Boyutlar ve Maddeleşmeler - “Yeryüzü” ve “Gök” Semaları
21. Yüzyılda olmamıza, bilim ve teknoloji verilerinin artık metafizik dediğimiz birçok şeyi açıklar hale gelmesine rağmen hangi sınıftan yer alınırsa alınsın, etiket ne olunursa olunsun Allah, Allah sistemi ve dolayısıyla ayet ve hadislerin bildirdiklerinin anlaşılamamasının en önde gelen sebeplerinden biri, Boyut Kavramının yeterince ya da hiç kavranılamamış olmasıdır.
Boyut kavramı derken de, acaba neyi kastetmekteyiz? Devasa alanları, hacimleri, büyüklüklerini mi? Maddenin katmanları olan molekül, atom, çekirdek, kuark, enerji boyutlarını mı? Veya bizim maddenin paraleli olan diğer big- bang noktalarının açılımından, patlamalarından oluşan evrenleri mi? (ki o boyutlarda enerji boyutu itibariyle bulunduğumuz ortamda aynen mevcuttur). Ya da maddenin ikiz boyutu olan ve bu anlamda paralel evrenler olan (ve kendi boyutları içinde de sonsuz boyutları içeren) Nar ve Nur boyutlarını mı?. Yoksa yaratılmışa ait Bilinç ya da yaratılmamışa ait soyut boyutlarını mı?
Mesela, bu boyutlarla ilgili bir soru da yer (arz) ve gök semalarıyla ilgili olandır. Bu semalar nerededir? Bunların güneş sistemi ve planetleriyle nasıl bir ilgisi bulunmaktadır?. Bugünün bilimi ile bağlantı noktası neresidir? İnsanın aslında yok, var olanın sadece mutlak varlık olduğu düşüncesini oturtmaya çalışan İslam’daki verilerin dünya ve güneş merkezli bir evren anlayışını sunmamasına karsın neden bu türden açıklamalar yapılmıştır?. Görüldüğü üzere soruların ardı arkası kesilmiyor.
Yeryüzü Semaları, içinde bizimde yasadığımız boyutta olmak üzere atmosfer tabakalarıdır. Ancak bunu, küre seklindeki dünya ve bu küreyi saran gaz katmanları biçiminde değil, her bir katmana, kendince maddesel karşılık gelen boyutlar olarak düşünmeliyiz ve her bir boyut da sonsuzluğa uzanır. Kısacası Sema kelimesi, şartlandığımız gibi makro kozmosa doğru uzanan yönsel ve mekansal bir kavram olmak yerine, mikro kozmosa, parçacık- enerji altı boyutu itibariyle ele alınması gereken bir kavramdır. Mesela yasadığımız maddesel boyut 7. kat olarak en alt düzeyde bulunur ve yukarı doğru çıktıkça da 6, 5, 4,...,1 diye sıralanır. Dolayısıyla biz yedi kat yerin (Arz’ın) altında yasamaktayız. Bizim yasadığımız maddesel boyut da bildiğimiz gibi sadece dünyayla sınırlı olmayıp içine Ayı, Güneşi, gezegenleri, yıldızları, galaksileri... ve tüm sonsuz sınırsız evreni yani madde ve katmanlarına ait evreni kapsamaktadır.
Aynı şekilde atmosfer tabakalarıyla işaret edilen diğer Arz katmanlarını da, her birine ayrı, ayrı karşılık gelen bu maddesel yapıların ikizleri (paralelleri) seklinde, sonsuza yayılan boyutlar olarak düşünmeliyiz ki bunlar aynı zamanda afâki boyutlardır.
Ayrıca yer semaları, bizim yasadığımız boyutun tüm yasalarından tamamen farklı kanunlara, yapılanmaya sahip olsa da bu boyutta yasayan varlıklarda da tıpkı bizim gibi maddesel olarak algıladıkları beden ve o boyutun yaşamına kayıtlı olma, birimsel ego nun tatmini, ... v.b. negatif özellikler bulunmaktadır. Kısacası buradaki belli özellikler, o boyutlarda farklı şekillerde de olsa yine mevcuttur. Bununla birlikte öze doğru giden boyutları da bir boyutun bir üst boyuta göre alınmış bir kesiti olarak değerlendirmeliyiz.
