Bu Dünya'dan Çıkış an/ım
Uzun zamandan beri iş aradığım yaz günlerinden biriydi,
ilanları dolaştıktan sonra eve dönmüştüm yine....
Evde yalnızdım birkaç gündür, bir duş aldım bir şeyler atıştırdım.
TV'yi açtım kanalları dolaşırken,
bir pop müzik açık hava konseri ilgimi çekti
3 kişi sahnede ortalığı kasıp kavuruyorlardı...
Seyirciler kendilerinden geçmiş şarkılara eşlik ediyorlardı...
Ses sistemim iyiydi sesini açtım baya,
pencereler açık perdeler çekili ve hafif hafif salınıyorlardı...
Kendimi müziğe bıraktım ara ara gözlerimi kapatıp,
orda olduğumu hayal ederek sağa sola sallanıyordum...
O kadar coşkulu bir konserdi ki ben çok etkilenmeye başladığımı hissettim.
Hani insanın tüyleri diken diken olur ya işte o histi üzerimdeki,
nefes alışverişlerim bir tat vermeye başlamıştı sanki ağzımda...
Git gide artan bu etki yavaş yavaş kafamın üzerinde sanki
bir balonu halıya sürtersin de elektriklenir, işte aynı şey
sanki kafamın üzerinde hissetmeye başlamıştım. Çok ilginçti.
Git gide artan içimdeki haz nefesim ile kafamın üstündeki o his
yavaş yavaş omuzlarıma kadar indiğini hissediyordum.
Sağa sola yavaşça müziğin ritmi ile sallanırken iyice artan haz
sanki bir enerji yüklü balonun içindeymişim gibi görünmeyen bir şeyi
hissetmek çok etkileyiciydi.
Arttı arttı arttı ve sanki her nefesimde bu dünyada bile olmayan
en lezzetli yiyecekleri yiyiyor muşum ama doyamıyormuşum gibi hissediyordum...
Harika bir duygu sürekli katlanıyordu sanki,
Bir süre sonra konser programı bitti ve ben Tv 'yi kapatıp,
hemen yatak odasına doğru gittim içinde bulunduğum hali koruyarak.
Karyolanın hemen uç kısmına bağdaş kurdum ve derin derin
nefes alıp vermeye devam ettim.
Sanki dünyada bile bulunmayan tatlar tadıyordum her nefeste,
mutluluk hat safhada, heyecan ile karışık anlatmak için
"HAZ" diyebilirim ancak hislerimi belki
100 de 1 ini kelimelerle ifade edebilirim.
Bu sırada gözlerim yarı açık,1mt karşımda duran gardırop ta
aynadaki yansımama bakıyordum.
Gardırobun kapağı sürgülü olmasına rağmen bir kapı kolu belirdi.
(Sürgülü kapağın kolu dikey duran ahşaptı)
Beliren kapı koluna hayret edip korkup oradan kaçardım normalde olsa,
ama içimde müthiş bir huzur, haz, heyecan elimi kapı koluna atmama sebep oldu.
Kolu tutmamla beraber tüm moleküllerinin içine nüfuz etmişçesine
sanki bir olmuş gibiydim onunla, menteşeleri çivileri
ahşabının kokusu rengi üzerindeki tozuna varasıya kadar bütünleşmiş ve
birlik duygusunu bir düzeyde yaşamıştım.
Sonra kapıyı yavaşça açtım ve gardırop olarak bildiğim yerin içinde
bir banyo büyüklüğüne yakın, sıvaları olmayan tuğlalardan örülmüş
bir oda ile karşılaştım, odanın içine girerken, odanın gözlerimin
bakmadığı yerleri de görebildiğimi hatta içine nüfuz ederek her yerini
aynı anda hissettiğimi hissettim.
Harcının içindeki her kum tanesini tuğlaların yapıları onları oluşturan her toz tanesini hissedebiliyordum
sanki iç içe girdik birbirimize aktık.
O kadar hoş bir ruh hali içindeydim ki heyecan duygusunun güven içindeki hali
gibi, ama oda değil. Tam olarak anlatacak kelime bulamadığım ve her an giderek katlanan
bir haz hali içindeydim.
