Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1132 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1132 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 328
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 306
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,007
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,130
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,074
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,148
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
ZENER KARTLARI |
Yazar: Emka - 25-02-2017, Saat: 16:25 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Zener kartları, ESP / Duyu ötesi algı testlerinde kart tahmin alıştırmalarında kullanılmak üzere, algısal psikolog Karl Zener tarafından tasarlanan 25'lik kart setidir. Her biri 5'erlik daire, kare, dört kollu eşit haç, beş ucu sivri yıldız ve hareli karttan oluşan bu set, ESP kartları diye de bilinir.[2] Zener kartları, psişik güçlere sahip insanları ortaya çıkarmak için dizayn edilen testlerde kullanılmaktadır.
ESP’nin bilimsel saygınlık kazanması ise elbette romanlar, söylentiler veya efsaneler üzerindeki çalışmalarla olmadı. Profesör Rhine, bazı insanların telepatik güçleri olduğunu kanıtlamak için bugün Zener Kartları olarak bilinen testi, denekler üzerinde uyguladığında, telepatik güçlere sahip olduğuna inanılan deneklerin 25 destedeki tüm kartların arkasındaki şekilleri doğru bildiği gözlendi. İstatistiksel anlamda, şans olarak açıklanması mümkün olmayan bu başarılı deneyler sonrasında bilimsel platformda yankı uyandıran Profesör Rhine’nin deneyleri başka bilim insanları tarafından da farklı denekler üzerinde uygulanıp, benzer sonuçlara ulaşılınca, bilim dünyası, insan beyninin “açıklanamayan” bir güce sahip olduğunu resmen kabul etmiş oldu.[3]
Rhine'nin deneyleri, bazı insanların duyudışı algılama yeteneğine sahip olduğunu gösterdi. Bulgularını "Duyudışı Algılama" adlı kitabında topladı. Ancak bu kitap ilgiyle karşılandığı gibi deneylerin matematiksel geçerliliği konusunda eleştiriler de aldı. Rhine, bunun üzerine deneylerini daha sıkı biçimde denetledi ve 1937 yılında "Zihnin Yeni Cepheleri" kitabını yazdı. Bu kitabındaki istatistikleri, Amerikan Matematik Kurumu tarafından geçerli olarak kabul edildi. Bundan sonra Duke Üniversitesinde ayrı bir parapsikoloji laboratuarı kuruldu.1940'lı yıllarda Rhine, artık sadece duyudışı algılamanın varlığını kanıtlamaya çalışmıyor, aynı zamanda bunun ortaya çıkış nedenlerini de araştırıyordu.[4]
ESP
Çoğunluk, ESP'nin var olduğu görüşünde birleşmektedir. Hem de ESP'nin doğası gereği araştırılması zor olduğu halde. Çünkü bu deyim, birisinin görünüşte beş duyusundan hiçbirini kullanmaksızın bilgi sahibi olabileceği fenomenini kapsamakta ve telepati ile geleceği görebilmeyi de içermektedir.
Zaman zaman altıncı hissin fiziksel olduğu ve burun içindeki bir bölgenin Dünya'nın elektromanyetik alanını algılayabildiği düşünülür. Bu da pekala yön belirleme duyumunun kaynağı olabilir.
Hayvanlar gibi insanların da yeryüzünde gezinen ve hava basıncıyla değişime uğrayan titreşimleri algılayabilmesi olasıdır. Beyin, herhangi bir anlam taşıyıp taşımadıklarına bakmaksızın bu titreşimleri algılayabilir.
Beynin karmaşık yapısı ve işleyişi hakkında pek çok şey biliyoruz. Ama hala keşfetmeye muhtaç olduğumuz çok şey var. fMRI taramaları kullanılarak yapılan araştırmalara karşın, beyni okuyabilecek bilgisayarlar üretebilmiş değiliz.[1]
Deja Vu
Deja Vu, Fransızcada "zaten görmüştüm" anlamına gelmekle birlikte, yaygın kullanımı "ben bu anı daha önce de yaşamıştım" anlamındadır.
Bu, gerçek anlamda hatırlamaktan oldukça farklıdır. İzlediğiniz filmin bir yerinde onu daha önce de izlemiş olduğunuzu hatırlamak bir deja vu değildir. Çok daha farklı ve garip bir duygudur deja vu. Yapmadığınızı bildiğiniz halde bir şeyi daha önce de yapmış olduğunuz hissine kapılmaktır.
Belki asıl şaşırtıcı olan, deja vu'nun genellikle son derece sıradan ve hiç de dramatik olmayan anlarda gelişmesidir. Acaba bu, şimdiki hayatımızı daha önce de yaşadığımızı mı göstermektedir? Yoksa bilinçaltımız olayları bilincimizden bir mikro-saniye önceden kaydetmekte ve bu yüzden de algı bilincimize eriştiğinde onu hafıza mı sanmaktayız? [1]
Telepati
Telepati, fikir ve görüntülerin bazen birbirlerinden çok uzakta olan bir beyinden diğerine aktarımıdır. Kabile toplumlarında bu çok olağan bir olgu olarak kabul görürdü.
Bilimsel toplumlar ise telepatinin özel bir yetenek olduğunu ve yalnızca ruh ve mistikle açıklanabileceğini kabul etmektedir.
Sihirbazların hileleri bilindiğinden telepatiye de kuşkuyla bakılmasını olağan karşılamak gerekir. Ama yine de açıklanması gereken birçok şey olduğu kesindir.
Sevdiklerinin hasta ya da tehlikede olduklarını, haber kendilerine geleneksel kanallardan erişmeden çok önce "bildiklerini" söyleyen pek çok insan var. Aynı şekilde daha telefon çalamadan arayan dostunu düşünenlerin sayısı hiç de az değildir.[1]
Kaynaklar:
[1] Judy Allen, "Bilinmeyenler Ansiklopedisi", Gün Yayıncılık, İstanbul 2006, s.24-25.
[2] Cenk Tekin, "Ruh ve Doğa Ötesi Bilimleri Sözlüğü", Paragraf Yayınları, Ankara 2005, s.249.
[3] "Kahin mi Şarlatan mı?", Chip Dergisi, Şubat 2003, s.145.
