Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1334 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1334 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 329
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 307
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,010
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,133
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,075
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,150
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173

 
  SAĞLIKLI BİR CİLDE KAVUŞMANIN 24 YOLU
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 20:58 - Forum: GÜZELLİK SAĞLIKLA GELİR - Yorum Yok

Herkes sağlıklı ve pürüzsüz bir cilde sahip olmak ister, özellikle de kadınlar... Güzel bir cilde sahip olmada genlerin yanı sıra cilt bakımına özen göstermek de önemli rol oynuyor. Siz de cildinizin capcanlı ve sağlıklı olmasını istiyorsanız işte size 24 ipucu...

cilt-sagligi-620x320.jpg

1- Düzenli uyuyun
Cildinizin güzelliği için uykunuzu iyi almanız çok önemli. Cildinizin yorgun görünmemesi için günder 7-8 saatlik bir uyku yeterli.

2- Bol bol narenciye tüketin
Narenciyenin her cinsinden tüketerek detoks yapın. Limonla sağlıklı organlarınız ve cildiniz arasında bağ kurarken, portakal tüketerekte almanız gereken C vitaminini alın.

3- Cildinize masaj yapın
Yatmadan önce, cildinizi temizledikten sonra nemlendiricinizi masaj yaparak sürün. Masajı yaparken kremi iyice yedirmeye özen gösterin.

4- Güneşten korunun
Çoğu kadın bronz tenli olmak ister ancak güneş ışınları cilde ciddi zararlar verebilir. Cildinizin sağlığı için güneşten koruyan, yüksek faktörlü kremler kullanın.

5- Seks hayatınızı ihmal etmeyin
Düzenli seksin çok sayıda faydası bulunuyor. Seks ile üretilen endorfin cilt sağlığında da önemli rol oynuyor bu sebepten seks hayatınızı düzene sokmaya ve ihmal etmemeye çalışın.

6- Sivilcelerinizle mücadele edin
Sivilce sıkmak tavsiye edilen bir şey değil ancak ucu beyazlaşmış sivilceleriniz varsa onları pamuk yardımıyla iki yandan bastırarak sıkın ve iyice temizleyin.

7- Siyah noktalarla mücadele edin
Siyah noktalar cildi çok kirli gösterir. Güzel görünen bir cilde sahip olmak için siyah nokta bantları kullanın.

8- Çikolata tüketin
Çikolatanın sivilcelere neden olduğu bir gerçek, ancak bitter çikolatalardaki antioksidan cildinize iyi gelir. Bu durumu dengelemek için çikolatayı çok az miktarda tüketin.

9- Düzenli egzersiz yapın
Egzersizin faydaları saymakla bitmez. Cilt sağlığınız için de düzenli egzersiz yapmayı ihmal etmeyin. Cildinizin sıkılığı sağlıklı olduğunun işaretlerindendir.

10- Bol miktarda su için
Su vücudunuzun içini olduğunu kadar dışını da besler. Siz de cilt sağlığınız için bol su içerek detoks yapın. Özellikle her sabah aç karnına bir bardak ılık su tüketin.

11- Cildinize maske uygulayın
Haftada en az bir kere cilt maskesi uygulayın. Bu maskeleri evde kendiniz de yapabilirsiniz.

12- Bitki çayı için
Bitkisel çaylar cildi besler. Cildinizin sağlıklı olması için başta yeşil çay olmak üzere faydalı bitki çayları tüketin.

13- Yüzünüzü fırçalayın
Cildiniz donuksa renklendirmeye çalışın. Haftada iki kez yüzünüzü fırçalayarak kan dolaşımını hızlandırın ve cildinize renk gelsin.

14- Az makyaj yapın
Makyaj cildin nefes almasına engel olur. Bu sebepten özellikle fondöten, pudra gibi gözeneklerinizi kapatan ve cildinizin nefes almasını engelleyen malzemeleri mümkün olduğunca az kullanın.

15- Canlandrıcı mendil kullanın
Nemlendirici ve canlandırıcı ıslak mendil paketini çantanızdan eksik etmeyin. Temiz cildinizi sık sık bu ferahlatıcı mendillerle silin.

16- Güzel bir duş alın
Su sadece içilerek değil farklı yöntemlerle de cildi besler. Özellikle sıcak su lile duş alarak tıkalı gözeneklerin açılmasını sağlayın.

17- Kırmızı şarap için
Cildinizin renkli ve canlı görünmesi için kan değerlerinizin yüksek olması gerekir. Kan yapması ve cildinizi beslemesi açısından arada sırada kırmızı şarap için.

18- Elektrikli yüz fırçası kullanın
Yüzünüze yeteri kadar iyi masaj yapamıyorsanız elektrikli yüz fırçası kullanın. Daireler çizerek yüzünüze masaj yapan bu fırçalarla kan dolaşımınızı hızlandırarak cildinizin daha canlı görünmesini sağlayın.

19- Dudak nemlendiricisi kullanın
Cildinizin en önemli kısımlarından biri olan dudaklarınızı da ihmal etmeyin. Aklınıza geldikçe dudaklarınıza nemlendirici sürün.

20- Sık sık badem tüketin
Omega 3 ve E vitamini yönünden zengin olan badem ve fındık gibi yiyecekleri sık sık, ufak öğünlerle tüketmeye çalışın.

21- Kremlerini en aza indirin
Günlük hayatta düzenli olarak kullandığınız kremlerin sayısını en aza indirin. Gece yatmadan ya da sabah kalktığınızda cildinize mümkün olduğunca az krem uygulayın.

22- Gözlerinize iyi bakın
Gözleriniz cildiniz değil ancak cildinizin tam merkezinde yer aldığı için önemli. Gözlerinizin yorgun ve bitkin görünmesi cildinizin de o şekilde görünmesine sebep olur. Bu sebepten gözlerinizin bakımını ilhmal etmeyin.

23- Allık kullanın
Az makyajla bile makyajınızın tam gibi görünmesini istiyorsanız allık kullanımına önem verin. Hiç fondöten ya da pudrasız cildinize sadece allık uygulayarak makyaj yapın.

24- Gülümseyin
Cildinizi en güzel gösteren özellik gülümsemenizdir. Daha canlı ve sağlıklı görünmek için bol bol gülümseyin.

Bu konuyu yazdır

  DİYET YAPMADAN ÖNCE OKUMANIZ GEREKEN 20 ÖNERİ
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 20:45 - Forum: DİYET ÖNERİLERİ - Yorum Yok

Deneyimler kilo vermek için mücadele eden bireylerin hep hüsranla diyetlerini sonlandırdığı ve koruma başarılarının da gün geçtikçe azaldığını göstermektedir. Uzman Diyetisyen Selahattin Dönmez bu başarısızlığın temel nedenini “kötü besin yoktur, kötü beslenme vardır” ilkesinden uzak hızlı kilo verdiren hatalı popüler diyetlerin uygulanmasına ve kilo yönetimi ile ilgili bilgi kirliliğinden kaynaklandığını belirtmektedir.

20140125_827007.jpg


1. Su içersem zayıflarım?
Doğrusu: Su sağlıklı beslenmenin bir parçasıdır. Sodyum, flor, potasyum, kalsiyum ve klor minerallerini sağlar, vücutta oluşan toksik maddelerin uzaklaşması için gereklidir.
Kaliteli kilo vermede vücudun ihtiyacı olan kalori, karbonhidrat, protein, vitamin ve diğer bazı mineralleri içermediği için tek başına zayıflamada etkisi yoktur.
Önerimiz: Sadece sağlığın devamı için günde 2 Lt su içmek yeterlidir.

2. Ana öğünlerden birini atlarsam kolay kilo veririm!
Doğrusu: Sağlıklı kilo vermenin en doğru yolu sabah, öğle ve akşam öğünlerinin iştahı kontrol altına alıp, sık acıkmayı önlediği yönündedir. Çalışmalar öğün atlayan bireylerde kısa süreli kilo vermenin daha sonra hızla yeniden kilonun alınması ile sonuçlandığını göstermektedir.
Önerimiz: Çeşitli besinlerden oluşan küçük porsiyonlu 3 ana öğün ve en az 1 veya 2 ara öğünle sağlıklı kilo verilebilir. Bireylerin hipoglisemileri varsa öğün miktarları arttırılır.

3. Az uyursam o kadar hızlı kilo veririm!
Doğrusu: Uyku süresi kısaldıkça toksik çevreye maruz kalma uzamakta, psikolojik stres artmakta, inaktif yaşama adaptasyon oluşmaktadır. Az uyuyan bireylerin daha fazla yemeğe yöneldikleri görülmektedir.
Önerimiz: Bedenen ve ruhen iyi olmak için en az 5 saat, en fazla 8 saat uyumak gerekir. Uygun zaman aralığında uyumak gece yemek yeme sendromunu önlemektedir.

4. Sigarayı bırakırsam hızlı kilo alırım.
Doğrusu: Çalışmalarda sigara içerisinde bulunan nikotinin metabolizmayı çok az arttırdığı ve bırakıldığında da hızlı kilo alımına neden olmadığı yönündedir.
Kilo alımı metabolizmadaki ufak değişiklik değil, yerine konulan yiyeceğin türü ve miktarıdır. Amerikan Diyetisyenler Derneği sigarayı bırakan bireylerin sadece yılda 2 kg aldıklarını belirtmiştir.
Önerimiz: Sigarayı bırakan bireyler sigara yerine şekersiz sakız çiğner ve haftalık 150 dakikalık fiziksel aktivite yaparlarsa kilo almazlar.

5. Saat 19:00’dan sonra bir şey yersem şişmanlarım!
Doğrusu: Sağlıklı kilo vermek için temel kural yemeğin ne zaman yenildiği değil, gün içerisinde ne kadar yenildiği ve ne kadar fiziksel aktivite yapıldığıdır. Çalışmalar öğünlerde miktarlar açlık durumuna göre ayarlandığında bireylerin akşam 19.00’dan sonra yemek yediklerinde yağlanmadıklarını, daha kolay kilo verdiklerini göstermektedir.
Önerimiz: Yemek yeme saati yerine günün ilk öğünü olan kahvaltı olacak şekilde başlayarak öğünler arasında en az 3-5 saat boşluk bırakmak gerekir. Böylece en son öğünün ne zaman yendiğinin önemi kalmamaktadır.

6. Kalorisi düşük olan kepekli ürünlerle kolay kilo veririm!
Doğrusu: Kepekli ürünler normal ürünlere göre daha az kalori içermez. Kepek, diyet lifi içeriğini arttırarak kalp damar hastalığı ve bazı kanser türleri gibi kronik hastalıklardan korunmada önemlidir. Kilo vermek için sebze ve meyvelerden yeterince diyet lifi alınabilmektedir.
Önerimiz: Kilo verecek kişinin sağlık profiline göre kepekli ürünlerin miktarı ayarlanmalıdır. Kilo verirken anemisi olan bireye daha fazla kepekli ürün vermek olumsuz sağlık sorununa neden olabilmektedir.

7. Meyve yemekten 2 saat sonra yenilmelidir.
Doğrusu: Meyveler içerdikleri biyoaktif bileşenler nedeni ile beslenmemizin vazgeçilmez parçasıdır. Bu biyoaktif bileşenler öğünle beraber yenildiklerinde vücudun antioksidan kapasitelerinin artmasına neden olmaktadır. Öğünle yenilen meyveler daha çok tokluk sağlayarak kolay kilo vermeye yardımcı olurlar.
Önerimiz: Meyveler günün her zamanı en az 2 ile 4 porsiyon arasında yenilebilir. Meyveleri öğünle yemek vitamin ve minerallerin vücutta yararlığını arttırır.

8. Aç iken fiziksel aktivite yaparsam daha çok yağ yakarım!
Doğrusu: Fiziksel aktivite yapmak metabolizmanın hızlanması için önemlidir. Fiziksel aktivite ile yağ yakımı artar, kas yoğunluğu korunur veya arttırılır. Bu fiziksel aktivitenin şekli, süresi ve sıklığı ile değişir.
Ancak sabah aç karnına yapılan fiziksel aktivite ile yağlar yanarken maksimum düzeyde kas yıkımı oluşmaktadır.
Önerimiz: Mutlaka fiziksel aktivite öncesinde karbonhidrat ve protein içeren 200–300 kalorilik bir öğün yenip en az 1 saat sonra aktivitenin yapılmasıdır. 1 su bardağı süt ve 1 muz veya 1 avuç badem ile 1 su bardağı süt içmek çok önemlidir.

9. Sabah aç karnına limon veya greyfurt suyu içersem yağ yakarım!
Doğrusu: Hiçbir besin yağ yakamaz. Bazı besinler içerdikleri kafeinden dolayı kısa süreli etkisi ile metabolizmayı arttırarak vücuda alınan kalorinin enerji olarak kullanılmasına yardımcı olur. Ancak asitli besinlerin böyle bir etkisi asla bulunmamaktadır.
Önerimiz: Bu içecekleri içerek mide asidini arttırıp daha çok acıkma yerine, salatalara limon sıkmak, meyve olarak ara öğünlerde greyfurt yemek sağlıklı beslenme adına kabul edilebilir olmaktadır.

10. Zayıflamak ve toksinlerden arınmak için detoks diyeti yapmak zorundayım!
Doğrusu: Vücudumuzda doğal işleyen detoksifikasyon mekanizmaları bulunmaktadır. Hayvansal proteinleri yasaklayan detoks diyetlerinin sağlıklı olduğunu düşünmek olanaksızdır. Bu diyetler vücutta keton cisimcikleri denilen zararlı maddelerin vücutta sentezlenmesine, mide bulantısı, halsizlik, baş dönmesi ve sinirliliğe neden olmaktadır. Detoks diyetlerine bağlı kısa süreli ve fazla kilo kaybı yağ kitlesinden çok kas kitlesi olmaktadır.
Önerimiz: Sağlıklı beslenme zaten vücudun detoksifikasyon yapan enzimlerini aktive eden bir yoldur, kısa süreli bu uygulamalar ile sağlığımızı tehlikeye atmamak en doğrusudur.

