SOYADI KANUNU
Kanun Numarası: 2525
Kabul Tarihi: 21/06/1934
Yayımlandığı Resmi Gazete Tarihi: 02/07/1934
Yayımlandığı Resmi Gazete Sayısı: 2741
Madde 1 – Her Türk, öz adından başka soyadını da taşımağa mecburdur.
Madde 2 – Söyleyişte, yazışta, imzada öz ad önde, soyadı sonda kullanılır.
Madde 3 – Rütbe ve memuriyet, aşiret ve yabancı ırk ve millet isimleriyle umumi edeplere uygun olmıyan veya iğrenç ve gülünç olan soyadları kullanılamaz.
Madde 4 – Soy adı seçme vazifesi ve hakkı evlilik birliğinin reisi olan kocaya aittir.
Evliliğin feshi veya boşanma hallerinde çocuk anasına tevdi edilmiş olsa bile babasının seçtiği veya seçeceği adı alır. Koca ölmüş ve karısı evlenmemiş olursa veyahut koca akıl hastalığı ve akıl zaifliği sebebiyle vesayet altında bulunuyor ve evlilik de devam ediyorsa bu hak ve vazife karınındır.
Kocanın vefatiyle karı evlenmiş veya koca evvelki fıkrada zikredilen sebeplerle vesayet altına alınmış ve evlilik de zeval bulmuş ise bu hak ve vazife çocuğun baba cihetinden olan kan hısımlarından en yakın erkeğe ve bunların en yaşlısına yok ise vasiye aittir.
Madde 5 – Mümeyyiz olan reşit soy adını seçmekte serbesttir.
Akıl hastalığı ve akıl zaifliği dolayısiyle vesayet altına alınmış olan reşidin adını babası, yok ise anası, bu da yok ise vasisi seçer.
Madde 6 – En büyük mülkiye memurunun vereceği müzekkere üzerine Cumhuriyet Müddeiumumisi, 3 üncü maddedeki memnuiyete uygun olmıyarak soy adı kullananların bu adı değiştirmelerini ve tarihte ün almış olanlara ilişik anlatan adların, hilafını iddia ile, kullanılmamasını mahkemeden istiyebilir.
Kanunla taayyün eden unvanlar mahfuzdur.
Madde 7 – Bu kanunun neşri tarihinden itibaren iki yıl içinde gerek soy adı olmıyanlar ve gerekse soy adlarını değiştirmek istiyenler taşıyacakları adı Hükümetin tayin edeceği şekilde nüfus kütüklerine geçirilmek üzere bildirirler. Bu iş için verilecek her nevi evrak pul resminden muaftır.
Madde 8 – Soyadı seçme işlerinde çıkacak ihtilafları halletmek ve kendiliklerinden soyadı seçmiyenlerle anası babası belli olmıyan çocuklara ad takmak ve bir adın kanunun istediği şekle uygun olup olmadığı hakkında karar vermek salahiyeti ana kütüğün bulunduğu yerin en büyük mülkiye memuruna aittir.
Madde 9 – Valiler ve kaymakamlar soyadlarının nüfus kütüklerine ve doğum kağıtlarına doldurulması işinde diğer Devlet dairelerinde münasip gördükleri memurları iş bitinceye kadar yardımcı olarak nüfus dairelerinde çalıştırmağa salahiyetlidirler.
Madde 10 – Bu kanunun tayin ettiği müddet geçtikten sonra soyadlarını değiştirmek istiyenler Kanunu Medeninin bu baptaki hükümlerine tabi olurlar.
Madde 11 – Soyadlarını nüfus kütüğüne ve doğum kağıtlarına yazma işinde ihmali görülen memurlar hakkında kaymakamlar bir haftalığa, valiler on beş günlüğe kadar maaş kesme cezası verebilirler. Bu kararlar kati olup ilk ödenecek maaştan kesilir.
Madde 12 – Kanunun tayin eylediği zaman içinde soy adını memurlara bildirmiyenlerden beş liradan on beş liraya kadar ve bu iş için Hükümetçe verilecek vazifede ihmali görülen muhtarlar ve ihtiyar heyetleri azasının her birinden ve belediyelerce memur edilenlerden on liradan elli liraya kadar hafif para cezası alınır. Bu cezalar mahalli idare heyetleri karariyle verilir ve vali veya kaymakamların tasdikı ile katileşir.
Madde 13 – Bu kanunun tatbik yollarını gösterir bir Nizamname yapılacaktır.
Madde 14 – Bu kanun neşri tarihinden altı ay sonra mer’iyete girecektir.
Madde 15 – Bu kanunun hükümlerini yerine getirmeğe Dahiliye Vekili memurdur.
1934 yılında Soyadı Kanunu bu şekilde kabul edilmişti. Bu yazının konusu da soyadlarımız ile kökenlerimiz arasındaki bağ üzerine olacak.
Türkiye’de, 1934 Soyadı Kanunu’nda bazı aileler kendilerine yeni soyadlar seçerken bazı aileler de gerçekten de soylarının adını yani aile lakaplarını soyad olarak kullanmıştı.
1934 Soyadı Kanunu’ndan önce herkesin soyunu belirten birer aile lakabı vardı. Türk boyları içinde aileler, obalar ( cemaat), oymaklar ( kabileler) vardı. Türkler, Anadolu’ya ve Rumeli’ye mensup oldukları boylarla ya da içinden çıktıkları boydaki çeşitli obalarla, oymaklarla yayılmıştı. Tıpkı diğer milletler gibi…
Oğuzlar’ın Kınık Boyu’ndan Selçuklular, iskan siyasetleri gereğince Anadolu’ya göçen Türk boylarını parça parça Rumeli ve Anadolu’ya yaymıştır.