[4] The Joy of Knowledge Encyclopaedia.
[5] Gizli İlimler Kütüphanesi
Alıntı Tolga yazıcıer
|
|
|
ENERJİ FREKANSIMIZI YÜKSELTMEK İÇİN YAPABİLECEKLERİMİZ |
Yazar: Emka - 24-02-2017, Saat: 17:15 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Enerji Alanınızı Birikimlerden Temizlemek Frekansınızı Yükseltir
Işığınız bir elekten geçer gibi parlar, siz bu ışığın geçtiği kadarsınız. Ortak bir merkez tarafından bir soğan gibi yuvarlak katmanlarla çevrili olduğunuzu düşünün. En yakınınızdaki katmanlar fiziksel bilgiler içerir, bunun ötesindekilerde sırasıyla duygusal bilgiler, düşünce kalıplarınıza dair bilgiler ve en uzaktakilerde de ruhunuz ile hayattaki amacınızla ilgili bilgiler bulunur. Bunlar farkındalığınızdaki oktavlar gibidir. Ruh seviyesinde korku ya da blokaj yoktur -sadece berrak, meditasyon yapanların saf bir farkındalık duygusu yarattığını ifade etmek için kullandıkları tabirle şefkat dolu mücevher ışığı vardır. Ama fiziksel, duygusal ve zihinsel katmanlarda kafanızın karıştığı ve korktuğunuz eski deneyimlerden kaynaklı fonksiyon bozukluklarını, sabit fikirleri ve donmuş duyguları bulursunuz. Bu kısaltılmış kalıplar gölgelere benzer; kendi doğrunuzu ve sevginizi yaşamadığınız hareketsiz yerlerdir. Parçalandığınız ya da bir şeyden kaçtığınızda da delikler ve gediklerle karşılaşırsınız ve bunlar da bloklar gibidir.
Zihninizi sakinleştirdiğinizde, hiçbir şey düşünmezsiniz ve bir şey düşünmediğinizde hiçbir şeye direnç göstermezsiniz ve direnç göstermediğinizde ve hiçbir şeye direnç göstermeyen düşünceler beslediğinizde Varlığınızın titreşimi yüksektir, hızlıdır ve saftır.
Abraham/Esther Hicks
Şimdi ruhunuzun yaşamınızı, bedeninizi ve kişiliğinizi yaratmak için oktavlarla bilgelik, niyet ve enerji yolladığını hayal edin. Birçok gölge ya da katı yer ve kim olduğunuza dair alandaki boşluklar yüzünden bütünlüğünüzün sadece belli bir yüzdesi elekten geçen ışık misali açıklıklardan geçebilir. Yüksek boyutlarda her yerde bir gölge ya da gedik vardır, sizin yaşamınızda ve bedeninizde de benzer bir kasılma ya da bilinçsiz yerler olacaktır. Duygusal bir travmanın hatırası ve bunun etrafında oluşmuş inançlar bedenin üzerine gölgelerini düşürecek, belki de kronik ağrılara, hastalıklara ya da orjinal yaraya tekabül eden bir noktada incinmelere sebebiyet verecektir.
Bastırılmış duyguları ve inançları anlayıp rahat bırakarak şifa bulduğunuzda, alanınızdaki karanlık noktalar kaybolur ve ondan sonra ruhunuzun mücevher ışığı daha fazla parlayabilir. Burada dünya üzerinde frekansınız yükselir, daha bilge ve daha sevecen bir insan olursunuz, bedeniniz iyileşir ve hayatınız daha iyi bir hale gelir. Demek ki, ruhunuzu bloke eden duygu ve düşüncelerden, sağlıksız duygusal alışkanlıklarınızdan, arınırsanız frekansınızda doğal olarak yükselecek.
Ruhu bloke eden şeylerden sıkça karşılaşılanlar arasında önceden üzerlerini kapattığımız sağlıksız duygusal alışkanlıklar bulunur: Kurban, mağdur ya da egemen güç olmak, kendini ya da başkalarını suçlamak, inatçı ve söz dinlemez olmak, başkalarını kurtarmak ve kurtarılmayı istemek ve başka şeylerle oyalanmak, geciktirmeler ve ertelemelerle gerçeklerden kaçınmak…Bunlara bir de şunları ekleyin: Başkalarını kıskanmak, saldırmak/kavga etmek, şikayet edip olumsuz konuşmak (ben yapamam, nefret ederim) ya da çirkin bir dil kullanmak (küçümseyerek konuşmak, dedikodu yapmak) ve akla gelebilecek en kötü senaryoları detaylarıyla kurgulamak. Budist rahibe Pema Chödrön bu tepkileri yemi yutmuş balıklar gibi “oltanın ucuna takılmak” diye niteliyor.
Bu olta iğnelerinden kurtulduğunuz ya da bu davranışları değiştirip yerlerine sağlıklı duygusal alışkanlıklar koyabildiğiniz zaman, olan bitene karşı çıkmayı bırakıp olayları sadece olduğu gibi kabul ettiğinizde ruhunuzun mücevher ışığının size daha fazla enerji vermesine izin vermiş olursunuz. Ve bunu her yaptığınızda mevcudiyetiniz önemli bilgileri ortaya çıkarır, sevecen bakış açınızı güçlendirir ve bundan sonra ne yapacağınızı bilmenize yardımcı olur. Bir şeyin üzerindeki etiketi kaldırdığınız ya da sabit bir fikir ya da bir tanıma yatırdığınız enerjiyi geri çektiğiniz zaman bir gölgeyi daha silersiniz ve yaşamınıza daha fazla mücevher enerjisi dolar. Aynı şey “rol yapmayı kestiğinizde” ve sağlıklı beslenip bayağı bir kilo verdiğinizde, sigarayı bıraktığınızda ya da bedeninizi bağımlılık yaratan maddelerle kirletmekten vazgeçtiğinizde de geçerlidir.
