Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1191 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1191 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 328
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 306
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,010
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,132
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,074
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,148
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
NEFESİN MANYETİK ALANI ÇEKİCİLİĞİN SIRRIDIR |
Yazar: Spiritüeller - 13-03-2017, Saat: 02:09 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Tüm evren enerjiden oluşur ve insan bedeni de enerjidir.Evrensel enerji tüm evrende maddede, suda, havada, toprakta bulunur. Su ve toprak, bedenimizin organizmasını oluşturur. Hava ise nefes alışverişi ile bedene girip çıkar. Bu üçlünün bedenimizdeki döngüsü sırasında salınan enerji toplamı, yaşamı yaratır. Hayat enerjisi, solunumla tamamlanır. Nefes yoluyla aldığımız pranik enerji, çakralar aracılığıyla fiziksel bedene dağıtılır. Enerji bedeni kavramına Ruh evimiz de diyebiliriz. Ruh evimizin gücü; nefesimizin gücüne bağlıdır.
Nefes; iki ayrı güç taşır. Birisi oksijen döngüsü ile fiziksel sonuç olarak çıkan elektrik gücüdür. Diğeri, tüm hücresel işlemler sonucu bedende oluşan manyetik güçtür. Bu iki gücün birleşmesi, bedene büyüsel özellikler kazandırır. Nasıl mı? Bu büyü gücünün sırrı kalpte ve nefeste…
Bedende en büyük manyetik alan kalbin etrafındadır. Diğer tüm sistemler de, özellikle endokrin bezler, ürettikleri salgılar nedeniyle manyetik alan yaratırlar. Çakralar adıyla bildiğimiz bu manyetik alanlar tüm vücutta dengede olduğunda, kalp ile beraber vücudun toplam manyetik alanını yaratırlar. Kalp vücudun merkezindedir ve ondan başlayan manyetik alan, çakralara doğru dairesel olarak yayılır. Kalpten başlayan kan dağılımı, taşıdığı oksijen ile vücuda elektriksel bir güç dağıtır. Sıradan ve farkında olunmayan nefes ile elektrik güç kendiliğinden vücuda yayılır. Manyetik gücü aktive edebilmek ise belli kurallara uymayı gerektirir. Nefes alışverişine farkındalık ve dairesel döngü katılırsa, kalbin manyetik alanı kalpten başlayarak sırasıyla her çakra dairesine ulaşır ve onların manyetik gücüyle büyüyerek tüm vücudu kaplar.
Nefesinizin döngüsünün başlangıcı kalp bölgeniz olmalıdır. Kalp bölgenizden başlayan ve her yöne doğru dairesel dalga hareketiyle büyüyen bir nefeste, döngülerin süresi kalp atım hızınızla uyumlu olmalıdır. Dakikada 80 atış yapan bir kalbin, dakikadaki nefes alış sayısı 8 olmalıdır. Yani kalp atış sayısının onda biri… Kalp atım hızı dalgasının 0.10 hertz olmasını sağlayan senkronizasyon budur. Bedendeki sempatik ve parasempatik sinir sisteminin eşit ve dengede olmasını sağlayan huzur, aşk, sevgi, şükür, mutluluk frekansı bu uyumda saklıdır.
Endokrin sistemlerin yani çakraların anlık frekansları kalp ve diğer bezlerle senkronize olduğunda, bedenin etrafında torodial bir enerji alanı oluşur. Bu alan her an değişkenlik gösteren bir yapıdadır. Duygulanımlarımız ve hormon salınımlarımız, bu alanın değişkenliğini belirler… Vücutta taşınan salgılar, kanın yarattığı manyetik alanı değiştirir. Kandaki manyetik alan ise en çok hemoglobine, yani demire ve diğer elementlere bağlıdır.
Tıpkı bir mıknatısın etrafında şekillenen demir tozları gibi, kalbin manyetik alanına doğru itilir ya da çekilir hemoglobin. Hemoglobinin taşıdığı oksijen, bu çekim ve itim ile en uzak hücrelere doğru yol alır ve geriye döner. Tüm bedenin kalp ile başlayan ve bedenin dışına doğru küresel olarak büyüyen manyetik alanının sırrı budur. Sürekli değişken olan bu manyetik alan, geniş, döngüsel, küresel ve senkronize olmuş bir nefes ile kontrol edilebilir. Nefesinizin hacmi, farkındalığı, bütünselliği ve kalp atım zamanıyla senkronize olması, enerji bedeninizi düzgün ve geniş bir küreye dönüştürür.Çekiciliğin Sırrı Vücudun Manyetik Alanıdır
Manyetik alanınızın geniş ve kuvvetli olması tüm yaşamınızı olumlu yönde etkiler. Dış dünya ile iletişimlerinizde, ilişkilerinizde, popülerliğinizde, etkileme gücünüzde, insanlar tarafından algılanışınızda bu alan ile hissedilirsiniz. Güçlü görünmeniz fizik bedeninize değil, bu alanınızın büyüklüğüne bağlıdır. Etkileyici olan tüm insanların da sırrı budur.
DNA yapınızdaki ışıma ve manyetik güç ile, nefesinizin anlık manyetik gücünün birleşmesinden oluşan fiziksel ve ruhsal gücünüz, sizin KİM olduğunuzu belirler. Düşünceleriniz-duygularınız nedeniyle oluşan beyin dalgalarınız ile DNA ışımalarınızın yarattığı biyofotonlarınızın anda tüm evreni dolaşabileceğini ve haberleşebileceğini idrak ettiğinizde, bu idraki andaki enerji bedeninizle birleştirebildiğinizde neler yapabileceğinizi bir düşünün
|
|
|
EVİNİZDE ENERJİ KULLANIM VERİMLİLİĞİNİ ARTTIRMAK İÇİN 10 YÖNTEM |
Yazar: Spiritüeller - 12-03-2017, Saat: 23:18 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Küresel ısınmanın yol açtığı iklim değişikliği problemleri göz önüne alındığında, dünya genelinde enerjiyi verimli kullanmanın bütün insanlığın iyiliği ve geleceği açısından oldukça önemli olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca ülkemiz gibi enerji anlamında dışarıya bağımlı ülkeler açısından, konunun küresel ısınma boyutunun yanında ekonomik bir boyutu da mevcuttur. Ülkemiz enerji kaynaklarının büyük kısmını ithal etmek durumunda olduğu için, enerjinin verimli kullanılması Türkiye özelinde ekonomik anlamda da bir gerekliliktir. 2011 yılı verilerine göre dünyada ortalama kişi başı enerji tüketimi 74,86 milyon BTU iken, bu rakam ülkemizde 61,82 milyon BTU olarak gerçekleşmiştir. Her ne kadar dünyadaki ortalama tüketimin altında olmamız enerjiyi dünya ortalamasına göre daha verimli kullandığımız anlamına gelebilecek olsa da, 1981-2011 arası trend incelendiğinde, ülkemizin kişi başı enerji tüketiminin dünyadaki ortalama trende göre daha hızlı şekilde arttığı görülmektedir. Bu sebeple, yakın bir gelecekte, ülkemizdeki kişi başı ortalama enerji tüketiminin dünya ortalamasının üzerine çıkacağını söylemek yanlış bir öngörü olmayacaktır.
Bu koşullar altında, bireyler olarak bizler aslında evimizde enerji kullanımını verimli hale getirmek üzere çok basit önlemler alarak hem ülkemiz hem de dünya adına ciddi farklar yaratabiliriz. Aşağıda buna ilişkin hepimizin kolaylıkla yapabileceği 10 basit önlem sıralanmaktadır:
1. Isıtıcı ve soğutucu cihazların termostat ayarlarını değiştirmek: İnsanlar çağlar boyunca günümüzdeki klima, kombi, kalorifer tarzı cihazlar olmadan yaşamını sürdürmüştür. Günümüzde ise bu cihazlar hayatımızın vazgeçilmez bir parçası olmuştur. Bu cihazları kullanırken insan doğasına aykırı bir şekilde sıcaklık ayarları yapmak enerjinin verimsiz kullanımına yol açmaktadır. Örneğin; yazın soğutma amacıyla çalıştırdığımız klimada sıcaklığı 20 dereceye ayarlamak ciddi anlamda enerji israfına yol açmaktadır. Kışları evimizin kombisini 25-26 dereceye ayarlamak ve evde tişörtle oturmak da gene enerji israfına yol açmaktadır. Bu tarz cihazlarımızın sıcaklık ayarlarını yaparken özen göstermek ciddi enerji tasarrufu yapmamızı sağlayacaktır.
