Müzikle yakın olmayan birçok insanın inandığının aksini söyleyen araştırmaya göre, eğitimli müzisyenlerin beyni diğer insanların beyninden biraz farklı çalışıyor. Brain and Cognition adlı bilimsel dergide yayınlanan, Vanderbilt Universitesi psikologlarının elde ettiği bulgulara göre, profesyonel müzik eğitimi alanlar, müzik eğitimi almamış insanlara oranla, hem etkili bir yaratıcı düşünme tekniği sayılan beyinlerinin "ışınsal düşünme" becerilerini çok daha iyi kullanıyorlar, hem de beyinlerinin her iki yarım küresinin ön korteks bölümlerini birlikte ve dengeli kullanıyorlar.
"Doğal olarak daha yaratıcı düşünen kişilerin problemlere yaklaşımlarını inceleyerek süreci anlamaya çalışıyoruz" diyen araştırmacı Folley, günlük deneyimlerinin sürekli yaratıcı düşünmeyle geçmesinden dolayı özellikle müzisyenlerin düşünme tarzlarını incelediklerini ifade etmiştir. Araştırma sonucunda müzisyenlerin beyinlerindeki ilişkisel çalışmanın ve problemlere verilen cevapların onların beyinlerinin düşünme tarzında niteliksel farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır.
Müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin birlikte kullanılmasının açıklamasından bir tanesi, düşünme ve uygulama sırasında müzisyenlerin aynı anda her iki yarım küredeki motor hareketlerin aktif olması gösterilebilir. Çünkü müzisyen hem gördüğü notaları ve ritimleri beyninde düşünmekte, hem de düşündüğü şeyleri her iki elini, hatta bazen ayak ritimlerini de kullanarak uygulamaya dökmektedir.
Beyninin her iki yarım küresini bu şekilde birlikte ve dengeli kullanan müzisyenlerin diğer bilgilerin değerlendirilmesinde ve ilişkilendirilmesinde de iyi olmalarıın doğal bir sonuç olduğunu vurgulayan Folley, "Entrümantal müzisyenlerin farklı melodik satırları birleştirerek, aynı anda her iki eli kullanarak senkronize tek bir müzik parçasına dönüştürmeleri ve özellikle nota sembollerini aynı anda hızlı bir şekilde okumadaki becerileri onların beyinlerinin hem sağ, hem de sol yarım kürelerini dengeli kullanmalarını sağlamaktadır." demektedir. Bugüne kadar yapılan daha önceki yaratıcı düşünme araştırmaları daha çok açık uçlu ve çok yönlü problemlerde yaratıcı sonuçlara ulaşmayı sağlayan ışınsal düşünmeye odaklanmıştır.
Yapılan araştırmalar yaratıcı düşündüğü kabul edilen kişilerin diğer insanlara göre daha ışınsal düşündüğünü ve düşünme tarzlarında böyle bir farklılığın olduğunu ortaya koymuştur. Yapılan araştırmaya Vanderbilt Blair Müzik Okulu’ndan 20 klasik müzik öğrencisi ile, Vanderbilt Psikoloji bölümünden müzikle ilgisi olmayan 20 öğrenci katılmıştır. Müzik bölümü öğrencilerinin hemen hemen hepsi de en az sekiz yıl müzik eğitimi almış öğrencilerdir. Çaldıkları enstrümanlar piyano, nefesli çalgılar, telli çalgılar ve vurgulu çalgılardır. Gruplar yaş, cinsiyet, eğitim, lise başarı seviyesi ve üniversite giriş puanları (SAT) olarak karşılaştırılmıştır.
Araştırmacılar müzisyenlerle kontrol grubunun yaratıcı düşünme süreçlerini mukayese etmek için iki deney yapmışlardır. Birinci deneyde her iki gruba da ev eşyaları veya objeleri gösterilerek bunlarla yapılabilecek farklı fonksiyonları yazmaları istenmiş, ayrıca bazı kelime ilişkilendirme testleri de yapılmıştır. Bu deneyin kelime ilişkilendirme testinde müzisyenler kontrol grubuna göre daha fazla sayıda doğru cevap vermişlerdir.