Ruhu bloke edenler arasındaki diğer bir kategori ise erken yaşlarda hayatta kalmak için farkında olmadan edindiğimiz düşünceler, inançlar ve dünya görüşleriyle ilgilidir. Bunlar, kim olduğunuzla ve burada bulunma amacınızla hiç ilgili olmayabilirler. Bu üst üste binmiş tabakalar ilk olarak, anne-babanızın inanç yapıları ve bedensel duruşlarını farkında olmadan benimsediğiniz “radar” döneminizde ortaya çıkmıştır. Aslında gözü pek bir gazeteci olmanız gerekirken, bu tabakalar size kibar ve alçakgönüllü olmanız gerektiğini söylüyor olabilir. Bu düşünceler size ağırlık yapan ıslak battaniyelere benzer, bıraktığınız alışkanlıklara dönüp eskisi gibi davranmanıza neden olur. Bu fikirler aslında size ait değildir ve belki de onları kimden ödünç aldıysanız ona geri vermeyi hayal edebilirsiniz ya da enerji sahanızdan buharlaşıp uçtuklarını, yok olduklarını görebilirsiniz. Bu ödünç fikirleri tanırsınız çünkü sonlarında “meli-malı” ekleri bulunur ya da bunları kendi kendinize söylemeyi denediğinizde başka birinin sesinin yankılandığını duyarsınız.
ŞUNU DENEYİN!
Başka İnsanların Üzerinizde Oluşturduğu Katmanları Temizleyin
Uğruna yaşadığınız töre ve değerlerin bir listesini yapın, hatta doğru bulduğunuz olumsuz olanları bile bu listeye yazın. Hangileri annenizden geliyor? Babanızdan gelenler hangileri? Aralarında modası geçmiş ve aslında size uygun olmadığını düşündükleriniz var mı? Varsa bunları kimden aldıysanız o insana iade edin ya da yok olmaya bırakın.
Para, iş, ilişkileri ebeveynlik sağlık, yaşlanma, din, politika ve ölüm hakkındaki düşüncelerinizi ve tavırlarınızı yazın. Bu fikirleri nereden, nasıl edindiniz? Bunlara ihtiyacınız var mı? Hepsini birer birer askıya almayı deneyin. Sabit fikirlere ve kurallara sahip olmak yerine her bir alanın size spontane olarak nasıl olabileceğiniz ve ne yapacağınızı öğretmesine izin vermek nasıl olurdu? Bu alanlar nasıl genişleyebilir ya da değişebilir?
Eğer cahillik ve ilgisizlik, mahrumiyet ve çaresizlik, unutkanlığı ve değersizlik duygusunu veya şikayet etmeyi artıran alışkanlıklarına takılıp kaldıysanız bu tür gedikleri doldurabilecek yegane şey anda mevcudiyettir: Her şeyin altında yatan, her şeye sinen sevgi dolu şefkat ve merhamet niteliğinde bir varoluş. Odaklanın, mevcudiyetinizle dolun ve sağlıksız duygusal alışkanlıklarınıza karşı “zihnen mevcut” olduğunuzu göreceksiniz. “Bilmem” dediğinizi işitince, “Bununla ilgili neler biliyorum?” demeye çalışın. Kendinizi bir arkadaşınıza, “Ben iyi dans edemem” derken bulduğunuzda bu düşünceyle ilginç, kendinize has ya da yaratıcı şekillerde hareket ettiğinizi düşünerek eğlenebilirsiniz. Dans etmenin size has haliyle yaşamak, bu hareketleri hayatınızın bir parçası yapmak nasıl olurdu? Hiçbir zaman yeterli paranız olmadığı kasetini yine başına sardığınızda kendinize şunu diyebilirsiniz: “Dur bir dakika! Şimdiye dek hayatta kalabilecek ve belli bir seviyede yaşayabilecek kadar param oldu. İyiyim ben. Durumumu istediğim zaman, daha enteresan bir şey elde edebileceksem değiştirebilirim. Şu an bana göre enteresan bir şey var mı? Ne yaratmak istiyorum” Siz kendi hikayenizin yazarısınız. Size gizemli bir şekilde bir yaşam hediye edildi ve aynı zamanda da kendi tavrınızı, ruh halinizi ve hareketlilik seviyenizi seçmekte özgürsünüz. Bu dünyada sizi gerçek siz olmaktan alıkoyabilecek güçte hiçbir kuvvet olamaz.
Nehirlerde hiç acele yoktur. Oraya, suyun kenarına gittiğinizde akış hızıyla hareket etmeye başlarsınız ve bu hız sizi bu gezegen üstündeki yaşamdan çok daha eski bir akışa bağlar. Bu hızı kabullenmek bir günlüğüne bile olsa bizi değiştirir, kendi kalp atışlarımızın sesinin ötesindeki ritimleri hatırlatır.
Jeff Rennicke
KISACA…Olumsuzluklara takılı kalmış olmak dört nedenle olur: Düşük kişisel titreşim, iradenin yanlış kullanımı, dalgalar ve döngülerle uyumlu yaşamamak ve anın içinde tam olarak mevcut olup tam bir farkındalık içinde bulunamamak.
Korktuğunuzda ve bu korkuyla sağlıksız duygu alışkanlıklarıyla savaş -ya da- kaç yöntemleriyle başa çıkmaya kalkıştığınızda kişisel vibrasyonunuz düşer. Kişisel vibrasyonunuz düştüğünde bir şeye takılıp kalmak kolaydır çünkü düşük frekanslar daha olumsuz deneyimlere neden olur. Bir dalgayı durdurmaya ya da arzu ettiğiniz gibi zorla hareket ettirmeye çalışırsanız yaşam akışınızda geri tepmeler ve deformasyonlara neden olursunuz. Bu deneyimi bir kenara bırakıp boşluk ya da olumsuz gerçekliklere konsantre olmaya çalışırsanız mevcudiyetin eksikliği deformasyonlara ve pürüzlere neden olur.
