Kayıp ruhu kendisi arayan hastalar konusuna düzeltme olarak…
Şaman kültürlerde kişiyi derinden etkileyen olaylar neticesinde, bedenimizin enerji bütünlüğünün, “can” diye adlandırdığımız yaşamsal özümüzün zedelenerek kısmen kayba uğrayacağı inancı vardır.
Batılı yazarlarda bu konunun anlatımında süregelen bir yanılgı, beni yazmaya teşvik etti.
Önce ve önemle bu yanılgıya değinmek istiyorum. Sonrasında konunun güncel psikoloji bilimi çerçevesinden tanımını ve yazımın sonunda şaman toplumundaki iki tür uygulamasını yazmak isterim.
Travmalar sonucunda oluşan psikolojik rahatsızlıklarda, ruhun yarasını sarma, ya da güncel ifadesiyle, “ruhun kaybedilen bölümü”nü bulma ve geri kazandırma şifası, şamanik toplumda kişinin kendi kendisine yapacağı bir çalışma değildir!…
Bu şifayı sadece ve sadece Şaman verebilir.
Gereken teknikleri ancak şaman uygular.
Sıra dışı kozmik aleme giren, o can yarasının özünü tespit eden, o can parçasını bulup getiren ve bir Ney gibi bedene üfleyen Şaman’dır.
Michael Harner’ın “Şamanın Yolu” adlı eserinde ilk kez sözünü ettiği ve “Spirit Canoe” (Ruh Kano’su) adıyla tanıttığı toplu şifa çalışması, şaman öğretisinin yaygınlaşmasıyla çokça bahsedilirken, yanılgılara düşülerek kişinin kendisinin yapacağı bir teknik olarak öğrenileceği sanılır hale gelmiştir. Harner, “kano” benzetmesini Ekvador şaman toplumunun şifa seremonilerinde grubun oturma şeklinin bir kayığa ve katılımcıların kürekçilere benzer hareket etmelerinden yola çıkarak adlandırmıştır. Bu yazımın devamında iki çeşit “kayıp ruh arama” şifası anlatacağım. Michael Harner’ın sözünü ettiği bunlardan ikincisinin Ekvador’daki seremoni adabıdır. Ancak görüleceği gibi, şifacı her zaman Şaman’dır; hasta kişi bu şifayı alandır. Ancak öncelikle bu konuya genel bir giriş yapmak istiyorum.
Şaman toplumlarda kişisel olan ruh kayıplarının günümüz toplumlarında ortaklaşa yaşanabileceğine değinmeden geçemeyeceğim. Modern insanının yaşamını değerlendirdiğimizde, farkında olmaksızın, hem kendisinin hem de insanlığın öz varlık değerlerinden ne kadar kopmuş olduğundan habersiz yaşadığını, hayatında süregelen eksiklik duygularını maddesel araçlarla tatmin edemediğini ve bu nedenlerle, pek çok farklı hayat şartları ve tarzları içerisinde, mana bulmakta zorlandığını görürüz. Ruhun kayıplarının, kolektif kayıplar da olabileceğine Carl Gustav Jung dikkat çekmiştir. Jung’a göre, ruhsal rahatsızlanmaların özünde yatan kopukluklarla başa çıkmanın tek yolu, insan ırkı olarak, kadim ve kutsal olanla bağlarımızı yeniden tesis etmektir. Jung, bu anlamda Ruh’un kişiyi sadece kendi özüne ve kendi değerlerine değil, yaşayan tüm insanların özüne ve değerlerine bağlayan şey olduğunu ifade etmiştir. Bu saygın ve değerli tespite gore, modern çağımızda herkesin aynı kayıplara maruz kalmış olduğu kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Şamanik ifadesi “ruhun kaybı” olan bu durumların psikoloji bilimindeki genel adı olan “disassociation” H.S. Sullivan tarafından tanımlanmıştır. Türkçesi “kimlik çözülmesi rahatsızlığı” denilen bu rahatsızlıkların tarifinde, “Normalde kişilikte bütünleşen ve bireyin kimlik-benlik duygusunu oluşturan belli fikirlerin, duyguların, algıların, bilgilerin, kimliğin, anıların, arzuların, vb. kişiliğin geri kalanından ayrılmasıyla; ya da bilincin travmatik veya acı verici çağrışımlardan uzaklaşması, bir tür savunma mekanizması” ifadeleri yer alır.
