Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1509 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1509 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 309
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 302
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,004
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,125
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,070
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,003
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,140
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,519
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,285
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,168
|
|
|
İNANILMAZ GÜÇLERE SAHİP 7 CADI |
Yazar: Spiritüeller - 17-06-2016, Saat: 01:55 - Forum: CADILIK
- Yorum Yok
|
|
CATHERİNE MONVOİSİN:
Fransız bir kuyumcunun karısıydı. Çocukluğunda önsezileri çok etkiliydi ve onu ünlü yapan bu oldu. Kocası iflas ettikten sonra, Aşk iksirleri, Zehirler,Kürtaj için uyuşturucu iksirleri yapmaya başladı ve sonrasında insanların ileriye dönük hayatı hakkında bilgiler vermeye başladı, onu ziyarete gelenler içinde kontesler,prensler ve soylular vardı. Paris'te 1680'li yıllarda kızı ile birlikte cadılık suçlamasıyla tutuklandı ve yine aynı yıllarda Place de Grieve de cadı olduğu kanıtlanan Catherine Monvoisin yakıldı. Annesinin ölümünden sonra kızı devam ederek birden fazla suikast girişimini önledi ve birçok gizli dosyayı sezgileriyle Kral'a aktardı.
Suçu :2000 - 2500 kişiyi öldürmek
Özellikleri: El falcılığı,yüz okuma,iksircilik en bilinen özellikleriydi.
AGNES SAMPSON:
16.Yüzyıl sonunda iskoçyanın bir köyünde isim yapmaya başladı. Şifacı 1589 prens evlenmek için gemiyle yola çıktı. Agnes Sampson ise prensi kraliçeden intikam almak için öldürmeye karar verdi. Ve denize açılmadan önce presin evleneceği kadın hakkında bir bahane uydurarak, kraliçeye geminin büyük bir fırtınaya yakalanıp batacağını söyledi. Bir süre sonra kendi odasında yaptığı büyü ile denizde büyük bir fırtına çıkarttı ve geminin neredeyse batmasına neden olacaktı. Prens bu durumdan geri dönerek,kraliçeye durumu anlattıktan sonra,prensin evleneceği kızı ve en yakın arkadaşını İskoçya'ya getirtti. Kraliçenin emri üzerine ilk cadı mahkemesi kuruldu ve prensin evleneceği kadın ve arkadaşı cadı ilan edilip diri diri yakıldı. Bundan sonra Agnes Sampson bu güçleri sayesinde 70 kişiyi sahte cadılık yalanıyla yaktırdı. Temmuz ayında cadılık suçlamasıyla tutuklandı ve işkence yapılarak suçu itiraf ettirdi,ayrıca onu koruyan ve zindan da ziyaretine gelen 3 rahip ve birden fazla kadın onun şeytanın annesi olduğunu ve onun gerçek bir cadı olduğunu itiraf ettiler. Onu ziyarete gelenler,koruyanlar dahil olmak üzere kopenhag yakınlarında 12 kişi yakılarak öldürüldü.
Suçu: Prense suikast, 70 kişinin suçsuz yere ölmesi
Özellikleri: Doğaüstü güçlere sahipti.
ALİCE KYTELER:
4 kez evlenmiştir,ilginç taraf ise kocalarının hepsi varlıklı ve hepside ölmüştür. Böylece varlık içinde yüzen Alice Kyteler büyük tefecilerden olmuştur. Çevresinde bulunan insanlar ve/veya halk Alice Kyteler'ın kocalarını zehirleyip şeytana kurban ettiğini söylemeye başlamışlardı. Evine girip araştırma yaptıklarında evde birçok farklı şişede tozlar ve hayvan ölüleri olduğunu gördüler. Bunun üzerine tutuklanan Alice Kyteler cadı mahkemesine çıkartılarak suçlu bulundu. Bu suçlardan sonra İrlanda topraklarındaki ilk cadı olma ünvanını da kazanmış oldu,ertesi gün yakılma kararı alındı. Fakat işin ilginç tarafı yakılmak için zindandan alınacağı vakit zindan da bulunamamıştır. Ve hiç bir zaman izine rastlanmadı. Halk'ın ısrarı üzerine hizmetçisi kırbaçlandı ve onun adına aynı saatte diri diri yakıldı.
Suçu: İsa ve Kiliseyi inkar etmek , Geceleri kiliside toplanıp kara büyü yapmak , Hristiyanları kontrol altına almak için büyü yapmak , Kocalarının ölümü
Özellikler: Kara Büyü
ANGELE DE LA BARTHE:
Tarihte yaşamış sapkın büyücülerden bir tanesi. Sapkınlıkları arasında:Şeytanla ruhsal ilişkiye girdiğini söyleyip,ondan bir bebek getirdiği söylenir. Bu bebek kurt kafasına sahip yılan kuyruğu bedenli bir canavardır.Çocuğunu beslemek için bebek mezarlarını kazıp onları çıkartır ve çocuğunu beslerdi. Bir gece çocuğunun kaçtığını söyledikten sonra cadı mahkemesine çıkartılıp yargılanır ve suçlu bulunur. Fransa'nın Touluse kentinde yakılmıştır.
Suçu: Şeytanla iletişim kurup onu dünya içinde tutmak.
Özellikleri: Belli değil
MOTHER SHİPTON:
Dogduğunda bacakları bükük,geniş baş,batık yanaklar ile deforme bir çocuk olarak dünyaya geldi. Tüm halk onu cadıların çocuğu olarak gördü. 9 yaşında nesnelerin etrafında döndüğü ve daha birçok tuhaf olayın gerçekleştiği kanıtlanmıştır. İnsanlardan kaçarak İngiltere'nin Yorkshire kentinde bulunan Mother Shipton mağarasını evi olarak kendisine seçmiştir.En büyük kahinlerden olup Nostradamus kadar iyi olduğu söylenir. 30 saniye ileri dönük söylediği bütün herşey gerçekleşmiştir.
Suçu:İyi kalpli bir kahin olarak tanındı ve hiç suçu olmadı.