İrade gücünün doğru kullanımı zor kullanmak, kontrol etmek ya da direnmek değil şöyle olmalıdır: (1) Daha yüksek bir titreşim seçin, (2) İçinde bulunduğunuz dalga hareketine uyum sağlayarak “akışla” birlikte hareket edin, (3) O an her ne oluyorsa, “onunla kalmayı, onunla birlikte olmayı”, ruhunuzun bilgeliği ortaya çıkabilsin diye her durumda daha fazla mevcut olabilmeyi seçin… Ruhunuzu bloke eden düşünceleri ve kişiliğinize uygun olmayan ödünç alınmış düşünce katmanlarını yok ederek mücevher ışığınızın hayatınıza ve bedeninize dolması için daha temiz bir alan açabilirsiniz. Bunu yapmak için kuvvete ya da zor kullanmaya hiç ihtiyaç yoktur -frekansınız kendi araç gerecine bırakıldığında doğal olarak kendiliğinden yükselir. Kendinizi olumsuz titreşimlerden arındırmanız bugün kolaydır çünkü bedeninizdeki ve dünyadaki ivme kazanan frekans uzun süre takılıp kalmayı zorlaştırır ve korkulardan arınmak hemen anında mümkün olabilir.
Kaynak: Frekans - Penney Peirce
Alıntı: Tolga Yazıcıer
|
|
|
TESADÜF DİYE BİR ŞEY YOKTUR! |
Yazar: Mutlakguc - 24-02-2017, Saat: 04:46 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Her hareketiniz evrende bir dalga yaratır. Düşüncelerinizi bilinçsizce diğerlerine iletirsiniz. Eş zamanlılık bir olmanın kanunudur. Hepimiz birbirimize bağlıyız. Herhangi biri veya herhangi bir şeyle sizin aranızda ayrım yok. Hepimiz bağlantılıyız.
Eş zamanlılık
Her tesadüfün size bir mesajı vardır.
Her şey, geçmiş, şimdi ve gelecek birbirine bağlıdır. Hepimiz eş zamanlıyız. Ne kadar küçük olduğu önemli olmaksızın herhangi bir hareket sonunda hepimizce hissedilir. Normalde bir şeyi, almaya hazır olduğunuzda aldığınızı fark ettiniz mi? Hiç her şeyin doğru gittiği mükemmel bir gün geçirdiniz mi? İnsanların ve şeylerin tam da doğru zamanda ortaya çıktığı bir gün? Bu, eş zamanlılıktır. Eğer birkaç saniye erken veya geç varmış olsanız bir şeyler aynı şekilde sonuçlanmazdı. Siz doğru zamanda doğru yerdeydiniz. Bu şans veya talih değildi. Her şeyle mükemmel bir uyum içindeydiniz.
Dedikleri gibi, ''öğrenci hazır olduğunda öğretmen ortaya çıkar''. İstediğiniz ''şey''le uyumlandığınızda, o ''şey''le karşılaşmanız daha olasıdır. Bu yüzden benzer insanlar her zaman karşılaşılaşırlar. Onlar aynı frekansa uyumludurlar.
Titreşiminiz aradığınız şeye uyuyorsa, onunla karşılaşmak kaderinizdir. Frekansınız isteğinizle aynı ise evren istediğiniz şeyi size vermek için her zaman bir yol bulacaktır. Radyoyu açarsanız, doğru frekansı ayarlamadığınız sürece hiçbir şeyi net duyamayacaksınız. Sadece uyumlandığınızda ''birliği'' hissedebilirsiniz. Siz bilinçli olarak çevrenizdeki dünyayı değiştiriyorsunuz!
|
|
|
ÖNEMLİ UYARI! |
Yazar: Mutlakguc - 24-02-2017, Saat: 04:05 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Değerli takipçiler, sizlere sevgi ve saygılarımı sunarak önemli bir konu hakkında uyarı yapma ihtiyacı hissettiğimden bu yazıyı yazıyorum. Pek çok kez bu konu gündemimizde oldu.
Sizlere çeşitli yazılar, videolar ve örneklerle odaklarımız konusunu, hayatımızda olan önemini aktarmıştım. Sizlere tepkisiz ve izlemeci olmayı tercih etmenizi sevgiyle önermiştim.
Şimdideki yoğunluk bu konuyu tekrar dile getirmeme nedendir. İnteraktif ortamda yaptığımız tüm paylaşımların öz enerjimizde ve kabul odaklı olmasına lütfen dikkat edelim.
Hiç kimseye karşı hedef göstererek veya küçümseyerek, tepki içerikli paylaşımlarda bulunmamaya dikkat edelim.
Olumlu enerjiniz öz enerjiniz ile bakmayı seçerek, şifalama yeteneğinizi bedene getirmek için adım atın.
Şimdi hatırlayalım :
Kurguda neye odaklanırsak bize o enerjiden dönüşler olacaktır. O nedenle odak konularınızı tek tek inceleyiniz ve dikkatli doğru odak seçimleri yapınız.
Egosal enerjiye girerek yaptığınız zarar verici, incitici, kırıcı, dışlayıcı, bölücü, egosal, mutsuzluk, çaresizlik, hastalık, isyan, yakınma, şikayet içerikli paylaşımların kimse için kazanımı yoktur.
Dostluk, kabul, teslimiyet, şükür odaklı kalarak öz enerjinizi aktive edersiniz.
Egosal enerjiden eğer uzak kalmayı seçerseniz, kendiniz için iyi bir adım atmış olacaksınız.
Egosal enerji kaynaklı paylaşımlara lütfen son verelim. Bu tip egosal enerji ile açığa çıkan tepkilerin faydası yoktur. Bu konuyu size önemle hatırlatırım.
Odağımız ve tepkiler önemlidir.
BU KONU HEPİNİZİ İLGİLENDİREN ÖNEMLİ BİR KONUDUR. Buna özellikle dikkat edelim...
|
|
|
ÇEKİM YASASININ SIRRI |
Yazar: Emka - 23-02-2017, Saat: 18:27 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
İnsanın enerjiden oluştuğu artık bilim tarafından kanıtlanmış bulunuyor. Evrendeki en küçük yapıtaşları birbirleri ile iletişimlerini çekim yasasına göre yapmaktadırlar.
Madem en küçük atomlar arasında bile bir çekim yasası var, daha komplike ve sofistike varlıklar olan insanlarında kendilerine özgü bir çekimleri vardır.
Çekim yasasını iyi bilirsen, karşına gelecek olayların ve gelecekteki yaşantının nasıl olacağını da bilirsin.
Bir radyo düşün. Güzel dinlendirici bir müzik dinlemek istiyorsun. Radyonu doğru frekansa ayarlamazsan dinleyeceğin şey sadece cızırtı olacaktır. Doğru frekansa geldiğin zaman ise güzel bir müzik ziyafeti çekebilirsin.
