Aslında herşeyin başlangıcında atlatılan bir trafik kazası vardı. O gece Susurluk’tan İzmir’e dönmek için yola çıkmıştık. Şoför koltuğundaydım ve bayağı da yorgundum. Fonda çalan müzik de yorgunluğumu destekliyor ve beni iyice mayıştırıyordu. Balıkesir çıkışına doğru arkadan bir kamyon sıkıştırmaya başladı aracımızı. Sürekli selektör yapıyordu en sağ şeritte olmamıza rağmen. Arkamızda manyağın teki olduğu belliydi. Birkaç kilometre bu gerginlik içinde yolculuğumuza devam ettikten sonra ilk bulduğum yerde sol şeride geçtim ki bu manyak arkamızdan gitsin. Adamın bizi sollamaya da niyeti yoktu hiç ve kenara çekilerek geçmesine izin verdim. Nasılsa geliş gidiş yoldayız diye düşünüyordum. Fakat bilmediğim şey, yol çalışmaları için yolun bir bölümünün kapanmış olduğuydu ve karanlıkta bunu gösteren tabelayı da kaçırmıştım. Karşıdan bir kamyon geliyordu ve ben onu, yol da virajlı olduğu için- diğer yolda sanıyordum. Aslında hızlıca birbirimizin üzerine gidiyorduk; sağımda da arkamdaki manyak vardı ve şerit kapalıydı. Derken arka koltukta uyuyan eşim birden uyandı ve bana “Ne yapıyorsun, kamyonun altına sürüyorsun!” dedi. Bir anda irkildim ve bir büyük hata daha yaparak sağa kırdım. Allahtan o manyak basmış gitmişti o anda ve şeride kamyonuna çarpmadan geçebilmiştik. Az sonra da karşımdaki kamyon yanımızdan geçti. Büyük bir kazayı atlatmıştık, ama ben şoka girmiştim. Sonra da arabayı kenara çekip direksiyonu eşime bıraktım…
Bu olaydan birkaç gün sonra Çeşme’deydik ve denize giriyorduk. O geceden beri şoku atlatamamıştım, ama işin daha da garibi sürekli olarak bir vizyon gözlerimin önünde canlanıyordu. O kaza gerçekleşmişti ve ben kendimizi hastane odasında görüyordum. Ailecek sargılar içinde yatıyorduk. O kadar güçlü ve gerçek bir vizyondu ki odanın kokusunu bile duyuyordum. Fakat bir türlü gördüğümün ne olduğunu anlayamıyordum. Denizin içindeyken yine o hastane kokusu ve vizyon burnuma geldi. Yüzüyordum ama bir yandan da o hastane odasını görüyordum. Şaşkındım ve neler olduğunu anlamaya çalışarak sudan çıktım. Şezlonga oturdum. Bir yandan da eşimle iki çocuğumun denizden çıkışını takip ediyordum. Yavaş yavaş yanıma doğru gelişlerini izledim. Gittikçe yakınlaşıyorlardı. Yanıma geldiklerinde de kafamı kaldırıp eşimin yüzüne baktığımda şoka uğradım. Çünkü karşımdaki yüzün sahibi, bu hayattaki eşim değildi. Karşımdaki insanla evli olduğumu, iki çocuğumuz olduğunu, hatta onunla tanışmamızın hikayesini vs. herşeyi biliyordum. Ama o, benim bu hayattaki eşim değildi, başka birisiydi. Karşımdaki kişiyi, bu hayatımda da yakından tanıyordum ama aramızda duygusal bile ilişki de yoktu. Ağzım açık kalmıştı. Ben şaşkınlıkla ona bakarken, o bana birşeyler anlatıyor bir yandan da havluyla saçlarını kuruluyordu. Bu vizyon bir süre devam ettikten sonra kayboldu ve herşey normale döndü. Karşımda eşim ve çocuklarım vardı. Bildiğim, gerçek dünyadaydım… Acaba?
Çeşme’den döndükten iki gün sonra, İzmir’de bir alışveriş merkezindeydik. Bir cafenin önünde çocuklarımın oyuncakçının önünden ayrılmalarını bekliyordum. İlgisizce kafenin içine bakarken birden kendimi kafede oturuyor gördüm.
Karşımda kırmızı kıyafeti içinde güzel bir kız oturuyordu ve ben de onunla konuşuyordum. Bir filmi izler gibiydim, fakat başrolünde ben vardım ve o anda masada oturan benin hissettiklerini aynen yaşıyordum. Çok yoğun bir andı ve duyguların yoğunluğundan bacaklarımdaki takat kesilecekti nerdeyse. Aniden masada oturan ben omzunun üzerinden döndü ve doğruca bana baktı. Sanki izlendiğini hissetmişti. O anda ürperdim ve görüntü kesildi…
İşte bu deneyimlerden sonra “Paralel Evrenler” konusunu incelemeye başladım. Yaşadıklarım beynimin ürettiği fanteziler miydi; yoksa açıklaması daha zor deneyimler mi yaşamıştım. Fanteziler miydi diyorum, çünkü eşim olarak gördüğüm kişiden Facebook’ta gördüğüm ilk saniyede etkilenmiş ve arkadaş listeme eklemiştim. Fakat bu hayatımda aramızda özel bir ilişki hiç yoktu, sadece birlikte yaptığımız çalışmalar oluyordu. (Peki o kişiyi görür görmez etkilenmemin nedeni neydi acaba?) Kafede oturduğum kişiyi de tanıyordum ayrıca. İkisi de şimdiki hayatımdalardı, ama bambaşka rollerde. Acep beğenilerim bana hayal mi kurduruyordu? Yaşadığımın ne olduğunu sorgulamaya başladım.
Bu noktada Facebook’ta duvarıma “Paralel evrenler’le ilgili deneyimleri olduğunu düşünen arkadaşlar, benimle bu deneyimlerini paylaşabilirler mi?” diye bir mesaj bıraktım. Gelen mesajlardan bazıları cidden hayal ürünü gibiydi; ama beni heyecanlandıran ve ortak özellikler barındıran mesajlar da olmuştu. Aynen benim yaşadığım gibi, kendini bambaşka seçimlerinden ötürü farklı bir senaryoyu yaşarken görmüş kişilerin deneyimlerini okudum. Sonrasında da yaşadığımın hayalden öte bir deneyim olduğunu kabullenmeye başladım. Hayatımda kırılma noktaları olmuştu ve bu noktalarda yaptığım ve yapmadığım seçimlerin her biri bambaşka evrenlerde yaşıyorlardı. Bir başka evrende ben farklı birisiyle evliydim ve yine iki çocuğum vardı. Bir diğer evrende ise ne bu, ne o hayatımdaki kişiler vardı; bambaşka biriyle flört halindeydim. Kimbilir farkında olmadığım daha ne gibi yaşantılarım vardı. Peki bu bilgi benim ne işime yarayacaktı?
Aslında her zaman bu soruyu sorarım kendime: Elinde böyle bir bilgi var madem de senin ruhsal gelişimine nasıl hizmet edecek diye. Soruma uzunca bir süre yanıt bulamadım, hatta elimde daha da çok soru vardı: Hangimiz gerçek Ben’dik? Yaşadığım bu hayatı ben gerçek olarak algılıyordum ve muhtemelen onlar da; peki ben mi gerçeği yaşıyordum, onlar mı; yoksa hepimiz birlikte mi yaşıyorduk? Ayrıca “gerçek” neydi ki? Keza bu bilgi bana neyi anlatıyordu? Ruhsal gelişimim de bana nasıl yol gösterici ve geliştirici olabilirdi?