6. his kavramı hemen hemen hepimizin kulak aşinalığının olduğu; hem metafiziğin, hem de bilimin kafasını ciddi şekilde kurcalayan bir kavram.
Peki esasında 6. his nedir, nereden gelir, safsata mıdır, gerçek midir?
Gelin hep beraber bakalım.
Öncelikle 6. his kavramını mistik açıdan doğrulayan herhangi bir kanıt elde edilemediğini söyleyelim.
Yalnız bilimsel açıdan ele alacak olursak 6. his kavramına çok değişik bir açıdan bakabiliriz. Örneğin ıssız bir sokakta, takip edildiğimizi ya da arkamızda birinin olduğunu gerçekten de hissedebiliriz. Ayak sesi duymadan ve takip edildiğimize dair bir veri olmaksızın bunu nasıl yapabiliriz?
Tam bu noktada bilimin olası altıncı his kavramı devreye giriyor.
Yolda yürürken arkadakini görmediğimiz ve duymadığımız halde hissedebiliyor olmamızın pek çok nedeni olabilir. Bu noktada görmenin veya duymanın çok daha farklı boyutları olabileceğini anlamak gerekiyor.
Bu tip bilinçsiz olarak algıladığımız duyuların toplamına bilimsel olarak 'Duyu Dışı Algı' adı veriliyor.
Çoğu bilim insanı, bu duyu tipini yok sayıyor. Bu durumun 3 temel nedeni var:
Yapılan araştırmaların güvensiz olması,
Deney düzeneklerinin yetersiz olması,
Konuyla ilgili araştırma yapan insanların, bilimsel metodolojiden kolaylıkla sapabilmeleri.
Ancak yine de, bazı psikologlar ısrarla bu alanda çalışmalarını sürdürüyorlar.
Bunlardan özellikle bazıları, son derece güvenilir araştırmalar yapıyorlar ve üst düzeybilim dergilerinde makaleler yayınlayabiliyorlar. Bu ciddi araştırmalara bakıldığında, bu tip algıların tamamen bilimsel kökenleri olduğu görülüyor.
Örneğin ıssız bir sokakta arkamızdan birinin geldiğini hissetme durumu üzerinden giderek bu bilimsel kökenlere inelim.
Şöyle ki, arkamızda gerçekten biri varsa, yürürken çıkardıkları çok düşük şiddetli sesler, bilincimizde algılanamayabilir; ancak bilinçaltımız tarafından fark edilebilir. İşte buna,duyusal sızıntı adı verilir. Bu sızan uyartılar, beynimizde işlenebilir ve içgüdüsel olarak korku hissini tetikleyebilir.
Bir diğer çarpıcı nokta, deri reseptörlerimizin bazılarının, görsel reseptörlerle evrimsel olarak son derece yakın olmasıdır. Farkında olmasak da ve nasıl yaptığı henüz aydınlatılmamış olsa da, derimiz ışığa tepki veriyor olabilir. Bu, beynimize, gözümüz haricinde başka noktalarımızdan da çok sınırlı da olsa görsel verinin ulaşması anlamına gelebilir.
Feromonlar ve genel olarak koku duyumuz da 6. his kavramında etkili oluyor olabilir.
Feromonlar, çeşitli durumlar karşısında hayvanların vücudundan salgılanan, vücut dışı hormonlardır. Bu kimyasallar, havada yol kat ederek diğer bireyler tarafından algılanabilir. Feromon salgısı, insanda oldukça azalmış ve körelmiş bir yapıdır.
Yine oldukça körelmiş olan koklama (burun) ve feromon duyu organlarımız, bilinçaltı düzeyde bizim fark etmediğimiz bazı işlemleri yürütebilir. Bu yüzden, arkamızdaki bireyin kokusu ya da salgıladığı feromonlar bizi uyarabilir. Bu da orada birisinin olduğunu hissetmemizi sağlayabilir.
Işığın yansıması da işimize yarıyor olabilir.
Yani arkamızdaki bireyden çıkıp, önümüzdeki bir nesneden yansıyarak gözümüze ulaşan fotonlar, beynimizde silik de olsa bazı algıların oluşmasını sağlayabilir ve bu, his oluşumuna neden olabilir.
Bunun dışında tüm bunlar algıda seçicilikten de kaynaklanıyor olabilir.
Çünkü genelde bu durumlarda yanlış tahminler ve hisler araştırılmaz, zaten çoğu unutulup gider. Doğru tahminlerse akılda kalır ve böylece zamanla doğru tahminlerin çok olduğuna dair bir yanılgı oluşur. Dolayısıyla gelecek sefere arkanızda birinin olduğunu hissedip yanlış olduğunu görürseniz, bunu da bir yere not edip toplamda kaç kere yanıldığınızı görmeniz faydalı olacaktır.
Özetle; mistik açıdan değil ama, bilimsel açıdan bazı temeller üzerine oturtulabilen bir konu altıncı his.
Yani gerçekten bazı şeyleri önceden hissedebilir, algılayabilir, fark edebilirsiniz. Her halükarda oldukça faydalı bir özellik olacağı aşikar...