Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1017 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1017 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 322
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 306
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,006
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,130
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,074
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,145
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173

 
  TOPRAKLAMA KORDONUNU YARATMAK
Yazar: Emka - 15-02-2017, Saat: 13:58 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Kendinizi nasıl topraklayacaksınız? Sırtı dik bir sandalyeye kollarınızı ve bacaklarınızı çaprazlamadan oturun. Ayak tabanlarınız düz olarak yere bassın. Yapabiliyorsanız kafanızın içindeki odaya girin. Sağ elinizi karnınıza, kasık kemiğinin biraz üstüne; sol elinizi de tam kuyruk sokumunun bitimine koyun. Yapabiliyorsanız gözlerinizi açık tutun ve leğen kemiğinizin içindeki bölümde her iki elinizin arasında yuvarlak bir enerji merkezi olduğunu hayal edin. Çakra sistemini biliyorsanız bu merkezin sizin birinci çakranız olduğunu da bileceksiniz. Bu merkez genellikle 7 ila 12 cm çapında bir disk olarak resmedilir. Disk öne doğru bakar ve görülebilir renkli enerji içinde döner. Rengi kırmızı olmalıdır

002.jpg

Bu sımsıkı çapalanmış enerji diski her zaman bedenimizdedir. Bu enerji merkezi siz doğmadan önceden beri oradadır. Sürekli ve tükenmez bir kaynak olan bu enerjinin işlevi sizi beslemek ve size hizmet etmektir. Kafanızın içinde kalın. Enerjinin bu çakra içinde döndüğünü hayalinizde canlandırın ve bu enerjinin dümdüz aşağı doğru hareket eden bir borusu ya da bir kordonu olduğunu görün. Bu kordon çakranızla aynı çapta ya da bir parça daha ince olabilir. Canlı bir renkte enli bir topraklama kordonu hayal etmek daha kolay olabilir. Çakranızı bedeninize sıkıca çapalanmış olarak imgeleyin ve kordonun genital bölgeden çıkarak sandalyeyi geçip yere girdiğini düşünün. Kordonunuzu yaratmak için tükenmez bir enerji kaynağınız olduğunu bilmelisiniz. Birinci çakranızı tüketmiyorsunuz, sadece içinizdeki hiç bitmeyecek olan enerjiyi gezegenin merkezine yönlendiriyorsunuz. Nefes almaya devam edin ve eğer başarabiliyorsanız kafanızın içindeki odada kalarak gevşeyin. 

Topraklama kordonunuzun daha da aşağılara inerek bulunduğunuz binanın temelini; binanın altındaki toprak katmanlarını delip geçtiğini ve gezegenin merkezine ulaştığını görün. Hala kafanızın içindeki odada mısınız, yoksa kordona yapışıp gezegenin merkezine doğru gittiniz mi? Kordonu takip etmeniz gerekmiyor. Odanızın içinde kalın ve kordonu gözünüzde canlandırarak kumanda edin. Kordonunuz size itaat edecektir. Kordonunuz gezegenin merkezine ulaştığında onu sıkıca bir yere bağlayın. Kordonu ucunda çapa bulunan bir zincir olarak; kökleri gezegenin merkezine dolanan bir ağaç olarak; kaynağı hiç tükenmeden merkeze akan bir şelale olarak; fişini gezegenin merkezine taktığınız bir elektrik kablosu olarak ya da size göre en uygunu neyse o olarak düşünebilirsiniz. Bedeninizin ağırlık merkezi (leğen kemiğiniz) ile gezegenin ağırlık merkezi arasındaki güçlü bağı ve diğer uçtaki sağlam bağlantıyı hissedin. 

İsminizi kordondan aşağıya doğru üç kere söyleyin ya da etrafında dönen enerjide yazılı olarak görün. İşte ilk topraklama kordonunuz! Odanızın içinde kalmaya ve kendinizi topraklamaya alıştığınızda kordonunuzu yok edin. Atın, bırakın ya da yakın; bir şekilde yok olmasını sağlayın. Ne isterseniz onu yapın ve ondan kurtulun. Tamamen ortadan kaybolmasını sağlayın. Siz yaptınız siz yok edebilirsiniz. Bırakın yok olsun, şimdi. Neden mi? Çünkü manevi bilgi ve iletişim dünyası uzun zamandır ya fazla büyütülmüş ya da küçük görülmüştür. Enerji ile ilk kez çalışmaya başlayan kişiler dengelerini kaybedebilirler. Bazıları ölmüş akrabalarının ortaya çıkacağını ya da Tanrı’nın onlara bağıracağını filan düşünürler. Saçmalık. Sadece kendi enerjinizle ve kendi bedeninizle çalışacaksınız. Hepsi bu kadar. Size şunu hatırlatayım; bizim kültürümüzde, yani Batı kültüründe ruhu araştıracak ne dil ne de bağlam var. Çakra bir Doğu Hint sözcüğüdür Batı’da böyle bir kavram bile yoktur! Yani sonuç olarak Batı düşüncesi ruh ile ilgili spiritüel bir araştırmaya başlar başlamaz bir yığın zırvalık ve korkuyla dolu Pandora’nın Kutusu açılıverir.

Kendinizi bu tepkisel, cahilce maneviyat korkusundan soyutlayın. Enerjinizin ve enerji yaratımlarınızın tek efendisi sizsiniz; bunu sakın unutmayın. Enerji araçlarınız size aittir; mükemmel değillerse, doğru renkte ya da doğru büyüklükte değillerse o zaman onları yok edip her şeye yeniden başlayabilirsiniz. Yetki sahibi sizsiniz. Kendi yarattığınız her şeyi yok edebilirsiniz ve yeniden başlayabilirsiniz. Patron sizsiniz.

Bu konuyu yazdır

  KAFANIZIN İÇİNDEKİ ODAYI YARATMAK
Yazar: Emka - 15-02-2017, Saat: 13:51 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Odayı şöyle yaratacaksınız: Burnunuzdan başınızın arkasına doğru hayali bir çizgi çekin. Şimdi başınızın üstünden geçen, sağ kulağınızdan sol kulağınıza kadar bir çizgi çekin

Bu iki çizginin birbiriyle çakıştığı nokta sizin odanızın merkezidir. Odanızın zemininin başınızın alt tarafında; burnunuzun ortalarına doğru bir yerde merkezlenmesine ve daha yüksekte kalmamasına dikkat edin. Şayet zemin daha yükseğe merkezlenirse baş dönmesi yaşayabilirsiniz.

001.jpg

Şimdi odanın dört duvarını, zeminini ve tavanını oluşturun, elbette hepsi de kafanızın içinde duruyor. Odanın ön tarafında iki pencere (gözleriniz) ve bir kapı olacak. Çalışmaya başladığınızda, bu kapının dış tarafına “Lütfen rahatsız etmeyin” yazısı asın. Şimdi işin en eğlenceli kısmına geldik. Odayı istediğiniz tarzda döşeyebilir siniz ama unutmayın burası sizin kutsal mekanınız; küçük tapınağınız. İçini gürültü patırtıyla doldurmayın ya da içeriye bilileri ne davet edeceğinizi düşünerek hazırlık yapmayın. Bu oda başka insanlara kesinlikle yasaklanmıştır. Duvarlarına bir iki güzel tablo asabilir; içeriye ılık su dolu bir küvet ya da bir şömine yerleştirebilirsiniz. Belki de birkaç tane hayvan heykelciği koyarsınız. 

Odanızı bir Mısır tapınağına; kristal bir mağaraya; eski bir İngiliz şatosunun kütüphane salonuna ya da bir Mezopotamya çadırına dönüştürebilirsiniz. Hayatınızda zaten var olan bir odayı kopyalamayın; bunun yerine odanızı bir hayal mekanı haline getirin. Gözlerinizin penceresinin önüne kendiniz için (başka biri için değil) rahatça oturabileceğiniz şık bir koltuk ya da kanepe yerleştirin ve buradan, gerçekten hoşlanacağınız bir manzaranın göründüğünü hayal edin. Önünüzde uzanan bu manzaraya bakarken huzur bulacak ve fiziksel olarak sizi çevrelemese bile doğayla bağlantı kuracaksınız. Trafik keşmekeşinin içindeyken bile güzel bir bahçeye; bir ormana ya da çölde yükselen mehtaba bakıyor olabilirsiniz. Odanız hazır olunca rahat koltuğunuza oturun ve gözlerinizin arkasından dışarı bakma alıştırması yapın. Önce bu odada bir dakika kadar kalabilmeyi deneyin ama henüz bunu yapamıyorsanız sakın endişelenmeyin. Bedenin içinde kalmayı öğrenmek için biraz alıştırma yapmak gereklidir. 