Özellikleri: Telekinesis güçler,ileriyi görme sezgileri
MARET JONSDOTTER:
İsveçli cadılardan bir tanesi. Gertrud Swendsdotter adında olduğunu söyledikleri bir kızın,suyun üzerinde yürüdüğünü görenler baş rahip ile görüşmeye giderler.Rahip uzun görüşmeler sonunda aileyi ikna ederek bir görüşme sağlarve Gertrud Swendsdotter adındaki kızla konuşmaya başlar,fakat hiç beklemediği zamanlarda farklı bir sesin daha cevap verdiğini sezer. Daha detaylı inceleme yaptığında evin hizmetçisini şeytanın ele geçirdiğini anlar ve gerçek adının da Maret Jonsdotter olduğunu öğrenir. İnanmak için kıza bir teklif yapar ve suyun üzerinde rahiple birlikte yürürler.Eğer daha fazla uğraşırlarsa kıtlık ile tehdit edilen halk,cadı mahkemesi kurulmasını ister. Ve kurulur fakat idam için yeterli delil olmadığı için serbest kalır. Sonraki zaman içinde,söylediği gibi kıtlık yaşanır ve bu sefer suçlu bulunarak yakılarak öldürülür.
Suçu: Şeytanla işbirliği yapması
Özellikleri: Gözle görülmeyen varlıklarla iletişime geçebilmesi
MARİE LAVEAU:
Dünyada yüksek cadı rütbesi olan tek kişidir. Voodoo uygulayıcısı olarak tarihe adını yazdırdı,ölüleri çağırma,telekinezi gibi birçok özelliği vardı. 1874 yılında öldüğünde 12.000 kişi cenazesinde bulunmaktaydı
Suçu: Bulunmamaktadır.
Özellikleri:Ölü çagrıcılığı,telekinezi,zihin kontrolü
|
|
|
rüyamı yorumlar mısınız? |
Yazar: Hayat Enerjisi Maneviyat - 16-06-2016, Saat: 21:54 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
rüyamda annesi ben değilim eşim babasıymış ama kızımız olarak kabul etmişim bende cocuk 6-7 yaşlarında onun yuzunu vs gördüm şuanda hatırlamıyorum o cocuktan sonra kendi çocuklarım gelecekmiş böyle bir rüya
|
|
|
HANGİ ZEKA TİPİNE SAHİPSİNİZ ? |
Yazar: Emka - 16-06-2016, Saat: 21:06 - Forum: Zihin
- Yorum Yok
|
|
1) Sözel – Dilsel Zeka:
- Bu zeka tipine sahip birey dil öğrenmede ve telaffuzda oldukça başarılıdır.
- Kitap okumayı sever ve yazı yazmada başarılıdır.
- Karmaşık cümleleri kolaylıkla çözümleyebilir.
- Kelime ezberleme kapasitesi ve hızı yüksektir. Rahatlıkla büyük bir kitabı ezberleyebilir.
- Şiir yazma kabiliyetleri bulunur, şiir okumaktan hoşlanırlar.
- Karşıdaki kişiyi dinler ve ne denilmek istendiğini daha iyi farkeder.
- İkna kabiliyetleri yüksektir.
- Okuduklarını ve anladıklarını kolaylıkla yorumlarlar.
- Hitap gücü ve nutuk becerisi yüksektir.
- İnsanlara kendilerini dinletebilir.
2) Sayısal – Mantıksal Zeka:
- Bu zeka tipine sahip birey klasik IQ testlerinde oldukça başarılı olur.
- Matematik işlemlerini kolaylıkla yapar ya da yeni kuramları çabuk kavrarlar.
- Mantıksal örüntüleri ne kadar karmaşık olursa olsun çözmenin yolunu bulur.
- Bilgisayar programlama – algoritma ve elektronikteki mantıksal kapılar gibi sistemleri rahatlıkla kavrar ve özgün buluşlar yapabilir.
- Kesin doğru veya yanlış bilgiler daha tatmin edici bulunur.
- Satranç, dama gibi oyunlarda başarılıdır.
- Soyut düşünme becerisi oldukça gelişmiştir.
- Karar verme kabiliyeti oldukça gelişmiştir.
- Grafik ve istatistik okuma becerisi gelişmiştir.
3) Görsel – Uzamsal Zeka:
- Bu zekaya sahip bireyler için geometrik şekiller karmaşık gelmez.
- Üç boyutlu geometrik şekiller üzerinde matematiksel işlemleri gerçekleştirirken oldukça başarılıdır.
- Çizim kabiliyeti oldukça gelişmiştir.
- Resim çizme konusunda başarılıdır ve ünlü ressamların tümünde bu özellik bulunur.
- Hafızasında görüntüleri inceleyebilecek düzeyde saklar. Örneğin bir defa gördüğü bir kişinin yüzünü unutmaz ve kağıda çizebilir.
- Evde veya ofiste eşyalarını kolaylıkla kaybetmez. Koyduğu bir nesnenin yerini hatırlar.
- Gözleri en önemli duyu organlarındandır.
- Hayal kurma durumu daha fazla gözlenir.
4) Bedensel – Kinestetik Zeka:
- Fiziksel etkinliklerde daha başarılıdır.
- Mutlaka uğraştığı bir spor dalı vadır.
- Kaslarının kontrolüne %100 e yakın oranda sahiptir.
- Uzun süre bir yerde sabit kalmaktan hoşlanmaz, bu tür durumlarda ellerini ya da ayaklarını hareket ettirmeye başlar.
- Genellikle hızlı hareket etmeyi sever.
- Kısa mesafelerde zamanı varsa ulaşım araçlarını tercih etmek yerine yürümeyi tercih eder.
- Vücut dili kullanımı oldukça fazladır. Duygularını hareketleri ile belli eder.
5) Ritmik Zeka:
- Bu zeka alanına sahip bireylerin müzik kulakları gelişmiştir.
- Müzikleri hafızalarında doğru notalarla ve ritimle saklayabilir.
- Seslere duyarlıdır.
- Müzik aletlerini çabuk öğrenir ve kullanır.
- Sesini doğru kullanabilir.
- Ritmik konuşma veya hareket etme kabiliyeti vardır.
- Kulakları en önemli duyu organlarındandır.
- Duyduğu sesin hangi nota olduğunu bilir.
6) Doğacı Zeka:
- Doğayı sever ve korur.
- Hayvan besleme ve bitki yetiştirmeye istekli olur.