Araştırmacılar bu sonucun müzisyenlerin sözel yeteneklerinin daha iyi olduğunun bir göstergesi olduğunu ifade etmektedirler. Bu deneyin ev eşyaları veya objeleri ile oluşturulacak farklı fonksiyonlar bölümünde de müzisyenler çok daha yeni ve beklenmedik fonksiyonlar önermişlerdir. İkinci deneyde, her iki gruba tekrar günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar önermeleri istenmiş, ancak bu kez beynin korteks bölümündeki kanlanma NIRS (near-infrared spectroscopy) yöntemiyle takip edilmiştir. Bu teknikle beynin nerelerine kan ve oksijen hareketi olduğu izlenerek, düşünme sırasında hangi bölgelerin aktif olduğu gözlenebilmektedir.
"Deneklerin günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar düşünmeleri sırasında müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin de aynı anda yoğun olarak aktif olduğu gözlenmiştir" diyen Folley, müzisyenlerin beyinlerinde oluşturdukları farklı ağlar sayesinde diğer insanlara göre daha farklı düşünen beyinler geliştirdiğini ve bilgiye karşı yaklaşımlarının daha farklı olduğunu vurgulamaktadır. Esas olan müzik eğitiminden çok birinci sırada beynin her iki yarım küresini birlikte ve dengeli kullanmak, ikinci sırada da bilgiler arasında ilişkiler kuran bir düşünme tarzıyla beyinde yoğun fiziksel ağların oluşmasını sağlamaktır. "Peki, müzikle uğraşmadan da beynin her iki yarım küresini birlikte ve dengeli kullanmayı sağlamak için bir yöntem var mı?" diye bir soru gelebilir aklınıza.
Bu sorunun cevabı "EVET". Araştırmacıların bulduğu diğer bir ilginç sonuç da müzisyenlerin zekâ (I.Q.) seviyesinin müzisyen olmayanlara göre daha yüksek çıkmasıdır. Bu sonuç daha önce bulunan müzik eğitimi ve zekâ gelişimi arasındaki ilişkiyi de destekler durumdadır. Şüphesiz zekâ da zihinsel faaliyetler sonucunda beyin hücreleri arasında kurulan fiziksel ağların bir ürünüdür.
Ayrıca müzik, beyin ve konsantrasyon arasında da ilginç ilişkiler vardır. Bu arada müzik eğitimine küçük yaşta başlayan çocukların beyinlerinin sağ ve sol yarım küresini bağlayan "corpus callosum" ağının, müzik eğitimi almamış çocuklara oranla, daha kalın olması da müzik ve beyin eğitimi ilişkisini bir başka açıdan göstermektedir. Çünkü beynin sağ ve sol yarım küresinin iletişimi tamamen "corpus callosum" aracılığıyla olmaktadır. Bu da çocukların beyinlerini geliştiren bir eğitim programının 3 ile 7 yaş arasında başlaması gerektiğini onaylayan bir sonuçtur.
"Doğal olarak daha yaratıcı düşünen kişilerin problemlere yaklaşımlarını inceleyerek süreci anlamaya çalışıyoruz" diyen araştırmacı Folley, günlük deneyimlerinin sürekli yaratıcı düşünmeyle geçmesinden dolayı özellikle müzisyenlerin düşünme tarzlarını incelediklerini ifade etmiştir. Araştırma sonucunda müzisyenlerin beyinlerindeki ilişkisel çalışmanın ve problemlere verilen cevapların onların beyinlerinin düşünme tarzında niteliksel farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır.
Müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin birlikte kullanılmasının açıklamasından bir tanesi, düşünme ve uygulama sırasında müzisyenlerin aynı anda her iki yarım küredeki motor hareketlerin aktif olması gösterilebilir. Çünkü müzisyen hem gördüğü notaları ve ritimleri beyninde düşünmekte, hem de düşündüğü şeyleri her iki elini, hatta bazen ayak ritimlerini de kullanarak uygulamaya dökmektedir.
Beyninin her iki yarım küresini bu şekilde birlikte ve dengeli kullanan müzisyenlerin diğer bilgilerin değerlendirilmesinde ve ilişkilendirilmesinde de iyi olmalarıın doğal bir sonuç olduğunu vurgulayan Folley, "Entrümantal müzisyenlerin farklı melodik satırları birleştirerek, aynı anda her iki eli kullanarak senkronize tek bir müzik parçasına dönüştürmeleri ve özellikle nota sembollerini aynı anda hızlı bir şekilde okumadaki becerileri onların beyinlerinin hem sağ, hem de sol yarım kürelerini dengeli kullanmalarını sağlamaktadır." demektedir. Bugüne kadar yapılan daha önceki yaratıcı düşünme araştırmaları daha çok açık uçlu ve çok yönlü problemlerde yaratıcı sonuçlara ulaşmayı sağlayan ışınsal düşünmeye odaklanmıştır.