11. Medyada yer alan beslenme bilgilerinin son derece güvenli olduğuna inanıyorum!
Doğrusu: Medya sağlıklı beslenme bilgisinin yayılmasında en önemli etkin kaynaktır. Bu nedenle vereceğimiz bilgilerin güvenilir kaynaklarını her zaman doğru kanallardan sağlamak gerekmektedir.
Önerimiz: Konuların uzmanları ile kanıta dayalı bilgilerin topluma anlaşılır olarak verilmesi en doğru yoldur.

12. Kilo verirken 3 beyaza yer yoktur!
Doğrusu: Sağlıklı beslenmede çeşitlilik ve ölçü en önemli faktördür. Şeker, un ve tuzun dengeli bir beslenme programı içerisinde her zaman yeri vardır. Tehlikeli olan bu üçlünün varlığı değil yenilen miktarıdır.
Önerimiz: Şeker olarak bal, pekmez, fındık veya çikolata ezmesi; tadına bakmadan eklenen tuzu azaltıp günde 5 gramı geçmeyecek kadar kullanmak ve tam buğday unu ile ekmekleri, pastaları yapmak yeterlidir.

13. Light ürünlerin kalorisi yoktur ve istenildiği kadar yenilebilir!
Doğrusu: Light ürün demek kalorisi sıfıra yakın değil normal ürüne göre kalorisi azaltılmış anlamına gelmektedir. Bu nedenle serbest yeme özgürlüğü bulunmamaktadır. Sürekli light ürün yiyerek kilolarını vermiş ve korumuş bireylerin olduğunu gösteren bir bilimsel veri de bulunmamaktadır. Aksine çalışmalar light ürün bağımlılığı olanlarda yo-yo sendromunun daha fazla görüldüğünü belirtmektedir.
Önerimiz: Light ürünün anlamı her besin için ayrıdır. Bu nedenle sağlıklı beslenmede doğal ürünleri kullanmak doğru yoldur.

14. Sağlıklı beslenmede kırmızı ete yer yoktur!
Doğrusu: Tavuk, balıkta olduğu gibi ılımlı miktarda yenilen kırmızı etin sağlık üzerine olumsuz etkisi olduğunu, diyetten çıkarılması gerektiğini gösteren bilimsel bir kanıt bulunmamaktadır. Kırmızı et, diğer etlerin içeriklerine benzer oranda kolesterol içermekte olup, haftada en az 2 kere tüketildiğinde de kolesterol üzerine etkisi olumsuz olmamaktadır.
Önerimiz: Yağı görünmeyecek kadar az olan kırmızı et, kaliteli kilo vermek için gereklidir. İçerdiği konjuge linoleik asit (CLA) sayesinde vücudun yağ kitlesini azaltıp, B 12, çinko ve demir içeriği ile de hastalıklara karşı koruyucudur.

15. Maydanoz suyu zayıflamak için idealdir!
Doğrusu: Maydanoz C vitamini yönünden zengin, idrar söktürücü etkisi olan bir sebzedir. Bu nedenle maydanozun yarattığı geçici kilo kaybı vücut yağ kütlesinden değil su miktarındandır.
Önerimiz: Maydanozu kilo vermek için değil, salatalara değişik renkte sebzeler olarak koymak vitamin ve antioksidan açısından destek sağlamak için en doğru yoldur.

16. Hangi yöntemle olursa olsun verilen kilolar geri alınır!
Doğrusu: Kilo verecek bireyler hızlı kilo verir, kendilerine uygun kilo verme yöntemi ile kilo vermezler ve davranış değişikliği geliştirmezlerse kilo alımı kolay olabilmektedir.
Önerimiz: Sağlıklı beslenme alışkanlığı kazandıran diyetler ile bireyler kilolarını yıllarca koruyabilmektedir. Kilo verdikten sonra, 6. ay, 1. ve 2. yıl kilo alımı için riskli dönemlerdir. Bunun için düzenli takip gerekmektedir. Şişmanlığın tedavisi yaşam boyudur.

17. Lahana metabolizmayı hızlandırarak zayıflatır!
Doğrusu: Lahana, pırasa, brokoli gibi kükürtlü sebzeler kanser önleyici ve vücuttaki zararlı maddelerin atımını sağladıkları için sağlıklı beslenmenin parçasıdır. Bu besinlerin metabolizmayı hızlandırmak gibi spesifik bir özelliği bulunmamaktadır.
Önerimiz: Lahana diyetlerinde diyetin içeriğindeki lahananın değil, diyetin kalorisinin düşük olduğundan dolayı kilo verildiği unutulmamalıdır. Bu nedenle değişik renkte tüm sebzeleri beslenmede bulundurmak az yediğimiz müddetçe kilo kaybı ile sonuçlanacaktır.

18. Protein diyetleri zayıflamak için kolay bir yoldur. 
Doğrusu: Kısa sürede kilo verdiren yüksek proteinli diyetler uzun süreçte uygulanması zor ve kan kolesterol-ürik asit seviyelerini arttırıp, insülin direncine neden olmaktadır. Uzun süre uygulayıp hayat tarzı haline getirmiş bir kişiyi bile bulmak zordur. Yüksek protein diyeti uygulayan bireylerde görülen en sık sorun diyeti devam ettiremeyip sık şeker krizlerine grip yüksek miktarda tatlı yedikleridir.
Önerimiz: Kısa sürede kilo verip daha fazlasını almamak için karbonhidrat, protein ve yağı dengeli beslenmek yeterlidir.

19. Zayıflama ilaçları ile hızlı kilo veririm!
Doğrusu: Şişmanlık bir hastalıktır ancak her şişman birey için ilaç kullanmak doğru değildir. Zayıflama ilaçlarını şişmanlığa bağlı ciddi hastalıkları olan bireyler doktor kontrolünde kullanmalıdır. Zayıflama ilaçları bu bireylerde bile bırakıldığında yeniden kilo alma riski ile karşı karşıyadır.
Önerimiz: Zayıflama ilaçlarını gelişi güzel eczanelerden almamalı, oluşacak sağlık sorunlarını önemsemeli ve doktorun uygunluk kriterleri gösterdiği bireylerde bile diyet ile beraber belirli bir süre kullanılmalıdır.

20. Elma sirkesi içersem yağlarımı eritirim!
Doğrusu: Çalışmalar, elma sirkesinin içerisinde bulunan asit sayesinde; içildiğinde yemek borusunu tahriş edebileceği, midede asidi arttırarak açlığı uyaracağı ve reflü gibi ciddi olan sağlık sorununu tetikleyebileceği bildirmektedir.
Önerimiz: Sirke salatalara tat vermek için kullanılmalıdır. Zayıflamak için değil.

Selahattin Dönmez

Bu konuyu yazdır

  İNSANIN PİN KODU
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 15:21 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

“İNSANIN PİN KODU’nun inanılmaz doğruluğu ve kesinliği, insanı, dünyada çözülemeyen yalnızca birkaç sır kaldığına inandırıyor.” 

Astrolojiden daha güçlü, nümerolojiden daha etkili yepyeni bir teknik... İnsanın Pin Kodu, doğum tarihimiz tarafından belirlenen kişiliğimizin analizini yapmak için geliştirilmiş bilimsel bir yöntemdir. İnsanın Pin Kodu, on sekiz yıl boyunca süren ve on binlerce insan üzerinde yapılan araştırmalar sonucunda Douglas Forbes tarafından yaratılmıştır. 

Elinizdeki kitap yardımıyla. İnsanın Pin Kodu’nun nasıl kullanıldığını öğrenebilirsiniz. Kendi kendinize yalnızca içinizdeki gerçek gizil gücü keşfetmekle kalmayacak aynı zamanda da bu gizil gücü sınırlayan karakterinizi nasıl tanıyıp, onu bu gizil gücünüzü güçlendirecek şekilde nasıl kullanacağınızı da öğreneceksiniz. 

İnsanın Pin Kodu, kişinin karakterini belirlemek ve onun yaşam yolculuğu sırasında diğer insanlara nasıl karşılık verdiğini belirlememizi sağlayan bir sistemdir. Kişiyi kesin ve belirgin bir biçimde programlayan doğum tarihinin Kutsal Geometrisi üzerine dayanmaktadır. 

Ayın kaçında doğdunuz??? Bu sayı sizin karakter numaranızı belirler. Mesela ayın 6’sında doğduysanız siz 6 insanısınız. Ayın 12’sinde doğduysanız ise ( 1 + 2 = ) 3 insanısınız. Ayın 25’inde doğan biri ise ( 2 + 5 = ) 7 insanı oluyor.. Buna göre kişinin özellikleri belirlenebiliyor...

numerolojide-say%25C4%25B1lar.png

İşte numaralara göre karakterinizi bulabileceğiniz bir yöntem:

Sayı: 1
Özü: Yaratıcı
Elementi: Hava
*lider
*uçucu
*parlak
*neşeli
*yaratıcı
*gururlu
*kendine güvenen
*ilgili
*konuşkan
*kendinden emin
*değişken
*yüksek sesli
*alıngan
*depresif
__________________________________________________ 
Sayı: 2
Özü: Besleyici
Elementi: Su
*özenli
*sessiz
*gözlemci
*soğuk ama etkileyici
*utangaç
*kararlı
*sakin
*sosyal
*ağzı sıkı ve ağırbaşlı
*duygusal
*savunmacı
*içine kapanık
*koruyucu
*sinirli
*hassas
*değişken
__________________________________________________ 
Sayı: 3
Özü: Düzenleyici
Elementi: Ateş
*organize
*adanmış
*bağımsız
*iyimser
*neşeli
*canlı
*samimi/dürüst
*hayvansever
*tutkulu
*ciddi
*düşmanca
*fanatik
*bazen acımasız
__________________________________________________ 
Sayı: 4
Özü: Doğruluk, dürüstlük, bütünlük
Elementi: Toprak
*bireysel
*esrarengiz
*farklı
*temkinli
*sadık
*sıradışı
*"yaşa ve bırak yaşasın" tavrı
*zeki
*âdil
*devrimsel
*heyecanlandırıcı
*gizli, muammalı
*tuhaf
*şaşırtıcı konuşmalar yapan
*intikamcı
*patavatsız
*önyargılı
*sabit
__________________________________________________ 
Sayı: 5
Özü: Mucit
Elementi: Hava
*nazik
*mizahi
*dışa dönük
*analitik
*entelektüel
*sonuçları görmekten hoşlanır
*değişimden hoşlanır
*konuşkan
*duygularının esiri olmayan
*mantıklı
*asi
*yerinde duramayan
*eleştirici
*keskin dilli
*yoğun
*gerilimli
*zor
*karşıt
__________________________________________________ 
Sayı: 6
Özü: Karizma
Elementi: Ateş
*çekici
*tutkulu
*romantik
*uyumlu
*tensel
*sevecen
*dost canlısı
*uzlaştırıcı
*sakin
*hayalperest
*hesapçı
*duygusal
*kendisiyle ilgili
*talepkâr
*içe kapanabilen
*cimri
*kıskanç
__________________________________________________ 
Sayı: 7
Özü: İdealist
Elementi: Su
*sessiz
*ılımlı
*adanmış
*sanat tutkunu
*tarafsız
*güvenilir
*kararlı
*tutkulu
*meraklı
*idealist
*intikamcı
*soğuk
*duygusuz
*radikal
*değişken
*yoğun
*endişeli
*ifadesiz
*sakıngan
*kontrolcü
*utangaç
__________________________________________________ 
Sayı: 8
Özü: Güvenilir
Elementi: Toprak
*dengeli
*sabırlı
*destekleyici
*deneyimli
*akıllı
*sorumluluk sahibi
*güvenlikten hoşlanan
*ciddi
*çalışkan
*soğukkanlı
*takıntılı
*duygularını gizleyen
*hesapçı
*buyurgan
*değişmez
*kurbanı oynamayı sever
__________________________________________________ 
Sayı: 9
Özü: Çocuk
Elementi: Yok*
*benzersiz
*saf
*sanatkar
*kararlı
*zeki
*hassas
*masum
*affedici
*çocuksu
*dürüst
*tutarsız
*aklı karışık
*düşünmeden hareket edebilen
*unutkan
*kibirli
*inatçı
*belirsiz
*sabırsız..


Psikiyatr Dr. Leif Brauteseth

Bu konuyu yazdır

  MUTLU YAŞAMANIN 10 ANAHTARI
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 15:21 - Forum: NOTLAR - Yorum Yok

Her ülkenin binlerce atasözü var, özdeyişi var. Bunlar birikimlerin hap halinde ifade edilmiş şekli. Ünlülerin, toplumları etkileyen kişilerin özdeyişleri var, çoğu zaman yazarlar anlatmak istedikleri konuya giriş yaparken “ufuk açma” niyetine alıntı yaparlar.

Philip E. Humbert adlı bir psikiyatri profesörü, “İnsanlara mutlu yaşamın anahtarını 10 kuralda toplayacak olsam, hangi deyişleri seçerdim” diye kapsamlı bir çalışma sonrası bir liste çıkartmış.

1. Kendini tanı. (Sokrat)
Kendi içinde yolculuk yap. Günlük tut. Kalbin, gönlün, vicdanın ne diyor? Neyi öne çıkartıyor? Dünyaya bilinçli bakmanın yolu başta bu iç yolculuktan
geçiyor.

2. Olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. (Mevlâna)
Dürüst ol, adil ol, hakça düşün. İçinden gelen sesin öne çıkardığı değerleri koru. Hayatta birşeyleri korumak için ayakta kalmazsan her şey seni düşürür.

3. En yukarda aşk var. (Aziz Paul)
Sesi müziğe dönüştüren aşktır. Aşk olmazsa, sevgi ilişkileri yoksa, ihtimam eksikse hayatın kuru bir daldan farkı kalmaz.

4. Dünyayı hayal gücü döndürür. (Albert Einstein)
Yaptığımız her şey hayal kurarak başlar. Hayat -herkes için- hayalleri gerçekleştirmek ve yapabileceğinin en iyisi, olabileceğinin en güzeli peşinde gitmektir. Bobby Kennedy’nin sözü gibi: Diğerleri dünyaya bakıyor ve “Neden” diye soruyor. Ben bambaşka bir dünya düşünüyor ve “Neden olmasın” diye soruyorum

5. Fazla güzellik göz çıkarmaz. (Mae West)
Güzel hayat doya doya yaşanır. Mutluluk paylaşılır, hayatı sevme hissi coşkuyla beraber gelir. Ruhun müziğinde “Haydi bastır, göster kendini” temposu vardır. Kibir değil, çoşku!


daha-mutlu-bir-yasamin-anahtari.jpg


6. Fırsatlar yakalandıkça çoğalır. (Sun Tzu)
Başarı cesaret ister, başlangıçtaki cesaret sonradan inanca dönüşür. İnanç insanlığa daha iyi hizmet arzusuna dönüştüğünde fırsatlar yelpazesi yukarı bir seviyede tekrar açılır.

7. Ya yap ya yapma. Denemek yok! (Yoda – Yıldıa Savaşları)
Hayat seri hareket, karar ve kararlılık gerektirir. Tereddütte kalanlar geride kalır. Hayatın üstüne gitmezseniz hayat sizin üstünüze gelir.

8. Mükemmellik, ekleyecek bir şey kalmadığında değil, alınacak bir şey kalmadığında oluşur. (Antoine de St.Exupery)
Hayatınızı basitleştirin. Basite indirge, indirge, bir kere daha indirge… O zaman ne kalıyor, ona bak. İstekler listenizi kısa tutun. Kısa tutun ki odaklanabilesiniz. Güneş ışığına büyüteç tutmak gibi, odaklamazsanız hayatı yakamazsınız.

9. Kabiliyet yoksa sanatçı olmaz, ama çalışılmadıkça kabiliyet hiç bir işe yaramaz. (Emile Zola)
Ancak akıllı, bilinçli ve odağı şaşmayan çabalar sonrası olası potansiyelin yapabilecekleri gerçekleşir. Elması yontmadıkça elinizde sadece bir taş parçası vardır.


10. Hayatı yaşamanın iki yolu var. Biri hiçbir şey mucize değilmiş gibi yaşamak… Diğeri herşey mucizeymiş gibi yaşamak. (Albert Einstein)

Bu konuyu yazdır

  60 ADIMDA KİŞİSEL MOTİVASYON YÖNTEMİ
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 15:16 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

1. Her seferinde bir adım atın

Bazı zamanlar işler gözümüzde o kadar büyür ki bir türlü bu işe başlayamayız. İşin tümünü bir kere de bitirmektense, bebek adımlarıyla adım adım gitmek bize bir rahatlık sağlar. O koca kitabın bitmesini düşünürseniz, hiçbir zaman başlayamazsınız. Önce ilk sayfa, sonra bir sonraki beş sayfa ve en sonunda kitabın tümü. Ama önce ilk adımı atmak için istekli olmazsak, son noktaya ulaşamayız.

2. Hoşlanmadığın bir işi, sevdiğin zamanlarda ve ortamlarda yapın

Belki de hayatımız boyunca yaptığımız şeylerin çok azını zorunlu olmadan yapıyoruz. Bu durumda, enerjinizin ve moralinizin yüksek olduğu bir ortamda ve bir zamanda, o sıkıcı işi aradan çıkarmak gün boyunca kafamızı meşgul etmesinden kat ve kat daha iyidir.

3. “80/20” Pareto ilkesi’ne önem verin

İtalyan ekonomist Vilfredo Pareto yaşadığı dönemde ilginç bir ilişkinin varlığını gözlemlemişti. Ülke topraklarının ve mal varlıklarının yüzde 80’ine, nüfusun yüzde 20’si sahipti. Günümüzde de geçerliliğini koruduğu düşünülen bu kuralın motivasyon yönetimi açısından anlamı açıktır. Sarfettiğimiz çabanın sadece % 20’si tüm sonuçlarının % 80’ini etkilemektedir. Doğru işleri yapmak ve işleri doğru yapmak aldığımız sonuçların etkinliğini belirlemektedir. Doğru işleri yapmak hedeflerimizi doğru şekilde belirleyip, bu doğru hedeflere yönelik kaynakların aktarılması sayesinde olabilecektir. Siz de işlerinizden hangi %20’lik kısmın sonuçların %80’i üzerinde etkili olduğunu belirleyin.

4. Hoşlanmadığınız bir işin eğlenceli yönlerine odaklanın

Ne kadar sıkıcı olursa olsun her sıkıcı işin mutlaka en az bir tane eğlenceli yönü vardır. Bu yönü bulun ve işinizi keyifli hale getirin. Bu yönleri ne kadar artırırsanız o kadar eğlenirsiniz. Kendinize şu soruyu sorun: Bu işin eğlenceli tarafı nedir? Eğer hemen göremiyorsanız, ikinci bir soru daha sorun. Bu işi eğlenceli yapabilecek neyi farklı yapabilirim?

5. Önce başlayın sonra düzeltin

İnsanlar mükemmeliyetçiliğin de verdiği duygularla, daha işin başındayken işin planlamasıyla çok fazla zaman geçirirler. Onlara göre, her şey mükemmel şekilde planlanmalı ve kusursuz olmalıdır. Bu isteğimizi düşüren en önemli faktörlerden biridir. Eyleme geçmeden işin eksiklerini tümüyle gideremeyiz. Eyleme geçmek ve işin ilerlediğini görmek bize büyük bir enerji ve moral verecektir.

6. Yeterliyim, öyleyse varım

Eğer becerileriniz, sizin başlamayı düşündüğünüz işin gereklerini karşılamıyorsa, başlamak için büyük bir istekten daha fazlasına ihtiyacınız var demektir. Kendimizi yeterli hissetmediğiniz zaman, başlamak ve sonuçta da hayal kırıklığına uğramak istemeyiz. O becerileri kazandıktan sonra böyle bir işe girişmek daha uygun olabilir. Bunun için becerilerinizi geliştirmek için bir kursa, seminere ya da eğitime katılın, ancak mükemmelleşmek için beklemeyin.

7. “Yaratıcı İmgeleme” yapın

Bazen enerjimiz o kadar tükenir ki, işi tamamlamadan, bir durgunluk içine gireriz. İşte tam bu noktada işinizi bitirirken, büyük bir rahatlıkla işinizdeki son hamleyi yaparken hayal etmeniz, hem konsantrasyonunuzu arttıracak hem de son vuruş için size enerji verecektir. Bu noktada kendinizi dışarıdan bir gözle değil, o sonucu kendiniz yaşıyormuş gibi hissetmeniz gereklidir. O rahatlama duygusunu yaşayın, son kez masanıza dokunduğunuzu hissedin, kapıdan çıktığınızı görün!

8. Moraliniz ve enerjiniz zirvedeyken işe ara verin

Olumlu duygularla doluyken, yani daha enerjimiz bitmemişken, yaptığımız işe ara vermek, geri dönmek için bizi daha çok motive edecektir. Çünkü dönmek istediğimizde hatırladığımız şey, ara vermeden hissettiğimiz o güzel duygular olacaktır.

9. Eyleme geçin

İşinizle ilgili ertelediğiniz o ilk adımı atın, kursa yazılın, telefonu edin ve o görüşmeyi yapın. Eyleme geçmek ve işinizin peşinden gittiğinizi görmek size büyük moral verecektir. Böylece isteğinizin arttığını ve enerji ve moral kazandığınızı göreceksiniz.

10. Bir kere de sadece bir iş yapın

Sırtınıza taşıyabileceğinizden fazla yük yüklenmek fiziksel ve ruhsal sıkıntılara yol açabilir. Özellikle yetersizlik duygusu ve moral bozukluğu yaşamak, hedefinize ulaşmanızda sizi sekteye uğratabilir. Kritik eşiği aşmayın ve baş edebileceğiniz kadar iş yüklenin..!

11. “DUR” deyin ve “İPTAL” Edin

Başarı yolunda kendi düşüncelerinizi, başkalarının olumsuz ve art niyetli düşüncelerinden korumak, büyük önem taşımaktadır. Bunun için, aynı bir kaledeki yüksek surlar gibi beyninizin etrafına surlar örün, O kaleye ancak sizin seçtiğiniz ve sizi olumlu yönde düşünmeye sevk eden düşüncelerin girmesine izin verin. Bu gibi olumsuz söz ve davranışlarla devamlı şekilde karşılaşacaksınız. Bunlar, en masum görünen ama en etkili virüsler gibi beyninizi ele geçirebilirler. En çok da, yakınınızdaki insanlardan gelenlere karşı tetikte olun. Bu gibi söz ve davranışlarla ifade edilen her türlü olumsuz düşünceler, enerjinizi ve moralinizi tüketebilir ve sizi zamanla kendinizden şüphe duygularıyla baş başa bırakabilir. Böylesi durumlarla karşılaştığınızda içinizden “İPTAL’ ediyorum diyerek kendinize telkinler verin; böylece bu olumsuzlukların bilinçaltınızda yer etmesini engelleyebilirsiniz.

12. Nereden geldim, nereye gidiyorum?

Bazen hedefimiz ile başladığımız nokta arasındaki bağlarımız kopar ve nerede olduğumuzu bilemediğimiz için isteğimiz zayıflar. Örneğin yabancı dil öğrenmek, kitap yazmak, büyük projelere girişmek gibi uzun soluklu işlerde, hedefimize daha ne kadar yol kaldığından çok, ne kadar yol aldığımıza odaklanmak kuru bir iyimserlik değildir. Bu ilerlemeyi görselleştirmek (örn. yapılan iş toplamını ve ne kadar zamanda yapıldığını gösteren kümülatif bir grafik çizmek), çok önemlidir. Yapılanların somut olarak görülmesi size gerekli olan enerjiyi verecektir.

13. Kendinizi ödüllendirin

Önemli bir işi veya projeyi bitirdiğinizde, mutlaka çok sevdiğiniz bir şeyi kendinize ödül olarak verin. Bu, sevdiğiniz bir tatlıdan tutun da, o hep izlemek istediğiniz filme, size moral verebilecek bir geziye kadar, uzun bir listeyi içerebilir. Bu şekilde kendinizi ödüller yoluyla olumlu şekilde koşullandırarak, işleri bitirmek için içsel bir güç yaratmış olacaksınız.

14. Ara sıra vitesi küçültün

Sürekli yüksek tempoda çalışmayı kendinizden beklemeyin, bu sizin performansınızı aşağı çekmekle kalmaz, aynı zamanda sonraki işlere girişmek için de güç bulmanızı engelleyebilir, hatta sağlığınızı da tehlikeye atabilir. Bu nedenle durmanız gerektiği yerde, kendinizi zorlamayın. Kendinizi suçlu hissetmeksizin, işinize ara verin veya temponuzu düşürün. Motivasyonunuzun yönetimini kendi elinizde tutun. Özellikle A tipi kişiliğin özelliklerini barındıran bir çok insan, tam bir işkolik olabilmektedir. Ancak yüksek temponun yarattığı olumsuzluklar nedeniyle de, sağlıklarını farkında olmadan tehlikeye atmaktadırlar.

15. Bir motivasyon aracı olarak tütsü ve müziği kullanın

Çalışma sırasında, ortam içinde uyarıcı bir koku olan tütsünün kullanılması ve hafif bir müziğin dinlenmesi konsantrasyonun arttırılmasının yanı sıra, bilgilerin belleğe işlenmesinde de oldukça faydalı olabilmektedir. Sonraki süreçte başlamakta zorlandığımız herhangi bir işte bu araçların kullanılması çalışma havasına girmemizde bize kolaylık sağlarken, önemli bilgilerin daha rahat hatırlanmasında yardımcı olmaktadır. Çalışılan bilgilerin beyne kaydedilmesi sırasında farklı duyu kanallarının aynı anda kullanılmasıyla bilgiler hafızaya daha sağlam şekilde kaydedilmektedir. Etkin şekilde öğrendiğimiz bilgiler bu şekilde daha zor unutulmakta ve bize ilerleyen süreçte zaman kazandırarak etkinliğimizi artırmaktadır.

16. Çalışma ortamının etkisine dikkat edin

Herzberg’in kuramında belirtildiği gibi, çalışma koşulları kişinin motive olmasına artı bir neden oluşturmazken, çalışma koşullarının kötü olması ise, işten bir doyum sağlanamamasına neden olmaktadır. Oda sıcaklığının ne çok soğuk ne de çok sıcak olması, ses ve gürültünün kaldırılabilir düzeyde olması, dikkatinizi ve konsantrasyonunuzu bozabilecek hareketli şeylerin ortalıktan kaldırılması, etkinliğimizin devamı açısından çok önemlidir.