İnsan için de aynı şey geçerlidir. Frekansını doğru ayarladığın zaman beklediğin güzel yaşamı kendinize çekersin, aksi durumda ise hayatına sadece cızırtı ve karmaşa çekmiş olursun.
“Herşey üst üste geliyor”, “Bir başladı mı gerisi gelir” gibi lafları duymuşsundur. Çekim yasası o kadar hatasız işliyor ki, bu cümleleri bir çeşit atasözü haline getirmiştir. Frekans iyi ve doygun hayatın başlangıcıdır.
Hayatını değiştirmek için çekim yasasından yararlanmaya karar verdiğin zaman, güzellikler ve beklentiler bir anda hayatına girmeyecektir. Yanlış yollara saptığın, baltayı taşa vurduğun, lastiği patlattığın zamanlar olacaktır fakat devamlılığı olduğu sürece hayallerini hayatının içine katmış olacaksın.
Bunu yine radyo örneğinden ele alırsak, doğru frekansa girene kadar cızırtı ve başka tür radyo kanalları da radyona takılacaktır. Sen hareketli bir müzik dinlemek isterken, aslında uzun hava çalan bir radyo programına denk gelebilirsin. Yukarıda da bahsettiğim gibi, eğer radyonun frekansını ayarlamaya devam ettiğin sürece en sonunda istediğin müziği bulacaksındır.
Sen de yaydığın frekansı doğru aralığa getirene kadar biraz zaman geçeceğini aklında çıkartma. Unutma ki radyoyu daha yeni kullanmaya başlıyorsun. Radyoyu sürekli kullanan ve radyo istasyonlarını artık ezberlemiş biri, anında istediği müziği açabilecekken, sen teker teker tüm kanalları dolaşmak zorunda kalacaksın fakat bir süre sonra istediğin herşeyi çok hızlı bir şekilde hayatınıza çekebileceksin.
Buradaki püf nokta istikrardır, devamlılıktır. Binlerce insan çekim yasasını kullanmaya karar verip, bu işe yaramıyor diye bıraktılar. Eski sıkıntılı ve konforsuz yaşantılarında geri döndüler. Halbuki doğru yönlendirilselerdi, henüz daha ilk adımı atıyor olduklarını, koşamadıklarını bilselerdi muhtemelen şu an bu binlerce yıllık öğretiyi çözmüş olacaklardı.
Kelimelerim sana ulaşıyorsa, hayatındaki eksiklikleri gidermeyi istiyorsan ve bu eksiklikler için evrene ve çekim yasasına bir şans vermeyi düşünüyorsan doğru yerdesin.
İlk denemelerini yapabilecek kadar bilgi sahibi olamayabilirsin fakat çekim yasası ile alakalı ne düşündüklerini benimle ve ziyaretçiler için paylaşabilirsin, değil mi?
|
|
|
DÜNYA YA BENZER 7 GEZEGEN DAHA KEŞFEDİLDİ exoplanet discovery |
Yazar: Emka - 23-02-2017, Saat: 14:46 - Forum: GÜNCEL HABERLER
- Yorum Yok
|
|
NASA dün akşam saatlerinde uzun süredir üzerinde çalışılan bir keşfi açıkladı. Ajansların flaş olarak geçtiği haber büyük ses getirdi. Dünya'dan 40 ışık yılı uzakta bulunan 7 yeni gezegen keşfedildi. Büyük keşfin ardından açıklamalar da peş peşe geldi. Google da 7 yeni gezegenin keşfedilmesinin ardından 'Exoplanet discovery' Doodle'ı hazırladı.
Bern Üniversitesinden Prof. Brice- Olivier Demory, Jüpiter büyüklüğündeki Trappist-1 adındaki serin yıldızın etrafından dönen 7 gezegenden üçünün yıldıza içinde hayat bulunabilecek yakınlıkta olduğunu, diğer dördünün de hayat bulunma ihtimali olduğunu söyledi.
Google, ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesinin (NASA), 7 yeni gezegen keşfedildiğini açıklamasının ardından, bunu doodle yaptı. Doodle uygulamaları, dünya ülkeleri için önemli gün ve tatillere, kültürel olaylara ve tarihte yer alan önemli kişilere yer vererek, dikkati çekmeyi amaçlıyor.
ABD'nin Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), Dünya’dan 40 ışık yılı uzakta 7 yeni gezegen keşfedildiğini açıkladı.
Güneş Sistemi dışında Samanyolu Galaksisi içindeki Kova takımyıldızı içindeki Trappist-1 ismi verilen yıldızın yörüngesinde keşfedilen gezegenlerin Dünya'ya benzerlik gösterdiği belirtildi. Bilim adamları, gezegenlerden üçünün su varlığını ve canlı yaşamını destekleyebilecek yapıda olduğunu ifade etti.
Yaklaşık Jüpiter büyüklüğünde sönük bir yıldız olan Trappist-1’in etrafında sıkı bir ağ oluşturan gezegenlerin karasal ve kayalık yapıda olduğu, canlı yaşamına olanak verip vermeyeceklerinin anlaşılması için atmosferlerinin daha detaylı incelenmesinin gerekeceği belirtildi.
Keşfi yapan Liege Üniversitesi Öğretim Üyesi Michael Gillon ve ekibi, yıldızın etki bölgesinde Dünya'ya benzeyen daha fazla gezegenin olabileceğini ileri sürdü.
"Tüm bunlardan çıkarılacak sonuç şu ki dünya dışındaki yaşamları keşfetme yolunda tarihi bir adım attık." diyen araştırma ekibinden Cambridge Üniversitesi Öğretim Üyesi Amaury Triaud, "Samanyolu Galaksisi içinde Dünya büyüklüğünde çok sayıda başka gezegen olduğunu öğrenmek inanılmaz bir şey." dedi.
Diğer bir ekip üyesi Liege Üniversitesinden Emmanuel Jehin de "Galaksimizde 200 milyondan fazla yıldız var. Bunların her birinde 10 tane Dünya benzeri gezegen olsa artık gerisini siz hesap edin." diye konuştu.
