Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1376 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1376 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 309
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 302
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,004
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,124
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,070
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,003
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,139
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,519
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,285
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,168

 
  ECKHART TOLLE İLE TEPKİSELLİK VE KİN
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 16:46 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Kırgınlık genellikle şikayet etmeyle birlikte oluşan bir duygu olsa da, öfke gibi daha güçlü bir duyguyla da ortaya çıkabilir. Bu şekilde, enerjik açıdan çok daha yüklü bir hale gelir. Şikayet etmenin ardından tepkisellik gelir ki bu da egonun kendini güçlendirmek için başvurduğu diğer bir yoldur. Tepki vermek için bir sonraki şeyi bekleyen çok kişi vardır. Rahatsızlık duyacakları veya sinirlenecekleri bir şey arayıp dururlar ve genellikle de bir sonraki öfke nedenini bulmaları uzun sürmez. “Bu çok büyük bir terbiyesizlik,” derler. “Nasıl cüret edersin?” “Buna çok kızdım.” Bazı insanlar nasıl madde bağımlısı olursa, bu insanlar da öfke bağımlısıdırlar. Şuna buna öfkelenerek,  benlik duygularını güçlendirirler.

Uzun süreli kırgınlığa kin adı verilir. Kin, sürekli bir duygudur ve birçok kişinin egosunda bu yüzden önemli yer tutar. Kolektif kin - kan davası gibi - ulusların ya da kabilelerin kolektif bilinçsizliğinde uzun süre devam edebilir ve asla sona ermeyen bir şiddet döngüsünü canlı tutar.

Kin, bazen uzak geçmişte yaşanmış ama takıntılı düşünceler sayesinde canlı tutulmuş bir olaydan kaynaklanan güçlü bir olumsuz duygudur. Böyle bir durumda insanlar sürekli “biri bana şunu yapmıştı” ya da “biri bize şunu yapmıştı” deyip dururlar. Diğer yandan, kin aynı zamanda hayatınızın diğer alanlarını da kirletir. Örneğin, kin duyduğunuz kişi hakkında düşünürken ve nefretinizi hissederken, şu anda olan bir şeyi, şu anda konuştuğunuz bir kişiyi ya da size yapılan bir şeyi algılamanızı tamamen çarpıtacak olan olumsuz bir duygusal enerjiyle karşılaşırsınız. Güçlü bir kin, hayatın büyük bölümünü kirletmeye ve sizi egonun tutsağı konumunda tutmaya yeter.

Hâlâ kin güdüp gütmediğinizi, hayatınızda hâlâ tamamen bağışlamadığınız bir “düşmanın” bulunup bulunmadığını anlamak için kendinize karşı son derece dürüst olmanız gerekir. Eğer böyle bir durum söz konusuysa, hem duygu hem de düşünce olarak kinin farkına varmalısınız; yani, nefret duygusunun yanı sıra, onu canlı tutan düşünceleri de fark edebilmelisiniz. Kininizden kurtulmaya çalışmayın. Kinden kurtulmaya, bağışlamaya çalışmak işe yaramaz. Bağışlama, ancak nefretinizin sahte bir benlik duygusunu güçlendirmekten başka bir amaca hizmet etmediğini anladığınızda doğal olarak gelecek olan bir şeydir. Görmek, özgürleşmektir. “Düşmanlarınızı bağışlayın,” derken, İsa aslında insan zihnindeki en temel egosal yapılardan birini ortadan kaldırmaktan söz ediyordu.



Geçmiş, sizi şimdide yaşamaktan alıkoyma gücüne sahip değildir. Bunu sadece geçmişe dayalı nefret ve kin yapabilir. Peki kin ya da nefret nedir? Sadece eski düşünce ve duygulardan oluşan bir “yük.”




maxresdefault.jpg

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - EGONUN ÖZÜ
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 16:45 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Bazı insanlar kendilerini zihinlerindeki sesle - istek dışı ve sürekli düşüncelerle onlara eşlik eden duygular - öylesine derinden tanımlamışlardır ki zihinlerinin esiri olduklarını söyleyebiliriz. Bunu hiçbir şekilde fark etmediğiniz sürece, düşünen kişiyi kendiniz sanırsınız. Bu egosal zihindir. Egosal diyoruz, çünkü her düşüncede - her anı, her yorum, görüş, bakış açısı, tepki veya duygu - bir benlik duygusu vardır. Ruhsal açıdan ele alırsak, bu bilinçsizliktir. Düşünceleriniz, zihninizin içeriği, elbette ki geçmişinizle şartlanmıştır; yetiştiğiniz ortam, kültürünüz, aile geçmişiniz vb. gibi. Bütün zihinsel faaliyetlerinizin özünde, sürekli tekrarlanan belli düşünceler, duygular ve tepki kalıpları vardır. İşte bu kimlik, egonun kendisidir.

Daha önce de gördüğümüz gibi, birçok durumda “ben” dediğinizde, konuşan egodur. İçinde düşünce ve duygu, “ben ve geçmişim” diye tanımladığınız bir yığın anı, farkında olmadan oynadığınız ve alışkanlık haline gelmiş roller, milliyet, din, ırk, sosyal sınıf ya da politik eğilimler gibi kolektif tanımlamalar vardır. Buna ek olarak, sadece mülkiyetlerle değil, aynı zamanda görüşler, dış görünüş, uzun süreli kırgınlıklar, kendinizi başkalarından daha iyi ya da daha kötü veya başarılı ya da başarısız olarak görmeniz gibi kişisel tanımlamalar da söz konusudur.
Egonun içeriği kişiden kişiye değişir ama her egoda aynı yapı işler. Diğer bir deyişle: Egolar sadece yüzeyde değişir. 


Derinlerde hepsi aynıdır. Peki hangi şekillerde aynıdır? Tanımlama ve ayrılıkla yaşarlar. Ego olarak tanımladığımız, benlik içeren zihin ürünü düşünceler ve duygularla yaşadığınızda, kimliğinizin temeli sallantılıdır, çünkü düşünce ve duygular doğalarında gelip geçicidir. Her ego sürekli olarak hayatta kalmak, kendini korumak ve genişletmek için mücadele eder. Ben düşüncesini desteklemek için, “başkası” şeklinde bir zıt düşünceye ihtiyaç duyar. Kavramsal “başkası” olmadan, kavramsal “ben” hayatta kalamaz. Başkaları, onları en çok düşmanlarım olarak gördüğüm zaman başkalarıdır. Bu bilinçsiz egosal kalıbın temelinde, başkalarında hata bulma ve şikayet etme gibi egosal bir alışkanlık yatar. 

“Neden kardeşinizin gözündeki çapağı görürsünüz de, kendi gözünüzdeki merteği görmezden gelirsiniz?” dediğinde, İsa bunu kastetmişti. Terazinin diğer ucunda, bireyler arasındaki fiziksel şiddet ve uluslar arasındaki savaşlar vardır.   İncil’de,   İsa’nın sorusu cevapsız kalmaktadır ama cevap elbette ki şudur: Çünkü başka birini eleştirdiğimde ya da suçladığımda, bu bana kendimi üstün ve daha büyük hissettiriyor.

Bu konuyu yazdır

  DEĞİŞİMİN ACİLİYETİ - ECKHART TOLLE
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 16:42 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Radikal bir krizle karşılaştığında, eski varlığını sürdürme, başkalarıyla ve etrafını saran doğayla iletişim kurma yolları işe yaramadığında, hayatta kalma olasılığı aşılması imkansız gibi görünen sorunlarla tehdit edildiğinde, bir canlı - ya da bir canlı türü - ya ölür, ya yok olur ya da evrimsel bir sıçrama yaparak sınırlarının üzerine çıkar.

Bu gezegende yaşayan canlıların ilk olarak denizde var olduklarına inanılmaktadır. Karada herhangi bir hayvan yaşamazken, denizler çeşitli canlı türleriyle dolmuştu bile. Bir noktada, deniz yaratıklarından biri bir şekilde kuru toprağa çıkmaya başlamış olmalıydı. Belki başlangıçta birkaç santim süründükten sonra, toprağın yüksek yerçekimi gücü yüzünden yorgun düşerek yerçekiminin neredeyse bulunmadığı ve varlığını sürdürmenin çok daha kolay olduğu suya geri dönüyordu. Sonraları tekrar, tekrar, tekrar denedi ve zaman içinde karada yaşamak üzere uyum sağladı; yüzgeçleri yerine ayaklan, solungaçları yerine akciğerleri oluştu. Ama bir türün herhangi bir krizle karşılaşmadığı sürece yabancı bir ortamda böylesine zor şartlar altında yaşamaya karar vermesi pek olası görünmemektedir elbette. Belki de büyük bir deniz parçası, zaman içinde ana okyanusla bağlantısını kaybetti ve binlerce yıl boyunca suyun giderek çekilmesiyle balıklan evrime zorladı.

Varlığını sürdürme olasılığını tehdit eden büyük bir krize karşılık vermek; işte insanoğlunun şimdi karşılaştığı durum budur. İlk kez 2,500 yıl önce antik bilgeler tarafından fark edilen, şimdi bilim ve teknoloji sayesinde varlığını en belirgin şekilde ifade eden egoist insan deliliği, ilk kez gezegenin varlığını tehdit eder hale geldi. Çok yakın zamana kadar, insan bilincinin değişimi - yine antik bilgeler tarafından işaret edilmişti - bir olasılıktan fazlası değildi ve dini ya da kültürel geçmişlerine bağlı olmaksızın, orada burada birkaç nadir kişi tarafından algılanıyordu. İnsan bilincinin yaygın bir şekilde çiçek açması daha önce gerçekleşmedi, çünkü şimdiye dek asla zorunlu değildi.
Dünya nüfusunun büyük bir bölümü, şimdi insanlığın çok önemli bir seçim yapmak zorunda olduğunu görebiliyor ya da görecek: Evrim geçir ya da yok ol. İnsanlığın şimdilik küçük ama giderek artan bir yüzdesi, eski egoist zihin kalıplarını kırarak yeni bir bilinç boyutuna ulaşmaya başladı bile.


own-special-a-new-earth-2-949x534.jpg


Şimdi yükselen şey yeni bir din, yeni bir inanç sistemi, ruhsal ideoloji ya da mitoloji değil. Sadece mitolojilerin değil, ideolojilerin ve inanç sistemlerinin de sonuna geliyoruz. Değişim, zihninizin algılayabileceğinden çok daha derinlere uzanıyor. Aslında, bu yeni bilincin merkezinde, düşüncenin ötesine geçebilme, kendi benliğinizde düşünceden çok daha geniş bir boyutu algılayabilirle yeteneği yatıyor. Artık kimliğinizi, benlik duygunuzu o kadar önemsemeyecek, kendiniz olarak algıladığınız eski bilinç yapınızdan uzaklaşacaksınız. “Kafamdaki ses”in ben olmadığını anlamak ne de büyük bir özgürlük! Peki o zaman ben kimim? Düşünceden önceki farkındalık, düşüncenin, duyguların ya da duyusal algıların gerçekleştiği boşluk.

