1. Bölüm
Bu Yazı Dizisini Okumakla Kazanacaklarınız
Bilgileri kolayca hafızaya almak ve ihtiyacınız olduğunda yine kolayca hatırlamak
Arkadaşınız, bir kağıda 1000-2000 tane nesne yazsa ve her nesnenin karşısına bir numara koysa, her nesneyi 4-5 saniyede ezberlemek, ister 1000'den 1'e doğru; ister 1'den 1000'e doğru isterse rastgele; size sorduğu rakamların karşısında hangi nesnenin olduğunu ya da size bir nesne söyleyip hangi rakamda yer aldığını sorduğunda en fazla 2-3 saniyede ve %95'ini doğru bir şekilde cevaplayabilmek ve arkadaşınızı SİNİR ETMEK!
Tarih dersinde, savaşların ve büyük olayların tarihlerini ya da arkadaşlarınızın telefon numaralarını ÖMÜR BOYU UNUTMAYACAK ŞEKİLDE ezberlemek!
Size verilen herhangi bir tarihin (Örneğin 25 Nisan 2019'un) hangi güne denk geldiğini (Pazartesi, Salı, Çarşamba vs.) 10 saniyede zihinden hesaplamak.
Kör noktanızı daraltmak; yani bakış açınızı %400, %500 genişletmek ve yani kapıdan içeri girdiğinizde odadaki 30-40 kişiyi saç biçimlerinden üzerlerindeki giysiye kadar sadece 3-5 saniyede GÖRMEK, TANIMAK ve TEK TEK AYIRT ETMEK; ya da koskoca odadaki (görünür; yani dışarda olması kaydıyla) bir toplu iğnenin yerini 5-10 saniyede bulabilmek...
Dakikada 200-300 olan kelime okuma hızınızı 2000'e, 3000'e çıkarmak. Yani şu anki okuma hızınızı en az 10 katına çıkarmak. 2-3 kitabı 1 günde bitirebilmek.
Hafızanızı 3-4 kat artırmak.
Kimi matematik (kağıt üstünde bile 2-3 dakikada hesaplanan) işlemlerini zihinden 5, 10 ya da 15 saniyede kalem kağıt kullanmadan çözmek.
Yabancı kelimelerin anlamını kolayca öğrenmek.
Beyninizin hem sağ hem de sol tarafını en azâmî ve en verimli şekilde kullanabilmek.
Sınıfta, bütün derslerde olmak üzere en yüksek notları almak. (Tabii "n.ş.a.", yani "normal şartlar altında" ve sınıfınızda bu yazıyı okuyan başka bir arkadaşınız yoksa!)
Ve sonuçta da, mükemmel bir hafızaya sahip olmak, okul dışındaki günlük sosyal hayatınıza bol bol zaman yaratabilmek.
Giriş Yapmadan Önce...
Yazının başlığını okuduğunuzda aranızdan birçoğunun ne kadar şaşırmış olduğunu az çok tahmin ediyorum. Hatta bazılarınızın aklına; “Hani bu sitede, etik olmayan davranışlar özendirilmezdi ilkene ne oldu?” sorularının geldiğini de... Burada kopya çekmenin "efkâr-ı umûmiye"de ne denli "hayâtî" ihtiyaçlardan biri olarak görüldüğü ve benimsendiği üzerine feylesofâne mütâlâlara da girmeyeceğim. Çünkü bahsedeceğim kopya çekme yöntemi; kalemle, ufacık ufacık kağıtlarla ya da sonuçta yakalanma riskinizin her zaman olduğu diğer alet ve edevâtla değil; asla yüzümüzün kızarmayacağı, asla arkadaşlarımızın arasında küçük düşmeyeceğimiz, asla yakalanmayacağımız ve %100 zihin ve hâfızayla ilgili. Yani cümle genç talebe arkadaşlarımızın “Üff... Ezberleyemiyorum... Ne yapıcam yarın ben sınavda...” hayıflanışına ufacık bir ipucu niteliğinde "doğal" ezber teknikleri...
Önce, HATIRLAMA'yı ve ÖĞRENME'yi Öğrenmemiz Gerekiyor...
ZİHNİMİZİ TANIMAK
Hafızaya Alma ve Hatırlama
İnsan zihni, "n.ş.a.", (yani "normal şartlar altında") gördüğü, duyduğu, işittiği hiçbir şeyi asla unutmaz. En önemsiz şeyi bile. Sadece o bilgiyi nereye koyduğumuzu unutur ve geri çağırırken de bu yüzden zorluk çekeriz. Yani "bilgi"yi hatırlamada çeşitli engeller yaşarız. Bu, şuna benziyor: Örneğin, ertesi gün okula gideceksiniz. Okul çantanızı içeri girerken rastgele bir yere attınız. Sabah uyandığınızdaysa annenizin sizi rüyanızın en tatlı yerinde uyandırmasıyla oflayıp püfleyip kalktınız, mızlanarak kahvaltınızı yaptınız ve tabii ki de karizmayı zedelememek için aynanın karşısında dakikalarca süslendiniz, püslendiniz, nihayetinde de aynayı çatlattınız.