Kayı Boyu’nun Karakeçili Aşireti’nin Softalı Cemaati’nden Osman’ın adlı Türkmen Beyi’nin oğulları olan Osmanlılar da kendini rakip gördüğü beylikleri yıktıktan sonra beylik içerisindeki boyları parçalara ayırarak özellikle de Rumeli’ye sürmüş,
Öte yandan Osmanlı- Safevi Savaşı’nda da çok sayıda Türkmen ve Yörük Aleviler ya İran’a göçmüş, ya Kıbrıs’a, ya da Balkanlara sürülmüştür. Safeviler de bir Türkmen Devleti idi, Safevilerden sonra sırası ile İran’ı Avşar ve Kaçar Türkmenleri yönetmiştir. 1925’de İngilizler, Fars kökenli Pehlevileri destekleyerek, İran’daki 1000 küsür yıllık Türk yönetimini ortadan kaldırmışlardır. Bugün İran’da İran Türkü, İran Azerisi, öte tarafta Azerbaycan Azerisi diye bildiğimiz Selçuklu ve Hazar coğrafyasında yaşayan bu Türkler, bizimle aynı soydandır.
Bu nedenle Selçuklu ve Osmanlı iskan siyaseti sonucu bugün biri Sivaslı, biri Balkan göçmeni diğeri Azerbaycanlı veya Kerküklü veyahut da Halepli olup ta aslında aynı soydan gelen aileler, sülaleler vardır.
Arşivlerde “Türkmen ve Yörük” halk arasında ise “Türk, Türkmen, Yörük” ayrımı vardır. Anadolu’da Türk, sürekli olarak yerleşik olan şehirli, köylü, kasabalılardır. Türkmen, yarı göçebe olan, yazları yaylaya çıkanlardır. Yörük, yaz kış çadırında yaşayan sürekli göçer halde olanlardır.
Boz-Ulus Türkmenleri de bir zamanlar yazın Erzurum ve civarını, kışın ise Diyarbakır ve civarına inerek Yörükler gibi sürekli göç halinde idi.
Oğuz Türkleri şehirli Türklere “ yatuk, tembel” lakabı verip, küçümsermiş. Buna bir örnek, arşiv kitabında gördüğüm, Oğuzların 24 boyunda biri olan Kızıkların, “ Oturak Kızık” lakaplı bir koludur.
Bugün bir bölgede Türkmen diğer bölgede Yörük diye anılan aynı boydan oymaklar vardır.
Diğer bir dikkat edilmesi gereken husus ise Halk Etimolojisi denilen yer veya bir aile lakabı hakkında halkın yaptığı yakıştırmalardır.
Örneğin Anadolu sözcüğü “Yunanca Doğu Ülkesi” anlamına geldiği halde, halk arasında “ askerlere su dolduran bir yaşlı anaya, su doldukça askerlerin ‘ ana dolu’ diye seslenmesinden “ Anadolu” adının ortaya çıktığı anlatılır. Aile lakaplarında da bu hususa dikkat etmek gerekir. Örneğin soyadım olan “Koca” aile lakabı hakkında da yaşlılarımız “ köye ilk gelen Kocaoğlu çok uzun boylu imiş de ondan Koca aile lakabı almış gibi bir yakıştırmaya giderler. Halbuki bir aile bir yerden bir yere göçtüğünde mensup olduğu boyun adını da aile lakabı olarak götürür. Hatta kimi zaman bir köyde bir ailenin iki lakabı dahi olabilir ki biri ya o ailenin içinden geldiği boyunun adı diğeri ise yine o boyun bir alt kolu olan cemaatin adıdır ya da ikinci lakap meslekle ilgili veya o aileden ileri gelen bir kişinin adı olur.
Koca aile lakabı ise en küçük toplumsal birim olan ailede olduğu gibi oymaklarda, cemaatlerde de “ yönetici” anlamına gelir.
Örneğin baba tarafım hem Kocaoğlu diye hem de Şaşlar diye anılır. Şaş, Özbekistan’ın Başkenti Taşkent’in 1000 li yıllardaki adıdır. Oğuzların bir kısmı buradan Horasan’a oradan da Anadolu’ya geçmişlerdir. Şaş, aile lakabımız için de yaşlılarımız, “ şaşkınlık içeren bir olayla ” ilgili diye kendilerince yoruma giderler.
Çeşitli arşiv kitaplarında gördüğüm Türkmen- Yörük adlarından kimilerini başlıklarla aşağıya sıralayacağım. Böylece boy adlarının nasıl çeşit çeşit olduğu görülecektir.
Renkler ve boylar:
Türkler her yöne bir renk vermişlerdir
Sarı: merkez, Doğu: gök/yeşil, Batı: ak, Kuzey: kara, Güney: kızıl
Arşivlerde ve yer adlarında bu renk ve yön ilişkisine örnek boldur.
Ballı, Karaballı, Sarıballı, Akballı
Gökvelili, Akvelili, Sarıvelili, Karavelili
Keçili, Karakeçili , Sarıkeçili, Kızılkeçili, Akkeçili
Tekeli, Karatekeli, Sarıtekeli,
Amucalı, Akamcalı, Karaamcalı
Öte yandan ırmak ve denizlere de renklere göre ad verilmiştir;
Yeşilırmak ( Doğuırmak), Akdeniz ( Batıdenizi), Karadeniz ( Kuzeydenizi) , Kızıldeniz ( Güneydenizi)
Aile lakapları ve boy adları
Çepni: Köse, Şuayyip, Kasabalı, Korkmazlı
Avşar: Deliler, Sofular, Kerimoğlu
Beğdilli: Araplı, Karacalı, Ulaşlı, Kasımlı, Kayaslı, Gündeşli, Dengizli
Bu üçü de Oğuzların 24 Boyu’na mensuptur.
Oğuzların 24 Boyu; Kayı, Bayat, Alkaevli, Karaevli, Yazır, Dodurga, Döğer, Yaparlı ( Çarıklı), Avşar, Kızık, Beğdilli, Kargın, Bayındır, Çavundur, Peçenek, Çepni, Salur, Eymür, Alayuntlu, Yüregir, Iğdır, Bügdüz, Yıva, Kınık
Boy adları ve duruma göre biçimlenmesi
Köse: Çepni Boyu’na mensup bir oymak.