Benim de yaklaşık yirmi senedir böyle bir odam var ve bazen günlerce hatta haftalarca odama uğramadığım da oluyor. Bunun farkına vardığımda kendimi tokatlamıyorum; sadece odama geri dönüyorum. Yine de en iyi işlerimi bedenimin dışında geçirdiğim zamanlarda çıkarmadığımı daima hatırlıyorum. Odanızda olup olmadığınızı anlamanın en kolay yollarından biri elinizi yüzünüze götürüp parmaklarınızla burnunuza bastırmanızdır. Dikkatinizin başınızın arkasına doğru toplandığını hissederseniz muhtemelen zaten odanızda değildiniz demektir. Bunu anlamanın bir başka kestirme yolu da burnunuzu ve kirpiklerinizi gözünüzü odaklamadan görüp göremediğinizi kontrol etmektir. Eğer farkındalığınız gözlerinizin arkasında yoğunlaşmışsa burnunuz ve kirpikleriniz daima görüş alanınızda olacaktır. Gözlerinizin arkasında ve odanızda kalmayı deneyin. Şayet orada olmayı hiç istemediğinizi hissediyorsanız o zaman konforu sağlayana kadar odanın dekorunu değiştirin. Gün boyunca odanızın ve duygularınızın nasıl değiştiğini kontrol edin. Odanızı tekrar tekrar değiştirmekten korkmayın ve unutmayın ki odanızı istediğiniz kadar fantastik ve zengin bir yer haline getirmekte özgürsünüz. Nasılsa bedava! 

Bu konuyu yazdır

  Çıkış
Yazar: Şener Canöz - 14-02-2017, Saat: 23:18 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorumlar (3)

996642_180529348806258_818145393_n.jpg


Bu Dünya'dan Çıkış an/ım


Uzun zamandan beri iş aradığım yaz günlerinden biriydi,

ilanları dolaştıktan sonra eve dönmüştüm yine....
Evde yalnızdım birkaç gündür, bir duş aldım bir şeyler atıştırdım.
TV'yi açtım kanalları dolaşırken,
bir pop müzik açık hava konseri ilgimi çekti
3 kişi sahnede ortalığı kasıp kavuruyorlardı...
Seyirciler kendilerinden geçmiş şarkılara eşlik ediyorlardı...
Ses sistemim iyiydi sesini açtım baya,
pencereler açık perdeler çekili ve hafif hafif salınıyorlardı...

Kendimi müziğe bıraktım ara ara gözlerimi kapatıp,
orda olduğumu hayal ederek sağa sola sallanıyordum...

O kadar coşkulu bir konserdi ki ben çok etkilenmeye başladığımı hissettim.
Hani insanın tüyleri diken diken olur ya işte o histi üzerimdeki,
nefes alışverişlerim bir tat vermeye başlamıştı sanki ağzımda...

Git gide artan bu etki yavaş yavaş kafamın üzerinde sanki
bir balonu halıya sürtersin de elektriklenir, işte aynı şey
sanki kafamın üzerinde hissetmeye başlamıştım. Çok ilginçti.

Git gide artan içimdeki haz nefesim ile kafamın üstündeki o his
yavaş yavaş omuzlarıma kadar indiğini hissediyordum.

Sağa sola yavaşça müziğin ritmi ile sallanırken iyice artan haz
sanki bir enerji yüklü balonun içindeymişim gibi görünmeyen bir şeyi
hissetmek çok etkileyiciydi.

Arttı arttı arttı ve sanki her nefesimde bu dünyada bile olmayan
en lezzetli yiyecekleri yiyiyor muşum ama doyamıyormuşum gibi hissediyordum...

Harika bir duygu sürekli katlanıyordu sanki,

Bir süre sonra konser programı bitti ve ben Tv 'yi kapatıp,
hemen yatak odasına doğru gittim içinde bulunduğum hali koruyarak.

Karyolanın hemen uç kısmına bağdaş kurdum ve derin derin
nefes alıp vermeye devam ettim.
Sanki dünyada bile bulunmayan tatlar tadıyordum her nefeste,
mutluluk hat safhada, heyecan ile karışık anlatmak için
"HAZ" diyebilirim ancak hislerimi belki
100 de 1 ini kelimelerle ifade edebilirim.

Bu sırada gözlerim yarı açık,1mt karşımda duran gardırop ta
aynadaki yansımama bakıyordum.
Gardırobun kapağı sürgülü olmasına rağmen bir kapı kolu belirdi.
(Sürgülü kapağın kolu dikey duran ahşaptı)
Beliren kapı koluna hayret edip korkup oradan kaçardım normalde olsa,
ama içimde müthiş bir huzur, haz, heyecan elimi kapı koluna atmama sebep oldu.

Kolu tutmamla beraber tüm moleküllerinin içine nüfuz etmişçesine
sanki bir olmuş gibiydim onunla, menteşeleri çivileri
ahşabının kokusu rengi üzerindeki tozuna varasıya kadar bütünleşmiş ve
birlik duygusunu bir düzeyde yaşamıştım.

Sonra kapıyı yavaşça açtım ve gardırop olarak bildiğim yerin içinde
bir banyo büyüklüğüne yakın, sıvaları olmayan tuğlalardan örülmüş
bir oda ile karşılaştım, odanın içine girerken, odanın gözlerimin
bakmadığı yerleri de görebildiğimi hatta içine nüfuz ederek her yerini
aynı anda hissettiğimi hissettim.

Harcının içindeki her kum tanesini tuğlaların yapıları onları oluşturan her toz tanesini hissedebiliyordum
sanki iç içe girdik birbirimize aktık.

O kadar hoş bir ruh hali içindeydim ki heyecan duygusunun güven içindeki hali
gibi, ama oda değil. Tam olarak anlatacak kelime bulamadığım ve her an giderek katlanan
bir haz hali içindeydim.

Sonra dikkatim yukarıya çevrildi orada kapak olduğunu gördüm ve aynı anda tam kapağın
hizasından yere kadar inen demir bir merdivenin odanın ortasında olduğunu fark ettim.
Tutunarak yukarıya doğru çıktım kapağı yavaşça tutup kaldırdım yukarıya doğru.

İçinde bulunduğum ve anlatmaya en yakın kelime olan HAZ duygusu içinde kapağın açıldığı yere baktım. Karanlık bilmediğim bir yerdi bir tarafında ışık görünen çıkış yolu olan büyük bir mağaraydı.

Mağarada bir an düşündüm karanlık olan tarafımı keşfetsem yoksa çıkışa mı gitsem diye.
Kararım ışıktan yana oldu...
Geçtiğim yerleri sanki bir küreymişim gibi geçerken içine girip özdeşleşiyordum sanki.
Her toprak tanesini, köklerini, taşını hissederek ve aynı anda her tarafa bakıyormuşum gibiydim.
İçimde ne bir korku hali nede endişe yoktu, sadece heyecan la dolu HAZ halindeydim.

Mağaranın çıkışına gelince devasa ağaçların gövdelerinden ve onların göğe uzanan farklı tonlarda
yeşillerinden bir şey göremiyordum.
Çıktığım mağaranın yukarısına doğru çıkıp etrafa bakma ihtiyacı duydum ve yukarı doğru tırmandım.

Tepeye doğru yaklaşınca tepenin bir uçurumun yamacı olduğunu farkettim ve aşağıya bakmak için
ilerledim.

Öyle yüksekte duruyordum ki aşağıda yüce dağlar ve bulutlara bakarken hazdan sarhoş olmuştum sanki
aşağıya kendimi atsam belki 1 haftada ancak yere düşerdim.

Sonra etrafıma bakmak için arkama döndüm ve döner dönmez devasa cüssesi ile turuncu siyah beyaz çizgili
harika bir kaplan patilerini omuzuma koyuvermişti. Normalde korkudan orada ölmem gerekirdi,
ama üzerime ağırlığını vermiyor, gözlerimin derinine bakıyor ve hafif derinden güçlü duyulan hırıltılarla sanki
yıllardır göremediği dostuna hoş geldin der gibiydi.

Öyle sıcak bir samimiyet vardı ki aramızda içimiz bir bütün ama ayrı bedenlerde gibiydik.
Tatmadığım bir duyguydu bu ve anlatacak kelime bulamıyorum HAZ demekten başka,
dilim çaresiz kalıyor ve size anlatmaya çalıştığım duyguların belki de 100 de 1 ini yansıtıyor
bu HAZ kelimesi ve bu duygu her anımda giderek katlanıyordu.

Yere indi ve ben ona sanki bir çocuk gibi sarılıyor tüylerinin arasında ellerimi sürüyorum gıdısını okşuyordum.
Sanki büyük bir hasretlik duygusunu dışa vuruyordum.
Kaplan ve ben birbirimizden zerre kadar korkmuyorduk birbirimize nüfuz etmişçesine birlik hissi yaşıyorduk.