Gillon ve ekibi geçen baharda Trappist-1 ve çevresinde üç gezegen keşfettiklerini bildirmişti. Şimdiyse sayı yediye çıktı. Ekip, sayının yakın zamanda daha da artabileceğini vurguluyor.
Araştırmanın yeni bulguları "Nature" dergisinde yayınlanacak.
Haber Milliyet
exoplanet discovery
|
|
|
Görünce Hayret Edeceğiniz 10 Hibrit Hayvan (PhotoShop Değil) |
Yazar: Emka - 21-02-2017, Saat: 22:53 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
1. Eşek (Donkey) ve Zebranın çiftleşmesinden meydana gelen "Zonkey"
Eşeklerin kromozom sayısı zebralarınkinden 20 fazla olmasına Zonkeyler üreyebilmektedirler.
2. Bozayı (Grizzly Bear) ve Kutupayısından (Polar Bear) meydana gelen "Grolar Ayısı"
Diğer birçok hibrit hayvanlar gibi, Grolar Ayısı'da doğal yollarla meydana gelmektedir.
3. Katil Balina (Killer Whale) ve Şişeağızlı Yunusların (Bottlenose Dolphin) çiftleşmesinden meydana gelen "Wholphin"
Şu ana kadar dünya üzerinde sadece 2 tane Wholphin meydana gelmiştir. Bunlar da Hawaii'deki Sea Life Park'tadır. Wholphin'lerin 66 dişleri vardır, yani 44 dişi olan katil balinanın ve 88 dişi olan yunusun diş sayısının tam olarak ortalamasıdır.
4. Erkek Aslan (Lion) ve dişi Kaplandan (Tiger) meydana gelen "Liger"
Yeryüzündeki en büyük kediler bunlardır.
5. Yabani (Serval) Kedi ve Evcil (Domestic) Kedilerden meydana gelen "Savannah Kedisi"
Savannah kedilerinin huyları kedilere nazaran köpeklere daha çok benzemektedir, çok sosyal hayvanlardır. Kolayca eğitilebilirler ve köpeklerde olduğu gibi küçük oyunları ve numaraları kolayca kavrayabilirler.
6. Deve (Camel) ve Lamadan (Llama) meydana gelen "Cama"
Çiftleştiricileri Cama'nın devenin gücüne-dayanıklılığına ve lamanın ılıman yapısına sahip olacağını umuyorlardı, ama ne yazık ki bu böyle olmadı. Camalar davranış olarak develere, cinsellik olarak da lamalara benzediler.
7. Evcil Sığır (Domestic Cattle) ve Amerikan Bizonundan (American Bison) meydana gelen "Beefalo"
Etlerinin bol olmasından ve sığırlara nazaran çevre faktörlerinden daha az etkilenmelerinden çiftçiler tarafından tercih edilmişlerdir.
8. Koyun ve Keçiden meydana gelen "Koyunkeçileri"
Genellikle ölü doğarlar, sağlıklı bir yavru oluşması çok nadirdir.
9. Dişi At ve erkek Eşekten meydana gelen "Katır (Mule)". Erkek At ve dişi Eşekten meydana gelen "Katır (Hinny)"
Katırlar dayanıklılıkları, zekaları ve uysal tavırlarıyla çok kullanılan hayvanlardandırlar.
10. Leopar ve Aslandan meydana gelen "Leopon"
İnkar edilemeyecek derecede harika görünen canlılardır.
|
|
|
O ZAR ATMAZ! |
Yazar: Mutlakguc - 21-02-2017, Saat: 13:48 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Sahip olunan öz değerlerin, var oluşunun en yüksek ifadesini yaşarken ve seninle birlikte yaratım alanına geçişini gerçekleştirirken, ayna olduğun tüm bilinç parçaları, senden aldıkları ışık ve hiza ile yolun başlangıcına ilerleyecekler.
Özün düşüşünü hedeflemiş egosal enerjetik yapı, ellerinde tuttukları sosyal imkanla ve kurgu sistemi ile bu düşüşü en kolay biçimde gerçeğe geçirmek için çalışırlar. Senin bir kaynak olarak, sana verilen özle, onları hizalaman ve onlara bir anne gibi yön vermen, söz konusudur.
Varoluşun en emek isteyen kısmı, hasadın gerçekleştirilişidir. Ürün insandır, tarla dünya denilen kurgudur. Ürünlerin aktarılacağı yer yaratımdır. Öz var oluşunun en yüksek halini vücuda getirmeden, yaratım alanına geçmez.
O elbette ki zar atmamıştır. Her vadenin bir doluş zamanı vardır. Sabır ve teslimiyet seni yükseltecek, isyan seni düşürecektir.
|
|
|
İLAHİ SIRLARIN KORUYUCUSU THOT VE KAYIP SIRLAR KİTABI |
Yazar: Spiritüeller - 21-02-2017, Saat: 07:52 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Thot’un Sümer dilindeki adı olan “Ningişzidda” Ağacın Efendisi / Yaşamın Eseri anlamına gelmektedir. Thot her iki uygarlıkta da kesin bilimlerin ilahi sırların koruyucusudur. Bunlar arasında babası Ptah/Enki’ye de hizmet vermiş olan genetik ve biyotip sırlarda vardır. Güçleri Thot’a bahşedilen gizli bilgiler Mezopotomya sanatında ve tapıncında ifadesini bu tanrının birbirine dolanmış yılanlar sembolüyle betimlenişinde kendini bulmaktadır. Bunun çift sarmallı DNA’yı temsil eden sembol olduğu, tıp ve şifanın amblemi olarak günümüze dek gelmiş bir sembol olduğu zaten bilinmektedir.
Kadim Mısır’dan kalan resimli betimlemeler Ptah / Enki’nin oğlu olan Thot’un bu biyolojik-genetik süreçlerden haberdar olduğunu ve genetikle ilgili becerilerine bunları uyguladığını işaret etmektedir. Abidos’ta bulunan ve Firavun I. Seti’nin Osiris rolünü oynadığı sahneleri içeren bir duvar resmi Thot’u, ölen tanrıya yaşamı(Ankh Sembolü) geri verirken ondan iki ayrı DNA iplikçiği alırken göstermektedir.
