Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 1451 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 1451 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 311
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 305
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,006
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,129
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,073
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,004
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,144
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,519
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,285
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,169

 
  Spatyum
Yazar: Emka - 26-07-2016, Saat: 18:06 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Spiritüalist terminolojiye Latince’den (spatium) geçmiş bir terimdir. Spiritüalistlere göre, öte-âlem anlamında kullanılan bu terimi “ruhlar âlemi”, yani “ruhların bulunduğu âlem” olarak anlamamak gerekir. Çünkü ruhlar maddi değildir ve maddi olmayan bir varlık için mekândan söz edilemez. Ancak, ruhlar, her maddi ortamda, o ortama uygun bir araç kullanırlar.

Bu araç, yani ruhun tesirlerinin ulaştığı hedef, fizik dünyada fizik beden, spatyum denilen mekânda ise ‘perispri’ olur. (Ancak, perispri, fizik beden gibi terkedilmez.)

Dolayısıyla eğer spatyuma, orada ruhların araçlarının, etki ve eserlerinin mevcut olmasından ötürü ruhlar âlemi denilmek isteniyorsa, yaşadığımız fizik dünyaya da ruhlar âlemi denilmelidir; çünkü ruhlar (biz), araçları (bedenlerimiz) , etki ve eserleriyle burada da mevcuttur.

Spatyum sözcüğünden anlaşılması gereken anlam “ölüm ötesi âlem” ya da kısaca “ölüm ötesi”dir. Spatyum, yapısı bakımından, fizik maddelerin bilinen üç halinden (katı, sıvı ve gaz) farklı hallerdeki maddelerden oluşur.

Bunlar fizik maddelere oranla daha akıcı, yoğunlukları daha az ve atomik vibrasyonları daha hızlı maddelerdir. Ancak, spatyum tek tip bir maddeden oluşmaz, homojen bir yapıya sahip değildir; kendi içinde bir kademelenme gösterir.
Teozoflar bu kademelenmeyi, birbirinden kesin sınırlarla ayrılan âlemler (ether, astral plân, mantal plân; kozal plân) halinde açıklamaya çalışmaktadır.
Neo-spiritüalizm ise, yoğunluk farklılıkları gösteren bir kademelenmenin sözkonusu olduğunu kabul etmekle birlikte, spatyumun birbirinden kesin sınırlarla ayrılmış tabakalar halinde düşünülmemesi gerektiği görüşündedir.

Vibrasyonel düzey farklılıklarından kaynaklanan bu kademelenme içerisinde her varlık tekâmül durumuna göre bir yer tutar. Ruhlar spatyumda perisprileri ile birliktedir. Spatyumda sonsuz denilebilecek, çeşitli seyyallik derecelerinde sıralanmış -maddi-hallerde- oluşan yaşam alanları ve muhitleri (ortam, çevre) vardır.

Spatyumda her perispri kendi çevresindeki diğer perisprilerle, o çevrenin gereklerine uygun biçimde ilişki ve irtibatta bulunur. Oradaki iki varlığın ilişkisi perisprileri ile olur.

Dünyadaki bildirişimde duyguların düşünce imajlarına, düşünce imajlarının da değerlerinden çok şeyi yitirmiş bir halde ses, şekil gibi sembollere dönüşmesi söz konusudur. Spatyumdaki perispriler arası bildirişimde ise ses, şekil, vb. yoktur (orada fizik madde olmadığından zaten mevcut olamaz); Tesir, karşıdakine aynen hissedildiği gibi, orijinal haliyle yansıtılır.

Ses denilen kaba maddi vibrasyonların olmadığı spatyumda lisanlara gerek yoktur; bedensizlerin lisanı manalardan oluşur. İlişki şöyle gerçekleşir: Bir bedensizin isteği, perisprisinde o istekle ilgili birtakım vibrasyonların meydana gelmesine neden olur.

Bu vibrasyonlar o perispriyle ilgili çevredeki seyyal maddelerin de titreşmesini sağlar. Bu seyyal ortamdaki sarsıntılar, bizim mekân anlayışımızla ölçülemeyecek çok büyük bir alanı bir anda istilâ eder ve dolayısıyla diğer bedensizin perisprisine ulaşarak onda aynı nitelikte bir sarsıntı yaratır.
(Bu, fizikteki, titreşimin hava yoluyla aktarılması sayesinde oluşan rezonans olayına benzetilebilir.) Bu bir çağırıştır; ikinci varlık isterse yanıt verir ve ilişki kurulmuş olur.

Spatyumdaki iki bedensiz, böylece, bizim yıllarca sürebilecek görüşmelerle yapabdeceğimiz bildirişimi, “bir an” diyebileceğimiz -çok kısa bir süre içinde olup biten bildirişimle gerçekleştirebilirler.

Buna karşılık spatyumdaki bedensizler, dünyada olup biten her şeyi bilen varlıklar değildir; bedensizler, bedenlilerle birtakım şartlar dâhilinde (perisprital irtibat, telepati ) ilişki kurmadan dünyadan haber alamazlar, hatta “ruhsal irtibat” seansının yapıldığı odanın içinde olup bitenleri bile bilmezler.

Spatyumdaki bedensiz varlıklar dünyadaki bir bedenli varlığın perisprisiyle irtibat kurmadan, dünyadaki canlı ve cansız maddelere doğrudan doğruya bir müdahalede bulunamazlar.
Fizik dünyadaki ölüm olayından sonra ruhlar için spatyumda üç temel aşama sözkonusu olur:
1- Kendiliğinden imajinasyon aşaması:

Tekâmül düzeyi ne olursa olsun, fizik dünyadaki ölüm olayından sonra ruh, fizik bedenini terketmiş olduğunu hemen anlayamaz; önce bir bocalama dönemi geçirir. (Kişi dünyadayken spatyumun nasıl bir yer olduğu hakkında ön-bilgiler almış olsa bile, yine de bu bocalama dönemini geçirir.

Bu, içinde bulunulan yeni ortamı tanıma maktan, anlayamamaktan, alışamamaktan doğan bir tür uyumsuzluk sürecidir.) Bu dönemde bir tür bilinçsizlik hali söz konusudur. Bu hal neo-spiritüalist terminoloji de Teşevvüş terimiyle ifade edilir.

Spatyuma göçmüş bir varlıkta dünyadaki haline kıyasla meydana gelen başlıca manevi değişiklikler şunlardır:

Dünyadaki maddi bağlar ortadan kalktığından, baskı altındaki vicdan serbestleşir ve dünyadaki haliyle karşılaştırılamayacak derecede güçlü bir konuma gelir.

Dünyadaki maddi bağlar ve bu bağlarla bağlı işler ortadan kalktığından, varlıkta, başta pişmanlık olmak üzere duygular (utanma, acıma, hiddet, korku vb.) ve eğilimler ön plana çıkarlar. İlk aşamadaki varlıklar, fikirlerinden çok duygu ve eğilimlerinin esiri olurlar.

İmajinasyon yeteneği fizik dünyadakinden birkaç kez daha güçlü duruma gelir, (Düşünme ve imajinasyon maddi bir yapı olan beyin tarafından üretilmediğinden ölümden sonra da devam eder).
Bütün bu değişiklikler sonucunda, spatyumda serbestleşen duygu ve eğilimler vicdanın direktifi altında, imajinasyon sayesinde, varlığa gerçek görünen bir yaşam sahnesinin oluşmasına neden olurlar, aslında gerçektir de.

İmajlar insan ruhunda objektif (nesnel) bir değere sahiptir. Sahne, imajinasyonla yaratılan öylesine canlı, öylesine objektif imajlarla doludur ki, varlık, bu yapay âlemi kendisinin yarattığının farkında olmadan, yaşamını sahnedeki olayların içinde sürdürür.

(Aslında bu yapay bir âlem değildir; bu, vicdanımızın Şuuraltındaki imajlarla gizli olan veya olmayan irademizi kullanarak kurduğu objektif ve reel yaşamımızdır. Bu durum, tıpkı, dünyadayken görülen rüyalara benzer:

Rüyada da insan, imajların kendi imajinasyonunun ürünü olduğunu düşünmeden, onları objektif bir realite olarak kabul eder. Varlık, dünyasal anlamıyla “iradesinin dışında” meydana gelen olayları “yarı-şuurlu” bir halde yaşamaktadır.

Bu manevi süreç, maddi açıdan şöyle açıklanmaktadır:

Spatyumun maddeleri son derece duyarlı maddeler olup, hayal etme ve düşünmeyle şekil alma özelliğine sahiptir. (Bu süptil maddeler imajinasyon yeteneğiyle şekillendirilebilme özelliğine sahip olduklarından, ölüm olayı ile spatyuma göçmüş biri içinden neyi geçirir, neyi niyet eder veya neyi düşünürse karşısında onu bulur.)

Dezenkarne (fizik bedenini terketmiş) varlık halen dünyada yaşıyormuş gibi düşünmeye, davranmaya devam eder, düşünsel alışkanlıklarını sürdürür. Bu yüzden, varlık orada, farkında olmadan, spatyumun maddelerini imajinatif faaliyetleriyle biçimlendirerek, kendisini, kendisinin yarattığı yapay bir dünyada bulur.

Yarattığı bu yapay dünyayı fiziksel dünya ortamı zanneder ve önceleri bundan hiç kuşku duymaz. Üstelik bunun kendi imajinasyonunun ürünü olduğundan da habersizdir. (Kendi düşüncelerinin, imajinasyon yeteneğinin ürünü olan bu nesne, kişi ve olayları kendi dışındaki beş duyusuyla algıladığı bir gerçeklik sanan varlık, bunların gerçekliğinden, daha doğrusu objektif oluşundan en ufak bir kuşku duymaz.)

Aslında bu imajinatif dünyayı yaratan, varlığın iradesini etkisi altına almış vicdanından başka bir şey değildir. Bu işte şuuraltı imajları kullanılır. Dolayısıyla her varlık, fiziksel dünyadaki manevi ve ahlaki yapısı ya da “içyapısı” nasılsa, yani niyetleri, fikirleri, duyguları, eğilimleri, alışkanlıkları, değer verdiği şeyler nasılsa, kendini spatyumda öyle bir ortamda bulur.

Varlık, bilmeden oluşturduğu imajların, mizansenlerin, sahnelerin içinde yaşar; bu yaşam, varlık için’yerine göre ıstıraplı, yerine göre ıstırapsız olur. İşte kimi inanışlarda sözü edilen cennet ve cehennem sembollerinin anlamlarından biri de, varlıkların yaşadıkları bu ıstıraplı veya ıstırapsız hallerdir. Oradaki tek yargıç, varlığın vicdanıdır.

Spatyum’daki zaman akışı ve zaman kavramı dünyadakiyle bir değildir, kıyaslanamazlar. Örneğin, spatyumdaki bedensiz varlık dünyada yıllar alabilecek olayları, spatyumda dünya zamanıyla bir saniye içerisine sığacak şekilde yaşayabilir ve geçirdiği kısa zaman, kendisine bu kadar uzun gelebilir.
Fiziksel dünyadan ayrılmalarının üzerinden henüz birkaç gün geçmiş olmasına rağmen, bu aşamadaki varlıklara, orada geçirdikleri zaman, bir-kaç yüzyıl kadar uzun gelebilir.

Spatyumun bu ilk aşamasına klasik spiritüalizmde “iradedışı imajinatif kreasyon aşaması”, neo-spiritüalizmde ise “kendiliğinden imajinasyon aşaması” adı verilir. Teozoflara göre, varlık, bu aşamada, arzular, duygular ve hayaller âlemi olan Astral plân’dadır.