2. Evde kullanılan su ısıtma cihazlarının ayarlarını değiştirmek: Evlerde banyo yapmak için kullandığımız su ısıtma cihazlarının ayarlarını da gene diğer ısıtma ve soğutma cihazlarımız gibi dikkatli şekilde ayarlarsak enerjiyi daha verimli kullanmış oluruz. Normalde 45 derecelik bir sıcaklık oldukça iyi olmasına rağmen, A.B.D.’de yapılan bir araştırmada bu sıcaklığın çok daha yüksek seviyede ayarlandığı tespit edilmiştir.
3. Mikrodalga fırın kullanmak: Mikrodalga fırınlar diğer fırınlara göre daha az enerji kullanmaktadır. Bu sebeple mikrodalga fırın kullanımı enerji tasarrufu açısından oldukça önemlidir. Ayrıca mikrodalga fırınlar bulundukları ortamı ısıtmamaktadır, bu sebeple özellikle yaz aylarında mikrodalga fırın kullanmak verimliliği oldukça arttırmaktadır.
4. Evlerde yalıtım yapmak: Ülkemizde çıkarılan yasalarla zorunlu hale getiren bina yalıtımı konusu enerji tasarrufu için oldukça önemlidir. Burada oturduğumuz binaya yalıtım yaptırırken, yasaların zorunlu kıldığı minimum yalıtım malzemesi kalınlığından daha kalın yalıtım malzemesi seçmek, her ne kadar ilk anda daha fazla para vermemize yol açacak olsa da, uzun vadede harcadığımız paradan daha fazlasını tasarruf edebiliriz.
5. Kalorifer peteklerinin önünü açık tutmak: Evlerimizde bulunan kalorifer peteklerinin önünü açık tutarak evimizin verimli şekilde ısınmasını sağlayabiliriz.
6. Kapı ve pencerelerde yalıtım sağlama: Evimizi gerek ısıtırken gerek soğuturken kapı ve pencerelerimizin yalıtımına dikkat etmemiz gerekmektedir. Yapılan araştırmalara göre en ciddi enerji kayıpları kapı ve pencerelerin iyi yalıtılmamış olmalarından kaynaklanmaktadır.
7. Yıkama işlemlerinde sıcak yerine ılık su kullanmak: Çamaşır yıkarken özellikle çok aşırı kirli olmayan çamaşırlarımız için, yüksek sıcaklıkta yıkama yapmak israfa yol açmaktadır. Bunun yerine ılık sıcaklık ayarı yaparak yıkama yapmak ciddi tasarrufa yol açacaktır.
8. Çamaşırları topluca yıkama: Yaygın olarak yapılan ve enerji israfına yol açan davranışlardan birisi de çamaşır makinelerini kapasiteleri ölçüsünde doldurmadan çalıştırmaktadır. Kullandığımız çamaşır makinesini kapasitesi kadar doldurmadan çalıştırmamalıyız.
9. Bulaşık makinelerinde kurutma özelliğini kullanmamak: Bulaşık makinelerinde bulunan ve yıkama bittikten sonra başlayan kurutma aşaması ciddi enerji israfına yol açmaktadır. Yıkama bittikten sonra makinemizin kapağını açıp biraz beklersek zaten bulaşıklarımız kuruyacaktır. Bu modu kullanmamak ciddi tasarruf edilmesini sağlayacaktır.
10. Her yıl en az bir ağaç dikin: Her sene en az bir ağaç ekerek, çevreye ciddi katkı sağlayabilirsiniz. Ayrıca özellikle bahçeli evi olanlar, evlerinin bahçesine ağaç ekerek evlerinin yazın daha serin, kışın ise daha sıcak olmasını sağlayabilirler. Evimiz bahçeli olsun olmasın hepimiz her yıl en az bir ağaç ekerek çevreye verdiğimiz zararın en azından bir kısmını düzeltmiş oluruz.
Bu yazıda, evlerimizde enerjiyi daha verimli kullanmak adına alabileceğimiz 10 basit önlemden bahsetmeye çalıştık. Bu maddelerden en azından bir kısmına bile dikkat ederek ve hayatımızda ufak değişiklikler yaparak enerjiyi daha verimli kullanabilir ve bu vesileyle hem aile bütçemize hem de ülke ekonomisine katkı yapabiliriz.
Kaynak:bilgiustam
|
|
|
MÜZİK BEYİN KASLARINIZI BESLİYOR |
Yazar: Spiritüeller - 12-03-2017, Saat: 18:54 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Müzikle yakın olmayan birçok insanın inandığının aksini söyleyen araştırmaya göre, eğitimli müzisyenlerin beyni diğer insanların beyninden biraz farklı çalışıyor. Brain and Cognition adlı bilimsel dergide yayınlanan, Vanderbilt Universitesi psikologlarının elde ettiği bulgulara göre, profesyonel müzik eğitimi alanlar, müzik eğitimi almamış insanlara oranla, hem etkili bir yaratıcı düşünme tekniği sayılan beyinlerinin "ışınsal düşünme" becerilerini çok daha iyi kullanıyorlar, hem de beyinlerinin her iki yarım küresinin ön korteks bölümlerini birlikte ve dengeli kullanıyorlar.
"Doğal olarak daha yaratıcı düşünen kişilerin problemlere yaklaşımlarını inceleyerek süreci anlamaya çalışıyoruz" diyen araştırmacı Folley, günlük deneyimlerinin sürekli yaratıcı düşünmeyle geçmesinden dolayı özellikle müzisyenlerin düşünme tarzlarını incelediklerini ifade etmiştir. Araştırma sonucunda müzisyenlerin beyinlerindeki ilişkisel çalışmanın ve problemlere verilen cevapların onların beyinlerinin düşünme tarzında niteliksel farklılıkların olduğu ortaya çıkmıştır.
Müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin birlikte kullanılmasının açıklamasından bir tanesi, düşünme ve uygulama sırasında müzisyenlerin aynı anda her iki yarım küredeki motor hareketlerin aktif olması gösterilebilir. Çünkü müzisyen hem gördüğü notaları ve ritimleri beyninde düşünmekte, hem de düşündüğü şeyleri her iki elini, hatta bazen ayak ritimlerini de kullanarak uygulamaya dökmektedir.
Beyninin her iki yarım küresini bu şekilde birlikte ve dengeli kullanan müzisyenlerin diğer bilgilerin değerlendirilmesinde ve ilişkilendirilmesinde de iyi olmalarıın doğal bir sonuç olduğunu vurgulayan Folley, "Entrümantal müzisyenlerin farklı melodik satırları birleştirerek, aynı anda her iki eli kullanarak senkronize tek bir müzik parçasına dönüştürmeleri ve özellikle nota sembollerini aynı anda hızlı bir şekilde okumadaki becerileri onların beyinlerinin hem sağ, hem de sol yarım kürelerini dengeli kullanmalarını sağlamaktadır." demektedir. Bugüne kadar yapılan daha önceki yaratıcı düşünme araştırmaları daha çok açık uçlu ve çok yönlü problemlerde yaratıcı sonuçlara ulaşmayı sağlayan ışınsal düşünmeye odaklanmıştır.
Yapılan araştırmalar yaratıcı düşündüğü kabul edilen kişilerin diğer insanlara göre daha ışınsal düşündüğünü ve düşünme tarzlarında böyle bir farklılığın olduğunu ortaya koymuştur. Yapılan araştırmaya Vanderbilt Blair Müzik Okulu’ndan 20 klasik müzik öğrencisi ile, Vanderbilt Psikoloji bölümünden müzikle ilgisi olmayan 20 öğrenci katılmıştır. Müzik bölümü öğrencilerinin hemen hemen hepsi de en az sekiz yıl müzik eğitimi almış öğrencilerdir. Çaldıkları enstrümanlar piyano, nefesli çalgılar, telli çalgılar ve vurgulu çalgılardır. Gruplar yaş, cinsiyet, eğitim, lise başarı seviyesi ve üniversite giriş puanları (SAT) olarak karşılaştırılmıştır.
Araştırmacılar müzisyenlerle kontrol grubunun yaratıcı düşünme süreçlerini mukayese etmek için iki deney yapmışlardır. Birinci deneyde her iki gruba da ev eşyaları veya objeleri gösterilerek bunlarla yapılabilecek farklı fonksiyonları yazmaları istenmiş, ayrıca bazı kelime ilişkilendirme testleri de yapılmıştır. Bu deneyin kelime ilişkilendirme testinde müzisyenler kontrol grubuna göre daha fazla sayıda doğru cevap vermişlerdir.
