Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1140 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1140 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 307
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,012
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,135
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,078
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,150
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
KIRMIZI İPİN GİZEMİ |
Yazar: Spiritüeller - 10-05-2017, Saat: 00:18 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Adem Aleyhisselam-Adam Ha-Rişon’un yaratılışını 5775’üncü kez idrak ettiğimiz şu günlerde Kırmızı İp konusunu biraz olsun irdelemek istiyorum.
1990 yılından bugüne kadar çok yaygın bir şekilde ülkemizde de adet ve moda haline gelmiştir. İlk zamanlarda Amerika Birleşik Devletlerinde, Madonna, Michael Jackson, Rossie O’Donnell, Ashton Kutcher, Demi Moore, Paris ve Nicky Hilton, Gwyneth Paltrow(iç), Lindsay Lohan, Nicole Richie, Charlize Theron, Mariah Carey, Kylie Minogue, Naomi Campbell, Britney Spears, Goldie Hawn, Kurt Russell, David ve Victoria Beckham, Avril Lavigne, Zac Efron gibi ünlülerin taktıkları Kırmızı İp neden kırmızıdır? Anlamı nedir? Kökenleri nereye dayanır?
Kırmızı İp’in kökenleri Musevi Sufizmi diye de adlandırılabilecek Kabala öğretisine dayanmaktadır. Kabala kelimesi anlam itibariyle kabul etmek ve kabullenmek manasına gelir.
Kırmızı İp’in kötü gözden (İbranice-Ayin Ara) koruduğuna inanılır. Bir çeşit tılsım özelliği taşımaktadır. Avrupa Musevilerinin genel olarak kullandığı lisan olan Yidiş (Musevi-Almancası) “royte biyndele” denir. Binlerce yıllık Musevi Sözlü Külliyatına göre Hz Yakub, eşi Rahil ve onun Beytüllahim (BethLehem)’de bulunan kabri ile ilişkilendirilir.
Kabala Öğretisine göre Kırmızı çok büyük öneme sahiptir. Kırmızı kendi bünyesinde kan-toprak ve insan üçlemesini barındırır. Tüm bu kelimelerin İbranice kökeni Kırmızı-Adom, Toprak-Adama, İnsan-Adam, Kan-Dam’dır. Bu trioloji Tanrı ile insanın tek vücud olduklarını simgeler. Kan aynı zamanda Hz. Süleyman’nın Mabedinde icra edilen Kurbanları ve Adak Kurbanları simgeler. Müminler Mısır’ın ilk doğanlarını öldüren beladan kurtulmak için kurban kesip kanlarını kapılarının üst kısımlarına sürmüşlerdi.
Rahil ve Hz.Yakup’un birbirine olan muazzam sevgisi ve Allaha olan kuvvetli imanlarının hikayesidir. Hz.Yakup abisiyle aralarında olan anlaşmazlıktan dolayı, annesi Hz.İshak’ın eşi Refika’nın yardımıyla dayısı Lavan’nın yanına Harran’a kaçar. Lavan’nın yıllarca türlü hilelerine kurban olurlar. En sonunda Rahil ile birbirlerine kavuşurlar. Çok uzun bir süre Hz.Yakub’un diğer eşi ona evlatlar vermesine rağmen Rahil Anamız, Hz. Yakup’a evlat veremez. Tanrıya olan kuvvetli imanı sayesinde çocukları olur. Hz. Yakup’un soyu asıl itibariyle ondan devam eder. Bu Kırmızı İpler, Beytüllahimdeki Rahil Anamızın Kabri etrafına sarılmıştır. Rahil’in imanı, iyi kalpliliği ve alçak gönüllüğünün bu ipleri takanlara geçtiğine inanılır.
Binlerce yıllık külliyata göre Kırmızı İp sola 7 düğüm atılarak bağlanırken bağlayan kişi Aşer Yatsar duasını okumalı, bağlanılan kişide bir dilekte bulunmalıdır.
Kırmızı İpin sol kola yedi defa düğümlenerek bağlanması, haftanın yedinci günü olan Şabat gününü, dünyanın yedi günde yaratılmasını, Hz.Süleyman’ın Kudüs’teki Yedi Kollu Şamdanını, sol tarafa bağlanması ise kalbe daha yakın taraf olmasını temsil eder.
|
|
|
İNSAN BAŞLANGIÇTA TANRI'DAN KOPUK DEĞİLDİR |
Yazar: Spiritüeller - 10-05-2017, Saat: 00:11 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
İnsan aslında başlangıçta, Tanrı’dan, ve bütünün diğer parçalarından kopuk değildir.