Mesela, ölüm ötesi boyut olan ruh boyutuna göre yasadığımız boyutun, hem mekansal hem de zamansal olarak bir hiç hükmünde olması gibi. Yedi farklı boyuttaki yedi sınıf olan Cinlerin yasadığı boyutlar ile ölüm ötesi berzah boyutları bu yeryüzü sema boyutlarıdır. Yani Nar boyutları. Berzah boyutu, bu yedi yer semasını içine alan boyuttur. Bunlardan ikinci katta yasayanların, bu sınıfın en zayıfı olmakla birlikte, insanların tefekkür, düşünce sistemine etki ederek çeşitli blokajlar oluştururken altıncı ve yedinci arz (yer) semasında yasayanlarına da, hiçbir insan söz geçiremez. Çok güçlü ve çok zeki olan ve Hz. Süleyman (as)’ın kıssasından hatırladığımız ifritler de besinci arz semasında yaşamaktadırlar. Üçüncü katta olanların ise, insan suretine bürünüp insanlar arasında dolaştığı ve bunun da ancak velayet kemalâtına sahip olanlarınca bilindiği, anlaşıldığı da mistik kaynaklarda bildirilmektedir. Ancak, bu varlıklar çok güçlü beyine sahip üst düzey velilerin bulunduğu yere (yerlere), bölgelere girememekte; girdikleri anda da bu beyinler tarafından yayınlanan güçlü ısınlarla onlara zarar verilip gereğinde de yok edilebilmektedirler.
Gök Semaları ise, dünya merkez kabul edilerek dünya semasının yıldızı Ay ve yörüngesi 1. sema (ki tüm yeryüzü semalarını içermekte) ve diğerleri de sırasıyla Merkür, Venüs, güneş, Mars, Jüpiter ve 7. sema olarak da Satürn ve yörüngesi yer alır. Uranüs, Neptün, Plüton... ise 7. sema olarak geçer yani yedinci sema içindedir. Güneş sistemi dışındaki diğer yıldız, galaksi... vs. olan mekansal genişlemeler de yine mekansallık yerine, katman- katman öze doğru giden boyutsal genişlemelerdir. Bütün madde, hayvanlar, bitkiler, insanlar ve diğer varlıklar Ay semasının Ruhaniyetinden (bu meleğin adı Rukyail (as) olarak bilinmekte) meydana gelmiştir.
Aynı şekilde tıpkı Arz kavramında olduğu gibi, Sema katları da planet, (planet ve yıldız kelimeleri genel anlamda kullanılıyor, ama gerçekte ise, Ay bir uydu, güneş bir yıldız, diğerleri de bir gezegendir) ve yörüngeleriyle işaret edilen Mana- Bilinç boyutlarıdır. Her bir planet ve yörüngeleri, sonsuz- sınırsız Evrenin Mana- Bilinç ve bunlara karşılık gelen daha doğrusu bunların oluşturduğu madde (Arz) boyutlarını ifade etmektedir. Bununla birlikte Gök Semaları, Afaki boyutlar değil, Enfüsi boyutlardır. Bu yüzden planetlerde yasadığı söylenen Resul ve Nebilerin mesela, Hz. Adem (as)’ ın Ay, Hz. Nuh (as)’ın Merkür, Hz. Yusuf (as)’ın Venüs, Hz. İdris (as)’ın güneş, Hz. Yahya (as) ile Hz. Isa (as)’ın Mars, Hz. Musa (as)’ın Jüpiter, Hz. İbrahim (as)’ın da Satürn-Uranüs- Neptün- Plüton’ da yer alması, bunların onlara ait olması demek, onlar orada yasıyor, bulunuyor anlamında değildir. Bunun anlamı, bu planetlerle işaret edilen boyutların ihtiva ettiği ya da o planetlerin ikizlerinden (ruhlarından) yansıyan manalara ağırlıklı olarak sahip oldukları, bu manaları yansıttıkları anlamındadır. Ama bunun yanında o planetlerin daha doğrusu tüm planetlerin ikiz boyutlarına da gidebildikleri doğrudur. Ancak, dünyanın enerji yapısından meydana geldiklerinden tekrar dünyaya geri dönerler. Çünkü berzah boyutunun, dünya atmosferiyle sınırlı olmadığını, bunun boyutsal bir durum olduğunu bu yüzden de diğer planetlere kadar uzandığını az önce
belirtmiştik.