Beraber aşağıya doğru orman tarafına indik ve birde ne göreyim,
ormanda ne kadar güzel narin hayvan varsa hepsi toplanmışlar beni karşılıyorlar.
Harika duyguları o kadar hayvanla tekrar tekrar yaşamanın hazzı git gide katlanan bir sarhoşluk hissi veriyordu.
O narin karacalar, tertemiz bembeyaz tavşanlar harika kuyruğu ile tilkiler kocaman boynuzları ile güzel geyikler,
Rengarenk değişik Kuşlar, papağanlar, atmaca kartallar... hepsiyle hasret gidermeye çalıştım ve birlikte ormana doğru girdik...

Ormanda ilerlerken sanki küçük bir ordu gibi ormanın bittiği yere kadar geldik ve beni ormanda beklemek üzere onlar durdu.
Ben ilerledim ve ayağımın altında tertemiz kumların, karşımda sonu görünmeyen uçsuz bucaksız bir denizin ve şahane gökyüzü olan
ılık serin rüzgarlı bir yere geldim.
bir yere bakakaldım ama içimde hiç bir şaşkınlık, korku, endişe yoktu
tek bildiğim dilimin çaresizlikler içinde kalarak bulabildiğim kelime heyecanım sı HAZ duygusuydu.

Suya doğru gittim yüzmeyi bilmediğim umurumda bile değildi, göğsüme kadar o turkuazım sı berrak mavili suya girdiğimde,
karşıdan iki ayrı yüzgeç gördüm suyun üstünde, bana doğru hızla zikzaklar çizerek geliyorlardı.

O devasa vücutlarıyla suyun üstüne sıçrayıp dibe dalarken şaşkınlıkla bakıyordum bunlar yunus balıklarıydı.
Gelip etrafımdan dolanıp bana sürtercesine yanımdan geçtiler, ve biri tam karşımda durdu birbirimize baktık ve
ona doğru atladım deli gibi sarıldım sımsıkı o yumuşacık kaygan derisine şap şap vurup onun garip seslerle diğer arkadaşına
doğru gittiğini gördüm.

Diğeri benim yanıma geldiğinde sırt yüzgecinden kavradım ve beni sürat ile suyun ilerlerine kadar götürmesine izin verdim.
Sonra öbür yunus benim yanıma geliyor ona tutunarak başka tarafa gidiyorduk sanki oyun oynuyorduk birbirimizi seviyorduk.

Bir zaman sonra beni kıyıya doğru getirdiler ve vedalaştık.

Kıyıya döndüğümde kumsalda kumsal boyunca insan duruyordu, kimisi havlusunu sermiş güneşleniyor kimisi şezlongunda uzanıyor,
kimisi de şemsiyenin altında denize doğru bakıyordu.

Baktığım alanda ne kadar insan varsa hepsinin ruhunun içinin derinliklerine kadar görebiliyordum konuşmadan.
Konuşmaya ihtiyaç duymuyordum sanki onlar ile bir olmuştum.
Hepsini tanıyordum ve kötü olarak bildiğim Aşağılık denecek insanlarda vardı orada.
O kadar şaşırmıştım ki oradakileri özünde ne kadar değerli olduklarını görünce.
Ne kadar büyük hatalar suçlar işlemiş olursa olsun oradaki insanların özünde ne kadar değerli varlıklar olduklarını gördüm.
Şunu diyebilirim ki;
Hitler’in bile yanına ne kadar melek koyarsanız koyun Hitler’in değerinin karşısında bir hiç olarak kalacaklardır melekler.

Sonra aralarından konuşmadan geçip ormanda beni bekleyen hayvanların arasına girdim.
Yaşadığım HAZ duygusu hiç eksilmeden ve her saniyesinde kat kat katlanarak çoğalıyordu.

Onlara ellerimi sürerek birlikte mağaranın ağzına kadar geldik.
Onlarla vedalaşarak mağaraya girdim ve aynı geldiğim kapağa ileriye doğru gittim,
kapağı kaldırdım merdivenden aşağıya indim, odanın kapısını açtım ve yatak odasına geçtim bunları yaparken Haz duygusu içinde
sarhoşluk içerisindeydim etrafımdaki her şeyle birliği yaşıyordum.

Yatağa tekrar oturdum gardırobun kapısı kapandı kol yok oldu ve ben gözlerimi açtığımda gözlerim kıpkırmızı olmuş
aynadan kendime bakıyordum
üzerimdeki atlet gözyaşlarımdan sırılsıklam olmuş içimde büyük bir hüzün ile kendimi yatağa doğru devirdim ve
hüngür hüngür çocuklar gibi ağladım ağladım ve kendime sürekli şu soruyu soruyordum;
Neden! Neden! Neden!, neden ben geri döndüm ki! ne işim var benim burada...

Yaşadığım rüya değildi böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamadım.
Yaşadıklarımı anlatacak kelime bulamadığımdan içimde büyük bir sıkıntı yaşıyorum.


Ben o yaşadığım şeyden sonra artık farklı biriyim;

Cehennem diye bir yer, Şeytan diye bir varlık, günah diye bir şey olduğuna inanmıyorum...
Korku ve suçluluk duygusu benden silindi.

Tek önem verdiğim şey vicdan/merhamet.


Allah’ın dışı olamayacağına göre, Allah ile bir olan yerde Cehennem, Şeytan, Günah gibi vb.... gerçek olduğuna inanmıyorum asıl olan saf/yoğun sevgidir/aşk tır...

Bu konuyu yazdır

  Giriş
Yazar: Şener Canöz - 14-02-2017, Saat: 22:54 - Forum: TEKİRDAĞ SPİRİTÜELLERİ - Yorumlar (4)

Merhabalar Ben Tekirdağ aranıza katılıyorum ifi forumlar dilerim herkese.

Bu konuyu yazdır

  BULUNDUĞUNUZ ORTAMA DİKKAT EDİN; BİO - ENERJİNİN KAPISI ARALANIYOR
Yazar: Emka - 14-02-2017, Saat: 13:25 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

İnsandaki enerji alanlarını anlamanın sınırına gelmiş bulunuyoruz. Bunun işareti, penisilinle DNA kodlarının deşifre edilen sonuçlarının karşılaştırılmasıdır, belki de artık yaşamın ve sağlığın ebedi değişimi ya da evrimi ile karşı karşıyayız. 80´li yılların ortalarında "Beden Elektriği" adlı kitabın yazarı olan Dr. Robert Becker enerji alanlarını araştırıyordu. Becker, öncelikle "yaşam bilgisi" gerekli diyor ve geleneksel acı tedavisinin eskidiğini, acının bilinçli bir doğal yaşam anlayışı ile engellenebilecek elektriksel bir olay olduğunu belirtiyordu. Şimdi yüzyılın sonuna gelirken, dünyanın her yerinde önde gelen birçok bilim adamı, hastalıkları iyi edebilecek enerji alanlarını keşfediyorlar ve gerçek başarılar elde ediyorlar. 

Günümüzün modern bilimi birleşik enerji alanlarını yeniden keşfediyor. Antik Çin´de görünmeyen bir Meridyen sistemin dokulara nüfuz ettiği öğretilirdi, bu akıcı ve besleyici enerji kanallarına "Ch-i" denirdi. Chi-i enerjisi bedene akapünktür noktalarından girer ve organik yapılara nüfuz ederek, yaşam gücü getirir. Çinliler bu enerjinin akışı durduğunda veya dengesi bozulduğunda, organik sistemlerin bozulduğunu biliyorlardı. Benzer bir diğer kaynak Hindu Yogi literatürüdür, özel olarak enerji merkezlerine "Şakra" adı verilmiştir, sözcüğün kelime anlamı "Çarklar" dır. Fizik bedende en az yedi ana şakranın bulunduğu kabul edilir, anatomik olarak her ana şakra, ana sinir merkezleri ve ana endokrin guddeleriyle bütünleşir. Daha birçok küçük şakra vardır, bunlar ise bedendeki yapısal merkezlerle ilgilidirler; dizler, bilekler ve dirsekler gibi... Genel olarak insan vücudundaki majör ve minör tüm şakraların sayısının 360´ın üzerinde olduğu kabul edilir. Şakralar ayrıca, fiziksel özle yani hücrelerle de ilişkilidirler, "Nadis" adı verilen özel enerji kanalları aracılığı ile hücrelere ulaşırlar. Nadis, çok ince "süptil" ya da çok yüksek bir titreşimde varolan bir enerji türüdür. Çeşitli Hindu veya Tibet kaynağında, insan anatomisinde 72.000 Nadis enerji kanalı tanımlanmaktadır. Bu karmaşık ama kompleks sistem, fiziksel sinir sistemini bütünüyle kontrol eder. 