17. En iyisi olmasanız da..

Orman kampı yapan iki adamın karşısına birden aç olduğu her halinden belli olan bir aslan çıkar. Biri hızlıca koşmaya hazırlanırken, diğeri sırt çantasından koşu ayakkabılarını almak için harekete geçer ve ayağından botlarını çıkarmaya başlar. Bunu gören arkadaşı şaşkınlık içinde arkadaşına, “Ne yaptığını sanıyorsun, aslandan daha mı hızlı koşacaksın?” diye laf atar. Adam çoktan ayakkabılarını değiştirerek, “aslandan değil ama senden hızlı koşsam yeter” diyerek arkadaşının yanından hızlıca geçer gider. Bazen gerekli olan sadece, diğerlerinden yeteri kadar iyi olmaktır.

18. İş yapma şeklinizi güncelleyin

Eğer her gün aynı şeyleri aynı yerlerde yapmanın çalışma etkinliğinizi olumsuz etkilemediğini düşünüyorsanız bir daha düşünün. Sizin etkinliğinizi bozan şey işin kendisinden ya da iş yapma şeklinizden kaynaklanabilir. Her zaman işleri aynı sıra, yoğunluk ve tempoda yapmanız işten bunalmanıza neden olabilir. İşlerinizin sırasını, yoğunluğunu ve temposunu ya da her üçünü birden değiştirerek kendinizi daha iyi bir havaya sokabilirsiniz. Ayrıca, çalışma yerinizi ve düzeninizi bir süreliğine veya bütünüyle değiştirmek bu sorununuza bir çözüm olabilir.

19. El elden üstündür

Bazen insanların bizlerden daha iyi yaptıkları şeylere ya da iş yapma usullerine şahit oluruz. Herkesin birbirinden üstün tarafları ve öğrenilecek yetenekleri vardır. Bazen bir kişiyi gözleyerek bile ondan çok şey öğrenebiliriz. Bu bize çok zaman kazandırdığı gibi enerji tasarrufu da sağlayacaktır. Daha iyi bir sunum mu yapıyor ya da daha iyi bir düşünme şekli mi var? Alacağımız pratik bir yardımın ve yapacağımız iyi bir gözlemin bize çok faydası olacaktır. Gözlerinizi dört açın!

20 İşleri zorlaştırın veya zamanı öne çekin

Bazı zamanlar bir işin sonuçlanması için uzun bir süreç vardır. Bu sürecin uzunluğu isteğimizi olumsuz etkiler. Bu konuda uygulanabilecek iki yöntem ise; sürecin içine daha fazla ek iş ekleyerek işi zorlaştırmak, ya da süreyi sanki daha erken bitecekmiş gibi öne çekerek zamanı kısaltmaktır. Örneğin yıl sonuna yetişmesi gereken bir proje varsa, projeyi daha zor hale getirerek ya da teslim tarihini öne çekerek kendinizi harekete geçirebilirsiniz.

21. ‘Parkinson Yasası’nı uygulayın!

İş, ‘Parkinson Yasası’na göre ona ayrılan süreyi dolduracak biçimde genişler. Dolayısıyla işin gerçekleştirilme zamanını, işe o zaman sürecinde gerçekleştirilmesi çok zor olsa bile, en kısa süre olarak belirlemek kişiyi daha fazla motive edecektir. Eğer süreyi siz belirlemiyorsanız ve 1 hafta içinde bitirmeniz gereken üç küçük iş varsa, büyük ihtimalle de o işlerin bitirilmesi 1 haftayı alacaktır. Bu atıl kalan potansiyelinizi kullanmak için, bu üç işin yanına, hepsi bir gün öncesinden tamamlanması gereken dört işi daha üstlenebilirsiniz.

22. Odağınızı değiştirin

Sevmediğimiz işlere girişmek için kendi iç konuşmalarımızda hep işin zorlu, güç ve uğraştıran yönlerine odaklanırız. Ancak sevdiğimiz işlere başlamak için, tam tersine işin kolay, zevkli ve çekici yönlerine odaklanırız. Bu şekilde, bu zevkli işler için geliştirdiğimiz odağımızı, zor ve sevimsiz işler için de kullanabiliriz. Zor ve sıkıcı işlerin sevimli, kolay ve zevkli yönlerine odaklanarak kendimizi daha fazla motive edebiliriz.

23. Duruşunuza dikkat edin

Genellikle düşünce, duygu ve fiziksel durumlar birbiriyle etkileşim içinde gelişir. Fiziksel durumunuz düşünce ve duygularınızı etkilerken, düşünce ve duygularınız da fiziksel durumunuzu etkilemektedir. Enerjimiz azaldığında farkında olmadan, omuzlarımız düşer, başımız öne eğilir, sandalyeye yayılırız ve sığ nefes alır şekilde otururuz. Ancak, başımızı kaldırıp, vücudumuzu dikleştirdiğimizde ve daha iyi nefes almaya başladığımızda, kendimizi farklı hissetmeye başlarız. Dolayısıyla ruhsal durumumuzda bundan olumlu şekilde etkilenecaktir.

24. Zorları en başa alın

Yapılacak işler listenizde yer alan ve sizi en çok zorlayacak ve sıkıcı işi daha enerjiniz yüksekken en başta yapın. Böylece aklınızı devamlı kurcalayıp gözünüzde büyümesini engeller, ve aradan çıkartmanın rahatlığını yaşarsınız.

25. Kendinizi öfkelendirin

Öfkenin motive edici etkisinden yararlanın. Size zor gelen işleri başarmak için, duygularınızı kabartın, kendinizi öfkelendirin. Öfkenizin sizi sarmasına izin verin. Kendinizi bu hallere sokan işinize kızın!

26. Saatte ne kadar kazandınız acaba?

Başarı ve çaba arasındaki ilişki, zaman kavramının da araya girmesiyle görülmemeye başlayabilir. Zaman zaman bu ilişkiyi hatırlatacak bir farkındalığın içine girilmesi faydalı olabilir. Örneğin ayda bir ya da senede bir kazanılan paranın güne ve saate bölünerek, daha kısa zamanda ne kadar para kazanıldığının hesaplanması işimize önemli bir istek yaratılmasında etkili olabilmektedir.

27. İşi sadece planlayın

Bazen o gün için sadece işi planlamak da size moral verebilir. Bu işi nasıl ve ne zaman yapılacağını planlamak için masaya oturun. Bunun için özel bir defter de tutabilirsiniz. İşinizi belli kısımlara ayırın. Eğer o gün geldiğinde planlarınızda bir sorun çıkmış ve yapamamışsanız, yeni bir plan yapın.

28. İzleyin, okuyun ve dinleyin..

Eğer kendinizi oldukça bezgin ve durgun hissediyorsanız, sizi motive edecek ve coşku verebilecek eylemlerde bulunabilirsiniz. Örneğin ilham veren filmler izleyebilir, müzik parçaları dinleyebilir, özlü sözler ve küçük ilham veren öyküler okuyabilirsiniz.. Bunlar sizi biraz olsun canlandıracak güce sahiptir. Bununla ilgili sitemizin bölümlerini dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz.

29. Geçmişe dönüş yapın

Daha önce heyecanla sizi işe yönelten faktörü hatırlamaya çalışın. O an farklı olan neydi, sizi motive eden şey ne olabilir. Bunu hatırlayabilirseniz, bugün zorlandığınız benzer ya da farklı bir işte de o heyecanı yakalamanız daha kolay olabilir.

30. Beyninize hedefi gösterin

Bir sonraki gün yapacaklarınızı listeleyerek beyninize bir hedef göstermiş olursunuz. Birkaç dakikanızı ayırarak yapacağınız sonraki gün programları, size bir sonraki işinize daha çabuk başlayabilmenizde büyük etkisi olacaktır. Bunu daha uzun vadeli hedefler için de yapabilirsiniz. Haftalık, aylık ve yıllık olarak yapacağınız planlar, hedefe yönelik eylemlerinizi de netleştirecektir.


EU-MOTIVASYON-1-960x500.jpg



31. Güzel yönlerine odaklanın

Bazen gün boyunca güzel şeyler yaşarız ama arada yaşadığımız moral bozucu bir olay, keyfimizi kaçırmaya yeter. Artık odaklandığımız şey ona kaymıştır. İyi gitmeyen bir maç, kötü çıkarılmış bir iş vs. Ne olursa olsun, dikkatinizi günün bütününe verin ve kendinize, bugün hiç mi güzel bir şey yaşanmadı diye sorarak, odağınızı olumlu yöne çevirin. Geçmişi değiştiremezsiniz ama, odağınızı değiştirerek, hiç değilse bu durumun moralinizi bozmasına izin vermemiş olursunuz.

32. Tamamlanması için diretmeyin

Herhangi bir durumda bazen hırs yapar ve elimizdeki işi bitirene kadar diretiriz. Bu benzinimiz tamamen bitene kadar arabayı istasyona yanaştırmamakta ısrar etmek gibidir. Bunu yapmayın! Gün içinde yapmayı düşündüğünüz programa uyun ve şu an yapmakta olduğunuz iş bitmese bile, o işi bırakıp bir sonrakine geçin. Bazen birçok işe sadece başlamak bile, biten işlerin toplamından daha fazla olmasından dolayı moralimiz üzerinde daha fazla etkisi olacaktır. Aynı zamanda işi olumlu duygularla bıraktığınız için, tekrar başlamak için çok fazla zorlamayacaksınız.

33. Negatif motivasyonu kullanın

Bazen isteğimiz hiç gelmediğinde yapılacak en son şey, işin bitirilmemesinin tüm olumsuz sonuçlarını düşünmek ve buna odaklanmaktır. Ne kadar zor durumlara düşebileceğinizi ve hayatınızın tersyüz olabileceğini hayal ederek ve kendinizi “iterek” motive edebilirsiniz.

34. Reddedilen sizin sunuşunuzdur

İstediğiniz şeyi değiştirmek istemiyorsanız, yaklaşım tarzınızı değiştirin ve tekrar deneyin. Kişi olarak başımıza gelen olayları kendi kişiliğimizden kaynaklanıyormuş gibi algılar ve üzüntü içine gireriz. Sonuçta da pes ederiz. Tekrar denemeli fakat, yöntemimizi değiştirmeliyiz, o zaman bir farklılık yaratma şansımız olacaktır.

35. Başarıya demir atın

Bir NLP tekniği olarak kullanılan ‘çapa atma-çağrıştırma’ (anchoring); kişinin duygusal, düşünsel içsel durumunun, uyarıcı-çağrıştırıcı (anchor) konumundaki dışsal tetikleyicilere bağlanmasıdır. Genellikle bilinçdışı olarak hayatın pek çok alanında çapalarla karşılaşırız. Çocukluğumuzdan bu yana deneyimlediğimiz pek çok olayda, farkında olmadan çapalar atılmıştır. Yoğun duygusal durumlar içindeyken (korku, sevinç, hüzün vs.) o anda gördüğümüz, duyduğumuz, tattığımız ya da dokunduğumuz herhangi bir şey bizim için çapa haline gelebilmektedir. Örneğin reklamlarda bize yaşatılan duyguların yoğunluğu ile ürünün/markanın birlikte görülmesi çapa atma olarak değerlendirilebilir. Sporcuların şans getirmesi için yaptıkları hareketler, ritüeller veya özel eşyalarına dokunmaları, onları maça hazır hale getiren olumlu çapalardır. Bu tekniği kendi yararımıza nasıl kullanabiliriz? Öncelikle kalıcı bir çapalama için, duygu yoğunluğuna girmeli, en uygun zamanda en uygun noktaya çapa atmalıyız. Genellikle bedenimizdeki bizim belirlediğimiz uygun bir nokta üzerine, duygu yoğunluğu içindeki en uygun zamanda yapacağımız bir dokunuşla o andaki duygusal ruh halini bedeninizdeki bir noktaya çapalayabiliriz. Örneğin özgüven duygusu için bunu yapabilirsiniz. Kendinizi bu duyguyu geçmişte yaşadığınız bir zamana götürün ve sanki o anı tekrar yaşıyormuş gibi hayal edin, en yüksek duygu yoğunluğunda belirlediğiniz bir noktaya dokunun (bu çok sık kullanılan bir nokta olmasın, avuç içi gibi). Sağlamasını yapın ve işe yarayıp yaramadığını görün, eğer bağlantı oluşmadıysa tekrar deneyin. Sonuçta aynı duyguyu yaşamak istediğiniz başka bir zaman, çapa attığınız noktaya dokunmanız yeterli olacaktır.

36. İşinize bütünüyle ara verin

Eğer odağınızı işinizden başka bir şeye çevirecek şekilde aralar vermezseniz, kendinizi tam bir dinlenme içine sokamayabilirsiniz. Bu amaçla dikkatinizi başka yöne çekebilecek her türlü şeyi uygulayabilirsiniz. Herhangi bir kitaptan bölüm okumak, film izlemek, bulmaca çözmek vb. gibi farklı işlerle uğraşın.

37. Planlarınızı çevrenizdekilere anlatın

Hedeflerinizi, hayallerinizi ve yapmak istediklerinizi başkalarıyla paylaşmak, sizin için bir dış kontrol süreci yaratabilir. Kendimize sakladığımız hayalleri ancak biz biliriz. Özellikle kendi kendimize motive olmak durumunda kalan kişiler için bunun sürekli sağlanabilmesi çok zordur. Bu nedenle yakın çevremizdeki kişilerin hatırlatmaları, isteğimiz azaldığında bizim için teşvik edici bir rol oynayacaktır.