Doğumda açık olan bıngıldak, ilk altı ay boyunca, ruhun sistemle bağlantısının devamını sağlar.
Bebekler meleklere gülümser, ve melek gibi gülümserler.
Sonra bıngıldak ve taç çakra kapanmaya başlar.
Ve bebek, insan olmayı ve dolayısıyla, istekleri için rol yapmayı öğrenir.
Ve biz, o, aslında parçası olduğu evrenden kopup, aslında gurbette olduğu dünyada, dünyalı ve insan olmayı öğrendiği için seviniriz.
Çünkü biz de dünyalı olmayı evrene ait olmaktan daha önemli ve değerli zannediyoruz.
Taç çakra, başınızın en üst noktasında.
Sembolizması çok önemli.
Başınızın tepesini kapatan her şey, sizin, evren, Tanrı, ya da varoluş konularında vaaz edilenle yetindiğinizi anlatır.
Takke, kippa, ya da herhangi bir ritüelik şapka, başörtüsü, askeri şapkalar ve miğferler, Papa dahil dini kavuklar, taçlar, hep, “ben öğretilenden mutluyum, ve daha fazlasını aramıyorum, yetiniyorum ve uyumluyum” demektir.
Ama diğer taraftan, taç çakrayı sembolik olarak açan sembolik adımlar da vardır.
Yalın ayak, “başı kabak” dervişlerden Shaolin rahiplerine, Samurai’lerden, Cizvit’lere, başta Musevilik, mevcut tek tanrılı dinlerin mezheplerine kadar, bir çok yol, başı traş ederek taç çakrayı sembolik olarak açarlar.
Hz. İsa ve havarilerini de, kadim öğretileri de düşünün.
Atatürk’ün şapka devrimi de bu anlamda okunmalıdır.
Ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, şapka kullanımının azalmasıyla, evrensellik eğiliminin, doğu bilgeliğinin uygarlığımızı çok daha fazla etkilemesi de tesadüf değildir.
Sembolik ve ritüelik değişimler elbette önemlidir, ve anlamlıdır.
Ama evrensel olacaksak, yetmez.
Taç çakra, ancak ondan önceki altı adım ve çakra, sağlam ve birer birer geçilirse açılır.
Libidonuzla barışmak, yaratmak ve üretmek, toplum ve bireylerle denge kurmak, kendinizi sevmek, özün ve sözün bir olması, metafiziğe izin vermek ve açılmak…
Bunlar olunca zaten bir süre sonra evrenle ve bütünle bağlantı kurarsınız.
Kapanan bıngıldak, anlamsızlaşır.
Meleklere ve melek gibi gülümsersiniz.
Ama isteyenler traş etmeye devam etsin, gerekli değilse de, faydalı...
|
|
|
9:EVRENSEL BİR SEMBOL |
Yazar: Spiritüeller - 10-05-2017, Saat: 00:04 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Bazı kadim kültürlerde 8+1=9 formülü bulunur (aynı zamanda 9’un karesi olan 81de 8+1’dir). Burada 1, her zaman olduğu gibi bir’dir, merkez’dir yani. Merkezin çevresindeki 8 ise 4 ana yön ile 4 ara yönü gösterir.
Yani merkezin çevresine sıralanmış tüm yönlerdir ki bu da bir tamlanma, bütünleşmeyi, tüm yönleri kapsamayı, tek olmayı gösterir. …
Dokuz tek haneli sayıların en büyüğüdür, başka bir deyişle, bir basamaklı sayıların sonuncusudur. Ancak her sonun olduğu yerde başlangıcın da olacağı bilgisini verir ve dolayısıyla başka bir devreye geçişin habercisidir.
Dokuzun böyle bir bilgiyi taşımasındaki neden kendi içinden doğan ve kendini sürekli üretebilen bir sayı olmasından kaynaklanır.
Evrensel bir sembol olan dokuz, kadim gelenekte ölümü, ölümden geçerek yeniden doğuşu, dolayısıyla ölümsüzlüğü ve tamam olmayı temsileder. Bu nedenledir ki, daire hep dokuzdur.
|
|
|
Dünyanın En İlginç Yapılarından Olan Mersin'in Gizem Dolu Adam Kayaları |
Yazar: Spiritüeller - 09-05-2017, Saat: 21:21 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Mersin, Şeytan Deresi Vadisi'nde kafanızı kaldırıp vadinin sarp yamaçlarına bakın. Ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı kesin olarak bilinmeyen bu kabartmalar hem yerli hem de yabancı turistin ilgisini çekiyor.