Ego şundan daha fazlası değildir: Öncelikle düşünce kalıpları anlamına gelen biçimle tanımlama. Eğer kötülüğün herhangi bir gerçekliği varsa - üstelik mutlak değil, görece bir gerçeklik - onun tanımı da şu olabilir: Tam bir biçimle tanımlama; fiziksel biçimler, düşünce biçimleri ve duygusal biçimler. Bu durum, bütünle bağlantılı olduğumu tamamen unutmama ve yadsımama, başkalarıyla ve Kaynak ile bağlantımı kaybetmeme neden olur. İşte bu unutkanlık acı çekmek, aldanmak ve “ilk günah’tır. Düşüncelerimi, söylediklerimi ve yaptıklarımı bu ayrılık illüzyonu belirlediğinde, nasıl bir dünya yaratırım? Bunun cevabını bulmak için, insanların birbirleriyle iletişimlerine bakın, bir tarih kitabı okuyun ya da akşam haberlerini seyredin.
Eğer insan zihninin yapısı değişmeden kalırsa, sürekli olarak aynı dünyayı, aynı kötülükleri ve aynı delilikleri yaratıp duracağız.

Bu konuyu yazdır

  ÜCÜNCÜ GÖZÜN OPERASYONLA ACILMASI
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 16:12 - Forum: NOTLAR - Yorum Yok

ÜCÜNCÜ GÖZÜN ACILMASI

Doğum günüm gelmişti, tüm gün boyunca özgürdüm, derslerden, ayinlerden uzak, dilediğimi yapabilirdin^ Lama Mingyar Dondup, sabah erkenden bana, "Neşeli bir gün geçir Lobsang, akşam karanlık olunca seni görmeye geleceğiz" demişti. Güneşin altında sırtüstü yatıp tembel tembel vakit geçirmek çok hoştu doğrusu. 

Biraz altımda, pırıl pırıl damlanyla Potala'yı görebiliyordum. Arkamda kalan Mücevher Parkı'nın mavi sularına bakınca, deriden bir kayık bulup nehir boyunca sürüklenip gidebilmek istedim içimden. Güneyde, Kyi Chu geçidini aşmaya çalışan bir tüccar kafilesini seçebiliyordum. Gün çok çabuk geçti! Sona eren günle birlikte hava yavaş yavaş kararıyordu. Lama Mingyar Dondup'un bana gitmemi söylemiş olduğu küçük odaya girdim. Dışarıdaki taş zeminden yumuşacık keçe botların fısıltıları geliyordu. Hemen ardından, yüksek rütbeli üç lama girdi içeri. Alnıma otlardan yapılmış bir kompres koyup, yerinden oynamasın diye sıkıca bağladılar ve gittiler. Hava iyice karardığında bu üç lama tekrar geldi yanıma. Bu kez yanlarında Lama Mingyar Dondup da vardı. Kompres dikkatle alındı ve alnım temizlenip kurulandı. Sonra sert bakışlı bir lama arkama oturarak başımı dizlerinin arasına sıkıştırdı. İkinci bir lama açtığı kutudan, çelikten yapılmış parlak bir alet çıkardı. Bu alet bir bizi andırıyordu. Tek farkı, ince sapının yuvarlak değil de "U" şeklinde oluşuydu; bu "U"nun kenarında diş gibi ufak ufak çıkıntılar vardı. 

Lama, aleti birkaç dakika inceledikten sonra, sterilize etmek için lamba alevine tuttu. Lama Mingyar Dondup ise ellerimi tutmuştu, "Bu iş oldukça acı verir Lobsang ve ancak sen tamamen uyanık olduğun sürece yapılabilir. Çok da uzun sürmez, bu yüzden elinden geldiğince sakin durmaya çalış" dedi. Ortaya dizilmiş birkaç çeşit alet ve otlardan yapılmış bir losyon koleksiyonu görebiliyordum. Kendi kendime, "Haydi bakalım Lobsang, şu ya da bu şekilde senin işini bitirecekler ve bunu önlemek için yapabileceğin bir şey de yok; iyisi mi sesini kes, otur!" diye düşündüm. Elinde alet bulunan lama diğerlerine şöyle bir bakıp, "Her şey hazır mı? Haydi başlayalım, güneş henüz battı," dedi. Sonra aleti alnımın ortasına bastırdı ve sapını çevirdi. Kısa bir süre, sanki birisi alnıma diken batırıyormuş gibi bir his duydum. Benim için zaman durmuştu sanki. Alet deriyi ve eti yararken belirli bir acı hissetmedim, fakat ucu kemiğe değdiği anda hafif bir sarsıntı oldu ve lama, aletin dişleri alın kemiğini delip geçebilsin diye biraz daha kuvvetli bastırdı. Acı o kadar büyük değildi, sadece bir zorlama ve sıkıcı bir ağrı duyuyordum. Lama Mingyar Dondup'un gözleri üzerimdeydi, hiç kıpırdamadım; herhangi bir harekette bulunmak ya da feryat etmektense ölmeyi yeğlerdim. Benim ona inandığım gibi, o da bana inanıyordu. O ne söylerse ve ne yaparsa hepsi doğruydu benim için. 

Dudaklarının kenarındaki kaslar duyduğu gerilimle hafifçe büzülmüş, olanca dikkatiyle seyrediyordu beni. Aniden küçük bir "çatırtı" oldu ve alet kemiği delip geçti, aynı anda da, gayet dikkatli olan operatör de durdu ve Lama Mingyar Dondup kendisine, çelik kadar sertleşebilmesi için ateş ve bitkilerle muamele görmüş çok sert, sterilize edilmiş ince bir tahta parçası verirken, elleriyle sıkıca tutuyordu aletin sapını. Bu ince tahta parçası, aletin "U" şeklindeki kısmına sokuldu ve tam kafamın içindeki deliğe girecek şekilde aşağıya kaydırıldı. Operasyonu yapan Lama, Mingyar Dondup'un da görebilmesi için hafif bir hareketle yana kaydı. Lama Mingyar Dondup baktı ve başını eğerek verdiği işaret üzerine operatör, tahta parçasını adeta sonsuz bir dikkatle ileriye, daha da derinlere kaydırdı. Aniden, sanı-rım burun kemiğimde, iğne batması gibi gıdıklayıcı bir his duydum ve ne olduklarını teşhis edemediğim birtakım keskin kokuların farkına vardım. Sonra bu da kayboldu ve yerini sanki esnek bir zara karşı bir şey itiliyormuş gibi zorlama hissine bıraktı. Birdenbire göz kamaştırıcı bir parıltı yanıp söndü kafamda ve hemen o anda Lama Mingyar Dondup'un "durun" diyen sesini işittim. Acı, bir an kavurucu bir kor ateşi gibi çok şiddetlendi. Sonra azaldı ve yerini rengarenk helezonlar, küçük kürecikler aldı. Ardından madeni alet dikkatle yerinden çıkarıldı. İnce tahta parçası alnımda duruyordu, iki-üç hafta kalacaktı orada; çıkarılana kadar da, benim sürekli olarak bu hemen hemen zifiri karanlık olan küçük odada kalmam gerekecekti. 

Günü gününe eğitimime devam edecek olan bu üç lamanın dışında da kimseyle görüşmeyecektim. Bunlardan başka, bu süre zarfında bana sadece ölmeyecek kadar yiyecek ve içecek verilecekti. Ucu dışarıda olan bu ince tahta çubuk yerinden oynamasın diye bağlandı. Sonra Lama Mingyar Dondup bana döndü ve "Şimdi sen de bizlerden birisin Lobsang. Bundan böyle insanları olmaya çalıştıkları gibi değil de, oldukları gibi göreceksin" dedi. Karşımdaki lamaların altın renkli bir alevle çevrelenmiş olduklarını gördüğümde çok şaşırdım. Fakat sonradan, manyetik alanlarının, çok iyi insanlar oldukları ve güzel bir hayat yaşadıkları için altın renginde olduğunu, çoğu kimsenin manyetik alanının aslında bundan çok daha farklı göründüğünü öğrenecektim. Bu yeni ortaya çıkarılmış duygum, lamaların hünerli çalışmalarıyla gelişirken, en içte bulunan manyetik alanın ötesine yayılan diğer başka dalgaları da görebildim. Bir süre sonra, manyetik alanın rengine ve yoğunluğuna bakarak, bir kimsenin sağlık durumunu anlayabilecek hale gelmiştim.

Ayrıca manyetik alanın renginde oluşan dalgalanmalarla karşımdakinin ne zaman yalan, ne zaman doğru söylediğini de anlayabiliyordum. Fakat, bu normal olarak gözle görülmeyen şeyleri görme yeteneğimin tek konusu insan bedeni değildi. Hâlâ sakladığım bir kristal küre vermişlerdi bana. Bunun nerelerde ve nasıl kullanıldığı konusunda epey çalışmalarım oldu. Kristal kürelere bakıp bazı olayları görebilmekte öyle sanıldığı gibi sihirli hiçbir şey yoktur. Tıpkı bir mikroskop ya da teleskop, doğa yasalarından yararlanarak, normal olarak gözle görülmeyen şeyleri nasıl görünür hale getirebiliyorsa, kristal küreler de aynı görevi görürler. Üçüncü Göz için bir odak noktası meydana getirirler sadece. Kristal kürenin yalnızca ona sahip olan kimse tarafından kullanılması gerekir. Bazı kimseler en iyi cins bir kristalle çalışırlarken, diğerleri camdan bir küreyi tercih edebilirler. Bu arada bir kâse su ya da simsiyah bir disk kullananlar da vardır. Kullandıkları küre neden yapılmış olursa olsun, uygulanacak prensipler aynıdır.İlk hafta boyunca oda zifiri karanlıktı. 

Bundan sonraki hafta, içeriye ancak bir parıltılık ışık verildi; hafta sonu yaklaştıkça içeri verilen ışık da artırılıyordu. On yedinci günde içerisi tamamen aydınlıktı ve üç lama tahta parçasını çıkarmak üzere yeniden bir araya geldiler. Çok basit bir işlemdi bu. Bir önceki akşam, yüzümü otlardan yapılmış bir kremle sıvamışlardı. Sabah olunca lamalar yanıma geldiler, bundan önce yapmış oldukları gibi, biri başımı dizlerinin arasına aldı ve operatör tahtanın dışarıya çıkmış olan ucunu bir aletle tuttu. Ani ve şiddetli bir çekiş ve işte hepsi bu kadardı. Alnımda çok ufak bir noktacık kalmıştı sadece ve Lama Mingyar Dondup bunun üzerine otlardan yapılmış kompres koyup tahta parçasını gösterdi bana. Başımın içinde durduğu sürede abanoz gibi kararmıştı. 