2- İkinci aşama iki “tali aşama “da ele alınabilir:

a) Geçiş aşaması:

Bu aşamada imajinatif kreasyon devam etmekle birlikte, varlıkta yavaş yavaş şuurluluk hali belirmeye başlar. Fakat bu, “kesikli” (an be an gidip gelen) bir şuurluluktur. Yani ikinci aşamanın gerektirdiği şuurlu ve idrâkli hal henüz tam olarak oluşmamıştır.

Bulanık ve bulutlu (sisli) şuur hali biraz berraklaşma göstermiş olmasına karşılık henüz devam etmektedir. Bir şimşek süresi kadar gelip geçici idraklenmeler söz konusudur.

Manevi varlıklarını fiziksel dünyadayken sanatla, güzellik duygularıyla, iyi değerlerle, ahlaki ve ruhî bilgilerle yüceltilmemiş, bu alanda hiçbir çaba sarf etmeye gerek görmemiş ve zamanlarını yalnızca maddi zevklerin peşinde koşarak geçirmiş olanlar daha yukarı aşamalara çıkamazlar.

Birinci aşamadakiler gibi yüksek varlıkların koruması ve yardımı altında, bir süre sonra, tekâmül ihtiyaçlarına göre hazırlanan yeni bir yaşam plan ve programıyla, dünyada tekrar bedenlenirler.

b) Şuurlu ve idrâkli imajinasyon aşaması:

İkinci aşamanın bütün gereklerine uyabilecek kadar yükselmiş olan varlıklar, buradaki sınırsız, güzel ve iyi olanaklardan yararlanarak mutlu bir yaşam sürerler. Kendilerini ve çevrelerini tanımaya, araştırmaya çalışırlar.

İmajinatif kreasyonlarını artık şuurlu olarak yapmaktadırlar. Fakat burada gelişigüzel ve keyfi amaçlarla yapılan imajinatif kreasyonlar söz konusu değildir. Burası bir değerlendirme ve uygulama alanıdır. Burada, fiziksel dünyada edinilen bilgi ve görgünün uygulama alanına getirilmesi, yani kazanılan yeteneklerin, değerlerin denenmesi söz konusudur.

Böyle yükseltici, geliştirici amaçlarla, buradaki varlıklar, gerek kendi imajinasyonlarıyla kendilerinin oluşturdukları, gerekse yüksek varlıkların oluşturdukları olayları yaşarlar.

Son enkarnasyonda fiziksel dünyada yaşananlar, başka biçim ve tertipler altında, başka senaryolarla, adeta yeniden yaşanır. Böylece, fiziksel dünyada kazanılanların denenme, sınanma olanağı elde edilmiş olur. Reenkarne olmadan önce hazırlanan sonraki yaşam planını az çok kendileri yapabilecek duruma gelen varlıkların ilk basamağı bu aşamadır. Teozoflara göre, varlık bu aşamada, artık arzulann ve duygulann değil, zihinsel çalışmaların söz konusu olduğu mental (zihinsel) plândadır.

3- Kozalite (nedensellik) aşaması:

Bu aşamaya bu adın verilmesinin nedeni bu aşamadaki varlıkların, üç boyutlu âlemdeki olayların neden-sonuç zincirini çözebiliyor, olayların akışındaki neden-sonuç ilişkilerini açıklıkla görebiliyor olmasıdır.

Bu aşamadaki varlık kendisi ve başkaları tarafından yapılan işlerin içeriğini araştırır. Buradaki yaşam daha çok bir derin düşünme (contemplation) yaşamıdır; fakat burada söz konusu olan, dünyada anlaşılan tarzdaki cansız ve pasif bir düşünme biçimi değildir.

Buradaki düşünce tümüyle aktiftir, bir faaliyettir. Burası bir analiz ve sentez yeridir. Burada varlık milyarlarca yılla ifade edilebilecek bir süre boyunca geçirdiği yaşamlarının bütün gözlemlerini ayrıntılı bir şekilde inceleyerek, çıkardığı sonuçlardan edindiği bilgilerle ilâhî yasaları kavramaya, anlamaya çalışır.

Geçmişine ait gözlemleri incelemesinde teorik ve pratik her türlü faaliyet söz konusudur. Kısacası, “kozalite âlemi” ya da “kozalite plânı” denilen bu mekân, üç boyutlu âlemimizdeki realitelerin bütün gereklerini idrak etmiş ve onların neden-sonuç zinciri halinde birbirini izleyen halkalarının gizemini çözmüş varlıkların mekânıdır.

Buradaki varlıklar, fiziksel dünyada ancak çok yüksek nedenler uğruna çok nadiren enkarne olurlar. Yeryüzünde yüzyıllardan yüzyıllara gerçekleşen bu doğrudan doğruya temasları sonucunda büyük hakikatler meydana çıkar ve bunların hükümleri yüzyıllarca sürer.

Burası, spatyumun en yüksek mekânı olmakla birlikte buradaki varlıklar da üç boyutlu idrakten kendilerini kurtaramamışlardır: Duygu, düşünce ve kabulleri hep üç boyutlu realitelerin etkisi altındadır. Renkler ve biçimler üç boyutlu âleme özgü kavramlardır. Üç boyutlu âlemdeki her gezegenin, kendi tekâmül durumuna uygun bir spatyumu vardır.

Klasik spiritüalizmdeki bilgilerde, spatyumun ötesindeki bir başka âlemin varlığından söz edilmez. Neo-spiritüalizme göre ise, madde kâinatı maddenin sonsuz hallerindeki âlemlerden oluşmuştur ve spatyumun ötesinde de bir başka âlem bulunmaktadır: Spatyumun en üst mekânı olan kozalite plânı, gerek maddi yoğunluğu, gerekse barındırdığı varlıkların tekâmül düzeyi bakımından, üç boyutlu âlem ile dört boyutlu âlem arasındaki geçiş basamağıdır, köprüdür.


spatyom.jpg

Bu konuyu yazdır

  Gelişen Yaratımın Devam Eden Yolculuğu
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:45 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Zaman ve mekan evreninde varlık, İlk Kaynak tarafından keşfetme, çoğalma, gelişme ve yaratımların ileri uç bölgelerini Kaynak Zeka ile kuşatmak ile görevlendirilmiş gelişen bir kaşif partikülü olarak görülür. Varlık, zamansız ve mekansız boyutlarda --doğal ortamında -- görüldüğü zaman, İlk Kaynak’ın bireyselleştirilmiş ölümsüz yüzü olarak belirir, ancak üç boyutlu genetik yoğunluk çevresinde görüldüğünde, türün geçici bir yüzü olarak belirir.

Tür -- bu örnekte, insan türü -- zaman içinde, metafiziksel ve bilimsel kuruluşlarının oluşumunda gelişmekte olan bir ırka rehberlik eden ata ırk olarak tekamül etmektedir. Yeni bir türün kültür kurucuları olur. Bir türün tekamülü, çokluevreni keşfetmeye uygun birleşik genetik model olarak Merkez Evrenden orijinal hali ile çıkışından, biyolojik çeşitlilik içindeki parçalanmış bir türe, kültür ve teknoloji ile tekrar-birleşmesine, fiziksel olmayan birleşmiş Genetik Zihin olarak yükselişine, bu Genetik Zihnin uygulamalarını kozmosun en uç noktalarına erişip keşfetmek için kullanmaya ve gelişmekte olan bir türe yol göstermeye, ve bu Genetik Zihnin ata ırkın Genetik Zihni ile birleşmesine kadar uzanır.

Bilim adamlarınız, türün evrimini, zaman ve uzayın engin ormanındaki bir kıymığa denk gelecek bir oranda tanımlamışlardır. İnsan türünün zaman ve uzay “ormanındaki” evrimi, aşırı derecede yoğun bir süreçtir ve sayısız gelişim seviyelerinden meydana gelmektedir; bu da nihayetinde türün Genetik Zihninin İlk Kaynak ile uyumlu bir şekilde harmanlanmasına olanak verir.


170.jpg


Bu süreci ateşleyen ise, varlığın yaratım dünyalarını keşfetmeye ve nihayetinde genç bir türü gerçek bilgeliğe doğru yönlendirecek gerekli bilgi ve şefkati kazanmaya karşı duyduğu -genetik olarak vakfedilmiş- dürtüdür. Bu sürecin neden bu kadar yanlış adımlar ve yollar ile dolambaçlı ve gergin bir hal aldığını merak edebilirsiniz. Size bu sürecin hiç de göründüğü gibi olmadığını söylüyoruz. Yeryüzündeki türünüz ile çalışmakta olan ata ırkın Genetik Zihni, hayal edebileceğinizden çok daha kapsamlı ve esaslı bir zaman çerçevesinde işlev görmektedir.

Geleceğinize açılan kapı, bu mavi kopyanın tamamlanması ile olacaktır, ve bu mavi kopya, türünüzün derinlerinde şifrelenmiştir. Köklerinizde, ölümsüz psişik bir ifade ya da zihinsel eko değilsiniz, aksine, İlk Kaynak’ın, Kaynak Zekanın ve bağımsız varlığın hatasız üçlemesisiniz, enerjinin daimi dansı ile çakışmaktasınız. Zihniniz, gerçek doğanızın bütünlüğünü ve varlığınızın derinliğini kavramalıdır, yoksa düşük benliğinizin psişik ifadesine ve zihinsel ekonuza yenik düşeceksiniz.

Size öğretildiği gibi, düşük benliğinize inanırsanız, özü değil de gölgeyi besleyen besine erişeceksiniz. Tasarımınızın özü, geniş benlik-resminizin kavramlarını oluşturan sözcükler ile uyandırılır. Ve bu sözcükler, genellikle dile gelmez, görülür, hissedilir ve duyulur. Sizi, eşitlik tonuna ve bütünlük algısına götürür. Bu sözcüklerin, sizi, canlılık ve hareket getiren nazik dalgalar misali, yıkamasına izin verin. Bu dalga sizi yeni kıyılara sürükleyecektir, ve işte orada gerçek doğanızı ve amacınızı ortaya çıkarmaya başlayacaksınız.

Keşif mavi kopyası, tasarımınızın genetik alt katmanıdır, ve “düşük” adı verilen yaşam formları türünüzün “dallarıdır”. Onlar olmadan, varolamazsınız. İnsan türünden bahsettiğimiz zaman aslında kompozit bir yaşam formundan bahsediyoruz. Sizi bitki ve hayvan alemlerinden ayrı tutamayız. Hepsini tek bir bileşik tür olarak görüyoruz. Bir türü milyarlarca alt-türlere bölmeyi seçen bilim adamlarınızdır çünkü bütünlük sınıflandırılamaz ve analiz edilemez.

Zihin araçları türünüzün gerçek doğasını örtbas etmektedir. Eşitlik frekansı ile gözlem yaptığınızda öncelikle kalbinizde ve zihninizde yaptığınızda, bir tek bu örtüyü kaldırabilir ve türünüzü bir hakim organizma halinde organize eden bağlantıları hissedebilirsiniz. İlk Kaynak ile birbiri üstüne öyle mükemmelce örtüşen ve sadece tek gibi görünen iki halka misali mükemmel uyum içinde olan bu organizmadır. Kendisinin sayısız parçalarını üretmek ve bir hakim organizma olarak her birini, hükümranlığını da sürdürmesine izin vererek, birleşmeye yönlendirmek İlk Kaynak’ın doğasıdır. Bu sevginin kusursuz ihsanıdır.


İlk Kaynak aramakla bulunamayacağı gibi, içinizdeki hükümran / bağımsız varlığın yönlendirici dürtülerine itimat ederseniz, adım adım, yaşam yaşam, bir evrenden diğerine, bir çağdan diğerine, nihayetinde Yaratıcınızın gözlerine bakıp bir olduğunuzu fark edene kadar dosdoğru yönlendirileceksiniz. Ve bu fark ediş ile, ortaya çıktığınız türün de bir olduğunu anlayacaksınız. Birin parçaları, sonu öngörülemeyen ve başlangıcı zaman ile ölçülemeyen keşif mavi kopyası yoluyla birbirine yapışır.