İşte bu gizemli ve eşsiz kabartmaların hikayesi...
Mersin'de, Silifke ile Erdemli ilçeleri arasındaki sarp yamaçlara baktığınız zaman, sizi çok şaşırtacak bir görüntüyle karşılaşabilirsiniz.
Vadinin yamaçlarına oyularak yapılmış bu kabartmalar gören herkesin dikkatini çekiyor. Hikaye ise çok eski zamanlara dayanıyor.
Milattan önce 3. yüzyılla milattan sonra 3. yüzyıl arası yapılmış olduğu tahmin edilen bu eşine zor rastların kabartmaların ismi Adam Kayalar.
Adam Kayalar, iki gruba ayrılmış şekilde bulunuyor. Birincisi, Şeytan Deresi Vadisinde kanyonun kayalarına oyulmuş olan kaya kabartmaları, ikinciyse, vadinin kuzeydoğusunda bulunan kale, burç ve yerleşim yerlerinden günümüze kalan kalıntılar.
Etrafındaki surlarla buradaki yerleşimin, sahilden iç bölgelere giden vadi yollarını kontrol etmek için yapıldığı anlaşılıyor.
Helenistik Dönemde de aynı bölgede çok fazla kalenin var olduğu ve bölgenin özellikle askeri olarak kullanıldığı düşünülüyor.
Yaklaşık 250 yılda yapıldığı düşünülen Adam Kayalar, incelemeden sonra çerçevelerin altında bulunan yazılarda ölen rahiplerin isimlerinin yazılı olduğu anlaşılmış.
Bu isimlerden yola çıkarak yazıların milattan sonra 2. yüzyılda yazıldığı söyleniyor. Yapım aşaması 250 yıl olunca, kabartmalar arasındaki tarz farkları da göze çarpıyor.
Kabartmalar 9 çerçeve içerisinde 11 erkek, 4 kadın, iki çocuk, bir dağ keçisi ve Roma kartalı figürleri bulunduruyor.
Kabartmaların yapılış amacıysa bölgenin kutsallaştırılarak önemli kişilerin kabarmalarını yapıp onlara duyulan minneti göstermek.
Bir diğer tahminse, ölen kişilerin anısını yaşarmak için yakınları tarafından yaptırıldığı.
Defineciler, doğal koşullar ve çok uzun süre hiçbir önlem alınmamasından dolayı biraz tahrip olup bozulmalar yaşansa da bu kabartmalar hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgisini çekiyor.
Mersin'de bulunan Adam Kayalar'a gitmek için Silifke ve Erdemli karayolunu kullanabilirsiniz. Kızkalesi'nden Erdemli'ye doğru giderken Uzuncaburç tabelasını takip edin. Yolun hepsini arabayla gidemiyorsunuz. Gitmeye karar verirseniz ayağınıza rahat ayakkabılar giymeyi unutmayın.
|
|
|
Yapılan Son Çalışmalar Hobbit'lerin İnsanların Atası Olabileceğini Gösteriyor! |
Yazar: Spiritüeller - 09-05-2017, Saat: 21:08 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Daha önce Endonezya'ya ait bir adada kemiklerine rastlanan ve insan dışındaki hayvanlarla daha yakın akrabalığı bulunduğuna inanılan hobbitler, son çalışmalara göre zannettiğimizden çok daha yakın akrabalarımız olabilir!
Hobbitler bilindiği gibi J.R.R. Tolkien'in hayatımıza soktuğu kurgusal bir ırktır.
Tolkien'in kurgusal metninde Orta Dünya'da ikâmet eden küçük ve insansı bir ırk olarak tasvir edilen hobbitlerin artık bilimsel bir ismi var: Homo floresiensis!
Yeni çalışma, Avustralya Ulusal Üniversitesi tarafından yürütüldü.
Yapılan araştırmalarda, boyu bir metreden biraz daha uzun olan homo floresiensisin insanın bilinen ilk atası olan homo habilis ile zannedildiğinden çok daha fazla ortak noktasının bulunduğu tespit edildi. Üstelik elde edilen veriler, bu benzerliğin, insansı türlerin pek çok otorite tarafından kabul edilmiş atalarından olan homo erectusa olan benzerliğimizden bile daha fazla olduğunu gösteriyor.
Çalışma kapsamında araştırmacılar, dünyanın dört bir yanından insan kemikleri topladılar.