Sonra dikkatim yukarıya çevrildi orada kapak olduğunu gördüm ve aynı anda tam kapağın
hizasından yere kadar inen demir bir merdivenin odanın ortasında olduğunu fark ettim.
Tutunarak yukarıya doğru çıktım kapağı yavaşça tutup kaldırdım yukarıya doğru.
İçinde bulunduğum ve anlatmaya en yakın kelime olan HAZ duygusu içinde kapağın açıldığı yere baktım. Karanlık bilmediğim bir yerdi bir tarafında ışık görünen çıkış yolu olan büyük bir mağaraydı.
Mağarada bir an düşündüm karanlık olan tarafımı keşfetsem yoksa çıkışa mı gitsem diye.
Kararım ışıktan yana oldu...
Geçtiğim yerleri sanki bir küreymişim gibi geçerken içine girip özdeşleşiyordum sanki.
Her toprak tanesini, köklerini, taşını hissederek ve aynı anda her tarafa bakıyormuşum gibiydim.
İçimde ne bir korku hali nede endişe yoktu, sadece heyecan la dolu HAZ halindeydim.
Mağaranın çıkışına gelince devasa ağaçların gövdelerinden ve onların göğe uzanan farklı tonlarda
yeşillerinden bir şey göremiyordum.
Çıktığım mağaranın yukarısına doğru çıkıp etrafa bakma ihtiyacı duydum ve yukarı doğru tırmandım.
Tepeye doğru yaklaşınca tepenin bir uçurumun yamacı olduğunu farkettim ve aşağıya bakmak için
ilerledim.
Öyle yüksekte duruyordum ki aşağıda yüce dağlar ve bulutlara bakarken hazdan sarhoş olmuştum sanki
aşağıya kendimi atsam belki 1 haftada ancak yere düşerdim.
Sonra etrafıma bakmak için arkama döndüm ve döner dönmez devasa cüssesi ile turuncu siyah beyaz çizgili
harika bir kaplan patilerini omuzuma koyuvermişti. Normalde korkudan orada ölmem gerekirdi,
ama üzerime ağırlığını vermiyor, gözlerimin derinine bakıyor ve hafif derinden güçlü duyulan hırıltılarla sanki
yıllardır göremediği dostuna hoş geldin der gibiydi.
Öyle sıcak bir samimiyet vardı ki aramızda içimiz bir bütün ama ayrı bedenlerde gibiydik.
Tatmadığım bir duyguydu bu ve anlatacak kelime bulamıyorum HAZ demekten başka,
dilim çaresiz kalıyor ve size anlatmaya çalıştığım duyguların belki de 100 de 1 ini yansıtıyor
bu HAZ kelimesi ve bu duygu her anımda giderek katlanıyordu.
Yere indi ve ben ona sanki bir çocuk gibi sarılıyor tüylerinin arasında ellerimi sürüyorum gıdısını okşuyordum.
Sanki büyük bir hasretlik duygusunu dışa vuruyordum.
Kaplan ve ben birbirimizden zerre kadar korkmuyorduk birbirimize nüfuz etmişçesine birlik hissi yaşıyorduk.
Beraber aşağıya doğru orman tarafına indik ve birde ne göreyim,
ormanda ne kadar güzel narin hayvan varsa hepsi toplanmışlar beni karşılıyorlar.
Harika duyguları o kadar hayvanla tekrar tekrar yaşamanın hazzı git gide katlanan bir sarhoşluk hissi veriyordu.
O narin karacalar, tertemiz bembeyaz tavşanlar harika kuyruğu ile tilkiler kocaman boynuzları ile güzel geyikler,
Rengarenk değişik Kuşlar, papağanlar, atmaca kartallar... hepsiyle hasret gidermeye çalıştım ve birlikte ormana doğru girdik...
Ormanda ilerlerken sanki küçük bir ordu gibi ormanın bittiği yere kadar geldik ve beni ormanda beklemek üzere onlar durdu.
Ben ilerledim ve ayağımın altında tertemiz kumların, karşımda sonu görünmeyen uçsuz bucaksız bir denizin ve şahane gökyüzü olan
ılık serin rüzgarlı bir yere geldim.
bir yere bakakaldım ama içimde hiç bir şaşkınlık, korku, endişe yoktu
tek bildiğim dilimin çaresizlikler içinde kalarak bulabildiğim kelime heyecanım sı HAZ duygusuydu.