Köse, Köseli, Köseler, Köseoğlu, Köseoğulları,
Kösece/Köseci, Kösecili
Karaköse, Kızılköse, Akköse, Gök/Yeşilköse, Sarıköse,
Avşarköselisi, Döğerköse
Köseömerli, Kösealili, Kösebekirli
Türkiye’de en sık gördüğüm soyadlardan biri de Köse’dir. Tüm Köseler Çepni Boyu’ndan gelmedir.
Aile lakapları ve Yer Adları
Kızıldağ, Kızılırmak: Kızıl Oğuzlar
Akçadağ: Akçalı
Kösedağ: Köseli ( Çepni)
Keldağ : Kelli
Aile lakapları ve Orta Asya yer adları
Şaş ( Taşkent) ,Yıldız, Talas
Aile Lakapları, boy adı ve komutan, önder adları
Bazı aile lakapları çeşitli Türk boylarından veya bu boylara mensup alt kollardan adını alır ve hatta bazıları da doğrudan bu boyların komutanlarından…
Atatürk’ün baba soyu üzerinden konuya örnek verelim örnek verebiliriz.
Tarihte geçen 11. y.y. daki Irak Oğuzları’nın belli başlı komutanları Kızıl, Yağmur, Gök-Taş, Buka, Kız Oğlu, Mansur, Anası Oğlu, Dana idi.
Kızıl Oğuzlar, Atatürk’ün baba soyunun mensup olduğu boydur ve bu boyun adı yukarıda da anılan Kızıl adlı komutandan gelir:
“…1041 yılı civarında Hazar Denizi’nin güneyinde ve güneybatı bölgesinde Tahran, Kazvin, Reşt, Zencan ve Tebriz bölgelerinde oturan, “Kızıl Özen” veya “Kızıl Ören” Irmağı bölgesinde yaşayan ve İldeniz hükümdarlarından Arslan Şah’ın oğlu “Kızıl Bey”in oymakları oldukları için bu Türkmenlere “Kızıl Oğuz Türkleri” adı verilmiştir.
Kızıl Oğuz Türkmenleri; 1410’da Reşadiye ve Mesudiye arasındaki “Kızıl Özenliler Yurdu” olarak anılan (bugünkü Reşadiye-Kızıl Ören Köyü civarı) bölgede “Kızıl Ahmetliler” isimli bir de beylik kurdular. Beyliğe adını veren Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve kardeşleri, Amasya, Tokat, Çorum ve Sivas, Ordu, Samsun, Giresun ile Şebinkarahisar’ı ele geçirdiler. Kızılırmak ve Yeşilırmak bölgesine hakim oldular. 1424 yılında Sultan II. Murat’ın emri ile Amasya Valisi Yörgüç Paşa, Kızıl-Oğlu Ahmet Bey ve diğer ileri gelenleri Amasya Kalesi’ne davet ederek ortadan kaldırdı. Kızıl Oğuz Türkmenleri de Anadolu’nun çeşitli yerlerine dağıtıldılar…”
Örnekte görüldüğü üzere İldeniz Hükümdarı’nın oğlunun adı olan Kızıl daha sonra bir boya ad oluyor.
Kızıllar :
Bozok, Kayseri, Sivas, Akdağ, Adana, Maraş, Teke, Ha-mıd, Bolu, Tarsus, içel, Karaman, Afyonkarahisar, Bolvadin -Dinar Şark-i Karaağaç, Karaman, Çerkeş ,Gümülcine, Dimetoka, Kavala ÜskÜp, Hezargrad (Niğbolu), Vardar, Selanik, Silistre, Usturga Ohrı, Manastır”
(Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre: Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler”, Tercüman Yay.1979)
Kızıl Oğuzların parçası olduğu İldenizli Devleti de, belli ki bugün aile lakaplarında İldeniz ( Eldeniz)ve Yildeniz olarak yaşamaktadır tıpkı Akkoyunlu , Karakoyunlu soyadları gibi…
Atatürk’ün dedesinin Makedonya Kocacık’tan Selanik’e göçtüğünü ve Kocacık’taki köylerini gösteren gazete haberlerini veya Tv yayınlarını görmüşsünüzdür. Arşivlerde Kocacık’ın izini takip edelim:
“Kocac,Kocaclar,Kocaclı(Kocaclu),(Kocac,Perakendesi):
İçel, Adana, Tarsus, Sis, Karahisar-ı Şarki Sancağı, Mut ve Gülnar Kazası ( İçel Sancağı), Kirmasti-Kazası(Hüdavendigar-Sancağı)
-Yörükan-(Yörükler)
Kocacık,Kocacıklı,(Kocacıklu),(Gocacık,Gocacıklı,Gocacıklu):
Adana,Kars-ı-Meraş,-Karahisar-ı-Şarki-Sancağı
Yörükan
(Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre: Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler”, Tercüman Yay.1979)
Böylece Makedonya’da bir Türk yerleşimi olan Kocacık adının Kocac adlı Türkmenlerin soyundan geldiğini anlıyoruz. Kocac boy adının aslı Kocacı, Kocaca yani Koca adlı boydan olan demek.
Koca boyundan kopanlar Kocacı/Kocaca/ Kocac adlı boyları, Kocac adlı boydan kopanlar ise Kocacık boyunu oluşturmuş. Koca lakabı ise yönetici anlamına geliyor. Demek ki Kocacıklar’ın soyu bir boyun yöneticisi sülalesi olan Kocalar’dan geliyor. Kocacık Yörükleri’nin İnallı Türkmenlerin olduğu bilgisi var, buna göre demek ki bu yerleşim İnallu boyunun yönetici sülalesinden olan Kocacıklar tarafından kurulmuş, daha sonra Osmanlı zamanı Balkanlara sürülen Kızıllar’dan Atatürk’ün baba soyu da bu bölgeye yerleşmiş. Atatürk’ün ana soyunu ise Sofular deniyor, bu boy Avşar boyuna mensuptur.