Araştırmacılar bu sonucun müzisyenlerin sözel yeteneklerinin daha iyi olduğunun bir göstergesi olduğunu ifade etmektedirler. Bu deneyin ev eşyaları veya objeleri ile oluşturulacak farklı fonksiyonlar bölümünde de müzisyenler çok daha yeni ve beklenmedik fonksiyonlar önermişlerdir. İkinci deneyde, her iki gruba tekrar günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar önermeleri istenmiş, ancak bu kez beynin korteks bölümündeki kanlanma NIRS (near-infrared spectroscopy) yöntemiyle takip edilmiştir. Bu teknikle beynin nerelerine kan ve oksijen hareketi olduğu izlenerek, düşünme sırasında hangi bölgelerin aktif olduğu gözlenebilmektedir.
"Deneklerin günlük kullanılan bazı objelerle yapılabilecek farklı fonksiyonlar düşünmeleri sırasında müzisyenlerin beyinlerinin her iki yarım küresinin de aynı anda yoğun olarak aktif olduğu gözlenmiştir" diyen Folley, müzisyenlerin beyinlerinde oluşturdukları farklı ağlar sayesinde diğer insanlara göre daha farklı düşünen beyinler geliştirdiğini ve bilgiye karşı yaklaşımlarının daha farklı olduğunu vurgulamaktadır. Esas olan müzik eğitiminden çok birinci sırada beynin her iki yarım küresini birlikte ve dengeli kullanmak, ikinci sırada da bilgiler arasında ilişkiler kuran bir düşünme tarzıyla beyinde yoğun fiziksel ağların oluşmasını sağlamaktır. "Peki, müzikle uğraşmadan da beynin her iki yarım küresini birlikte ve dengeli kullanmayı sağlamak için bir yöntem var mı?" diye bir soru gelebilir aklınıza.
Bu sorunun cevabı "EVET". Araştırmacıların bulduğu diğer bir ilginç sonuç da müzisyenlerin zekâ (I.Q.) seviyesinin müzisyen olmayanlara göre daha yüksek çıkmasıdır. Bu sonuç daha önce bulunan müzik eğitimi ve zekâ gelişimi arasındaki ilişkiyi de destekler durumdadır. Şüphesiz zekâ da zihinsel faaliyetler sonucunda beyin hücreleri arasında kurulan fiziksel ağların bir ürünüdür.
Ayrıca müzik, beyin ve konsantrasyon arasında da ilginç ilişkiler vardır. Bu arada müzik eğitimine küçük yaşta başlayan çocukların beyinlerinin sağ ve sol yarım küresini bağlayan "corpus callosum" ağının, müzik eğitimi almamış çocuklara oranla, daha kalın olması da müzik ve beyin eğitimi ilişkisini bir başka açıdan göstermektedir. Çünkü beynin sağ ve sol yarım küresinin iletişimi tamamen "corpus callosum" aracılığıyla olmaktadır. Bu da çocukların beyinlerini geliştiren bir eğitim programının 3 ile 7 yaş arasında başlaması gerektiğini onaylayan bir sonuçtur.
|
|
|
SOĞAN KÜRÜ NASIL HAZIRLANIR? |
Yazar: Emka - 12-03-2017, Saat: 18:47 - Forum: SAĞLIK
- Yorum Yok
|
|
Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu’nun soğan kürü tarifi nasıl hazırlanır?
emziren annelerin kullanmasın da herhangi bir sakınca yokmuş. Doktor teyitlidir kullanabilirsiniz.
Şimdi bu kürü 3 seans şeklinde kullanıyoruz. 3 kereden fazla ve 15 günden çok tüketmek rahimin incelmesine sebep oluyormuş, aman dikkat derim.
SOĞAN KÜRÜ NASIL HAZIRLANIR?
Kürünüzü hazırlamak için ihtiyacımız olan malzemeler bir adet açık kahverengi kabuklu kuru soğan ve iki bardak klorsuz sudur. Soğanı kabukları kırmızı, mor ya da beyaz kabuklu olandan seçmemelisiniz. Bunlar yapılacak kürde etkili olmamaktadır.
Sizin kullanacağınız yemeklerde kullanılan kuru soğandır. Soğanı kök ve kabuğuyla birlikte kullanacağımızdan, yıkayıp sirkeli suyun içinde bir süre bekletmelisiniz. Bu şekilde dezenfekte olmasını sağlarsınız. Suyu bir tencerenin içine koyarak, ocağın üzerinde kaynamaya bırakın. Kaynadıktan sonra kuru soğanı dört parçaya bölerek içine atın. Bu şekilde yaklaşık olarak beş dakika kadar kaynatmanız, kürü hazır hale getirecektir. Kullanıma hazır olması için biraz ılınmasını beklemelisiniz. Ama çok soğumadan tüketmelisiniz.
Bu soğan suyunda en dikkat etmeniz gerekenlerden biri suyun çok soğumamasıdır. Soğuyunca soğanın içinde pişen etkin maddenin hiç bir yararı kalmıyor, haberiniz olsun.
Ve soğan suyunu hazırlarken diğer dikkat etmeniz konu ise, soğan suyunu her öğünde taze olarak tüketmeniz gerektiğidir. Yani sabah aç karnımı içeçeksin hop hazırlayıp tüketiyorsun. Öğlen mi içeceksin, yine hazırlayıp, ılıtıp tüketiyorsun. Beklemiş soğan suyunu tüketmiyorsun.
SOĞAN KÜRÜNÜN FAYDALARI NELERDİR?
•Kadınlarda meydana gelen çikolata kisti (endometriosis) ve miyom oluşumlarına karşı tedavi edicidir.
•Polikistik over sendromu tedavisinde faydalıdır.
•Kadınların yaşadığı adet düzensizliğini ortadan kaldırmaya oldukça etkilidir.
•Menopoz şikayetlerini azaltmak için içilmelidir.
•Vajinal akıntılarda kullanılmalıdır.
•Kıl dönmelerinde fayda sağlayacaktır.
•Hamile kalmak isteyenlerin, sorunlarına çare olacaktır.
•Ciltte çıkan iltihaplı sivilce ve aknelerde tedavi edicidir.
•İçeriğindeki sulfosid nedeniyle antibiyotik özelliğine sahiptir.
•Dolaşım sistemini düzenler.
•Bağışıklık sistemini güçlendirici etkileri bulunmaktadır.
•Vücutta meydana gelen yağlanmayı azaltacağından, zayıflamaya yardımcı olur.
•Stres giderici ve balgam söktürücü etkileri vardır.
•Prostatta oluşan iltihapları azaltıcı etkileri nedeniyle, ağrıların azalmasına yardımcıdır.
•Çiğ soğan tüketimi, yemek sonrasında kandaki total gliserit oranını düşürür.
•Sinüzit rahatsızlığının ilerlemesini önler.
Kimi anneler bu kürü uygularken hamile kalmışlar. Yani o derece de etkiliymiş. Ben de geçen ay ilk kürümü uyguladım. Şimdi bu ay yine uygulayacağım. Soğan kürünün kullanım şekline gelecek olursak;
Adet döneminde uygulanmasının hiçbir sakıncası olmayan soğan kürü, gebe kalmak isteyenler tarafından adet bitiminden sonra 7 gün içinde başlamalıdır. Kür uygulandıktan sonra 2. adetinizi görmeden 10 gün önce tekrar 5 gün veya 7 gün bu soğan suyu kürünü uygulamalı ve soğan suyu kürü bitiminde incir kürüne başlamalısınız.
Son olarak, eğer ki bu kürü uygularken hamile kalırsanız, hiç korkmayın çocuğunuza bir şey olmuyor. İbrahim Saraçoğlu’nun sayfasındaki sorulmuş sorular içerisinde yer alıyor. Gebelikte kullanım haline bebeğe hiç bir zararı olmaz diye.
Soğan kürü, bu yola çıkmış, tüm anne olmak isteyen kadınlara şifa olsun
|
|
|
MARS'TA ESKİ BİR YAŞAM OLABİLİR |
Yazar: Spiritüeller - 12-03-2017, Saat: 18:47 - Forum: MARS
- Yorum Yok
|
|
Bilim adamları, Mars'ta, ilkel yaşamın fosilleşmiş kalıntılarına evsahipliği yapan kayalar bulduklarını düşünüyorlar.
ABD'nin California eyaletindeki "Search for Extraterrestrial Intelligence" (SETI) Dünyadışı Zeka Araştırmalar Merkezi'nden bilim adamları, yayınladıkları makalede, Kızıl Gezegen'in Nili Fossae bölgesinde 'fosillerden oluşan' kayalar keşfettiklerini iddia etti.
Araştırmalarını Earth and Planetary Science Letters bilimsel dergisinin son sayısında yayımlayan bilim adamları, bu bölgedeki karbonat katmanlı kayaların hidrotermal oluşumlarını incelediklerinde, Mars'ta yaklaşık 4 milyar yıl önce yaşamış olabilecek organizmaların kanıtlarını elde ettiklerini kaydettiler.
