.



Eskiden sadece Osetler değil bütün Kafkas halkları ruhların ölümsüzlüğüne yani ölümden sonra yaşamın devam ettiğine inanıyordu.



Bölgeyi ziyaret eden ender kişiler arasında bir kaç arkeolog bulunuyor.



Bulgular ise ilginç. Mesela yapılan kazılarda ölülerin kayık içinde gömüldüğü görüldü.



Ölüm Kenti'nde yeraltı ve yer üstü olmak üzere toplam 95 tane mezar bulunuyor. Bunların 30 tanesi zengin ailelere ait olduğu söylenilen yerüstü mezarı, 65 tanesi ise yoksul ailelere ait olan yeraltı mezarları.



Ölüm Evleri'nin bekçisi olan 60 yaşındaki Badtiyate sülalesinden Dzahot ise, kendi soyuna ait mezarı göstererek "Bunlara Oset dilinde Zeppes denilir. 14.yy'da toprağa duyulan ihtiyaç nedeniyle atalarım, fazla yer tutmaması sebebiyle kule şeklinde mezarlar yapıp, ölülerini buraya gömmüşler. Daha sonra ise, şiddetli hastalığa yakalananlar kendi soylarına ait mezara giderek orada ölmüşler. 18.yy'a kadar da bütün ölülerini buraya gömmüşler".



Araştırmacılara göre de, yeraltı ve yerüstü mezarları yakından incelenince XIV-XVIII yüzyıllara ait oldukları ortaya çıkmaktadır. Demek ki salgın hastalıklar çıktığı dönemlerde bu yapılar mevcuttu. Ancak mezarların yapılış sebebi günümüzde de tartışma konusu olmayı sürdürüyor.

Bu konuyu yazdır

  Psişik Vampirler
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 14:33 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorum Yok

Diyelim ki ….xx diye bir arkadaşınız var, bu …xx arkadaş insanların yoğun olduğu kalabalık yerleri seviyor, her zaman çevresinde başka bireyleri istiyor, fakat genellikle negatif düşünceler içinde ve olaylara bakış açısı hep olumsuz yönde, onunla paylaştığınız her noktada, her eylemde sizi uç noktalara taşıyor ve normal düşünce tarzınızdan uzaklaştırıyor. Onunlayken düşünceleriniz her an karmaşaya düşebiliyor, var olan en yalın gerçekleriniz bile yön değiştirebilir bir hal alıyor.
Bunun yanında bu …xx arkadaş karamsar olduğunuzda sizi avutmak yerine varlığındaki negativite ile daha da boşluğa düşmezi sağlıyor, neşeli olduğunuzda ani şoklarla öfke patlaması yaşamanızı veya bu mutlu hallerin içinde size gardınız düşürücü telkinler veriyorsa.
Onunlayken enerjinizin bir anda düştüğünü bariz olarak hissediyorsanız, tensel temaslarınızda sizden bir şeyin ona aktığını duyumsayabiliyorsanız, emin olabilirsiniz ki ağzından kanlar akan bir vampir gibi bu arkadaş da daha masum görünüşlü bir vampirdir. Hatta daha tehlikelidir çünkü diğerinin görünüşü ve uygulamak isteği eylem bariz, fakat işi subtil yapıdan hırsızlık olan bu arkadaşınki sinsicedir.
Bu tipleri kolay tanırsınız aslında, içten içe insana ihtiyaçları olduğunu bildikleri için genellikle kalabalık mekânları tercih eder ve bir çok kişiyle samimiyet kurma eğilimindedirler, bunu başarmak için birinin enerjisini öldüresiye veya kendilerini açığa çıkaracak kadar değil de azar azar çeker alırlar, kendinizi hasta gibi hissedersiniz, vücut ısınız düşmüş, kalbiniz onu ısıtmak için daha bir güçlü çarpmaya başlamıştır. Yanınızda olurlar fakat gözleri sürekli av peşinde, ilgileri başka yöndedir, anlattıklarınızın pek bir önemi yoktur önemli olan ne kadar sıkı düşünceler yaşayıp hangi uçurumdan aşağı düşerken sizin zayıflıklarınızdan ne kadar enerji çekecekleridir.
Zahir olan tehlikeleri algılamak Batın olanları algılamaktan çok daha kolaydır, bu yüzden Batın’ı anlamak ve etkisini hissetmek için bedensel uyanıklığınızı koruduğunuz gibi içsel olarak da uyanın. Bunu yapabileceğiniz çeşitli yollar var elbette bu da başka bir yazının konusu olsun.
Şimdilik açın gözlerinizi de bir bakın etrafınıza, yakınlarınıza, dostlarınıza, sevgilinize, hatta eşinize, onlarlayken neler hissediyorsunuz?
Vampirlik virütik olan zihinsel bir programdır
– Amacımız vampirleri kazanmak yada kaybetmek değil onları anlamak ve kendimizi korumak
– Kendinizin de vampirlik yaptığını fark ederseniz bu vampirlik yapmadığınızı düşünmenizden daha hayırlıdır.
– Yüzünüze gülüp arkanızdan konuşanlar menfaati bitince size sırtını dönen herkes
– Onlar sizinle aynı yerde çalışırlar entrikalarla ortalık karıştırırlar
– Hatta bu vampirler yatağınızda olabilir bir an sevimli sevgi dolu espriler yapan bir partnerken birden mesafeli soğuk bir yabancıya dönüşebilir…
– Vampirlerin genel özellikleri ‘kişilik bozukluğu’ sergilemeleridir.
 – Kişilik bozukluğu bir kişinin gerçeklikten kopuk olarak kişisel deneyim ve davranış sergilemesidir.
– kişilik bozukluğu olan kişi kendini başkalarını ve olayları algılama ve yorumlama biçimi duygusal tepkilerinin yoğunluğu genişliği tutarlılığı uyumu verdiği sözleri yerine getirmedeki dengesizlikleri sınır kavramının olmaması şeklindeki davranış ve güdülerle gösterir..
 -Düşünce ve Davranış Bozukluğuna ait 11 farklı tanı belirlenmiştir ama bunlardan 5 tanesi konumuza dahildir
– Anti-sosyal
– Dramatik
– Narsist
– Obsesif-kompulsif(saplantılı-takıntılı)