980x.jpg

Operatör lama ufak bir mangala birkaç çeşit tütsüyle birlikte tahta parçasını yerleştirdi. Tahtadan ve tütsülerden çıkan duman birbirine karışarak yavaş yavaş tavana doğru yükselirken, eğitimimin ilk aşaması da sona ermiş oluyordu. O gece kafamda olağanüstü hızlı bir devinim hissederek uyudum. Eskisinden farklı gördüğüme göre acaba Tzu nasıl görünürdü şimdi bana? Ya babam, annem? Fakat böylesi soruların yanıtı yoktu şimdilik. Sabah olunca lamalar tekrar gelip, dikkatle incelediler beni. Söylediklerine göre, ben de diğerleriyle birlikte dışarı çıkabilecektim artık. Fakat günümün yarısını, bana yoğun bir sistemle kısa sürede çok şey öğretecek olan Lama Mingyar Dondup ile birlikte geçirecektim. Günün öteki yarısında da dersler ve ayinlere katılmam gerekiyordu. Kısa bir süre sonra hipnotizma yöntemleri de girecekti eğitimime. O anda ilgilendiğim tek şey yemek yemekti. Son on sekiz gün içinde bana verilen çok az yemekle idare etmeye çalışmıştım ve şimdi de bunu telafi etmeye kararlıydım. Sadece karnımı doyurma düşüncesine dikkatimi vererek aceleyle dışarı çıktım. İçine kızgın kırmızı benekler karıştırılmış mavi bir dumanla sarılı, yumurta gibi bir şekil yaklaşıyordu bana doğru. Korku içinde, tiz bir ses çıkararak gerisin geri odaya daldım. Diğerleri şaşkınlık içinde yüzümdeki dehşet dolu ifadeye bakıyorlardı. "Koridorda yanan bir adam var" diyebildim. 

Lama Mingyar Dondup koşarak dışarı çıktı, hemen geri döndüğünde gülüyordu. "Lobsang, yalnızca bir şeye sinirlenmiş bir temizlikçi o. Çok mükemmel biri olmadığından, manyetik alanı dumanlı mavi renkte, kırmızı benekler ise açıkça görülen kızgınlık belirtileri. Şimdi o çok istediğin yemeği yemek üzere tekrar gidebilirsin." Çok iyi tanıdığım, ama yine de bu şekilleriyle hiç görmemiş olduğum çocuklarla karşılaşmam epeyi eğlenceliydi. Şimdi onları oldukları gibi görebiliyor ve asıl düşüncelerinin ne olduğunu anlayabiliyordum. Birkaçının bana duyduğu içten sevgi, kimilerinde kıskançlık ve diğerlerinin ilgisizliği; her şey apaçıktı. Bu iş aslında sadece bazı renkleri görüp her şeyi anlamak değildi; bu renklerin ne ifade ettiklerini anlayabilmek için de eğitilmeliydim. 
Rehberim ve ben, ana kapılardan içeri girenleri rahatça izleyebileceğimiz kapalı bir bölmeye oturduk. Lama Mingyar Dondup,  "Şugelene bak Lobsang, kalbinin üzerinde titreşen şu ince renk çizgisini görebiliyor musun? 

O renk ve titreşimler adamın akciğerinden rahatsız olduğunu gösteriyor." "Şuna bak, şu durmadan yer değiştiren şeritlere, belli aralıklarla ortaya çıkan beneklere bak. Bu bizim Tüccar Kardeşimiz, belki şu saf rahiplerin paralarını nasıl alabilirim diye düşünüyor Lobsang, bunu daha önce de yapmıştı, hatırlıyorum onu. İnsanlar bazen para için ne kadar önemsiz hasisliklere tenezzül ediyorlar!" diye ders veriyordu. Yaşlı bir rahip ilerlerken Lama, "Bu adama çok dikkatli bak Lobsang. İşte gerçekten tertemiz bir insan, fakat Kutsal Yazılarımız'a sözcüğü sözcüğüne, harfi harfine uyan bir kimse. Başının çevresindeki halenin sanhğındaki şu lekeleri görebiliyor musun? Bu onun henüz olayları kendi başına değerlendirebilecek kadar gelişmemiş olduğunun bir işareti" dedi. Ve bu böylece günlerce sürdü. Üçüncü Göz'ün gücünü, özellikle bedence ve kafaca hasta olan kimselerde kullanıyorduk. Bir akşam üzeri Lama "Daha sonra sana istediğin zaman Üçüncü Göz'ü nasıl kapatabileceğini göstereceğiz; çünkü her an insanların kusurlarını görmek istemeyeceksin, bu dayanılmaz bir sıkıntı olur. Şimdilik, tıpkı diğer iki gözünü kullandığın gibi bunu da sürekli olarak kullan. Sonra sana Üçüncü Gözünü de istediğin zaman nasıl kapatabileceğini öğreteceğiz, tıpkı diğer gözlerini istediğinde açıp, kapatabildiğin gibi" dedi. 

Eskiden kalma yazılarımıza göre, binlerce yıl önce, bütün kadınlar ve erkekler Üçüncü Gözleri'ni kullanabiliyorlarmış. O günlerde tanrılar dünya yüzünde dolaşıyor ve insanlarla birlikte yaşıyorlarmış. Sonra insanlar tanrıların yerlerine göz koymuşlar ve insanların görebildiği her şeyin tanrılar tarafından daha da iyi görülebileceğini unutarak, onları öldürmek istemişler. Bunun cezası olarak da, insanın Üçüncü Gözü kapatılmış. Yüzyıllar boyunca, normal olarak gözle görülmeyen şeyleri görebilme yeteneğine sahip ancak birkaç kişi doğmuş. Bu kimseler, yerinde bir uygulamayla bu yeteneklerinin gücünü kat kat artırabilirler, tıpkı bana yapılan operasyon gibi. Bir gün Soylu Reis beni yanına çağırttı, "Oğlum, insanların pek çoğundan esirgenmiş olan bu özelliğe sahipsin artık. Onu asla kendi çıkarların için değil, yalnızca diğerlerine iyilik getirecekse kullan. Öteki ülkelerde dolaştığında, herhangi bir konuda seni bir sihirbaz gibi kullanmak isteyecek insanlarla karşılaşacaksın. 'Bize bunu kanıtla, şunu kanıtla' diyecekler sana. Fakat, oğlum senden böyle bir şeyi asla yapmamanı istiyorum. Bu yetenek senin diğer insanlara yardım edebilmeni kolaylaştırmak içindir, kendini zenginleştirmen için değil. Bu özel görme duyunla ne görürsen gör, ki çok fazla şey göreceksin, eğer bu gördüklerin diğerlerine zarar verecek ya da onların hayat çarklarını etkileyecek bir şeyse, sakın açıklama. Çünkü oğlum, insan kendi yolunu kendisi seçmelidir. Hastalara, ıstırap çekenlere yardım et, tamam, fakat bir insanın yolunu neyin değiştirebileceğini söyleme" dedi...

Üçüncü Göz adlı Kitaptan.Sayfa 92-98
T. Lobsang Rampa

Bu konuyu yazdır

  Auranız Hangi Renk?
Yazar: Emka - 12-06-2016, Saat: 13:48 - Forum: Aura - Yorum Yok

Aura, Yunanca hafif meltem anlamına gelen Avra sözcüğünden gelmektedir. Aura canlı bedende bulunan, fizik bedeni saran ve onunla kaynaşan, kendi özelliklerini barındıran ve yayan enerji alanı yani ışık bedendir. Gözlemlere dayanarak araştırmacılar aurayı çeşitli katmanlara ayırmışlardır. Birbirine nüfuz eden, birbirini çevreleyen ardışık katmanlar halindedir. Her üst katman bir alttakine göre daha ince maddeden ve daha yüksek titreşimden oluşmuştur.


Araştırmacıların pek çoğu üç ila dokuz kat aura katmanından bahsederler fakat en yaygın olarak Fiziksel bedenden sonra gelen katmanlar sırasıyla Eterik, Duygusal, Zihinsel ve Ruhsal Bedenlerdir. Her aura katmanı kendine has fakat birbiriyle bağlantılı titreşimler yayar ve farklı fonksiyonlar sergilerler. İnsanın aura alanı genişledikçe üst düzeyde bir farkındalık oluşturmaktadır.
Bilim adamları, fiziksel auramızın var olduğunu kabul ederler. Bu bedeni çevreleyen fiziksel olaylar ve enerji alanıdır.
İnsanlar çevrelerine göre genellikle daha sıcak olduklarından, hepimizin bedenimize yakın hava akımları yaratan termal eğilimlerimiz vardır. Ayrıca çevremizde elektrostatik ve elektrik iyon akımları da bulunur, çünkü bedenimizden kızılötesi enerji yayılır. Düşük seviyede elektromanyetik radyosyon (radyo dalgaları) ve alçak frekanslı radyasyon da yayarız.

Bununla birlikte auranın renkleri de vardır, renk ve ışıktan oluşmuştur. Bunu ilk kez 1666 yılında Isaac Newton güneş ışığını cam bir prizmadan geçirerek göstermiş ve bir gökkuşağı manzarası sergilemiştir. Sonra bu renkleri ikinci bir prizmadan geçirerek yine berrak beyaz ışık elde etmiştir. Beyaz rengin bu yedi tayf rengini kapsadığını ispatlamıştır.
Aura, bulunduğu atmosferdeki beyaz ışığı çekerek, renklere ayrıştırıp insan bedeninde var olan güç merkezlerine iletmektedir. Bu güç (enerji) merkezleri çarka adıyla bilinmektedir. Ayrıca aura insan ruhunun, aklının gelişmesiyle ilgili olarak değişik renklerin sahibidir. O anda ki fizik, ruh durumunuz da auranızın renk ve netliğini etkilemektedir.

    Spiritüel (ruhsal) aura: Yarıçapı 4,5-5 metre genişliğinde.
    Zihinsel Aura:2.43-4.5 metre uzaklıkta
    Mental(duygusal) Aura: 2.43 metre uzaklıkta
    Eterik Aura: Fiziksel Bedenden 20 cm uzaklıkta.



banner.jpg



Yaşam Renginizi Belirleme Anketi.