- Çevrenin temiz tutulması konusunda duyalıdır.
- Açık havayı (doğayı) kapalı ortamlara tercih eder.
- Yeni bitki ve hayvan türleri görmek onların ilgisini çeker.
- Belgesel izlemeyi sever.
- Bahçede çalışmayı sever.
- Doğa olayları ilgisini çeker.
7) İçsel Zeka:
- Bağımsızdır.
- Kendi belirlediği hedefleri vardır.
- Bireysel başarıya odaklanır.
- Güçlü ve zayıf yönlerini tanır.
- Öz saygı ve sevgi yüksektir.
- Başkaları ile paylaşmadığı iyi özellikleri vardır.
- Kendi kararlarını kendisi verir.
8) Sosyal Zeka:
- Grup içinde doğal bir lider görünümündedir.
- Arkadaşları ile vakit geçirmekten hoşlanır.
- İletişim becerileri yüksektir.
- Başkalarına yardımcı olmada gönüllü olur.
- Problemli arkadaşlarına destek olur.
- Bir ya da iki tane çok sıkı dostu vardır. Bunun yanında onlarca yakın arkadaşı vardır.
- Organizasyon becerisi yüksektir.
- Diğerleri tarafından arkadaşlık için aranır.
zeka tipinizi ya da tiplerinizi belirlediyseniz aşağıdan anketimize katılarak bunu bize belirtebilirsiniz.
|
|
|
ABORJİNLERİN ŞAŞIRTAN HAYATI |
Yazar: Emka - 16-06-2016, Saat: 19:42 - Forum: ABORJİNLER
- Yorum Yok
|
|
Avustralya kıtasının yerlileri olan Aborjinler, görüp göremeyeceğiniz en farklı kabile… Gelenekleri ve yaşam şekilleriyle yüzlerce yıl geriden gelen Aborjinler, kendi alanlarının dışına çıkmadan ve sınırlarına kimsenin girmesine izin vermeden çok uzun yıllar yaşamlarını sürdürmüşler. Şimdi bir kısmı bizim dünyamıza adapte olmuş olsa da onlar, şu anda dünya üzerinde yaşayan kabileler arasında ruhlarını ve bedenlerini bizden çok daha farklı kontrol etmeyi başarabilen ender kabilelerden.
İngilizler 18. Yüzyılda Avustralya’ya yerleştiğinde orada, 300.000’den fazla Aborjin yaşamaktaydı. Ancak maalesef bu sayının büyük bir kısmı İngilizler tarafından öldürülüp, topraklarından sürüldüğü için bu sayı eksildi ve 1900’lere gelindiğinden Aborjin nüfusu 45.000 olarak kayıtlara geçti. Ancak 1960’lar, Aborjinler için ‘yaşama dönüş çizgisi’ oldu ve hükümet onlara toprak hakkı tanıyarak kendi yaşam alanlarını yaratmalarına ve korumalarına izin verdi. Böylece Aborjinler de nüfusları tükenmeden önce derin bir nefes aldılar ve neticesinde şu anda 300.000 ile 400.000 arasında bir nüfusa sahip oldular.
Avustralya’da yaşamlarını sürdürmeye çalışan Aborjinler, zannedildiği kadar vahşi bir toplum değil, aksine çok hümanist kabilelerdir. Aborjin halkı şimdiye kadar birçok zorlukla karşılaşıp, fazlaca kayıp verdiği için kendi benliğine olan güvenini de büyük ölçüde kaybetmiştir aslında. Yani saldırgan olduğu düşünülen Aborjinlerin esasında, sadece doğayla bütünleşen ve insanlara zarar veremeyecekleri bir inanç sistemi vardır. Aborjinlerin dini inanışlarına göre ‘Hayal Zaman’ denilen bir dönemde ruhlar toprağın üzerinde dolaşıp tüm hareketli hareketsiz varlıkları, ağaçları, taşları, nehirleri ve insanları yaratmışlardır. Bazı yorumlamalara göre toprak ve barındırdığı her varlık bütünüyle kutsaldır. Çitleri, demiryolları ve hayvanlarıyla beraber gelen beyaz adam da bu kozmosun bir parçası olduğundan yerlilerin ona karşı bir müdahale hakları olamaz.
Aborjinler koyu tenli, kahverengi ya da siyah saçlıdırlar. Avcılık ve toplayıcılıkla uğraşan Aborjinler, kanguru ve opossum gibi hayvanları, sürüngenleri ve kuşları avlayarak, balık tutarak, kabuklu deniz hayvanları toplayarak, böcek, yaban balı, yumurta, tırtıl, meyve, tohum ve kökler arayıp bularak yaşarlar. Toprağı işlemedikleri ve hayvan beslemedikleri halde, doğal kaynakları dikkatle kullanır ve korurlar. Ustalıkla değerlendirdikleri doğal çevrelerini, bugün olduğu gibi eskiden de çok iyi tanırlardı. Evcilleştirdikleri tek hayvan dingo denilen bir tür yabani köpektir. Göçebe olarak yaşayan Aborjinler, çok fazla eşya sahibi olmazlar…
Her ne kadar Aborjinler’in tek bir kültürü paylaştığı düşünülse de bu aslında kocaman bir yanılgıdan başka bir şey değildir. Avustralya gibi büyük bir toprak parçasına tek başlarına egemen oldukları için ada içerisinde birbirinden çok farklı kültürlere, dillere ve yaşam şekillerine sahip olmuşlardır. Avrupa gibi dünyanın en küçük kıtasında bile birbirinden çok farklı dil ve kültürün bulunduğunu düşünürseniz, aynı durumun Avustralya yerlilerinde yaşandığını da anlamak zor olmayacaktır. Aborjinler açıkta, ağaçlardan yapılan ilkel barınaklarda yaşayan ve doğayla bağlantılarını asla kesmeyen bir topluluktur. Üstlerine sürdükleri boyaları bir giysi gibi kullanırlar, örtünmeye çok fazla ihtiyaç duymazlar. Kıyafetler için kanguru derisini tercih ederler. Ancak bugün Aborjinlerin büyük bir çoğunluğu kasaba ve şehir hayatına uyum sağlamış durumdadır.