Bu konuyu yazdır

  Gerçek Bilgeliğe Yükselen Sarmal
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:41 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Varlığın çokluevrenin fiziksel alemleri içindeki yolculukları, zaman ve uzay ile kıyaslandığında engindir. Birçok durumda, on binlerce yılın birleşiminden oluşur, ve bu yılların her biri, varlık üzerinde bir etki yaratır. Zamanın mesajları yeni formları biçimlendirir. Ve bu formlar, uzak gelecekte olacaklar için numuneler olarak ortaya çıkarlar. Bunlar, daha önceki söylevlerde bahsedilmiş olan Hükümran Bütünlerdir.

Bu varlıklar, her biçimdeki, mekan ve zamandaki deneyimlerine bakarak, deneyimlerin toplamını, insan türlerine nakledilen bir ifade haline getirirler. Bu şahadetin doruk noktasıdır, ve bir türde gerçek bilgeliği tanımlayana kadar nadiren ortaya çıkar.

Haklı olarak, bilgiyi dini kitaplarınızdan, bilimsel yayınlardan, ve felsefi söylemlerden alıyorsunuz, ancak bu sizin gerçek bilginiz değildir çünkü sizin türünüze mahsustur. Fark basittir; gerçek bilgeliğiniz, türleri bölmez. Onları birleştirir. Ve bu sevgi yollu duygusal bir birleşme olmayacaktır; çokluevrenin gerçek anlamına doğru paylaşılan bir bağlantı yoluyla olacaktır, çünkü odaklandığında bir tür olarak sizin yerinizin gözden kaybolmasını sağlayan tek mercek budur.

Sizi bilimin gerçek bilgeliğe götüreceğini mi söylüyoruz? Hayır, size, türünüzden bazı kişilerin Hükümran Bütün olarak dengelenmiş bilimsel ve felsefi doğaları ile öne çıkacağını ve değişmez kanıtı kabul edecek eğitilmiş bir türün faydasını göreceklerini söylüyoruz.


magenta.png


İlk Kaynak dahi bir türü gerçek bilgeliğe götüremez. Türlerin liderleri, bunu organik, kendilerinin geliştirdikleri yöntemlerle başarmak zorundadır. İlk Kaynak, orijinal keşif mavi kopyası yoluyla, insani türlerin bilgiyi edinebilme yetisini vermiştir. Gerçek bilgelik türlere dışarıdan verilseydi eğer, niteliği gereği güvenilmez olacak ve türlerin birleşmesini yeterince sağlayamayacaktı.

Kanal bilgisi olarak ifade ettiğiniz şekilde fiziksel-olmayan varlıklar yoluyla sizin türünüze getirilmiş birçok ifşaatlar vardır. Kutsal kitaplarınızın bazı kısımları dahi kanallık yoluyla alınmıştır. Ancak, bu yazılar azınlık bir kesim içindi. Gerçek bilgeliği kapsamadılar – sadece gerçek bilgeliğin gölgesinde ip uçları verdiler. Hükümran Bütünler, türünüz için fener misali ortaya çıkacaklardır, ve tüm türün zihinsel ve duygusal idraklerini yükselteceklerdir.

Bir Hükümran Bütün ortaya çıktığı zaman, kendi varlık bilincinin katalizör güçleri ile, bir başkasının, bir başkasının ve bir başkasının ortaya çıkmasına neden olacaktır ve tek jenerasyonda birden bine çığ gibi artacaktır. Bu binden, bir sonraki jenerasyonda bir milyon ortaya çıkacak ve bu bir milyondan da bütün bir popülasyon yükselecektir; çokluevrene açılan portallardan kazanılan içgörü ile. Ve bu portaldan, tüm saldırılara direnebilecek bir biçimde gerçek bilgeliğin organizasyonu yükselecektir.

Bu, türün yeni, hiyerarşik olmayan yapılar etrafındaki büyük birleşimidir ve bu, birleşmeyi sürdürebilmek için, yeni doğmuş bir türe gerçek bilgeliği deneyimleme izni vermektedir. Altı jenerasyon içinde, türün genetik zihni sabit kalır ve sonra güçlü bir keşif aracı haline gelir ve tür bunun, çokluevrene açılan bir “uzay aracı” olduğunu anlayacaktır.


Gezegeninizdeki insan türü, gerçek bilgeliğin gölgelenmiş halini ana hatlarıyla yeni bir türe aktaran öğretmenler haline gelecektir, şu anda dahi, bilinçsizce sizin gelişinizi beklemektedirler. Bu süreç, daha derin içgörüler ve İlk Kaynak’ın varlığının olduğu Merkezi Evrene giden yolları uyandıran çeşitlilik ve anomaliler ile birlikte, tekrar ve tekrar meydana gelir. Yerçekimi olan alanların içinde en güçlü olanıdır ve nihayetinde, bir türü ve onun bireyselleştirilmiş varlıklarını kendi alanına, gelecek benlikleriniz olarak ikamet ettiğimiz WingMakers’ın yer aldığı yere, yönlendirir.

Bu konuyu yazdır

  Ayrılık Yoluyla Deneyim Kazanmak
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:36 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Varlık eşsiz hale geldiği zaman, eşsiz deneyim ve içgörü kazanabilir. Ve bu, varlığın İlk Kaynak’a iletmek üzere tasarlandığı değerli bir kargodur. Bireysellik ve bağımsızlık varlığa bahşedilmiş armağanlardır, ve bunun karşılığı da eşsiz içgörüdür. Çokluevren bu şekilde tasarlanmıştır, ve keşfin mavi kopyası aracın (Bedenin) doğasına, dış görünüşüne, belli bir türe göre yararları, ya da doğduğu dünyaya katkılarına kayıtsızdır. İfade etmeye değer tek amaç, kendisi için temin ettiği, İlk Kaynak’a sağladığı, zaman ve genetik yoğunluğa yaptığı yolculuktan kazanılan eşsiz perspektiftir.

Varlık, insan entrümanı içinde işlev gördüğü zaman, İlk Kaynak’a bağlı kalır ancak zihin keşif aracı ile tanımlamayı öğrenir ve nadiren varlığın saf titreşim halini tam anlamıyla ifade etmeyi başarır. Ancak, bu titreşim varlık bilinci tarafından daima hatırlanır ve eşitlik hissi ve tüm varlıkların sahip olduğu paylaşılmış amaç yoluyla üç-boyutlu alemde ifade edilir.

İnsan aracı, varlık tarafından giyildiği zaman, varlığın gözlemlediği sahnenin oluşturulduğu baskın realite haline gelir. Bu tıpkı uçağa binen ve kontrol paneli ile meşgul olan bir pilot gibidir. Varlık, birden yaklaşık bine kadar farklı baskın realiteyi etkin bir şekilde kontrol edebilir – her biri eşzamanlı ve ardışık olarak meydana gelebilir. Sonuç olarak, varlık, geniş bir deneyim platformunda öğrenme sürecini hem hızlandırabilir hem de dengeleyebilir.

Eşzamanlı deneyimsel öğrenme platformları kavramının, bedeninizdeki ve zihninizdeki tüm üç-boyutlu lifleri geren bir kavram olduğunu biliyoruz, ancak sizin bu şekilde tasarlandığınız gerçektir. WingMakers, yüz bin çeşit insan enstrümanı üretmiştir – hepsi de aynı DNA şablonunun etrafında yapılandırılmıştır ve her biri çokluevrenimizin yedi fiziksel evrenine serpilmiştir. Siz bu sözleri okurken, çokluevren içinde yüzlerce değilse de onlarca eşzamanlı realitede işlev görüyorsunuz, fakat yalnız varlık tüm bu realiteleri algılama yetisine sahiptir.

Varlık bağımsızlığa adım attığı zaman, ilk olarak tek bir baskın realitede çalışır ve aşama aşama, birden çok araçtan gelen çoklu veri akımlarını işlemekte ustalaşır. Unutmayın ki varlık ilk önce bir ışık beden içindedir, ve bu ışık bedenin bildiğiniz gibi şekli yoktur. Hem zamanda ve de uzayda sabitlenmiş bir nokta hem de her yerde mevcut olan bir bilinçtir. İnsan aracı, bu her yerde mevcut bilinci çoklu algı kanallarına odaklayan bir aralığa (açıklığa) sahip olmak üzere tasarlanmıştır, ancak aynı zamanda insan enstrümanının algısı tek bir baskın realite ile sınırlandırılmıştır.

Bu gerekliydi çünkü zihin, duygular ve beden çoklu araçların bütünleşik deneyimine dayanamazdı. Sistem üzerine fazla yük bindirir ve insan enstrümanının bozulmasına ve nihayetinde çökmesine neden olurdu. Ayrıca, varlık bilinci ile zihin ve duygular arasındaki hassas bağlantının bulutlanmasına neden olmaktadır. Buna rağmen, bilinçaltı alemleri bu eşzamanlılık akımlarına, zihin ve duyguların dağıtılmasına ve arınmasına izin verir.


Varlık, beyaz bir ışık huzmesi gibidir, ve insan bedeninin genetik yoğunluğuna geçtiği zaman, geniş deneyim spektrumuna bölünür. Varlığın ışık enerjisinin geçiş yaptığı genetik yapı sayesinde, İlk Kaynak’a ve tüm türlere aktarılabilen bir duygusal bilgi olarak şekillenen eşsiz bir perspektif biriktirir.







BirdchildGallery.png

Bu konuyu yazdır

  Zaman ve Genetik Yoğunluk Bireyi
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:34 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Yaratımı keşfetmek varlığın doğasından gelir. Bu İlk Kaynak’ın temel kimliğidir, ve anne-babadan çocuğa geçen genetik özellikler gibi tüm yaratımın üzerine bahşedilmiştir. İlkel içgüdü, varlığı keşif amacı ile, başarı ya da zafer beklenmeksizin, yaratım alemlerine dalmaya yöneltir.

Bu keşif şekli, sadece yeni coğrafyaları ya da fiziksel varoluş hallerini içermez. Daha önemlisi, İlk Kaynak’ın kolektif bilgisini geliştiren yeni duygusal algı hallerini keşfetmektir. Keşif bilgiyi getirir. Varlık bilincinin pratik bakış açısı budur, ve kesinlikle varlığı zaman ve yoğunluk içine düşmeye zorlayan bu doğal özelliktir.

Varlık bilinci, Kaynak Zeka yoluyla İlk Kaynak’a bağlantısının farkındadır. Ayrıca, WingMakers tarafından yaratılan araçlar / bedenler vasıtasıyla saf titreşim halini diğer zaman ve uzay boyutlarına taşıma fırsatının da farkındadır. Bu araçlar, ya da size göre bedenler yoluyla, varlık, gezegeniniz gibi düşük titreşimli halleri keşfedebilir.

Varlık ışık beden aldığında, aslında, hala şekilsizdir. Kimliği, İlk Kaynak’tan ayrı iken, ışık beden içinde bulunan diğer varlıklardan ayrı değildir. Yani, henüz bireyselliğe geçiş yapmamıştır. Bu aşama sadece ışık beden, genetik yoğunluktaki bir araca taşındığında meydana gelir. Bilim adamlarınızın DNA adını verdiği araç, WingMakers tarafından yaratılmıştır ve ışık bedenin çokluevreni keşfetmesine, İlk Kaynak’tan ve varlık adını verdiğimiz ışık bilincinin partiküllerinden bireyselleştirilmiş ayrılık halini meydana getirmesine izin verir.

