Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1088 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1088 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 328
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 306
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,007
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,130
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,074
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,148
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
Ruhların Görünmelerini Sağlayan Ektoplazma ve Organik Yapısı |
Yazar: Emka - 19-02-2017, Saat: 11:33 - Forum: Ruhlar
- Yorum Yok
|
|
Bedenden ayrılmış, öbür âleme geçmiş bir ruhu normal halde göremeyiz. Onun görünebilmesi için kendisine dünya maddelerinden bir beden oluşturması lâzımdır. Beden oluşmasına yarayan bu madde fizik medyumlardan çıkan, ekto plazma denilen seyyal maddedir. Ekto plazma medyumun beden maddelerinin daha ince ve seyyal hale gelmiş şeklidir. Yapılan çeşitli tecrübelerde görülmüştür ki bu seyyal maddeler medyumun bedeninin her tarafından çıkabilmektedir. Fakat tercihen ağız, burun, kulak gibi tabiî deliklerden çıkmaktadır. Ba- zan medyumdan bize görünmeden çıkan ekto plâzma başka bir yerde oluştuktan sonra görünmektedir. Elbise bu maddenin bedenden çıkışma engel olamamaktadır. Yalnız elbiseden geçince şekli biraz başka türlü oluyor. Bu da onun dış tesirlerden etkilendiğini gösteriyor. Dışarı çıkan bu ekto plazma gayet hassas terazilerle tartılıyor. Medyumun tartısının tecrübe anında çıkan ekto plazmanın ağırlığı kadar azaldığı görülmektedir.
Medyum tecrübe sonunda tekrar o miktar kadar ağırlaşmaktadır. Bir tecrübede medyumun ağzından çıkan ektoplazmadan 1 cm. kadar bir parça kesiliyor. Bunun ağırlığı «0,101 gr.» geliyor. Sarımtırak beyaz renkte, kokusuz ve parlak bir halde bulunan bu maddenin labo- ratuvarlarda yapılan muayenesi sonunda yağla kaplı albümine benzer bir madde olduğu görülmüştür. İçinde ak yuvarlar (Lâkositler) çoktur. Adeta bir lenf sıvısını andırmaktadır. Schrenck Notzing çalışmalarıyla ekto plazma maddesinin yüzde ellisinin su olduğunu, kimyevî formülün yaklaşık olarak «C120 H1184 N218 S5 O249» olduğunu göstermiştir.
Bir ruhsal varlığın kendisine ektoplâzmadan bir beden oluşturması ancak medyumun aracılığıyla olmaktadır. Daha doğrusu bu maddelere doğrudan doğruya medyum etkili olmakta, medyum devamlı irtibat halinde bulunduğu ruhtan (Bedensiz varlıktan) aldığı tesirlerle onu şekillendirmektedir. Fakat burada medyum hiç şüphesiz devamlı olarak irtibatta bulunduğu ruhsal varlık tarafından yönetilmektedir. Bu görünen ruhların resimleri çekilmekte, çeşitli bilim adamları tarafından onlarla bilimsel deneyler yapılmış bulunmaktadır. Meşhur Fransız Fizyoloji Profesörü Dr. Charles Richet kendisini B.B. ismiyle tanıtan bir görünen varlıkla yaptığı tecrübede içinde barit eriyiği bulunan bir suya üfletilmiştir ozaman suyun bulandığı görülmüştür.
Barit suyunun bulanması üflenen havada karbon dioksit bulunduğunu, yani onun ciğerlerinden geldiğini göstermektedir. O halde bu ekto plazmadan oluşan bedende bir ciğer bulunmaktadır. Ayrıca yapılan başka deneylerde de görünen ruhun kalp sesleri tespit edilmiştir. Resmi alman, kâlp sesleri duyulan, teneffüs' e.ttiği de kimyevFlnF deneyle ortaya konulan bu görüT nen ruhlara; bunlara hakikat değildir, denebilir mi? Halen fizik medyumlarla yapılan celselerde (Seans) gerek İngiltere'de, gerekse Güney ve Kuzey Amerika'da çeşitli ruhsal varlıklar dünyadaki şekilleriyle dost ve akrabalarına görünmektedirler. Böylece ölümle yok olmadıklarını, başka bir âlemde, esiri maddeler içinde yaşamakta devam ettiklerini göstermektedirler.
|
|
|
İNDİGO RENGİ VE AURA |
Yazar: Spiritüeller - 18-02-2017, Saat: 18:26 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
İlk kez 1970’lerde ortaya atılan “indigo” fikri, 1982’de Amerikalı bir pedagog olan, Nancy Ann Tappe tarafından yazılan, “Yaşamımızı Renk Yoluyla Anlama” isimli kitapta kullanılmıştır. Nancy Ann Tappe, bilimde sinestezi olarak kabul edilen (birleşik duyum) bir sendroma sahipti. Nancy, bu hastalığı sayesinde, insanların normalde göremediği, aura olarak isimlendirilen, bedenlerini çevreleyen elektromanyetik enerji alanların renklerini Kirlian fotoğraf makinesi gibi görmekteydi. 1970’lerde yeni doğan çocuklarda yeni bir tür aura rengi görmeye başlamıştı. Bu, onun yaşamı boyunca daha önce hiç görmediği bir renkti. Bu, indigo rengiydi ve yalnız dünyaya gelen bazı çocukları kuşatıyordu. Bu yüzden Nancy onları “indigo çocuklar” olarak isimlendirdi. Daha sonraki incelemeler bu çocukların ayrıca olağandışı kişilik tiplerine ve paranormal niteliklere de sahip olduklarını göstermeye başladı.