38. Olmak istediğiniz kişi gibi davranın

Kim olmak istiyorsunuz? Bu sizin idealiniz olan kişilikse, neden şimdiden o kişi gibi davranmayasınız? Hayatı onun gözlerinden yaşayın, onun gibi düşünün, onun gibi konuşun. İdealinizdeki kişi gibi davrandıkça gelişecek ve geliştikçe daha da başarılı olacaksınız. Bu konuda efsanevi bir öykü anlatılır. Çok eski zamanlarda ülkenin birinde, bir kral yaşarmış. Ama bu kral kambur olduğu için, halkının önüne utancından çıkamazmış. Bir gün sarayının önüne kendi heykelini yaptırmaya karar vermiş; ancak kendisine hiç benzemeyen, dik duruşlu ve fiziği düzgün bir heykel yaptırmış. Her gün o heykelin önüne gidip ona bakıyor ve onun gibi görünmeye çalışırmış. Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra, kral halkının önüne çıkmaya karar vermiş. Halkının önüne çıktığında bütün halk şaşkınlık içinde kalakalmış. Çünkü, krallarının artık kamburu olmadığı gibi, çok düzgün bir fiziğe de sahip olduğunu görmüşler.

39. Saate konsantre olun

Hiçbir şey yapamıyorsanız, bu sizin seçiminiz gibi hareket edin ve bir şey yapmayın. Kendinizi saate odaklayın ve gözlerinizi ayırmadan ona bakın, tüm dikkatinizi o küçük daireye verin. Geçen zamanın farkındalığına vardığınızda, zihninizi tekrar topladığınızı hissedeceksiniz.

40. Olumlu düşünün

Başınıza gelen olumsuz durumlarda seçme şansınız olduğunu unutmayın. Ya bunu kabul edip üzülecek ya da iyi taraflarını görmek için kendinize bir şans vereceksiniz. Kendinize şöyle söyleyin; “yaşadığım şeylerin, şimdi göremesem de, olumlu bir tarafı mutlaka vardır, sadece bekleyip görmek için zamana bırakıyorum.”

41. Yapamayacaklarınızın yapabileceklerinizi engellemesine izin vermeyin

Bazen imkansızı isteriz ve diğer bütün alternatifleri görmezden geliriz. Peki ya değişen şartlar! Planları yaptığımızdaki koşullar! Değişen şartlara uyum sağlamalı ve hedeflerimizi revize etmeliyiz. Yoksa, boşa geçen zamanın acısına katlanmak durumunda kalırız. Hayatımızı, hiç olmayan bir adanın altınlarını ararken geçirmemeliyiz.

42. Rekabet güzeldir ama yalnız bırakır

Bizden daha iyisini yapabilen kişilerle kuracağımız iyi ilişkiler ve işbirlikleri, bizi kazanmak istediğimiz beceriler açısından oldukça geliştirir. Rekabet edebilir, bir mücadele içinde olabiliriz. Ama bu, onların, bize kazandırabileceklerini göz ardı etmemizi gerektirmez. Rekabet edebiliriz ama gelişmemiz için onlara da ihtiyacımız vardır. Onlardan öğrenme fırsatlarını kaçırmamalı ve işbirliği yapmayı göz ardı etmemeliyiz.

43. Bitirmeyin

Bazen sadece sorun işe başlayabilmektir. Aynı, kar topunun, büyüyüp yuvarlanabilmesi için ilk önce harekete geçmesinin gerektiği gibi. İşi bitirip yeni güne yeni ve kocaman bir işle başlama düşüncesi kişinin motivasyonunu olumsuz yönde etkileyebilir. Bu yüzden elinizdeki iş bitirmek için son hamleyi yapmadan bırakın. Böylece sonraki güne, kalan işinizi hemen bitirmenin hazzıyla başlayabilirsiniz. Günün sonunda işi bıraktığınız noktaya dikkat etmek sizin güne istekle başlamanızın anahtarıdır.

44. Düşlerinizi göz önünde tutun

Düşlerinize ait resimleri, broşürleri, yazıları her an gözünüzün önünde tutun. Odanızı, çalışma masanınızı ve duvarlarınızı onunla süsleyin. Bunun için en iyi yöntemlerden birisi de, bunları yerleştirebileceğiniz bir “düş panosu” edinmektir. Düş panonuza hayalinizdeki arabayı, okulu veya yaşamı size hatırlatacak her türlü şeyi koyabilirsiniz. Ayrıca geçmişteki başarılarınızı size çağrıştıracak her türlü şey, yine size moral verecektir. Önemli olan heyecanınızı canlı tutacak enerjinin uyandırılması ve bunun devamlılığının sağlanmasıdır.

45. Kendinize “nedenler” bulun

Jim Rohn’un deyişiyle, yeteri kadar nedeniniz varsa her şeyi yapabilirsiniz. Kendinize, bir işe başlamak ve onu bitirmek için tüm nedenleri sıralayın. Olabildiğince çok nedeniniz olsun, böylece bunu yapmanın kendiniz açısından çok mantıklı olduğunuzu göstermiş olacak ve kendinizi motive etmiş olacaksınız.

46. Kendinizi gözlemleyin

Kendinizin gün içinde veriminizin doğal olarak yükseldiği ve düştüğü belirli zaman dilimleri vardır. Aynı tempoda çalışmayı devam ettirebilmek büyük bir sorundur. Kendinizin gün içindeki temposunu gözlemledikçe, etkin olduğunuz zamanları da belirlemiş olursunuz. Bu, sizin “motivasyon davranışınız rehberi”niz gibi işlev görür. Günün belirli saatleri, belirli işler, belirli ortamlar ve belirli kişiler sizin temponuzu olumlu ve olumsuz şekilde etkilemektedir. Bunun farkına vardığımızda, performansımızı en üst seviyeye çıkarmakta önemli bir farkındalık kazanmış oluruz.

47. Yalıtılmışlıktan kurtulun ve sinerji yaratın

Sizi çalışma alanınızda bilgilendirebilecek ortamlarda bulunun, dergilere abone, derneklere üye olun. Benzer mesleği yapan kişilerle ilişkiler kurun, temaslarda bulunun. Bu şekilde alanınızda bilgi birikimini arttırabileceğiniz gibi, bireysel yakıtınız bittiğinde size işinizi hatırlatacak kişilerin olumlu etkisinden faydalanmış olursunuz. Ayrıca, grup olarak çalışmanın da, isteğin ve coşkunun yaratılmasında önemli etkileri olduğunu da belirtmek gerekir. Birlikte çalışmanın sinerjisinden yararlanmak, özellikle kendi işlerini yapan serbest çalışanlar için büyük bir öneme sahiptir.

48. Moraliniz bozuk olduğunda, ya da siz en iyisi “her zaman” gülümseyin

Tüm moraller sıfıra indiğinde ve suratınız asık bir şekilde kaldığınızda, işinize bir ara verip, bırakmanız en iyi çözüm olabilir. Moraliniz yerine gelmeden kendinizi tekrar işinize tamamiyle veremezsiniz. Bu durumda yapmanız gereken şey, moralinizin düzelmesi için bir süre eğlenceli şeyler yapmak, komik filmler izlemek ya da kendinizi kahkaha terapisine almaktır. Komik şeyler seyredin, okuyun, dinleyin ve yapın. Bunlar, en azından dikkatinizi moral bozukluğundan alacak ve zihninizi bir süreliğine eğlenceli şeylere vermenizi sağlayacaktır. Ayrıca, gülmek ve eğlenmek, mutluluk hormonlarını harekete geçirerek, stresin olumsuz etkilerinden sizleri koruyacak ve bağışıklık sisteminizi güçlendirerek daha sağlıklı kalmanızda yardımcı olacaktır.

49. Olumlu sözleri kendinizden esirgemeyin

Bazen her şeyi doğru yapsak da, yapıcı ve olumlu destek veren sözlere gereksinim duyarız. Böyle zamanlarda neden başkalarının bunu söylemesini bekleyelim ki? Kendi kendimizin destekçisi olabilir ve olumlu sözleri kendimize söyleyerek kendimize moral verebiliriz. Bunu sesli söylemek zorunda değilsiniz, içinizden de söyleyebilirsiniz. Kendi içsel iletişiminizi olumlu yönde yapılandırın ve hep o beklediğiniz güzel sözleri kendinizden esirgemeyin.

50. Ne kadarından sorumluysanız, o kadarına sahip olabilirsiniz

Evet, dünyanın ne kadarına meydan okuyoruz? Dünya, tüm insanlık ve evren bizden ne bekliyor? Düşündüğümüzden daha fazla bir güce sahibiz ve bunun da çok az bir kısmını kullanabiliyoruz. Dünyadaki tüm olaylarda ufakta olsa bizim de bir payımız var. Küresel ısınma, kirlilik, türlerin yok olması vs. Tüm bunları düşündüğümüzde dünya için ne kadarından sorumlu olduğumuzu düşünüyorsak, giriştiğimiz eylemlere o kadar büyük bir anlam yükleriz. Yılda 1 kilo daha az kağıt kullandığınızda ormanların hayatta kalmasında ufakta olsa bir rol oynayabilirsiniz. Yaptığınız işin dünyanın dengesiyle bir bağlantısını kurabilirseniz, büyük oyuncular arasında siz de yerinizi alabilirsiniz.

51. Önce sağlık

Eğer kendinizi sağlıklı hissetmiyorsanız, çalışmanızdan yeterli verimi alamazsınız. Çok yoğun zamanlarda, yaşayacağımız soğuk algınlığı ve üşütmeler bizi işlerimizden alıkoyar hale gelir. Sağlığımıza tekrar kavuşmadan kendimizi baskı ve stres altına alarak, çalışmaya zorlamak bir faydadan çok zarar getirecektir. Kendinize zaman tanıyın ve sağlığınıza kavuştuğunuzda nasıl bir çalışma programı sürdüreceğinizin bir planını yapın ve kendinizi biraz nadasa bırakın.

52. Beslenmenize önem verin

Ruhsal ve fiziksel durumunuz, nedensiz yere size sorun yaratıyorsa, beslenme şeklinizi gözden geçirmelisiniz. Özellikle yetersiz ve düzensiz beslenme ile vücut ve beyin için gerekli vitamin ve besinlerin düzenli alınmaması çalışma etkinliğinizi bozguna uğratabilir. B1 ve B12 vitaminlerinin eksikliği ise konsantrasyon bozukluğu, hafıza kaybı gibi sorunlara yol açarken, potasyumun yetersizliği sinirlilik hali ve zihin karışıklığı yaratmaktadır.

53. Giyiminize dikkat edin

Bazen acele etmemizden dolayı giyimimize çok fazla özen göstermeyiz. Ancak dış görünümümüz sıkıntılı anlarımızda bizde özgüven yaratan önemli bir faktördür. Çekici ve şık bir kıyafet, iş yaptığımız kişilerde olumlu bir izlenim bırakır, çevremizden daha az hayır cevabı alırız ve zorlu kapıları bizim için aralar. En önemlisi de bize moral ve enerji kazandırır.

54. Kafanızı ‘gerçekten’ boşaltın

Zihiniz gereksiz düşüncelerle doluyken, ve dikkatiniz dağınıkken performansınızı etkin şekilde yansıtmanız çok zordur. Düşüncelerinizi yapacağınız işe odaklamanızın bir yolu da, kafanızı meşgul eden düşüncelerinizi somut bir cisme benzetmektir. Gözlerinizi kapayın ve konsantre olun. Kafanızı meşgul eden bu cismin şekli, rengi ve diğer özelliklerini belirleyin. Şimdi bunu kafanızın içindeymiş gibi hayal edin. Sonra kafanızı açar gibi düşünerek çıkarın, cismi elinize alın, gerçekten hissedin. Ve fırlatın gitsin!! Artık orada olmayan düşünceler kafanızı meşgul edemeyecektir. Kafanız artık yeni bilgileri almak için hazır konumdadır.

55. Feng Shui felsefesine kulak verin

“Rüzgar” ve “su” olarak dilimize çevrilen feng shui, insanı ve kaderini, doğal ya da insan yapısı olsun, kozmik ya da yerel olsun, yaşadığı ortamla birbirine bağlayan bir “eko-sanat”tır. Kökeni binlerce yıl öncesine dayanan bu Çin felsefesinin amacı binaları, odaları ve mobilyaları doğayla en yüksek uyumu sağlayacak en verimli biçimde düzenlemektir. Çoğumuz bir yere girdiğimizde buradan hoşlanmayız ya da başka bir yere girdiğimizde kendimizi mutlu ve pozitif enerjiyle dolmuş olarak hissederiz. Feng shui çevremizdeki hangi unsurların bizim kendimizi kötü ya da iyi hissetmemize neden olduğunu tanımlamaya çalışır. Örneğin bu felsefeye göre sırtınızı kapıya dönerek çalışıyorsanız, birinin içeri girebileceğini ve yaptığınız işi bölebileceğini düşünürsünüz. Bunun sonucu olarak, etkinliğiniz ve üretkenliğiniz azalır. Bununla ilgili feng shui uzmanı S. Rossbach’ın getirdiği bazı önerileri şu şekilde sıralayabiliriz:
Çalışma masasının, oda kapısını görecek şekilde (kapının çapraz köşesine) yerleştirilmesi, yüksek derecede konsantrasyon ve kontrol sağlaması ve en geniş görüş açısına imkan tanıması açısından faydalıdır. Eğer masa kapının çapraz köşesine konulamıyorsa, içeri girenleri görebilecek bir ayna asmalısınız.
Arkanızda iç pencereler olmamasına dikkat edin.
Kapıya yakın oturmak, kişinin işini iş gününün bitmesinden önce bırakmasına ve fazla çalışma yapmaktan kaçınmasına neden olur. Bu kişiler kapıya gereğinden fazla dikkat ederek, sürekli dışarıya çıkmayı düşüneceklerdir. Yine karşı duvara bir ayna asılması dikkati karşı tarafa çekecektir.
Daha sakin bir atmosfer yaratmak için masanın üstüne içinde bir balık olan ya da sadece suyla dolu bir kase koyabilirsiniz.
Bilgisayarlarla çalışan kişiler, yüzleri kapıya dönük olarak oturmalıdırlar, yoksa bir süre sonra gerilimli şekilde davranmaya başlayabilirler.