Bu testi çözmeden önce, her kategorideki bütün soruları okuyun. Bu size her aura renginin karşılık geldiği kişilik tipi hakkında genel bir his verecektir. Testi çözdükten sonra, her bir kategoride evet cevabı verdiğiniz soruları toplayın.
Verdiğiniz cevapların gerçekten sizi yansıttığına, sizden beklenen ya da vermeniz gerektiğini düşündüğünüz cevaplar olmadıklarına emin olun. Testin duygusal olarak sağlıksız ya da travmatik bir dönemde alınmış olması gerçek cevaplarınızı çarpıtabilir. Bu yüzden testi duygusal olarak stresli olduğunuz bir zamanda yapmamanızı tavsiye olunur

Hayat Rengi 1


    Hayatın ruhsal değil, fiziksel ve biyolojik olduğuna inanıyorum.
    Sadece somut olarak dokunabileceğim şeylerin varlığına inanırım.
    Güçlü, dürüst ve dobra dobra bir kişiliğe sahibim.
    Genelde asabiyimdir, ama bu uzun sürmez ve kin tutmam.
    Bir an önce sonuç veren ve elle tutulur, fiziksel işleri tercih ederim.
    Fikir ve planları tartışmak yerine projelerde somut faaliyette bulunmaktan hoşlanırım.
    Hayatımın temel odağı ve amacının çok çalışmak olduğuna inanıyorum, ama hayatın bütün fiziksel ve hayvani zevklerini tatmak da hoşuma gider.
    Kendi başıma buyruk bir insanımdır.
    Kendimi duygu ve düşüncelerimle değil, cinsel kimliğim ve vücudumla ifade ederim.
    Duygularımı diğerlerine aktarmakta güçlük çekerim.
    Genelde güçlü, kendi ayakları üzerine durabilen, özgüvene sahip ve pratik düşünen bir insanım.
    Israrcı ve çalışkan biriyim ve genelde takımın geri kalanını çalışmaya teşvik eden ben olurum.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 2


    Fiziksel anlamda çok gözü pek ve risk almaktan kaçınmayan biriyim.
    Heyecan verici, tehlikeli fiziksel mücadelelere bayılırım-ne kadar tehlikeli, o kadar iyi.
    Düzenli bir işe ve aileye sahip olmak beni sıkar.
    Denenmemiş fiziksel etkinlikleri tecrübe etmeme olanak verecek işleri tercih ederim. Dublörlük mükemmel bir kariyer olurdu.
    Parayı yatırım yapmak yerine, dağcılık veya araba yarışı gibi cesaret gerektiren maceralarda değerlendiririm.
    Yalnız olmayı ya da bana benzeyen maceraperest insanlarla beraber olmayı tercih ederim.
    Fiziksel acı duymak beni korkutup yıldırmaz.
    Takım oyunları yerine yüksek riskli bireysel sporları tercih ederim.
    Fiziksel sınırlamaların ötesine geçme mücadelesi hoşuma gider.
    Hislerimi başkalarıyla paylaşmaya ihtiyaç duymam.
    İnsanlar genelde ben-merkezci ve soğuk olduğumu söyler.
    Ruhani inanışlar ve inanışlar bana ilginç gelmez.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 3


    Frapan ve aykırı bir yaşam tarzına sahibim.
    Kıyafetlerim, evim, hareketlerim ve düşüncelerim tuhaftır(çok gelişmiş düzeyde veya düşsel değil sadece tuhaf)
    Aptalca ve edebe aykırı davranmak bana eğlenceli gelir, beni utandırmaz.
    Hayatı “Alice Harikalar Diyarında” gibi görürüm.
    Ruhani kavramlarla ya da dünyaya katkıda bulunmak gibi konularla ilgilenmem, fiziksel dünyanın ilginçliği beni çeker.
    Genelde toplumun kural ve yasalarına riayet etmem.
    Partileri ve sosyal ortamları sevmemem rağmen, fazla arkadaş edinemem, çünkü davranışlarım bazen insanları şaşırtır.
    Yalnız başıma yaşamayı severim.
    Çabuk düşünürüm, ama insanlar genelde benim fikirlerimi anlamaz.
    Çirkin ve aşırı görünen sanatsal ifadeden hoşlanırım.
    Genelde ailem ve arkadaşlarım için sorumluluk almam.
    Kalabalıklara karışıp saklanabileceğim büyük şehirlerde kendimi daha rahat hissederim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 4


    Eğlenmek benim için önemli bir önceliktir.
    Müthiş bir mizah anlayışına sahibim ve gülmeyi severim.
    Çok iyimser ve neşeliyim, her zaman yüzümde bir gülümseme olur.
    Yaşımdan genç gösteririm.
    Asi mizaçlıyım. Ne yapmam gerektiğini bana başkalarının söylemesinden nefret ederim.
    Fiziksel egzersiz ya da düzenli dans etmeye ihtiyaç duyarım.
    Yerimde duramam, çok enerjiğimdir.
    Yaratıcı ve sanatı seven biriyim, ellerimle bir şeyler yapmayı severim.
    Bir anlaşmazlık olduğunda ilk tepkim olaydan kaçınmak, geri çekilmek yada uzaklaşmak olur.
    Hassas biriyim. Hislerim çok kolay incinebilir.
    Aşağıdakilerden en azından biri konusunda aşırıya kaçmışlığım vardır: uyuşturucu, alkol, sigara, kafein, seks, egzersiz, çikolata ya da başka tatlılar, fazla yemek.
    Seksin eğlenceli olması gerektiğini düşünürüm.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 5

    Mekanik ve elektronik aygıtlarla-bilgisayar, hesap makinesi, cihazlar ve elektronik oyunlar- uğraşmayı severim.
    Düzenli maaş alabileceğim güvenceli ve sabit işleri tercih ederim.
    Duygusal bir insan değilim.
    Fikirlerin arkasındaki delilleri, mantıksal açıklamayı ve somut veriyi görmeyi tercih ederim.
    Bir proje veya görevin ayrıntıları üzerinde çalışmayı tercih ederim.
    Analitik, mantıklı ve sıralı düşünen biriyim.
    Bana göre” görmek inanmaktır.”
    Para konularında pratik davranırım ve güvenceli yatırımları tercih ederim.
    Genelde kuralları takip eder, yasalara uyarım. Kural koyan yapıyı tercih ederim.
    Karar verebilmem uzun zaman alır. (Bu soruda istediğiniz kadar düşünebilirsiniz)
    Düzenli bir programı takip etmeyi tercih ederim.
    Hiçbir şeyi çöpe atmayan belki lazım olur diye yanında bulunduran biriyim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın. 



Hayat Rengi 6

    Çevreyi analiz etmekten ve ölçmekten hoşlanırım.
    İçsel fiziksel duygularla ağırlık, uzaklık ve sesi ölçebilirim. ( Bir şeyi elimle kaldırarak ne kadar ağır olduğunu söyleyebilirim.)
    Mantıklı ve pratik düşünen biriyim.
    Arkadaş edinme konusunda hızlı değilimdir ve genelde zamanımı yalnız geçiririm.
    Uçaklardaki ya da denizaltılardaki kontrol paneli gibi şeyler beni heyecanlandırır.
    Sorumluluk sahibi, yaptığı işe kendini adayan ve direktifleri iyi izleyebilen bir çalışanım.
    Gerçekliği mantık çerçevesinde ve üç boyutlu algılarım.
    Özelimi kimseye açmam ve hislerimi kendime saklarım.
    Sakin ve ağırbaşlı ama özgür ve güçlü biriyim.
    Sabit işleri ve güvenceli maaşı tercih ederim.
    Ciddi ve kendine hakim biriyim.
    Çocuk yetiştirme konusunda mantıklı düşünen ve disiplin yanlısı biriyim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 7


    Evim ve ailem en önemli iki önceliğimdir.
    Kamu hizmeti yapmak ya da okul aile birliği toplantıları gibi toplantılara katılmak benim için önemlidir.
    Sekreterlik, defterdarlık, ev işi, tıbbi asistanlık gibi ayrıntılarla ilgilenebileceğim bir işte çalışmayı tercih ederim.
    Hassas, sakin, sabırlı ve akılcı düşünen biriyim.
    Evimde güven ve istikrar ortamı yaratmak benim için önemlidir.
    Sabırlı bir dinleyiciyimdir.
    Sessiz, ağırbaşlı ve çoğunlukla utangaç biriyim.
    Bir durumdaki mantığı kavramaya çalışırım, ama aynı zamanda diğer insanlara duygusal anlamda destek veririm.
    İnsanlığa hizmet etmenin asıl maneviyat olduğuna inanırım.
    Ailemin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarımın üzerinde tutarım.
    Denetim altında olan, düzenli bir yerde çalışmayı tercih ederim.
    Duygusal çöküntülerimin üstesinden sakin, mantıklı ve sessiz bir şekilde gelirim.
    Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 8


    Bir projenin bütün ayrıntılarıyla birlikte rastgele çalışmama imkân verecek işleri tercih ederim.
    İlgilenilmesi gereken bütün ayrıntıları görebiliyorum, fakat hangilerinin daha önce yapılması gerektiğine karar vermekte zorlanıyorum.
    Genelde tek bir soruna birçok çözüm üretirim.
    Çoğunlukla dağınık biriyimdir, sıklıkla randevuları unuturum yada ajandamı birbiriyle çakışan randevularla doldururum.
    Düzenli maaşın güvencesini tercih ederim.
    Hisleri yaşamaktansa onlar hakkında kafa yormayı tercih ederim.
    Tanıdığım çok insan var, ama çok az yakın arkadaşım var.
    Çok sayıda insanla konuşabileceğim sosyal aktivitelere katılmaktan hoşlanırım.
    İnsanları severim, ama samimi ilişkiler kurmakta çoğunlukla zorluk çekerim.
    Öyle yoğunum ve işler öyle sarpa sarıyor ki faturalarımı ödemeyi sıklıkla unutuyorum.
    Eşyalarımı çok fazla önemsemem, bu yüzden onlara göz kulak olmakta zorlanırım.
    Sıklıkla eşyaları yanlış yere koyarım.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 9

    Tam bir işkolik olabiliyorum, sakinleşmekte zorlanıyorum.
    Genellikle bir koşuşturma içindeyimdir.
    Mükemmeliyetçiyim bu yüzden kendim ve başkaları konusunda talepkarım.
    Dobra ve tenkitçi biri olabiliyorum.
    Her şeyin düzenli, verimli ve iyi planlanmış olmasını isterim. Sıklıkla liste tutarım.
    En önemli üç önceliğim çok para kazanmak, iktisadi ve mesleki hedeflerimi gerçekleştirmek ve diğer güçlü ve zeki insanlar tarafından saygı görmektir.
    Yönetimde olmaktan ve insanlara sorumluluk vermekten hoşlanırım.
    Azimli ve irade olabilirim.
    Öğrenmeye ve zihinsel olarak uyarılmaya ihtiyaç duyarım.
    Ayrıntılarla uğraşmaktansa fikir ve plan geliştirmeyi severim.
    İlişkilerde yüksek standartlarım vardır ve diğer insanlardan çabuk sıkılırım.
    Eğer hevesli ve hırslı değillerse, insanlara karşı sabırsız ve sinirli davranabilirim
    İnsanların gözünü korkutabilirim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 10