sosyal-vampirler.can.metedoran.enerji.vampiri.png

BİR VAMPİRİN ÖZELLİĞİ NELERDİR
– sevilmediğini istenmediğini sanır
 – ben iyi değilim diğerleri iyi yada diğerleri kötü ama ben iyiyim(saplantılı olarak böyle düşünür)
– benim ihtiyaçlarım seninkilerden önemlidir
– kurallar diğer insanlar için geçerlidir
– hiçbirşey benim suçum değil diye düşünür
– bazen kimsenin göze alamadığı şeyleri yapmayı göze alırlar

VAMPİRLERİN TAKTİKLERİ
 – yanlış yönlendirme
 – karşısındaki kişinin zaaflarını tespit etmede doğal yetenek geliştirirler
– soyutlama yani ‘sana bir şey söyleyeceğim ama kimseye söyleme’ gibi
– Arzuları kullanır ve kolay empati kurar
 – Bir seçim olmayan seçimler sunar ‘ya..ya..’ seçeneklerden biri imkansızdır olumsuz sonuca ulaşma korkusunun olumsuz sonucun kendisinden daha büyük bir korku yarattığını bilir..

VAMPİRİN YARATTIĞI HİPNOTİK DURUMLAR
– çok yetenekli ilgi çekici becerikli ve parıltılı görünür..
– onlarla konuşmak kolaydır
 – sizi anlar görünür bazı falsolarını farketseniz bile sizi öyle olmadığına kolaylıkla ikna eder
– konuşmasında dramatik detaylar ünlemler kullanır ve pohpohçucudurlar
– ne kadar ilgi çekici olsalarda tutarsızdırlar
– konuşulan hiçbirşeyi denildiği gibi yapmaz sınırları zorlamayı sever ve sınırlama vampir için kısıtlamadır
 – en önemli özelliği sizi öfkelendirir ve onunla beslenirler
– en savunmasız yerlere saldırırlar
 – her duygusal psişiktir
 – her psişik vampir- duygusal değildir
 – değişken huyludurlar hızlıdırlar
 – ne kadar haklı olsanız doğru olsanızda kanıtlasanızda vampire onu kabul ettiremezsiniz hatalarını ona gösteremezsiniz ve sizi ÇATLATIR…
– çünkü o gerçeklerle yüzleşirse ne yapacağını bilemez ve korkar bu yüzden yüzleşmek istemez seni delirtir
– çoğunlukla hayatının bir döneminde imkansız bir arzuya yönelir
– bu uğurda herşeyi yapabilir ve herşeyini yitirebilir
– çünkü gerçekle bağlantısını yitirmiştir
 – aşırı dedikoducudurlar kulis yapmayı severler gerçekmiş gibi yalan konuşabilirler yalanları yüzlerine vurulduğunda bile algılıyamazlar bu sizi delirtir
 – aşırı artistik olabilirler sizi inandırabilmek için her dramı sahneye koyarlar