Üstte verdiğim alıntıda görüldüğü gibi 15. Y.y.da Kızıllar Oğuzları’nın önder i Kızıl Oğlu Ahmet Bey diye anılıyordu. Türkmen-Yörük geleneğinde önder ve ailesine yapılan diğer adlandırma geleneğince Kızıl Oğlu Ahmet’nin diğer adı ise Kızıl Koca idi.
Kızılkoca:
Bozok S., Yozgad K. (Bozok), Adilcevaz S. (Van Ey.)
(Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre: Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler”, Tercüman Yay.1979)
Öte yandan diğer komutan adları da arşiv kitaplarında Türkmen ve Yörük olarak geçmektedir; Yağmurlu, Danalı, Kızlı, Mansurlu…
Bir başka örnek ise Harzemşahlar. Harzemşah Sultanı Celalettin Mengüberti ( Celalettin Harzemşah) , 1231’de vefat ettiğinde komutanları Selçuklu tarafından Anadolu’ya dağıtılmıştı; Bereket, Yılanboğa, Canbirdi, Güçlü Han, Kayır Han.
Bugün Hormek, Horzum, Harzem, Güçlü (Güçlühanlı), Canbirdili, Bereketli, Kayırlı(Kayırhanlı), Yılanboğalı aile lakapları taşıyanların soyu buradan kaynaklanıyor. Keza Saruhan aile lakabı da Harzemşah’ın komutanlarından Saruhan’dan gelir ve ayrıca Laçin aile lakabı da Harzemşahlara ait Laçin adlı bir boydan gelir.
Örnek:
Harzem:
Kütahya Sancağı- Türkman Yörükanı
Horzum:
Kütahya, Aydın, Güzelhisar K.(Aydın), Saruhan S., Yalavaç K. ( Karahisar-ı Sahip S.)
Horzum Kebir:
Kütahya S.
(Başbakanlık Arşiv Belgelerine göre: Osmanlı İmparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatler”, Tercüman Yay.1979)
Hazır bey ve komutan adları üzerinden bilgi vermişken bir başka konuyu da burada açayım.
Dede Korkut’u okuduysanız, kahramanlar, kişi adları ile değil de boyları ile anılır.
Örneğin orada “Usun Koca oğlu Zeyrek” denir, Usun ve Zeyrek kişi adı değil boy adıdır.
Bu “Usun boyunun kocası yanı yönetici cemaati Zeyrekler “demektir.
Zeyrekler de bugün Türkiye’de geniş bir alana yayılmıştır, bunları çeşitli bölgelerdeki Zeyrek ( Seyrek,Ziyrek) adlı yer adları ve aile lakaplarından anlıyoruz.
Alevi-Bektaşilik ve Ahilik gibi Eski Türk Geleneklerine dayanan tarikatların, mezheplerin erenleri de bu biçimde ad alırdı:
Hacı Bektaş-ı Veli: Hacı Bektaşlı boyunun Velilik makamındaki ereni
Pir Sultan Abdal: Pir Sultanlı boyunun Abdallık makanındaki ereni
Baba İlyas : İlyaslı boyunun Babalık makamındaki ereni
Ede Bali : Ede Bali boyunun ereni
Saru Saltuklu: Sarı Saltuklu boyunun ereni
Örneğin Hacı Bektaş-ı Veli’nin asıl adı Seyyid Muhammed bin İbrahim Ata’dır. Anlaşılan mensup olduğu boy, Hacılı ve Bektaşlı adlı iki boyun birleşmesinden oluşmuştu. Arşivlerde Hacılı, Bektaşlı ( Begdeşli) boy adları geçmektedir. Bektaşlı boyu da bildiğim kadarı ile Oğuzlar’ın 24 ana boyundan Bayındırlılara mensuptur.
Seyyid lakabı ise O’nun Hz. Muhammed’in kızı Hz. Fatma ile Hz. Muhammed’in amcaoğlu Hz. Ali’nin soyundan geldiğini gösterir. Hz. Ali ile Hz. Fatma’nın evliliğinden Hz. Hüseyin ile Hz. Hasan doğar ve Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere Seyyid, Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere Şerif denir. Hz. Muhammed’in soyu kızı Hz. Fatma’dan yürümüştür.
Ne var ki Hz. Hasan’ı, Emevilerin kurucusu Halife Muaviye adamları aracılığı ile zehirletmiş, oğlu Halife Yezid ise ordusu ile Hz. Hüseyin ve 70-80 kişilik yakınlarının çoğunu ( rivayete göre kadın ve çocuklarda dahil olmak üzere 72 kişi) Kerbela denilen çölde katletmişti. Halife Yezid’in, adamlarının Hz. Hüseyin’in kesik başını sarayda top yapıp oynadığı inancı yüzünden eskiden futbol oynamak Anadolu’da günah sayılırdı.
Yine aynı nedenlerle Türkler hangi mezhepten olursa olsun Muaviye ve Yezid ve yine benzer bir hikayesi olan Mervan ( Hz. Hasan’ı zehirlettiği iddia edilir) isimlerini kullanmaz.
Aile lakaplarının unutulmuş anlamları
Koca, Kahya, Kethüda, Boybeyi: yönetici,Torun: Yönetici ailenin soyundan olan, Bal : Bel, Cesur, Sert, Sin : Mezar:, Laçin oğan:, İspa :Sipahi:, Eşkinci : Sefere katılan sipahi, Çatal :Sefere katılmayı, bekleyen sipahi,
Yönetici aile adları
Boybeyi, kethüda, kahya, koca, bey, torun, mir…
Kişi İsmiyle anılanlar
Alili, Bekirli, Otmanlı, Hıdırlı, Hüseyinli, Hasanlı, Ömerli, Musalı, Mehmetli, Kızıllı, Sinanlı,Hamzalı, Osmanlı, Tayipli, Tahirli, Yusuflu, Yunuslu, Yakuplu, Muratlu,Nuhlu,Mürselli, Hızırlı
Örnekler:
Sinanlı Oymağı:
Ankara S., Konya S.- Yörükan
Mürselli:
Akhisar-ı Geyve K. ( Kocaeli S.)- Türkman Yörükanı
Dinsel inanış belirtenler
Etyemezli, Otyemezli, Balyemezli, Allahverdi
Otyemezli deki ot sözcüğünün aslı od ise ateşyemezli gibi değişik bir anlam ortaya çıkar.