Ancak psikoloji bilimim kayıp parçanın nereye gittiğini ve nasıl geri kazanılacağını anlatmaz.
Bu önemli şifa tekniğinin gerçek şamanik usullerine değinmeden önce, ruhsal zedelenme sebepleri arasında literatürde sıklıkla söz edilen ve ciddi ameliyatlar, kazalar, şok etkisi yaratan olaylara ek olarak şaman literatüründe sıklıkla sıralanan travma örneklerini derlemek isterim.
Kurtulamadığımız derin acı, yas ya da korku süreçleri
Cinsel, duygusal ya da zihinsel tacizler
Utanç verici bir eylemin ertesinde kendini toplumdan tecrid edecek kadar yaralı olmak
Herhangi bir insana ya da maddeye aşırı bağımlılık ile yitirilen özbenlik onuru
Aile ya da toplum tarafından herhangi bir nedenle dışlanma yalnızlıkları
Tüm hayal ve yaratıcılığın kaybedildiği tükenmişlik sendromu
Katı aile ya da toplum koşullarında gelişen beğenilmezlik ve istenmeyen olma endişesi
Şaman’ın ‘kayıp ruhu geri getirme’ şifa teknikleri
Yukarıda belirtilmiş nedenlerden herhangi birisine maruz kalmış olarak şifa arayan kişinin ruhsal bütünlüğü, şaman öğretisinde “Nagualler” kavramına dayalıdır.
Şaman inancında insanların hayat yolculuklarında, tekâmül derslerinde rehberlik yapan yüksek varlıklar, kendilerini şaman yolculuklarında hayvan figürleriyle gösterirler. Her “Nagual” bir ruhsal özelliğin gelişmesi için yol göstericidir. Kararlarımızı yönlendirmede ve seçimlerimize ışık tutmada zihinsel, ruhsal ve duygusal rehberlikleri olacaktır. Bu erk hayvanları zaman içerisinde ve ihtiyaca göre çoğalabilirler, yer değiştirebilirler, birbirleri içerisinde eriyip bütünleşebilirler.
Bir diğer deyişle, “Nagualler”, rehberlik alınacak ve sezgilerin güçlenmesinde hocalık edecek hayvansal enerjilerin ifadesidir; şifalandırıcı güçleri ve ilham verici bilgelikleriyle insanlara ışık tuttukları, koruyup gözetmeye gönüllü oldukları için Maya lisanında “Nagual”, sevgi ve saygı çağrıştıran bir sözcüktür.
“Kayıp Ruhun Getirilmesi” türünde olan şifa seremonileri iki şekilde yapılır. İkinci sırada anlatacağım, ancak ileri düzeyde inisiye olmuş Şaman’ın yapabileceği bir şeydir.
İlkinde, Şaman ruh kaybına uğradığı düşünülen kişiyle birlikte bir odaya girer. Öncesinde mekânı tütsülerle ve özel nucullarıyla korunaklı bir seremoni alanı haline getirir. Kristallerini gereken yerlere yerleştirir. Sonra davulunu ya da çıngırağını çalmaya başlayarak şaman yolculuğuna çıkar ve tüm şifa çalışmalarındaki gibi kendi rehberleri ve yardımcı ruhlarıyla buluşur. Hastasının kaybettiği ve böylelikle ruhsal bütünlüğünün bozulmasına neden olan ruhsal enerjiyi arar. Bu ruhsal parçayı temsil eden / taşıyan Nagual’in varlığını hissettiğinde, onun taşıdığı ruhsal enerjiyi alarak, hastasının kalp ve taç çakralarından bedeninin içerisine üfler.
Hasta kendisini iyi hissettiğini söyleyene kadar bu çalışmaya günlerce devam edilir. Acı yüklü anı ve deneyimler, sarsıntılı hayat dersleri çözümlenmeye başlayınca, yani iyileşme belirtileri başlayınca, kayıp ruhun döndüğünü hasta kendisi de anlar.
