Önce “İlahi Nizam Kainat” da çıktı bu karşıma şimdi de Don Miguel Ruiz’in “4 Anlaşma” söyleşisine altyazı yaparken… Cümle şu:
“Maddeyi hareket ettiren, hayatın kendisidir. Maddeyi hareket ettiren hayattır ve maddenin kendisi ölüdür. İkili sistemdir. Sadece bu örnekle her şey ortaya çıkar. Hatta görürsen, bedenin atomlardan yapılmıştır. Ve kuvvet sürekli elektronlarla hareket eder. Fakat elektronlar da maddedir, ama maddenin hareketini onlar değil, yaşamsal kuvvet sağlar. Şimdi, fiziksel bedenini gördüğünde; ellerini görüyorsun. Ellerin maddedir fakat ellerini hareket ettiriyorsun. Bu, kuvvettir. Ama bedenin ölüdür. Canlı görünür çünkü yaşam onu hareket ettiriyor. Madde ölüdür, ama yaşam gücümüz onu hareket ettiriyor ve bizi canlı kılan şey bu. Başka soru şu olabilir; sen vücut musun veya maddeyi hareket ettiren yaşam gücü mü? Hatırlamalısın ki enerji yok edilemez sadece dönüştürülebilir. Enerjinin sonu yoktur. Elbette enerji hayattır. O zaman sen ölümsüzsün, ölemezsin.”
Bedenimiz zaten ölüyse ki madde ruh tesiri olmadan hareket etmiyor, bunu Ruiz yaşam ve güç olarak ifade etmiş; o zaman öldüğümüzde bedenimiz ölmüyor. Bedenimiz zaten ruh olmadan ölü. Tüm maddeler ruh olmadan ölü. Bunu “İlahi Nizam Kainat” çok güzel açıklıyor.
Peki bu durumda ölüm ne?
Ruhun artık o bedeni sürdürmeme kararı. Artık tamamlandı bu maddeyle işim ve üzerindeki etkimi çekiyorum kararı…
Eee farkı ne bunun? Çok basit. Daha önce kendini yaşayan bir beden olarak zannedip, ölünce bedenin öldüğünü ve ruhun içinden çıkacağını zannederken ve bundan ölesiye de korkarken… Şimdi kendimizin aslında maddeyi, yani bedeni hareket ettiren ruhun ta kendisi olduğunu idrak edebiliriz. Bu da bize ölümsüz varlıklar olduğumuz hatırlatmasını yeniden yapar. Aynı zamanda aramızdan ayrılanların tamamıyla kendi seçimleriyle giden ruhlar olduğunu, sadece artık madde dünyasındaki bedenlerini hareket ettirmemeyi seçtiklerini, ruh olarak her zaman var olan ölümsüz varlıklar olduklarını idrak edebiliriz.