Pek çok farklı ülkede yapılan kazılarda eski ve yeni 100 kadar insan iskeleti elde eden bilim insanları, bugüne kadar konu üzerine yürütülmüş en kapsamlı çalışmayı da gerçekleştirmiş oldu. Kemikler üzerinde yapılan ayrıntılı analizler ve ulaşılan istatistikî sonuçlar, homo erectus ve homo floresiensisin iskelet yapılarının pek çok noktada, özellikle de çene ve leğen kemiği özelinde farklılık gösterdiğini ortaya koydu.
Çalışmayı yürüten isimlerden biri olan Dr. Debbie Argue, konu hakkında şunları söyledi:
"Bu çalışmayla birlikte uzun zamandır doğruluğu sorgulanmayan homo erectus ve homo floresiensis arasındaki yakın akrabalık ilişkisi boşa çıkmış oldu. Homo floresiensisin adalarda yaşayan Asyalı homo erectustan evrilmediğini kanıtlamış bulunuyoruz."
Peki tüm bunlar ne anlama geliyor?
Basitçe açıklamak gerekirse homo erectus, insansı maymunların evrim sürecinde yeni bir tür olarak görülmektedir ve hobbit olarak adlandırılan homo floresiensisin de uzun süre bu türden evrildiği düşünülmüştür. Tüm bu bilgiler de, hobbitlerin insanlarla yakın bir akrabalığının bulunmadığının düşünülmesine sebep olmuştur. Ancak yapılan yeni çalışma ile bu yerleşik inanış bozulmuştur.
Çalışma, bugüne kadar doğru olduğuna inanılan tarihsel sürece yeni bir açıklama getiriyor.
Geçtiğimiz günlerde "Journal of Human Evolution" dergisinde yayınlanan çalışma, hem homo habilis hem de homo floresiensis türünün Afrika'da yaşamış ortak bir atadan evrildiğini ve bu sebeple hobbitlerin (floresiensis) homo erectustan çok daha eski bir tür olduğunu sağlam kanıtlarla ortaya koymaktadır.
Kısacası evet, hobbitler bir bakıma gerçek ve bizim atamız olma olasılıkları çok yüksek.
Bu ihtimâl de, geçtiğimiz yıllarda Endonezya'nın Flores adasında rastlanan hobbit kemiklerinin tarihe bakış açımızı değiştirerek tekrar incelenmesi gerekliliğini doğuruyor. Bu türün ilk olarak nerede ortaya çıktığı ve adalara nereden ve nasıl göç ettiği gibi konular yakın gelecekte araştırılacak ve minik atalarımızın gizemi umuyoruz ki ilerleyen zamanlarda bütünüyle açığa kavuşturulmuş olacak...
|
|
|
Doğum Günü Pastalarına Neden Mum Dikilir Biliyor musunuz? |
Yazar: Spiritüeller - 09-05-2017, Saat: 20:54 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Doğum günlerinin en vazgeçilmezi nedir? Tabii ki de pastalar ve onların üzerinde tüten sevimli mumlar. Gerçek şu ki, doğum günü pastaları Antik Roma’dan bu yana varlar. Zaten birinin doğduğu kutlu günü güzel, lezzetli bir pastayla taçlandırmak da son derece mantıklı görünüyor.
Peki mum dikme olayı neyin nesi? Bunun kökeniyle ilgili birkaç teori mevcut.
Temel teori, pasta mumlarının bir Antik Yunan geleneği uzantısı olduğuna işaret ediyor.
Bu dönemde insanlar, tepesine mum dikilmiş pastalarla av tanrıçası Artemis tapınağını ziyaret ediyorlarlardı.
Yakılan mumların tıpkı ay ışığı gibi parladığı düşünülüyordu. Ay ışığı, Artemis ile oldukça ilintili bir semboldü.
Yine de başka açılardan da bakalım. Birçok eski kültür de, dumanın ölümlülerin dualarını yaratıcı katına taşıdığına inanır.
Yani ‘Bir dilek dile ve mumları üfle, böylece dileğin kabul olacak’ zinciri de buradan gelmiş olabilir.
Mumlarla ilgili bir başka inanış da kaynağını Almanlarda bulmuş görünüyor. 1746’da Kont Ludwig von Zinzindorf, haşmetli bir partiyle doğum gününü kutlamıştı...