İndigo rengi elektromanyetik spektrumda 420 ila 450 nanometre dalgaboyunda, maviden mora kadar olan tonları içermektedir. Elektromanyetik tayfın insan gözü tarafından saptanabilen aralığı olarak bilinen Optical Spektrumda, geleneksel renk bilimcileri indigo rengini 7 bölümden biri olarak kabul ederken, modern renk bilimciler bu rengi ayrı ve kesin bir bolüm olarak kabul etmeyip, mordaki 450 nanometreden düşük dalgaboyları aralığı olarak kabul etmektedirler.
|
|
|
PSİŞİK DUYARLILIKLARI YÜKSEK OLAN İNDİGO ÇOCUKLAR |
Yazar: Spiritüeller - 18-02-2017, Saat: 18:16 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
İçinde bulunduğumuz çağ nedeniyle, bu çocuklar daha donanımlılar. Psişik Yetenekleri ve Psişik duyarlılıkları hayli yüksek olan Kristal çocuklar, ilk yedi çakrası aktive olarak bu gezegene geliyorlar. Bilgi çağının getirdiği avantajlarla ve yoğun uyaranlar sayesinde, daha çabuk öğrenme ve hatırlama kapasitesine sahipler. Yüksek potansiyelde Dünyaya geliyor, ama bu potansiyeli yaşama geçirebilmeleri, bulundukları koşullara ve aile eğitimlerine bağlı. Farkındalık yolunda çok hızlı da yürüyebilirler, veya bizim anlayışsızlığımız nedeniyle bir yerde takılıp kalabilirler de.
Kristal Çocuklarla ilgili yazı yazan, internet sitelerinde yayınlanan danışman psikolog ve terapist Doreen Virtue önerilerine bir göz atalım:
● Onları sözel değil, görsel yöntemlerle eğitin,
● Hiçbir konuda zorlamayın, açıklamalarda bulunun,
● Onlara bağlanın, yani sık sık beraber olun ve dokunun,
● Hayvanları örnek gösterin; “Bak köpek seni izliyor...” gibi,
● Kuralcı olmayın, dürüst olun ve onlara kendileri olma özgürlüğünü verin,
● Siz kendinize iyi bakın, temiz, bakımlı ve etkili olun,
● Onları asla küçümsemeyin, arkadaş gibi ilişki kurun,
● Sesinizi melodik biçimde, yani tonlayarak kullanın,
● Meraklarını giderin, öğrenin ve öğretin,
● Dikkatinizi verin, onları ihmal etmeyin, yalan söylemeyin,
● Sabırlı ve tutarlı olun, onlara süreklilik sağlayın,
● Siz ne düşünürseniz, onlar öyle olacaklardır, onları negatif tanımlamayın, onlardan bir şeyler öğrenebilirsiniz,
● Onların imgelerine, yani canlandırmalarına veya hayallerine katılın,
● Onlara enerji yardımı yapın. Mümkünse meditasyon ve yoga öğretin,
● Onları tartışmasız sevin.
●Onlara kendi negatif, ayrımcı, bölücü, fanatik, tutucu, geleneksel ve zarar verici düşüncelerinizi aşılamayın. Çünkü geçmişte ve şu anda hiçbir konuda haklı ve başarılı değilsiniz.
|
|
|
MADDİ DÜNYAYI KONTROL ETMEK |
Yazar: Emka - 18-02-2017, Saat: 15:19 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Gerçekliği araştıran Kabalistik araştırmacılar, gerçekliğin kendi dünyamız ve üst dünyalardan ibaret olduğunu keşfettiler. Tüm dünyaların en alt seviyesi içinde bulunduğumuz bizim dünyamızdır, geriye kalan diğerlerinin hepsi manevi dünyalardır. Manevi dünyalarda, bizim dünyamızda bulunduğu şekli ile fiziksel madde anlamında bir şey yoktur. Manevi dünyaların maddeleri olarak sadece arzular, güçler ve düşünceler vardır. Bizler kendi dünyamızın maddesini kontrol edebildiğimizi düşünürüz fakat daha üst bir seviyeye yükseldiğimiz zaman anında maddenin bir sonuç olduğunun farkına varırız.
Madde, Üst Güçler, Üst Dünyalar tarafından işletilmektedir. Bizler, henüz bu dünyalarda olmadığımızdan, maddeyi kontrol edebilir durumda değiliz. Eğer herhangi bir şeyi değiştirmek istiyorsak, o zaman kendi derecemizin üzerine, bizim üzerimize uygulanmadan evvel hazırlıkların yapılmış olduğu yere yükselmemiz gereklidir. Sadece bu seviyede, herhangi bir şeyi değiştirme yeteneğini edinmeyi ve anlamayı belli bir seviyede edinebileceğiz. Yaşam sürekli olarak kendini tekrar ederek bizlerin hiçbir şeyi kontrol edemediğimizi bizlere sık sık ispatlamaktadır ve bizler yaşamın uçup gitmesinin farkına varana kadar kendimizi altın yıllarımızda hissederiz.
Teknolojik gelişmelere rağmen, insanlık bundan da ileri gelişmeler hakkında tamamen şaşkına dönmüş durumdadır. Şu anda bizler felaket denebilecek bir durumdayız çünkü dengeden olabileceğimiz kadar uzak durumdayız ve maddeden daha üst bir seviyede herhangi bir şeyi değiştirme kuvveti ve anlayışını edinene kadar, dinlenebilecek bir anımız bile olamayacak. Sadece, dünyamızı işletmekte olan seviye ve güçlere yükseldiğimiz zaman, bizler de bu çok istediğimiz denge koşuluna ulaşabileceğiz.
|
|
|
PSİŞİK VE SPİRİTUEL KORUNMA |
Yazar: Magnetho - 17-02-2017, Saat: 18:15 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Psişik ve spiritüel korunma ile ilgili bir çok düşünce okulları vardır. Burada işaret etmek istediğim en önemli nokta şu ki bu teknikler sadece dördüncü boyut varlıklarına ve enerjilerine gücünüzü verdiğiniz sürece gerekli olan tedavi edicilerdir. Ruh sevgi seviyesine (beşinci yoğunluk) yükseldiğinde korunma artık gerekli değildir.