Enerji alanlarına bilimsel bakış

Batı kültürü, tarih boyunca teknoloji aracılığı ile bilimsel testler yaparak, ölçerek, biçerek, deneyerek anlasa da, anlamasa da çeşitli sıradışı ya da sıradışı zannettiği olayı değerlendirmiştir. Zaman içersinde, bio-enerji alanları çok tartışılmış, yeterli ve sürekli yaşanan veriler olmasına rağmen bir ölçüm veya tanımlama yapılamamıştır. Çünkü Şakralar ve Meridyenler, batı bilimcileri ve bilimi tarafından ilkel Doğu kültürünün mistik yapısı olarak görülmüş ve reddedilmişlerdir. Ama son yıllarda, Şakralar, Akapünktür Meridyenleri ile beraber yeniden gündemdedirler; süptil enerji teknolojisi oluşmakta, ölçümler yapılmakta, varlıkları ve özellikleriyle önceki evren anlayışımıza yeni bir vizyon getirmektedirler. Aynı zamanda da, doğanın tanımlanması için yeni bir matematiğe ihtiyaç olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır; fraktallar ve algoritmik formüller farklı ve yeni bir dinamiği gösterirlerken, bio-enerji alanlarından gelen düzensiz ama sürekli titreşimler kaydedilmektedir. Kuantum Fiziği bize, maddenin özünün yani "cevher" in kendi halinde olmadığını ve gözlemlenemediğini söyler fakat daha ince yani süptil enerji parçacıkları organize edilmekte, sınırlandırılmakta ve tanımlanabilmektedirler. Fiziksel özün içine doğru yapılan daha derin bir araştırmada, bir veya birden fazla elektrik enerjisi ile veya enerji alanıyla karşılaşırız. 

Tüm madde örneklerinde, ağaç, kaya veya hayvan, hangisi olursa olsun bu alanlar vardır çünkü tümü parçacık, atom ve hücrelerden oluşurlar. Alanların her birisi sabit ve dinamik bir denge içindedirler; cevherin yoğunluğunun azlığı yani daha az katı maddelerdeki enerji alanı daha enerjik ve özel bir güç yaratmaya daha yöneliktir. Uyumlu titreşimler (rezonanslar) doğanın ilkel fizik bağlarıdırlar, her frekans veya frekans bandı, doğal ya da yaratılmış uyumlu bir titreştiricidir. Öte yandan, bir enerjinin titreşim türüne göre yankı yapısı yani titreşimleri özümleme veya etkileme yapısı veya karakteri anlaşılır. Kuramsal olarak, evrende varolan tüm frekans titreşimleri bedende mevcuttur ama bunların içinde saniyede milyar veya trilyon sayıda titreşen dönemsel titreşimler vardır ve ölçümlenmeleri şu an için mümkün değildir. Yaşayan veya durağan, atıl olan her madde özü, ister mineral, ister kimyasal yapıda olsun kendi enerji alanında özgün bir titreşime sahiptir, bu onun imzası gibidir yani etkin veya sabit her titreşim, kendi alanında özgün bir karaktere sahiptir, böylece alanların ve titreşimlerin güçleri anlaşılır ve örneklenebilir. Alanın ana kaynağı çevresiyle beraber bir insandır, size ne olursa olsun, bunu önce enerjiniz algılar yani etki geldiğinde önce enerji alanınız delinir veya etkilenir ancak ondan sonra sinir sisteminiz bilgilenerek, beyne haber yollar. Enerji alanımızda yer alan bilgilerin ya da bilgi yüklü titreşimlerin miktarı, nörölojik bilgilerimizden binlerce, onbinlerce kez daha fazladır ve bu bilginin kullanım hızı saniye ile dahi ölçülemez. Aynı enerji alanımız, bedenimizin sağlığı ile ilgili sayısız bilgiyi de içerir, bedenimizdeki sorunlarla ilgili dokusal ya da kimyasal bilgi veya nörölojik ya da patalojik bilgi bu alanda bulunur. 

AAEAAQAAAAAAAAYSAAAAJGMyYTBjNzIxLTMwZDMt...NzFjYQ.png

Enerji alanlarının Aura ile ilgisi 

Konunun en önemli ismi İnsan Enerji Alanları Bilimi araştırmacısı ve "The Science of Human Vibrations/İnsani Vibrasyonlar Bilimi/Malibu Publishing/1995" kitabının yazarı Dr. Valerie Hunt´dur. Hunt geçen 20 yıl içinde UCLA Elektromiografik Laboratuarları´nın Psikolojik Bilimler Bölümü´nü yönetirken, sinir-kas sistemiyle "neuromuscular" ilgili düşük düzeydeki enerji örneklerini belirledi ve kaydetti. Bu düşük güçteki aktivite bir içgüdü gibiydi, bilinmeyen bir kaynaktan geliyordu. Özel Elektromiografi aygıtlarıyla çalışan "Bu aygıtlarla uzayda bulunan astronotların beyin, kalp ve kas sinyalleri ölçülmektedir." Dr. Hunt, söz konusu enerjinin kasların çok çalıştığı zamanlarla, dinlenme zamanları arasında yoğunlaştığını belirledi, yeni örnekler kaydetti. Beden ile ruh arasındaki enerji ilişkilerini de araştıran Dr. Hunt, deriye yerleştirdiği özel gümüş/gümüş klorid elektrotlar aracılığı ile miliwolt düzeyindeki enerjileri saptadı, bu enerji birikimi de yine ara dönemler sırasında oluşuyordu yani normal anlarda artıyor, çalışma veya dinlenme anlarında azalıyordu. Benzer bir deneyi Glendale, California´daki Şifa Işığı Merkezi´nden Rosalyn Bruyere tarafından yapıldı ve auraların tam o anlarda oluştuğu onaylandı. Elde edilen veriler, bilgisayarlara yüklendiğinde ortaya çıkan raporlarda, enerji renk ve miktar olarak görünüyor, Çakralara doğru hareketleniyor ve kişinin çevresinde değişen auralar "renkli enerji bulutları" oluşuyordu. Sonogram frekans analizleri ve Fourier Testleri yapılarak, veriler derinlemesine incelendi, sonuçlar inanılmazdı. Enerji dalgalarının formları ve frekansları değiştikçe renkler de değişiyor veya etkileniyorlardı. Bruyere, aura daki mavi rengin özelliğinden söz ediyor ve elektronik ölçümlerde bu rengin daima aynı kaldığını ve aynı bölgelerde bulunduğunu raporunda yazıyordu. Aynı deneyi yapan Dr. Hunt, yedi aura görücüsünü yani algı düzeyi yüksek yedi "pşisik" kişiyi deneylerinde kullandı. Denekler aura renklerini doğru olarak gördüler ve benzer sonuçlara ulaştılar. Bunun üzerine Dr. Hunt, yüzyıllardır anlatılan aura görücülüğünün bir gerçek olduğunun, ilk kez tarafsız bir bilimsel ortamda kanıtlandığını açıkladı. 

Odanın elektriği azalınca, aura bozuluyor; 

Bilindiği gibi, elleriyle şifa veren şifacılarle, şifa verilenler arasında bir tür bütünleşme veya birleşme olduğu varsayılır. Örneğin, şifacı acıya veya ağrıya yönelmişse. tansiyonu düşmekte ve ortaya güçlü mavi-beyaz-mor enerji alanları çıkmaktadırve bu alanların verici ile alıcı arasında bütünleştirici bir rol oynadığı görülmektedir. Deneyimli şifacılar, şifa seansını bitirdiklerinde, şifa verilenle aynı enerji alanlarını artı paylaşmaktadırlar; bunun gözlemlenebilmesi ve kontrolu şifanın başarılı veya başarısız olduğunun göstergesidir. Kullanılacak araç ise basit bir Aurametre veya sayfalarımızda gördüğünüz araçtır. NASA Uzay Programı sırasında elektromanyetik alanların etkileri araştırılırken, "Mu" adı verilen özel bir adada deneyler ve ölçümler yapılmaktadır. Korunmalı olan bu özel oda UCLA Fizik Bölümü´ndedir, odada havadaki doğal elektromanyetik enerji ölçülmekte ve çekim alanları veya oksijen miktarı değiştiğinde ortaya çıkan farklılıklar gözlemlenmekte ve özel aygıtlarla, elektromanyetik enerjilerin frekansları belirlenmektedir. Buraya kadar herşey bilimsel ve normaldir ama işin içine bir aura-görücüsü girinceye kadar... Deneylerde bulundurulan bu aura görücüsünün aldığı sonuçlar ise inanılmazdır. 