Bu partide, üzeri mumlarla süslenmiş devasa bir pasta vardı. Şöyle tasvir edilmiş: “Herhangi bir fırının pişirebileceği büyüklükte bir pasta, üzerinde kişinin dünyada geçirdiği yıl kadar delik olan. Her delikte bir mum tüter, bir tane de tam pastanın ortasında.“
Pastanın tam ortasında kalan bu artık mum ise “yaşam ışığını” temsil ederdi.
Almanlar aynı zamanda Kinderfest’lerinde pastalı mumlu kutlamalarını yaparlardı. 1700’lerden bu yana çocuklara özel kutlanan bir festival bu.
Ne kadar farklı olursa olsun, ortak bir miras üzerine bina edilmiş batı medeniyetlerine ait bir gelenek olduğu ise kesin.
Bu sebeple tam olarak mum dikmeyi kime borçlu olduğumuzu bulmamız zor. Yine de birkaç soru işareti giderilmiştir diye düşünüyoruz.
|
|
|
İnsanlık 13,000 Yıl Önce Yok Oldu ve Bir Sonraki 2030 Yılında! |
Yazar: Spiritüeller - 09-05-2017, Saat: 20:12 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
İskoç arkeolog Graham Hancock, son yirmi yıldır yürüttüğü akıl almaz çalışmalarla ilgi gören, her kitabı çok satanlar raflarında yerini alan bir isim. Onun son iddiası ise epey ilginç ve hem tarihe hem de geleceğimize bakışımızı kökten değiştirebilecek güce sahip...
Hancock, günümüzden 13,000 yıl önce gerçekleşen bir felaketin medeniyetin sonunu getirdiğine inanıyor.
Ve ona göre bu tarihten önce insanlık bugün olduğu gibi son derece gelişmiş bir durumdaydı. Üstelik Hancock, bu tarihi gerçeğe dair hikayelerin İncil'de ve çeşitli mitlerde yer aldığını ifade ediyor ve dünyamızda bu felakete ve öncesindeki gelişmiş medeniyetimize işaret eden kanıtlar bulunduğunu söylüyor.
Bu ilginç iddia, Hancock'ın son kitabı "Tanrıların Büyücüleri"nde uzun uzun anlatılıyor.
Burada geçen ifadelere göre dünyamız, 13,000 yıl önce gerçekleşen buz devri ile popülasyonunun büyük bir kısmını kaybetmiş ve ardından gezegene çarpan bir kuyruklu yıldız da akıl almaz büyüklükte depremlere ve tsunamilere sebep olmuş.
Kitapta sunulan kanıtlardan en önemlisi, ülkemizde bulunan bir yapıya işaret ediyor.
Şanlıurfa'da yapılan kazılar neticesinde ulaşılan ve dünyanın bilinen en eski kült yapılar topluluğunu barındıran Göbeklitepe'yi örnek gösteren Hancock, bu yapının pek meşhur Stonehenge'in iki katı yaşında olduğunu ve büyük bir mimarlık ve mühendislik becerisi gerektirdiğini vurguluyor. Buradaki taşların üzerinde bulunan astronomiye dair oymalar ve yazıtlar bir yandan hikayeler anlatıyor, bir yandan da o dönemin gökbilimcilerine yol gösteren bilgiler içeriyor.
Daha da ilginci ise, bu hikayelerden birinde gezegene çarpan bir kuyruklu yıldızın konu edilmesi.
Elde ettiği tüm bu kanıtlar ışığında iddialarını kuvvetlendiren Hancock, bilim dünyasından pek çok ismin alaylı ifadelerine maruz kaldı. Pek çok bilim insanı, onun halüsinojen uyuşturucuları entelektüel uyarıcılar olarak görmesiyle dalga geçti ve araştırmaları yalnızca meraklı bir hippinin boşuna çabaları olarak görüldü.
Ancak geçtiğimiz hafta Edinburgh Üniversitesi arkeologları tarafından yayımlanan bir makale, Hancock'ın pek çok konuda haklı olabileceğini ortaya koydu.
Görünen o ki Hancock son yirmi senedir boş bir uğraşın peşinde sürüklenmiyor, gerçekten de tarihe bakış açımızı değiştirebilecek bilgilerin ardından gidiyordu. Üstelik Göbeklitepe'deki taşların üzerinde gerçekten de bir kuyruklu yıldızın M.Ö. 10,950 yılında dünyaya çarpışına dair hikayeler anlatılıyordu.
Üstelik Hancock'ın teorilerini çürütebilecek herhangi bir kanıt da henüz bulunabilmiş değil...