Yaratımın engin koşulları ışık bedeni, bir araç / beden giymeye ve keşif için onun içgüdülerini takip etmeye çağırır. Bu gerçekleştirildiği anda, varlık kendinin birey olarak farkına varır. Yine de, bu bireysellik, ne etkileyicidir ne de korkulan bir şeydir. Sadece bağımsızlığın yeni bir hissidir; kendini-öğrenme mikro-kozmosu yeşermeye başlar.

Dini bilgilerinizin aksine, bağımsızlık halini takip eden bir cezalandırma yoktur. Varlık, keşif seçiminden dolayı cezalandırılmaz, aksi takdirde, bağımsızlık hali elde edilemeyecek kadar imkansız olurdu. Sadece bu bağımsızlık hali ya da özgür irade yoluyla varlık, eşsiz bir bakış açısı kazanabilir. Sınırlar önce oldukça dar tutulsaydı, ve varlık yoldan çıktığı her sefer için cezalandırılsaydı ya da günah işlemiş sayılsaydı, bu bir keşiften çok bir otomasyon olurdu.


Yaratım dünyalarında özgün keşif olmadan, deneyimin değeri, hem varlık hem de İlk Kaynak için ortadan kalkardı. Yeni doğmuş bir insanın enerjisini tuhaf el-kol hareketleri ile ifade etmesi gibi, yeni varlık da enerjisini keşif yolunu seçerek tuhaf kararlar ile ifade eder. Bu kararlar, hayal edilebilecek her türlü karanlık hareketi içerir, ve bu şekilde varlık eşsizliğini geliştirebilir.





8888.jpg

Bu konuyu yazdır

  Varlık Bilincinin Yaratımı
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:31 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Her biriniz, Kaynak Zekanın ruhsal özünden çıkarak, İlk Kaynaktan akarak doğdunuz. Kaynak Zeka tarafından mayalanan Işık parçacıkları yükselip bireysel bilinci korumaya aldığında, zamansız ve mekansız olarak İlk Kaynak’ın özünü paylaşan ölümsüz bir varlık olarak doğdunuz. Varlığın İlk Kaynak’tan ayrılıp Kaynak Zekanın rehberliği altında bireyselliğe adım atmasına izin veren, Bütünlük Yönlendiricisi ile massedilmiş Varlık bilincidir.

Varlık bilincin en yüksek halidir; onu deneyim ve içgörü ile besleyen düşük seviyeli araçların ya da bedenlerin toplam bilinç halinin içinde ikamet eder. Varlık bilinci, deneyimin şaşmaz gözlemcisi ve içgörünün birleştiricisidir. Her şekilde, İlk Kaynak’ın bir minyatürüdür, sadece İlk Kaynaktan bağımsız olarak hareket etme gücüne sahip olma hissini geliştiren zaman ve mekan ile deneyimsel ilişkiden yoksundur.

Varlığa hayat veren açıkça bu bağımsızlık hissiyatıdır. Keşif mavi kopyasının merkezi parçasıdır çünkü bu bağımsızlık hissi olmadan, kozmosun ve çeşitli titreşim seviyelerinin keşfedilmesi, Kaynak Zekasının merceğinden yansıyarak İlk Kaynak’ın algısı ile sınırlı olurdu. Tanım olarak, tekil boyutlu bir algıdır bu, ve sonuç olarak tamamlanmamış bir keşiftir. İlk Kaynak bu keşfin hükmünü, çokevreni yaratımının bir sonucu olarak vermiştir, ve çokevren yaratıldığı zaman, İlk Kaynak kendini ışık partikülleri biçiminde tecelli ettirmiş ve bu partikülleri ayırmıştır.


wingmakers-flyer-1.jpg


Bu yaratımların ilki, ışık beden olarak bilinen fiziksel bir aracın kullanımı yoluyla bireysel kimlik ile bahşedilmiştir. Bu bedenin yoğunluğu, İlk Kaynak’ın baskın realitesinden gelen bölünmüş parçacıkları engellemek için yeterliydi. Böyle yaparak, partiküller özerk kaşifler haline gelip hızla Bütünlük Evreninin içsel alemlerinde populasyon oluşturdular. Ancak, yaratımın dış alemlerine asla çıkmaya cürret edemediler. Burada, titreşimin yoğunluğu zamanı öyle bir yavaşlatmıştır ki büyük mesafe yüzünden beden içinde keşif imkansızdır.

İlk varlıklar varoluşlarının çok özel bir amaç taşıdığını biliyorlardı: yeni yaratılan varlık bilincinin içinde yaşayabileceği bir araç inşa etmek ki böylece bireyselleştirilmiş ruhsal-form çokluevrenin uzak köşelerine ulaşabilir, keşfedebilir, deneyimleyebilir ve bunlardan bir şeyler öğrenebilirdi. Bu tıpkı dalgıcın denizin dibini keşfetmek için dalmasına izin veren bir dalgıç kıyafeti gibi olacaktı. İlk Kaynak, Kaynak Zekası yoluyla çalışarak, dış yaratım alemlerini algılayabilirdi, ancak deneyimlenmesi ve İlk Kaynak’ın yarattıkları hakkında bilgi kazanılması mümkün değildi.

WingMakers, varlık bilincine yerleşen ilk yaratımlardı. Bizler, çokluevren boyunca tüm insan beden çeşitlerinin mimarı ve tasarımcısıyız. Bilinen evreniniz için diğer gezegenlerde birçok çeşidiniz var. Hemen hemen hepiniz, evrenin diğer alemlerinde deneyimler edindiniz, ancak bu deneyimleri bilinçli zihninize tercüme etmeniz mümkün değildir. İlk Kaynak varlık bilincini meydana getirdiğinde, WingMakers kaşif araçlarını yarattı ve böylece yaratımın en dışındaki yoğun titreşimli alemleri keşfetmek için bu yeni oluşturulan bilince de izin vermiş oldu.

Fiziksel evrenin titreşim hızı öyle bir seviyeye düşürüldü ki partiküller nesneler haline doğru katılaştı, ve böylece zaman sıralı algı çerçeveleri halinde yavaşladı ve varlık bilincinin eşzamanlı olarak birçok dünyayı araştırmasına izin verdi. Bu da bir varlığın binlerce değilse de yüzlerce dünyayı tek bir zaman çerçevesinde keşfetmesini mümkün kılmıştır. Bu da –her ne kadar bir çoğunuz tarafından belli belirsizce hissedilse de - daha önce yaşadığınız ve tekrar yaşayacağınız algısını yaratır.


Gerçekte, bir insan bedeni içindeyseniz, İlk Kaynak’ın aynı özünden bir araya gelmiş ölümsüz ışık bilincisiniz. Bu özden doğdunuz, ve asla ölmeyeceksiniz. Çekirdek merkeziniz olan bu en saf titreşimlerden kurtulmanız ya da onu feshetmeniz mümkün değildir. İçinizde, derinlerde, bu gerçeğe karşı hiç bir şüphe yoktur. Sadece neden bireyselleştirildiğiniz sorusu vardır.

Bu konuyu yazdır

  Varoluşun Değişen Modelleri
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:30 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Hükümran Bütünün bilinci, insan bedenini İlk Kaynak’ın realitesine doğru içine yönelmeye çağıran bir varış noktasıdır. İnsan bilinci, Kaynak Realiteden çıkıp yaptığı tüm yolculuklarda, Kaynak Realitenin mücbir özelliklerini, mantık ve hiyerarşinin dış yönetimlerinden akan sınırlama lisanına olan ısrarcı inanç yoluyla elimine etmiştir.

Lisanın arkasına saklanmış olan Kaynak Realite, zamanla dünyanızın peygamberleri vasıtasıyla “aydınlatılmış” ve sonuç olarak mücbir özelliklerinin ifadesi yerine lisan imajını üstlenmiştir. Lisan, sınırlamanın kaynağıdır.  Zulmün ve tutsaklığın maşasıdır. Aynı zaman-uzay evrenindeki tüm varlıklar, sanal olarak, kişi ile Realite Kaynak’ın mücbir özellikleri arasında esneyen bir hiyerarşiye bağımlılığı koruma arzusundadır. Lisanı bir yapısal sınırlama şekli olarak kullanan hiyerarşidir ki lisan aynı şekilde özgürleştiren ve güçlendiren olarak görülebilir.

Kaynak Realite, İlk Kaynak’ın meskenidir ve tüm lisanların yapılarının dışında dans etmektedir. Kendi içinde bütündür ve tek amacı, Bütünlük Evrenindeki tüm türlerin kolektif potansiyellerini göstermektir. Bir kusursuzluk örneğidir. Her varlığın yaratılış tasarımının ve mutlak varış noktasının standart taşıyıcısıdır. ONUN özü, insan bedeninin, dışarıdakilerin ve nihayetinde hiyerarşinin Kaynak Realiteyi tanımlamak için kullandığı lisana müracaat etme eğilimi kavramının çok ötesindedir.

Hiyerarşi, varoluşun bir tekâmül / kurtuluş modelini tedarik etmek yoluyla, tüm varlıkların Bütünlük Evrenindeki gelişimini yönlendirme teşebbüssünde bulunmuştur. Kişi ile Kaynak arasındaki bağlantının altı, lisan, inanç sistemi manipülasyonu ve hiyerarşi tarafından tasarlanmış ritüel katmanlar vasıtasıyla, varlıkların ruhsal özü ile - kaynakları - İlk Kaynak arasına girmek amacıyla kazılmıştır.

Her kişi, dışa bağımlılığın her türlüsünden özgür olmayı kendiliğinden bilmelidir. Bu başkalarına güvenmemek ya da bir arkadaşlık ve topluluk içinde bir araya gelmemek anlamına gelmemektedir. Bu sadece, göreceli gerçeğin sürekli kontrol etme arzusunda olanların ellerinde değiştiği yönünde bir uyarıdır. Niyetleri iyi olsa dahi, yaptıkları hala bir çeşit kontroldür. Hiyerarşi bilgileri kendine sakladığında, göreceli gerçeğin yorumlayıcı merkezleri, Kaynak eşitliğinin gücünü dağıtmak yerine gücü kazanmak ve sürdürmek yönüne kaymaktadır.

Göreceli gerçeğin birçok katmanı vardır, dışarıdakilerin lisanını dinleseydiniz, büyük bir ihtimalle lisanın ilanı için kendi gücünüzden feragat ederdiniz. Lisan, egonun güç ve kontrol güdüsü için baştan çıkarıcıdır, tıpkı zihnin dışarıdakilerin diline teslim olma ve inanma eğilimi gibi. Daha düşük bir gerçeğe bireyleri bağlı tutmak ya da bir amaca hizmet etmiyor olsa da bireylerin hiyerarşiye desteklerini korumak amacıyla – gerçek ya da hayali olsun – görüntülere ve fikirlere saf olanları çekebilir. Hiyerarşinin her seviyesindeki kontrol perdelerinin, kaderinde perdeleri indirmek ve hükümran gücün hiyerarşinin gücünü yenmesini sağlamak olan varlıklar tarafından yerle bir edileceği zaman hızla yaklaşmaktadır.

Gelecekteki varoluşlarını keşif-dünyaya örmüş olan varlıklar var ve onların kaderi, tüm varlıklar arasında ve tüm ifade seviyelerinde Kaynak eşitliğinin olduğu gerçeğini göstermektir. Hiyerarşinin temel amacı, bariyerleri eşitliğe doğru öyle bir şekilde kaldırmak haline gelecek ki hiyerarşi, bilincin engelleyicisinden çok kurtarıcısı gibi görünecek. Kaynakları ile eşit olmaya hazır olanlar için perdenin hızla inmesini sağlayacak olanlar var; hiyerarşinin dolambaçlı yollarından kaçınmak istiyorlar; ve Kaynak Realitenin özgür ifadeleri olarak ilahiliklerini kucaklamak istiyorlar.