Atmosferdeki elektrik yükü azaldığında, aura alanları düzensizleşmekte, dağılmakta ve anlamlarını yitirmektedirler yani duyusal feedback azalmaktadır. Bu durumda, insanın bedenini algılama oranı düşeceğinden özellikle uzaydayken bedenindeki değişiklikleri de fark edemeyecektir. Aura-Görücü, enerjinin akıcı olmadığını, şakralar ve insanlar arasında sıçradığını ve enerjinin görüntüsünün balık ağına benzediğini söylemektedir ve bu görüntü Meridyan yollarıyla ilgili değildir. Odadaki elektromanyetik enerji tamamen tükendiğinde, geriye sadece içerde bulunanların enerji alanları kalmaktadır. Bu durumda, birisinin enerji alanı, diğerininkini zayıflatmaktadır. Atmosferik elektromanyetik enerjinin yokluğu, bireysel alışverişi arttırırken, aralarında bir karmaşa oluşmaktadır yani genelde bir bozukluk ortaya çıkmaktadır. Bu sonuca çok benzer bir olay, yoğun üzüntü, acı ve ağlama anlarında ortaya çıkmaktadır; aşırı üzülen bir insanın çevresindeki elektromanyetik enerji hızla azalmakta ve besleyici özelliğini yitirmektedir. Oda deneyinde elektromanyetik enerji düzeyi arttırıldığında, aura alanları düzelmekte ve normale dönmektedirler. Denekler kendilerini temizlenmiş hissetmekte ve bilinçlerinin açıldığını söylemektedirler. Auralar parlak renklere dönüşmekte ve beyaz vibrasyonlar çoğalmaktadır. Kısacası, bulunduğumuz çevrenin yani atmosferin elektrik yükü veya oranı bizi etkilemekte ve değiştirmektedir. 

Bio-enerji alanı gerçekten şifa veriyor mu? 


Dr. Hunt, biyolojik tıbbın ve psikoloji yöntemlerinin gelecekte tedavi ve kontrol için bioelektriğe öncelik vereceklerine inanıyor. Şu anda rahatsızlığın ve sağlığın bu alanda başladığını biliyoruz; Dr. Hunt´a göre bu alan teşhis ve tanı alanıdır, öyleyse neden bu alandan yararlanmayalım? Araştırmalar dünyadaki temel ve ilkel tüm reaksiyonların elektromanyetik enerji alanları arasında olduğunu gösteriyorlar; bu reaksiyon ilişkisi çok dinamik ve hızlıdır. Deneylerde bu bağlamda patlamalar görülmüştür ve yaşadığımız olayların çoğu bu patlamaların ardından oluşmaktadır. Dr. Valerie Hunt, 1992 yılında Bioenerji Alan Vakfı´nı kurarak, yirmi yıllık birikimini aktardı. Bugün bu vakıf, koruyucu sağlık konusunda, tümüyle yeni bir bilimsel bakış açısı ve tıbbi yöntemler kullanarak, teşhislar ve tanılar yapıyor ve Yeni Çağ´ın müjdesini veriyor ama herşey bilimsel olması kaydıyla...

Bu konuyu yazdır

  Aralık 2012 Bir Gerçekti - Mayalar Yanılmadı
Yazar: Emka - 14-02-2017, Saat: 09:12 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorumlar (2)

Yanılmadıkları önümüzdeki yıllarda ortaya çıkacak.Onlar kendi inanç sistemlerine göre dünyaya yaklaşacak bir şeyi bekliyorlardı. X planetin güneş sistemine giriş tarihi 21 Aralık 2012 yaklaşık 3 senedir güneş sisteminde. X planette yaşayan Anunnaki ırkı Sümerlerin tanrı olarak bildikleri ırk. Sümer tarihinde birçok Anunnaki kişilik bulunmakta bunları buraya yazmaya gerek yok. X planet yaklaştığında ilk ziyaret edecekleri yer Anadolu olacak. Çünkü eski geldikleri ve işaretledikleri bölge burası. Sümer şehirlerinin hepsi bu bölgedeler. Anunnaki ırkının 20-30 bin yıl süren secereleri ile x planetin döngüsü benziyor. Mayaların takvimlerindeki 3600 yıllık döngü ile benzerlikler bulunuyor.Dinler tarihinde etkileri belli olan Sümerler X planeti çağlar önce yazmışlar Günümüzde yaklaşan X planet dinler tarihinde neleri değiştirir. Tek tanrı dünlerde bulunan birçok efsane ( nuh tufanı, gökten koyun inmesi vs. ) Sümerlerden geliyor.


16708336_1839695919638496_7182814531896444494_n.jpg

Sümerlerin Ur kenti.Tüm tek tanrılı dinlerin başlangıç kabul ettiği Hz İbrahim in doğduğu şehir. Irakın Nasiriye şehrinde. ABD Irak işgali sırasında ilk Nasiriye şehrinde karargah kurar ve bölgedeki Sümer Ziguratını kontrol altına alır. Öyle ki daha ABD ordusu Irak işgaline başlamadan bölgede ajan faaliyetleri olduğu biliniyor. Özel birlikler bölgeye sevk edilirler gizli bir araştırma başlatılır. Araştırma konusu nedir halen bilinmemekte. Bölgeye özel görüntüleme ( X ray benzeri ) cihazları gönderildiği söylenmekte. Sümerlerin eski Ur şehri ve ziguratı halen ABD nin askerleri tarafından kontrol edilmekte ve araştırmalara izin verilmemekte. Bölgeyi araştırmaya çalışırsanız haber olarak çok az bilgiye ulaştığınızı göreceksiniz.

2012 yılın ortalarında Suriye nin Şam kenti yakınlarında antik bir kent ortaya çıkarılır. Suriye Stonehenge... Şehir tüm tek tanrılı dinlerin özellikleri taşımakta.

Ayrıca dünyada masonik kilise başlangıcı olarak kabul edilen bir bölgesi bulunuyor. Araştırırsanız detaylarını göreceksiniz. Suriye Stonehenge olarak adlandırlan yapının tarihi 10.000 yıl öncesine kadar gidiyor. Sümerlerin Ur kenti ile yaklaşık aynı yaştalar. Muhtemelen aynı yıllarda bölgeye yerleşilmiş. Suriye de çıkan savaştan sonra bölgeye Rus askerleri gelirler ve bu şehri ve bölgeyi kontrol altına alırlar. Halen bölgeye giriş çıkış yasaktır. Bölgedeki halk tahliye edilmiştir. Suriye deki bu şehir Şam ın Bakha Köyüne yakın. Bu bölgede daha önce Rusya ya ait bir uçak bilinmeyen sebeple düşmüştü. Uçağı muhaliflerin düşürdüğü söylense de muhaliflerin elinde böyle bir imkan yok.

16508685_1839695282971893_4388991524373659157_n.jpg

Tarihteki Bakhalıları da incelemek lazım Bunlar olurken Türkiye de Urfa yakınlarında Göbekli tepe şehri bulunur. Bu iki şehirle hemen hemen aynı tarihli köy ilk din merkezi kabul edilir. İlk tek tanrılı din merkezi olarak dünyaya lanse edilir. Burada şunu da ekleyeyim Urfa nın Hz İbrahimle ilgisini yukarıdaki Ur şehri ile de bağlayabiliriz. İki şehir ( Ur ve Bakha ) büyük güçler tarafından kontrol altına alınmış durumda. Son halka göbekli tepe ile üçgen tamamlanmış olacak. Göbekli tepe bu iki şehirden daha eski bir yerleşim olması nedeni ile kilit nokta olabilir.


16681747_1839696029638485_2192409231483172206_n.jpg

SON HALKA KİMİN ELİNE GEÇECEK ?

Tüm bu anlattıklarım Sümerlerin ve X planet gezegenin haberleşmesi ile ilgili olabilir. 2016 tarihine geldiğimizde unutulan X planetin haberi bir anda ortaya çıkar.

Daha önce NASA ve diğer güçlerin uzay araştırmalarında bunların bilindiği yukarıda izah etmeye çalıştığım nedenlerden varsayabiliriz. X planeti keşif ettiği söyleyenler ise amatör sayılabilecek imkanlarla bulan iki matematikçi olması ilginç değil mi. Gökyüzünü teleskopla izleyen büyük güçler bunu görememiş olabilir mi ?

X planet bir şekilde dünyaya yaklaşacak bu tarihsel olarak birçok kavimin efsanelerinde farklı şekillerde var. Bu üç şehri ele geçirmek ve burada her ne varsa elde tutmak X planet ile dünya arasındaki bağlantılarda önemli olmalı. Daha geniş ve detay olarak bakılabilir ama düşünce dinler tarihi ve X planet bir şekilde çakışıyor.

Dünya da büyük değişimlerin olacağı 2012 de söylendiğinde inanmayan birçok kişi vardı. Yaklaşan değişim bakalım neler getirecek. Şehirleri harita üzerinde işaretleyen bir arkadaşımız resim göndermiş ekleyelim ve haritadan ayrıntıları görelim.