Bilim insanları, M.Ö. 11,000 yılı civarında dünyamızdaki son buzul çağının sona ermeye başladığı sırada çok büyük bir felaketin yaşandığı ve bunun âni bir iklim değişikliği yarattığı konusunda hemfikir. Ancak bunun öncesinde ya da sonrasında dünyamızda neler olduğu kesin olarak bilinmiyor; yalnızca ortaya bir takım teoriler atılabiliyor. Hancock ise tam bu noktada odağımızı 200 antik mite çeviriyor ve kutuplardan ekvatora kadar pek çok farklı noktada yaşamış farklı toplumların, hepsinin de mitlerinde gelişmiş bir medeniyetin sel ve yangınlarla ortadan kalkışından söz edildiğini vurguluyor.
Ancak tüm bunlar, yine de Hancock'ın iddialarını bilimsel olarak kanıtlamak için yeterli değil...
Çünkü tüm bu çalışmalar hâlâ birer varsayımdan ibaret ve Hancock'ın söylemleri geçmişimiz ve geleceğimiz hakkında çok büyük iddialar sunduğu için belirsizliğini koruyor. Bu iddiaların kanıtlanması içinse önümüzdeki dönemde daha fazla bilim insanının Hancock'a katılması ve konu üzerine daha detaylı çalışmaların yürütülmesi gerekiyor...
|
|
|
CERN'DEN ŞOK BULGU - ASLINDA EVREN YOK |
Yazar: Spiritüeller - 09-05-2017, Saat: 19:48 - Forum: EVREN VE BİLİM
- Yorum Yok
|
|
Kainatın sırlarına ışık tutacak 10 milyar dolarlık CERN araştırmasında elde edilen bulgular bilim adamlarını şaşırttı.
Dünyanın en büyük parçacık hızladırıcısında evrenin oluşmasına neden olan Tanrı parçacığı Higgs Bozonu'nu araştıran bilim adamları elde edilen verilerden yola çıkarak, "Aslında evren yok, en azından hiç olmamalıydı" görüşünde birleşti.
CERN'deki verileri değerlendiren Avustralyalı uzay bilimleri fizikçisi Dr. Alan Duffy, "Yeni keşfe göre Higgs Bozonu parçacıkları Büyük Patlama'nın hemen ardından söndü" dedi. Bunun teoride kabul edilemez bir tahmin olduğunu kaydeden uzmanlar "Higgs Bozonu hemen sönseydi kainat olmayacaktı yani ne dünya ne evren ne de insan olacaktı" açıklamasını yaptı.
Dünyanın en pahalı deneyinin verileri fizikteki her şey için geçerli olan denklem teorisine de ters. Bilim adamları yine de verilerde bir şeylerin eksik kalmış olabileceği ihtimalini de gözardı etmiyor.
|
|
|
Nefesin Frekansı |
Yazar: Emka - 09-05-2017, Saat: 14:23 - Forum: NOTLAR
- Yorum Yok
|
|
Sevgili Dostlarımız, Sizleri çok seviyoruz
Bir nefes alın. Nefesi içinize çekerken neşe-keyif-coşku enerjisine odaklanın. Sizi neşe-keyif-coşku içinde hissettirmiş olan ya da hissettirebileceğine inandığınız bir şeyi düşünün. Varlığınızın hafifliğini hissedin, içinizdeki neşe köpüklerini, hücrelerinizde yol alan hayranlık dansını hissedin. Bu enerjide istediğiniz kadar kalın.
Şimdi tam karşıtı için yeniden nefes alın. Sadece bir nefeste, üzüntünün, yasın enerjisini içinize çekin. Sizi üzen bir şey ya da kişi düşünün. Sizi doldururken bedeninizdeki ağırlığı, enerjinin yükünü ve yoğunluğunu hissedin. Hücrelerin yavaşlamasını hissedin… Kolay hareket edememe hissini.
Şimdi o enerjiyi bir defa daha değiştirin. Bu sefer sevgi enerjisini içinize çekin. Sadece sevdiğiniz bir şey ya da birisini düşünün ve nefes alırken o hissin içinizi doldurmasına izin verin. Enerjinizin genişlemesini hissedin, hafifliği, akışı… Daha hafif, daha mutlu hislere ulaşana kadar devam edin. Eğer isterseniz, size olan sevgimizi nefesinizle alın.