Ölüler Kitabı’nda yer alan ve bu olayın ardından Horus’un doğuşunu konu alan bir betimlemede ise Thot’a yardım eden iki doğum tanrıçasının ayrı birer DNA iplikçiği tuttuklarını görürüz. DNA’nın çift sarmalı birbirinden ayrılmıştır, yalnızca bir iplikçik yeni doğan Horus’u tutarken gösterilen İsis’inkiyle birleştirilmiştir.
Mısırlıların “Nefesler Kitabı” dedikleri bir derlemenin Mısır’da ilahi yazıcı olarak hürmet gören Thot tarafından yazıldığı kitabın sonundaki bir ibarede yer almaktadır. “Büyücülerin Hikâyeleri” adlı başka bir Mısır metninde Thot tarafından cezalandırıldıkları için yaşayan ama hareket edemeyen kral ve kraliçenin “Tanrı Thot’un kendi elleriyle yazdığı kitabı” bir yeraltı odasında koruduğu anlatılmaktadır. Bu kitabın içinde güneş sistemini, astronomi ve takvimleri ilgilendiren sırlar açıklanmaktadır. Bu “kutsal yazılarla yazılmış kadim kitapları” arayan kişi yer altı odasına girdiğinde bu kitabın “adeta Güneş oraya vurmuşçasına ışık yaydığı” görecektir.
Aynı konu M.Ö. üçüncü yüzyıla tarihlenen bir mezarda keşfedilmiş bir papirüs(Kahire 30646) üzerinde anlatılan “Satni-Khamois’in Mumyalarla Maceraları” adlı kadim Mısır hikâyesinde de geçmektedir. Bu metin bir büyü, gizem ve macera hikâyesidir; büyülü sayı elli iki, Thot ve takvimin sırları arasında ilişki kurmaktadır. Bir yılın Thot’un en sevdiği sayı olan elli ikiye nasıl bölündüğünü öğretmektedir.
Hikayenin kahramanı Satni, bir firavunun oğludur ve her konuda çok iyi eğitilmiştir. Genç adam o zamanlar başkent olan Memfis’te gezinmeyi adet edinmişti. Tapınak duvarları ve steller üzerindeki yazıları okumakta, eski büyü kitaplarını araştırmaktaydı. Vaktiyle Satni, Mısır üzerinde eşi benzeri olmayan bir büyücü olur. Bir gün gizemli bir adamla karşılaşır ve adam ona Thot’un kendi eliyle yazmış olduğu bir Sırlar Kitabı’nın içinde saklı olduğu bir mezardan söz eder. Sırlar Kitabı’nda dünyanın tüm gizemleri, gökyüzünün sırları, güneşin doğuşları, Ay’ın görünüşleri ve Güneş’in çevresinde dolanan gezegenlerin hareketlerini anlatan ve bunun gibi çok önemli ilahi bilgiler yer almaktadır. Bu mezarı bulmayı kafasına koyan Satni uzun süre devam eden araştırmalarının sonucunu alır. Söz konusu mezar daha eski bir firavunun oğlu olan Nenoferkeptah’a aittir. Satni mezarın yerini aynı yaşlı adama sorar ve öğrenir. Ancak yaşlı adam Satni’yi, Nenoferkeptah’ın mumyalanmış olmasına rağmen ölü olmadığı ve ayağının altına sokulmuş olan Sırlar Kitabı’nı almaya cesaret edeni Thot’un alaşağı edebileceği konusunda uyardı. Buna rağmen Satni yolundan şaşmadı ve mezarı buldu. Mezarın başında bir formül okuyunca bir boşluk açıldı ve Satni bu boşluktan aşağıya indi.
Mezarın içine giren Satni, Nenoferkeptah’ı, eşini ve onların oğullarının mumyasını gördü. Thot’un Sırlar Kitabı gerçekten de Nenoferkeptah’ın ayağının dibindeydi ve “sanki güneş orada parlıyormuşçasına bir ışık yayıyordu.” Satni ona doğru bir adım attığında kadının mumyası konuştu ve onu daha fazla ilerlememesi için uyardı. Satni’ye o kitabı ele geçirmek için Nenoferkeptah’ın yaşadığı maceraları anlattı; Thot’un Sırlar Kitabı en dıştakiler bronz ve demirden yapılma bir dizi başka kutunun içinde olan bir gümüş kutu içindeki bir altın kutuya konmuştu. Yapılan uyarılara kulak asmayıp tüm engellerin üstesinden gelen Nenoferkeptah kitabı bulup ele geçirmiş; o ve ailesi Thot tarafından hemen orada geçici olarak canlılığını kaybetmekle lanetlenmişlerdi. Canlı olmalarına rağmen mumyalanmışlardı ve mumyalanmış olmalarına rağmen görebiliyor, duyabiliyor ve konuşabiliyorlardı. Kadın Satni’ye kitaba dokunursa Thot’un lanetine uğrayacağını söyleyerek uyardı.
Uyarılar ve daha önceki kralın başına gelenler Satni’nin gözünü korkutmadı. Buraya kadar gelmişti ve kitabı ele geçirmeye kararlıydı. Ona doğru bir adım daha attığında bu kez Nenoferkeptah’ın mumyası konuştu. Thot’un gazabına uğramadan kitabı ele geçirmenin bir yolu daha olduğunu anlattı. Bu “Thot’un büyülü sayısı” olan elli iki oyununu oynayıp kazanmaktı. Kadere meydan okuyan Satni bunu kabul etti. İlk eli kaybetti ve kendisinin yarı yarıya toprağa gömülmüş buldu. Sonraki ve sonraki eli kaybettikçe giderek daha çok gömülüyordu. Sonunda kitabı almayı başardı ama sonunda kitabı geri getirmek zorunda kaldı. Kitapla birlikte kaçmayı nasıl başardığı, bunun sonucunda ne belalarla karşılaştığı ve sonunda kitabı saklandığı yere nasıl geri götürdüğüne ilişkin heyecanlı öyküyü merak edenler metnin tamamını okuyabilir.