Amerikalı bilim adamlarının, yörüngedeki Mars Reconnaissance Orbiter'ın (MRO) kızılötesi görüntüleme tekniği sayesinde yaptıkları incelemede, Nili Fossae bölgesindeki kayalarda gözlemlenen mineral içeriğin, Avustralya'nın kuzeybatısındaki Pilbara bölgesinde bulunan ve Dünyadaki yaşamın ilk izlerinin mineral biçimde muhafaza edildiği yerdekiyle aynı olduğu ortaya çıktı.
Araştırmaya başkanlık eden Adrian J. Brown, bunun en azından Mars'ın bu bölgesinin benzer bir kanıta evsahipliği edebileceğini gösterdiğini belirterek, "Eğer Mars'ta katmanlar, mercanlar veya bir tür mikrobik alanlar oluşturmaya ve bunları burada gömülü tutmaya yetecek yaşam varsa, Dünya'daki fiziğin aynısı burada da olmalıdır" dedi.
Bu arada, MRO'nun çok yüksek çözünürlüklü High Resolution Imaging Science Experiment camera (HiRISE) ile elde ettiği son görüntülerde, NASA'nın Viking uzay aracının 1976'da çektiği fotoğrafta yer alan "Mars yüzeyindeki gizemli surat"ın, kayalık ve düz bir tepeden ibaret olduğu açıkca görülüyor.
Komplo teorisyenleri, bunun Marslıların varlığının açık bir kanıtı olduğunu, NASA ve ABD hükümetinin uzaylıların varlığını bildiklerini iddia etmişlerdi.
Öte yandan, Kızıl Gezegen'e sadece üç aylığına gönderilmelerine rağmen 6 yılı aşkın süredir görevlerini sürdüren ikiz robotlardan Opportunity, Mars'ta ilk kez toz hortumunu görüntülemeyi başardı.
Opportunity'nin kızkardeşi Spirit, daha önce birkaç kez Kızıl Gezegen'e özgü toz hortumunu görüntülemişti.
|
|
|
DİKKAT! SU İÇMEMENİZ GEREKEN DURUMLAR |
Yazar: Emka - 11-03-2017, Saat: 18:52 - Forum: SAĞLIK
- Yorum Yok
|
|
Bu bilgilere dikkat edin! İşte su içmemeniz gereken durumlar…
Sizler de bu 7 kurala mutlaka uymalısınız.İşte 7 su içilmez kuralı;
1-Banyodan sonra su içilmez, içilirse organlar yaşlanır.
2-Acı yedikten sonra su içilmez, içilirse reflü, gastrid ve bağırsak rahatsızlığı yapar.
3-Uyku arasında su içilmez , çünkü beyni etkiler!
4-Meyveden sonra içilmez, içilirse asit ortaya çıkar.
5-Koşup yorulduktan sonra içilmez, karaciğer ile dalak büyür.
6-Tatlı yedikten sonra su içilmez: şeker yükselmesine sebep olur
7-Kustuktan sonra su içilmez, içilirse vebaya sebep olur.
-Et yedikten sonra su içilir
-Yağlı yedikten sonra su içilir
-Korkunca su içilir
-Yemekten önce su içilir
|
|
|
4 ADIMDA KARŞINIZDAKİNİN ENERJİSİNİ OKUYUN ! |
Yazar: Emka - 11-03-2017, Saat: 15:38 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Pek çok insan, farkında olmadan karşısındaki kişinin duygu durumunu o bir şey söylemeden anlar. Duygular birbirimize ilettiğimiz en güçlü enerjilerdir. Bir anne, binlerce ötedeki evladının kötü durumda olduğunu hissedebilir. Bazen sevdiğimiz birinin başına kötü bir şey geldiğini hissederiz ve hissimiz doğru çıkar. Fakat bu durumlar genellikle kontrolsüz olarak gerçekleşir. Bu gücü bilinçli olarak kullanabilir miyiz?
Evet bilinçli şekilde enerji okumak mümkündür. Enerji; bir duygu veya düşünce olabilir. Bunu başarmak için 4 önemli adımı kesinlikle sırayla uygulamak gerekir. Bu 4 adım ile insanların enerjisel düşüncelerini okuyabilirsiniz
1. Adım
Zihninizi açma egzersizleri.
Hepimiz aslında kapalı ve ön yargılı bir zihinle hayatımıza devam ederiz. Telepati kanıtlanamamış bir olgudur. Fakat aslında hepimiz doğal telapatlarız. Özellikle anneler bebekleri ile güçlü bir telepati içindeler. Bu doğanın bize getirdiği zorunluluklardan biri. Bazı araştırmacılar bilinçaltımızın sürekli telepatik olarak haberleştiğini söylüyor. Kısaca telepati zaten hayatımızın bir yerinde bizimle birliktedir…
Egzersizler
Zihni özgür bırakmak için meditasyon ve mantra çalışmaları yapmalısınız. Meditasyon aslında çok basit bir yöntemdir. Sessiz bir ortam bulduktan sonra rahat bir konumda oturun veya uzanın. 10 dakika boyunca nefes alışverişinizi takip edin. Mantra belli bir sözcüğün meditasyon yaparken söylenmesinden ibarettir. “Zihnim açılıyor” veya “kendimi özgür kılıyorum” diyebilirsiniz. Sanskritçe bir mantrada söyleyebilirsiniz.
2. Adım
Beden dili
İster inanın, ister inanmayın bedenimiz, her şeyi ele veriyor. Enerji okumak için beden dilini okumayı öğrenmelisiniz. Beden dili ile ilgili pek çok yazı ve kitap bulabilirsiniz. Temelde insanlar bir düşünce içindeyken bedenleri de belli bir pozisyona girer. Mesela eğer kendilerini huzursuz hissediyor veya size tam olarak güvenmiyorlarsa mutlaka kollarını önde kavuşturacaklardır. Beden dili enerji okumak için önemlidir. Karşınızdaki kişi ile ilgili ne kadar yorum ve düşünce yakalarsanız enerji okumanız o kadar güçlenir.
3. Adım
Empati
En önemli adım. Empati; kendinizi karşınızdaki kişinin yerine koymak ve onun duygularını anlamak olarak yorumlayabiliriz. Eğer gerçekten enerjiyi okumak istiyorsanız, yapmanız gereken bolca empati yapmak. Şu soruyu bilinçaltınıza sürekli iletin, o kişi şu anda ne düşünüyor veya ne hissediyor. Bir süre sonra belli his ve düşünceler size gelmeye başlayacaktır.
4. Adım
Telepatik düşünce gönderme
Basit ama etkili bir egzersizdir. Evde veya işte bir şey istemeden önce zihninizden isteğinizi geçirip o kişiye gönderin. Bu egzersiz ile zihniniz telepatik düşünmeye ısınacaktır. Arkadaşlarınızla veya eşinizle tahmin oyunları oynamalısınız. Düşünce bir enerjidir ve tüm auranıza çevrenize yayılmaktadır. Kişi bazı durumlarda çok kolay şekilde karşısındaki kişiyi okuyabilmektedir. Yapılan araştırmalar insanların karşısındaki kişiye güvenip güvenmeme durumuna 8 saniyede karar verdiğini söylüyor. Bu durum tamamen bilinçaltımızın kontrolünde olan bir şey. Kısaca bilinçaltınız zaten size cevapları veriyor…
|
|
|
GEVŞEME TEKNİKLERİ |
Yazar: Emka - 08-03-2017, Saat: 17:59 - Forum: MEDİTASYON
- Yorum Yok
|
|
Şehir hayatı içinde olan herkesin temel sorunu stres... Bu nedenle, çağımızın en büyük sorunlarından biri olan gevşeyebilme...
Örneğin hepimiz istediğimiz an tüm bedenimizi istediğimiz şekilde gerebiliriz, istediğimiz kasımızı kasabiliriz ama örneğin akşam uyuyalım dediğimizde istediğimiz an uyuyamayız – hele hele çok yorgunsak, hemen uyumamız gerekirken aksine uyumamız gittikçe zorlaşır. Ya da ofisten çıktığımız zaman işteki gerginliğimizi üstümüzden atamayız ve ofisteki gerginliği taşımaya devam ederiz.
İşte bu tip şikayetleri olanlarımız, gevşeme teknikleri ile yeniden istediği zaman gevşemeyebilmeyi öğrenmelidir. Bundan sonraki mesajlarımda size 3 temel gevşeme tekniğini vereceğim. Bu teknikler, SVYASA tarafından günlük yoga programı içinde Yoga Duruşları (Yogasanas) içinde yaptırılmaktadır. Ancak bu teknikleri öğrenen kişi, bedensel gerginlik ve rahatlama arasındaki hali tespit edebildiği için, günlük hayatında da kişiye stres yönetimi ve rahatlama konusunda yardımcı olabilmektedir.