Gerçekte “karanlık güçler” yoktur sadece çok az ışığı olan enerjiler ve varlıklar vardır. Bundan dolayı tüm korunma tekniklerinin karanlık illüzyonundan enerjiyi geri çekmek için tasarlandığını kavramak önemlidir.
Korunmaya iki türlü yaklaşım vardır – ışığı kucaklamak ve karanlığı dağıtmak. Enerjileri varlıkları veya düşünce formlarını salıverirken her zaman onların Tanrı’nın ışığına gittiğini imgelersiniz ve kutsamalarınızı sunarsınız. Öfke ile salıvermek onları defetmez çünkü öfkenin titreşimi bu tür enerjileri çeker. Eğer enerjisel bağlardan özgür bir hayat yaşamak istiyorsanız bağışlamak önemlidir.
Bağlardan söz ederken tekniklere girmeden önce bir not daha. Çoğu negatif enerjiler varlıklar ve düşünce formları onları kendimizden uzak tutmamamız için bir tür rahatlık veya “ödül/rüşvet” sağlarlar. “Posesyon” olarak adlandırılan vakaların hemen hemen % 80’inde itici gelen varlıklar bağışlayamadığımız ve unutamadığımız vefat etmiş aile üyeleridir. Onlarla olan bu bağlar onları ve kendimizi eski enerji kalıplarında esir tutar. Onları ışığa salıverdiğimizdetekamüllerine yardım edilir ve omuzlarımızdan ağır bir yükü bırakırız. (Şüphesiz tüm varlıkların özgür iradesi vardır ve vefat etmiş varlıklar ışığa GİTMEMEYİ seçebilirler ama en azından kendimizi sağlıksız bir işbirliğinden özgürleştirmiş oluruz.)
Teknik 1: Egemenliğimizi Bildirmek
Kendinizi Baba’nın altın ışığı ve Anne’nin gümüş ışığı ile dolmuş olarak gözünüzde canlandırın. Altın ışığın aşağıya doğru spiral şeklinde inerek taç çakranıza girdiğini ve bedeninizi sıvı altın ışık ile doldurduğunu görün. Gümüş ışığın ayaklarınızdan (eğer ayakta duruyorsanız) veya omurganızın tabanından (oturuyorsanız) yukarıya doğru yükseldiğini ve omurganızda spirallendiğini görün. Baba’nın altın ışığı İlahi Lütuf Anne’nin gümüş ışığı Kutsal Kundalini olarak bilinir. Birbirine sarılan yukarı ve aşağı ilerleyen spiraller “yılan” şekli oluşturur modern tıp sembolü. Kalp merkezinde her yere yayılan beyaz ve pembe ışık imgeleyin. Bu şefkatin ışığıdır. Aşağıdaki komutu okuyun tamamlandığını hissedene kadar tekrarlayın:
“EN YÜKSEK TANRI ADINA % 100 SEVGİDEN KOŞULSUZ SEVGİ IŞIĞINDAN OLMAYAN TÜM ENERJİLERİN VARLIKLARIN VE DÜŞÜNCE FORMLARININ BENİM YERİMİ HEMEN TERKETMELERİNİ EMREDİYORUM! SİZ ŞİMDİ TANRI’NIN SEVGİ DOLU IŞIĞINA SALIVERİLDİNİZ!”
Sonra onların gittiğini ve Tanrı’nın ışığına çekildiklerini görün. Sonra şöyle söyleyin “SİZİ BAĞIŞLIYORUM SALIVERİYORUM VE ŞU ANDA EN YÜKSEK TANRINIZA GİTMENİZ İÇİN KUTSUYORUM”
Teknik 2: Rehberlerinizi Değiştirmek
Hepimizin ruhsal rehberlerimiz vardır. Genellikle onlar bizim yararımıza niyetlere sahiptir bazı rehberler bizler büyür ve tekamül ederken kendi yararlarına davranırlar. Bu zamanlarda rehberlerimizin bütünüyle ışıktan ve bütünüyle bize hizmette olmaları önemlidir. Bu durumu sağlamak içinaşağıdakini kullanın:
(Yapabiliyorsanız) rehberlerinizi gözünüzde canlandırın ve şöyle söyleyin. “BU ZAMANDA TANRI’NIN SEVGİ DOLU IŞIĞINA %100 HİZALANMIŞ OLANLARIN YERİMDE KALMASINA İZİN VERİYORUM. TÜM DİĞERLERİ ŞİMDİ TERKETMEK ZORUNDA!”
Tanrı’ya % 100 hizalanmamış rehberleri görün ve onların ışığa çekildiğini görün. “HİZMETİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİM. IŞIĞA YOLCULUĞUNUZDA SİZİ KUTSUYORUM VE İYİ OLMANIZI DİLİYORUM” deyin.
Sonra şöyle deyin; “TANRI’NIN SEVGİ DOLU IŞIĞINA %100 HİZALANMIŞ OLAN VE MAKSİMUM RUH BÜYÜMEM ZEVKİM VE REFAHIM İÇİN MÜKEMMEL OLAN REHBERLERE HOŞGELDİNİZ DİYORUM”
Şimdi yeni rehberlerin yerinize geldiğini gözünüzde canlandırın ve onlara hoş geldin deyin ışığa hizmet için geldikleri için teşekkür edin.
Teknik 3: Dua
Araba kullanırken veya meşgul iken ve meditasyon yapmak için zamanınız yoksa aşağıdakini kendinize yüksek sesle veya içinizden söyleyin:
“BEN IŞIĞIM IŞIĞIM IŞIĞIM BEN SEVGİYİM SEVGİYİM SEVGİYİM BEN TANRIYIM TANRIYIM TANRIYIM.”
Durum müsaitse bunları okurken altın ışıktan güç alanının sizi sardığını gözünüzde canlandırın.
|
|
|
200 YAŞINDAKİ MEDİTASYON YAPAN MUMYA |
Yazar: Magnetho - 17-02-2017, Saat: 17:48 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Moğolistan'da bulunan 200 yaşında olduğun tahmin edilen Lotus poziyonundaki rahip büyük tartışma yarattı. Çünkü rahibin ölmediği meditasyon yaparken aydınlanmaya ulaşarak yükseldiği iddia edildi. Bazıları ise rahibin derin meditasyonda olduğunu ve uyanabileceğini öne sürdü.