Aborjinler için ‘Rüya’ çok ayrı bir anlama sahiptir. Rüya görmek önemli bir ritüeldir ve bu durum, alternatif tıbbın yoluna da ışık tutmayı başarabilmiştir. Öyle ki, Didgeridoo adı verilen Aborjin çalgılarının tamamen uyku seansları düzenlemek için çalındığı düşünülmektedir. Günümüzde “Uyku Apne Sendromunu” tedavisi için alternatif yöntem olarak Aborjin çalgılarının sesleri kullanılır. Aborjinler için uyku geçmiş, gelecek ve şimdinin bir karmasıdır ve Aborjinler için düş görmek bir iletişim aracıdır. Onların inancına göre, hiç kimse ölmez ve yaşam son bulmaz çünkü gerçek hayat rüyalarda görülen dünyalardır ve bu dünya, düş zamanı denilen bir çizgide ilerler. Ölüm ve doğum bu düş zamanının parçalarıdır; hayat döngüsü rüya ile başlar ve devam eder. Aborjinlerin olabildiğince sade kalan hayatları ve medeniyetlerini geliştirmemelerindeki en büyük etken de bu felsefedir. Aborjinler dünyayı o kadar fani görürler ki, deyim yerindeyse bu dünyaya dikili tek bir ağaçları bile olmadan yaşayabilmeyi başarmışlardır.
Aborjinlerin belirgin özelliklerinden birisi de telepati yetenekleridir. Seslerini, şarkı söylemek ve ayin yapmak için kullanan Aborjinlerin, duygu ve düşüncelerini algı yoluyla iletmekte oldukları düşünülür. Aynı soruya birbirleriyle konuşmadan ortak cevap veren Aborjinlerin, kendi aralarında telepati yeteneklerinin ne derecede yoğun yaşandığı da tamamen bizim anlayamayacağımız bir şey... Bir Aborjin'e verilen bilginin, herhangi bir görüşme olmadan diğerinden edinilebilmesi bu şüpheleri kuvvetlendirmektedir. Her ne kadar bu konuda kesin bir bilimsel kanıt ortaya çıkartılmamış olsa da, mevcut testlerde ilkel hayatını koruyan, asimile olmamış Aborjinlerin telepatiyle iletişim kurduklarına dair şüpheler oldukça yoğundur. İşte tam da burada şöyle bir not düşmeliyim; telepati yeteneğinin gelişmesi ve kullanılır olmasındaki en büyük etken, Aborjinlerin hayatlarında yalana yer olmayışıdır. Yalana yer olmamasından da ziyade Aborjin kültüründe “yalan”, tanımlanmış bir kelime bile değildir aslıda. Yalan olmadığı için de duygularını tüm gerçekliğiyle karşı tarafa aktarmak mümkün hale gelebilmiştir.
Aborjinler soyları boyunca çölde yaşamak için denenecek ve yapılacak her şeyi yapmışlardır. Bu sebeple Aborjinler, su içmeye çok fazla ihtiyaç duymazlar çünkü bünyeleri en kötü şartlara alışıktır. Aynı zamanda buldukları su birikintileri fazla olmadığı için banyo da yapamazlar. Ancak temizlenmelerini sinekler sağlar. Sabah güneşi ile gelen sinekler vücutlarını kaplar ve tüm vücudun üzerinde bulunan mikrop ve benzeri şeyleri yerler ve bu iş bitince herkes yoluna devam eder.
Aborjinler daha birçok yeteneğe sahiptir ki bunlardan bir tanesi de iz belirleme kabiliyetleridir. Bu insanlar herhangi bir ayak izine bakarak o ayak izini yapan kişinin yaşını, sağlık durumunu ve ne zaman geçtiğini belirlerler. Bunun yanı sıra gövdesi toprakta olan bitkilerin toprak üzerinde bulunan yapraklarına dokunarak bu bitkinin ham mı yoksa olgun mu olduğunu anlarlar.
Dünya üzerinde yaşayan en ilginç kabilelerden birisi olan Aborjinleri görmek ise hiç de kolay değildir. Bir Aborjin kampı ancak özel izinle ziyaret edilebilir. Eğer ziyaret için özel bir sebep belirtebiliyorsanız Toprak Konseyine yazıp dört ila altı hafta arasında cevap beklemelisiniz. Daha fazla bilgi için büyük şehirlerde bulunan Aborjin Destek Guruplarına başvurabilirsiniz. Avustralya'nın kuzey batısında rezerve kampları dışında az sayıda Aborjin misyon evlerinde yaşamaktadır.
Düşündüğünüzün aksine Aborjinler ile iletişime geçmenin hiç de kolay olmadığından bahsetmiştik. Küçük bir uyarı daha; Alice Springs'e trenle yolculuk ederken geçilen küçük kasabaların istasyonlarında rayların dibine oturmuş, cansız gözlerle kameralara, trenlere ve kalkan tozlara bakan Aborjinler görebilirsiniz. Bazı yerlerde turistleri durmamaları ya da bakmamaları için uyaran levhalar vardır. Bu uyarılara aldırmayan birçok kişi araçlarına gelen taşlara katlanmak zorunda kalmıştır. Ancak bazıları da tıpkı beyaz Avustralyalılar gibi güler yüzlüdür. Eğer onlara denk gelirseniz çok daha başarılı bir iletişim gerçekleştirebilirsiniz. Ülkenin kuzeyinde oto stop yapıyorsanız onlarla beraber olma şansınız yüksektir. Onlarla konuşmayı deneyebilirsiniz fakat bu, rastladığınız Aborjin'in ruh haline ve dünya görüşüne bağlıdır. Eğer Aborjin kültüründeki yabancılarla sohbeti hoş karşılamayan kurallara bağlı birine denk geldiyseniz pek şansınız yoktur. Kuzey Queensland'de bir parkta sigara içen ve polisi görür görmez hemen ortalardan kaybolan Aborjin guruplarını da görebilirsiniz.
|
|
|
BAŞMELEK GABRİEL Günlük Mesajı 15.06.2016 |
Yazar: Emka - 16-06-2016, Saat: 07:08 - Forum: Gabriel (Cebrail)
- Yorum Yok
|
|
BAŞMELEK GABRİEL - Günlük Mesajı – 15.06.2016 Çarşamba
HER SALIVERİŞ BİR KUTLAMA NEDENİDİR(Every Release is Cause for Celebration)
Gerçekleştirmekte olduğunuz o sonsuz gibi görünen salıverme işleminin size en iyi ihtimalle ağır geldiğini anlıyoruz. Salıverme sürecinize bakışınızı hafifletseydiniz ne olurdu? Ötesine geçtiğiniz eski enerjileri serbest bırakmayı, kutlama sebebi olarak görmeye başlasaydınız ne olurdu? O enerjilerin sizi terk etmesinin size daha hafif ve daha mutlu hissettirdiği fikrini kucaklasaydınız ne olurdu?