Yapılan araştırmalar yaratıcı düşündüğü kabul edilen kişilerin diğer insanlara göre daha ışınsal düşündüğünü ve düşünme tarzlarında böyle bir farklılığın olduğunu ortaya koymuştur. Yapılan araştırmaya Vanderbilt Blair Müzik Okulu’ndan 20 klasik müzik öğrencisi ile, Vanderbilt Psikoloji bölümünden müzikle ilgisi olmayan 20 öğrenci katılmıştır. Müzik bölümü öğrencilerinin hemen hemen hepsi de en az sekiz yıl müzik eğitimi almış öğrencilerdir. Çaldıkları enstrümanlar piyano, nefesli çalgılar, telli çalgılar ve vurgulu çalgılardır. Gruplar yaş, cinsiyet, eğitim, lise başarı seviyesi ve üniversite giriş puanları (SAT) olarak karşılaştırılmıştır.
Araştırmacılar müzisyenlerle kontrol grubunun yaratıcı düşünme süreçlerini mukayese etmek için iki deney yapmışlardır. Birinci deneyde her iki gruba da ev eşyaları veya objeleri gösterilerek bunlarla yapılabilecek farklı fonksiyonları yazmaları istenmiş, ayrıca bazı kelime ilişkilendirme testleri de yapılmıştır. Bu deneyin kelime ilişkilendirme testinde müzisyenler kontrol grubuna göre daha fazla sayıda doğru cevap vermişlerdir.
Araştırmacılar bu sonucun müzisyenlerin sözel yeteneklerinin daha iyi olduğunun bir göstergesi olduğunu ifade etmektedirler. Bu deneyin ev eşyaları veya objeleri ile oluşturulacak farklı fonksiyonlar bölümünde de müzisyenler çok daha yeni ve beklenmedik fonksiyonlar önermişlerdir. İkinci deneyde, her iki gruba tekrar günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar önermeleri istenmiş, ancak bu kez beynin korteks bölümündeki kanlanma NIRS (near-infrared spectroscopy) yöntemiyle takip edilmiştir. Bu teknikle beynin nerelerine kan ve oksijen hareketi olduğu izlenerek, düşünme sırasında hangi bölgelerin aktif olduğu gözlenebilmektedir.
"Deneklerin günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar düşünmeleri sırasında müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin de aynı anda yoğun olarak aktif olduğu gözlenmiştir" diyen Folley, müzisyenlerin beyinlerinde oluşturdukları farklı ağlar sayesinde diğer insanlara göre daha farklı düşünen beyinler geliştirdiğini ve bilgiye karşı yaklaşımlarının daha farklı olduğunu vurgulamaktadır. Esas olan müzik eğitiminden çok birinci sırada beynin her iki yarım küresini birlikte ve dengeli kullanmak, ikinci sırada da bilgiler arasında ilişkiler kuran bir düşünme tarzıyla beyinde yoğun fiziksel ağların oluşmasını sağlamaktır. "Peki, müzikle uğraşmadan da beynin her iki yarım küresini birlikte ve dengeli kullanmayı sağlamak için bir yöntem var mı?" diye bir soru gelebilir aklınıza.
Bu sorunun cevabı "EVET". Araştırmacıların bulduğu diğer bir ilginç sonuç da müzisyenlerin zekâ (I.Q.) seviyesinin müzisyen olmayanlara göre daha yüksek çıkmasıdır. Bu sonuç daha önce bulunan müzik eğitimi ve zekâ gelişimi arasındaki ilişkiyi de destekler durumdadır. Şüphesiz zekâ da zihinsel faaliyetler sonucunda beyin hücreleri arasında kurulan fiziksel ağların bir ürünüdür.
Ayrıca müzik, beyin ve konsantrasyon arasında da ilginç ilişkiler vardır. Bu arada müzik eğitimine küçük yaşta başlayan çocukların beyinlerinin sağ ve sol yarım küresini bağlayan "corpus callosum" ağının, müzik eğitimi almamış çocuklara oranla, daha kalın olması da müzik ve beyin eğitimi ilişkisini bir başka açıdan göstermektedir. Çünkü beynin sağ ve sol yarım küresinin iletişimi tamamen "corpus callosum" aracılığıyla olmaktadır. Bu da çocukların beyinlerini geliştiren bir eğitim programının 3 ile 7 yaş arasında başlaması gerektiğini onaylayan bir sonuçtur.