İkinci teknik bir grubun gözleminde yapılandır. Grup üyeleri bir çember ya da elips şekli oluşturacak şekilde otururlar. Bu ikinci oturuş düzeni nedeniyle, bazı Batılı yazarlar buna “Ruh Kayığı” şeklinde tanımlamalar getirmişlerdir. Zaten tam anlaşılamayan ve en çok yanılgıya düşülen de bu tekniktir
Şaman, davulunu grubun bir üyesine verir ve kendisi elinde çıngırağı ile hastasının yanına uzanır. Çıngırağını çalarak şaman yolculuğuna çıkar ve kişinin hayatının çeşitli evrelerini gözlemler. Aradığı şey öyle bir hayat sahnesi olmalıdır ki, bir kenarda yaralı, acılı ya da halsiz ve bitkin biçimde bir Nagual’i görebilsin. Nagual’i gördüğünde çıngırağını çalmayı keser. Kendisine davul verilmiş olan grup üyesi şaman yolculuğu vuruş ritminde çalmaya başlar.
Bu noktadan itibaren Şaman gördüğü sahneyi yüksek sesle anlatacak, hem tüm grup katılımcıları, hem de yanındaki hastası dinleyecek ve hatırlamaya çalışacaktır…
Şaman, sahnenin anlatımını bitirdikten sonra susar. Orada gördüğü ve hastasını terk etmiş, kendisi de kırık dökük, hasta durumda yatan Nagual’in yanına kendi zihin ve ruh gücüyle, aynı türden olan kendisinin iki adet Nagual’ini yollar.
Şaman’ın gönderdiği ruhsal enerjiler, hasta olan ruhsal erki yavaşça şifalandırmaları, tekrar sağlıklı biçimde ayağa kaldırmalarına kadar sürer. Bu süreci suskunca yöneten Şifacı Şaman, tekrar konuşmaya başlar. Kişiyi terk etmiş Nagualin iyileşerek dönmeye hazır olduğunu söyler, herkesi ortak şifa niyetine katılmaya davet eder.
İyileşen Nagual’in önce Şaman’ın ruhuna (ve bedenine) dönmesi süreci olarak kabul edilen zaman diliminde, grup üyesi davulu çalmaya devam eder. Bir noktada Şaman olduğu yerde dizlerinin üzerinde doğrulur ve davulu çalan susar ve davulu bırakır. Herkes aynı niyetle sessizleşir.
Şaman sol eliyle hastasını sırtından tutarak kaldırır ve oturtur. Sağlıklı ruhsal enerjiyi hastasının taç çakrasına, kaş çakrasına, boynunun arka yerinde, epifiz beziyle hizalı bir çakra vorteksine ve en sonunda solar pleksus’una üfler.
Sonra yine çıngırağını çalarak grup çemberindeki yerine geçer, Hasta da çemberdeki yerini alır. Şimdi sırada, Şamanın dile getirdiği sahneyi hatırlaması ve o sahnede yaşadığı travmayla barışması vardır. Kişi sadece sahneyi hatırlamakla kalmaz; o geçmiş hayat sahnesinde cereyan eden, ancak kendisini bilinçaltına itilerek tümüyle silinmiş, unutulmuş bir durumu da hatırlamasına şahit olunur.
Hatırlanan hayat deneyimi Şaman’ın anlattığıyla örtüştüğünde, şifa kozmik olarak doğru zamana, doğru mekâna ulaşılarak kazanılmıştır. Şaman’ın şifacılık itibarı, anlattığı sahnenin kendisine başvuran kişi tarafından doğrulanması ve şifa seansı sonrasında ruhsal sorununun çözümlenmiş olmasıyla mümkündür.
Son olarak iki şey daha eklemek isterim.
Şaman öğretilerinde “bu kısmi ruh kaybının bir faydası olduğunu, kişinin tümden hasar görmesindense, sadece kısmi bir kayıpla hayatını sürdürecek olmasının yararlı olduğunu” söyleyenler sadece Batılı öğreticileridir. Şamanik toplumda ise, halk bir bütün halinde yaşadığı için, travmatik bir olayla karşılaşan şahıs en geç 3 gün içerisinde Şaman’a götürülerek şifa aranacağından, “hayatın geri kalan bölümü nasıl geçecekti” şeklinde bir varsayım zaten yoktur.
Kaynak: Ayşe Nilgün Arıt