Sizler kutlamalarınızda çoğu kez havaya balon salarsınız. Sizden ayrılan herhangi bir eski enerjiye tıpkı böyle –rengarenk ve neşeli bir biçimde, teslim alınmak üzere göklere yükselirken¬– baksaydınız ne olurdu? Gidişlerini izlerken onlara el sallayıp gülümseyebilseydiniz ne olurdu?
Sevgililer, içinden geçtiğiniz her bir değişim –her salıverme, her bütünleşme, kendinizi yeni bir biçimde deneyimlemek için her fırsat, büyük bir kutlama nedenidir. Işığı ait olduğu yere, bilgiye (aydınlanmaya) verin! Süreci merak ve zevkle kucaklayın, çünkü onun her bir parçasını hassas kalpleriniz, cesaretiniz ve istikrarlı çabalarınız sayesinde hak eden sizsiniz! Bizler sizi en başından beri kutluyoruz. Partiye(eğlenceye,kutlamaya) katılmanızın vakti gelmedi mi? ~Başmelek Gabriel
|
|
|
SUBLİMİNAL MESAJ 25.KARE TEKNİĞİ DİKKAT! |
Yazar: Emka - 16-06-2016, Saat: 07:00 - Forum: Bilinçaltı
- Yorum Yok
|
|
Kısa bir tanım yapmak gerekirse,Bilinçaltınıza sizin isteğiniz dışında ve sizin hayatınıza,alışkanlıkarınıza,fikirlerinize,düşüncelerinize yön verebilecek,farklı düşünmenizi sağlayacak şekilde gizli bir biçimde uygulanan sistemli ve planlı bir uygulamadır.Kimi zaman bir ses dosyası içine gizlenmiş halde (ki bu muhtemelen Müzik Kliplerinde mevcuttur) , kimi zaman Görsel olarak Film,Reklam,Çizgi Film,Haber,Belgesel içinde,Firma ve ürünlere ait logolarda,simgelerde,sembollerde ve yine ürünlerin tanıtımı için çekilmiş reklam filmlerinde 25. Kare uygulaması veya daha basit anlamda Bilinçaltı Telkin'ler kullanılmaktadır. İlk dönemlerde görsel anlamda her biri bir kare şeklinde sıralı ve hızlı halde gösterilen Filmlerde 25. Kareye gizlenen ve flaş şeklinde bir anda ekrandan geçen sizin o an için görmediğiniz ama beyninizin algıladığı bir sistem olan 25. kare tekniği zamanla Teknolojik imkanların artması sonucunda şimdi artık kısa süreli reklamlarda bile görüntü içerisine programlar vasıtasıyla ustaca gizlenmiş Telkinler halinde yer almaktadır.
[b][/b]
Peki bu teknik ne amaçla kullılıyor ?Kullanım Sahası çok fazla olduğu gibi kullanım amacı da oldukça fazla.İyi niyetle kullanıldığı saha çok az hatta yok denecek kadar az.Bir Dini İnanışın reklamını yapmak,insanlarda sorunsuz ve şartsız kabullenmeyi sağlayacak alt yapıyı oluşturmak maksadıyla,İyi'nin Kötü,Kötünün İyi gösterilmesi maksadıyla,Bir Ürünün kolay yoldan tanıtılması ve çok satılması maksadıyla ekonomik açıdan,Toplumun Değer Yargılarını değiştirmek maksadıyla ( ki en çok bu alanda) kullanıldığını görmekteyiz.
Şimdi birkaç örnek resimle anlatımı pekiştirelim.Vereceğimiz resimler hep Cinsel içerikli Obje ve Kelimelerin Bilinçaltı Telkini için nasıl kullanıldığını gözler önüne seriyor.Bu resimleri çevremdeki pekçok insana gösterdiğimde önceden bu mesajta saklanmış bir kelime veya bir şekil var dikkatle bak diye uyarmama rağmen uzun uzadıya bakmaları sonucunda resimdeki Bilinçaltı Gizli Mesajları göremediklerini belirtmemde fayda var.Birde bu tarz görüntülerin ekranda 1 saniye veya daha az bir süre kaldığını gözönünde bulundurursak işin vehameti daha açık bir biçimde ortaya çıkacaktır.
Subliminal,25. kare veya Bilinçaltı mesaj aramalarıyla daha detaylı resimlere ulaşabilirsiniz.Konuyu daha fazla dağıtmayalım.Özellikle Televziyon izlerken insanlar yoğun bir Subliminal Tehdidi ile karşı karşıya kalmakta.
Ticari anlamda Subliminal yoluyla sizlere neler sattıklarını tekrar bir gözden geçirmenizi rica ediyorum.İzlediğiniz bir Reklamdan sonra apar topar Cola ve Cips almaya gitmeniz,canınızın sürekli aynı çikolatayı çekmesi,izlediğiniz bazı normal görüntülerden yada programlardan sonra Cinsel istek duymanız,bazı programların yada sanatçıların müptelası olmanız belli başlı örnekler.
Keza geniş açıdan baktığımızda olayın sadece Ekonomik anlamdaki Subliminal mesajlarda görüntü bazında bir etkileme ile bitmediğini de belirtelim.
Cola,Cips vb. yiyecek ve içeceklerde tıpkı Sigara ve Alkol'deki gibi sizi bağımlı kılan,sürekli alma ve yeme,içme isteği uyandıran ek maddeler kullanıldığı da bariz bir gerçektir.Sürekli şu yönde eleştiriler gelmekte bunları anlatıyorsunuz fakat çözüm önerisi sunmuyorsunuz.