    İnsanlar genelde duygusal problemlerinde bana gelirler, ben de onları severek dinler ve tavsiyelerde bulunurum.
    Duygusalım ve çok çabuk ağlayabilirim.
    En önemli önceliklerimden biri sevgi dolu, tek eşli bir ilişki içinde olmaktır.
    İlişkilerimi bırakmakta zorluk çekiyorum
    Maneviyat, sevgi ve insanlar hayatımdaki en önemli unsurlar.
    Para ilk önceliğim değildir.
    İnsanlara yardım eder, onları gözetirim.
    Birine hayır dersem kendimi suçlu hissederim.
    Ellerim ve ayaklarım genelde üşür.
    Bir anlaşmazlık çıktığında herkesin birbirini sevmesini isterim.
    Diğer insanlara karşı empati kurarak yaklaşan biriyim.
    Sezgilerime güvenirim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 11


    İnsanlara iletmem gereken bir mesajım olduğunu düşünürüm.
    Gezegene katkıda bulunmak için güçlü bir istek duyarım.
    Hep ilerde ünlü olacağımı ya da önemli işler yapacağımı hissetmişimdir.
    Topluluk karşısında bir şeyler sunmayı çok severim.
    Çok param olsaydı, seyahat eder ya da insancıl amaçlara hizmet ederdim.
    Özgürlük ve bağımsızlık benim için en önemli önceliklerdir.
    Kendi işime sahip olmayı tercih ederim.
    Kozmik ve evrensel kavramlara ilgi duyarım.
    Çoğu zaman kendimi liderlik konumunda ya da en azından dikkatlerin merkezinde bulurum.
    Hep diğer insanlardan farklı olduğumu düşünmüşümdür.
    Cinsellik konusunda tutkuluyum
    Aynı anda birden çok proje üzerinde çalışabilirim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 12


    Hayal dünyası ve kurgu bana gerçek dünyadan daha eğlenceli gelir.
    Sessiz, hassas ve manevi yönü kuvvetli biriyim.
    Çoğu zaman unutkan biriyim ve aklım bir karış havadadır.
    Vücudum bana ait değilmiş gibi gelir.
    İnsanlar beni sorumsuz ve hayalci olmakla suçlar.
    Gündelik sorumlulukların altında kalmakta zorlanırım.
    Paramı idare etmek konusunda zorluk çekerim.
    Yalnız başıma hayal kurarak çok fazla zaman geçiririm.
    Sevimli, şirin, güzel ve sanatsal şeylerden hoşlanırım. Kirden, böceklerden, gergin ortamlardan rahatsız olurum.
    Hayal gücü kuvvetli ve yaratıcı düşünen biriyim, ama genelde düşüncelerimi takip etmekte zorlanırım.
    Problemlerimi başkalarının benim için çözmesini isterim.
    Sakin, stressiz ortamlarda çalışmayı tercih ederim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Hayat Rengi 13

    Aşırı derecede duyarlı biriyim ve çok kalabalık ortamlarda bulunabilirim.
    Çoğu zaman durgun, içsel iyileştirici güçlerim olduğunu hissederim.
    Sıklıkla gezegendeki görevimin ne olduğu konusunda şüpheye düşer ve korkarım.
    Sosyal mekânlarda kendimi genellikle rahatsız hissederim.
    Kişiliğim etrafımdaki insanlara uyum göstermek için sürekli değişir.
    Kendi içime kapanık, sessiz ve güvensiz biriyim.
    Diğerleri benim yerime sorumluluk alıp kararlar verdiğinde daha güvende hissederim.
    Kendimi yenilemek için uzun süre sessizce meditasyon yapmaya ihtiyaç duyarım.
    Sessiz, sakin ve huzurlu mekânlarda çalışmayı tercih ederim.
    Somut gerçeklik çoğunlukla soğuk, sert ve tehdit edici gelir bana.
    Ruhsal yönüm ve Tanrı’yla olan sakin içsel ilişkim hayatımdaki en önemli unsurlardır.
    Çoğu zaman sessizce kitap okuyarak ya da bahçede oturarak zaman geçirim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.

Hayat Rengi 14


    Görünüşüm çift cinsiyetli ya da aseksüel olduğum izlenimini verebilir.
    Vücudumla ilişki kurmakta zorlanıyorum.
    Aşırı derecede duyarlı bir fiziksel, duygusal ve ruhsal sistemim var.
    Sezgilerime ve altıncı hissime fazlasıyla güvenirim.
    Geçmiş zamanlara ait anıları açık seçik hatırlarım ve ruhani varlıkları farklı boyutlarda görebilirim.
    Bilgisayarlar ve diğer teknolojiler benim için ikinci doğadır.
    Dünyayla şu an bulunduğu haliyle ilişki kurmakta zorluk çekerim ve sıklıkla buraya ait olmadığım hissine kapılırım.
    Her şey de ruhsal enerji olduğunu biliyorum.
    Fazlasıyla duyarlı ve sevecen ama güçlü ve özgür bir kişiliğe sahibim.
    Sürekli olarak eski, dogmatik düşünce ve yöntemleri sorgularım.
    Diğer insanları mutlu etmek için bile olsa kendi inançlarım aleyhinde hareket etmeye zorlanmam. Suçluluk duygusu ve ceza bende işe yaramaz.
    Diğerlerine kıyasla daha yaratıcı ve ruhsal anlamda “ileri” hissederim.

Tüm sorulara verdiğiniz EVET cevaplarını toplayın.



Aura Hayat Renklerinizi Belirlemek


Hayat Renklerinizi keşfetmek için en çok evet cavabı verdiğiniz Hayat Rengi kategorsinin listesini çıkartın.
En çok EVET cavabı verdiğiniz aura kategorisi:

    Kırmızı
    Turuncu
    Mürdüm
    Sarı
    Mantıklı Ten Rengi
    Çevreci Ten Rengi
    Duyarlı Ten Rengi
    Soyut Ten Rengi
    Yeşil
    Mavi
    Mor
    Eflatun
    Kristal
    Çivit

AURA RENKLERİ
Auranın taban renkleri gökkuşağının renklerini içerir ancak aurada gökkuşağına ait olmayan renkler de vardır.


KIRMIZI :
Potansiyel:Liderlik
Bu güçlü bir renktir.İnsana güçlü bir ego ve başarılı olmak için güçlü bir arzu verir. Pozitif hallerinde taban rengi kırmızı olan kişiler başkalarına esin verecek enerji, karizma ve dürtülere sahip oldukları için genellikle sorumluluk isteyen, liderlik konumlarına otururlar. Sevgi dolu ve sıcak kalpli olurlar ayrıca fiziksel olarak da güçlüdürler. Negatif hallerinde ise asilik, hırçınlık, isyankarlık, öfkeli tutum, kötü niyetlilik, yıkıcı tavırlar hatta nefrete kadar varan özellikleri taşırlar. Fakat kırmızı renk çok koyu tonda ise asil davranışlardan yoksunluk, egoistliğin göstergesidir. Koyu kırmızı renk aynı anda ihtirasında işaretçisidir. Sisli bir görünüm alırsa ihtiras titreşiminin kirli ve sağlık dışı olduğu manasına gelmektedir. Özünde kahverengi ton bulunan kırmızı renk korkunun; kahverengi ton koyulaşarak siyaha döndüğündeyse negatif titreşimli niyetin habercisidir. Kırmızı rengin içerisinde hafif sarımsı tonda bir renk olması halinde istem dışı duygu ve istekleri sergilemektedir. Açık kırmızı renk sinirli bir yapıyı simgeler. Parlak, berrak kırmızı renk tonu ise canlı enerjiyi, eli açıklığı, fizik sağlığı da belirtir. Parlak, gül rengi tonu ise evlat sevgisini, yuva sevgisini simgelerken, kırmızının pembemsi tonu ise, mutluluk, huzur, yumuşak yürekliğin habercisidir.


TURUNCU :

Potansiyel: Uyum ve İşbirliği
Turuncu şefkatli bir renktir. Genellikle sezgileri güçlü, dokunmayı seven ve anlaşılması kolay insanların rengidir.Bu kişilerin yanında başkaları kendilerini rahat hisseder. Düşünceli, pratik ve ayakları yere basan kişilerdir. Bu renk en berrak tonda bulunduğu zaman taşkın güç potansiyelini ve canlılığı göstermektedir. Turuncunun olumsuz konumu kırmızı tonlarına kaçtığı zamandır ve ben-merkezcilik, egonun habercisidir. Tembellik ve “hiç umurumda değil” tavrının yansımasıdır.

SARI:

Potansiyel: Yaratıcılık ve zihinsel parlaklık.
Taban rengi sarı olan kişiler heyecanlı, değişken ve heveslidirler. Hızlı düşünürler, başkalarını eğlendirmeyi ve eğlenmeyi severler. Sosyaldirler ve uzun uzun sohbet etmeyi severler. Her türlü konuda konuşabilirler. Parlaklaşıp altın rengi tonuna doğru değişim gösterdiğinde zekada yükselme, ruhsallık aracılığıyla gerçeklenen arınmayı göstericidir. Sisli veya çamurlu gibi olan sarı renk ise cin düşüncelere sahip olmayı, kurnazlığı, açgözlülüğü ve ben merkezci egoistliği gösterir. Bu olumsuz durumda utangaçlığı ve yalan söyleme eğilimini de ortaya çıkarır.


YEŞİL :

Potansiyel: Şifa
Dengeselliğin rengi olan yeşil aynı anda kalbin de yansıtıcı rengidir. Zümrüt renginin tonlarına büründüğünde şifayı temsil eder. Eğer birinin aurasında zümrüt yeşili rengi çokça bulunuyorsa, o kişinin şifa yeteneğine sahip olduğunu ve şifa sanatıyla alakalı olduğunun habercisidir veya o alan üzerinde uygulamalar yaptığının belirtisidir. Işık tayfının merkezi rengi olan yeşil bir insanın aurasında görüldüğü takdirde ahenk, denge, uyum, esnek davranışların göstergesidir. Yeşilin tüm açık tonları uyumlu olmayı, barışçı yapıyı, yakın alakayı ifade eder, genellikle anlaşması çok kolay insanlardır ama gerekli olduğu zaman son derece inatçı olabilirler. Negatif anlamda ise aşırı bencilliğin, tam bir egoistliğin göstergesidir. Fakat yeşil renk çamurlu veya sisli gibi gözüküyorsa, o kişide üç kağıtçılığı ve açgözlülüğü sergilerken; kahverengimsi bir tona döndüğünde ise kıskanç davranışların habercisidir. Bu negatif çizgiler kişinin katı ve olaylara karşı esneklik olmamasının nedenidir.