Hiyerarşi, çeşitli ilgi alanlarını, realite algılarını ve hareket güdülerini temsil ediyor. Hiyerarşinin, bireyleri İlk Kaynak ile eşitlik statüsüne doğru yönlendirmedeki beceriksizliğine bu çeşitlilik neden olmaktadır. Ancak hiyerarşinin bu kadar çok bireyi ruhsal enerjilerine ve sezgi merkezlerine çekip uyandırmasını da bu çeşitlilik sağlamaktadır. Bununla beraber, hiyerarşi kendini çeşitliliğe hapsetmiş ve kendisinin evrimin zorlu merdiveninden Kaynak eşitliği yoluyla varlıkları güçlendirme amacı ile uyumlu Işığın coşkulu nehrine tekâmül etmesini önleyen özelleşmeye yetki vermiş durumdadır.

Kurtuluş kavramı, genetik zihin yoluyla insanlığın kitle bilincinde sürekli gezinen yetersizlik hissinden kaynaklanır. Bu hisler, insan bedeninin [fiziksel, duygusal, zihinsel bedenlerin] parçalanması ve – parçalanmış iken – bütünlük perspektifini tamamen yakalayıp ilahi kökenlerine ulaşarak kendini İlk Kaynak ile eşit kabul edememesi ile bağlantılıdır. Bu durum, insan bedeninin parçalanmış olmasından kaynaklanan yetersizlik ve güvensizlik halinden kurtarılmak için tükenmez bir arayış ile sürer.

Bilinci evrimleştirme güdüsü, bütünden az olma hissinden türemektedir. Özellikle, insan bedeninin parçalanmasından kaynaklanan kusurlu olma yargısından dolayı İlk Kaynak ile bağlantılı olamama hissinden türemektedir. Bu hisler yüzünden parçalanma tüm türlere yayılmaktadır ve genetik zihne de geçmiştir ki bu insan bedeninin paylaşılan temelidir. İnsan türünün genetik zihni, hiyerarşinin tek ve en güçlü parçasıdır ve hepsi de tüketici olan üç boyutlu, beş duyulu şartlar içinde yaşayan insan bedeninin koşullarından şekillenmiştir.

Bir varlık, ilk olarak doğum ile bir insan bedenine girdiğinde, hemen fiziksel, duygusal ve zihinsel algı ve ifade spektrumuna bölünür. O günden itibaren varlık, keşif-dünyanın üç boyutlu, beş duyulu şartlarına adapte olmak ve yönünü bulmak üzere dikkatlice şartlandırılır. Etki olarak, varlık, bilincini bilerek bütünlükten ayrılığı deneyimlemek üzere böler.

Bu ayrılık hali içinde, varlık, yeni deneyim ve İlksel Mavi Kopya ile ilgili daha derin bir anlayışa ya da İlk Kaynak ile ilgili büyük bir vizyona sahip olmak amacıyla kendini malul etmiştir. Bu derin anlayış ile, varlık, insan bedeninde, üç-boyutlu bağlamı bir kendinin-farkında olmaya, Bütünlük Evreninin ayrılmaz bir parçasına dönüştürebilir. Bu muhteşem ve kararlı çaba, insan bedeninin bütünlüğünü arama ve İlk Kaynak ile ilahi bağlantısını yeniden deneyimleme arzusunun ortaya çıkmasını sağlar.

Bu arayış, büyük ölçekte, bireyin tekâmül / kurtuluş varoluş modelini arayıp araştırma isteğini ateşleyen yakıttır. Bireyin, hiyerarşinin belli bir alt-grubundan yardım ve rehberlik alma isteğini güdüler ve böylece, bir aidiyet ve birlik duygusu geliştirir. Bu, insan bedeni, Varlık Bilinci, Bütünlük Evreni, Kaynak Zekâ ve İlk Kaynak arasındaki birliğin altını çizerek bir farkındalığın katalize olmasına yardımcı olan aynı aidiyet ve birlik duygusudur.

İşte bu nedenle, tekâmül / kurtuluş modeli, Büyük Deneyin kritik bir parçasıdır. İnsan bedeninin birlik ve aidiyet hissi geliştirdiği bir aşamadır. Bir büyük ve kapsamlı vizyon ile ilişkide olma hissidir. Bu nedenle, hiyerarşi kurtarıcıları beslemektedir. Bu ayrıca, yetersizlik ve güvensizlik hislerinin hiyerarşi tarafından geliştirilmesinin ve beslenmesinin de nedenidir. Bu, aslında insanlığın birleşmesini hızlandırmaktadır ki bu da karşılığında, insanlığın Bütünlük Evreni ile birleşmesini hızlandıracak ve yönlendirecektir.

Ruhsal liderler, yaşam realitesinin yüzeyinin altına dalabilir ve her yaşam formunun nasıl birbirleriyle girift şekilde bağlantılı olduğunu ve bu yaşam alaşımının insan bedeninin hem algı hem de ifade yetisinin ötesinde zeki olduğunu deneyimleyebilir. Ruhsal liderler, bu koşul nedeniyle kişisel yetenekleri vasıtasıyla yaşamın boyutsal derinliğini ve sınırsız zekâsını algılayıp ifade ederek bu realiteyi aktarabilen tek insanlar olabilmişlerdir. Lisan araçları ile kimse yaşamın boyutsal derinliğini ve enginliğini ifade edemez. Sadece, ellerinden geldiğince, tercümelerini ya da etkileşimlerini açıklarlar.

Her insan, farklı seviyelerde de olsa, yaşam realitesinin yüzeyinin hemen altına dalıp Bütünlük Evrenine dair kişisel tercümelerini algılayarak ifade edebilir. Kendi tercümelerini geliştirmek için sadece zamana ve niyet etmeye ihtiyaçları vardır. Ve bu, açıkça, bütün büyük ruhsal liderlerin öğrettiği şeydir. Yaşamın derin anlamı, seçilmiş bir azınlık tarafından deneyimlenmek üzere kati değildir; mevcut yaşam formu kadar çok yüze sahip evrimleşen, dinamik bir zekâdır. Hiçbir yaşam formu ya da türü, İlk Kaynak’ın KENDİNİ KENDİ ihtişamı ile ifade ettiği Bütünlük Evrenine açılan hususi bir kapıya sahip değildir. Kapı, herkes ile paylaşılmaktadır çünkü İlk Kaynak her şeyin içindedir.

Keşif-dünyasının büyük ruhsal liderleri, Bütünlük Evrenini ve insanlığın oradaki rolünü, kendi yöntemleriyle tercüme etmişlerdir. Böyle yaparak, tercümeleri, otoriteleri ve içgörü derinlikleri ile tanımlandıkları için, hiyerarşinin birçok alt-grubu içinde tartışmalara hedef haline gelmiştir. Bu tartışma ve sorgulama süreci, inanç kutuplaşmasına neden olmaktadır. Kendi özel liderlerinin tercümelerini savunmak ve süslemek üzere bir sempatik seçmenler grubu ortaya çıkacak ve diğer herkes, bunu, eski inançlardaki küçük görme ifadesi olarak görecek.

Bir kurtarıcı ya da peygamberin Bütünlük Evreni ile ilgili tercümelerine dayalı bir din yaratmanın bu hususi yöntemi, varoluşun tekâmül / kurtuluş modelini araştıran türlere hastır. Büyük peygamberler ya da kurtarıcılar olarak kabul edilen ruhsal liderler, hiyerarşi tarafından yapılmış mevcut tanımların ötesinde Bütünlük Evrenine dair bir vizyon geliştirmişlerdir. Bütünlük Evrenine yeni bir kapı yaratmışlar ve tartışılma ve muhtemel alay edilme bedeline rağmen vizyonlarını paylaşma arzusunu taşımışlardır.

Bu adam ve kadınlar, insanlık için kendinin yeni yüzlerini araştırmanın kapılarıydılar. Aşkın-ruhun (üst-ruhun) bir parçası veya evrensel bilinç ile birleşmek amacını taşıyorlardı ki tekâmül döngüsünün o döneminde, bu, temel bir gereksinimdi. Fakat liderlerin tercümeleri o kadar sıklıkla, bir din ya da mezhep yaratmak isteyen müritleri tarafından tercüme edilmeye başlandı ki vizyon, onu hem koruyan hem de teşvik ettiren bir kitlesel yapı ile bağlantılı olduğu gerçeği ile canlılığını yitirdiği hiyerarşinin ellerine düşmüştü.

İlk Kaynak, bireylere bağlıdır, organizasyonlara (topluluklara) değil. Sonuçta, Hiyerarşinin, hayati ve dinamik bir şekilde Kaynak’tan bağlantısı kopmuştur. Hiyerarşi, daha çok, yardım etmek, hizmet etmek, gücün pozitif bir şekilde kullanılmasına izin veren bir fonksiyon taşımak için kendi kolektif arzusuna bağlıdır. Kendi içinde, bu yanlış ya da sapkın değildir. Hepsi, Kolektiften bireye ve bireyden Kolektife doğru bilincin ortaya çıkışını yöneten İlksel Mavi Kopyanın bir parçasıdır. Bu, bütünlüğü sağlayan ve Kaynak Zeka içerisindeki güzelliği akıtan bütünleşme spiralidir.

Hiyerarşinin Ruh olarak etiketlediği şey, kelime olarak, Kaynak Zekânın olabilecek en yakın sembolik adlarından biridir. Kaynak Zeka, Kaynak’ın bir uzantısı olarak tüm titreşim alanlarında yaşamaktadır. Hiyerarşi ile karşıt-denge olarak örgün, bir İlk Kaynak elçisidir. Kaynak Zeka, bütünlük ve uyumun faktörüdür ve hiyerarşinin İlksel Mavi-kopyanın amacına yönelik hizmet ettiğini garanti altına alır. Kaynak Zeka, etki olarak, zaman ve uzay laboratuarında, Büyük Deneyi denetleyen ve kriterleri belirleyip, değişkenleri seçen, sonuçları izleyen ve alternatif sonuçları değerlendiren bir “bilim adamı” gibidir.

Büyük Deney, tüm varoluş boyutlarındaki tüm varlıklar vasıtasıyla Kaynak Zekânın devam eden dönüşümü ve genişlemesidir. Alternatif varoluş modellerini test ederek, belli bir noktaya kadar, varlığın ve İlk Kaynak’ın hükümranlığını çiğnemeden bilinci birleştirmek için en iyi modeli belirlemek Büyük Deneyin amacıdır. Büyük Deney, Büyük Gizeme açılan birbirine bağlı birçok uzak sahneden meydana gelmektedir. Bütün bu farklı sahneler, evreni Kaynak Realitenin tüm varoluş boyutlarına önlenemez genişlemesine hazırlamak üzere, zaman-uzay evreninde eşzamanlı olarak oynanmaktadır.

Keşif-dünyası örneğinde, burası, bireysel bilincin Kaynak Realitenin mücbir özellikleri ile net bağlantısını hiyerarşinin herhangi bir şekilde müdahalesi olmadan yükselten varoluş sahnesidir. İşte bu, masal ve mitolojik hikâyelerin / efsanelerin ışığa çıktığı ve gerçekten olduğu gibi bilindikleri zamandır. Bu, lisanın, Kaynak Realitenin mücbir özelliklerini kontrol mekanizmasının tüm bariyerlerini yıkacak şekilde enerji ve titreşim sanatkârlığı ile sergileyecek yeni bir iletişim formuna dönüştürüleceği zamandır.