Ben bu eleştirileri şuna benzetiyorum.Ben çok yemek yiyeyim ama hiç kilo almayayım,ben hiç kitap okumayayım ama çok bilgili olayım vb. Sizlere Subliminal nedir ve kullanım sahaları nelerdir bunları uzunca bir süredir anlatmaktayım.Artık Düşmanımızı tanıyoruz,ne şekilde hareket ettiğini biliyoruz.Öyleyse çözüm önerisini bizden beklemek niye.
Karşınızda size düşman bir sistem mevcut bu sisteme karşı koyabilmek için yapmanız gereken evinizdeki o küçük kutudan uzak durmak,ona bağımlı kalmamak,özellikle sizde aşırı derecede izleme,alma,yeme,içme isteği uyandıran program ,reklam vb. şeylerden kaçınmak.
|
|
|
Subliminal mesajlar çocukların bilinçaltını kontrol ediyor |
Yazar: Emka - 16-06-2016, Saat: 06:37 - Forum: Bilinçaltı
- Yorum Yok
|
|
İnsan beyninin günümüzde daha yakından tanınır hale gelmesi ve ilerleyen teknolojinin de etkisiyle düşünce gücü etkinliğini artırıyor. Düşünce gücünün etkisinin artmasıyla birlikte, subliminal mesajlar dediğimiz yöntemle hedef kitleye ulaştırılmak istenen mesajlar kişinin algısı dışında bilinçaltına iletilebiliyor. Reklamlarda, sinema ve televizyonda sıklıkla kullanılan bu yöntem, en çok da zihinsel anlamda yetişkinler kadar gelişmiş olmayan çocukları etki altında bırakıyor.
Subliminal mesajlar nasıl etkiliyor?
Kişilerin bilinçaltına mesajlar göndermek konusunda dijital ses dosyalarındaki işitsel kaynaklar, TV ve sinema’da gözün bile seçemeyeceği kadar kısa sürede bilinçaltına itilen kareler, reklam benzeri afişlere yerleştirilen işaret veya kelimeler kullanıldığını ifade eden Yavuz, görüşlerini aktarmayı sürdürüyor: “Bilinçli görmede saniyede en çok 24 kare izlenebilir. Eğer saniyedeki kare sayısı 24 değil de 25 yapılırsa, son karedeki fotoğrafı bilinç algılayamaz, bu son 25. kare direkt bilinçaltına gider. TV’de ise saniyede geçen görüntü 2’tir. Gizli reklam ya da mesajlar, 25. kare kullanılarak, maalesef bugün bile yaygın bir şekilde gizlenebilmektedir. Etik olmayan bu durum, kişiler farkında olmadan çeşitli tüketim maddelerine ya da kişinin bilinçli iken reddedeceği farklı fikirlere yönelmesine neden olabilmektedir. Böyle subliminal yöntemlerle bir ürünün reklamını, bir inancın ya da görüşün propagandasını yapmak mümkündür. Mesajlar bir film karesinde, dizi ya da reklamda görsel içerikli olabileceği gibi; işitsel anlamda sesler aracılığıyla şarkı ya da reklamlarda da yer alabilmektedir.”
Subliminal mesajlar, çocuklar için daha büyük tehlike yaratıyor
Yetişkinleri de kolayca etkisi altına alabilen subliminal mesajların, zihinsel ve psikolojik gelişimini henüz tam olarak tamamlayamamış çocukları daha yakından etkilediğini ve bu konuda dikkatli olunması gerektiğini söyleyen Uzm. Dr. Mehmet Yavuz, görüşlerini paylaşmaya devam ediyor: “TV’de çocuk kuşaklarında gösterilen çizgi film ve eğlence programlarının büyük bir çoğunluğu dışarıdan ithal edilmektedir. Televizyon kanalları, bu tür programları hiçbir incelemeye ve denetime tabi tutmadan yayına sokmamalıdır. Ünlü çizgi film yapımcıları bile zaman zaman subliminal bilinçaltı mesajlar nedeniyle, çocuklarımızın ve gençlerimizin henüz olgunlaşmamış ya da kişiliği oturmamış beyinlerini, kendi amaçları doğrultusunda istismar edebilmektedir. Bu durum, çocuklarımızı ve insanlarımızı yozlaştırmaya sebep olabilir. Çocuklarda beyin gelişiminin tam olmadığını da düşünürsek subliminal mesajların ne denli tahribat yapacağı açıktır.”
Peki, ne yapmak gerekiyor?
Yetişkinlerin ve çocukların müzik parçalarını dinlerken ya da herhangi bir film izlerken, bilinçaltının verilen mesajları hiç aksatmadan kayda alıyor olabileceğini söyleyen Yavuz, görüşleri şu sözlerle dile getirmeyi sürdürüyor: “Bilinçaltı hiçbir mesajı unutmaz. Türkiye’de ve dünyanın birçok yerinde bilinçaltı reklam yasaklanmıştır ama bütün bu reklamları, dizi, film ve belgeselleri bilinçaltı mesaj içerip içermediği noktasında denetleyecek ve toplumu uyaracak, yeni donanımlara ve yazılımlara ihtiyaç vardır. Ülkemizde TV ve radyo kanallarının çokluğu nedeniyle bunların hepsini birden denetlemenin zorluğu inkar edilemez bir gerçektir. Bu nedenle görsel ya da işitsel medyanın, bireysel davranarak kendi denetimlerini yine kendilerinin yapmaları ve genç dimağları her türlü subliminal saldırılardan korumaları insani bir görev olduğu kadar, aynı zamanda milli de bir vazifedir.”
|
|
|
REPTİLİAN VE ANNUNAKİ IRKLARI ARASINDA YAŞANAN SAVAŞ |
Yazar: Spiritüeller - 16-06-2016, Saat: 03:42 - Forum: GİZEMLİ MEDENİYETLER
- Yorum Yok
|
|
Dünya Tarihi ve dünyada,geçmişte yaşananlar herzaman biz insanlar için merak uyandırmıştır. Bir de çok eski zamanlara bakıldığında gerçekten hayrete düşebileceğimiz bilgiler ve anlatımlarla da karşılaşmaktayız. Bildiğiniz üzere çok eski kadim zamanlar hakkında anlatılan bilgiler yalnızca mağara duvarlarına yada tabletlere yazılmış olan ve günümğze kadar ulaşmış eserlerdir. Bazıları okunabilmekte bazıları ise bilinmeyen yok olmuş bir dil olduğundan dolayı okunamamaktadır. Ancak okunamayan bir çok tablet üzerinde dil bilimciler çalışmakta kaybolmuş ve unutulmuş olan bu dilleri çözmek için büyük uğraşlar vermektedirler.Hazırlamış olduğum bu yazıda Samanyolu Galaksisindeki evimizi olan Güneş Sistemimizin nasıl var olduğunu çok eski zamanlarda güneş sistemimizde yaşanmış olan olayları sizlere aktarıcam.
