Hep derler ya isteyin. İstemeyi bilmek de önemli, isteyin diye.
Bu konuda iki noktaya değinmek istiyorum. Öncelikle çevremle konuştuğumda ya da sizlerden aldığım mail’lerde ortak sıkıntı olarak şuna rastlıyorum: “Ama ben ne istediğimi bilmiyorum!”
Bence günümüzde bir çok insanın başındaki kocaman bir durum bu. O kadar dış dünyayla, başkalarının hayalleriyle, hayatlarıyla, sıkıntılarıyla, başarılarıyla, nasıl gözüktüğüyle, nasıl gözüktüğümüzle meşgulüz ki kendimizle gerçekten ilgilenmeye pek çoğumuzun zamanı kalmıyor maalesef.
En son ne zaman yalnız başınıza vakit geçirdiniz? En son ne zaman gözünüzü kapatıp tek yaptığınız şey sessizlikte öylece durmak oldu? En son ne zaman tüm sosyal medyadan uzak kendinize ait özel bir zaman dilimi yarattınız ve mesela tek uğraşınız kendiniz için en sevdiğiniz pastayı yapmak oldu? İlk başta ne istediğimizin cevabı bence kendimizle kaldığımız anlarda. Belki de alışık olmadığımız o durgunlukta ve dinginlikte çok sıkılacağız ve sıkıntıdan patladığımız o anlarda fışkıracak dışarı. Düşünsenize sürekli hareketli ve gürültülü bir ortamda nasıl, nereden çıksın ki o içimizdeki dışarı çıkmaya hazır olan yaratıcılık? Yollar tıkalı hep başka şeylerle. O da akmak istiyor ve akamayınca bizi sıkıştırıyor. Dışarıyla ilgilenmekten içimize dönüp bakmıyoruz bir çoğumuz ama cevaplar içeride aslında.
Biz ne severiz? Nelerle uğraşırken zamanın nasıl aktığını anlamıyoruz? Yeteneklerimiz nelerdir? En çok nerede, nasıl zaman geçirmek bizi mutlu hissettiriyor? Kendimize doğru soruları sormamız gerekiyor. Sorular bizi büyüten, bir yerlere taşıyan. Mesela ben bu sene başında Pegasus Yayınları’nın Her Güne Bir Soru diye bir güncesini aldım. En son hangi diziyi izlediğimden tutun, o gün için en çok neyin huzur verdiğine dair her güne bir sorusu var güncenin. İnanır mısınız bazı soruların karşısında kalıyorum ve cevaplayamıyorum. Daha bugün başıma geldi.
Soru: “Gizli tutkun nedir?”
Cevap: Bilmiyorum!
Daha birkaç soru daha geldi başıma bu şekilde. Uyandırıyor beni resmen! Hoop Gamze uyan hayata! Tanı kendini, iyi bil. Bu soruların cevaplarını sen bilmezsen kim bilecek? Sen bilmeyeceksen neyin peşinden gidiyorsun, gideceksin? Kendimi kötü hissediyorum ama o histe de takılıp kalmıyorum. En azından kendime ah vah deme dönemlerini aştım çok şükür. Bilmiyorsam, kendimce eksik olduğumu hissettiğim yerlere yoğunlaşıyorum böylelikle. Yani, sorular yolumuza en büyük destek. Doğru sorular…
Diğer bahsedeceğim nokta ise “istemeyi bilmek” yazının en başında da belirttiğim gibi. Kendimden yola çıkarak söylüyorum tamamen: İstemeyi bilmediğimi gördüm başıma yeni gelen bir durumla birlikte.
Çok istediğim bir şey vardı fakat kafamda o kadar imkansız bir yerdeydi ki istemeyi bile düşünmemiştim. Kafamda sürekli sınırlıyordum. “Ne de olsa olmayacak. Boşuna neden isteyeyim. İmkansız!” Bu arada ben böyle size konuşuyorum gibi ya, aslında tüm yazılarım öncelikle kendime. Kendime hatırlatmalarım. Çünkü hayat içerisinde ben de kaybolabiliyorum, ben de bildiklerimi harika bir şekilde unutabiliyorum mesela. Başıma gelenlerle, gözlemlediklerimle amacım tekrar ve tekrar hatırlamak, hatırlatmak hepimize elimden geldiğince.
Neyse, ne oldu peki biliyor musunuz? Ben artık imkansız olsa da içimde istiyordum (İmkansız olduğuna o kadar emindim ki kendimce, içime bile yasaklamıştım istemeyi). İstemek bedava değil mi arkadaş? Kendi içimde istemeye başladım, kendi kendime yüksek sesle söylemeye başladım. Sonra çevremle paylaşmaya başladım isteğimi nasıl olur, nasıl eder diye. Çevremdekilerden dolayı şanslıydım. İçimdeki yoğun isteği desteklediler hep. İmkansız diye adlandırdığım şeyin aslında çok basit olduğunu söylediler. Anlamadılar hatta beni, neden imkansız kategorisine koymuştum? Onlarla konuşa konuşa ben anladım tabii. İmkansız dediğim şey aslında olayın kendisi değildi; aslında ardındaki korkularımdı, bağlılıklarımdı, bilinmezliklere karşı kaçışımdı. Bunu fark edince ne oldu? Cesaretimi toplayıp o isteğime doğru koca bir adım attım. Çünkü bence o isteği haykırmak bile cesaret işiydi. Kuşandım kılıçlarımı, savaşmaya hazırdım ve istediğimi alacaktım. Ne kadar sürdüğü hiç önemli değildi. Artık isteyecek ve isteğime giden her yolu deneyecektim. Gülmeyin ama ben kılıçlarımı kuşandım ya; boşunaymış! Kendimi aylarca yediğim, imkansız diye beynimi patlattığım, artık mutsuzluktan ne yapacağımı şaşırdığım imkansız istek hiç imkansız değilmiş. Söylediğim an oldu! Azıcık bile savunmam gerekmedi.
“Bravo Gamze yani kendi kendine boşuna mı helak ettin kendini? E söyleseydin ya, ne kaybedecektin” diyorsunuz değil mi? Evet aynısını ben de dedim kendime ne yalan söyleyeyim. İmkansızdı ve söylemeyi bırak istemeye bile gerek yoktu benim gözümde. Kocaman bir alkış istiyorum o her şeyi çok iyi gördüğünü sandığım gözüm için dostlar. Ama bana çok büyük bir ders oldu bu durum, çook büyük.
İmkansız diye bir şey yoktur. İmkansızı yaratan senin beynindir. Bir şeyi çok yürekten istersen ve peşinden sonuna kadar gidecek tutkun varsa eğer, onu elde etmemen imkansız galiba arkadaşlar. Tabii ki istediğin an olacak diye bir şey yok o ayrı, fakat koşullar olgunlaştığında, o kalpten gelen saf dilek doğru zaman ve doğru yer ile kesiştiğinde öyle bir tomurcuklanıyor ki! Hayata yine ve yine hayran ve minnettar kalmaktan başka bir şey yapamıyorsunuz. O büyü çok başka bir şey.
O zaman her birimiz kendimizin sihirli değneğin ucundaki sihir olduğumuzu her an hatırlamamız dileğiyle…
Sevgiyle…
Kaynak:uplifers.com