MAVİ :

Potansiyel: Değişkenlik
Bu kişiler genellikle pozitif ve hevesli oldukları için mavi taban rengi olarak harika bir renktir. Bu rengi taşıyan kişilerin auraları geniş ve parlaktır. Herkes gibi iniş ve çıkışları çok olmasına rağmen zorlukları kolaylıkla aşarlar. Yürekleri her zaman genç kalır. Samimi ve dürüst olup akıllarındakini söylerler. Oldukça eski zamanlardan itibaren dini duygu ve sezgisel anlayışın sembolü olarak kabul gören mavi rengi en yüksek seviyede Üçüncü Gözle, yaratıcılık, ilham ve zekanın daha yüksek formsal titreşimi ile ilişkilidir. Mavi renk şifacının ilk görebildiği renklerden biridir.


ÇİVİT MAVİSİ

Potansiyel: Başkalarına karşı sorumluluk
Aurada mavi, çivit mavi tonda renge doğru koyulaştıkça sadık bir kişiliğe, dini inançları olan birinin karşımızda olduğunu haber verir.Sıcak, şifa veren ve doyurucu bir renktir. Taban rengi çivit mavisi olan kişiler genellikle insanı yardım konularıyla ilgilenirler. Başkalarına yardım etmekten ve sevdiklerini çevrelerinde görmekten hoşlanılırlar. Sevdikleriyle beraber çok mutludurlar. Hayır demeyi başaramazlar ve bu yüzden de çok istismar edilirler. İşlere başlama konusunda çok iyidirler ve heveslidirler ancak bitirmeleri aynı azimle gerçekleşmez. İçerisinde kahverengi tonları veya siyah tonlarına yakın renkleri barındıran mavi rengin negatif tarafıyla dini duygularda, ruhsallığın karanlık yönlerine doğru bir sapmanın belirtisidir.


MENEKŞE MORU :

Potansiyel: Tinsel ve Entelektüel gelişme
Kırmızı rengin ve mavi rengin karışımlarının oluşturduğu mor menekşe rengi çok yüce ruhani hedefleri ve ruhsal gücü simgelemektedir. Ruhsal tekamül yolunda çok ilerlemiş birinin aurasında menekşe rengi ağırlıklı olarak görülür. Taban Rengi menekşe moru olan kişiler yaşamları boyunca tinselliklerini geliştirirler. Öğrenmeye ve bilgelikleri arttıkça auraları da genişler ve parlar.O hep asil bir kişilik yapısını, kraliyet rengini temsil ettiği gibi, aura üzerinde bir yalıtıcı ve arıtıcı olarak da işlev yapar. Ortak bir renk olmadığı için her aurada gözükmeyebilir. O yüksek alemlerden yansıma yapan bir renktir, sadece spiritüel üstatlarda görülmektedir. Eflatun tonuna doğru kaçtığında yüksek ruhsallığı ve canlılığı, leylak rengi tonuna doğru derinleştikçe de şefkati ve özverili bir kişiliği simgeler. Üstadın tekamülü esnasında pozitife doğru ilerleme oldukça da oradan yayılarak ışık aracılığıyla bütün aurayı doldurarak, kendini hissettirir. Bu rengin negatif çizgisi başkalarına itici gelen bir üstünlük taslama olarak ortaya çıkabilir.


KAHVERENGİ :

Potansiyel: Sağlık sorunları
Renk çarkı içerisinde yer almayan, fakat tüm renklerin karışımından oluşan bir renktir. Bazı kişilere göre ona işadamlarının rengi de denilmektedir. Lakin genelde fiziksel hastalıkları algılattıran bir renk olduğu için aurada görülmesinde olumsuz etkileri hissedilebilir. Şifacıların çoğu kahverengi renk ile negatif beşeri özellikler arasında bağlantı kurmaktadır. Bu renk gözüktüğünde cimriselliği, açgözlülüğü ve alt düzeydeki maddi içgüdüleri simgeler. Bir şekilde titreşimsel etkileri en üst seviyeye ulaşır. Bu da altuni kahverengi tonda olduğu zamandır ve o zaman çalışkan, organize ve yöntemli bir karakteri simgelemektedir.


SİYAH :

Potansiyel: Yaşamı reddetme
Her cins seviyede karanlığın habercisi olan siyah aynı anda ışığın yokluğu anlamına da demektir. Tek istisna hali ise fizik bedenle eterik beden arasında dar bir bant şeklinde görüldüğündeki halidir. Buna fiziksel aura demekteyiz. Bu, aurayı doldurduğunda yaşamı, yaşamın kendisini yadırgamak hatta reddetmek manasın gelmektedir. Başka bir şekilde aura içinde çizgiler halinde gözüktüğünde pozitif yönleri öldürür.


GRİ-GÜMÜŞ :

Potansiyel: Sıradanlık
Gri-Gümüş aurada pek rastlanan bir taban rengi değildir. Bu kişilerin hayal güçleri kuvvetli olup büyük fikirlerle doludurlar ama ne yazık ki bunları hayata geçiremezler. Yeterli motivasyonları yoktur.Bu renk ise durgunluğu, donukluğu, alışılagelmiş bir karakteri sergileyen bir renktir denilebilir. Fiziki seviyede de donukluğu, durgunluğu belirttiği gibi, pek çok zaman hastalıklarla beraber gözüken insanın canlılıktan yoksunluğunu da simgelemektedir. Koyu ve kurşuni tonlarda hale gelmesi ise korkulara, karmaşalara hatta hastalık derecesine varan karamsarlığa habercidir. Bu renk aura içerisinde gözüktüğünde ise, güven eksikliğini hatta beraberinde aldatıcı kişiliği simgelemektedir. Ancak bir kez motive olma şansını yakalarlarsa, bu kişilerdeki gelişmeler sevinç verici başarılar haline dönüşebilir.


ALTIN :

Potansiyel: Sınırsız
Bu taban rengi açısından en güçlü renktir. İnsanlara geniş boyutlu projeleri ve kafalarına koydukları her şeyi gerçekleştirme gücü verir. Karizmatik, çok çalışkan, sabırlı ve kendilerine amaç belirleyen kimselerdir. Yaşamda en büyük başarılarını geç kazanırlar.

PEMBE:

Potansiyel: Finansal ve maddi başarı
Bu narin görünümlü renk inatçı ve kararlı insanların auralarının taban rengidir. Bu kişilerin çıtaları yüksektir ve sarsılmaz bir karalılıkla amaçlarının peşinden giderler. Güç ve sorumluluk gerektiren mevkilere gelmeleri rastlantı değildir. Aslında derinliklerinde alçakgönüllü, sakin, sevgi dolu, nazik, ve şefkatli bir kimlik barındırırlar. Sevdikleri çevresinde olduğu zaman çok mutlu olurlar.

BRONZ:

Potansiyel: İnsancıllık
Bu sonbahar renkli taban rengi, neredeyse paslı olan görünümüyle çok çekicidir. Taban rengi bronz olanlar başkalarına özen gösteren, insancıl ve yardımsever insanlardır. Yumuşak kalpli ve cömerttirler. Hayır demeyi bilemezler ve istismara çok uğrarlar.


BEYAZ :

Potansiyel: Aydınlanma ve esin
Beyaz saflığın rengidir ve taban rengi olarak çok az görülür. Tüm renkler beyazdan geldiği için diğer anlamda ışığın rengidir. Bu kişilerin egoları neredeyse yok gibidir.Kendilerinden çok başkalarının iyiliği için çalışırlar. Ruhsal anlamda ise mükemmeliyet, birliğe ve bütünlüğe ulaşmanın, aydınlanmış erdem sahibi varlıkların kendisini anlatma şekli beyaz rengin ortaya çıkması neticesinde olmaktadır.



ŞİFA SEANSINDA AURA'YA RENKLE TEDAVİDE BULUNMA
Şifa düzeylerini ilerletmiş şifacılar enerji gönderimi esnasında enerjinin rengini de seçebiliyor ve bu renk enerjilerini aura alanına göndererek çeşitli rahatsızlıkları bu yolla tedavi edebiliyorlar.


KIRMIZI : Alanı yüklemek, kanseri iyileştirmek, soğuk bölgeleri ısıtmak,
TURUNCU: Alanı yüklemek, cinsel potansiyeli arttırmak, bağışıklık sistemini güçlendirmek,
SARI:İkinci şakraya yükleme yapmak, dumanlı zihni temizlemek,
YEŞİL: Dördüncü şakraya yükleme yapmak, dengelemek, genel şifa vermek,
MAVİ: Sakinleştirme, huzur vermek, korumak,
MOR: Ruh ile bağlantı kurmak,
ÇİVİT: Üçüncü gözü açmak, zihni temizlemek,
LAVANTA: Alanı zararlı maddelerden arıtmak,
BEYAZ: Alanı yüklemek, barış ve huzur sağlamak, acıyı dindirmek,
ALTIN: Alanı güçlendirmek,
GÜMÜŞ: Alanı temizlemek
SİYAH: Hastayı lütuf, sessizlik ve Tanrı ile barış haline sokmak
MAVİ_MOR: Derin doku ve kemik çalışmasında acıyı dindirme ve aura alanını geliştirmek amacıyla kullanılır.
alıntıdır

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - ZİHİNDEKİ SES
Yazar: Spiritüeller - 12-06-2016, Saat: 03:35 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

Bunun ilk farkındalığını, Londra Üniversitesi’ndeki birinci yılımda yaşadım. Haftada iki kez sabah saat dokuz civarında metroya binerek üniversite kütüphanesine giderdim. Bir defasında otuzlu yaşlarının başlarında bir kadın karşıma oturdu. Onu daha önce birkaç kez aynı trende görmüştüm. Zaten görmemek de mümkün değildi. 

Tren dolu olmasına rağmen, kadının iki tarafındaki koltuklar boştu ve bunun nedeni hiç şüphesiz kadının bir hayli deli gibi görünmesiydi. Son derece gergin görünüyordu ve yüksek, öfkeli bir sesle hiç durmadan kendi kendine konuşuyordu. Kendini düşüncelerine öylesine kaptırmıştı ki etrafındaki insanların farkında olmadığı belliydi. Başını hafif sola ve aşağı doğru eğmişti; sanki yanındaki boş koltukta oturan biriyle konuşuyor gibiydi. Tam olarak içeriğini hatırlamıyorum ama monolog şuna benzer bir şekilde devam ediyordu: “Ve bana dedi ki… ben de ona yalancısın dedim, beni böyle bir şeyle nasıl suçlarsın… hep benden yararlandın, beni kullandın, ben sana güvendim, sen bana ihanet ettin… ” Sesinde haksızlığa uğramış birinin öfkesi vardı ve sanki kendini  savunmazsa aşağılandığını hissedecekti.