Bildiğiniz üzere güneş sistemimiz Merkür,Venüs,Dünya,Mars,Jüpiter,Satürn,Uranüs ve Neptün olmak üzere 8 gezegen ve sonradan gezegen sınıfından çıkarılarak cüce gezegen sınıfına konulan Plüton dan oluşmaktadır. Ayrıca gezegenlerin uyduları ve astroit kuşağıda güneş sistemimizde bulunmaktadır. Peki günümüzden çok eski zamanlara yani 4 Milyar yıl öncesine uzanacak olursak güneş sistemimiz ne şekildeydi. 4 Milyar yıl önce güneş sistemimizde,evimiz,yuvamız üzerinde yaşadığımız dünyamız yoktu peki hangi gezegenler güneş sistemimizde bulunmaktaydı. 4 Milyar yıl önce sistemimizde bulunan gezegenlere bakmadan hepinizin aklını kurcalayan bir soruya cevap vermek istiyorum. Tabiki aklınızı kurcalayan soru şu olsa gerek 4 Milyar yıl önce güneş sistemimiz hakkında bu bilgiler nereden geliyor? ve kim tarafından biliniyor? Tabiki Annunakiler zamanında yazılmış olan Sümer Tabletlerinden ve günümüzde yaşayan dünya dışı varlıklara irtibatta bulunan bilgi olan kişilerin anlattıklarından. Dünya dışı varlıklardan bilgi alan medyumların Sümer dilini bilmedikleri aşikardır. Ancak bu kişiler tarafından anlatılanlar Sümer tabletleri ile karşılaştırıldığında örtüşme ve benzerlikte göstermektedir. Bahsettiğim yollardan alınan bilgilere göre gezegenlerin bildiğimiz isimlerini ve bu gezegenlere Annunakilerin ne ad verdiğine bir bakalım.
Merkür - Mummu , Venüs - Lahamu , Mars - Lahmu , Tiamat (bu gezegen şu an güneş sistemimizde bulunmamaktadır ve 11 uydusu olan bir gezegendir.) Jupiter - Kishar , Satürn - Anshar , Uranüs - Anu , Neptün - EA ve son olarak Nibiru günümüzden 4 Milyar yıl önce güneş sistemimizde bulunan gezegenlerin bildiğimiz adları ve Annunakilerin bu gezegenlere vermiş olduğu adlardır. Ancak dünyamızın oluşması gerektiği yerde Tiamat adı verilen bir gezegen bulunmaktadır. Tiamat 11 uydusu olan bir gezegen olarak Sümer tabletlerinde Satürn'ün gaga isimli bir uydusunun olduğu ancak bu uydunun zaman içersinde Satürn den uzaklaşarak kendi yörüngesini belirlediğinden bahsedilmektedir. Günümüzde bu gaga uydusu bizim çok yakından tanıdığımız Plütondur. Güneş sistemimizde ayrıca birde Nibiru denen ve yörüngesi çok farklı olan bir gezegen daha bulunmaktadır.
Güneş etrafındaki dönüşünü 3600 yılda bir tamamlamaktadır. Ancak güneşin etrafındaki dönüşünü sürdürürken belli dönemlerde güneş sisteminin içine girip tekrar çıkış yaparak uzaklaşmaktadır. Bildiğiniz üzere Nibiru gezegenine ayrıca Marduk adıda verilmektedir. ve Nibiru gezegeni üzerinde Annunaki adı verilen uzaylı yaşam formu ve Annunakilerin Niburudan geldikleri eski Sümer tabletlerinde de yazılmaktadır. Peki Nibiru gezegenine neden Marduk denildiğini soracak olursak esasında Sümer dilinde bahsedilen Nibiru Babil dilinde Marduk olarak bilinmektedir. Bunun nedeni de M.Ö 2200 yılında kendi içerlerinde yaşamış oldukları bir savaşta Annunakilerden bir varlık olan Marduk'un zor kullanarak Nibiru'nun kontrolünü ele geçirmesi ve Anu denen diğer bir varlıktan Nibiru'yu aldıktan sonra gezegene kendi adını vermesinden kaynaklanmaktadır.
Günümüzden 18 Milyon yıl önce güneş sisteminde bulunan Tiamat gezegeninin üzerinde insanlar ve Reptilianlar birlikte barış içersinde yaşamlarını sürdürmekteydi. Ancak sürüngen ırk insan ırkıyla beraber yaşamak istemedi ve insanları yok etmeye kalkıştı. Sürüngen ırkın bu davranışından memnun olmayan galaktik federasyon üyeleri Tiamat gezegeninin yok edilmesi ve insan ırkının oradan alınmasının kararını aldılar. İnsanların Tiamat gezegeninin ayrılmasından sonra galaktik federasyon Tiamat gezegeninin yok edilmesi için Nibiru gezegeninde yaşayan Annunakileri görevlendirdi. Nibiru gezegeninde yaşayan Annunakilerin görevi almasından sonra Niburu gezegeni ile birlikte güneş sisteminin içine olan yolculukları başlamış oldu. Zaten bu görevin Annunakilere verilmesinin tek nedeni Nibiru gezegeninin yakın bir zaman içerisinde Tiamat gezegenine çok yaklaşacak olmasından kaynaklanmaktaydı. Şimdi Sümer tabletlerinde bu yolculuğun başlaması hakkında Annunakilerden Anunun kendi ağzından yazmış olduğu yazıya bakacak olursak.