56. Kendinize “motivasyon mektupları” yazın

Gelecekte ne yapmak, ne olmak ve neye sahip olmak istiyorsunuz? Kendinizi 10 yıl sonrasında, istediğiniz şeye sahip olmuş olarak hayal edin ve o an ki halinizle şimdi ki kendinize mektuplar yazın. Bunu nasıl başardınız, neleri iyi yaptınız da istediğinizi elde ettiniz. Kendinize o kişinin gözünden önerilerde bulunun. Neleri doğru yaptı, hangi adımları attı ve bunları yaparken nelere dikkat etti. Bu çalışmayı, yazarak çalışın ve gelecekten kendinize bir mektup hazırlayın.

57. Onlara sorun

Yaşamımızda örnek aldığımız ya da hep onlar gibi olmak istediğimiz kişiler vardır. Bu insanlar yaşamıyor dahi olsalar, onları hayal ederek size ne söyleyebileceklerini ya da bu durumda ne yapacaklarını tahmin edebilirsiniz. Bazen kararsız kalır ya da bazı durumlarda ne yapacağımızı bilemeyiz. Onlar bu durumda kalsalardı ne yaparlardı, size ne söylerlerdi? Onlar gibi düşünün, hissedin ve onların dünyasından kendi durumunuza bakın. O kişiler şimdi bu durumda kalsalardı ne yapar, ne söyler ve nasıl davranırlardı?

58. Şimdi değilse ne zaman, burada değilse nerede?

Yaşam, tek tek ‘an’ların toplamından oluşur ve kocaman bir “şimdi”nin içinde yol alır gideriz. Yapmak istediğimiz şeyler için en uygun zaman “şimdi” ve “burada”dır. Sonrasında bunun için bir fırsat olmayabilir, çünkü sonrası bizim kontrolümüzün dışındaki bir an’dır. Yaşam öyle bi şeydir ki, yaptığımız şeylerin pişmanlığı zaman geçtikçe unutulur, ancak yapmadığımız şeylerin acısı daha fazladır ve sesi daha fazla çıkar. En azından denemiştim demek bile bir deneyim olarak bize büyük katkı sağlar. O halde neden şimdi ve burada, bir fırsat yakalamışken bunu değerlendirmeyelim, neden erteleyelim, neden..?

59. Vazgeçebilmek bir erdemdir

Bazen bir hedefe doğru yola çıktığımızda, zamanla koşullar değişebilir ve o hedef bize anlamsız gelmeye başlar. Bazen de biz o süreçte bir değişime uğrarız ve o hedeflerin dışında bir şeyler istemeye ve yeni hedeflerin peşinde koşmaya başlarız. Gerektiğinde eski hedefleri terk edip yenilerine yönelme seçimini yapmak, kendimize yapacağımız en büyük iyiliktir. Enerjimizi ve kaynaklarımızı en uygun hedefe yöneltmek, büyük bir enerjiyi serbest bırakmak anlamına da gelir; çünkü artık eskimiş hedefleri aklımızdan ve dolayısıyla yaşamımızdan çıkarmışızdır. Vazgeçtiğimiz her bir durumda yeni bir yaşam için kendimize izin vermiş oluruz. Vazgeçmenin erdemi, bizi özgür bırakmasındadır..!

60. Kendinizi zorunlu bırakın

Bazen sadece içsel motivasyonumuza güvenerek bazı hedeflere yöneliriz. Başlangıçta enerjimiz ve başarı azmimiz yüksektir. Ancak belirli hedefler uzun soluklu bir çabayı gerektirir ve isteğimizin azaldığı zamanlarda sonunu getirmek çok zor gelir. Böyle durumlarda kendi dışımızdaki itici güçlere de ihtiyaç duyabiliriz. Örneğin yaşamda belirli görevlerin tamamlanması kurallarla, yasalarla ve zaman sınırlarıyla belirlenmiştir. Ancak kişisel hedeflerin bazıları bu zorunlulukları içermeyebilir. Dolayısıyla bu gibi durumları da gözönüne alarak dışsal zorunlulukları da hedeflerimiz içinde yer vermeliyiz. Kendimize öyle hedefler koymalıyız ki, o hedefin bitmesi sadece bizim isteğimizle değil, aynı zamanda dışsal zorunluluklar nedeniyle de gerekli hale gelsin.

Bu konuyu yazdır

  KOŞULLANMALARIN ZİNCİRİNİ KIRMAK
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 15:12 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Her türden koşullanma zehirdir. Bir kimsenin kendisini Hindu olarak düşünmesi, kendisini tüm insanlığın karşısında düşünmesi demektir. Birisinin Alman, Çinli olduğunu düşünmesi, insanlığa karşı olduğunu düşünmesidir; dostluk değil düşmanlık terimleri ile düşünmesidir.

Kendini bir insan olarak düşün. Şayet birazcık zekân varsa kendini basit bir insanoğlu olarak düşün. Ve zekân birazcık daha geliştiğinde insan sıfatını dahi bırakacaksın; kendini bir varlık olarak, sadece bir varlık olarak düşüneceksin. Ve varlık her şeyi içerir; ağaçlar ve dağlar ve nehirler ve yıldızlar ve kuşlar ve hayvanlar. Büyü, kocaman ol. Niye tünellerin içinde yaşıyorsun? Niçin küçücük karanlık kara deliklerin içinde sürükleniyorsun? Ama sen büyük ideolojik sistemlerin içinde yaşadığını düşünüyorsun. Sen büyük ideolojik sistemler içinde yaşamıyorsun çünkü büyük ideolojik sistemler diye bir şey yok. Bir insanoğlunu içine alabilecek kadar büyük bir fikir yoktur; var olmak hiçbir kavramın içine sığmaz.

Tüm kavramlar sakatlar ve kafa karıştırır. Bir Katolik olma ve bir komünist olma; sadece bir insanoğlu ol. Tüm bunlar zehirdir, tüm bunlar önyargıdır. Ve çağlar boyunca bu önyargıların içinde hipnotize edildin. Onlar, senin kanının, senin kemiğinin, senin iliğinin parçası oldular. Bu zehirlenmeden kurtulmak için çok uyanık olmak zorunda kalacaksın. Bedenin zihnin kadar zehirlenmemiştir. Beden basit bir olgudur, kolaylıkla temizlenebilir. Eğer vejetaryen yiyecekler yemiyorsan bundan vazgeçebilirsin; bu, çok büyük bir şey değildir. Ve eğer et yemeyi bırakırsan, üç ay içinde vücudun vejetaryen olmayan yiyecekler tarafından yaratılmış olan tüm zehirden tamamıyla özgürleşecektir. Bu basit bir şeydir. Fizyoloji karmaşık değildir. Ancak, psikoloji ile birlikte problem ortaya çıkar. Bir Jaina rahibi asla zehirlenmiş, vejetaryen olmayan herhangi bir yiyecek yemez. Fakat onun zihni hiç kimsenin olmadığı kadar Jainizm tarafından kirletilip zehirlenmiştir.


merkur-retro--i817079.jpg



Gerçek özgürlük tüm ideolojilerden özgür olmaktır. Hiçbir ideoloji olmadan basitçe yaşayamaz mısın? Bir ideolojiye ihtiyaç var mı? Niçin bir ideolojiye bu kadar ihtiyaç var? Ona ihtiyaç vardır çünkü o senin aptal kalmana yardım eder, ona ihtiyaç vardır çünkü o senin zeki olmadan kalmana yardım eder. Ona ihtiyaç vardır çünkü o sana kullanıma hazır cevaplar sağlar ve sen onları kendi başına bulmak zorunda kalmazsın. Gerçekten zeki bir insan hiçbir ideolojiye tutunmayacaktır; niçin yapsın ki? O kullanıma hazır cevapların yükünü taşımayacaktır. O yeterince zekâya sahip olduğunu bilir, bu sayede hangi durum ortaya çıkarsa çıksın ona yanıt verebilecektir. Niçin geçmişten gereksiz yükler taşınsın? Onu taşımanın ne anlamı var? Ve aslında geçmişten ne kadar çok şey taşırsan, şimdiki ana o kadar az yanıt verebileceksin çünkü şimdiki an geçmişin tekrarı değildir, o her zaman yenidir; her zaman, her zaman yenidir. O asla eski değildir; bazen eskimiş gibi gözükür ama eski değildir, bazı temel farklar vardır. Hayat asla kendini tekrar etmez. O her zaman tazedir, her zaman yenidir, her zaman gelişir, her zaman keşfeder, her zaman yeni maceralara doğru yol alır. Senin kullanıma hazır eski cevapların yardımcı olmayacak. Aslında onlar seni engelleyecek; senin yeni durumu görmene izin vermeyecek. Durum yeni olacak ve cevapsa eski olacak. Bu yüzden sen hayatın içinde bu kadar aptal gözüküyorsun.

Fakat aptal kalmak ucuz gibi gelir. Zeki olmak çaba ister, zeki olmak gelişmek zorundasın demektir ve gelişmek acı vericidir. Zeki olmak devamlı olarak uyanık ve farkında olmak zorundasın demektir; uykuya dalamazsın, bir uyurgezer olarak yaşayamazsın. Ve zeki olmanın birkaç tehlikesi daha vardır.

Zeki olmak çok zordur çünkü aptal kalabalıklarla birlikte yaşamak zorundasın. Kör insanlarla yaşayıp gözlere sahip olmak tehlikeli bir durumdur; onların senin gözlerini yok etmesi kaçınılmazdır. Onlar sana tolerans gösteremez, sen onlar için bir tehditsin. Bu yüzden İsa çarmıha gerilir, Sokrates zehirlenir, Hallac-ı Mansur öldürülür, Sarmad’ın kafası koparılır. Bunlar yeryüzünde yaşamış olan en zeki insanlardı ve biz onlara karşı nazik olduk mu? Sokrat’ın zekâsındaki bir adam niçin öldürülmek zorundadır? O, dayanılmaz hale geldi. Onun varlığı o kadar tehdit edici hale geldi. Onun gözlerinin içine bakmak, aynaya bakmak demekti. Ve biz o kadar çirkiniz ki çirkin olduğumuzu kabul etmektense, çirkinliğini unutup aynayı yok etmek ve dünyadaki en güzel insan olduğu rüyasını tekrar yaşamaya başlamak daha kolaydır. Sokrates’i yok ettik çünkü o bir aynaydı. Dolayısıyla insanlar sıradan kalmanın, aptal kalmanın daha iyi olacağına karar verdi.

Daha bir gün önce bir haber okuyordum. İngiltere’deki bazı psikologlar büyük politikacıların, yüksek pozisyonlara gelene kadar zekâlarını çoktan kaybetmeye başlamış olduklarını keşfetmişler. Seksen dört yaşında bir adamın başbakan olduğunu bir düşün! Bu psikologlar tüm dünyayı, bunun tehlikeli olduğu konusunda uyarmıştır. Altmış, yetmiş, seksen yaşını geçmiş insanlar başbakan ve başkan oluyor. Bu dünya için tehlikeli çünkü onların çok fazla güçleri vardır ve çok az zekâları kalmıştır. Fakat bu psikologlar benim sana söylemek istediğim başka bir şeyin farkında değiller.

Aslında bu insanlar artık zeki olmadıkları için başbakan ve başkan olmayı seçerler. İnsanlar zeki kişileri sevmez. İnsanlar kendi gibi gözüken, onlar gibi olan insanlardan hoşlanır; onların yabancı olmadıklarını hissederler. Zeki insanlar garip olacaktır. Sokrat’ı başbakan olarak seçecek herhangi bir ülke düşünemiyorum; imkânsızdır. O çok farklıdır, onun hayata yaklaşımı çok farklıdır, onun olayları kavrayışı çok derindir. Hiçbir ülke bunun bedelini ödeyemez ya da hiçbir ülke onu başbakan yapacak kadar cesur olamaz çünkü o kaos yaratır. O her şeyi baştan değiştirir çünkü her şeyin en baştan değişmesi gerekir. Bu çürümüş toplum toptan yok edilmelidir; ancak o zaman yeni bir toplum yaratılabilir. Restore etmenin yararı yoktur. Aynı eskimiş yıkıntıları yüzyıllardır restore edip duruyoruz. Artık destek yok, artık restorasyon yok, artık boya-badana yok! Gereken tek şey onu yerle bir etmek ve yeni bir toplum yaratmaya başlamak. Yeni bir insanlık meydana getirelim;
Homo Novus.

Yeni bir şey, yeni bir zihin, yeni bir bilinç doğuralım. İnsanlar donuk, ölü kimseleri iktidara getirir çünkü onlarla kendini güvende hissedersin. Ülkeler ortalama zekâda insanları iktidara seçer çünkü onlar, onların geleneklerini, göreneklerini, önyargılarını kurtaracaktır. Onların durumlarını koruyacaktır. Onları yok etmektense onları zenginleştirecek ve güçlendirecektir. Zeki olmayan insanları güçlü konumlara getirmek kesinlikle tehlikelidir. Ve o giderek daha tehlikeli hale geliyor çünkü onların daha çok ve daha çok gücü ve çok daha az zekâsı vardır. Fakat bu, neden böyle olur?


Bunun ardında ince bir mantık var. İnsanlar değişmek istemez. Değişim zordur, değişim güç bir şeydir.

