“Duaları Arapça mı, Türkçe mi edelim?” diye bir soru geldi.
Benim kendi ibadet duam Türkçe, yaygınlaştı da.
Ama burada bir nüans da var.
Eğer bir dileğiniz, varsa, niyaz ediyorsanız, bunu kendinizden, Tanrı olan parçanızdan, Tanrı’nın siz olan parçasından, sistemden, bütünden, ya da Allah’tan istiyorsanız, tabii ki anadilinizde yapmalısınız.
Ancak bu sayede gönülden isteyebilirsiniz.
Başka bir dilde, zihniniz de, kalbiniz de sınırlanır.
Diğer taraftan, bir ritüelin bir parçası olarak dua, zikir, mantra, ya da müzikli ilahiler kullanacaksanız, bunların orijinal dillerinin, orijinal seslerinde olması önemli.
Çünkü o frekanslarla kodlanmışlardır, içlerindeki armoni önemlidir, ve amaç ancak öyle hasıl olur.
Arapça ve İbranice zaten biliniyor.
Ebced ve gematria, harf ve sözcüklerin matematik karşılıkları nedeniyle, özel frekansları olduğunu söylüyor.
Sadece dil de yetmiyor, doğru frekans için, doğru telaffuz da gerekiyor.
Ama, Aramice, Kıptice, Sanskritçe de öyledir.
Aslında öyle olmasa da, Latince de yıllar içinde bu hale dönüşmüştür.
Daha da ileri gidebiliriz.
Yerel bir kabile dini ve dilindeki dua bile, o dile ait doğru seslerle yapılmalı.
Ritüeller doğru disiplinle yerine getirilmezse, zarar vermese bile, fayda sağlamazlar.
Evrenin ortak dilleri iki tane, geometri ve müzik.
Müzik sadece ses değil aslında, frekansların armonisi.
Ve evrende, bütün dilleri bilen bir sistem var.
Yani aslında bir dil de gerekmiyor.
Temiz bir zihin, temiz bir kalp, temiz düşünceler ve temiz niyetler yeterli.
Ama bunları başarmak için eğer bir arınma çabanız varsa, çalışmaları orijinal dillerinde yapmak daha iyi.
Bir gün seslerle değil, bilinçlerimizin birleşmesiyle doğrudan iletişim kuracağız, o gün buluşalım…
Ali Korkut Keskiner