Etyemezli ve Balyemezli aile lakapları vejetaryenlik çağrıştırıyor. Belki Uygur Türkleri’nin kurmuş olduğu Eretna Beyliği’nde hala kimi Budist inançlar taşıyanlar vardı ve belki o nedenle iki boyun adı da o inanışlardan kalmadır.
Örnek:
Allahverdi Cemaati:
Rakka Ey., Keskin K. ( Kengiri S.), Bozok Ey.Çiçek Dağı N. ( Kırşehri S.), Karaman, Sivas- Bozulus Türkman Aşireti
Fiziksel özellikle anılan oymaklar
Boynuinceli, Boynuyoğunlu, Boynukısalı, Gözükızıllı, Penbeli, Saçıkaralı, Ağzıkaralı
Örnek:
Boynuinceli
Aksaray Sancağı, Sivas, Kırşehri, Konya, Karaman, Bozkır Kazası(Beğşehri Sancağı), Hacıbektaş Kazası (Kırşehri Sancağı), Koçhisar Kazası (Aksaray Sancağı), Adana, Maraş , Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı), Develi, Ilgaz Kazası (Kengiri-Çankırı) Sancağı, Niğde, Danişmendlü (Danişmendlü-i Sağir) Kazası (Niğde Sancağı)- Türkman Yörükanı
Hayvan adları taşıyanlar
Şahinli, Laçinli, Karakuşlu, Kartallı, Doğanlı, Balabanlı
Kurtlu, Çakallı, Tilkili, Yılanlı, Köpekli, Baraklı, Donguzlu ( Domuzlu), Kazlı
Örnek:
Baraklı:
Rakka, Sivas, Tokat, Yeni İl ( Sivas), Halep, Mumkal’a Kazası ( Halep), Adana, Zülkadriye, Tarsus, Dimetoka K. ( Paşa S.)
Baraklıoğlu:
Karahisar-ı Sahip S. – Türkman
Coğrafi özellik adı taşıyanlar
Taşlı, Kayalı, Dağlı, Saylı ( Vadi)
Meyve adları taşıyanlar
Elmalı, Armutlu, Erikli
Örnek:
-Armutlu Cemaati:
Kütahya, Edirne, Karahisar-ı Şarki, Karaman, İçel, Konya, Varna K. ( Silistre S.), Malazgird S.( Erzurum Ey.) Yenice-i Karasu K. ( Paşa S.), Mudanya K. ( Hudevendigar S.), Keşişlik N. ( Siroz S.) – Bozulus Türkman Yörükanı
Renk-yön geleneğine uygun ad alanlar
Kara-Hüseyinli, Sarı-Alili, Karaca-Ahmetli, Sarı-Velili, Kara-Keçili, Sarı-Tekeli, Kara-Ballı
Örnek:
Kara Keçili:
Adana, Diyarbekir, Siverek, Eskişehir, Siirt, Birecik, Ankara, Kütahya, Ruha (Urfa), Rakka, Aydın, Kırşehir, Balıkesir, Haymana, Manisa, Trablus-Şam, Kula, Eşme (Kütahya), Bursa, Alaşehir- Türkman Yörükanı
Renk-yön geleneğine uygun olarak ad almalarına rağmen mensup oldukları boydan kopmaları nedeni ile sadece renkle ilgili adları kalanlar
Karalı, Akçalı, Yeşilli, Sarılı
Yönetici ünvanlılar
Kızılkoca, Akçakoca, İsakoca, Alikoca , Mürsel Koca, Süleyman Kethüda
Örnekler:
Mürsel Kocalı:
Diyarbekir Ey.- Türkman- Bozulus Aşireti
Süleyman Kethüda:
Kırşehri S., Nevşehir K. (Niğde S.)- Türkman
Yönetici ünvanlı oymak olmasına rağmen, yönetici olduğu boydan kopanlar
Kocalı, Kocalar, Kocac, Kocacık, Kocaoğlu
Örnek:
Kocalı ( Nam-ı Diger Rendene):
Radovişte K. ( Köstendil S.), İnebahtı ve Kilis S., Kalkandelen K. ( Üsküp S.) – Yörürkan
İçlerinde veya komşu yaşadıkları toplumun adını taşıyanlar
Araplı, Kürtlü, ,Franklı, Macarlı, Bulgarlı
( Bugün bu gelenek Balkan göçmenlerine “ Yugoslav, Bulgar “, gurbetçilere “Alamancı” ve Doğu Karadenizlilerin tamamına “Laz” denilerek devam ediyor. Halbuki Balkan göçmenlerinden Boşnak ve Arnavutlar dışındakiler Osmanlı ve Selçuklu zamanı o bölgeye yerleştirilmiş çeşitli Türkmen ve Yörüklerdir. Özellikle Osmanlı, Karamanlı Beyliği’ni yıktıktan sonra Karamanlı Beyliği’ne mensup boyları Balkanlara yerleştirmişti.
Lazlar ise Doğu Karadeniz’in Rize ve Artvin illerinde yerleşiktirler ama bir Giresunluya da halk arasında laz denebiliyor. Bugün de 1950 lilerde Almanya’ya göçmüş Türklere ve onların çocuklarına Alamancı diyerek bu geleneği devam ettiriyoruz.
Franklı boy adının kökleri Haçlı Seferleri zamanlarına dayanıyor olmalı zira Haçlı ordusuna Müslümanlar Franklar derdi. Alamanlar da Haçlı Ordusu’na katılmışlardı. O dönem Türk boylarının Franklar ile karşılaşması ile bu kabile adları doğmuş olmalı.
Listede Alamanlı adı da var, ancak eski Türkçe’de Alaman, olgun, anlayışlı kişi demekmiş.