VAMPİRLERDEN NASIL KORUNABİLİRİZ
 – Kuralsız oldukları için kural koyun o zaman sızlanacaktır ama kararlı ve iradeli olmalısınız
– onun dramını izleyin ama içine girmeyin oyununun kadrosunda yer almayın
– konuşmalarından ziyade performansına bakın
– herhangi bir konuda karşıkarşıya kaldığınızda onun dedikleri değil objektif olanı tespit edip onunla pazarlık edin sürece müdahale ederse karşı çıkın
 – çılgın bir fikir duyduğunuzda ayırt edin ikinci kez sorulan bir soruya cevap vermeyin (tekrarlatmayı severler)

 DİĞER BAŞ ETME STRATEJİLERİ
– Onları ve hikâyelerini tanıyın kendi amaçlarınızı bilin.
 Bu kişilerin ortaya koydukları dengesizlikleri zaten farkederiz ama herseferinde düzeleceğine dair kendimizi kandırırız ve değişeceklerini beklemek en büyük hata olabilir..Varsayımlar yapmadan nesnel gerçekliğe odaklanın…
 – Sizi izole etmelerine izin vermeyin çünkü saplantılı arzulara sahip oldukları için size ‘sır’ verirler sizi en yakın dost ilan ederler ve sizi kullanırlar
akıllarındaki birşeyi kimseye söylememeniz konusunda sizi özel kılarlar durumu farkedin ve sır kabul etmeyin ve durumu diğer insanlarla paylaşacağınızı bildirin..
– Onların yapmadıklarını yapın sözlerine değil davranışlarına önem verin sizi hipnotize edebileceğini (konuşması dramı vs) aklınızdan çıkarmayın
– Onunla kazanamayacağınız savaşa girmeyin Vampirlerin tek öğrenme yolu davranışlarının sonucunu yaşamaktır..
Özellikle onu yaptıklarında ötürü KAYIRMAYIN… özellikle çocuğunuzsa iyice bu konuda kararlı ve bilinçli olun…
 
– Konuşmalarınızda onu yönlendirebilmek için ‘ne nasıl ne zaman’ gibi sınırları belirleyici cümleler kullanın huysuzluklarına aldırmayın vazgeçmeyin kararlı olun ana-babaysanız aranızda tutarlı olun
– kendi sınırlarınızı iyi belirleyin bazen hiçbir müdahalede bulunmadan uzaklaşmak en iyisidir