Üç boyutlu gerçeğinizde büyük bir enerjiler senfonisi bulunuyor – en alçak nefretten, en yoğun ruhani sevgiye dek. Her nefesinizde içinize almayı, kuvvetlendirmeyi ve dönüşüme sokmayı arzuladığınız enerjileri seçiyorsunuz. Nefesiniz sizi dünya gezegeninizde yaşamış ve yaşayacak olan her şeyle bağlıyor.
Çoğu zaman, içinize aldığınız ve dolaşımını sağladığınız enerjileri oldukça bilinçsizce seçiyorsunuz. Ancak, niyet etmiş şekilde nefes aldığınızda, bir benzetme yaparsak “radyo alıcınızı”, sadece en saf ve güzel frekanslara ayarlayıp onları bütün bir insanlığın hayrına dolaşıma yayıyorsunuz.
Yani, içinize nefesinizle sevgiyi çekin. Neşe-keyif-coşkuyu çekin. Sağlığı, esenliği, huzuru, şefkati çekin. Sizin için anlamlı projelerin başarısını çekin. Kutsal hayat ortağınızı çekin. Bolluk enerjisini çekin. Sadece niyet edin, kabul etmek istediğiniz enerjiyi size hissettiren şeye odaklanın ve nefes alıp verin.
İçinize hangi enerjiyi çekiyorsanız, o olmaya başlarsınız. Hücrelerinizi seçtiğiniz güzel enerjilerle dolduracaksınız. Seçtiğiniz enerjilerle ışıldayan, onları yayan bir enerji alanı oluşturmaya başlayacaksınız. Ve o enerji alanında siz bu enerjileri besleyen şeyler ve kişiler için bir mıknatıs haline geleceksiniz.
Eğer bir başkasına yardımcı olmak istiyorsanız, onu kalbinizde tutun. Onlarla ne paylaşmak istiyorsanız – huzur, sevgi -, nefesinizle içinize çekin ve nefesinizi bırakın. Yaymakta olduğunuz enerji şimdilik insan anlayışının ötesinde bulunan bir alanda onlara ulaşacaktır.
Enerjik seviyede cennettekilerle, gökyüzündekilerle bile bağlantıdasınız. Onlar sizin sevginizi hissediyorlar. Onlar da size her nefeste kendi sevgilerini gönderebilirler. Nefes enerji taşır.
Nefes alın sevgililer. Nefesinizin basit hava dolaşımıyla yeryüzüne bir lütuf ve büyük bir katkı olabilirsiniz. Sevgimizi nefesinizle alın. Kendi sevginizi nefesinizle verin. İşte şimdi İlahi olanın nefesini hiçbir engel olmadan içinizden geçirdiniz. Sevgiyi dolaşımda tuttunuz.
Sizleri çok seviyoruz. Nefesinizle bizi de içinize çekin…
Melekler
|
|
|
Şimdi Temizlen, Şimdi Arın- Başmelek Mikael |
Yazar: Emka - 09-05-2017, Saat: 12:26 - Forum: Michael (Mikail)
- Yorum Yok
|
|
Şimdi ve her zaman seninleyim, ve şu anda seni bana bağlanmaya davet ediyorum, derin ve temelden bir bağlantı… Kendin için… ve fiziksel dünyada gerçekleştirmek istediklerin için…
Kalbini açtığında, meleklerine ve sevgiye bağlandığında, bil ki hayatın ritmiyle ahenk içinde, doğallıkla akacaksın. Sevgi, neşe, sağlık ve bereketi hayatına çekebileceksin.
Sevgiye bağlanmak için tüm yapman gereken, gevşemek, nefes almak ve kalbini açmak… Unutma ki, melekler alemi, sizin fiziksel dünyanıza çok yakın bir yerde. Bir bakıma, aslında sadece bir nefes uzağınızdayız. Bu nedenle, şimdi, derin bir nefesle, taze ve şifalı temiz havayı içine çek… ve kendini kalbinin içine bırak. Kalp çakranı aç… ve kalbinin kapılarını melekler alemine arala… Açtığın anda, meleklerin sevgisini hissedeceksin. Hisset… duy… kokla… bil… meleklerinin sevgisi ile sarmalandığını hisset.
Şu kelimeleri söyle ya da aklından geçir: “Melekler, beni sarmalayın. Melekler, titreşimlerimin yükselmesini sağlayın… Melekler, bana rehberlik edin, yürüdüğüm yolda bana yardımcı olun.” Ve bil ki, sen her istediğinde biz cevap veriyoruz… her seferinde! Yardımcı olmaya her zaman hazırız. Ve bil ki, bu çalışmayı ne kadar çok yaparsan, bizim alemimize o kadar yaklaşmış oluyorsun. Sevgi dolu bir hayatı seçerek frekansını yükseltmiş oluyorsun. Sevgi dolu bir hayatı yaşamayı seçerek kendi frekansını yükselttikçe, bizim varlığımızı, rehberliğimizi ve sevgimizi hayatında daha berrak, daha güçlü ve daha net bir şekilde hissedeceksin.