Örnek:
“Arab, Arablar, Arablı (Arablu):
Halep, Sıvas, Meraş, Diyarbekir Eyaletleri, Menteşe Sancağı, Rakka Eyaleti, Anamur Kazası (İçel Sancağı), Adana, Edirne, Selanik Sancağı, Çorum Sancağı, Koçhisar Kazası (Aksaray Sancağı), Mardin Kazası (Diyarbekir Eyaleti), Zülkadiriye Kazası (Meraş), Bozok, İçel Sancağı, Alaiye Sancağı, Düşenbe Kazası (Alaiye Sancağı), Mağnisa Kazası (Saruhan Sancağı), Alaşehir Kazası (Aydın Sancağı), Erzurum, Adana havalisi, Saruhan Sancağı, Hezargrad Kazası (Niğbolu Sancağı), Antalya, Kütahya, Hama, Hums Sancakları, Çıldır Eyaleti, Gelibolu Sancağı, Şehirköy Kazası (Paşa Sancağı), Siverek Sancağı, Karaman, Uzuncaabad Hasköy Kazası (Çirmen Sancağı), Nevşehir Kazası (Niğde Sancağı), Aydın Sancağı, Adala Ovası (Saruhan Sancağı), Yeni İl Kazası (Sivas), Göynük Kazası (Hudavendigar Sancağı), Arapgir Sancağı (Sivas Eyaleti), Divriği Sancağı (Sivas Eyaleti), Kars Eyaleti, Uluborlu ve Gönan Kazası (Hamid Sancağı), Ürgüp Kazası (Niğde Sancağı);
Konar-Göçer Türkman Yörükani taifesinden. Beğdilli Aşiretinden olan Arablar Cemaati, İçel Sancağında iskan olunmuştur.”
“Arablıibrahim (Arabluibrahim): Niğde,Halep, Ankara, Kengiri, Rakka Sancakları; Türkman taifesinden. Arablıibrahim cemaati, Beğdilü Aşiretindendir.”
“Arablımersin (Arablumersin): Niğde Sancağı; Türkman taifesinden. Arablımersin Cemaati, Beğdili Aşiretindendir.”
Üstte görüldüğü üzere Beğdilli Boyu’ndan olan ve Anadolu’ya göçmeden önce Araplarla iç içe yaşamasından ötürü Araplı adını olan Türkmen Boyu, Mardin’den Bulgaristan Plevne’ye( Niğbolu), Kars’tan Edirne’ye, Suriye’den( Halep ve Rakka) Gelibolu’ya kadar dağılmış.
Araplı Aşireti’nin İçel Sancağına iskan edilen cemaati ile Araplı Aşireti’nden türedikleri belli olan Araplı-İbrahim ve Araplı-Mersin cemaatlerinin Beğdilli olduğu ibaresi sayesinde biz Araplı Aşireti’nin Oğuzların 24 Boyu’ndan Beğdilli’ye mensup olduklarını öğrenmiş oluyoruz.
Not: Bu liste Araplı Aşireti’nin tüm iskan edildiği yerleri ya da iskan edildikleri bölgelerde zamanla çoğalarak, dağıldıkları diğer bölgeleri göstermiyor.
Akrabalık adları taşıyanlar
Atalı ( Edeli), Dayılı, Amucalı ( Emmili), Ebeli ( Abalı), Dedeli (Tatalı), Annalı ( Anneli)…
Örnek:
Annalar Cemaati:
Edirne K. ( Paşa S.)- Yörükan
Dinsel adlar taşıyan oymaklar
Seyyid, Hacılı, Babalı, Halifeli, Işıklı, Şeyhli, Şıhlı, Abdallı, Sofulu, Mollalı, Pirli, Fakılı(Fakıh), Atalı/Edeli, (?), Deliler (?)…
Örnek:
Karaşeyh, Karaşeyhler, (Karaşeyhli, Karaşeyhlü, Karaşeyhli Avşarı, Karaşıh) Cemaatii:
Sivas, Maraş, Diyarbekır, Kütahya, Saruhan, Karaman, Haleb, Rakka, Niğde, Arabgir, Divriği, Malatya, Kengiri, Kilis, Ankara, Aydın, Hama ve Hums Sancakları, Yeni İl Kazası (Sivas Sancağı), Hısn-ı Mansur Kazası (Malatya Sancağı), Şiran Kazası (Erzurum Eyaleti), Selmanlu-i Kebir Kazası (Kırşehir Sancağı)- Türkman-, Beğdili Aşireti.”
Boy adları taşıyanlar
Türklü, Kıpçaklı, Türgişli, Kazaklı, Kırgızlı, Uygurlu, Çiğilli, Peçenekli, Tatarlı, Türklü, Türkmenli, Kumanlı, Avarlı, Harzemşahlı ( Horzum, Harzem, Hormek)
Aynı boylar farklı biçimde telaffuz edilebiliniyor:
Dodurga, Tötürge,
Melemenli, Menemenli- Sinemanlı, Sinemelli
Paşalı, Beşeli
İlanlı-Yılanlı, İnallı-Yınallı, Ulduzlu-Yıldızlı
Hacıvatlı – Acıvatlı/Ecevitli
Karaballı, Karabelli
“İsim Kaderdir İnancı” ve boy adları
Bazı Türkmen-Yörükler de adlarını Şaman Kültüründen kalma ad verme geleneğinden
Almışlardır:
Döndü ( üst üste kız çocuğu doğunca sonraki çocuklar erkek doğsun diye konur.)
Durmuş ( Göç etmesin/Çocuk yaşta hastalıktan ölmesin? )
Dursun, Duran(Turan) ( Çocuk yaşta hastalıktan ölmesin)
Yaşar ( Çocuk yaşta hastalıktan ölmesin)
Satılmış ( Çocuk doğar doğmaz, güya istenmeyen, değersiz birisiymiş gibi satışa çıkarılır böylece kötü ruhlar da bu çocuğu önemsemez ve dokunmaz)
Bu adlara Satı,Döne gibi benzer adlar da eklenebilir.