Uzmanlar ise Budist rahibin henüz canlıyken medistasyon sırasında mumyalandığını söylüyor. Bu doğru olsa bile neden bir Budist rahibin meditasyon sırasında mumyalandığı sorusu ortaya çıkıyor? Bazı keşişlerin yemek yemeden ve su içmeden haftalarca yaşayabildiği ortaya çıkmıştı. Bu mumya iki yüz yıl kadar dayanabileceği düşünülerek mi mumyalanmıştı.
Şu an için Budist din adamları arasında en fazla kabul ettiği görüş meditasyon yapan rahibin gerçek aydınlanmaya ulaştığı yönünde.Meditasyon uygulayıcılarının Buda gibi üst bilinç seviyelerine ulaşmayı amaçlandığı bilinmektedir.
|
|
|
YERYÜZÜNDE İLK İNSAN NASIL ORTAYA ÇIKMIŞTIR? |
Yazar: Emka - 17-02-2017, Saat: 05:31 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Şu anda çağdaş bilimin cevap veremediği on sorudan bir tanesi de, insanlığın yeryüzünde ilk olarak nasıl ortaya çıkmış olduğu sorusudur... şimdi sizlere Ezoterizm’de insanın ilk ortaya çıkışı ve insanlığın unutulmuş kökeniyle ilgili bilgileri aktarmaya çalışacağım... Bu bilgiler sizlere pekçok çağrışımları da beraberinde getirecektir. Binlerce yıl öncesine dayanan bu bilgiler, uzun bir süre eski inisiyatik mabetlerin duvarları arasında saklı tutulmuş ve daha sonra buralardan sızan bazı belgeler vasıtasıyla günümüze kadar gelebilmiştir.
Türkiye’de ilk kez bir kitapta yayınlanmakta olan bu bilgileri dikkatle tetkik etmenizi öneririm. Bu vesileyle önemli bir konuya ışık tutma imkanı bulabilmemiz mümkün olacaktır. Bu önemli konu, az önce üzerinde durmaya çalıştığımız, mitolojik ve dini öğretilerde sözü edilen insanın cennetten kovulmasının ne anlama geldiğine de, ayrıca bir açıklama getirecek mahiyettedir. İnsanlık nereden gelmiştir? şu anda hangi noktadadır? Ve nereye doğru gitmektedir? Yeryüzü insanının ilk atası nasıl ortaya çıkmıştır? Yeryüzü insanının kozmik akrabaları kimlerdir?
İNSANLIĞIN GİZLİ KÖKENİ
Cennetten kovuluş sembolüyle ilgili bazı örnekler vermiştik. İlk insanın nereden geldiği sorusuna mitolojik ve dinsel öğretiler tek bir cevap verir: Cennetten... Peki, bu cennet nasıl bir cennettir?... Kutsal kitapların hepsinde “ilk insan” dan bahsedilir. Üstü örtülü sembolik bilgilerle, bu sır insanlara anlatılmaya çalışılmıştır. Ancak açık bir bilgi verilmemiştir. Gerek Hint kökenli belgelerde, gerekse İslam, Mısır ve Babil Ezoterizmi’nde ilk insandan yoğun olarak bahsedilmiştir. Bu konuyu uzun uzun anlatan kutsal kitaplardan biri de Tevrat’tır. Kutsal Kitaplar’da sözü edilen bu meseleyi tam olarak anlayabilmek için yine Ezoterizm’e müracaat edeceğiz... Ezoterik bilgilere göre, ki bunu kutsal kitaplar da teyid etmektedir, yeryüzünde birçok devirler geçmiştir.
Bunların ilkine “Altın Çağ” adı verilmiştir. Buradaki altın sözcüğü bilinen anlamıyla altın madeninin bol bulunduğu bir devri değil, kalite olarak ileri bir seviyeye ait bir sürecin yaşanmış olduğunu gösterir. Son derece ileri seviyeli bir insanlığın devrini anlatmak için kullanılan bir semboldür. Değerli bir çağ anlamındadır. Daha sonra sırasıyla: “Gümüş”, “Bronz”, “Kahramanlar”, ve son olarak da bizim devremiz insanlığının içinde bulunduğu “Demir Çağı” gelmektedir. Dünya insanı olarak gelinen nokta neresidir diye soracak olursanız; Ezoterik bilgiler bu soruya cevap olarak, “Demir Çağı”nın sonlarına doğru gelindiğini söylemektedir. Yine aynı Ezoterik bilgilerde, “Demir Çağı”nın sonunda yaşanacak bir aydınlanmayla (Kıyamet) yeniden dünya üzerinde eskiden olduğu gibi altın bir devrin yaşanacağına işaret edilmektedir.
Yeryüzündeki ilk insanın, bir zamanlar iddia edildiği gibi tek hücreli canlılardan gelişe gelişe ortaya çıkmadığı artık bilimsel olarak anlaşılmış durumdadır. Ezoterik bilgiler bunun böyle olamayacağını zaten binlerce yıldır söylemekteydi. İnsan vücudu organik bir yapı olarak, özel bir tarzda meydana getirilmiştir. Yani yapılmıştır. Bir üretim mahsülüdür. İnsan organizması, bir dizi tesadüflerin sonucu değil, çok yüksek bir bilimin kendi potasında meydana getirdiği bir yapıdır. Eski tarihi belgeler ve kutsal kitaplar değişik bir bakışla incelenecek olursa, insanın meydana getirilişinin iki safhalı olduğu görülecektir. Birincisi: Galaktik İnsan İkincisi : Yeryüzü İnsanı Ezoterik bilgiler ışığında elde edilen bilgiler bundan sonrası için neler söylüyor? şimdi bunları sırasıyla sizlere aktarmak istiyorum: “Galaktik insan, bir zamanlar yeryüzünde ‘Altın Çağı’nı meydana getirmiş olan varlıklara verilen bir isimdir.