Suya doğru gittim yüzmeyi bilmediğim umurumda bile değildi, göğsüme kadar o turkuazım sı berrak mavili suya girdiğimde,
karşıdan iki ayrı yüzgeç gördüm suyun üstünde, bana doğru hızla zikzaklar çizerek geliyorlardı.
O devasa vücutlarıyla suyun üstüne sıçrayıp dibe dalarken şaşkınlıkla bakıyordum bunlar yunus balıklarıydı.
Gelip etrafımdan dolanıp bana sürtercesine yanımdan geçtiler, ve biri tam karşımda durdu birbirimize baktık ve
ona doğru atladım deli gibi sarıldım sımsıkı o yumuşacık kaygan derisine şap şap vurup onun garip seslerle diğer arkadaşına
doğru gittiğini gördüm.
Diğeri benim yanıma geldiğinde sırt yüzgecinden kavradım ve beni sürat ile suyun ilerlerine kadar götürmesine izin verdim.
Sonra öbür yunus benim yanıma geliyor ona tutunarak başka tarafa gidiyorduk sanki oyun oynuyorduk birbirimizi seviyorduk.
Bir zaman sonra beni kıyıya doğru getirdiler ve vedalaştık.
Kıyıya döndüğümde kumsalda kumsal boyunca insan duruyordu, kimisi havlusunu sermiş güneşleniyor kimisi şezlongunda uzanıyor,
kimisi de şemsiyenin altında denize doğru bakıyordu.
Baktığım alanda ne kadar insan varsa hepsinin ruhunun içinin derinliklerine kadar görebiliyordum konuşmadan.
Konuşmaya ihtiyaç duymuyordum sanki onlar ile bir olmuştum.
Hepsini tanıyordum ve kötü olarak bildiğim Aşağılık denecek insanlarda vardı orada.
O kadar şaşırmıştım ki oradakileri özünde ne kadar değerli olduklarını görünce.
Ne kadar büyük hatalar suçlar işlemiş olursa olsun oradaki insanların özünde ne kadar değerli varlıklar olduklarını gördüm.
Şunu diyebilirim ki;
Hitler’in bile yanına ne kadar melek koyarsanız koyun Hitler’in değerinin karşısında bir hiç olarak kalacaklardır melekler.
Sonra aralarından konuşmadan geçip ormanda beni bekleyen hayvanların arasına girdim.
Yaşadığım HAZ duygusu hiç eksilmeden ve her saniyesinde kat kat katlanarak çoğalıyordu.
Onlara ellerimi sürerek birlikte mağaranın ağzına kadar geldik.
Onlarla vedalaşarak mağaraya girdim ve aynı geldiğim kapağa ileriye doğru gittim,
kapağı kaldırdım merdivenden aşağıya indim, odanın kapısını açtım ve yatak odasına geçtim bunları yaparken Haz duygusu içinde
sarhoşluk içerisindeydim etrafımdaki her şeyle birliği yaşıyordum.
Yatağa tekrar oturdum gardırobun kapısı kapandı kol yok oldu ve ben gözlerimi açtığımda gözlerim kıpkırmızı olmuş
aynadan kendime bakıyordum
üzerimdeki atlet gözyaşlarımdan sırılsıklam olmuş içimde büyük bir hüzün ile kendimi yatağa doğru devirdim ve
hüngür hüngür çocuklar gibi ağladım ağladım ve kendime sürekli şu soruyu soruyordum;
Neden! Neden! Neden!, neden ben geri döndüm ki! ne işim var benim burada...
Yaşadığım rüya değildi böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamadım.
Yaşadıklarımı anlatacak kelime bulamadığımdan içimde büyük bir sıkıntı yaşıyorum.
Ben o yaşadığım şeyden sonra artık farklı biriyim;
Cehennem diye bir yer, Şeytan diye bir varlık, günah diye bir şey olduğuna inanmıyorum...
Korku ve suçluluk duygusu benden silindi.
Tek önem verdiğim şey vicdan/merhamet.
Allah’ın dışı olamayacağına göre, Allah ile bir olan yerde Cehennem, Şeytan, Günah gibi vb.... gerçek olduğuna inanmıyorum asıl olan saf/yoğun sevgidir/aşk tır...
|