Rüya, kimi günlük yaşantımızın yansıması kimi zamanda bilinç altına itilmiş düşüncelerin uyku halinde yansıması olarak bilinir. Biyolojik açıdan incelenmesine rağmen henüz açıklanmış bir olgu olmayan rüyalar, kayıt altına alınabilir mi?
Uykumuzun en özel anı olan rüyaları daha sonra büyük bölümünü hatırlamasak da o anı tekrardan görmek isteyebiliyoruz ya da kayıt altına alınması daha iyi olurdu. 1953 yılında “Nathaniel Kleitma” adlı ABD’li bilim adamı rüyaları kayıt altında tutmak için çalışma yaptı. REM uykusu adlı çalışmasında uykuları müşahede altında tutmaya çalıştı. Denek kişilerin rüyalarını EEG (elektroensefalogranik) ve EKG (elektrokardiagramlarını) cihazlarla tespit etmeye başladı. Bu çalışmalar sonucunda rüyanın varlığına delil olarak gösterdiği göz hareketlerine ve heyecana bağlı kalp atışlarını da çalışmasında dahil etti.
EEG’nin verdiği sonuçlara göre rüyanın başladığı andan itibaren, ağır bir ahenk içinde devam eden uyku halini gösteren çizgiler, ritmik bir hal alıyordu. Sekiz kişi üzerinde bu deneyler 10 gün boyunca devam etti. Tamamlanan deneyde şu sonuçlara varıldı: Rüya, uykunun % 20’lik bir bölümünü teşkil etmektedir. Bu durumda; sekiz saat uyuyan bir insanın uykusunun ilk saati ağır ve rüyasız geçmektedir. Bundan sonraki 10 dakika içinde rüya görülmekte ve sonra yine bir buçuk saati sürecek uyku devresi başlamaktadır. Daha sonra 20 dakikalık bir rüya ve yine 1.5 saatlik ağır uyku devreye giriyor. Uykunun bundan sonraki kısmında ise 30 dakikalık rüya arası giriyor. Sonunda yine uyku ve onu da uyanma takip eder.
Yani uykularımız biyolojik incelenememesine rağmen rüya üzerinde gözlem yapılabiliyor. Fakat kayıt altına almak tabi ki mümkün olmuyor. Fakat teknoloji her geçen gün müthiş hızda ilerliyor. Gelişen teknolojik çalışmalar rüyaların bilimsel açıdan inceleyen oneiroloji bilim dalına bu imkanı da tanır.
Kaynakça:
tr.wikipedia
en.wikipedia