Bunun yeryüzündeki insan ile çok uzaktan bir akrabalığı vardır.” Yeryüzü insanının ilki olarak, Kutsal Kitaplar bize “Adem”den bahsederler. Peki insanın meydana getirilişi yeryüzünde mi olmuştur? Yoksa başka bir mekanda meydana getirildikten sonra yeryüzüne mi getirilmiştir? Yavaş yavaş konuyu açmaya çalışalım. Bakalım nelerle karşılaşacağız? Tevrat’ta iki farklı yaradılıştan söz edilir: Birincisi: Elohimler’in yarattığı insan. İkincisi : Yehova’nin yarattığı insan.
Burada sözü edilen yaradılış bir imalattır. Yani Kaadir-i Mutlak Yaradan’ın yaratma fiili değil, yüksek seviyeli varlıkların mevcut maddeleri kullanarak ortaya çıkarttıkları bir imalat söz konusudur. Bu iki durumu birbirinden ayırmak gerekir. ‘Elohimler,’ Galaktik Uygarlıklar’ın senyörleridir. ‘Yahve’ de bu senyörlere dahil olan ve yeryüzündeki insanların gelişimiyle yakından ilgilenen vazifeli varlıklar grubunun başı ya da sözcüsü konumunda olan kozmik bir varlıktır. ‘Elohimler’in meydana getirmiş olduğu insan tipi (Galaktik İnsan) ile, ‘Yehova’nın meydana getirmiş olduğu, bizim devremiz insanı olmak üzere iki ayrı ‘Adem’ vardır. Biri bizim devremizin, diğeri eski devirlerin Ademi’dir.
Birinci Adam’le ikinci Adem arasındaki farkları Kutsal Kitaplar ince nüans farklarıyla ifade etmişlerdir. Dikkatlice incelenecek olursa bunlar ayırdedilebilir. Burada araştırmacıların dikkatinden kaçmaması gereken bir diğer husus da, İslam’ın Kutsal Kitabı Kur’an-ı Kerim’de, Galaktik Adem’den değil, doğrudan doğruya bizim devremizin Adem’inden bahsedilmiş olmasıdır. Fakat diğer Kutsal Kitaplar ayrıca yeryüzünde meydana gelmemiş olan, fakat bütün bir galaksi içerisinde kendisini temsil eden, gelişmiş bir Adem’den bahsederler. Ancak Kur’an-ı Kerim’de de bizim neslimizden öncesine ait başka nesillerin yeryüzünde bir zamanlar yaşadığı birçok ayette açıkça beliritilmiştir.
İşte onlardan sadece bir tanesi: “Onlardan önce nice nesilleri yok ettiğimizi görmediler mi? Onları, sizi yerleştirmediğimiz bir şekilde yeryüzüne yerleştirmiş, gökten bol yağmur yağdırmış, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından ötürü yok ettik ve ardından başka bir nesil yetiştirdik” (En’am Suresi: 6/6) Görüldüğü gibi her ne kadar Galaktik Adem’den bahsedilmese de, Kur’an’da bizim neslimizin haricinde de nesillerin yeryüzünde yaşadığı ve dolaylı olarak başka Ademler’in de mevcut olduğu anlatılmaktadır. Kaldığımız yerden devam edelim... Altın Çağ’ın yaşandığı dönemlerde yeryüzünde Galaktik Irk’a mensup varlıklar bulunmaktaydı. Galaktik Irk’ın en son uzantıları olarak, Mu ve Atlantis Uygarlıkları’nı görmekteyiz. Kutsal Kitaplar’da sözü edilen büyük tufanla birlikte bu Galaktik Irk’ın son temsilcileri de yeryüzünden silinmişler sadece çok küçük bir kısmı bizim kıtalarımıza göç ederek varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Ezoterizm’de bu varlıklara “Naakaller” adı verilir. Ezoterik kayıtlar Naakaller’in Tibet dolaylarında gizli bir yeraltı uygarlığı oluşturduğundan bahseder. Agarta adı verilen bu yeraltı uygarlığı günümüzde hala varlığını sürdürmektedir. “Galaktik Irk”ın yeryüzünden kaybolmasından hemen önce, bizim devremizin başlangıcını teşkil edecek fizik bedenlere ihtiyaç vardı. Zaman bir hayli ilerlemiş ve insanlığın aşamalı aşağıya iniş sürecinin bir sonucu olarak, “Demir Çağı”nın bedenleri imal edilmesi gerekiyordu. Bu tamamıyla bir laboratuar çalışmasını gerektiren, genetik biliminde uzmanlaşmış “Galaktik İnsanlar”ın yapabileceği bir işti. Tevrat’ta anlatılanlardan; Yehova ve grubunun, muhtelif gezegenlerde, her devreden sonra ruhi varlıkların gelişim süreçlerini sürdürebilmeleri için doğacakları biyolojik bedenleri imal ettiklerini anlıyoruz. İşte bu noktada Tevrat’ta Yehova olarak isimlendirilen “uzaylı” varlıklar devreye girmiş ve bizim devremize ait ilk bedenleri imal etmişlerdir. Bu sır tüm dinlerde ve tüm mitolojilerde üstü örtülerek anlatılmıştır.