PSİŞİK VAMPİRLİK VE KENDİNİ KORUMA YÖNTEMLERİ
1- SAAT YÖNÜNDE AURA MASAJI
kendinizi rahat bir pozisyona getirin ve iyice gevşetin..
Sağ elinizi mide çakranızın 2-3 santim yukarısında tutarak saatin yönünde yavaş yavaş döndürerek oluşan enerjiyi hissedin..
 Kademeli olarak elinizi ve döndürüşünüzü genişleterek üst göğüs ve alt mide seviyesine kadar dönen enerjiyi hissedin..
Bir süre daha devam ettikten sonra yavaşça elinizi yana bırakarak oluşan vorteksi deneyimlemeye devam edin..
2- SAATİN TERSİ YÖNÜNDE MASAJ
Aynı uygulamayı bu sefer sol elinizle başlatıp devam edin..
Her iki uygulama devam ederken aynı zamandada içsel merkezinizde güçlü bir jenaratörün devreye girdiğini ve merkezi aura bölgenizden başlayarak bedeninizin tamamında parlak yeni bir enerjiden oluşan güçlü bir kalkan oluşturduğunuzu hissedin…
 3- YENİ ENERJİYİ KABUL ETME UYUMLAMA- OLUMLAMA
 Auranızda oluşturduğunuz yeni enerjiyi dengeliyebilmek için önce her iki elinizin parmak uçları ile şakaklarınıza dokunarak varlığınızın tamamına yayılancanlı enerjiyi hissedin…
Bu esnada gözlerinizi kapatarak kendi olumlama cümlelerinizi söyleyin.. Örnek;
” Ben tamamen yeni bir enerji yüklendim ve güçlendim.. Varlığımın en iç kısmı artık dengede ve uyumlu. Güçlü bir enerji kalkanı ile sarılmış durumdayım korunuyorum ve güvendeyim”
 Yöntem günlük olarak uygulandığında auradaki renkler daha canlı kılar ayrıca kırılma yada yırtık gibi aura zafiyetleri yakın zamanda yok olurlar ve ayrıca dışardan alınan psişik saldırıların aurada bırakmış olduğu hasarı onarır…
Bunların dışında ‘okutma’ ‘kurşun dökme’ ‘abdest alma’  uygulaması da en eski psişik negatif enerjiyi dönüştürme yöntemidir ve kurşun elementi auraya yapışmış olan negatif tortuları sıvı haldeyken içine hapseder ve su ile ve akabinde ateşte tekrar eritilerek negatif enerji dönüştürülür…
Bu konuda daha birçok yöntem var ama bu uygulama benim en pratik bulduğum yöntem ve gece yatağınıza yattığınızda rahatlıkla uygulayabilirsiniz…
 Aklıma son anda gelen bir yöntem daha var kristal kuvars taşımak kolye olabilir bunu reiki ile programlayıp üzerinizde bulundurun..

KORUNMA
2 çeşittir, yukarıda yazdığımız gibi…
1-Korunma ağı kurmak.2-3’lü KOD kurmak… Bunları açıklayayım..
1-Koruma ağı en basit olanıdır ve sadece ana kaynaktan yani Allah Teâlâ katından koruyucu bir ışığın gelip Sizin enerjiniz ile birleşip etrafınızda adeta aurasal bir çember oluşturduğu imgelenir… Bu çember Size kanca atıp enerjinizi emecek psişik vampirin emme işlemini engeller ve çembere çarpan enerji geri kaynağına döner… Bu işlem her akşam yatarken ve özellikle sabah kalkıp halkın arasına karışmadan imgeleme yapılarak ve akli gözle görülerek yapılır, gün içinde de aktif olduğu imgelenir…
 2-3’lü KOD kurmak…Bu sistemde dünyevi özünüz+ TANRI katından koruyucu ışık+ Madde ötesi Ana Özünüz… Bu 3’ü BİR edilip imgelenerek etrafınızda bir koruma çemberi oluşturulur. yukarıdaki gibi saldırıya geçen enerjiler yine bu çembere çarparak kaynağına geri döner…Bu işlem de akşam yatmadan ve her sabah halk arasına karışmadan yapılır ve gün içinde aktif imgelemesel desteklenir…

Bu konuyu yazdır

  Spirituelizm Terimleri
Yazar: Spiritüeller - 21-05-2016, Saat: 14:09 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Aura: Aura, “Yaşamsal Enerji”nin, organizmalardan insan gözünün göremeyeceği bir frekans düzeyinde titreşen ışınlar tarzında yayılmasıyla oluşan elektromanyetik bir alandır. Kimi medyumlar ve hassas kişilerce görülebildiği gibi, “kirlian fotoğrafçılığı” aygıtlarıyla da saptanabilmektedir. İyi de saptanıyor da ne oluyor? Çoğunlukla edinilen bilgiler çeşitli ruhsal şifalandırma tekniklerinde kullanılır, kimileri de renkleri okuyarak karşısındakinin ruh halini öğrenebilirler 

Astral Seyahat:Kişilerin uyurken veya yapmayı öğrenenlerin bilinçli olarak gerçekleştirdikleri ve astral bedenin fiziksel bedenden geçici olarak ayrılıp başka mekanlarda dolaşmasıyla gerçekleşen hadise. “Dün gece garip bişi oldu, uyuyordum ve kendi bedeni uyurken izledim” gibi durumlar, astral seyahata örnek verilebilir. 

Biyoenerji:Evrensel yaşam gücü kavramına Doğu Avrupa ülkelerindeki bilim adamlarının vermiş oldukları ad. Bu bilim adamlarına göre, her şeye bağlanan, denetlenebilen ve yönlendirilebilen bu enerji ,canlıların, özellikle de insanların bedeninden çıkar. Çeşitli şifalandırma faaliyetlerinde de kullanılır. Elimizi ağrıyan yerimize götürdüğümüzde, ağrının azalması bunun en basit örneğidir. 