Titreşimlerinin düşmesine neden olan korkular, olumsuzluklar bedeninde ve benliğinde bir yoğunluk oluşturmaya devam ediyor. Bu korku ve olumsuzlukları bırakıp salıvererek titreşimlerinin yükselmesini sağlayabilirsin. Bu düşük titreşimlerin yerine sevgi, neşe, merhamet ve ışık koyarak yükseleceksin, melekler alemine yaklaşacaksın. Sevgimizi, rehberliğimizi ve ışığımızı kendi hayatında deneyimleyebileceksin. Sevgi, neşe ve ilham dolu bir yaşam… Gerçek ve özgün amacın doğrultusunda tutkuyla yürüyeceğin bir yaşam…
İşte bu yüzden Sevgili İnsan, enerjini arındırmak ve melekler alemine, sevgiye ve ışığa doğru yükselmek için, bağlantını güçlendirmeye devam etmek için, şimdi gevşe ve derin nefes al… başının üzerinde bir ışık kuresi olduğunu hayal et… İlahi bir ışık küresi… Altın rengi bu ışık küresinden şimdi ışığın aşağı aktığını hayal et, bir ışık şelalesi gibi… hazır olduğunda bir adım atarak bu ışık şelalesinin içine gir. Işığımızın, bu ilahi sevgi enerjisinin her tarafından akarak seni korku, şüphe ve olumsuzluk tortularından arındırmasına izin ver… zihnini, vücudunu ve ruhunu arındırsın… bırak gitsin, elinden bir kalemi aşağı bırakıverir gibi bırak, sana artık hizmet etmeyen ne varsa bırak gitsin. Bırak, fiziksel, duygusal, eterik ve ışık bedenini terketsin gitsin…
Bu ilahi ışığın seni yıkamaya devam etmesine izin ver. Hazır olduğunda, başının üzerindeki taç çakranı açarak benliğine daha fazla ışık girmesine izin ver. Benliğine aldığın bu ışık seni meleklerin sevgi alemine, sana özgü spiritüel armağanlara ve psişik güçlerine, şifa verme ve yaratma kabiliyetine, ilham dolu bir yaşama ve sana özgü ilahi plana yakınlaştıracak… bu ışık şelalesinin altında durmaya devam ettiğini ve taç çakrandan giren ışığın tüm benliğini arındırdığını hayal et…
Bu noktada, izninle, sadece “evet” demenle, ben Mikael, bilincin dahilinde ya da haricinde, enerjini emen tüm bağları kesmeyi kabul ediyorum… İzninle, bu bağların hepsi şu anda kesildi… Ve sana ait olan tüm enerji, arınmış, saflaşmış ve sevgi ile aktive edilmiş olarak şu anda sana geri dönüyor. Ve, hala içinde olup, sana hizmet etmeyen, sana ait olmayan, “sevgi” olmayan ne varsa, şu anda, benliğinden yukarı ve dışarı, ışığa teslim edildi. Ve şimdi… arındın… titreşimlerin yükseldi… tek yapman gereken, zihnini susturmak, kalbini açmak ve sevgimizi hissetmek… seni sevgiden kanatlarımız ile sardığımızı hisset. Yüksel… ve nefes al….
Ve şimdi Sevgili İnsan, bir sorun varsa, bunu aklında formüle et, ve meleklerinin cevabını barındıran düşünceyi, hissi ya da duyguyu farket… ya da sadece bu meleksel sevginin tadını çıkarmak istiyorsan, bil ki biz senin yanında kalıp seni sevgimizle beslemeye devam edeceğiz.
Bu ilahi sevgi enerjisine daha sık bağlandıkça, fiziksel dünyaya ait duyularının ötesindeki, meleklerinin sevgi ve rehberliğini hissetmeni sağlayan duyuların ile bağlandıkça yükselmeye devam edeceksin.
Bu sevgiyi hisset… bu sevgiyi yansıt… diğer insanlarla paylaş…
Arındın ve yükseldin. Kendi ışığınla parla… Melekler alemi bir nefes uzağında…
Ben Başmelek Mikael ve sen… çok seviliyorsun…
|
|
|
|