Tren Tottenham Court Road İstasyonu’na yaklaşırken, kadın ayağa kalktı ve hâlâ konuşmaya devam ederek kapıya doğru yürüdü. Ben de aynı istasyonda inecektim; bu yüzden arkasında duruyordum. Merdivenlerden çıkıp caddeye ulaştığımızda, Bedford Meyda-nı‘na doğru yürümeye başladı. Hâlâ hayali sohbetine devam ediyordu ve karşısındakini - her kimse - suçlayıp duruyordu. Çok merak ettim ve benim de gittiğim yönde yürüdüğü sürece izlemeye karar verdim. Hayali sohbetine kendisini fazlasıyla kaptırmış olmasına rağmen, nereye gittiğini biliyor gibiydi. Çok geçmeden, 1930’lardan kalma Senato Binası’nın önüne geldik; yani üniversitenin merkez yönetim ve kütüphane binasına. Çok şaşırmıştım. Aynı yere gidiyor olabilir miydik? Evet, kesinlikle oraya gidiyordu. Acaba öğretmen, öğrenci, ofis elemanı ya da kütüphaneci filan mıydı? Belki de bir psikoloji araştırması üzerinde çalışıyordu? Cevabı bilmem mümkün değildi. Yirmi adım arkasından yürüyordum ve ben binaya girdiğimde, asansörlerden birinde gözden kaybolmuştu bile.



Az önce tanık olduğum şey karşısında çok şaşırmıştım. Yirmi beş yaşında yetişkin bir birinci sınıf öğrencisi olarak, kendimi entelektüel biri olarak görüyordum ve insan varlığıyla ilgili tüm ikilemlerin cevaplarının zekâ sayesinde, diğer bir deyişle, düşünerek bulunabileceğine inanıyordum. Ama farkındalık olmadan düşünmenin insan varlığının en önemli ikilemi olduğunu henüz bilmiyordum. Profesörlere, bütün cevapları bilen bilgeler, üniversiteye ise bilgi tapmağı gözüyle bakıyordum. Böylesine deli bir kişilik nasıl olur da bunun bir parçası olabilirdi ki?

Eckhart-Tolle.jpg


Kütüphaneye girmeden önce erkekler tuvaletine uğradığımda, hâlâ onu düşünüyordum. Ellerimi yıkarken kendi kendime şöyle dedim: Umarım sonum onun gibi olmaz. Yanımda duran adam bana bir bakış attı ve o sözleri sadece düşünmediğimi, sesli olarak söylediğimi anladığımda afalladım. “Aman Tanrım, zaten onun gibiyim,” diye düşündüm. Benim zihnim de kadınınki kadar kendi düşüncelerine dalmış değil miydi? Aramızda çok az fark vardı aslında. Onun düşünce sisteminin altında yatan temel duygu, öfke gibi görünüyordu. Benim durumumda ise daha ziyade endişeydi. O yüksek sesledüşünüyordu. Ben ise - çoğunlukla - zihnimden düşünüyordum. Eğer o deliyse, herkes deli demekti; ben dahil. Farklılıklar sadece derecelerdeydi.

Bir an için, kendi zihnimden bir adım geri çekildim ve zihnime olduğu gibi, daha derin bir perspektiften baktım. O anda, düşünceden farkındalığa kısa bir geçiş yaptığımı hissettim. Hâlâ erkekler tuvaletindeydim ama tek başımaydım ve aynada kendi yüzüme bakıyordum. Zihnimden ayrıldığım o anda, yüksek sesle güldüm. Delice görünebilirdi ama aslında akim gülüşüydü; Buda’nınki gibi dolu dolu bir gülüş. “Hayat zihnimin sandığı kadar ciddi bir şey değil.” Sanki kahkaha bana böyle diyor gibiydi. Ama bu sadece anlık bir olaydı ve unutmam uzun sürmedi. Sonraki üç yılı endişeler ve depresyonla geçirecek, kendimi sadece zihnimle tanımlayacaktım. Farkındalık dönmeden önce, neredeyse intihar etmek üzereydim ve bu kez anlık bir şey değildi. Aramızda çok az fark vardı aslında. Onun düşünce sisteminin altında yatan temel duygu, öfke gibi görünüyordu. Benim durumumda ise daha ziyade endişeydi. O yüksek sesle düşünüyordu. Ben ise - çoğunlukla - zihnimden düşünüyordum. Eğer o deliyse, herkes deli demekti; ben dahil. Farklılıklar sadece derecelerdeydi.

Bir an için, kendi zihnimden bir adım geri çekildim ve zihnime olduğu gibi, daha derin bir perspektiften baktım. O anda, düşünceden farkındalığa kısa bir geçiş yaptığımı hissettim. Hâlâ erkekler tuvaletindeydim ama tek başımaydım ve aynada kendi yüzüme bakıyordum. Zihnimden ayrıldığım o anda, yüksek sesle güldüm. Delice görünebilirdi ama aslında akim gülüşüydü; Buda’nınki gibi dolu dolu bir gülüş. “Hayat zihnimin sandığı kadar ciddi bir şey değil.” Sanki kahkaha bana böyle diyor gibiydi. Ama bu sadece anlık bir olaydı ve unutmam uzun sürmedi. Sonraki üç yılı endişeler ve depresyonla geçirecek, kendimi sadece zihnimle tanımlayacaktım. Farkındalık dönmeden önce, neredeyse intihar etmek üzereydim ve bu kez anlık bir şey değildi. Takıntılı düşüncelerden ve kendi yarattığım sahte 

“ben”den kurtulmuştum.

Bu anlattığım olay, bana sadece farkındalığı göstermekle kalmadı, aynı zamanda da insan zihninin mutlak geçerliliğiyle ilgili ilk şüphe tohumlarını da ekti. Birkaç ay sonra, şüphelerimin artmasına neden olacak önemli bir olayla karşılaştım. Bir Pazartesi sabahı, fazlasıyla hayranlık duyduğum bir profesörün dersine geldik ve bize profesörün o hafta sonu kendisini vurarak intihar ettiği söylendi. Çok şaşırmıştım. Çok saygı duyulan bir eğitmendi ve bütün cevapları biliyor gibi görünüyordu.

Ama o zamanlar, düşünmenin bilincimizin sadece minicik bir parçası olduğunu veya kendi içimde bulmak bir yana, egonun bile ne olduğunu bilmiyordum.

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - EGO: İNSANLIĞIN ŞİMDİKİ DURUMU
Yazar: Spiritüeller - 12-06-2016, Saat: 00:47 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

ego770-1.jpg

Sese dökülüp ağızdan yayılsınlar ya da sadece düşünceler olarak kalsınlar, kelimeler üzerinizde neredeyse hipnotik bir etki yapabilirler.  Kendinizi kolayca onların içinde kaybeder, bir kelimeyle bir şeyi bağdaştırdığınızda, ne olduğunu bildiğiniz inancına kapılırsınız. Gerçek şu: Ne olduğunu bilmiyorsunuz. 

Sadece gizemi bir etiketle örtüyorsunuz. Hiçbir şey, bir kuş, bir ağaç, hatta basit bir taş ve hepsinden öte insan, asla tam olarak bilinemez. Bunun nedeni, zihinle kavranamayacak bir derinliğe sahip olmasıdır. Hepimiz algılayabilir, dene-yimleyebilir, düşünebiliriz ve bunların tümü, sadece gerçekliğin yüzeydeki katmanıdır; yani bir buzdağının görünen ucundan bile azdır.

Yüzeydeki görünüşün altına indiğinizde, her şeyin birbiriyle  bağlantılı olduğunu görmekle  kalmaz, aynı zamanda bütün hayatın başladığı Kaynak ile de bağlantılı olduğunu görürsünüz. Bir taş, bir çiçek veya bir kuş bile, size Tanrı‘ya, Kaynağa ve kendinize uzanan yolu gösterebilir. Ona baktığınızda, elinizde tuttuğunuzda ve isimlendirmeye kalkışmadığınızda, içinizde bir hayranlık, bir huşu uyanır. 


Özüyle kendini size anlatır ve özünü size yansıtır. Büyük sanatçıların sezdikleri ve sanat eserlerine yansıtmayı başardığı şey budur. Van Gogh asla şöyle demedi: “Bu sadece eski bir sandalye.” Bunun yerine, sandalyeye baktı, baktı, baktı. Sandalyenin varlığını hissetti. Sonra da tuvalinin karşısına geçip boyalarını eline aldı. Sandalyenin kendisi muhtemelen birkaç, dolardan fazla etmezdi ama aynı sandalyeyi duyguyla yansıtan tablonun fiyatı bugün 25 milyon dolardan fazla.

Dünyayı kelimeler ve etiketlerle doldurmadığınızda, insanlığın düşünceyi kullanmak yerine düşünceye esir olduğu zaman kaybettiği mucizevi bir duygu hayatınıza geri döner. Hayatınız müthiş bir derinlik kazanır. Nesnelere bir yenilik, bir tazelik gelir. En büyük mucize ise, bütün kelimelerin, düşüncelerin, zihinsel etiketlerin ve imgelerin ötesinde, kendi özbenliğinizi deneyimlemektir. Bunun olması için, kendi “Ben” duygunuzu, sizi tanımladığını düşündüğünüz her şeyle oluşturduğu kördüğümden çözüp ayırmanız gerekir. 

Nesnelere, insanlara ya da durumlara sözel ya da zihinsel etiketler yapıştırmakta ne kadar aceleci davranıyorsanız, gerçekliğiniz o kadar sığ ve cansız olacaktır; aynı zamanda, kendinizi gerçeklikten uzaklaştırdığınız sürece, etrafınızda kendini belli eden yaşam mucizeleri de birer birer kaybolacaktır. Bu şekilde, akıl elde edilebilir ama bilgelik kaybolur ve onunla birlikte mutluluk, sevgi, yaratıcılık ve canlılık da gider. Algıyla yorum arasındaki hareketsiz boşlukta sıkışıp kalırlar. Elbette ki kelimeleri ve düşünceleri kullanmak zorundayız. Onların da kendi güzellikleri var; ama onların esiri olmak zorunda mıyız?

Kelimeler, gerçekliği insan zihninin kavrayabileceği bir boyuta indirger ve emin olun, bu da o kadar derin bir boyut değildir. Dilde ses telleri tarafından üretilen sekiz temel ses vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü. Diğer sesler, hava basıncıyla üretilen konsonantlardır: s, f, g gibi. Böylesine basit seslerin kim olduğunuzu, evrenin nihai amacını veya bir ağacın ya da kördüğümden çözüp ayırmanız gerekir. 

Nesnelere, insanlara ya da durumlara sözel ya da zihinsel etiketler yapıştırmakta ne kadar aceleci davranıyorsanız, gerçekliğiniz o kadar sığ ve cansız olacaktır;aynı zamanda, kendinizi gerçeklikten uzaklaştırdığınız sürece, etrafınızda kendini belli eden yaşam mucizeleri de birer birer kaybolacaktır. Bu şekilde, akıl elde edilebilir ama bilgelik kaybolur ve onunla birlikte mutluluk, sevgi, yaratıcılık ve canlılık da gider. Algıyla yorum arasındaki hareketsiz boşlukta sıkışıp kalırlar. Elbette ki kelimeleri ve düşünceleri kullanmak zorundayız. Onların da kendi güzellikleri var; ama onların esiri olmak zorunda mıyız?