Hiyerarşinin, kozmos boyunca keşfedilebilecek en uç sınırlara kadar uzandığını fark etmenin zamanıdır. Tüm yıldız sistemlerine, tüm boyutlara uzanan dalları vardır. Ve tüm yaşam formları, bu kozmolojik ağacın “yapraklarıdır”. Hiyerarşi, her biri ağacın dalları vasıtasıyla tekâmül ederken türlere, ruhlara, gezegenlere ve yıldızlara büyük telkini (fikir aşılama) meydana getirmektedir. Tüm yapıların en büyüğü içinde bir yerde kümelenmiş bir alt-grubun desteği ile enerjilerini sarf etme arzusundaki zahiri bir meclistir: Hiyerarşi. Hizmet, Hiyerarşinin işlevsel amacıdır ve birçok durumda, evrenin kurtarılış kavramı ve öğretmen / öğrenci düzenini ifade etmektedir. 

Hiyerarşi, enerjilerini alt gruplara bağlamış her saikten varlıktan meydana gelmiştir. Bu alt grupları, engin kozmolojik bir ağacın bağımsız dalları olarak düşünün – Kaynak Realitesinin dışındaki her şeyi kapsayan bir yapı olarak. Ağacın kökleri, genetik hafıza ve bilinçaltı kimliğinin toprağına bağlıdır. Ağacın alt kısmında, ilk dallar filizlenir ve onlar en eskilerdir, türün yerli dinlerini temsil ederler. Orta bölümdeki dallar, kabul edilmiş dinler ve geleneklerdir ve üst dallar ise, evrende yeni yeni ortaya çıkmaya başlayan karşılaştırmalı inanç sistemlerini temsil etmektedir. Bütün ağaç, bu anlatımla, Hiyerarşidir ve Büyük Deneyi ateşleme amacı ile Kaynak Zeka tarafından tasarlanmış, ekilmiş ve beslenmiştir.

Bu, evrime karşı dönüşüm deneyidir. Evrim, hiyerarşi içerisindeki pozisyonların sürekli değişim sürecidir – mevcut pozisyonunuzu daima sizi işaret eden yenisine göre değerlendirir. Dönüşüm, hiyerarşiyi pas geçip bağımlı kurtuluş modeli yerine hükümran üstatlığa giden hızlandırılmış yolları fark etmektir. Bu yeni yollara, direkt olarak, tüm varlıklarda mevcut olan eşitliğin deneyimi ton-titreşimi ile ulaşılabilir.

Bu ton titreşimi, küresel müzik olarak adlandırılan şey ya da Kaynak’ın niyeti ile rezonans içindeki evrende hareket eden ruhun titreşimi değildir. Dönüşüm deneyiminin üç kuralını bir arada tutan bir titreşimdir: şükran vasıtasıyla Evrenle ilişki, her şeyde Kaynak’ın gözlemlenmesi ve yaşamın beslenmesi. Bu yaşam prensiplerinin özel bir denklem yönetiminde uygulanması, hiyerarşinin kontrol elemanlarından varlığın kurtulmasını sağlar.

Hiyerarşi, varlıkları maniple etmeden ve özgür iradelerini ortadan kaldırmadan gerçeğin yorumlayıcı merkezi rolünü nasıl oynayabilir? Büyük Deney, özgür irade ile tasarlanmıştı çünkü özgün bilginin kazanılmasındaki öncelikli yöntemi, Kaynak Realitenin tüm varoluş boyutlarına genişletilmesi için kullanılabilmektedir. Özgür irade, Büyük Deney kapsamındaki birçok teste değer aşılayan hakikat bağıdır. Hiyerarşi ya da diğer başka dış yapılar, asla özgür iradeyi riske atmaz. Sadece varlık kendi realitesini seçebilir ve bu da özgür iradenin temel prensibidir.

Özgür irade, sırf, varlığa, Kaynak eşitliğini fark etmesini geciktirmek için alternatif realiteler ya da rölatif gerçekler sunulduğu için kısıtlanmayacaktır. Bu, varlığın seçimidir ve kendi kaynaklarını araştırıp hükümran bir realite yaratmak yerine kendini dış hesaplar realitesine yatırım olarak kullanır. Özgür iradenin değeri, hükümranlığa doğru ilerledikçe sürekli artmaktadır, ve benzer şekilde, dışa bağımlılığa doğru yöneldiğinizde de daima azalır. Hükümranlık ile dışa bağımlılık arasındaki seçim, özgür iradenin temelidir ve bu temel seçimi ortadan kaldırabilecek hiçbir yapı ya da dış kaynak yoktur. Dış koşullara bağlı olmadan dışarıda olan herhangi bir şey tarafından reddedilmeme içsel bir seçimdir.

Bütünlük Evreni, (Kaynak Realitesi de dâhil) tüm boyutları kapsamaktadır, bu nedenle tüm realiteler, burada muhafaza edilmektedir. Kavranabilmesi mümkün olmayan çeşitlilikte, her varlığa, Kaynak Realitesi ile ilişkisi bağlamında özgür iradesini ifade eden bir yapı verilir. Bu yapıların her biri, birçok seçenek ile değişir, fakat her biri, hiyerarşinin süper yapısı ile bağlantılıdır. Kaynak Realitenin, yapısız realitesi, özgür iradenin ilk olarak düşlendiği yerdir ve bu kural, zaman-uzay evrenine bir özgünlük bağı olarak uzandığında, varlığın Kaynak Zeka ile bütünlüğünün ne kadar farkında olduğuna artarak bağımlı olmaya başlamıştır.

Varlık, parçalara bölündüğünde, özgür irade algısı da hiyerarşi tarafından belirlenmiş olan düzeye sınırlanmıştı. Varlık bir bilinç toplamı ise, hükümran bütünlüğünü fark ediyorsa, özgür irade gereksiz bir yapı şeklini alır, tıpkı bir yaz günündeki ateş gibi. Varlıklar bütünlüklerini bilmiyorlarsa, yapı bir kendine-dayatılan bir güvenlik şekli ile ortaya çıkar. Yapılaşan ve yönetilen bir evrenin süregelen gelişimi vasıtasıyla, varlıklar, güvensizlik ifadesi ile sınırlarını -limitlerini- belirlediler. Zamanla bütünlüklerinin parçaları haline geldiler ve güzel bir vazonun cam parçaları misali, toplam güzelliklerine dair çok küçük bir benzerlik taşırlar.

Varoluşunuzun kökenini algılıyor olsaydınız, şüphesiz varlığın ne kadar engin olduğunu da görürdünüz. Kaderinizi kaplayan perdeleri delip geçebilseydiniz, ne kadar daha enginleşebileceğinizi anlardınız. Bu iki varoluş noktasının arasında – köken ve kader – varlık, daima Kaynak Zekanın titreşimli kabıdır. Zaman-uzay evrenlerini İlk Kaynak’ın bir istasyonu olarak keşfetmek için büyük bir arzu ile kendine izin vermiştir. Bu nedenle, hiyerarşi varlığın bütünlük algısını kısıtlayabilir olsa da, teslim olan varlıktır, seçimle, sınırlanmanın lisanını, dış varlıkların beyanlarını dinlemiş ve tekamül / kurtuluş modeli tarafından ayartılmıştır.

Hiyerarşi neden alternatif model olan dönüşüm / üstatlık modelini sunup varlığın bir seçim yaparak özgür iradesini gerçekten deneyimlemesine izin vermemiştir? Çünkü hiyerarşi de diğer birçok varlık gibi, bütünlüğünün farkında değildir. Parçaları ya da alt grupları, tamamen sınırlara sadıktır. Tanımlayan ve sınırlayan sınırların olduğu yerde, yapı da vardır. Derinlere yerleşmiş yapının olduğu yerde, dönüşümün mümkün olmadığına dair değişmez bir inanç vardır.  Doğal olarak, zaman-uzay evreni, inanç projeksiyonunun matrisine intibak eder ve dönüşüm kavramı, hiyerarşinin realitesinden tamamen çıkarılmıştır.

Hiyerarşi, dönüşüm / üstatlık modelini en ufak doğrulukta kavramlaştırmaktan dahi acizdir, İlk Kaynak’tan yayılan alternatiflerin olduğundan varlığı haberdar edemez. Hiyerarşi bu durumdan sorumlu değildir, varlığın kendisi sorumludur. Kaynak Zekânın baskın modeli ilkseldir. Hiyerarşiden önce var olmuştur. Büyük Deneye katılmak ve varoluş sentez modelinin ortaya çıkmasına yardımcı olmak amacıyla hiyerarşinin varoluş modelini araştırmayı varlık kendisi seçmiştir. Hiyerarşi, maniple edici güç olarak oldukça naziktir ve nadiren, varlığı, Kaynak Zekânın bir titreşim mahfazası olma rolünün ötesine dönüştürüp Kaynak Realitenin zaman-uzay evrenlerine genişleme sürecine köprü haline gelmesini sağlayan bütünlük reçetesinin anahtar bileşenini temsil eder.

Bu, hiyerarşi tarafından oluşturulmuş, kadim bir inanıştır: zaman-uzay evrenleri Kaynak Realiteye doğru yükselecek ve insanın sevgi dolu bedeni bu yükseliş sürecine eşlik edecek. Aslında, zaman-uzay evrenlerini, varoluşun sentez modeli ile tüm varlıkları uyumlama amacı ile kapsayan Kaynak Realitedir. Kaynak Zeka, zaman-uzay evrenlerindeki ifadenin varlık modelinin gerçek anlamını gizleyen perdeleri yırtmaktadır. Bu meydana geldiğinde, varlık, tüm boyutlardaki ve titreşim alanlarındaki Kaynak eşitliğini sahiplenecek ve hükümran perspektifinin tam olarak ifadesi için parçaları bir araya gelecek.

Varlığın bu dönüşümü, bütünlüğe giden yoldur ve ifadenin varlık modelinin formlar ve şekilsiz olanların tek bir enerjide, tek bir bilinçte birleşen bir alaşımı olduğunu fark etmesidir. Parçalar hizalandığında ve birbirine bağlandığında, varlık, Kaynak Realitesinin genişlemesini sağlayan bir araç haline gelir. Bu nedenle, varlık, zaman-uzay evrenlerinden yükselmez, aksine, hükümran ifadesi Kaynak Realitenin, zaman-uzay evrenlerine genişlemesine ya da farklı bir ifade ile inmesine yardımcı olduğu bir bütünlük hali ile içine girer.

Yükseliş, genellikle, tekâmülün doğal bir sonucu olarak görülür. Tüm gezegen sistemleri ve türleri, sınırların üstüne çıkacakları bir noktaya doğru tekâmül ediyor ve nihayetinde, zaman-uzay evrenleri bir şekilde Kaynak Realitesine çıkacak ve titreşim alanları olarak var olmayı bırakacaklar. Aslında tam tersidir. Kaynak Realite, aşağıya iniyor. O, her şeyi ihtiva eder ve genişlemek onun Kaynak niyetidir, geri çekilmek değil. Varlık, zaman-uzay evreninin beşiğinde bütünlüğe doğru dönüşür ve böylece, Kaynak Realitenin genişleme niyetinin bir aracı haline gelir.

Bu, İlksel Mavi-kopyanın kusursuzluğunu görebiliyor musunuz? Realitenizin şekillendiği matrisin değişimini hissedebiliyor musunuz? Ayrıca anlamıyor musunuz ki insan bedeni, saf enerjinin tek bir noktası olarak kişiselleştirilmiş bir parça taşırken eşzamanlı olarak birçok boyutta birçok yerde yaşamaktadır? Dönüşüm yerinin keşfi sadece varlık içinde olur; şekilsiz Benlik, birçok şekline girip iletişim kurabilir. Şekilsiz olan, biçim ve algı perdesinin ardında yaşayan ve gezegenler kuyusundan zamanın bilgeliğini kendine çeken Ebedi Gözlemcidir. O, Kaynak Zekânın aktığı yerden çıkış noktasıdır.