Aynı şekilde Cinler de güneş sistemi içindeki planet ve uydularının ikizlerinde yerleşik olarak yasamakta, bunların arasında seyahat edip buralarda bulunabilmektedirler. güneş sisteminin dışına ise çıkamazlar. Ancak bu da bu planetlerle ifade edilen Bilinç boyutlarında yer alıyorlar anlamında değildir. Bunun için Melek olmaları gerekirdi.
Elbette bunlar bizim güneş sistemi içinde yasayanlar. Bu türün bizim güneş sistemi dışında yasayanları da bulunmaktadır. Dolayısıyla Hz. Resulullah Efendimizin miraçta, gök sema katlarında Resul ve Nebiler ile görüşmesi olayı da tamamıyla boyutsal müşahedesiyle ilgili bir olaydır. Ölümü tadan insanlar da ruh bedeniyle ya dünyanın atmosferi içinde yedi kat yerin (arzın) altında hapis kalmakta (ki büyük çoğunluk böyledir) ya da dünyada elde ettikleri güç nispetinde berzah boyutunda güneş sistemine ait planetlerin ikizlerine yükselebilmektedirler.
Bununla birlikte, birtakım insanlar, yeryüzü semalarını maddesel olarak ele aldıkları için doğal olarak cinlerin atmosfer dışına çıkamayacağını, bu nedenle de atmosfer üstünde görülebilecek UFO’ların tamamıyla gerçek uzaylılar olacağını belirtmektedirler ki, bunun da kesinlikle doğru olmadığını böylece açıkça göstermiş olduk.
“Ey cinler ve insanlar topluluğu! Arz ve Arz semalarından (meleki boyuta) çıkmaya gücünüz yetiyorsa çıkın. Ancak Allah’ın vereceği bir kuvvet olmadıkça asla bunu yapamazsınız” (55-33)
“ Gecenin son üçte birinde Rabbim dünya semasına iner de dua edenlerin dualarını kabul eder” (hadis) ifadeleri de aynı şekilde ayette, Bilinçte ki Afaktan Enfüse, hadiste de Enfüsten Afaka (özden dışa doğru) olan boyutsal geçişleri, açığa çıkışları anlatmaktadır. Keza Hz. Resulullah da Miraç olayında önce dünya semasına çıkmış ve “dünya semasının kapısında...” ifadesiyle ruh boyutuna, ruhlar alemine geçiş yapmıştır. Dolayısıyla bu yeryüzü seması içindeki berzah boyutunda birtakım ruhların, insanların yasadıkları azabı müşahede etmiştir. “Ölümü tadan her kişi gözünü miraca diker” hadisi de buna işaret eder.
Yakın gök ifadesi de, birinci gök seması olan Ay’a kadar uzanan (ki bu iki boyut arasındaki sınırdır) dünya ve dünya semasıdır. Cinlerin bası olan İblisin ilk önceleri Cennet muhafızı ve Yakın Göğün Sultanı olması bu boyutlar itibariyledir. Böylece, İblis yeryüzü semasında yani, maddeye, Afaki boyutlara dönük değerler ve anlamlar dünyasında yasamakta, tebaasını, onu kabul etmiş, ona bağlı olanları da bu doğrultuda yaşatmaktadır. Bu yüzdendir ki insanların, en geniş anlamda Allah’a ayna olabilme üstün kapasitesiyle yaratılmış olduklarını (halife olma özelliğini) hazmedemeyen Cinler, insanı mevcudiyetindeki meleki güçleri, dolayısıyla Hakikatini, Allah’ı keşfetmesini engellemek için daima insanları, yeryüzü sema boyutlarına yani, dışa dönük algılamalara, maddesel anlayışa, değerlendirmelere, uzayın Afaki boyutlarına yönlendirmekte ve bu boyutların nihai noktalar olduğunu onlarda oluşturarak o boyutlarda kayıtlanmalarını sağlamaktadırlar. Sonucunda da onlar için Öze, Enfüse giden yollar ebediyen kapanmış olmaktadır. Bu tür konulara meyilli olan birçok kişinin Enfüsi boyutlara ramak kala bu yüzden bloke olup alt boyutlara düştükleri bilinmektedir.