Bu gevşeme tekniklerini Merkezimizde yaptığımız yoga çalışmalarında da kullanmaktayız.
Ani Gevşeme Tekniği
Adım 1 : Açıklama
Önce tüm bedeni şavasanada dinlendirelim.
Şimdi kademesel olarak bedeni aşağıdan yukarıya doğru önce gerip daha sonra tamamen geveşeteceğiz Böylece tam gerfinlik ve tam gevşeme arasındaki farkı anlayacağız ve bedene olan hakimiyetimizi fark edeceğiz.
Adım 2 : Germe
Duruş: Ayaklarını birleştir ve kollarını bedenine yaklaştır. Avuç içleri bacaklarına değsin.
Ayak parmaklarını ger
Ayaklarını ger
Ayak bileklerini ger
Baldırlarını kas
Dizlerini kas
Uyluklarını kas
Kasık bölgeni kas
Kaba etlerini kas
Kollarını bedenine iyice yapıştır ve öyle tut
Nefes ver.
Derin bir nefes al ve göğsünü kas.
Sırt kaslarını kas
Boynunu ve yüzünü kas
Tüm bedenini kas – kas – kas !
Adım 3: Gevşeme
Şimdi tamamen bedenini bırak. Tamamen gevşe..
Şavasanaya dön ve rahatla.
Tam gerginlik ve tam gevşeme arasındaki farkı gözlemle.
Hızlı Gevşeme Tekniği
Duruş: Şavasasa
Adım 1: Açıklama
Bu tekniği 3 adımda uygulayacağız. Birinci adımda göbeğimize ve karın kaslarımıza konsantre olarak tamamen fizik beden farkındalığı sağlayacağız. Daha sonra bu farkındalığı bozmadan genişleteceğiz ve hem göbeğimizi hem de nefesimizi hissedeceğiz. Daha sonra da hissederek nefes alıp vereceğiz.
Adım 2: Fiziksel beden farkındalığı
Rahat ve derin nefesler alıp veriyoruz. Nefesimizi manipule etmiyoruz, yani normal nefes alış veriş devam ediyor özellikle nefesimizi kontrol etmiyoruz.
Şimdi bu şekilde rahat nefes alıp verirken, dikkatimizi göbeğimize yönlendirelim ve karın kaslarımıza konsantre olalım. Her nefes alışta göbeğimiz genişliyor, karın kasları geriliyor ve karın bölgesi yukarı doğru kalkıyor. Her nefes verişte yine göbeğimiz normal durumuna dönüyor, karın kaslarımız rahatlıyor. Her nefes alış ve verişte bu farkındalığı koruyalım. Nefes al ve ver ve sadece göbeğine konsatre ol. Öyle ki sadece göbeğini hisset, sanki sadece karın bölgesi var ve bedeninin diğer yerleri yokmuş gibi olsun.
Adım 3: Nefes ile beden farkındalığını birleştirme
Şimdi bu tek noktaya odaklı farkındalığı genişletmeye başlıyoruz... Nefesimizi de hissetmeye başlıyoruz. Burun deliklerinden temiz havanın girişini, bu havanın nefes borusundan geçip, ciğerlere ulaşmasını ve daha sonra göbeğini ve karın kaslarını germesini, daha sonra her nefes verişinde aynı şekilde havanın ters yönlü olarak bedenini terk edişini hisset.
Tüm bunları yaparken, nefesini kontrol etme. Normal nefes alış ve veriş devam ediyor, sadece fark ederek nefes alıyoruz.
Adım 4: Hissederek nefes
Şimdi yavaş yavaş nefes alış ve veriş sırasında sadece havayı değil, evrensel yaşam enerjisi Pranayı da çektiğini hisset... Her nefes alışta pırıl pırıl tertemiz evrensel enerjiyi çek, her nefes verişte kullanılmış enerjileri bedenden evrene ver. Her nefes alışta iyilik ve güzelliği çek, her nefes verişte tüm öfke senden uzaklaşsın. Her nefes alışta güven duygusunu çek, her nefes verişte korku ve tedirginlik senden uzaklaşsın. Böylece tüm olumsuzlukları kendinden uzaklaştır ve tüm olumlu “sen” olan özelliklerle kendini doldur.
Bir müddet bu şekilde devam et, hissederek nefes alış ve verişte...
Şimdi normal nefes alış verişine dön, biraz önceki farkındalığı koruyarak.
Hissetiğimiz farkındalığı daha da artırmak için birlikte bir kez Akara. Derin bir nefes al...
Derin Gevşeme Tekniği
Adım 1: Açıklama
Bu teknikte tüm bedeni yönlendirmeli olarak gevşeteceğiz ve beden farkındalığını bırakacağız.
Duruş: Şavasana
Adım 2: Bele Kadar Gevşeme
Ayak parmaklarını gevşet.
Tabanlarını gevşet. Ayak bileklerini gevşet. Tüm ayakların tamamen gevşek olsun.
Aşağıdan yukarıya doğru baldırlarını gevşet.
Dizlerini tamamen rahat bırak.
Aşağıdan yukarıya doğru uyluklarını gevşet.
Kasıklarını ve kaba etlerini gevşet ve tamamen rahat bırak.
Bele kadar tüm bedenin gevşesin.
Bacaklarının bedeninin diğer bölgelerine göre olan farkını hisset. Şekil ve ağırlığının ortadan kalktığını, tamamn gevşediğini hisset.
Şimdi bu farkındalığı daha da artırmak için birlikte bir kez Akara. Derin bir nefes al... (yüksek sesle A sesi çıkar)
Adım 3: Gövdenin gevşemesi
Göbek bölgeni gevşet, diyafram karın, mide tamamen gevşesin.
Aşağıdan yukarıya doğru göğsünü gevşet. Nefesindeki hafifliği hisset. Sanki bir kuş kadar hafif nefesler alıp veriyoruz.
Sırtın alt bölümleri, orta ve üst bölümlerini gevşet.
Omuzlarını gevşet.
Yukarıdan aşağıya doğru üst kollarını gevşet.
Dirseklerini gevşet.
Yukarıdan aşağıya doğru alt kollarını gevşet.
Bileklerini, avuç içlerini ve parmaklarını tamamen yere bırak.
Baş dışında tüm bedendeki hafifliği hisset. Sanki orada yokmuş gibi, sanki havada yüzer gibi olduğunu hisset.
Şimdi bu farkındalığı artırmak için birlikte bir kez Ukara. Derin bir nefes al... (yüksek sesle U sesi çıkar)
Adım 4: Başın gevşetilmesi
Boynu gevşetmeye başlıyoruz. Boynun ön bölümleri, yan bölümleri ve arka bölümlerini gevşet.
Çene, yanaklar, dudaklar, burun gözler ve göz küreleri, kaşlar, alın bölgesi ve tümüyle baş derisi tamamen gevşet ve rahatlat.
Şimdi bu farkındalığı artırmak için birlikte bir kez Makara. Derin bir nefes al... (yüksek sesle M sesi çıkar)
Adım 5: Tüm bedenin gözden geçirilmesi
Şimdi bedenimiz tamamen gevşek ve rahat. Gevşememiş birkaç kasın kalma ihtimaline karşı bedeni bir kez daha aşağıdan yukarıya gözden geçireceğiz.
Ayaklar, ayak bilekleri, baldırlar, dizler, uyluklar, kasık bölgesi, kaba etler, karın, mide ve diyafram, aşağıdan yukarıya tümüyle göğüs bölgesi, omuzlar, yukarıdan aşağıya doğru üst kollar, dirsekler, alt kollar, bilekler ve eller. Boyun ;ön, yan ve arka bölümler, çene, yanaklar, dudaklar, burun, gözler, kaşlar, alın ve tümüyle baş derisi. Tamamen gevşet ve rahatlat. Tamamen yere bırak.
Şimdi bu duyguyu kuvvetlendirmek için birlikte bir kez tek nefeste AUMakara. Derin bir nefes al... (yüksek sesle tek nefesi üçe bölerek A-U-M seslerini çıkar)
Adım 6: Beden bilincini terk ediş
Artık tamamen gevşek ve rahatız. Beden sanki orada değilmiş sanki havada asılı gibi. Tamamen gevşek ve rahat.
Şimdi kapalı gözlerimizin ardında pırıl pırıl masmavi bir gökyüzü hayal edelim. Masmavi, bulutsuz ve engin bir gökyüzü...
Şimdi yavaş yavaş bu gökyüzüne doğru yükselelim ta ki bu gökyüzüne ulaşana kadar.