Bu konuyu yazdır

  SU İLE NEGATİF ENERJİ TESPİTİ
Yazar: Spiritüeller - 13-02-2017, Saat: 23:40 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Negatif enerji kavramına inananlardan mısınız bilmiyoruz ama bu tür enerjilerin olduğunu düşünenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Peki bu fikre sahip olanlara göre, evde negatif enerji olup olmadığını anlamanın basit bir yolunun bir bardak sudan geçtiğini söylesek?

Bazı kesimlere göre yaşadığımız yerlere belli enerjiler göndeririz.

Bazı kesimlere göre yaşadığımız yerlere belli enerjiler göndeririz.
Özellikle evlerimiz, tam bir enerji çorbasıdır. Düşüncelerimiz, hislerimiz ve duygularımız farklı tiplerde enerjiler oluşturur ve diğer enerjileri de kendilerine çekerler. Ayrıca eve giren diğer insanlar da eve pozitif veya negatif enerjilerini getirebilirler.
Bu negatif enerjilerin ruh halimizi ve moralimizi etkilediği düşünülür.

Bu negatif enerjilerin ruh halimizi ve moralimizi etkilediği düşünülür.
Biriken negatif enerjiler sonucunda karamsar düşüncelere sahip olabilir, sürekli bir stres halinde olabilirsiniz. Daha kötüsü bu enerjiler evinize yerleştiğinde bir nevi her yere siner, 
Bu negatif enerjiler hayatınızın her alanına etki etme gücüne sahip.

Bu negatif enerjiler hayatınızın her alanına etki etme gücüne sahip.
İlişkilerinizde sorunlara neden olabilir, geçimsiz biri haline dönüşmenize sebep verebilir, yanlış kararlar almanızın önünü açabilir. Neticesinde de gergin, yorgun ve kırılgan hissedebilirsiniz; hatta yaşam sevincinizi bile kaybedebilirsiniz. Bu nedenle evdeki negatif enerjiyi düzenli olarak ortadan kaldırmak önemli bir önlem.Gelelim negatif enerjiyi nasıl tespit edeceğinize.

s-98b4daa447a639bd61a40fe9dce03de7904ef5b1.jpg

Gelelim negatif enerjiyi nasıl tespit edeceğinize.
Bu konu üzerinde çalışmaları olan Marina Bravo'ya göre yapmanız gereken basit. Şeffaf olan herhangi bir bardağı alıyor ve bardağın 3'te birini dolduracak kadar deniz tuzu ekliyorsunuz. Sonra kalan boşluğun yarısına önce su, diğer yarısına ise beyaz sirke ekliyorsunuz.
Karışım hazır olduktan sonra tek yapmanız gereken negatif enerji olduğunu düşündüğünüz odaya bardağı koymak.Burada dikkat edilmesi gereken şey bardağı gizli bir noktaya koymak ve bir gün boyunca bekletmek, bardağın bu süre boyunca hiç oynatılmaması gerek. 24 saat sonunda bardağı kontrol ediyorsunuz, eğer tıpkı bıraktığınız gibiyse odada negatif enerji yok demektir.

Bunun dışında eğer bardakta baloncuk veya başka bir oluşum görüyorsanız, odada negatif enerji var demektir.Bu durumda yapmanız gerekense, bardağı bıraktığınız gibi bulana dek her gün aynı süreci yeni karışımla uygulamak. Karışım, negatif enerjiyi kendisine çekerek bir miktar temizleyecektir. Bardaktaki eski karışımı da evin dışına dökmeniz daha faydalı olacaktır.

Özetle negatif enerjiye inanıyorsanız, bu tür enerjilerin var olduğunu düşünenlerin uyguladığı bu yöntemi uygulamanız yararınıza olabilir.

Bu konuyu yazdır

  SPİRİTÜEL UYANIŞIN 12 BELİRTİSİ
Yazar: Emka - 13-02-2017, Saat: 21:23 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

1) Bedensel ağrı ve sızılar:
Özellikle sırt, bel ve boyun bölgesinde. Bu ağrılara içinizdeki “Mesih Tohumu" uyanırken DNA seviyelerinde meydana gelmekte olan yoğun değişimler neden oluyor. Bu ağrılar geçicidir.

2) Nedensiz derin bir üzüntü:
Geçmişinizi serbest bırakıyorsunuz. ( bu yaşamınızı ve geçmiş yaşamlarınızı ) Ve bu da derin bir üzüntü hissetmenize neden oluyor. Bu uzun yıllar yaşadığınız bir evden yeni bir eve taşınma deneyiminize çok benzer. Yeni eve taşınmak istemenize rağmen, eski evinizdeki anıların, enerjilerin ve deneyimlerin bırakılışının hüznü de sizinle beraberdir. Bu üzüntü geçicidir.

3) Nedensiz ağlamak:
Bu da iki numarada belirtilen duruma benzerdir. Ağlamak iyi gelir ve sağlığınıza da yararlıdır. Ayrıca eski enerjiler bu yolla dışarı atılır. Bu da geçici bir durumdur.

4) Mesleğiniz de ya da kariyerinizde ani bir değişim:
Bu çok yaygın bir belirtidir. Siz değiştiğiniz zaman çevrenizdeki şeyler de değişir. Şu anda kendiniz için “Mükemmel” işin ya da kariyerin ne olduğuyla, onu bulmakla ilgili endişelenmeyin. Çünkü bu da geçici bir durum. Şu anda geçiş dönemindesiniz.Tutkunuza uygun olan işi bulana kadar,birçok iş değişikliği yapabilirsiniz.

5) Aile bağlarından uzaklaşma:
Geçmiş karmalarınız yoluyla şu anki biyolojik ailelerinize bağlısınız. Karmik zincirin dışına çıkmaya başladığınızda eski ilişkilerinizin bağları da serbest kalmaya başlar. Bu durum size,arkadaşlarınızdan ve ailenizden uzağa sürükleniyormuşsunuz gibi görünür. Bu da geçicidir. Eğer sizin için de uygunsa belirli bir zaman sonra onlarla ” yeni bir ilişki “ geliştirebilirsiniz. Ancak bu ilişkiler, karmik bağları olmayan” yeni enerji “ temelli ilişkiler olacaktır.

awaken-spiritual-gifts.jpg


6) Uyku düzenindeki tuhaflık:
Muhtemelen birçok gece 02.00 ile 04.00 arasında uyanıyorsunuz. Siz birçok çalışmayı aynı anda yürütüyorsunuz ve bu da sıklıkla “mola” vermek için uyanmanıza neden oluyor. Bunun için endişelenmeyin. Eğer tekrar uyuyamıyorsanız, yatakta kalıp insani şeyler için endişeleneceğinize, kalkıp bir şeyler yapın. Bu durum da geçicidir.

7) Yoğun rüyalar:
Bu rüyalar; savaş, takip edilip kovalanma ya da yaratık rüyalarını da içerir. Aslında tam olarak içinizdeki eski enerjileri serbest bırakıyorsunuz. Bu eski enerjiler
sıklıkla savaş, bir şeyden ya da canavarlardan kaçıp kurtulma sembolleriyle temsil edilir. Bu da geçicidir.

8) Yönsüzlük duygusu:
Bazen kendinizi topraklanmamış hissedersiniz. İki ayağınızla yere basamıyormuşsunuz ya da iki dünya arasında yürüyormuşsunuz gibi. Bu bir “Mekânsal Meydan okuma” dır. Bilincinizin yeni enerji ye geçişini deneyimlerken, bedeniniz bazen arkada kalır. Yeni enerjiyi topraklamaya yardımcı olması için doğada zaman geçirmelisiniz. Bu da geçici bir durumdur.

9) Kendi kendine konuşmanın çoğalması:
Sıklıkla kendinizi, kendinizle konuşma yaparken bulacaksınız. Aniden fark edeceksiniz ki son yarım saattir kendinizle gevezelik etmişsiniz. Bu konuşmalar, varlığınızda ortaya çıkan “iletişimin yeni” bir seviyesidir. Kendinle konuşmak aysbergin görünen ucudur. Bu konuşmalar giderek artacak. Akıcı, uyumlu ve anlayışlı bir hale gelecek.
Merak etmeyin, delirmiyorsunuz. Siz Yeni Enerjide ki Şambra’sınız.

10) Yalnızlık hissi-hatta diğerleriyle birlikteyken bile:
Kendinizi yalnız ve diğerlerinden uzaklaşmış hissediyor olabilirsiniz. Gruplardan ve kalabalıklardan “kaçmak” istiyor olabilirsiniz. Shaumbra olarak kutsal ve yalnız bir yoldasınız. Yalnızlık sizi ne kadar bunalmış hissettirse de, böyle zamanlarda diğerleriyle ilişki kurmak size çok zor geliyor. Ayrıca yalnızlık duygusu, rehberlerinizin ayrılmasıyla da bağlantılı. Onlar bütün yolculuklarınız ve yaşamlarınız boyunca sizinle birlikteydiler. Sizin tanrısallığınıza yer açmak için onların geriye çekilme zamanıydı. Bu durum da geçicidir. Bu boşluk sizin kendi Mesih bilincinizin enerjisi ve sevgisiyle dolacak.