Bu konuyu yazdır

  POZİTİF DÜŞÜNCE ÜRETMEK
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 15:09 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

‘’Dua ederek pozitif güçleri kendimize çekebilir miyiz?’’ diye soranlara

‘’Pozitif güçleri ne maksatla kendinize çekebilmeyi istiyorsunuz?’’ diye sormak isterim. 

Pozitif gücü çekme düşüncesi, pek isabetli bir düşünce değildir. Önemli olan, pozitif düşünce yaratmaktır. Pozitif düşünceyi çekmek değil pozitif düşünceyi üretmektir, önemli olan. Eğer pozitif düşünce üretebiliyorsak, kesinlikle bir cazibe noktası yaratırız; tıpkı bir girdap gibi, kendi çevremizde bir dönüş meydana getiririz. Bir etki alanı yaratırız ve buraya ona uygun olan, ihtiyacımıza ve isteklerimize uygun olan enerjiler, güçler, yardımlar gelir.

Ancak eğer pozitif enerji üretemiyorsak, aslında hiçbir şey yapmadan sabit kalıp sadece pozitif güçleri kendimize çekmek amacıyla ‘’Gel, ey büyük güç bana yardım et, bana pozitif güç ver’’ diyerek, ellerimizi uzatarak, egzantrik ayinler yaparak dua etmenin, ibadet etmenin hiç bir faydası yoktur; bu iş bunlarla olmaz.

n_2570_pozitif-dusunce.jpg

Varlığımızı holistik bir biçimde yani bir beden olarak, zihin ve psişe olarak bir bütün halinde yüksek ve üstün bir seviyede, pozitif bir alanda tutabiliyor muyuz? O pozitif alanda faaliyette bulunabiliyor muyuz? 

Kendi varlığımızın bütün yeteneklerini pozitif yeteneklerini, olumlu yeteneklerini hayrı, iyiliği, Yüce iyiliği, rahmeti, şefkati, fedakarlığı yaratmakta kullanabiliyor muyuz? İnsanlar için ne verebiliyoruz? Hiçbir şey düşünmeden hangi şeye katkıda bulunuyoruz? Hangi olumlu akımın, hangi yararlı akımın bir unsuru olabiliyoruz?
Pozitif enerji böyle yaratılır. 

Pozitif düşünce bir sevgi akışıdır. Sevgi akışı, kuru kuruya bir yere akamaz, sevginin akacağı parkuru, kanalı yaratmak gerekir...’’

Bu konuyu yazdır

  PARALEL EVRENLER’DEKİ BEN’LERİMLE BULUŞMA
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 15:08 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

On yaşımdayken bir gece rüyamda, ertesi gün öğleden sonra bana bir yabancının geleceğini, bir adres soracağını ve ondan asla korkmamam gerektiğini söyleyen birşeyler görmüştüm. Üstüne üstlük rüyanın kokusu da vardı ki sanki herhangi bir yabancıya değil de; özellikle kokusundan tanıyacağım bir kişiye, adresi tarif etmemi tembihler gibiydi.

Ertesi gün saat öğleden sonra arkadaşlarımla oyun oynarken aynı zamanda da bekliyordum. Yanıma yanaşan kim olursa kokluyordum ki birden rüyamdaki kokunun aynısına sahip birisi bana doğru gelerek adres sordu ve ben de hemen oyunu bırakarak ona yolu tarif etmiştim. Döndüğümde ise büyük bir görevi yerine getirmenin keyfi içerisindeydim. Beni tereddüt etmeden bu yabancıya yakınlaştıran bir diğer boyuttaki kendimdim. Bunu biliyordum çünkü o kişiye adresi tarif ettikten sonra, ne zaman istersem benim de onun rüyasına girerek birlikte olabileceğimizi söylemişti ve eklemişti: “Ben senin diğerinim.”

1993 yılı bir öğleden sonrasında kendimi derinden saran mutsuz içinde oyalarken çok güçlü bir sesle irkildim: “Paralel evrendeki parçan üçüncü boyuta sıkıştı.” Bu ses, öylesine kesin ve belirgin gelmişti ki kendimi bir an da başka bir alanda, yer çekiminin olmadığı bir zaman diliminde hissetmiştim. Paralel evren de ne demekti? Üçüncü boyuta sıkışan neydi? Sanki birisi misafirliğe gelmiş de gidememiş gibi miydi? Algılamaya çalışıyordum ama zihnim izin vermiyordu; bilmediği bir alanın önüne ‘’tehlikelidir girilmez’’ levhasını çakmıştı resmen. Kendimi tuhaf hissetmeye başlamıştım ve herhangi bir kaynağa başvuramayacak kadar yetersiz şartlar altındaydım. Dahası bana bu konu ile ilgili açıklama yapacak birilerini de tanımıyordum.
Mutfakta Boğulan Bir Kadın

201503281425_paralel-evren-fringe-bishop-peter.jpg


Aradan uzunca bir zaman geçmişti ama ben hala sesin etkisindeydim. Bu etkinin enerjisini boşaltmak için en iyi bildiğim şeyi yapmaya, yani yazmaya kendimi verdim. Kalemimden satırların dökülmesiyle beraber de iki boyut iç içe geçmeye başladı sanki. Bir yanda mutfakta günlük hayatını sürdüren bir kadın vizyonunu yani kendimi izlerken; aynı anda da denizde boğulan bir kadını görüyordum ki iki filmi birden seyretmek gibiydi bu. Ama önemli bir farkla, ben iki filmi de canlı canlı yaşıyordum! Bir yandan mutfağımda oturuyordum, ama bir yandan da nefes alamamayı yaşıyor ve ölmek üzere olduğumu biliyordum. İnsanlara son vedamı yapamadığımı düşününce de ızdırabım daha da artıyordu; ama artık çok geçti, ölüyordum ve yapabileceğim hiçbir şey yoktu… Derken aniden gözlerimin önünde denizde boğulmaktan son anda kurtarılmış ama yarı baygın halde yere yatırılmış olan bir kadın ve onun etrafını saran insan kalabalığı belirdi. Acil müdahale ekipleri onu hayata geri döndürmeye çalışırlarken sanki beni de bu müdahaleye dahil etmişlerdi ve de aynı anda ikimiz birden nefes almaya başlamıştık.

Eşikte…

Artık yazarken sık sık vizyonlar görüyordum ve bununla birlikte büyük bir bilgi akışı da başlamıştı, tabii aklımdaki soru işaretleri de büyüyordu. Eğer o parçamla bütünleşebilirsem, o zaman iki kişilik birden mi sergileyecektim? Aklımı kaçırma olasılığım ne kadardı? Yoksa bu bütünleşme aynı anda diğer boyutlara da açılmamı sağlayarak, benim bu dünyadaki görevimi mi bitirecekti? Ayrıca çocukluğumdan beri iç içe geçtiğini hissettiğim yaşamlar; şimdimi mi, geçmişimi mi, yoksa geleceğimi mi kapsıyordu?

Tüm bu olan bitene inanmak için kendimi çok zorladım. Zorladıkça da bilgi kendini daha fazla gizledi. Şükürler olsun ki bu hatamı fark etmek de beni kendime getirdi. Aslında bu zorlama falan değildi, kendiliğinden oluşan harika bir deneyimdi. Kendimi bu deneyime bu sefer rüya aracılığı ile ya da çok büyük bir sıkıntı enerjisi ile değil tamamen bilinçli bir şekilde açmaya karar verdim ve de iyi ki de öyle yaptım. O zamana kadar sudan korkan ben, şimdi gayet iyi yüzmeye başlamıştım. Ayrıca gün içerisinde üzerime çöken boğulma hislerim de şifalanmıştı sanki ve yaşamaz olmuştum.

Tüm bu hatırladıklarımın eşliğinde artık birşeylerin olmasını beklemek yerine, kendimi diğer boyutlarda bilinçli bir şekilde görmeyi arzuluyordum. Paralel evren adı verilen kavram, boşluk alanına girilerek; başka bir deneyim alanının yaratılması gibi bir şey olabilir miydi ve ben, bu boşluk alanına kendi başıma girebilir miydim?

Sorularımın yanıtlarını almanın ve yaşadıklarımın ne anlama geldiğini anlamanın eşiğindeydim; ama yardım hiç beklemediğim bir şekilde karşıma çıkacaktı.

Aylardan Mayıs, Yıllardan 2005…

Artık yazılarım vizyonlarla dolu bilinç çalışmalarına dönüştürmüştü. Nitekim bir gece çok yoğunlaşmış biçimde yazı yazarken birden bir varlığı çok güçlü bir şekilde hissetmeye başladım ve biraz sonra adının Loo olduğunu söyleyen bir ejderha karşımda duruyordu.

Loo bana sırtına binmemi ve beni yedinci boyut adını verdiği yere götüreceğini söyledi. Ben yukarı çıkacağımızı zannediyordum ki; Loo, bana gülerek “Neden aşağıda da yaşamların var olduğunu düşünmüyorsun?” diye sordu. Nereye gidiyorduk hiç bir fikrim yoktu, ama kendimi benzersiz bir keyif içinde bulduğumu itiraf etmeliyim. Derken

Loo bana, aklımdakileri sorabileceğimi söyledi ve ben de hemen başladım.

Loo, paralel yaşamının amacı ne olacak? Yollarımın kesiştiği benlerimle ilişkilerim ne düzeyde olacak? Boğulan kadın parçam neden bana kendini bu şekilde gösterdi?
Çok boyutlu olarak düşün kendini. Bir kere kesişme değil, bütünleşme olacak. İlişkilerse telepatik düzeyde olacak. Paralel evrende olan diğer ‘sen’lerin bazen senin dikkatini çekmek için travmatik yollara başvururlar. Bu da onlardan biriydi sadece.

Diğer boyuttaki parçalarım, birbirlerini algılayacaklar mı? Yani fiziksel olarak birbirlerini görecekler mi?

Dediğim gibi telepatik düzeyde algılayacaklar. Bir varlık bir düşünceye sahip olduğunda diğer tüm varlıklar da aynı düşünceyi bilirler, ama bu çok zayıf bir frekans içinde meydana gelir. Bazıları ama birbirine yakın olan bazıları buna “telepati” der. Bu iki kadın birbirini fiziksel olarak eğer isterlerse görebilecekler; on yaşında gördüğün kendin gibi. Eğer izin verirsen diğer boyutta olan ‘sen’lerini de görebileceksin, ama onlar önce “telepati” kuracaklar. Birisinin aklına gelen diğerinin de aklına gelecek. “Telepatik yetenek” diye bir şey yoktur; telepati bir yetenek değildir zaten, her insanda doğal olarak vardır. Bilgi akışını hissedeceksiniz. Unutma daha yolun çok başındasın.

Nerden başlayacağımı bilemiyorum?
O kadar basit ki… Sadece kendi yaşamındaki değişimlere bakarak başlayabilirsin.
Peki deneyimleri kim koordine ediyor? Ben mi, diğer ben’lerim mi?
İpuçlarını değerlendirmen için sana hemen bir sır vereyim. Diğer ‘sen’lerinin ne yaptığını anlamak çok kolay. Kendinde ani değişimler olduğu zaman bil ki diğer boyuttaki veçhelerinden-sen’lerinden biri ile bütünleşiyorsundur.
Yani aslında yine benim parçam değil mi?
Kesinlikle.
O zaman bütünleşmenin ana fikri nedir?
Seninle uyumlanmaya çalışan veçhelerin birbirleri ile dans ederek ortaya çok güçlü bir enerji yayıyorlar.
O halde şimdi ‘’bu dansı bana lütfeder misin’’ diyen paralel evrendeki diğer ‘ben’e gitmek istiyorum.
Şimdi seni nereye götürdüğümü düşünüyorsun?

Yedinci Boyutta…

Yedinci boyut demişti az önce bana Loo. Çok heyecanlanmıştım. Aşağıya doğru süzülmeye başladık. Hissettiklerimi, gördüklerimi tarif edeceğim; ancak ne kadar başarılı olacağımı konusunda hiçbir fikrim yok.

Yedinci boyutta her şey kutlama şeklinde yaşanıyor. Aşağıya iner inmez çok coşkulu bir şekilde karşılandık. Ben, yedinci boyuttaki kendimle karşılaştım. Bedenim çok yumuşak bir ışık demeti gibiydi. Boyum biraz daha uzundu. Saçlarım çok uzundu ve mor ve mavi karışımından oluşmuş bir renge sahipti.
Bitkilerle uğraşıyordum. Kendime yaklaştım. Çok huzurlu bir andı. Adım Ahumika’ydı. Hiç konuşmuyorduk. İletişimimiz hisler üzerinden gerçekleşiyordu. Yedinci paralel boyutum bana insanların hamile kalmadan, yedinci boyuta geldiğini anlatmaya başladı. Travmaların olmadığı boyutun enerjisi bu yüzden çok fazlaydı.

Reiki’yi sordum. Bana dünyaya getirdiğimiz Reiki’nin asıl amacının, şifa amaçlı olmaktan öte Kundalini enerjisini uyandırmak olduğunu söyledi. Bizlerin hastalık kodlu olmadığımız için Reiki bu amaca hizmet için değilmiş. Yedinci boyutta Reiki yani yaşam enerjisi kendiliğinden var. Bir yerden gelen enerjilere aracılık etmiyoruz. Dünyanızda hastalıklar artınca Reiki, şifa kodu olarak iş görmeye başladı. Reiki enerjisi, hastalıklara indirgenerek enerjisi düşük düzeyde kaldı. Çok az kişi bunun farkında olarak Reiki ile çalışıyor.


Bundan sonra ilişkimizi nasıl sürdüreceğimizi sordum. Bana istediğim an yedinci boyuta gelebileceğimi ve enerjiyi hissedebileceğimi söyledi. Bitkilerin ve şifanın da dışında da ne sormak istersem; bana, herşeyi anlatabileceğini çünkü artık birbirimizin farkında olduğumuz için enerjilerimizin bütünleştiğini söyledi.