Artık tamamen gökyüzünün içindeyiz. Burada yavaş yavaş acele etmeden genişlemeye başlayalım. Genişleyelim, genleşelim, tamamen bu gökyüzü haline gelelim, tıpkı bir yağmur damlasının okyanus düşmesi ve okyanus içinde kaybolması gibi biz de şuurumuzu kaybetmeden gökyüzünde eriyelim. Böylece onun tüm değerlerini hissedelim, enginliğini, sonsuzluğunu, her yerde oluşunu ama hiçbir şeyden etkilenmeyişini, sessizliğini, huzurunu, büyüklüğünü, değişmezliğini ve her yerde var olan Bir’liği hissedelim... Tüm bu değerlerin kendi öz değerlerimiz olduğunu fark edelim ve bir müddet bu şekilde kalalım...
Adım 7: Geri dönüş adımları
Şimdi yavaş yavaş kendimizi bu gökyüzünden ayırmaya başlıyoruz. Artık kendimizi gökyüzünden ayırdık, gökyüzünü hala gördüğümüz halde artık biz gökyüzü değiliz. Yavaş yavaş buraya, bu odaya geri döndük. Bedenimizi hissetmeye başlıyoruz... Ama biraz önce hissetmiş olduğumuz evrensel birlik ve sonsuzluk duygusu hala bizimle. Her şeyde bulunan birliği ve tüm değerleri hala hissediyoruz. Böylece bedende olduğumuz halde şuurumuz geçmişe göre daha açık. Artık biliyoruz ki biz evrenin biricik çocuğuyuz!
Şimdi bu duyguyu kuvvetlendirmek için birlikte bir kez Omkara. Derin bir nefes al.... (yüksek sesle Om sesini çıkar)
Adım 8: Tam ve kesin olarak geri dönüş
Bedenini tam olarak hissetmek için önce ayak parmaklarını ve ellerini hafif hafif hareket ettirmeye başla. Tam olarak bedeni hissettiğinde, bacaklarını birleştir, kollarını bedenine yaklaştır. Sol ayağını yere bas, dizini kır. Sol elini göbeğine koy. Sağ elin başın gerisinde olsun. Şimdi yavaşça sol ayağından güç alarak sağ yanına doğru dön. Bacaklarını üst üste koy, sol kolunu kalçana koy. Tek bir çizgide kal ve dengeni hisset.
Şimdi her iki elini yere bas ve ellerinden güç alarak doğrul ve otur.
|
|
|
İki Kardeşin Hikâyesi Eski Bir Mısır Papirüsü |
Yazar: Emka - 08-03-2017, Saat: 17:50 - Forum: ESKİ MISIR
- Yorum Yok
|
|
Büyük kardeş Anubis ve küçük kardeş Bata, aynı evde yaşamaktadır.[1] Anubis, evlidir. Fakat karısının ismi papirüste belirtilmemiştir. Bata, onlarla birlikte yaşamakta, fakat ahırda uyuyup Anubis için elbiseler dikmekte ve tarla işlerinin yükünü tşımaktadır. Sahip olduğu sığırlarla anlaşabilme yeteneği sayesinde ün kazanmıştır. Sığırlar, ona “Şu bölgenin otu lezzetlidir.” dediği zaman; Bata, onları o bölgede otlatırdı. Bu, sığırların daha fazla buzağı doğurmalarını sağlıyordu.
İki kardeş, birgün ekim zamanında arpa ve buğday ekerken tohumları biter. Anubis, Bata’yı tohum getirmeye gönderir. Eve gelen Bata, karısının saçlarını örerken görür ve kendisine hemen tohum getirmesini söyler. Kadın, Bata’ya saçlarını örmekle meşgul olduğunu ve ambara gidip tohumları kendisinin almasını söyler. Bata, daha faza tohum götürebilmek için büyükçe bir kap alır. Kardeşinin karısı, ona ne kadar tohum aldığını sorar ve “Üç torba arpa ile iki torba buğday tohumu.” cevabını alır. Bu, oldukça fazla bir miktardır. Çünkü on bir kile etmektedir.[2]
Bata’nın gücünü gören Anubis’in karısı, ondan oldukça etkilenir. Bata’nın yükünü tutar ve ona birlikte olmak için bir saat vakitlerinin olduğunu söyler. Kadın, bunun ona iyi geleceğini ve kendisinin ona güzel keten elbiseler yapacağını belirtir. Bata, bunu ahlâkî olarak dehşet verici bulur ve kafesteki bir leopar gibi çılgına döner. Bu, büyük bir günah olacaktır. Çünkü abisi ve karısının yanında onların çocuğu gibi büyümüştür. Yine de bu olanları kimseye anlatmayacağına söz verir ve tarlaya, Anubis’in yanına döner. Akşam olunca Bata, sığır ahırındaki yerinde uyur.
Anubis’in karısının kurnazlığını anlatan bir bölümde, Bata, abisinin karısının uygunsuz teklifini geri çevirmenin bedelini öder. Anubis gelmeden önce, karısı, kendisini saldırıya uğramış bir hale sokar. Işığı yakmak yerine evi karanlık içinde bırakır ve bu da Anubis’in kafasını karıştırır. Normalde Anubis eve geldiğinde ellerini yıkaması için su getiren karısı, bu geleneği bozar. Anubis, karısını yatakta perişan vir halde kusarken bulur.[3]
Karısını böyle perişan bir halde gören Anubis, saçmalamaya başlar: “Kiminle konuşuyordun?” Hemen konuşmaya başlayan karısı, Anubis’e yaşanan olayın tam tersini anlatır ve Bata’yı öldürmesini ister. Kocasına, kardeşinin kendisinden saç örgülerini çözmesini ve kendisiyle bir saat yatmasını teklif ettiğini söyler. Ayrıca kendisi, Bata’ya bugüne kadar bir anne ve bir baba gibi davrandıklarını, Bata’nınsa korkup olup biteni Anubis’e anlatmaması için kendisini dövdüğünü, Bata’yı öldürmesi gerektiğini, yoksa kendisinin öleceğini söyler.
Öfkeden deliye dönen Anubis, henüz sığırları eve getirmemiş olan Bata’yı öldürmek için mızrağını alarak ahır kapısının arkasına saklanır. Ama Anubis’ten önce ahıra giren ilk sığır, Bata’ya Anubis’in elinde mızrakla kapının arkasında saklandığını söyler. Anubis’in ayaklarını fark eden Bata, hızla kaçar ve kovalamaca başlar. Bata, Güneş Tanrısı Ra-Horakhti’ye adalet için dua eder ve Tanrı, timsahlarla dolu bir göl yaratır. Böylece Bata’nın diğer seher vaktine kadar gücen içinde kalmasını sağlar.
Bata, suyun diğer tarafından kardeşine masum olduğunu haykırır ve olayın gerçek yüzünü anlatır. Anubis’i alçak bir fahişenin doğruluğunu bile kanıtlamayacağı iftirası yüzünden kendisini mızraklamaya kalkmakla suçlar. Güneş Tanrısı’na ettiği yemini tutmak zorunda hisseden Bata, elindeki yontma bıçağı ile erkeklik organını keser ve suya atarak kedi balıklarına yem eder. Bata’nın kan kaybından bitkin düşmesi üzerine Anubis, gözyaşlarına boğulur; fakat timsahlar yüzünden kardeşinin olduğu tarafa geçemez.
Bata, sözlerinin sonunda Anubis’e orada kalamayacağını, Çam Vadisi’ne gideceğini [4], kalbini kendi elleriyle çıkaracağını ve bir çam tepesine asacağını söyler.[5] Anubis’ten gelip ağacın kesilip kesilmediğini kontrol etmesini ve kalbini kurtarmasını ister. Çünkü ağacın kesilmesi, onun ölümü anlamına gelmektedir. Anubis, Bata’nın kalbini alıp su dolu bir kâseye koyarsa; Bata, gerçek kâtilinden intikam almış olacaktır. Eğer Bata’nın başına felaket gelecek olursa, bunun habercisi olarak bir testi bira, Anubis’in ellerinde mayalanacaktır.
Bata, Çam Vadisi’ne doğru yola çıkarken; onuru lekelenen Anubis, eve doğru yola koyulur. Eve vardığında karısını öldürür ve herhangi bir dinî tören yapmadan cesedini leş iyici köpeklere atar. Bu arada kalbini söküp Çam Vadisi’nde bir ağaca asan Bata, kendine yalnız yaşayacağı bir ev yapar.[6] Yaşadığı bölgenin ve Mısır’ın hükümdârı olan Güneş Tanrısı Enneadı’na rastlar. Ennead, Bata’yı suçsuz olduğu ve yanlış bir şey yapmadığı konusunda bilgilendirir. Üstelik Anubis, tüm bu olayların sorumlusu olan karısını öldürmüştür.