Görevi aldıktan sonra güneş sistemi içerisine yolculuğumuz başlamış oldu. Yok etmem gereken gezegen olan Tiamat gezegeninin 11 adet uydusu bulunmaktaydı. Gezegenimiz güneş etrafında çizmiş olduğu yörüngeden dolayı güneş sistemine arkadan giriş yaptık. Satürn'e yaklaşırken Satürn'ün kütle çekiminin bizi Tiamat gezegenine paralel bir yere getirmesi için yani sürüklemesi için elimizden geleni yaptık ve amacımızı gerçekleştirdik. Artık Tiamat gezegenini yok edebilirdik. Peki güneş sistemimize giren Nibiru gezegeninin güneş sisteminde bulunan gezegenlere nasıl bir etkisi oldu?
Sümer tabletlerinde anlatılanlara göre güneş sistemimize arkadan giriş yapan Nibiru gezegenin kendi ekseninin tersine dönen 4 uydusu bulunmaktaydı. İlk karşılaştıkları gezegen EA yani bilinen adıyla Neptün'dü. Nibiru çekim gücü çok yüksek olan bir gezegen olduğundan dolayı Neptünün yüzeyini tümsekleştirmeye başladı ve sonunda bu tümsek Neptün'den koptu,kopan bu parça Neptün'ün uydusu triton oluşturdu. Bildiğimiz üzere triton uydusu güneş sistemimizde bulunan tüm gezegenlerin tersine dönmektedir. Neptün den sonra Uranüs'e yaklaşan Nibiru çekim kuvveti ile Uranüs'ün kendi ekseni etrafındaki dönüş ekseninde eğikliğe yol açtı. Aynı zamanda Uranüs'ün uydularından 3 tanesini alarak kendi uydu sayısını 7 ye çıkardı. Daha sonra Nibiru Jüpiter ve Satürn'e yaklaşarak bu gezegenlerin güneş etrafındaki yörüngelerini çarpıttı.
Satürn'ün yörüngesinde bulunan ve Satürn'ün en büyük uydularından biri olan gag uydusu Nibiru'nun etkisiyle Satürn'den uzaklaşarak güneş sistemi etrafında kendisine bir yörünge oluşturdu. Satürn den ayrılan gaga uydusu günümüzde Plüton olarak bilinmektedir. Jüpiter'in çekim gücünden yaralanan Annunakiler Qayamat gezegenine çok yaklaştı. 11 uydusu olan Qayamat gezegeni son derece sulak bir gezegendi ve Nibiru'nun 7 uydusunun hepsi Tiamat gezegenine çarpmasıyla Tiamat gezegeni ikiye ayrıldı. Bu olay Sümer Tabletlerinde Enuma Elish te yazmaktadır. İkiye ayrılan Tiamat gezegeninin küçük parçası daha sonra Annunakiler tarafından patlatıldı. Bu patlamanın etkisiyle şu anki bildiğiniz Astroit kuşağı oluştu. Hatta astroit kuşağında bol miktarda bulunan donmuş buzunda Tiamat gezegeninde etrafa saçılan sulardan oluştuğu belirtilmektedir.Peki Tiamat'ın parçalanan her parçasına ne oldu diye sorarsanız, bunun cevabı dünya olacaktır. Şu an üzerinde yaşadığımız ve bize ev sahipliği yapan dünyamızı Taimat'ın parçalanan büyük parçasıdır. Peki bu parçalanma sırasında Tiamat'ta yaşayan sürüngen ırk Reptilianlar ne yaptı? Nibiru'nun geldiğini gören Reptilianlar Tiamat'ın yok edileceğini çok iyi biliyorlardı. Bundan dolayı daha önceden ileri teknolojik silahlarla donatmış oldukları Tiamat'ın Maldek uydusuna geçiş yaptılar.
Annunakilerin Tiamat'ı yok etmesinden hemen sonra Maldek gezegeninden yoğun nükleer bir saldırı başlatn Reptilianlar,Annunakilerin gücüne çok fazla dayanamadılar ve yok oldular. Ancak yok olana kadar Nibiru'nun koruyucu kalkanlarına da çok ağır hasar vermeyi başardılar. Malde yok olmadan önce uzay gemileriyle kaçmayı başaran bir grup Reptilian güneş sistemimizi terk edereken Venüs ve Mars gezegeninde bulunan diğer insan kolonilerinde saldırı yaparak orada bulunan yaşamı sonlandırdılar. Maldek gezegeninden geriye kalan parçalarda bugünkü bildiğimiz adıyla astroit kuşağına dahil oldu. Yani günümüzdeki astroit kuşağını Tiamat gezegeninin bir parçasını Maldek oluşturmaktadır. Biraz önce bahsettiğim üzere Tiamat'ın sulak bir gezegen olduğunu bilmekteyiz ve parçalanınca yüzeyinde bulunan sular uzaya yayıldı.
İşte bu sularda bir çok kuyruklu yıldızı oluşturmuştur. Hatta en çok bilinen Halley kuyruklu yıldızı da Tiamat gezegeninin bir parçasıdır. Savaş kararı veren Galaktik Federasyon savaş başlamadan önce insan ırkını Tiamat tan alıp Venüs,Mars ve güneş sistemi dışında başka bir gezegene yerleştirdi. Ancak Venüs ve Mars'a yerleştirdikleri insan ırkının Maldek'ten kaçan Reptilianlar tarafından yok edildiğinden bahsedilmektedir. Görevi tamamlayan Annunakilerin Nibiru gezegeninin yörüngesine devam ederek güneş sistemimizin dışına doğru olan yolculuğuna devam ederken güneş sistemimizin dışına doğru olan yolculuğuna devam ederken Galaktik Federasyon üyeleri ise güneş sistemi dışında bir yere yerleştirdikleri insanları Tiamat gezegeninden kopan parçaya yani Dünya'ya getirip yerleştirmişlerdir. Herşey normale dönmüştür. Reptilianlar güneş sistemimizden uzaklaştırılmış ve insanlar güven içersinde yaşayacakları Dünya'ya yerleştirildi. Ancak yaşanan bu kadar olayın sonrasında hasar alan Niburu gezegeni ve Annunakiler tekrar Dünya'ya gelecekti ve bu gelişlerinde Dünya'da birçok olaya imza atarak insan ırkının gelişiminde büyük değişiklikler yapacaklardı.
kaynak : İlhan Berat Yılmam
|
|
|
|