11) Tutkunun yitirilmesi:
Kendinizi tümüyle tutkusuz, heyecansız, herhangi bir şey yapmak için isteksiz hissediyor olabilirsiniz. Bunun için kendinize kızmayın çünkü bu da geçici. Bu, tıpkı bilgisayarı yeniden başlatmaya benzer. Bilgisayarınıza daha yeni ve gelişmiş bir işletim sistemi yüklerken, ona belirli zaman aralıklarında kendini kapatması için talimat vermeye ihtiyaç duyarsınız. Bu durumda da yeni Mesih-tohum enerjisini yüklemektesiniz.

12) Yuvaya geri dönmek için aşırı özlem duymak:
Bu, belki de tüm belirtiler için de en zor ve meydan okuyucu olanıdır. Varlığınızın çok derinlerinde, bu gezegenden ayrılmak ve yuvaya dönmekle ilgili karşı konulamaz
bir arzu hissediyor olabilirsiniz. Bu “intihar arzusu” değildir. Bu istek, öfke ya da düş kırıklığından da kaynaklanmaz. Kendiniz ya da başkaları için drama neden olmak ya da onunla uzlaşmak istemezsiniz. Sizin, oldukça basit bir nedenden ötürü yuvaya dönmek isteyen sessiz bir parçanız var. Siz karmik döngünüzü tamamladınız. Bu yaşam için var olan kontratlarınızı bitirdiniz. Hala bu fiziksel beden içindeyken yeni bir hayata başlamaya hazırsınız. Bu geçiş sürecindeyken diğer tarafın nasıl
olduğuyla ilgili içsel hatırlamalarınız oldu. Burada Dünya’da başka bir göreve gönüllü olmak için hazır mısınız? Yeni enerji de olmanın getireceği meydan okumalara hazır mısınız? Evet!

Gerçekten şimdi Yuva’ya gidebilirsiniz. Fakat buraya çok uzaklardan bir çok, bir çok yaşamdan sora geldiniz ve şimdi filmin sonunu görmeden buradan ayrılarak ona yazık etmiş olursunuz. Ayrıca, RUH’un (spirit), yeni enerjiye geçiş yapan diğerlerine yardım etmeniz için size ihtiyacı var. Onların, aynı sizin gibi eski enerjiden yeni enerjiye geçiş yolculuğunu yapmış olan insan rehberlere ihtiyacı var. Şu anda üzerinde yürüdüğünüz yol, sizin” Yeni Tanrısal İnsanlığın” öğretmenleri haline gelmenize

olanak veren deneyimleri sağladı. Yolculuğunuzun yalnız ve karanlık olduğu zamanlarda hatırlayın, asla tek başınıza değilsiniz

Bu konuyu yazdır

  TELEPATİK GÜÇLERİMİZİ AŞKTA KULLANMAK
Yazar: Spiritüeller - 13-02-2017, Saat: 18:27 - Forum: TELEPATİ - Yorumlar (1)

Ruhsal öğretilerde der ki ? Herkes kendi evreninde, kendi dünyasında tektir? Yaradılışın sistemi çok ilginç işliyor. Bedenimiz, hava, su, toprak, dünya, evren herşey atomlardan oluştuğuna göre, ve atomlar da kocaman bir boşluk içinde dönen elektron ve protonlardan oluştuğuna göre, evrende muazzam bir boşluk var demektir. Buna ALAN diyoruz. ALAN ın içinde aslında boşluk yok. Burada fizik kanunlarından ve maddeden farklı hareket eden bir enerji var. Bu enerjinin kaynağı bilinmiyor. Ezeli ve ebedi, yani hiç yok olmayacak ve başlangıcı belli değil. Ama 1 metreküplük havadaki boşluktaki enerji ölçülmüş ve 10üzeri40 bulunmuş. Yani sadece o kadarı bile ısı enerjisine çevrilebilseydi dünyadaki okyanusların tamamı bir anda buharlaşabilirdi?Enerji, suya atılmış bir taşın oluşturduğu halkalar gibi hareket ediyor ve yayılıyor. Bir frekansı var. Dalgaboyu var. Gücü var. Ve tabi mors alfabesi gibi kodlar taşıyor yani evrensel BİLGİ taşıyor.
Biz insanlar bu ALAN da nasıl faaliyet gösteriyoruz peki?
Hücrelerimizden yayılan enerji de aynı enerji?Ama bu enerjinin gücü, taşıdığı kod, frekansı tamamiyle BİLİNÇALTI mızdan geliyor. Beyin ilginç bir organ. Elektromanyetik bir yapısı var. Ve tüm duygu ve inanç kalıplarımızı evrendeki alana sürekli yayıyor. İlişkilerimizde sürekli bir kısır döngü içindeysek, bu genellikle bizim bilinçaltımızdaki inanç kalıbından ileri geliyor diyoruz. Ama bunun mekaniğini tam olarak bilmiyoruz. Kendiliğinden olan bir şey.


HER İNSAN KENDİ BİLİNÇALTINDA OLAN KALIPLARINI YAŞAR


Eğer bir kadın ?Ben evlenemiyorum çünkü etrafımdaki erkekler hep başkalarını tercih ediyor.? diye bir inanç kalıbına sahipse, bunu evrendeki boşluğa yaymaya başlıyor. Bu inanç kalıbının bir titreşim frekansı var. Bunu belirleyen şey, o kadının korkusunun düzeyi?Bir ivmesi var?Bu duygularının ne kadar yoğun olması ile ilgili?Bir de kodu var. Kod, elbette inanç kalıbının kendisi?Bunu evrene tıpkı bir radyo istasyonu gibi yaymaya başlıyor. Ve kendisiyle aynı frekansta aynı dalgaboyunda olan erkeklere sinyaller ulaşıyor. Neden evlenmeye hazır erkeklere değil de sadece kadının inancına göre hareket eden erkeklere? Çünkü benzer frekans ancak benzer frekansla buluşabilir ve birlikte hareket edebilir. Benzer frekanslar birbirini bulduğunda, maddeleşme başlıyor. Tesadüfler biraraya geliyor ve kişiler birbirinin dikkatini çekiyorlar. İlk günler güzel başlayan ilişki, frekansların ilk ivmesiyle çok hoş olayları beraberinde getiriyor. Ama daha sonra ilk kıvılcım dönemi dağıldığında, ortaya çıkan şeyler kalıplara uygun olmaya başlıyor. Kadın bilinçaltında asla adamın kendisiyle evleneceğini düşünmediği için, korkuları doğrultusunda yayın yapmaya devam ediyor.
Üstelik bunu artık sadece muhatabı olan erkeğe yolluyor ve erkek bu sinyalleri alandan alıyor. Bunları kendi fikriymiş gibi algılıyor ve uygulamaya başlıyor.
Şimdi, diyebiliriz ki?Erkekler kukla mı? Ya da herkes bizim düşündüğümüz gibi hareket ediyorsa, evrende sadece ben mi bilinçliyim?Ruhsal öğretiler der ki, kendi evreninizde TEK siniz. Aslında başkaları sizin bilinçaltınızı size aynalamak için geliyorlar hayatınıza..
Ola ki değişesiniz, başkalarını suçlamak yerine kendi içinize dönüp korkularınızı temizlemeye çalışasınız diye?
Ama unutmayın ki, zaten sizin yayınladığınız frekans, size bunları yaşatabilecek kalıplara sahip erkeklere gidiyor. Siz otomatik olarak onlara cazip geliyorsunuz ve onlar da size cazip geliyor.Geçtiğimiz yıl bir danışanım ?Ben hep aşk üçgenlerine giriyorum ve bana ait olabilecek erkekler karşıma çıksa da bana çekici gelmiyor? demişti. Bunun sebebi işte bahsettiğim frekansın yapısından ve eşleşme sisteminden kaynaklanıyor.



mor-masaustu-resimleri-.png



BUNU NASIL LEHİMİZE ÇEVİREBİLİRİZ?


Karşımdaki erkeği, eğer istersem bana daha uygun hale getirebilirim. Telepatik ya da frekansı yayma gücümle, benimle evlenmesini sağlayabilirim. Ama bu güzel olmaz çünkü kendi içinde evlenmeye hazır olmayan bir adamı çekmiş bulundum bir kere?Bu adamı sürekli olarak düşünce ya da bilinçaltı teknikleriyle kendime bağlamayı istemem. Çünkü bu sadece geçici olur ya da beni çok yorar. Burada ilk yapılması gereken şey, ben değiştiğimde, yani artık evlenmeye hazır olduğumda ve benimle evlenmeyi isteyecek mükemmel bir erkek olduğuna bilinçaltımdan ikna olduğumda, frekansımı değiştirmek?Frekans değiştiğinde karşıma mükemmel bir erkeği çekmek üzere yayın yapıyorum. Bu yayını alan yeni ve farklı erkekler hayatıma girecek ve benim hatırlamam gereken tek şey, aslında bir sonra gelecek olanın, bir öncekinden HER ZAMAN DAHA İYİ olacağıdır. Bu konuda evrene ve yaradılışın sistemine güvenmeliyiz
Ve hayatı kendi kontrolünden çıkmış olanlar?
Kısır döngülerin girdabına girenler?
Elinde olmadan istemediği durumların içinde kaybolanlar?