Bata’nın yalnızlığını gidermek için Ra-Horakhti, Tanrı Khnum’a onun için bir eş yaratmasını emreder. Bunun üzerine Khnum, Bata için tanrıların özünü barındıran büyüleyici güzellikte bir eş yaratır.[7] Khnum, Bata’nın eşini [8] yarattığında; kader tanrıçaları olan Yedi Hathor’lar, onun şiddetli bir ölüm yaşayacağı kehanetinde bulunurlar.[9]
Bata, birgün karısına kalbinin bir çam ağacının tepesinde bulunduğu sırrını açıklar. Bu, onun felaketi olacaktır. Bata’nın karısına bunu anlatma nedeni, deniz kıyısında yürüdüğü takdirde dalgalar tarafından yutulmaktan korkuyor oluşudur. Bu zayıflığının karısını kurtarmasına engel olabileceğini kabul etmesi gerekmektedir.
Bu uyarıyı yapmasının üzerinden çok geçmeden, Bata, birgün ava çıkar ve karısı dışarıdayken deniz kabarmaya başlar. Kadın, eve girer; fakat evin arka tarafında bulunan çam ağacına takılan bir tutam saçı, suya düşer ve dalgalarla firavunun çamaşırcılarının işlerini yaptıkları Mısır kıyılarına kadar sürüklenir. Kadının saçındaki koku, yıkanan bütün elbiselere siner ve firavun, bundan rahatsız olur.
Baş çamaşırcı, uzun bir arayıştan sonra saç tutamını bulur. Bu durum, yazıtlarda şu şekilde yorumlanmıştır: Tanrıların kokusunu taşıyan bu saç, Ra-Horakhti’nin kızına aittir ve Mısır’a kadar firavunun gidip onu Çam Vadisi’nden getirmesi için sürüklenmiştir. Kadını getirmek için yollanan ilk gruptakiler, Bata tarafından öldürülür. İkinci kafile, atlı savaş arabaları ve Bata’nın karısını değerli mücevherlerle süslemekle görevli bir kadından oluşmaktadır. Bu kurnaz plan işe yarar ve Bata’nın karısı, saraya gelmeyi kabul eder.
Firavun, kadını çok sever ve ona sarayda yüksek bir rütbe verir. Bata’nın sırrını öğrenen firavun, onun kalbinin asılı olduğu çam ağacının kesilmesini emreder ve ağa kesilir-kesilmez Bata ölür.
Ertesi gün Anubis, testideki biraların aniden mayalandığını fark eder ve Bata’nın bahsettiği felaketi hatırlar. Bunun üzerine Çam Vadisi’ne doğru yola çıkan Anubis, Bata’nın ölmüş olduğunu görür. Anubis, Bata’nın intikamını almak için yola koyulur ve 3 yıl sonra bir meyve şeklinde saklanarak muhafaza edilen kalbi bulur. Kalbi su dolu bi kâseye koyan Anubis, Bata’nın bedeninin canlanmaya başladığını fark eder. Kardeşinin dudaklarını ıslatıp ona su içirir ve kalbi bedenine tekrar yerleştirir.
Oldukça cesur bir gençken hadım olmuş bir ölüye dönüşen Bata’nın hikâyesi, henüz sona ermemiştir. Karısının intikamını almak isteyen Bata, oldukça dikkat çeken renkli bir boğa kılığında Mısır’a doğru yola çıkar. Anubis, boğanın sırtına biner ve birlikte kraliyet sarayına giderler. Boğanın güzelliğine hayran kalan firavun, Anubis’i altın ve gümüşle ödüllendirir. Boğa bedenindeki Bata, firavun tarafından oldukça iyi ağırlanır. Kendisi için ziyafetler verilir.
Birgün boğa, eski karısıyla karşılaşır. Kendisinin Bata olduğunu ve çam ağacının kesilmesine yol açtığı için intikam almaya geldiğini söyleyerek eski karısını korkutur. Bata ayrıldıktan sonra kadın, kendini sağlama almak için plan yapmaya başlar.
Birgün kadın, lezzetli bir ziyafetten sonra içkisini içmekte olan firavundan boğanın ciğerlerini yiyebilmek için söz alır. Firavun, sözünü tutmaz. Fakat tıpkı Vaftizci Yahyâ’nın idam emrini kaldırmaya çalışan Heroidas’ın Salome tarafından alıkoyulması gibi o da çaresizdir. Ertesi gün boğa, adak olarak kesilir. Bata, firavunun adamları tarafından büyük geçitte taşınırken; kesilen boğazından iki damla kanın damladığı yerde iki büyük avokado ağacı çıkar. Firavun, bunun hayra alamet olduğunu düşünür ve kutlama yapılmasını emreder.
Uzunca bir süre sonra firavun, “Selamlama Penceresi”nden resmî selamlama yapar.[10] Artık kraliçe olan Bata’nın eski eşiyle altın bir atlı araba içinde avokado ağaçlarını ziyaret ederler. Ağaçların gölgesi altında dinlenirken, Bata, eski karısının kulağına fısıldayarak avokado ağaçlarına dönüştüğünü ve hâlâ eskisi kadar canlı olup intikam alacağını söyler.
Cazibesini tekrar kullanan kadın, firavunu ağaçları keserek mobilya yapımında kullanmaya ikna eder. Marangozlar, işe koyulur. Kadın da onları bizzat izlemekteyken, fırlayan bir kıymık ağzına girer hamile kalmasına yol açar. Tahmin edileceği gibi doğacak çocuk, Bata’dan başkası değildir. Firavun, sevincinden havaya uçmaktadır.
Yeniden doğan Bata, biraz büyüyünce kendisini Nübye’deki altın madenlerinin sahibi ve meşru veliaht kılan “Kral’ın Oğlu Kush” adını alarak onurlandırılır. Firavun öldüğünde tahta geçen Bata, Mısır’ın önde gelen yöneticilerini çağırır. Başından geçen maceraları ve geçirdiği dönüşümleri onlara anlatır. Bunun üzerine karısı ve annesi olan kraliçe getirilir ve yargıçlar, onu yargılamayı kabul ederler. Papirüste karısının ne ceza aldığı belirsizdir. Anubis, veliaht olur ve Bata’nın 30 yıllık saltanatının ardından başka bir formda tekrar canlanmayacağı ölümüyle Mısır krallığının idaresi, büyük kardeşi Anubis’e geçer.[11]
|
|
|
YOGA TEHLİKELİMİDİR |
Yazar: Archilles - 07-03-2017, Saat: 07:00 - Forum: YOGA
- Yorum Yok
|
|
Geçtiğimiz haftalarda, dünya basınının önde gelen yayınlarından The NY Times’da yayınlanan bir makaleyle yoga camiası yerinden hopladı; How Yoga Can Wreck Your Body? Yani, Yoga Bedeninize Nasıl Zarar Verebilir? Ya da Yoga Bedeninizi Nasıl Ziyan Eder başlıklı makale, bilim makaleleri yazan WILLIAM J. BROAD tarafından kaleme alınmış. Özetle, makalede güvenle ve dikkatle yapılsa da yoganın bir gün mutlaka bedende bir hasara yol açacağından bahsediliyor. Yogayla incinmiş, üstüste ameliyatlar geçirmiş, felç inmiş, yürüyemez olmuş bir kaç vakadan bahsediliyor. Öyle bir facia habercisi dille yazılmış ki, yıllardır yoga yapan, öğreten, yoganın faydalarını derinden yaşayan ben bile okuyunca hak veresim geldi. Yogaya ilk başladığım yıllarda henüz kendimi yukarı çekmeyi bilmeyen bedenimi zorladığım omuz duruşlarıyla yavaş yavaş incittiğim belimi, bir kaç sene önce egoyla yaptığım tek bir yoga seansının dizlerimde ortaya çıkardığı hasarı ve haftalarca geçmeyen acıları düşündüm.