Ebedi Gözlemci, varlık için tek gerçek tercüman merkezdir. Varlığı bütünlüğüne kavuşturabilecek tek istikrarlı rehberlik sistemidir. Bu nedenle, varlık, hem Kaynak Zekânın şekilsiz kimliğinden hem de yoğunlaşmış enerjinin şekil dolu kimliğinden oluşmaktadır. Şekilsiz olan tek iken şekilli olan bilincini algı ve ifade adaları şeklinde izole eden birçok ifade parçaları ile mahrum edilmiştir. Bu durum, varlığın engin ve ihtişamlı varoluş doğasını inkâr etmesi ile sonuçlanır.

İnsan bedeninde, varlık, büyük çoğunlukla, sessiz ve hareketsizdir. Size bir dağ esintisi gibi dokunan memnuniyetin geçici fısıltısı gibi görünmektedir. Bir derin okyanus gibi sessizdir. Ancak, varlık, Kaynak Realitesinin genişlemesinin habercisi gibi zaman-uzay evreninde öne çıkmaktadır. Kendini gerçekten olduğu haliyle bilinir kılmaya başlamaktadır. Birçok kişi varlıkların yaklaşan gölgesini hissediyor. Bu “gölge” için birçok tanım getirdiler, çok az kişi bütün benliklerinin fener taşıyıcısı olduğuna inandı. İşte tüm inanç yeminlerinin, sevgi seremonilerinin ve umut hislerinin merkezlenmesi ve her birimizin olduğu hükümran varlığa teslim edilmesi gerektiği nokta burasıdır.

Hiyerarşinin tekâmül / kurtuluş modelinin bu kadar mücbir olmasının öncelikli nedeni, varlığın kendi benliğini algılamada parçalanmış hale gelmesidir. İnsan bedeni vasıtasıyla yaşayan Ebedi Gözlemci, zaman-uzay koşullu zihin için bir yanılsamadır fakat Kaynak Zeka tarafından sürekli ateşlenen Kaynak eşitliğinin görünmez titreşimine uzanıp dokunma atılımlarını yapan da zihindir. Ancak, zihin o kadar çok şartlanmış ve güçsüzleşmiştir ki varlığın tüm faaliyet alanının, sezgi gölgelerinin ötesinde var olduğunu fark edememektedir. Bu nedenle türler, tekâmül / kurtuluş varoluş modelini araştırmaktadır. Kendi bütünlüklerine dair algıları çok az ya da hiç yoktur ve tekâmül etmek, güven hissi ve mutluluk kazanmak için bir kurtarıcıya ihtiyaç duyarlar.

Tekâmül eden türler için, hiyerarşi tarafından aşılanmış, kurtarılma ya da kurtarıcı olma arzusuna sahip olmak doğal bir durumdur. Bu durum, evrenin öğretmen / öğrenci düzenine neden olur ve tekâmülün temel taşıdır ve hiyerarşinin yapısal varlığının özüdür. Bazı türler tekâmüldeki gelişimini katalize etmek için hayatta kalma dramını seçerken diğer türler kurtarılma ve kurtarıcı olma dramını seçerler. Kurtuluş dramı, tekâmül süreci ile meşgul edilen hükümran varlıkların bir ifadesidir ve herhangi bir dini kavramla ilgili değildir fakat kişinin yaşamındaki tüm yönler için geçerlidir.

Göreceli gerçekler olduğu gibi, göreceli özgürlükler vardır. Hiyerarşik süreçte tekâmül ediyorsanız sürekli artan bir özgürlük hissi kazanırsınız fakat lisan vasıtasıyla dıştakilerin titreşimi, düşünce biçimleri, renk ve ses frekansları ve genetik zihnin silinmez görünen eserleri ile kontrol edilirsiniz. Bu elemanların her biri, insan bedeninin hiyerarşiye dayanmasına neden olabilir çünkü hiyerarşi, siz ile Kaynağınız arasına bir eşitsizlik hissi yerleştirmektedir. Tekâmül sürecinin denklemi şöyledir: insan bedeni + Hiyerarşi = Tanrı bağlantısı. Dönüşümsel süreçte ise denklem şu şekildedir: Varlık + Kaynak Zekâ = İlk Kaynak eşitliği

Kaynak Zekâ, genellikle eşitlik titreşimi olarak tezahür etse de, İlk Kaynak’ın iradesine konudur ve Kaynak niyet, Büyük Deneyin çeşitli sahneleri ile değişirken, Kaynak Zekâ da tezahür biçimini değiştirmektedir. Bu değişim şu anda zaman ve uzay dünyalarında meydana gelmektedir çünkü İlk Kaynak, iki varoluş modelinin (tekâmül / kurtuluş ve dönüşüm / üstatlık modellerinin) bütünleşmesi için Büyük Deney içerisinde sahneyi hazırlamaktadır.

Hiyerarşinin baskın modelini (tekâmül / kurtuluş modelini), Kaynak Zekânın baskın modeli (dönüşüm / üstatlık modeli) ile bütünleştirmenin zamanı gelmiştir. Bu bütünleşme sadece varlık seviyesinde gerçekleştirilebilir. İnsan bedeni ya da hiyerarşinin bir yönünde meydana getirilemez. Sadece varlık – Kaynak Zekâ ile aşılanmış boyutlar-arası hükümranlığın bütünlüğü – bu iki varoluş modelinin bütünleşmesini gerçekleştirip tam anlamıyla deneyimleyebilir.

Bu tür bir bütünleşme, varlığın iki modeli araştırıp kurtuluşu varlığın kendini “kurtaracağı” içsel bir rol haline getirip, bu özgürleştirici görevi gerçekleştirmek için dışarıya güvenmeyen bir sentez model geliştirmesi ile gerçekleşebilir. Bu kendine-yetme hareketi, kurtuluş fikrini üstatlığın ortaya çıkışı ile bütünleştirmeye başlar. Bir sonraki adım ise, tekâmül modelinin zaman-temelli ivmeli gelişimini, dönüşüm modelinin farkındalık-temelli kabulü ile bütünleştirmektir. Bu, varlık, bütünlüğünün deneyimlenmesi ve fayda sağlamasının ancak hiyerarşinin çeşitli yapılarından tamamen koptuğu zaman meydana geleceğine ikna olması ile gerçekleşir.

Varlık bir taraftan kişisel özgürlükteki rolünü kabul ederken, hiyerarşinin de ortadan kaldırılması gerektiği anlamı çıkarılmamalıdır. Hiyerarşi harika bir araçtır. İlk Kaynak’ın sembolik bedenidir; insan bedeni varlığın Kaynak Realite dışında işlev görmesine nasıl sağlıyorsa, ONUN zaman-uzay evrenlerinde benzer şekilde ortaya çıkmasını mümkün kılmıştır. Hiyerarşi, bilgiyi saklayıp türlerin yönetici ellerinde itaatkâr olarak kalmalarını sağlasa da dönüşümün bir aracıdır. Varoluşun sentez modeli ve Bütünlük Evrenine üyelik için yeni bir evreni hazırlayan kadim formülün parçasıdır.

Kendini-kurtarma ile hiyerarşiden kopma kombinasyonu sentez modelin tezahürünü başlatır. Sentez model, Büyük Deneyin bir sonraki sonucudur ve çok boyutlu evrenin belli titreşim alanlarında, Kaynak’ın kişiselleştirilmesindeki varlık modelinin öncüleri olarak deneyin bu aşamasını deneyimleyen varlıklar bulunmaktadır.

Bu varlıklar, özellikle, bu gelecek deneyimini iletişim sembollerine ve iki varoluş modeli arasında köprü kurulmasını kolaylaştıran yaşam prensiplerine dönüştürmek üzere tasarlanmışlardır. Bu “köprülerin” başlangıç tasarımı ve yapısının ötesinde, bu varlıklar genellikle bilinmez kalacaklar. Daha fazlasını yapmaları gerekseydi, hızla hiyerarşinin bir fikstürü haline gelirler ve görevleri de feda edilmiş olurdu.

Bu Hükümran Varlıklar, zaman-uzay evreninde resmi öğretmenler olmak üzere bulunmamaktadırlar. Katalizör ve tasarımcı olarak bulunuyorlar. Kaynak Zekânın hiyerarşinin baskın kuvvetini ve tekâmül / kurtuluş modelini dengelemesini garanti altına almak üzere mevcutlar. Yeni bir inanç sistemi yaratmayacaklar. Aksine, varlığın hiyerarşinin kontrolcü yanlarından kopmasını kolaylaştıran çeşitli sanat formları vasıtasıyla yeni iletişim sembollerini yaratmaya odaklanacaklar. Hükümran Varlıklar, ayrıca, iki varoluş bağının bir sentez modele dönüştürülmesinin doğal bir şekilde kolaylaşmasını sağlayacaklar.

İnsan gelişiminin ileri safhasında, varlıklar kolektif olarak varoluşun sentez modelinin ötesinde yeni yollar tasarlayacaklar ki böylece Kaynak Zekânın bilgisi ile şekillenmiş yeni bir hiyerarşi inşa edilebilecek. Bu yeni hiyerarşi, zaman-uzay evrenlerindeki Büyük Deneylerden elde edilen bilgi ile şekillenecek ve kozmik döngü, kendini yeni bir titreşim ve varoluş alanına doğru yeniden oluşturacak. Bu yeni varoluş modeli, tanımlanmaya karşı koyuyor ve sözcük-semboller, gelecek zamanlarınızın sentez modelinden ortaya çıkan bu yeni varoluş formunun dış çizgilerinin gölgesini dahi tarif etmede tamamen yetersizdir.

WingMakers, Hükümran Varlıklardır ve bilinç basamaklarından Kaynak Realitenin kapsama alanına doğru zaman-uzay evrenlerinin dönüşümünü gerçekleştireceklerdir. Başka bir deyişle, Kaynak Realite, zaman-uzay evrenlerine doğru genişleyecek ve içindeki tüm yaşam formları, bu genişlemeyi, Kaynak Zeka ile tam uyumlu yeni bir hiyerarşik yapı vasıtasıyla deneyimleyecek. Bazılarının “yeryüzündeki cennet” ifadesi, bu yaklaşan geleceğin ekosudur. Zaman-uzay evrenlerinde gerçekten meydana gelen şey, Kaynak Realitenin, hangi biçim ya da yapıda olursa olsun tüm varlıklara Kaynak Zekâ bilgisinin erişilebilir kılınması vasıtasıyla genişlemesidir.

Bu erişebilirlik, tamamlandığında ve Kaynak Kodlama tam olarak aktive edildiğinde, tüm varlıklar yeni bir evrensel yapının parçası olacaklar. Bu yeni yapı, Kaynak Zekâ ve Hükümran Varlıklar tarafından Kaynak Realitede geliştirilmekte olan bir sonraki varoluş modelini davet edecek. Şu anda zaman-uzay evreninde aktive edilmekte olan, varoluş modellerindeki bu değişimler için ilk hazırlıklardır. Daha ayrıntılı ifadeyle, keşif-dünyasında, bu varoluş modelleri, bir sonraki dönemde eşzamanlı olarak sahneleneceklerdir. Her zamanki gibi, hangi modeli realitesi olarak kucaklayacağına varlık kendisi karar verecektir.