Chi:Çin felsefelerinde canlılığın, uyum ve ahengin kaynağı olarak ifade edilen Çince bir terimdir. Akupunkturda insan vücudunda, “feng shui”de yerkürede dolanan güç olarak sözü edilen “Chi”, Reiki’de “evrensel yaşam enerjisi” olarak geçen “Ki”nin karşılığıdır. Yine uzakdoğu sporlarıyla ilgilenenlerin de karşılaştıkları ve hatta filmlerde de bile rastladığımız bir kavramdır. 

Çakra: İnsan bedenindeki, bir takım enerjileri çeken, dönüştüren ve dağıtan enerji merkezleridir. Bu enerji merkezleri bir spiral tarzında hareket ettikleri için Sanskrit dilinde “çark” anlamına gelen “çakra” sözcüğü ile adlandırılmıştır. Vücutta çeşitli salgı bezlerine bağlı olarak yedi çakra vardır. Bunların tıkanmaları dizi senaryolarında eğlence konusu olsa bile, hoş olmayan sıkıntılar yaratabilir.

Durugörü: Canlı ve cansız nesnelerin ve olayların beş duyunun yardımı olmaksızın (paranormal) algılanması. Bu fenomende, çeşitli vizyonlar veya imajlar görmek, aura görme gibi durumlar yer alır. Halk arasında ciddi veya esprili “bana görünüyorlar” durumunun da altında bu yatar. Gaipten sesler duymak olarak nitelendirebileceğimiz hale de “duru-işiti” denir. 

Medyumluk: Özel yeteneklere sahip kimselerin dünyadaki bedenini terk etmiş varlıklarla ruhsal irtibat kurarak, onlardan aldığı tesirleri çeşitli tezahürler halinde dünyaya yansıtması. Bir nevi öte dünya radyosu olarak da nitelendirebiliriz. Öte taraftan aldığı yayın dalgalarını, bu tarafa yayın biçiminde aktarırlar. 

New Age (Yeni Çağ):. Dünya insanlığının 20. yüzyılın ikinci yarısında spiritüel bir aydınlanma dönemine girmiş olduğuna inananların, içinde bulunulan bu döneme verdikleri ad. Dönem şairi Kryoni’nin dizelerinde ise şöyle anlatılır.“Yine halet-i ruhiyeye nev-i zaman geldi, 

Müjdeler gülşene kim vakti üstadın geldi,

Ey bülbül 2012’yi beklerken gönle gazelhan geldi, 

Müjdeler gülşene kim vakti nev-i zaman geldi.”

Om: Özellikle komedi filmlerinde çok görürüz, böyle hafif uçuk kaçık ablalar veya amcalar toplanır bir araya ve lotüs duruşunda durarak “ooooommm” çekerler. Peki bu nerden ortaya çıkmıştır? Om hecesi yada sesi, yaratıcı sesi ifade eden en kutsal mantradır ve sesin en mükemmel ifadesi olarak kabul edilir Hinduizm’de. Yoga ve meditasyon çalışmalarında ise “om” çekilmesini, bizde zikrederken kullanılan “hu” gibi kelimelere benzetebiliriz. 

Osho: 1931-1990 yılları arasında yaşamış, Bhagwan Shree Rajneesh adıyla da bilinen Hindistan doğumlu aydın kişi. Piyasada birçok kitabı bulunan ve din, felsefe, psikoloji, politika vb alanlarda her türlü geleneği temelden sarsan yorumlarıyla büyük ilgi ve de tepki toplamış bir kişilik. 

Parapsikoloji: Telepati, durugörü, telekinezi vs. gibi fiziksel medyumluk fenomenlerini materyalist (bedendışı bir ruh etkeninin varlığını kabul etmeksizin) bir bakış açısıyla inceleyen bilim dalı. Bu kavramını ilk duyduğumda merak edip bir lise hocama sormuştum ve o da bana “parayla ilgili ruh hallerini inceliyor sanırım” demişti. 