Buraya kadar olan kısım hala halkça anlamları bilinen isimlerdir. Birde anlamlarının unutulduğu belli olan isimler vardır:
Ay-tekin:
Gün-tekin
Tekin, yönetici anlamına gelir ama işin içinde biraz öte alemde vardır zira “ Tekinsiz” sözcüğünü “ tekinsiz yer” diye kullandığımızda biraz da göze görünmeyen varlıkları ifade eder. Burada da Ay ve Güneş’in güçlerine bağlı bir ad geleneği var.
Gültekin/Gültekin: Bu adın aslının da Göl Tekin yani Göl yöneticisi olduğu söylenir. Bunda da su ile ilgili bir kutsallık ya da edebiyatta Derya, Umman sözcüklerinin enginlik, sonsuzluk anlamına gelmesi gibi bir anlamı olduğu söylenir.
Ay-Kut: Kut, kişi doğa güçleri ile uyumlu olduğunda kazanılan uğur anlamına gelir.
(Daha ayrıntılı bilgi için DerKi’deki “Taoculuk ve Türkler” yazıma bakınız.)
SOYADLAR, AİLE LAKAPLARI VE KÖKLER:
Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve Rusya gibi Türklerin diğer milletlerin içinde eridiği ( asimile) coğrafyalarda da soyadlardan ve yer adlarından Türk kökenli aileler tespit edilebiliniyor. Bu coğrafya da en belirgin örnek Balaban soyadıdır. Hazar ve Karaim kökenli Türk Musevilerden, Doğu Avrupalı Hristiyanlara kadar değişik milletler içinde yer alan Türkçe bir soyaddır.
Hazarlar ile Karaimler Türk kökenli Musevilerdir. Doğu Avrupa’da 1000 li yıllarda çok sayıda hristiyanlaşan Bulgar, Macar ve Kıpçak ( Kuman) Türk boyları olmuştur. Hristiyan Kıpçaklardan Codex Cumanicus adlı bir sözlük dahi kalmıştır.
Bugün Doğu Avrupa ve Rusya kökenli Musevilerde, Hristiyanlarda da rastlanılan Balaban adına Hindistan’da hükümdarlık yapan ve Ulu Borlu adlı Kıpçak Boyu’ndan olduğu tahmin edilen bir Türk Beyi olan Balaban Han’da da rastlarız.
Burada değinmek istediğim bir konu daha var; ne zaman Türkçe ve diğer diller arasında bağlantı kurulsa ” Havaii; Hava iyi, Niagara; Ne Yaygara” gibi uydurmalar gündeme getiriliyorlar. Bu tamamı ile Tanzimatçı kafanın yani Batı’ya karşı her zaman “ kompleks” duyan, sözde bazı aydınların, halkımızın kafasını karıştırmak için kullandığı sahte delillerdir. Zira aynı sözde aydınlar, Meksika’da yerli halkın “ Tepe” sözcüğü yerine “ Tepek” sözcüğü kullandığı bilgisi ile dalga geçmeye cüret edemedikleri gibi konu üzerinde yorum bile yapmamaktadırlar. Aşırılıkları eleştirmek ile ülkeni, geçmişini yermek arasında fark vardır…
Keza sözde aydınlarımızın da seve seve sahip çıktıkları başkaca bir klasik batı uydurması ise Türkler’in aslının çekik gözlü, Moğol tipli olduğu, Anadolu’ya yapılan göçlerde sadece % 10 Türk geni geldiğidir. Bu da klasik bir batı uydurmasıdır.
Türkler hepimizin bildiği gibi çeşitli boylardan oluşur. Bu boyların hepsi aynı fiziksel özellikte değildir.
Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un evlendiği Gök Kızı’nın gözleri de gök gibi mavidir. Oğuz’un ise destanda gözleri “ ela” geçer. Oğuz Han’ın evlendiği diğer hatun olan yer-su kızının ise göz rengi belirtilmez, muhtemelen kahverengidir. Bu söylence de dış anlama ( egzoterik) göz renklerinin eklenmesi, Oğuzları oluşturan boyların fiziksel özellikleri hakkında sonraki kuşaklara bilgi aktarmak amacı ile olmalıdır.
Kıpçaklar ( Kumanlar, Ahıskalılar), Rus, Ermeni ve Bizans kaynaklarında Soluk Sarışın ve renkli gözlü geçer.
Arap tarihçileri, eski Kırgızların “ renkli gözlü ve kızıl saçlı olduklarını” yazmışlardır.
Firdevsi’nin Şehnamesi’nde Türkler kedi gözlü ( renkli) anlatılırlar.
“…”B. VIII 2618, v. 932’ye göre Türk kırmızıdır. Bununla şair, Türklerin sarışın olduklarını tanıtmaya çalışmış, “ kedi gözlü” demekle de Türklerin göz renklerinin açık renkli olup, İranlılara benzemediği, onların siyah gözlerinden ayrıldığı gerçeğini vurgulamak istemiştir…”
Oğuzların 24 kolu vardır ve bunlardan örneğin Avşar gibi boylarda renkli gözlülük ve sarışınlık sıkça rastlanılır.
Cahiliye devri Arap şiirlerinde de Türklerdeki sarışınlık yer alır:
“…Ellerinde av kartalları olan sarışın bıyıklı Türk yiğitlerini görünce,
Suyu onlar için terk ettim ve deveme atlayıp, aradan çıktım …- Avs b. Hacer (ölüm 620)”
Dolayısı ile Türklerin Ataları’nın çekik gözlü olduğu ya da renkli gözlü olmadığı iddiası ile Anadolu Türklerini yok saymanın tarihi bilgilerle örtüşür bir yanı yoktur. Açık ten ve renkli gözlülük, çekinik gendir, Asya’da doğuda Çinliler, batıda İranlılar ve altta da Hintliler olursa doğal olarak renkli göz ve açık tenin yerini ya çekik gözlülük ya da esmerlik alır aynı şey Anadolu’da da geçerlidir. Akdeniz coğrafyası ile temas eden kavimler, baskın gen olan esmerliği, koyu renk gözü de zamanla bünyelerine katarlar.