Thot’un astronomi ve takvimle ilgili sırları elli iki oyununu içermektedir. Yılın yedi günlük elli iki haftaya bölünmesi, Jübileler ve Hanok Kitabındaki yalnızca 364 günden oluşan garip bir yılla sonuçlanması hep Thot ile ilişkilidir.
Orta Amerika’da da durum pek farklı değildir. Mayalar, Aztekler, Toltekler ve Olmekler üç takvime sahiptiler. Bunların ikisi döngüseldi, Güneş’in ve Ay’ın ve Venüs’ün döngülerini ölçmekteydiler. Diğeri ise kronolojikti. Belirli bir başlangıç noktasından “Sıfır Noktası”ndan başlayarak geçen zamanı ölçmekteydi. Bilginler bu uzun sayış takviminin başlangıç noktasının Batı takvimine göre M.Ö. 3113’e denk geldiğini belirlediler ama bu başlangıç noktasının anlamını bilmemektedirler. Bize göre Thot'un Mısır'dan Orta Amerika'ya hicretinin yılıydı bu tarih. Orta Amerika halklarının büyük tanrısı Ouetzalcoatl’ın anlatımı olan tüylü yılan veya kanatlı yılan esasında Mısır’da çok iyi bilinmektedir. Thot gibi Ouetzatcoatl da tapınak inşaatı, sayılar, astronomi ve takvim sırlarını iyi bilen ve öğreten tanrıdır. Orta Amerika’nın diğer iki takvimi de Mısır bağlantısı için ve Ouetzalcoatl’ı Thot olarak teşhis etmek için ipuçları önermektedir. Bu takvimlerin en önemli sayıları olan 13,20 ve 365 sayıları her 18 980 günde bir hariç tekrarlanmazlar ve bu da elli iki yıl anlamına gelmektedir.
Elli iki yıllık bu büyük devre Orta Amerika’nın tüm halkları için kutsaldı ve onlar bunu hem geçmişin hem de geleceğin olaylarına bağlamaktaydılar. Bu sayı bu topraklara doğu denizlerinin öte yakasından gelmiş olan Orta Amerika’nın büyük ilahı Ouetzalcoatl’ın (Tüylü Yılan) gittiğinde elli iki yıllık kutsal döngünün “1 Kamış” yılında geri geleceğine ilişkin and içmesiyle de ilişkilendirilmiştir. Hristiyan takviminde buna denk gelen yıllar M.S. 1363- 1415 – 1467 ve 1519 idi. En sonuncu tarih Ouetzalcoatl gibi açık tenli ve sakallı olan İspanyol Kortez’in tam da Meksika kıyılarında ortaya çıktığı yıldı. Dolayısıyla onun karaya çıkışı Azteklerce “Geri Dönen Tanrı” kehanetinin gerçekleşmesi olarak görülmüştü.
Kısaca bizi okyanusun ötesine, Amerika kıtasına dek götüren ve Stonehenge bilmecesine geri döndüren; insanoğlu tarafından kaydedilmiş ilk Yeni Çağa yol açan ve bunun sonucunda ortaya çıkan olayların üstündeki perdeyi aralayan büyülü sayıdır elli iki.
Sümer’de, Güney Amerika’da, Orta Amerika’da, Britanya Adalarında, Karadeniz kıyılarındaki Dacia’da, İsrail’in Golan Tepelerindeki tüm “taş çemberlerin” amacı sadece ay yılını güneş yılına uydurmak veya Dünya zamanını hesaplamak değil de esasen Göksel Zamanı, Zodyak çağlarını hesaplamak değil miydi?
Amerikalılar nasıl ki Thot’u “Ouetzalcoatl” olarak benimsediler, Yunanlılar da “Hermes” olarak benimsemişler ve ona “üç kez en büyük” anlamına gelen Hermes Trismegistus unvanını vermişlerdi. Belki de onun Boğa, Koç ve Balık olarak bilinen Yeni Çağları gözlemlerken insanoğluna üç kez yol göstermiş olduğunun farkındaydılar. İnsanoğullarının nesilleri için zaman işte o zamanlar Thot’un yardımıyla başlamıştı.
Belki bir gün birisi "Thot’un izniyle" Thot'un Sırlar Kitabına erişir ve de dünyamıza hem elli iki sayısını hem de kitaptaki tüm gizemleri açıklar. Belli mi olur diyorum ve yazımı bitiriyorum.
Not: Israrla Thot'un Kuran'daki İdris ile aynı kişi olduğunu söyleyenler bulunmaktadır. Bu doğru değildir. Thot bir tanrı yani anunnakidir, İdris ise insandır. İdris'in kim olduğunu merak edenler için onu da söyleyeyim: Hanok, Enok, Enoch olarak bilinen peygamberdir...
|
|
|
MADDE TİTREŞİM FREKANSI - RAMTHA |
Yazar: Spiritüeller - 21-02-2017, Saat: 07:41 - Forum: RAMTHA
- Yorum Yok
|
|
Bedeninizi tedavi etmek için işe maddeden başladığınızı gördüm.
Halbuki onu yaratan ve yönetenden başlamalıydınız.“Tutum”dan. Davranışla ilgili bir problemi çözmek için bedeninize bir şeyler yapıyorsunuz, davranışa değil.
Düşünceyi kütleden yola çıkarak değiştiremezsiniz. Değişim önce düşünceden başlamalıdır. Ancak o zaman madde değiştirilebilir. Maddenin titreşim frekansı hızlandırılabilir.
Burada gerçekleşecek kader ne olursa olsun, hangi doğal olay meydana gelirse gelsin, bunların nedeni toplumsal tutumunuz olacaktır; yarınınızı yaratacak budur. Kişisel gerçeğiniz, tercih denen çekirdeğin içinde toplanmıştır.
Neyi seçeceksiniz?
Kendinize acımayı mı? Istırabı mı? Reddedilmeyi mi? Olayları yönetebilecekken onlara kurban olmayı mı?
Ne olduğunuzu düşünürseniz o’sunuz!
Ne olduğunuzun toplamı da, maddenin akıp gittiği gerçekleşecek kaderi meydana getirir. Buna hayat denir. Bu hayatta kendinize vereceğiniz fırsatlar, tutumunuzdan, bu çekirdekten, bu kontrol merkezinden doğar.
Ramtha
|
|
|
|