Cinlerin sema katlarındaki meleklerden, meleki boyutlardan önceleri haber alıp daha sonra bunu başaramamaları, alamamaları olayı ise, bildiğimiz anlamda bir mekandan ayrı bir mekana, gökyüzünde yasayan meleklerin yanına gidip daha sonra o mekanlar arasındaki bir şeyle taslanmaları nedeniyle bir daha gidememeleri seklinde düşünmemeliyiz. Burada da olay tamamıyla bilincin o boyutlara yönelip, o boyutlardan ilgili bilgileri önceden alabilmelerine karsın daha sonra astrolojik tesirler, kozmik ısınlar (manyetik bulutlar) sonucu o boyutlara yönelememe, o boyutları algılayamama ya da algılayıp da bunu iletememe durumudur. Çünkü bunları yaptıkları ve buna direndikleri taktirde üzerlerine gelen bu ısınlar tarafından yok edilip öldürülürler. Şunu da kesinlikle belirtmek gerekir ki, daha önceleri bu haberleri alma durumu da cinlerin meleki boyutların içine girme, o boyutta yer alma sekliyle kesinlikle olmamaktadır, olamaz da.
Çünkü meleki boyutlara giremezler. Nasıl ki, bir kişi bir yere gitmeden de o şeyin sesini duymakla ya da uzaktan o şeyi görmekle de ondan haberler alabiliyorsa, cinler de aynı şekilde dünya semasının sınırından daha özde bulunan gökyüzü semasına yani, meleki boyutlara boyutsal yönelerek bu bilgileri alabilmekteydiler. bilindiği üzere şeytani vasıflı cinler, önceleri sahip oldukları özellikler dolayısıyla meleki boyutlardan gayba dair haberleri işiterek daha doğrusu o boyutlara zumlama yaparak, geleceğe dönük elde ettikleri çeşitli bilgileri falcılara, büyücülere, kısacası Cincilere... aktarıyorlardı. Elbette onlar çok büyük birer yalancı olduklarından bu taşıdıkları bilgilere de oldukça çok yalanlar katıyorlardı. Fakat Hz. Isa (as)’ın doğumundan sonra 5., 6., 7. katlardan, Hz. Resulullah’ın Risalet görevini aldıktan sonra da tüm semalardan kovulmuşlardır. Yani artık o bilgileri dünya semasının civarından alamaz olmuşlardır.
Bununla birlikte, burada ya da astrolojide geçen kozmik ısınlar ise, bizim madde boyutuna ait çeşitli düzeylerdeki parçacık – enerjiler (plazmalar) değil, maddenin ikiz boyutlarından gelen ısınlardır ki bunların varlığını da oluşturan yine meleklerdir. Algıladığımız maddeye dönük olarak, Nurani yapılarıyla her an etkilemekte olan ve kendini bilmeyen (dolayısıyla sadece verilen görevleri sistemde yerine getiren) melekler yeryüzü melekleri ismiyle anılırken, aynı şekilde diğer yeryüzü semalarını devamlı etkileyen melekler de bulunmaktadır. Bunlardan farklı ve bunların çok daha ötesinde, çok çok üstünde, Hakikatini Bilen ve bunun gereği olarak kendinden oluşumlar meydana getiren melekler de vardır ki bunlara da Sema Melekleri adı verilmektedir.