Sakın üzülmeyin. Dönün içinize bakın. İnanç kalıplarınızı sorgulayın ve bunların arkasında olan korkuları tesbit edin. Bunların bilinçaltınıza yapışmış olduklarını fark edin. Değiştirmek için hayal kurma tekniği çok işe yarar. Öncelikle bastırılmış tüm öfke, suçluluk, endişe, çaresizlik duygularını salıverin. Sonra da saf sevgi ile hayal kurun. Düzenli olarak olmasını istediğiniz şeyleri olmuş gibi hayal kurun.

Bu konuyu yazdır

  KUANTUM DOKUNUŞ - Quantum Touch
Yazar: Spiritüeller - 13-02-2017, Saat: 16:57 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Kuantum-Dokunuşu, görülmeden inanılması mümkün olmayan, ellerin kullanıldığı bir şifa yöntemidir. Kendiniz ya da başkaları üzerinde çok ha¤fif bir dokunuşla bedenin kendini şifalandırmasını önemli ölçüde hızlandı¤rabilirsiniz.Etkiler öylesine hızlı ve olağan dışıdır ki basit bir dokunuşla ke¤miklerin kendilerini yeniden düzenlediklerini görebilirsiniz. Bedenimiz ke¤mikleri nereye koyması gerektiğini bildiğine göre, hiçbir zaman doğru şe¤yi yapıp yapmadığımızı düşünmemelisiniz. 

Yapısal düzenlemenin yanısıra ağrı ve şişlikler de hızla azalmakta, organlar, sistemler ve salgı bezleri dengelenmektedir. 

Bunun nedeni şifalandırma yeteneğinin insanın doğasında olmasıdır. Fab¤rikadan çıkan arabaların direksiyon, camlar, kapılarla donatılmış olduğu gibi birbirimizi şifalandırma yeteneği sistemin içinde varolmaktadır. Çocuk¤lara yürüme, dil öğrenme, gülme, ağlama ve sevebilme bahşedildiği gibi bizlerin de şifa uygulama kapasitemiz vardır. Kuantum-Dokunuş'un sonuçlarını ilk gözlemlediğinizde, bu genelikle şaşırtıcı ve unutulmayan bir deneyim olur. Deepak Chopra, "Şifa etkisini artırmak için bedenin tüm kalın seviye¤lerinden geçmek gerekir -hücreler, dokular, organlar ve sistemler- madde ile zihin arasındaki kavşağa vardığınızda bilinç etkili olmaya başlar." der. Bilinç ile maddenin kesiştiği bir noktanın varlığına ve bu kavşağın ku¤antum (atomaltı) seviyede olduğuna ve bu olağanüstü bağlantının sevgi ve niyetimizle ulaşılabilir olduğuna inanıyorum. içsel sevgi gücümüzü kontrol altına alarak bedenimizin kendi şifa sürecini dinamik ve olumlu ola¤rak başlatabiliriz. DNA'larımızdan kemiklerimize kadar tüm sistem ve hüc¤reler hiçbir çaba göstermeden sevginin şifalandırıcı titreşimine cevap ve¤rirler. 

Kuantum-Dokunuş'u Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avru¤pa'da öğrenmiş olan ellerini kullanarak şifa veren uygulamacılar şifa çalış¤malarının etki ve gücünü belirgin bir şekilde artırdığını söylemektedirler. Kayropraktis uzmanları bunun kayropraktisin ileri bir formu olduğunu dü¤şünmektedirler. Fizik tedavi uzmanları, Kuantum-Dokunuş'un fizik tedavi¤den daha etkili olduğunu ifade ediyorlar. Aynı şekilde, akupunktur uzman¤ları bu çalışmanın akupunkturun gelişmiş bir formu olduğunu söylemekte¤dirler. Reiki öğretmenleri buna " Reiki güçlendirmesi' ya da "Turbo güçlen¤dirilmiş Reiki' adını vermektedirler. Kuantum-Dokunuş, masaj, şiatsu, jin şin do, akupresür, polarite, kraniyal sakral, terapötik dokunma, şifa doku¤nuşu ve bunun gibi birçok teknikle tamamen uyuşmaktadır. Ama etki olarak hepsinden üstün bir tekniktir. 

Ana felsefesi sevgiden gelir. Bu sevgi ana, baba, çocuk sevgisinden öte evrensel bir sevgidir. 

Cinsiyet, din, dil ve ırk ayırt etmeden sevginin şifa gücünü vermektir. 
Mantığı vücudumuz mitoz bölünme sırasında 7 mhz FM frekansında rezonans üretmektedir. 


600_434186206.jpeg


Bu rezonans tıbben kanıtlanmıştır. Genel olarak baktığımızda vücudumuzun üretmiş olduğu belli bir frekans zaten mevcut olup, OUANTUM TOUCH ile vücudun ürettiği rezonansa uygulayıcı çok daha yüksek bir rezonans ile yaklaşınca beden bu yüksek rezonansa adapte olamaya çalışırken (balans olmak) vücudun kendi kendine iyeleştirme yetisi devreye girer ve tarif edilemeyecek gelişmeler olur. Ben ise bu konumda tamamen uygulayıcı ve aracı konumunda kalırım. Yani kişi kendi kendini iyileştirir. Her ne olursa kişinin kendi bedeni nasıl olması gerektiğini bilir ve düzelmeler bu doğrultuda gerçekleşir. 
QUANTUM TOUCH masaj gibi çıplak yapılan bir teknik değildir. Masaj seanslarında yağ ve çıplak ten gereklidir. Ancak QUANTUM TOUCH günlük elbiselerle hatta palto üzerinden bile uygulanabilir. İlle de kişi özel bir kıyafet giyecek veya çıplak olacak diye bir kural yoktur. Bu nedenle seans sırasında bayanlar kendilerini bu konuda çok daha rahat hissediyorlar. Ancak tene temasın gerekli olduğu haller de var. Örneğin omuzdaki veya siyatik bölgesinde gibi bir sorunda kemikleri veya kas dokusunu çok iyi hissedebilmem gerekiyor. Ama o zamanda sadece tişört veya ince bir eşofman yeterli olacaktır. 

QUANTUM TOUCH ağrılı veya sorunlu bölgeye avuç içi ve parmak uçları ile herhangi bir baskı yapmadan minik dokunuşlarla uygulanır. Çalışılan bölge veya sorun üzerinde kişinin hissettikleri doğrultusunda örneğin ağrı olan bölge üzerine elimi koyduktan sonra ağrı yer değiştirip farklı bir bölgeye kayabilir ki buda kişilerin farklı şeyler hissetmesine yol açar. Örnek olarak omuzdaki bir ağrı sırta daha sonra ayak bileğine veya mideye gidebilir. İşte buna ağrı takibi diyoruz. O ağrının son durduğu noktada sorunun tamamen ortadan kalktığı ve kişinin kendini daha iyi hissettiği aşamada takip son bulmuş ağrı geçmiştir. 

Ancak ağrı enerji akışını engelleyen blokaj tabir ettiğimiz noktalara bağlanıyorsa uygulayıcı daha farklı bir çalışma ile seansa devam eder fakat yukarıdaki ağrı geçiş işleminden farklı bir şekilde blokaj çözülmesi ile ağrı son bulur. 

Kuantum-Dokunuş, arkadaş ve sevdiklerinizin ağrı ve ızdıraplarını gi¤derebilmeniz konusunda sizi güçlendirecektir. Bu gerçekten de hepimizin bilmesi gereken yaşam yeteneklerinden biridir. 
Kişisel ve bencilce bir bakış açısından, şifanın gerçek olarak kabul edildiği, evrensel olarak uygulandığı, insanlığın birbirine nazik davrandığı ve cömert, iyi doğamızı rahatlıkla ifade edebildiğimiz bir dünyada yaşamayı isterdim. Bunlar ve daha birçok gönülden ifade ettiğim nedenden dola¤yı benimle bu keşif yolculuğuna Kuantum Dokunuş'un keşfine çıkma¤ya sizi davet ediyorum.


Alıntır

"Kuantum dokunuş (yazar:richard gordon)" isimli türkçe kitap bu tekniği anlatıyor.

Bu konuyu yazdır