Mitolojik anlatımlarda geçen ilahların bir kısmı, sözünü etmeye çalıştığımız Galaktik Irk’a mensup ileri seviyeli insanların sembolüdür. “Ruhsal İdare Mekanizması”na bağlı olarak çalışan bu uzaylıların, dünya üzerinde ne kadar önemli bir fonksiyon gördükleri, dinlerin ve mitolojilerin tam anlamıyla açıklığa kavuşmasından sonra çok daha iyi anlaşılacaktır. Ancak günümüze kadar gelebilen Ezoterik kayıtlarda bunlarla ilgili son derece önemli bilgiler mevcuttur. Ne yazık ki yurdumuzda bu konuyla ilgili fazla bir araştırma yapılamamış ve kamuoyu bu konuda yeterince bilgilendirilememiştir. ***
Dini Öğretiler’de Adem’in meydana getirilişiyle ilgili bir başka ilginç ayrıntı daha verilir. İslam’ın Kitabı Kur’an-ı Kerim’de, Adem’in balçıktan yaratıldığı söylenir. Buna benzer ifadeler diğer dinlerde de vardır. Örneğin İbraniler’in Kutsal Kitabı Tevrat’ta Adem’in yerin tozundan yaratılmış olduğu anlatılır. Her iki ifade de birbiriyle aynıdır. Balçıktan ya da yerin tozundan yaratılmak ne demektir? Burada kastedilmek istenen, doğrudan doğruya dünyasal bir molekül yapısıdır. Dünyaya ait moleküler yapının kullanılmış olmasıdır.
Bu bizim devremizin Ademi’dir. Diğer Adem’in moleküler yapısı ise tamamen farklıydı. Dünya’ya ait değil dünya dışına ait bir yapıdan oluşmuştu. Yani Elohimler’in dünyasından.... Böylelikle değişen yeryüzü şartlarına en uygun Adem soyu meydana getirilmiş oluyordu... Demir Çağı’nın çocuklarının, bedenlerinin ilk örnekleri artık hazırdı... Galaktik Uygarlığın temsilcileri ise, geçmişin anıları arasında eriyip gitti... Ama izlerini ve hatıralalarını dünyada bırakarak...
|
|
|
BİR TÜRLÜ ÇÖZÜLEMEYEN TANRILAR MESELESİ |
Yazar: Emka - 17-02-2017, Saat: 05:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Diğer eski toplumların kültürlerinde olduğu gibi, Vedalar’da da birçok ilahla karşılaşırız. Bu ilahlar onların putperest olduklarını hiç bir zaman göstermez. İlah demek yaradan demek değildir. Eski devirlerde yaşayan insanların inançlarını ve kültürlerini tam anlamıyla anlamak istiyorsak başta bu meseleyi açıklığa kavuşturma mecburiyetimiz vardır. Aksi takdirde bu kültürlere nüfuz edebilmemiz imkansız bir hale gelecektir ki, günümüzde böyle bir sıkıntının özellikle yurdumuzda yaşanmakta olduğunu söylemek istiyorum. Nedense bir türlü bu konu açıklığa kavuşturulmamıştır. İlahlar, tanrılar ya da tanrıoğulları olarak geçen ifadelerin hepsi kullanıldığı yere göre değişik anlamlar ifade eder. Bunları başlıca 3 grupta toplayabiliriz.
1- Bilgeleri ve Büyük İnisiyatörleri İfade Eder: Bunlar çoğunlukla Atlantis’te yaşamış olan bilge rahiplerdir. Mitolojilerde ilahlar olarak ele alınmıştır. Thoth ve Hermes bunlar içinde en çok bilinenleridir. Bu grupta ele alınan ilahlar ve tanrılar aynı zamanda bazen inisiyasyondaki öğretmenleri bazen de bu inisiyasyondan mezun olan öğrencileri de ifade eder.
2- Kozmik Yasaları İfade Eder: Evrende mevcut olan bazı yasaları ve prensipleri ifade eder. Yunan Mitolojisi’nde geçen Zaman Tanrısı: Kronos, Ateş Tanrısı: Hapehistos bu sınıfta ele alınan ve kozmik yasaları ve prensipleri ifade eden sembollarden sadece bir kaç tanesidir.
3- Ruhsal İdare Mekanizması’nı Anlatır: Fizik dünyaların görüp ve gözeticiliği fonksiyonunu belirli bir plan dahilinde yürüten ve ruhsal potansiyalleri son derece gelişmiş yönetici varlıkların sembolik anlatımlarıdır. Dinsel öğretilerde sözü edilen “Rab” ve “Baba” sözcükleri bu grupta değerlendirilmesi gereken sembolleri içerir. Konunun bu yönü yüzyıllardır büyük bir sır olarak saklanmıştır. Ancak konunun bu yönü tüm mitolojilerde ve dinlerde kısmen açık bir şekilde insanlara anlatılmıştır. Araştırıldığında herkesin karşısına çıkmaya hazır beklemektedir. “Kutsal Ruh”, “Büyük Ruh”, “Baba”, “Rab”, “İndra”, “Zeus”, “Ruhül Kudüs”, “Yehova”, “El İlah”, hep bu grupta geçen önemli sembollerdir. Bunların hiç biri, Kadir-i Mutlak Yaradan anlamında kullanılan isimler değildir. Bu iki hususu kesin olarak birbirinden ayırmak gerekir. İşte eski devirlerde yaşayan insanların inançlarını ve kültürlerini anlatan mitolojik ve dinsel metinlerde geçen ilahlar ve tanrılar sözcükleri kısaca özetlemeye çalıştığım bu üç gurupta ele alınmıştır. Hangi sembolün hangi gurupta işlendiğini ortaya çıkartmak için karşılaştırmalı araştırmalara gerek vardır. Burada sadece konuya kısaca bir giriş yapabilmek için bu ön bilgileri vermekle yetiniyorum.