Alıntı

Bu konuyu yazdır

  MELEK POSTASI
Yazar: Emka - 03-04-2017, Saat: 15:03 - Forum: Melek Enerjileri - Yorum Yok

Melekler özel rica görevlileridir. Özel ricalarımıza melekleri dahil ettiğimiz zaman, Yüksek Benliğimiz’in arzularını dile getirmiş oluruz.
Meleklerin sizin ne arzuladığınızı zaten bildiklerini, dolayısıyla onlardan istemenize gerek olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat istemek,eylemi harekete geçiren olumlu adımdır.
 
Meleklerden özel bir ricada bulunmak,dileklerinizi göndermek ve Tanrı’dan onları hayırlamasını istemek gibi birşeydir.
 
Melek postası için, özel bir dileğinizi bir kağıda yazın ve onları meleklere postalayın. Yazılı sözlerin kendine özgü,özel bir gücü olduğu söylenir. Meleklerden özel bir ricada bulunmak için, kendi en yüce meleğinize ve ricanızla ilgili diğer kimselerin en yüce meleklerine ithafen bir mektup yazın. Mektubunuzda ne istediğinizi, olabildiğince açık ve dürüst bir şekilde anlatın.
Eğer yakınlarınızın da şifaya, sevgiye, bilgiye ihtiyaçları varsa onların en yüce meleklerine yazın.
 
Başka insanların meleklerine yazarken,o insanların özgür iradeye sahip olduklarını unutmayın.
Örnek olarak, eğer bir kimseyi, o kişinin meleğine yazmak suretiyle sevgisel anlamda etkilemeye çalışıyorsanız,yapılacak en iyi şey onu koşulsuz bir sevgiyle kutsamak ve serbest bırakmaktır. Eğer o insanla birlikte olmanız gerekiyorsa o size koşulsuz olarak gelicektir.
 
Bolluk için, refah getirici meleklere;
Şifa için, şifa meleklerine;
Neşe için, ruh hali geliştiricilere.
Büyük veya küçük mucizeler için, mucize mühendislerine;
Yazabilirsiniz dileklerinizi..
 
Mektubunuzun sonunda mutlaka şükranlarınızı ifade edin. Ve ricanız sanki gerçeleştirilmiş gibi teşekkür etmeyi unutmayın ve Tanrı’ya şükredin.
Ve kendinizi, mektubu postalamaya hazır hissettiğinizde onu katlayıp, bir zarfa koyun. Onu sizin için kutsal yada önemli olan biryere koyun .
(Ben kutsal kitapları tercih ediyorum). Böylelikle mektubunuzu gönderin ve onu tekrar zihninize gelinceye kadar unutun.
 
 
il_fullxfull.344506157.jpg

Özetlersek;
 
1- İsteğinizi tanımlayın. Öncelikle ne istediğinize iyice emin olun.
 
2- İsteğinizi bir kağıda yazın.
Mektubu yazdığınız meleği mutlaka belirleyin.
Ör:”……………….’nın koruyucu meleğine ”yada ”…………’nın en yüce meleğine ” veya ”mutluluk eğitmenlerine” diye.
Dileğinizi yazarken mutlaka ”herkesin en yüce hayrına”ifadesini kullanın.Mektubunuzn sonunda şükretmeyi ve teşekkür etmeyi unutmayın.
 
3- Dileğinizin yerine gelmesini engelleyebilecek insanlar varsa, onların koruyucu meleklerine de yazın ve sorunların giderilmesini isteyin.
 
4- Mektubunuzu zarfa koyun ve ağzını kapatın.Onun için özel bir yer bulun ve onu postlamış olduğunuzu kabul edin.
 
5- Şimdi meleklerden ricada bulundunuz ve isteğinizle ilgili alacağınız mesajı sezgileriniz yoluyla dinleyin.İçhuzuru,eylem fırsatları yada sadece sizin farkedebileceiniz bir işaret bekleyin.
 
 
İstemeye devam edin, size verilecektir.

Aramaya devam edin, bulacaksınız.

Bu konuyu yazdır

  YOKSA SİZDE "İNSAN BAĞIMLISI" MISINIZ?
Yazar: Spiritüeller - 03-04-2017, Saat: 15:03 - Forum: PSİKOLOJİ GENEL - Yorum Yok

Bir arkadaşınızın, akrabanızın, sevgilinizin ve hatta annenizin çok ilgili, sevgi dolu ve sizi şaşırtacak kadar yardımsever olması her zaman sağlam bir ilişkinin göstergesi olmuyor. Zaman içinde sizi boğmaya başlayan bu ilgi, karşı tarafın “insan bağımlısı” olduğunun kanıtı belki de... Daha çok gündemde olan sigaraya, alkole, uyuşturucuya, yemek yemeye, bilgisayara ya da alışverişe bağımlı olan insanlar kadar sık konuşulmasa da “insana bağımlı” olarak yaşayanlar da var. Bağımlı kişilik bozukluğu adı verilen bu hastalıkta, kişi başka birinin desteği ya da yardımı olmaksızın hiçbir şey yapamıyor, hayatını sürdüremiyor, mutsuz oluyor, o kişi olmadan kendini yok sayıyor.

Yaşamın ilk 6 ayı çok önemli

Psikiyatrist Reşit Kükürt, insan bağımlılığının da diğer bağımlılıklar gibi kendini ergenlik dönemlerinde göstermeye başladığını belirtiyor. Bir kişiye karşı duyulan önlenemez isteğin temelinde, kişinin başkası tarafından korunma ihtiyacı ya da bağımsız olmaktan korkmasının yattığını belirten Psikiyatrist Kükürt, yetişkinlikte yaşadığımız psikolojik sorunların ve bağımlı kişilik bozukluğunun temelinin yaşamın ilk altı ayında atıldığını söylüyor. Yeni doğan bebek annesine ya da kendisine bakan, büyüten kişiye ikinci aydan itibaren bağlanmaya başlıyor. Bu kişinin duyguları ile kendi genetik yapısından aktarılan özellikleri birleşerek bir sonuca ulaşıyor. Bu ilişkide yaşanan en küçük sorun dahi ileriki hayatta psikolojik sorunlara neden oluyor. Böyle bir altyapısı olan kişinin sonraki yıllarda yaşadığı hüsranlar, kaybetme korkuları ve bağlandığı kişiden ayrılma endişeleri bu altyapıyı daha da geliştiriyor. Bu hastalığın tam nedeni bilinmemekle birlikte anne-çocuk ilişkisindeki aşırı otoriter ve aşırı korumacı tavrın buna sebep olduğu düşünülüyor.

İlaçla tedavi önerilmiyor

Psikiyatrist Reşit Kükürt, bağımlı kişilik bozukluğu olan hastaların profesyonel desteğe genellikle sinirli, gergin, kaygılı, depresif olmak gibi sebeplerle geldiklerini, bu şikayetlerin altından da bağımlılığın çıktığını söylüyor. Böyle hastalarda tedavinin çok dikkatli yapılması gerektiğini belirten Kükürt, her türlü bağımlılığı çok kolay geliştirebilen bu hastalara antidepresan gibi ilaçlar önerilmesinin doğru olmadığının altını çiziyor. Bu hastalar için psikoterapi tedavileri daha sağlıklı sonuç veriyor. İnsan bağımlısı olduğunu düşünen ve bu durumla başa çıkamayan kişilerin profesyonel destek almasını öneren Kükürt, “Mutluluğun temeli bağımlı olmamaktır” diyor.

Özel hayatlarında da, iş hayatlarında da başarılı olmaları mümkün olmayan bu kişilerin tavırları başlangıçta karşı taraf için yanıltıcı olabiliyor. Çünkü ilk bakışta bu kişiler “insanları sürekli hoşnut etmeye çalışan, iyi davranan, olumlu” bir profil çiziyorlar. Ancak bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan bu “iyilik” hali karşı tarafın olumsuz bir uyaranı ile “yıkım”a dönüşüyor.

8bc238b0d7aa3b035c21c292f856d8dc.jpg

Bağımlı kişilik bozukluğu olanlar;

 Yalnız kaldıklarında aşırı rahatsızlık hissediyorlar.
 Çoğunlukla kötümser, depresif ve gergin oluyorlar.
 Kendi yeteneklerine güvenmiyorlar.
 Her zaman başkalarının daha iyi fikirleri olduğunu düşünüyorlar.
 Birisinden ayrıldıklarında büyük acı yaşıyorlar.
 İlişkilerini devam ettirmek için her türlü koşula katlanıyorlar.
 İlişkilerinde genelde ödün veriyorlar.
 Kendilerini küçük görüyorlar.
 Başkalarının eleştirilerini kendi dengesizlikleri olarak algılıyorlar.
 Başkaları tarafından yönetilmeye ve korunmaya ihtiyaç duyuyorlar.
 İş hayatında sorumluluk gerektiren işlerden kaçıyorlar.
 Yöneticilik yapmak istemiyorlar.
 Yaratıcılık gerektiren işlerlerden kaçıyorlar.
 Bir başkası için kendi ihtiyaçlarını kolaylıkla ikinci plana atabiliyorlar.
 Kendilerine yönelik kötü davranışlara katlanıyorlar.
 Kendilerini ifade etmekte zorlanıyorlar.
 Başka insanları rahatsız etmemek ve kızdırmamak için sürekli bir çaba sarf ediyorlar.
 Aynı anda birden fazla insana bağımlı olabiliyorlar, biri giderse diğeri bulunsun diye insan yedekliyorlar.
 Kendilerine aşırı sevgi gösterilmesine ihtiyaç duyuyorlar.
 Bazen çok ciddi boyutlarda kendine ya da karşı tarafa zarar verme isteği duyabiliyorlar.

YAŞAYANLAR ANLATIYOR

Yarım saatte bir arıyordu

“Eski erkek arkadaşımın insan bağımlısı olduğunu düşünüyorum. İlk aylar rüya gibiydi, aradığım insanı bulduğumu düşünmüştüm. Çok ilgiliydi, neredeyse yarım saatte bir arıyor, nasıl olduğumu soruyor, hafta sonları bir dakikayı bile ayrı geçirmemizi istemiyor, akşam evlerimize döner dönmez yine telefona sarılıyordu. Altı ayın ardından bu durumda değişiklik olmayınca ortada bir tuhaflık olduğunu düşünmeye başladım. İlgisi beni boğmaya başladı ve ondan soğudum. Ayrılırsak kendini öldüreceğini, bensiz yaşayamayacağını söyledi. Takip eden günlerde sürekli telefon edip, önce beni sonra kendisini öldüreceğini söyleyip durdu. Sonunda ailem durumu savcılığa bildirince telefonlar kesildi. Yeni bir kız arkadaşı olduğunu duydum. İkisi için de sadece üzülüyorum.” Selda-28-Antalya

Evlendim, yine olmadı

“Evlenmeden önce, ne zaman bir erkek arkadaşım olsa hayatımın diğer alanlarıyla ilişkimi kesiyor ve tüm ilgimi o kişiye veriyordum. İlişki bittiğinde ise haftalarca kendime gelemiyordum. Biten ilişkilere dayanamayacağımı anlayınca genç yaşta evlendim. Böylece artık terk edilmeyeceğimi ve hep mutlu olacağımı düşündüm, ancak evliliğim uzun sürmedi. Boşanınca kendimi büyük bir boşlukta buldum, kim olduğuna bakmadan sadece bir arkadaşım olsun diye birçok insanla çıktım. Hepsi tarafından da terk edildim. Sonunda bir arkadaşımın kolumdan sürükleyerek götürdüğü merkezde psikoterapi görmeye başladım. Yalnız kalmaya hala fazla dayanamıyorum, ama iyileşmeye başladığımı da hissediyorum.” Gülnur-37-İstanbul

Dostluk sandım, meğer hastalıkmış

“30 yaşından sonra yeni dostluklar kurulmaz diye düşünürken yeni bir kız arkadaşım oldu. Çok kısa sürede samimi olduk, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Maddi olarak zor bir durumdan geçiyordum. O dönemde kabul etmek istemediğim halde bana yardımcı olmak istedi, borç verdi, iş bulmam için birçok insanla görüştü. Neredeyse her akşam görüştüğümüz halde gündüz de birkaç kez telefon ediyordu. Yaklaşık bir yıl sonra çok iyi bir iş teklifi aldım ve başka bir şehre taşınmam gerekti. İşte ne olduysa o zaman oldu. Günlerce ağladı, bana vicdan azabı çektirdi. Şimdi farklı şehirlerde yaşıyoruz ve ben, bu dostluğun sandığım gibi sağlıklı bir ilişki olmadığını daha iyi anlayabiliyorum.” Reyhan-35-İstanbul

Anne babalar dikkat!

Bağımlı kişilik bozukluğu olan annelerin çocuklarında da aynı sorunla karşılaşılabiliyor. Genetik geçişin yanı sıra bağımlı anneler, çocuklarını yetiştirirken bu sorunu onlara da yüklüyor. Psikiyatrist Reşit Kükürt, aileleri çocuk yetiştirirken aşırı koruyucu ve uyarıcı olmamaları konusunda uyarıyor. Çocukların her hareketlerinde ve en ufak hatalarında uyarılmaları yerine doğruyu bulmaları için onlara zaman vermek gerektiğini belirten Kükürt, bu hatalı davranışa örnek olarak, oğluna okulda vuran çocuğu, okula gidip bizzat kendisi cezalandırmaya kalkan anneleri gösteriyor.

Yaprak Çetinkaya

Formsante Dergisi

Bu konuyu yazdır