Ülkemizde ve dünyada, The NY Times’ın bu makalesine karşı pek çok yazı ve video yayınlandı. Hemen hepsi, haklı karşı argümanlar savundu; egoyla ve hırsla ya da kendini bilmeksizin yapılan yoganın her “spor” gibi incitme olasılığına sahip olduğu güzel güzel anlatıldı. Hepsine katılmakla birlikte, makaleyi başka bir şekilde ele alıp, makalenin neden yazılmış ve şimdi NY Times gibi (güya) güvenilir bir medya kanalında yayınlanmış olduğunu düşündüm. Çünkü biraz araştırınca gördüm ki, bu minvaldeki makaleler ilk ve tek değil. Zaman zaman The NY Times, BBC News, Observer gibi otorite sözcüsü medyada inceden inceye anti-yoga makaleleri yayınlanıyor. Çoğu, uzman bir eğitmenle çalışmanız gerektiğini (elbette), yoganın tek başına bir egzersiz olarak işe yaramadığını (bu egzersizden ne beklediğinize bağlı) anlatırken, hemen hiç biri yoga incinmelerinin hırs ve egodan kaynaklanabileceğinden bahsetmiyor. Yoganın faydadan çok zararı varmış gibi anlatılıyor. Tenis, koşu gibi “kabul görmüş” sporlarda incinme makul görülürken, oran olarak son derece düşük kalan yoga incinmeleri hemen parmakla gösteriliyor. Yoganın spor kategorisinde değerlendirilme yanlışı bir yana, zihin-beden-ruh bütünlüğü sağlayan bir disiplin oluşunun sistem için tehlikeleri artık anlaşılmış durumda.
Ülkemizde ve hatta Avrupa’da nispeten yeni olan yoga Amerika’da uzun yıllardır uygulanıyor. New York’ta ve batı yakasında (pasifik kıyısı) neredeyse yoga yapmayan, ya da denememiş, ya da denemeyi düşünmeyen insan yok gibi… Çoğu insan hiç yapmamışsa bile yogayı bir gün deneyeceği bir şey olarak değerlendiriyor.
Bugüne kadar yoga, sistemin devamlılığı için tercih edilir bir şeydi. Sistem ne ister? Çalışasın, çok çalışasın ve bunu şikayet etmeden yapasın, izin verilen ölçülerde eğlenesin, evine dönesin, televizyon izleyesin ve sonra yine çalışasın, çalışıp kazandığını sandığın parayı yine sistem için tüketip ona geri veresin… Kapitalizmin işleyişi böyle. O en uzun tatil (!) olacak emeklilik hayalleriyle “off yine pazartesi”, “heeey TGI Friday – yaşasın Cuma!” diye dönüp duran kimse kazanmıyor. Banka kredisiyle borçlanıp evini almış, çocuğunu özel okulda okutmayı başarmış olsa da kitleler, ruhunun istediğini ya da doğal olanı değil, paranın gerektirdiğini yaşıyor. Kapitalizmin her şeyi olası kıldığı yalanıyla insanlar çay kaşığıyla aldığını kepçeyle veriyor.
Kapitalizmin nasıl işlediğini Karl Marx zamanında güzel güzel anlattı. Şahsen, bu kusursuz sistemin ne olduğunu, biraz sosyoloji eğitiminden, biraz içinde yıllarca debelendiğim büyük firmalardan, biraz Baudrillard’dan ama en çok, Londra’da geçirdiğim bir kaç günde öğrendim. Görenler bilir, kapitalizmin kalesi gibi olan Londra öyle bir düzenlenmiştir ki, karşıdan karşıya geçerken ne zaman sağa ne zaman sola bakacağın bile yerlere çizilmiş oklarla belirlenmiştir. Müziğini nasıl dinleyeceğini, boş zamanlarında ne yapacağını, metrodan inerken ayağını nasıl atacağını bile söyler sistem. Metrodaki Mind the Gap (boşluğa dikkat et) uyarısı, “ben şahane bir sitem kurdum ve bu sistemdeki tek hata işte bu tren ve istasyon arasındaki 10 santimetrelik boşluktur, dikkat et, düşme,” der gibidir. Akşamları pub’lar dolar taşar. Haftanın en az bir kaç günü işinden çıkıp bir pub’da iki bira yuvarlamayana, maç izlemeyene bir garip bakarlar sanki. Rahatlıkla kimyasal uyuşturucular bulunabilen kulüpler hafta sonu çılgınca dolarken, o kulübe kaçta gideceğin, içeride ne yapacağın, süper düzenli toplu taşıma sistemi ile evine ne zaman nasıl döneceğin bile bellidir. Sistem der ki: şimdi işe git, şimdi çık, pub’a git, şu kadar iç, maç izle, eve git, kapıda sıra var ama o klübe girmek için bekle, içeride dağıttığımız mutluluk haplarından al, son otobüs birazdan kalkıyor, eve git yoksa sokakta kalırsın, Pazartesi kimyasalla ya da alkolle ya da televizyonla mallaşmış zihnini oyalamak için işe git, çalış çalış, rahatlamak için tüket tüket… Bu sadece Londra’da böyle değil tabi, orada çok net bir şekilde görülebiliyor. (Sistemin emirlerini ülkemize uyarlayacak olursak, replikler pek farklılık göstermiyor, içerik aynı: Tek taş pırlantasız evlenme, işe git, Cuma olunca sevin (ama unutma, yine Pazartesi olacak), ısınmak için maaşının yarısını ver, çocuk da yap kariyer de, çocuğunu özel okulda okut (başka türlü adam olmaz), banka kredisi al ve ödemek için yıllarca çalış, televizyonun hep açık olsun, dizi izle, belli yerlerden giyin, telefonun şu marka olsun (başka türlü yüzüne bakmazlar), vs. vs…)
Bugünlere kadar yoga da bu sistemin işleyişini sağlayan şahane bir araçtı. İnsanlardaki kabullenme kapasitesini artıran, bir tiyatro sahnesi gibi belirli rollerle oynanan hayatın içinde, belirlenmiş streslerle yaşayan insanlar için sahte bir umut kapısı gibi görünüyordu. Bilgisayar başında çöken omurgaya iyi geliyor, zihinler rahatlıyordu. Böylece Pazartesi işe gitmek kolaylaşıyor, yoganın “her şey olması gerektiği gibi,” felsefesi, “ne yapalım, hayat böyle,” anlayışına dönüşüyordu. Tüketmeye alışık köle zihinler şimdi de yoga ekonomisini zengin etmeye başlamıştı; organik marketlere, yoga kıyafetleri ve ürünlerine, ünlü hocaların ders verdiği stüdyolara çılgınca paralar harcanıyordu.
Fakat… Beklenmeyen bir şey olmaya başladı.
Dediğim gibi Amerika’da yoga uygulaması, Hindistan’dakinden bile yoğun. California, 68’lerin hippi hareketinin başladığı yerdir, bilirsiniz. İster inanın ister inanmayın, şimdi de spiritüel bir hareket başlamış durumda. Yoga sadece bir egzersiz olarak anılmaktan çıktı, daha bilinçle uygulanıyor. Evet, bir sektör olarak yoga hala çok zengin ama yanı sıra başka bir şeyler oldu. Shiva Rea’nın bir röportajında şahane bir şekilde dile getirdiği gibi, nedeni ne olursa olsun yogaya başlayan ve yıllarca uygulayan insanlarda artık shakti enerjisi uyanmaya başladı.
Shakti, yani yaratıcı yaşam enerjisi uyanınca ne oluyor? Yıllarca floridle uyuşmuş pineal gland uyanmaya, insanlar sistemin işleyişini görmeye, gerçek sandıkları şeyleri sorgulamaya başlıyor. Dahası;
İnsanlar daha az hastalanıyor: Dünyanın en çok kazanan sektörü olan ilaç piyasası panikte!
Sağlıklı beslenmek önem kazanıyor: Mc Donalds zaten bitmiş, KFC mahkemelerde, Coca Cola tüketilmiyor, sigara firmaları ise zaten sadece azgelişmiş ülkelere çalışıyor!
Kilise çoktan sorgulandı, ceza sistemiyle çalışan otoriter din sözünü geçiremiyor, tanrının ceza değil ödülden bahsettiği anlaşıldı.
Sınırlar kalktı, az gelişmişinden çok gelişmişine tüm ülkelerde ortak bir bilinç gelişmeye başladı.
Yoga, sistemin artık pek işine gelmiyor, tehlike arzediyor. Dolayısıyla anti-yoga propagandaları inceden başlıyor. Bugüne kadar işleyişin devamını sağlayan yoga, önde gelen sistem sözcüsü medya tarafından halı altına süpürülüyor. Yerine koyabilecekleri yeni bir oyuncak bulana kadar bu inceliğin devam edeceğini, sonra daha büyük yasaklar, uygulamaların ortaya çıkacağını düşünüyorum.
Yani batı panikte! Prozac toplumu, spiritüel bir çıkış yolu buldu, önü kesile!
Bu ince anti-yoga yaklaşımı beni sevindiriyor, demek ki doğru yoldayız. Önce kendi egomuza, sonra da büyük kapitalist egoya karşı bulduğumuz yol belli ki sağlam. Bu yol, trenle istasyon arasındaki boşluktan daha geniş ve tehlikesiz. Mind the gap ama korkmayın, düşseniz de büyük ortak bir bilinç tarafından kucaklanıyorsunuz. O zaman yola devam!
|
|
|
|