Peki bir eksik var mı? Unuttuğunuz bir şey? Eyvah! Çantam nerde? (Bu, bir kitap, bir kalem ya da bugün hoca hanıma vermeniz gereken bir ev ödevi de olabilir) Ara ki bulasın... Azimli çalışmalarınız sonucu (Annenize çatarak, kardeşinizi pataklayarak ya da Newton gibi kafanızda bir şimşek çakışıyla sanki yerçekimini bulmuş gibi "evreka, evreka!" diye bağırarak.) İşte zihnimizdeki bilgiler de kaybettiğimiz ve yerini unuttuğumuz eşyalar gibidir. Hâlâ zihnimizdedirler; fakat o bilgiyi nereye koyduğumuzu unutmuşuzdur. Benim burda anlatacağım teknikse; tıpkı kişisel bilgisayarınız gibi zihninizde bir RAM BELLEK (Geçiçi Depo) yaratıp bilgileri HARDDİSKE YÜKLER GİBİ DAHA KOLAY HAFIZAYA ALIP İHTİYACINIZ OLDUĞUNDA; YANİ SINAVDA TEK TUŞLA O BİLGİLERİ GERİ GETİRMEK, YANİ ZİHNİNİZDEKİ BİLGİLERİ KOLAYCA HATIRLAMAKTIR.
Zihin, hiçbir şeyi unutmaz demiştik. En ufacık bir detayı bile. Hani deriz ya bazen; "Bana mı soruyorsun! Ben, daha akşam ne yediğimi bile hatırlamam!" Hayır, akşam ne yediğimizi de hatırlarız. (Hele de bu, babamızdan yediğimiz bir dayaksa
Fakat sadece, o bilgiyi, o detayı nereye koyduğumuzu bir türlü bulamayız. Çünkü insan beyni (ve aklı ve düşünme yetisi), Allah'ın bize verdiği en büyük nimettir. Öyle dev bir kompitürdür ki, içine milyarlarca, trilyonlarca cigabyte bilgiyi sığdırabiliriz. Yani binlerce, on binlerce kitabı ya da ansiklopediyi... Fakat evimiz'e koyduğumuz o çanta gibi, beynimizi de evimizin içi kadar tanımalı, bilmeli, hangi odasında neler var, hangi odada yemek yeniyor, uyunuyor, banyo yapılıyor, sohbet ediliyor gibi zihnimizi de tanımak, adlandırmak, her karış noktasını adımız gibi bilmek gerekir.
Fakat bunun için de KENDİMİZE GÜVENMEYİ ÖĞRENMEK; İNSAN BEYNİNİN YETENEKLERİNİN (SINIRSIZ OLMASA DA) BÜYÜKLÜĞÜNÜ KEŞFETMEK GEREKİYOR... ve KENDİMİZE DEĞER VERMEK.Biz, asla değersiz değiliz. Bizi, tüm evrenin Sultan'ı bir Allah yarattı. Her detayımızı, özenle tasarladı. Sanatını bakış nakış içimize kazıdı. Kuark'tan bütüne kadar her zerremizle bizi en mükemmel şekilde yarattı. Bize; "DÜŞÜNSÜNLER, İBRET ALSINLAR" diye akıl verdi. Bizi yarattığı diğer tüm canlıların halîfesi, yani efendisi kıldı. Çünkü düşünebiliyor, anlayabiliyor, gülebiliyor, ağlayabiliyoruz, sezebiliyor, hissedebiliyoruz. Çünkü öğrenebiliyor, idrâk edebiliyor, sorgulayabiliyor, seçim yapabiliyor, kabûl edebiliyor, reddedebiliyor, evet diyebiliyor, hayır diyebiliyor, fikir yürütebiliyor, karşı çıkabiliyor, sevebiliyor, aşık olabiliyor, merhamet edebiliyor, ümit edebiliyor, cesaret edebiliyor, gurur duyabiliyor, özleyebiliyor, merak edebiliyoruz. Hani biri gelip de, dün şu artistle konuştuk, baaak resim de çekildik beraber diye size hava atsa, ya da bir başbakan, ya da vali'yle görüştüğünü ballandıra ballandıra ona ne kadar "gıcık oluruz" değil mi? Yani kıskanırız azıcık.