Kelimeler, gerçekliği insan zihninin kavrayabileceği bir boyuta indirger ve emin olun, bu da o kadar derin bir boyut değildir. Dilde ses telleri tarafından üretilen sekiz temel ses vardır: a, e, ı, i, o, ö, u, ü. Diğer sesler, hava basıncıyla üretilen konsonantlardır: s, f, g gibi. Böylesine basit seslerin kim olduğunuzu, evrenin nihai amacını veya bir ağacın ya da taşın derinliğinde ne olduğunu açıklayabileceğine inanıyor musunuz?

Bu konuyu yazdır

  ECKHART TOLLE - RUHSALLIK VE DİN
Yazar: Spiritüeller - 12-06-2016, Saat: 00:15 - Forum: ECKHART TOLLE - Yorum Yok

eckhard%2Btolle%2Bson.jpg

Yeni bilinç yükselişinde yapılanmış dinlerin rolü nedir? Bugün artık birçok kişi dinle ruhsallık arasındaki ayrımın farkında. Bir inanç sisteminin, doğasına bağlı olmaksızın insanı ruhsallaştırmadığınm farkındalar. Aslında, düşüncelerinizi (inançlarınızı) kendi kimliğinize ııe kadar kaynaştırırsanız, kendi içinizdeki ruhsallık-tan o kadar uzaklaşırsınız. Birçok “dindar” insan, o seviyede sıkışıp kalmıştır. 

Kendilerini tamamen düşünceleriyle tanımladıklarından, bilinçaltından kaynaklanan bir davranışla kendi kimliklerini korumak için gerçeğe sahip olan kişilerin sadece kendileri olduğunu savunurlar. Düşüncenin sınırları olabileceğini kavrayamazlar. Aynen onlar gibi inanmadığınız sürece, sizin yanılgıda olduğunuzu düşünürler ve gerçek şu ki yakın geçmişe kadar, sadece bu nedenle sizi öldürmeyi kendilerine hak bilirlerdi. Hatta bazıları bunu hâlâ yapıyor.

Yeni ruhsallık, bilinç değişimi, var olan kurumsallaşmış dinlerinin sınırlarına taşmaktadır. En tutucu dinlerde bile daima ruhsallık grupları vardı ama kurumsallaşmış hiyerarşiler, onları tehdit olarak görüyor ve bastırmak istiyorlardı. Din yapıları dışında geniş ölçekli bir ruhsallık açılımı, tamamen yeni bir harekettir. Geçmişte, özellikle de Batı‘da, bu kesinlikle düşünülemeyecek bir şeydi, çünkü Kilise’nin ruhsallık konusunda özel bir yetkisi vardı. Kilise’nin izni olmadan kendinizi ortaya atıp ruhsal bir konuşma yapmaya ya da ruhsal bir kitap yayınlamaya kalkışırsanız, kazığa bağlanıp yakılanlardan biri olurdunuz. Ama şimdi, belli kiliselerin ve dinlerin kendi içlerinde dahi, belirgin değişim işaretleri var. Bu çok umut verici bir gelişme ve Papa II. John Paul bir kiliseyi ve bir sinagogu ziyaret ettiğinde, ruhsal açıklığın ilk sinyallerini veriyordu.


Kısmen kurumsallaşmış dinlerin yapısı dışındaki ruhsal öğretiler sayesinde - ama aynı zamanda antik Doğu bilgelik öğretilerinin yoğun etkisiyle - geleneksel dinlerin takipçileri arasında kendilerini biçimlerden, dogmalardan ve katı inanç sistemlerinden arındırarak, kendi ruhsal geleneklerinin ve kendi benliklerinin içinde yatan gerçek derinliği keşfeden insanların sayısı giderek artıyor. İnsanın ne kadar “ruhsal” olduğunun neye inandığıyla değil, bilinç durumuyla ilgisi olduğunu anlıyorlar; sonuç olarak, bunun dünyayla ve başka canlılarla ilişkilerinizde nasıl davranacağınızı belirlediğini de.

Biçimin ötesine geçmeyi başaramayanlar, kendi inançlarına daha da fazla tutsak oluyorlar. Böyle insanlarda sadece benzeri görülmemiş bir bilinç sapkınlığıyla değil, aynı zamanda yoğun bir egoyla da karşılaşıyoruz. Bazı dini kurumlar yeni bilinçlere açık olurken, diğerleri doktrinlerini daha da güçlendiriyor ve kendilerini egonun kendini savunduğu insan yapımı diğer yapılar arasına katıyorlar. Bazı kiliseler, mezhepler, kültler ya da dini hareketler, temelde kolektif ego kimlikleridir ve bu hareketlerde yer alan insanların zihin yapıları, herhangi bir politik ideolojiyi körü körüne izleyenlerinkinden farklı değildir.

Ama egonun çözülmesi kaçınılmazdır ve bütün katılaşmış yapısına rağmen, dini ya da diğer türde kurumlar, şirketler veya hükümetler, ne kadar güçlü görünseler bile kendi içlerinde dağılmaktan kurtulamazlar. En katı ve değişime en fazla direnen yapılar, en önce çökenler olacaktır. Bunun bir örneğini, Sovyetler Birli-ği’nde gördük bile. Ne kadar güçlü, kemikleşmiş, sağlam ve monolitik görünse de, birkaç yıl içinde kendiliğinden çözülüverdi. Bunu kimse önceden tahmin edememişti. Herkes şaşırmıştı. Gerçek şu ki bunun gibi sürprizlerle daha çok karşılaşacağız.

Bu konuyu yazdır

  SERUMUN NASIL YAPILDIĞINI BİLİYORMUSUNUZ?
Yazar: Spiritüeller - 11-06-2016, Saat: 23:07 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

serum.jpg

Serumun ana maddesi hayvan kanının çeşitli işlemler sonucunda ayrıştırılması ile elde edilir. Daha sonra içine çeşitli koruyucu maddeler ve vücut için yararlı maddeler eklenir.

Tüm serumlar kandan üretilmez. Antikor içeren serumlar hayvan kanından üretilmektedir. Tüm hastalara verilen normal serumlar yapay serumdur ve su, tuz, şeker, amino asit gibi vücut ihtiyaçlarını karşılayıcı besin maddelerinden oluşur. 

Serum; içinde genellikle hayvanlardan ürettirilen antikorlar taşıyan, pasif bağışıklık kazanımı için kullanılan kan suyuna verilen addır. Serum, herhangi bir hastalığı aşı gibi, önleyici değil, hastalığı giderici bir özellik taşır; hastaya pasif bağışıklık verir. Bir serum hazırlamakta prensip şudur: Hangi mikroba karşı serum elde ediliyorsa o mikroptan özel şekilde elde edilmiş aşılar bir hayvana, beygire şırınga edilir. Hayvanda o hastalık mikroplarına karşı bağışıklık olduktan sonra hayvanın kanı alınarak serum kısmı ayrılır. Bu kısım, kapalı ampuller ya da şişeler içinde saklanır. 

Şırınga edilen mikrobun toksit etkilerini giderici maddelerin hazır bulunduğu bu serum, gerektiğinde insanlara şırınga edilir. (Kuşpalazı hastalığına yakalanmış olan bir çocuğa, hastalığa yakalanmış olduğu aşı yapmakla bir fayda elde edilemez. Vücudu, kuşpalazı mikrobunun toksinlerinden koruyabilmek, hastalığı geçirebilmek için, içinde kuşpalazı mikrobunun toksinlerini giderici maddeler bulunan kuşpalazı serumu uygulanır). İçeriği 9/1000 serin fizyolojik tuzu, şeker,aa protein vb... olabilir.ancak ilk yardımlarda genel olarak şeker kullanılır.Bunun yanında serum,bir çok özel ve hükümete bağlı sağlık kuruluşlarında kullanılmaktadır. Ayrıca büyük hastanelerde günde yaklaşık 15000 civarında seruma başvurulur.ayrıca serum aşı gibi hastalıktan önce değil hastalık anında yapılır.

Kaynak:Vikipedi

Bu konuyu yazdır

  İKİZ FOTONLAR
Yazar: Spiritüeller - 11-06-2016, Saat: 22:09 - Forum: NOTLAR - Yorumlar (1)

ikiz%2Bfotonlar.jpg

Sonsuz enerji denizi, gizli iradenin tek yönü değildir. Çünkü, gizli irade, atom altı parçalardan, maddenin her şekline, enerjiye, hayata ve bilince, kuantlardan kişinin beynine kadar her şeyin aslıdır.
Bohm’a göre bu, her şeyin sonu da değildir, belki de gerisinde hayâl bile edemeyeceğimiz başka düzenleyici katlar vardır. Yani varoluşun sonsuz basamakları...

Fizikçiler, uzayın, ışık ve birbirini kesen-içiçe geçen bir sürü elektromanyetik dalgalarla dolu olduğunu kabul etmektedirler. Daha öncede gördüğümüz gibi parçacıklar, aynı zamanda dalgalardır.
Bu da gördüğümüz her fiziki objenin ve her şeyin gerçekte girişim örnekleri olduğunu ispatlamaktadır. Bir gerçek ki, bu ifadeler tartışmasız holografik yapıyı anlatmaktadır.


Bir başka tespit de 1982 de fizikçi Alain Aspect tarafından yapılan deney sonucu elde edildi. Kalsiyum atomları lazerle ısıtılarak ikiz fotonlar elde edildi ve bu fotonların 6.5 metrelik bir boru içinde zıt yöne doğru hareket etmeleri ve özel filitrelerden geçerek iki polarizasyon analizörüne yönlendirilmesi sağlandı. Her filitrenin, bir analizörden diğerine yön değiştirtmesi, saniyenin on milyonda biri kadar süre aldı. Işığın, iki foton dizisini ayıran 13 m’lik boruyu geçmesi ise, saniyenin 30 milyonda biri kadar süre aldı. Buradan da fotonların, bilinen herhangi bir fiziksel yöntemle haberleşemeyeceği anlaşıldı.


Aspect, kuantum teorisinin de önerdiği gibi, her fotonun ikiziyle aynı polarizasyon açısını bildiğini buldu. Buradan çıkan iki sonuçtan biri Einstein’ın aksine, ışık hızından daha hızlı bir sürat olabileceği idi ki bunu kabul etmek zordu. İkincisi ise, yersiz olarak iki fotonun iletişimde bulunduğu idi.


İngiliz fizikçi Paul Davis’e göre parçacıklar devamlı olarak birbirlerine geçme ve ayrılma durumlarında olduklarına göre, kuantum teorisinin yersizlik görüşü, doğanın genel özelliği idi. Bu bilgiler de Bohm’a büyük destek sağladı.

Bu konuyu yazdır