|
|
|
KUR’AN’IN AÇKILANMAYAN SIRRI: BEN - BİZ - O |
Yazar: Emka - 17-02-2017, Saat: 05:18 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Kur’an-ı Kerim’i Türkçe olarak okumuş olanlar bilirler. Kur’an’da farklı hitap şekilleri vardır. Kur’an’daki ayetlerde en çok, “biz” şekilinde, birinci çoğul şahıs ağzından hitaplar yeralmaktadır. “Hamd, Alemler’in Rabb’i, merhametli olan, merhemet eden ve Din Günü’nün sahibi olan Allah’a mahsustur. Ancak sana kulluk eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz. Bizi doğru yola, nimete erderdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.” (Fatiha Suresi: 1/1-7) Bu sure Kur’an’ın başlangıç suresidir. Ve yine bu sure, Kur’an’ın özü ve en önemli suresi olarak kabul edilmiştir. Ama surenin asıl anlam ve önemi hakkında geniş halk kitlelerine pek az objektif bir değerlendirme yapılabilmiştir. Yedi ayetten oluşan bu sure dikkatlice okunursa, daha Kur’an’ın hemen başlangıcında, insanlara büyük bir sırrın ilk ipuçlarının verildiği dikkatlerden kaçmayacaktır. Surenin başlangıcında konuşmaya başlayan varlık, yahut da “biz” olarak konuşan varlıklar grubu, Allah’a hamd etmekte, sonraki ayetlerde de dua ve dilekte bulunmaktadırlar.
Bu anlatım özelliği “biz” olarak konuşan varlıklar topluluğu ile, Allah’ın ayrı ayrı anlamlarda kullanıldığını, en açık ve ince bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu ayrılığa, başka ayetlerde de rastlanır. “Doğrusu, Biz, Kur’an’ı kadir gecesinde indirmişizdir.” (Kadir Suresi: 97/1) “İşte bunlar, ey Muhammed, sana doğru olarak okuduğumuz Allah’ın ayetleridir. Allah hiç kimseye zulmetmek istemez.” (Al-i İmran Suresi: 3/108) “Ey Muhammed. İşte bunlar Allah’ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak okuyoruz. şüphesiz sen peygamberlerden birisin. İşte bu peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan Allah’ın kendilerine hitabettiği, derecelerle yükselttikleri vardır. Meryem oğlu İsa’ya belgeler verdik, onu Ruhü’l Kudüs’le destekledik...” (Bakara Suresi: 2/252-253) Kur’an’la ilgili yapılacak en basit bir incelemede dahi, bunlara benzer sayısız ayetlerin bulunduğu görülecektir.
Bir çok ayetlerde “biz” olarak konuşan varlıklar grubu yahut varlıklar grubunun sözcüsü ile Allah’ın aynı kavramlar olmadığı tüm açıklığıyla ortadadır. Biz olarak konuşan varlık, aynı ayette ayrıca Allah’tan bahsetmekte, onun emirlerini aktarmaktadır. Eğer bir an için bu iki kavramın ortaklaşa Allah’ı ifade ettiğini düşünecek olursak; konuşan varlığın kendi kendine hamdettiği, kendi kendine dileklerde bulunduğu, kendi kendisinden kendisini doğru yola iletmesini istediği gibi mantıksız ve anlamsız sonuçlar çıkarılması gerekecektir. Kur’an’da insanlara “biz” diye hitabeden varlıkların fonksiyonları nedir? Bu soruya da yine cevap Kur’an’dan gelmektedir.
Aşağıdaki ayetlerin incelenmesinden de anlaşılacağı gibi, insanlar, Cebrail’in de üyesi bulunduğu, Kur’an’da kendisini “biz” olarak tanıtan, Allah’ın izni ve emri doğrultusunda çalışan yüce bir topluluk tarafından sevk ve idare edilmektedir: “Cebrail Muhammad’e şöyle dedi: ‘Biz, ancak Rabbinin buyruğuyla ineriz; geçmişimizi geleceğimizi ve ikisinin arasındakileri bilmek O’na mahsustur...” (Meryem Suresi: 19/64) “... Bizim herbirimizin bilinen bir makamı vardır. şüphesiz biz sıra sıra duranlarız. şüphesiz biz Allah’ı tesbih edenleriz.” (Saffat: 37/164-166) Al-i İmrân Suresi’nde geçen bir ayet ise, belki de hepsinden daha ilginçtir: “Allah, melekler, ve adaleti yerine getiren ilim sahipleri, O’ndan başka Tanrı olmadığına şahitlik etmişlerdir. O’ndan başka Tanrı yoktur, O güçlüdür, Hâkimdir.” (Al-i İmrân Suresi: 3/18)
Allah’ın, meleklerin ve ilim sahiplerinin şahitlik ettikleri ve ayette “O” diye isimlendirilen Tanrı ile kasdedilen, Kadir-i Mutlak Yaradan’dır. İlginç bir başka benzerlik de, Mu Kültürü’nde Yaradan’dan “O”diye bahsediliyor olmasıdır. Mu Kültürü’nde Yaradan’ın isim ve sıfatı yoktur. Yaradan’dan sadece “O” diye bahsedilirdi. Konumuzu yavaş yavaş toparlayabilmek için, üzerinde görüp gözeticilerin yaşadığını açıkça anlatılan bir yıldızdan bahseden Tarık Suresi’ndeki bir ayeti, son olarak sizlere aktarmak istiyorum... “Göğe ve gece ortaya çıkana and olsun. Gece ortaya çıkanın ne olduğunu sen bilir misin? O, ışığıyla karanlığı delen yıldızdır.
Üzerinde gözetici olmayan kimse yoktur.” (Tarık Suresi: 86/1-4) Kur’an’da, görüp gözetici özelliğiyle yüce bir topluluğun bulunduğu başka ayetlerde de geçer. Ancak burada ilginç olan, “Görüp Gözetici” özelliğindeki yüce topluluğun gece ortaya çıkan bir yıldız kastedilerek onun üzerinde olduğunun söylenmesidir. Ezoterizm’deki karşılığı ise “Ruhsal İdare Mekanizması”dır. Ve yine Ezoterizm’e göre bu yıldız Sirius Yıldızı’dır. Böylelikle Sirius Yıldızı’nın gizemi Afrika’daki Dogonlar’dan sonra burada da karşımıza çıkıyor...