Reiki: Kelimenin kökeni, Rei (Heryerde bulunan) ve Ki (Yaşam Enerjisi) kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. 19. yüzyılda, Japon Dr. Mikao Usui’nin eski Sanskrit metinleri ve Japon okült bilgilerinden yararlanarak geliştirdiği tedavi tekniğidir. Öğrenci, bir hoca tarafından inisiye edildikten sonra Reiki uygulayıcısı olmaktadır. Dünyada ve ülkemizde fazlasıyla hızlı yayılan bir moda haline dönüştüğü için maalesef çeşitli tepki ve önyargılarla karşılaşan bir çalışmadır. Yine kendi deneyimlerime bakarak söyleyebilirim ki adam gibi bir hocanız varsa, hayatınızı olumlu yönde çok ciddi etkileyebilir. Ama burada Reiki hocasının kalitesinin öneminin altını defalarca çiziyorum.

Reenkarnasyon: Ölüm olayı ile bedenini terk etmiş ruhun, madde kâinatındaki dünyalarda, türleri ilgilendiren tekamül yasasına aykırı düşmeyecek şekilde tekrar tekrar bedenlenmesi olayına verilen addır. 

Spiritüalizm: Ruhçuluk. Terim, Latince “ruh” anlmına gelen “spiritus” sözcüğünün sıfatı “spiritualis” sözcüğünden türetilmiş olup iki ayrı anlamda kullanılmaktadır: Felsefi spiritüalizm anlamıyla , ruh ya da “can”ın maddeden ayrı bir cevher olarak varlığını kabul eden öğretileri kapsayan genel addır. Maddeciliğin karşıtıdır. Deneysel spiritüalizm anlamıyla ise çok eski zamanlardan beri ortaya atılan spiritüalist teorileri bilimsel ve deneysel bir zemine oturtan ruhçuluktur. Aslında değme spiritüel geçinenlere “Spiritüalizm nedir?” diye sorsanız, apışıp kalır ve tam cevap veremez. Kimilerince de “kendini tanıma yolu” anlamında kullanılmaktadır. 

Telepati: En az iki bedenli arasında düşünce, fikir, duygu, duyum veya imajların aktarılmasını sağlayan irtibattır. Yunanca tele (uzak) ve pathe (meydana çıkma) ya da pathos (normalüstü hissi bağ) sözcüklerinden türemiştir. Bir nevi ruhani cep telefonudur. 

Telekinezi: Bir fiziksel medyumun, eşyaları el veya diğer bilinen fiziksel araçların yardımı olmaksızın, uzaktan hareket ettirebilmesidir. 

UFO: “Kimliği tanımlanamayan uçan nesne” anlamına gelir.

Üçüncü Göz: İki kaş arasının biraz yukarısında yer alan, kimilerinin altıncı çakranın uyarılmasıyla etkinliğe geçtiği söylenen bir tür psişik göz. Durugörü yeteneğinin bağlı olduğu psişik bir organ olarak kabul edilir. Lobsang Rampa’nın “Üçüncü Göz” kitabıyla popülerleşmiştir. Rampa’ya göre, Tibet lamaları bu gözü bir sivri sopa yardımıyla alınlarının ortasında delik açmak suretiyle etkinliğe geçirirler. 

Vizyon: Geçmişte olmuş veya olmamış, uzakta olan veya hiç olmayan ve olacak veya olmayacak birtakım olayları görme organının yardımı olmaksızın (zihinsel) görme ya da algılama. 

Yin Yang: Evrenin düalite ya da zıtlıklar üzerine kurulu, birliğini ifade eder. Yang evrenin pozitif, eril, aktif, ışıklı, göksel tarafını; yin ise negatif, dişil, pasif karanlık, yersel tarafını temsil eder. Sosyete pazarındaki tarifi, “her iyiliğin içinde bir kötülük, her kötülüğün içinde bir iyilik var”dır. Sevilerek tüketilen bir semboldür.

Zodyak:Astrolojide, Güneş Sistemi’ni çok uzağından çevreleyen, sabit yıldızlardan oluşan 12 takımyıldızın oluşturduğu kuşağa verilen ad. Bu takımyıldızlar birtakım hayvanlara benzetildiği için söz konusu takımyıldızlar kuşağına Yunanca’da “hayvanlar çemberi” anlamına gelen “Zodyak” adı verilmiştir.


spirituel-meraki-olanlarin-okumasi-gerek...80x487.jpg

Bu konuyu yazdır