Bu nedenle özellikle Batı’nın propagandası nedeni ile Türklerin aslının çekik gözlü ve kısa boylu olduğunu iddia edip, esmer, sarışın, renkli göz ve uzun boy gibi Moğollarda olmayan özellikleri taşıyan Türklerin yerli halktan devşirme olduğu tezi yanlıştır, bilimsel değildir.
Üstte verdiğim birkaç örnekte görüldüğü üzere Atalarımızı oluşturan Türk Boyları, renkli göz ve sarışınlık özelliklerini de içeren çeşitli fiziksel özelliklere sahiptiler.
Özetle Avruplalılar istedikleri kadar Atalarımızın çekik gözlü, Moğol tipli olduğunu savlayıp, bugün çekik gözlü olmayan veya uzun boylu olan veya renkli gözlü, renkli saçlı olanları Türk saymamaya devam etsin, tarihi gerçekler onları yalanlıyor. Onlar ise bilime ırkçılık karıştırarak dünya tarihini kendilerine göre biçimlendirmeye çalışmaya devam ediyorlar.
SONUÇ:
Aile lakaplarımız ve bu lakabı taşıyorlarsa soyadlarımız tesadüfi değil, köklü bir geleneğin ve kültürün ürünüdür.
Tabii bu gelenekten, bu kültürden “ Avrupa’da her soyadın, her aile adının 600-700 yıllık geleneği var, bizde böyle bir şey yok, bizlere 1934 Soyadı Kanunu ile soyadlar verilmiş” diyen kimi sözde aydınlarımızın haberi yok.
Tüm bunlara rağmen Balkanlardan Azerbaycan’a kadar eski Osmanlı ve Selçuklu coğrafyasında yayılmış Türkler, Ataları’ndan gelen aile lakapları ve eğer bu lakapları soyadı olarak almışlar ise soyadları ile bu coğrafyada kendilerini yok sayanlara karşı Türklüğü yaşatıyorlar.
Bu konuyu son bir örnekle açıklamak istiyorum:
Köseler, Köseli,(Köselü) (Köseoğlu, Köselerobası, Köseoğlu, Köselüoğlu):
Alaiye, Kars-ı Meraş, Adana, Tarsus, Sis, İçel, Bozok, Hamid, Meraş, Saruhan, Karahisar-ı Şarki, Paşa, Konya, Karaman, Aydın, Ankara, Teke ve Sığla Sancakları, Turgut Kazası(Konya Sancağı), Zülkadriye Kazası(Meraş Eyaleti), Bursa, Mihaliç, Gönen ve Harmancık Kazaları(Hüdavendigar Sancağı) Yüreğir Kazası(Adana Sancağı), Radovişte Kazası(Köstendil Sancağı), Avunya Kazası(Biga Sancağı), Silifke Kazası(İçel Sancağı), Ordu Kazası(Karahisar-ı Şarki Sancağı), Selmanlu Sagir Kazası(Bozok Sancağı), Filibe, Filorine ve Gümilcine Kazaları(Paşa Sancağı), Ermenek Kazası( İçel Sancağı), Balıkesir Kazası(Karasi Sancağı), Sultan Hisarı Kazası(Aydın Sancağı), Manavgat Kazası(Alaiye Sancağı), İncesu Kazası,(Niğde Sancağı), Gördük Kazası(Saruhan Sancağı), İznikmid Kazası(Kocaeli Sancağı), Dağardı Kazası(Kütahya Sancağı), Kemah Kazası(Erzurum Sancağı).
Gördüğünüz üzere Köseler boyundan olan aileler Erzincan, Konya, Manisa, Balıkesir, Yozgat, Konya, Çanakkale, Adana, Maraş, Adana, Bursa, Mersin, Antalya, Adana, Ordu, Niğde, Kocaeli, Ankara, Alanya ve Balkanların çeşitli bölgelerine yerleştirilmiş.
Bunlar Köseler Boyu’nun tespit edilmiş bir kısmı. Zira henüz Türkmen Yörük Aşiret ve Cemaatlerini tamamıyla ortaya konan bir eser henüz yayınlanmadı.
Ama gördüğünüz gibi aslında Erzincan Kemahlı ve aile lakabı veya soyadı Köse olan bir Türk vatandaşı ile Bulgaristan göçmeni ve yine aile lakabı veya soyadı Köse olan bir Türk vatandaşı aslında yanı soydan geliyor. Ama Köseler Boyuna mensup bu aileler, Orta Asya’dan beraber geldikleri akrabalarından bir süre sonra ayrılarak, Anadolu ve Balkanlara dağılmışlar.
Ancak yabancıların Türkiye’de etnik kökenlerle ilgili yazdıkları kitaplara bakarsanız biri Erzincanlı biri Bulgaristan göçmeni olduğu için farklı soydan olmaları gerekiyor. Hatta yine Avrupalıların iddiasına göre Bulgaristan’daki Türkler oranın yerli halkından, Erzincan’daki Türkler ise bu bölgedeki yerli halktan zamanla Türkleşmiş olmalılar Ama gördüğünüz gibi gerçekler böyle değil. Çeşitli Türk boyları zaman içerisinde Azerbeycan, Türkiye, Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Kıbrıs ve Balkanlara yayılmış…
(Faruk Sümer’in “ Oğuzlar” adlı kitabında verilen bir arşiv belgesine göre “ Köseler” adlı Aşiretin “ Korkmazlı, Kasabalı, Şuayyipli ve Sarılı” adlı diğer aşiretler ile beraber Oğuzların 24 Boyu’ndan Çepni Boyu’na mensup olduğunu görüyoruz.)
Hukuk mezunu olmama rağmen tarihe merakım nedeni ile kendi soyum üzerine yaptığım araştırmalarda tespit ettiğim bilgileri bu yazıyla ortaya döktüm. Sonuçta tarih bilimi üzerine eğitim almadığım için bu yazı bir amatör bir çalışmadır. Ama “ soyad, aile lakabı” gibi konular üzerine eğilmeye meraklı kişiler için belirli bir altyapı sağlayabilecek bir yazı yazdığımı sanıyorum.
|