|
|
|
ÖLÜLER KİTABI ve ASTRAL SEYAHAT YAPAN RAHİPLER |
Yazar: Emka - 17-02-2017, Saat: 05:11 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Dünya üzerinde “Ölüler Kitabı” adıyla bilinen iki ayrı yazılı metin bulunmaktadır. Bunlardan biri Mısır’a, diğeri ise Tibet’e aittir. Her ikisinin de konuları aynıdır. Ancak kendi toplumlarının geleneklerine göre anlatım üsluplarında farklılıklar vardır. Ancak öz olarak anlatılan bilgiler bir ve aynıdır. Çünkü köken aynıdır. Her ikisi de bir zamanlar yeryüzünde varolan Atlantis ve Mu Uygarlıkları’nın kültür izlerini taşır. Biz burada Mısı’ın Ölüler Kitabını kısaca incelemeye çalışacağız: Bilinen ilk Ölüler Kitabı, 453 Bab’dan oluşan metinlerden oluşur. Bu metinler Eski Mısır’ın kutsal yazıtlarıdır. Atlantisli bilgeler tarafından eğitilen ilk Mısırlı rahipler tarafından kaleme alındığı tahmin edilmektedir. Bu metinler yıllarca gizli tutulmuş ve içindeki sembollerle gizlenen sırlar çok az sayıdaki kişiye aktarılmıştır. Bu metinler çok sonraları M.Ö. VII. yy.’da 165 Bab’da toplanmıştır. Torino’daki Eski Mısır Müzesi’nde bulunan 20 metre boyundaki papirusta bunlar saklanmaktadır.
Ölüler Kitabı’nın Babları’nın okunuşu, ayinlerde arınmış rahiplerce yapılıyor, bütün cenaze töreni boyunca ölünün mumyasına dönük olarak, kutsal metinler okunuyordu. Mayasis, “Sırlar ve İnisiyasyon” adlı kitabında: “Bu okuma, inisiye olmamış ruhun dünyayı terk ettiği sırada yapılan aceleye getirilmiş bir inisiyasyon benzeriydi” diye yazıyor. Mısır’ın Ölüler Kitabı’nın bazı Bablar’ı, hiç bir insana açıklanmaması istenen büyük sırları ima etmektedir. Bu sırlar sadece Mısırlı rahiplerce bilinir ve gizli tutulurdu. Ölüler Kitabı’nı, sadece ruh varlığının bedenini terk ettikten sonra karşılaşacağı olayların bir açıklaması olarak görmek, onu gerçek değerinden uzaklaştıracaktır. Her ne kadar öte aleme yani Spatyom’a geçen varlığın karşılaşacağı olaylar hakkında bilgiler de kitabın konusu içinde varsa da, esas özelliği; varlığın hem bu dünyada hem de öte dünyada sadeleşmesi, arınması ve onların tabiriyle, tanrılara eşit olabilmesi için öğrenilmesi gereken bilgilerle dolu olmasıdır.
İşte bu yüzden, Ölüler Kitabı, aslında bir inisiyasyon kitabıdır. İnisiyasyonun safhalarını ve inisiyasyonda geçen olayları anlatmaktadır. Bu yüzden, mabetlerde ezoterik bilime inisiye olan adaylara, belirli bir metotla açıklanan sırları bünyesinde sembolik bir dille muhafaza eden Mısır’ın Ölüler Kitabı, her iki açıdan da değerlendirilebilir. Yani Ölüler Kitabı’nda anlatılanları hem bedenini terk eden varlığın karşılaşacağı olaylar, hem de inisiyenin eğitimi esnasında yaşayacağı şuur halleri olarak görebilmek mümkündür. Aslında her ikisini de birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Çünkü her ikisi de birbirinin parçası ve devamıdır. Bu yüzden az sonra yapmaya başlayacağımız açıklamalarımızı iki ayrı grupta toplamaktan ziyade, birbirini tamamlayan açıklamalar olarak ele almayı daha uygun görüyorum.
Ayrıca, gizli inisiyasyona dahil olan bir varlığın, o devirlerde astral tecrübeleri gayet kolaylıkla yapabileceği de göz önüne alınacak olursa, böyle bir ayırımın söz konusu edilemeyeceği açıkça ortaya çıkacaktır. Mısırlı rahipler yaptıkları Astral Seyahatlar ve Durugörü yetenekleri vasıtasıyla öldükten sonra gidilecek olan spatyomu daha ölmeden önce inceleme imkanı bulabiliyorlardı. Bu açıdan bakıldığında; astral mekanla, fizik mekan birbirlerini tamamlayan bir bütünlük oluşturmaktadır. Mısır’ın üzerindeki esrarengizlik örtüsünün ucunu aralamak için, o devirlerde mabetlerde yaşananları gün ışığına çıkartma mecburiyeti vardır. Aksi takdirde Mısır’ın bir türlü çözülemeyen
bilmecesi, daha uzun yıllar insanların zihnini meşgul edecektir. İşte o gizemlerden bir tanesi de, mabetlerde Osiris rahiplerinin gözetiminde adaylara yaşatılan astral tecrübelerdir. Astral tecrübeden kast edilen şey nedir?
ASTRAL SEYAHAT YAPAN RAHİPLER
Günümüz Parapsikoloji Bilimi’nin üzerinde titizlikle durduğu bir çalışma burada kastedilmektedir. Bu çalışmaya Parapsikoloji Astral Seyahat adını verir. Temeli fizik bedeni bilinçli bir şekilde terk ederek, belirli bir süre beden dışına çıkmaya dayanır. Bedenin dışına çıkıldığında fizik mekanda kalınabileceği gibi astral mekana da geçilebilmektedir. Böylelikle öldükten sonra gidilecek olan mekan hakkında daha ölmeden önce bir bilgi sahibi olunabilmektedir. Osiris rahiplerince öğretilen bir teknikle böyle bir tecrübe inisiye adayına rahatlıkla yaşatılabilmektiydi. Günümüzde de yurtdışında bilimsel çevrelerce üniversitelerde bu yöntem aynen kullanılarak başarılı sonuçlar elde edilmektedir.
|
|
|
|