Fakat biliyoruz ki, bizimle ilgilenen, "Ünlülerin En Ünlüsü", "Nâmı, şöhreti bütün galaksiye, bütün bu sonsuz uzaya yayılmış, değil bir kasabanın, bir şehrin, bir ülkenin yöneticisi; tüm uzayın, galaksilerin, uzayın dışındakilerin, mânâ ve rüyâ âleminin Tek Sahibi olan bir Allah, bizi özenle planlamış, yaratmış, bizimle ilgilenip tasarlamış, bize kendi rûhundan üfleyip hayat vermiş, bize; "Yeryüzümdeki halîfem" demiş, bizi sevmiş, merhamet etmiş, önemsemiş, değer vermiş, bir Allah'ın eseri, "dostu"yuz ve "Habibim" dediği bir peygamberin ümmetiyiz. Bu da yetmemiş, tüm saniyelerimizde bizi izliyor, bizi seyrediyor, bizi kötülüklerden, şerlerden koruyor. Neden değersiz olalım ki... Hele de içimizde keşfedilmemiş onlarca yetenek saklı dururken... Sadece kendimizi keşfedelim. Kendimizi ve yeteneklerimizi tanıyalım. Şöyle diyor Yunus Emre: “İlim, ilim bilmektir. İlim, kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen; bu, birçok okumaktır!” Kendini bilen, HER ŞEYİ bilir. Kendimizi, bilmek, binlerce sorunun anahtarıdır ve binlerce, yüz binlerce cevabı içinde taşır. Kendimizi bilmek, şu an aldığımız her nefesin anlamını çözebilmek ve gâyesini idrâk edebilmektir.
Kesin unutmak diye bir şey yoktur demiştim. Hiçbir şeyi; fakat hiçbir şeyi unutmayız. Çocukluğumuzun saklı anılarını bile. Sadece zihnimiz, o denli büyük ve karışık bir kompitürdür ki, hangi hardiskinde hangi bilginin olduğunu bilemez, bu yüzden de asla kaybolmayan bu bilgileri, ŞU ANA; yani bilince getirirken zorlanırız.Bir puzzle gibi parça parça ve bölük bölüktür hepsi de. Çünkü biz, bunları birbirleriyle İLİŞKİLENDİRMEDİĞİMİZ, birbirleriyle BAĞLAMADIĞIMIZ için bir bütün halinde değillerdir. Fakat kimi zaman gördüğümüz herhangi bir şey, yaşadığımız herhangi bir olay, bu İLİŞKİYİ biz fark etmeden kurar. Örneğin, arkadaşımıza bir konuda söz veririz; mesela yarın sana şu kitabı, bilmem şu CD'yi, şu kasedi getireceğim fln deriz. Fakat bunu hafızamıza alırken DİKKATSİZ OLDUĞUMUZ için, bu bilgi, orda zihnimizin bir köşesinde öylece durur. Çünkü bir İLGİ kurmamışsızdır ya da dikkatimiz, başka bir yerdedir. Tek İLGİ ve tek bağlantı, o arkadaşımızın adı ya da yüzüdür. İşte bu yüzden ertesi gün okula geldiğimizde elimizdi başımıza götürür ve “Oy, oy, oy, oy.. SENİ GÖRÜNCE aklıma geldi. Unuttum CD'yi ben ya!” deriz. Hele de o CD'yi, kitabı ya da kasedi isteyen, bizim çok hoşlandığımız biriyse
Hani sürekli hep göz göze gelmeye çalıştığımız, karşısındayken her şeyin aklımızdan uçup gittiği çok fakat çok özel biriyse... Oldu mu şimdi! Ne düşünür acaba, BENİ ÖNEMSEMİYOR mu der içinden? Ya da en sevdiğiniz dostunuz, en sevdiğiniz öğretmeniniz, kankiniz...
Demek ki, bilgileri hatırlamak için 2 şey, çok fakat çok önemliymiş. Birisi DİKKAT; ikincisiyse bir BAĞLARIN GÜCÜ. İkisi de olmazsa olmazlardan. BAĞ, sadece o arkadaşımızın yüzüydü. Başka hiçbir bağ kurmamıştık. Sabah okula gidince, TEK BAĞIMIZ olan o YÜZÜ gördük ve HATIRLADIK. Bazen unutmamak için parmağına kurdela takanlar vardır, bilirsiniz değil mi? İşte KURDELA da bu kastettiğimiz BAĞ'dır. Yani İLİŞKİLENDİRME. Eve geldiğimizde parmağımızdaki bu kurdelaya baktığımız anda ihtiyacımız olan bilgiyi HATIRLAR ve o kitabı ya da CD'yi hemen okul çantamızın içine koyarız; yarın, o çok sevdiğimiz arkadaşımıza vermek üzere. İşte zihnimizdeki bütün bilgiler, bu İLGİ ve BAĞ'lar yoluyla BİLİNCE DÖNER. Yani şu anki DÜŞÜNCE AĞIMIZA. Kimi zaman olur ki, bir bilginin HATIRLANMASI için hiçbir BAĞ yoktur bize HATIRLATACAK. Yıllar geçer. O bilgi, zihinde hep bir yerlerde vardır ama. Birden apansızın BİR BAĞ'a rastlarız onu HATIRLATACAK ve kaç yıl geçerse geçsin işte o bilgiyi hatırlarız.
Başka bir örnek vermek gerekirse; MSN'mizdeki ekli arkadaşlar listesi, MSN BAĞI'mızdır. Programı açtığınızda size istediğiniz kişiyi (Kişi, BİLGİYİ simgeliyor burada) tak diye verir. Fakat MSN'mizdeki kişi listesi SİLİNİRSE, artık öylece bakarız ekrana boş boş. Çünkü o programın da BAĞ'ı o listedir. O BAĞ olmadan hiçbir arkadaşınızla sizi görüştüremez. Yani SAKLI OLAN BİLGİYİ ZİHNE ÇIKARAMAZ biz insanlar gibi.
Başka bir örnek, birgün der ki arkadaşımız; Şişş, duydun mu, duydun mu; şu şey, şöyle oldu ya da şu şey, aslında söyleymiş. Biz, önce ona inanmayız. Hatta bazen, "çüş", "oha" gibi gayrı-filozofça bir tepki de veririz
Sonra, zihnimizde söylediği olayla ilgili hatıralar canlanır. Şu, şurda şöyle olmuştu. Dün, Ali bana şunu demişti. Geçen hafta, Oya bana şöyle davranmıştı vs. Yani arkadaşımızın "Şu şöyle oldu" cümlesi, bizim için bir olay zincirinin ANAHTAR BAĞI olmuştu ve bize başka bir bilgiyi ya da hatırayı anımsattı. O bilgi, başka bilgiyi; başka bir bilgi de diğer başka bir bilgiyi anımsattı ve "zincirleme" bir hatırlama yaşadık. Böylece arkadaşımızın anlattığı şeyi zihnimiz ve hatıralarımız, doğrulamamıza ya da hayır, böyle bir şey yok dememize yardım etti.
İşte insan beyni de böyle çalışır. Birbirinden bağımsız onlarca bilgiyi saklar içinde. Bu bilgiler, birbiriyle BAĞLANDIKÇA o bilginin hatırlanma hızını daha da artırır. PASCAL üçgeninin en tepesindeki SAYI'dan piramidin altındaki bütün sayılara ulaşmak gibi...Bu BAĞ'ı kuran şey, yani hatırlamadaki diğer etkense, DİKKAT'tir. Demek ki dikkat eksikliği konusunda ciddî bir çalışma yapmamız gerekir üstümüzde. Peki neden? Çünkü DİKKAT, bilgiler ve nesneler arasında ilgi ve bağ kurar. Dikkatimiz ne kadar üst seviyedeyse, bu bağlar da o kadar fazla, güçlü ve hatırlama da o kadar kolay ve hızlı olacaktır.
Dikkati neye benzetelim? Örneğin bir teyp kasetinin kalitesine mi? Örneğin sıfır, el değmemiş bir kaset aldık. En sevdiğimiz şarkıları radyodan kasete; YANİ HAFIZAYA çektik. Tekrar o şarkıları dinlemek için kaseti koyduğumuzda, Teypçalar, HAFIZASINDAKİ BİLGİYİ tekrar bize getirir. Yani HATIRLAR. Çok kaliteli, üzerine hiç kayıt yapmadığımız bir kaset olduğu için son derece TEMİZ bir kayıttır. Sesler, net ve berraktır. Peki, üzerine birçok kez kayıt yapılmış, M.Ö.'den kalan bir kaset olsaydı? O zaman o seslerin kalitesi, her yeni kayıtta düşecek, sesler yer yer birbirine girecek; yani TEYPÇALAR, O SESLERİ HATIRLARKEN net olarak hatırlayamayacaktı. Demek ki dikkat de öğrenmek için en gerekli şeylerden. Ve demek ki çoğu hatırlayamadığımız şeylerin başlıca nedenlerinden biri de, o bilgileri zihne çıkaracak bir BAĞ ya da HATIRLATICI FAKTÖR'ün olması kadar, o bilgileri SAKLARKEN ETTİĞİMİZ DİKKATMİŞ. Yani "ne kadar unutkan bir insan" demek yerine "ne kadar dikkatsiz bir insan" dememiz gerekiyormuş.