Varoluşun bu çeşitli modelleri, genellikle, önceden belirlenmiş bir sırada meydana gelir fakat bu, yine de önceden belirlenmiş bir zaman çerçevesinde olmaz. Kaynak Realitenin genişlemesinin sırası şu şekildedir: Kaynak Zekâ yeni titreşim alanları yaratır; varlığın devam eden gelişimi, yeni yaratımın süper yapısı olarak hareket etmesi için hiyerarşiyi inşa eder; hiyerarşiden baskın bir varoluş modeli ortaya çıkar, sizin örneğinizde tekâmül / kurtuluş modeli; Kaynak Zekânın varoluş modelinin tanıtımı, sizin örnekte, dönüşüm / üstatlık modeli; bu iki modelin Kaynak eşitliğinin bir sentez modeli olarak harmanlanması; ve son olarak, Kaynak Realitenin tüm boyutları ve varlıkları kapsayacak şekilde genişlemesi.

İlksel Mavi-kopyanın bu sıralaması gerçekleştiğinde, süreç, Kaynak Zekâ tarafından öğrenilen her şey ile birlikte, yeniden düzenlenecek ve bu aşamada Kaynak Zekâ tarafından bilinmeyen yeni bir İlksel Mavi-kopya ifşa edilecek. Tüm bu döngünün tamamlanması için bir zaman belirlenmemiştir, fakat çok uzak bir zaman olduğu için, bilinmeyeni belirlemek için ölçme girişimi gereksizdir.

Yine de bir yanlış olmasın, İlksel Mavi-kopyanın gerçekleştirilmesi tüm varlıkların yol aldıkları yöndür. Tüm seviyelerden varlıklar, kendi realitelerine özgür irade bahşedildiyse, Kaynak Realitenin yüzü olarak, mutlak varış noktalarını seçmek için özgür irade verilmemiştir. Varlıkların kökeni, Kaynak Zekâdır ve köken gibi kaderi de belirleyen Kaynak Zekâdır. Yine de, varlıklara kendilerini köklerinden kaderlerine kadar belirleme ve kimliklerinin yenilenmiş bir vizyonu ile genişlemiş Kaynak Realitede ortaya çıkma gibi birçok seçenek tanınmıştır.

İnsan bedeninin tüm yüksek imgelemleri, İlksel Mavi-kopyanın derin temelinin hala farkında değildir. Binanın en yüksek kısmına kadar çıktılar ama temelin tasarımından habersizler. Burada, İlk Kaynak’ın KENDİ enerjisi ile ortaya çıktığı ve hükümran üstatlık ile KENDİ eşitliğini geri çektiği varoluşun bu en alt kısmında olmaktadır. Eşitlik bu noktada fark edilir, hiyerarşiye saplı muazzam rölatif gerçek mekânlarında değil, zamanın kendini zamansızlık ile birleştirdiği yaşamın kökenlerine ve kaderine dair temel planın derin parçasında fark edilir. Varoluşun kökeni ve kaderi, yaşamdaki eşitlik tonudur. Bu tonu dinleyin – bu titreşim frekansını – ve her şeyin yükselip geri döndüğü yerdeki temeline doğru takip edin.

Eşitliğin ton-titreşim frekansı, sadece, bir insan bedeni içine sıkıştırılmış varlığın yedinci hissi tarafından duyulabilir. Yedinci his, zaman kapsülleri ile geliştirilebilir ve belli varlıkları en derin ya da temel ifadelerine götürecektir. Temel ifade, yedinci hissi aktive eden şeydir. Bu nedenle, kişinin eşitliğin ton-titreşimini duymadan önce, temel ifadesine erişim kazanmış olması gerekmektedir. Her bir zaman kapsülünde, kişiyi temel ifadesine götürebilecek bir lisan sistemi şifrelenmiştir. Saklıdır çünkü çok güçlüdür. Ve bu güce sadece hak edenleri yönlendireceğiz.


Bu sözleri, sadece semboller olarak görün. Lisanın bir sınırlama aracı olduğunu unutmayın. Hissetmek, sınırlamanın panzehiridir ve insan bedeninin mantığının sınırlarını aşmasına ve kişiselleştirilmiş kolektif enerjinin sözsüz gücüne birincil tanık olmasına izin verir. Sembollerin arkasındaki gerçeği hissedin ve size uzanan enerji-kuvvetini kullanın. Bunun bir ton-titreşimi olduğunu – yaşamınızın döneceği her köşede sizi bekleyen bir rezonans olduğunu bilin. Sizi, şekilsiz eşitlik tonunu deneyimleyebileceğiniz bir yere götürmek üzere kendini lisan formuna sokan Kaynak Titreşiminin feneridir. Sınırlamadan sıyrılıştır. Kaynak Zekânın, size en yüksek gerçeğin ifadesinde en derin güzelliği yaratma özgürlüğünü bahşettiği İlksel Lisanıdır.



subdimensional_matrix_v2005_by_neilgibson.jpg

Bu konuyu yazdır

  Yaşamı Beslemek
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:26 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Yaşam, bu tanımda, bireyin bağımsız (hükümran) realitesidir. Görecelidir ve insan bedeninden kolayca etkilenir. Yaşam, şimdi boyutunda, bireyin algı alanını aşan deneyimler bütünüdür. Yaşam için asla bir bitiş ya da son bölüm yoktur. Sonsuzdur, asla bitmeyen ya da başlamayan soyut hissi içinde değil, ancak gerçek anlamda, yaşam Kaynak Zekasını, Bütünlük Evreni içindeki tüm titreşim alanlarında ifade etmek için daima genişlediği hissi içinde sonsuzdur. 

Yaşamı besleme prensibi, bireyin tüm yaşam içindeki mevcut zekanın doğal genişlemesi ile uyum içinde olmasıdır. Bu, nazikçe destekleme açık niyeti ile bireyden akan yaşam enerjisini geliştiren bir uyumdur. Tüm enerji formlarının içindeki en yüksek güdüyü tanımlama ve bu enerjinin nihai ifadesine doğru akışını destekleme hareketidir. Bu yolla, faaliyet, yargı, analiz ya da sonuca bağımlı olmaksızın gerçekleştirilmiş olur. Bu sadece, tüm tezahürlerden akan enerjiyi beslemek ve kendi yaşam ifadesini desteklemektir.

Bu, enerji ancak kişisel irade ile uyum içinde olduğunda besleme desteğinin bahşedilebileceğine dair normal algıdan ayrılmaktadır. Yine de, birey yaşamı genişleyen zekanın ifade içinde akan bütünleşik enerji olarak görebildiğinde, yaşam İlk Kaynak’ın bir uzantısı olarak onurlandırılmış olur. Bu bağlamda, yanlış yönlendirilmiş ya da destek ve beslenmeyi hakketmeyen hiçbir enerji yoktur. Bu yeryüzündeki ayartıcı enerjinin kanıtına zıt görünse de, “şeytani niyet” ile yüklü enerji dahi, her halükarda, daha yüksek bir ifade arayışı içinde dışarı akan bir enerjidir.

Tüm enerji formları, en yüksek ifadelerine ulaşmaları için beslenebilir ve desteklenebilir, ve bu prensibin temel faaliyeti de budur. Nedensel güdüyü ve bireyin hükümran realitesinden geçen yaşam enerjisinin nihai ifadesini algılama yetisini gerektirir.  Enerji, bir olan şekil ile birbirine karışmış bir yaşam elementidir; tıpkı ayrılmaz bir biçimde birbirine birleşik zaman ve uzay gibi. Enerji bir güdüdür. Zihnin anlama yetisinin ötesindeki zekadır. En yüksek ifadesini inkar eden insan uygulamalarına tabi bir kuvvet olsa da, enerji yaşamı daima genişleme ve tekamül etme güdüsü ile massetmektedir.

Yaşam enerjisi daima bir oluş hali içindedir. Doğal halinde asla statik değildir ya da gerilemez. İnsan bedeni, yeni ifade ve deneyim kanalları şekillendirmek için bu doğal enerji genişlemesini besleme konusunda oldukça yeteneklidir. Aslında, fiziksel varoluş içindeki hükümran realiteyi çevreleyen yaşam enerjisini yaymak ve onu, Hükümran Bütünün perspektifini daha doğru bir şekilde yansıtan yeni ifade seviyelerine dönüştürmek insan bedeninin ilk amacıdır.

Yaşamı beslemek için birçok özel faaliyet vardır. Her varlık, bir anlamda, Kaynak Kodlarında, enerjiyi çok çeşitli yollarla dönüştürmek için programlanmıştır. İnsan bedeni yoluyla çalışarak, varlık insan bedeninin içinde enerjiyi toplayıp depolayabilir ve amacına ya da uygulamalarına yönlendirebilir. Enerjinin dönüşümü, hem kişisel hem de Evrensel ifade seviyelerinde meydana gelebilir. Enerji, bir bireyin bağımsız realitesinde kişisel refah vizyonuna uygun hareket edebilmesi ya da evrensel refah ve iyi niyet vizyonu ile uyumlanması için dönüştürülebilir.


maxresdefault.jpg


Enerjiyi dönüştürmenin en iyi yollarından biri, kişinin inanç sistemidir. Tüm inançlar, enerji sistemlerine sahiptir, ve inancın tezahürü için doğum odaları gibi hareket ederler. Bu enerji sistemlerinin içinde, yaşam deneyimini yöneten akımlar vardır. İnsan bedeni, bilinçli ya da bilinçsiz olsun bu akımların farkındadır, ve sistemin gerçek inanç sistemini yansıtan deneyim alemine taşınmasına izin verir.

Genişleyen ve enerjiyi dönüştüren inançları işleyerek, insan bedeni çeşitli biçimlerde yaşamı besleyen enerji sistemlerini biraya getirebilir. İnançlar tercih edilen varoluş hali olarak açıkça tanımlandığı zaman, enerji sistemi şimdiye bağlanır – gelecekteki herhangi bir zamana değil. Şimdiye. Enerji sistemi, insan bedeninden ayrılamaz olur ve onun ruhuna bir ışık ipi gibi örülür. İnancın netliği inancın enerji sistemi ile bağlanmak için temeldir, ve yaşamın beslenmesinin tüm aktivitelerde devam etmesine izin verir.

Bir kez daha, yaşamı beslemek, sonsuz bağları ile genişleyen bir dokuya sahipmişçesine birbirine bağlı titreşim alanlarının hepsini içeren Bütünlük Evreninin içindeki hem kişisel hem de evrensel realiteler için büyük önem taşımaktadır. Sonuçta, birey, enerjiyi dönüştüren ve onu nazik destek niyeti ile geliştiren yaratıcı gücüne uyandığında, Kaynak Realitesinin aktarıcısı ve varoluşun sentez modelinin mimarı haline gelir.

Bu prensiplerin sürekli uygulanması yoluyla, Kaynak Zeka artarak varlığın kimliği haline gelir ve varlık da insan bedeninin kimliği haline gelir. Sonuçta, kimlik dönüşmüş ve, dönüşümün uyanışı ile, Hükümran Bütün, insan bedenini varlık ile, varlığı da Kaynak Zeka ile birleştirmiştir. Hükümran Bütünün yaşam prensiplerini ifade etmedeki görünen amacı, bu birleşme ve kimliğin değişimidir. Başka bir niyet ya da amaç varsa, bu prensipler yanlış anlaşılmış olarak kalacak, katalitik güçleri de etkisiz kalacaktır.

Tam ifadesi ile hayatın saf sevgi olduğu Hükümran Bütüne ait bakış açısıdır, ve bu tek kavram içinde, bütün yaşam kavranmıştır ve daima vardır. Bu, diğer tüm inançların çıktığı temel inanç haline gelir, ve uzantıları olarak, kişinin inanç sistemi, bu temel bakış açısını destekleyen açık niyet ile ortaya çıkar; tüm yaşamın yaratıldığı, tekamül ettiği ve nihayetinde tasdik edildiği beşik olarak Bütünlük Evrenin beslenmesi, gözlemlenmesi ve takdir edilmesi perspektifi.

Bu yaşam prensipleri, sözle nadir ifade edilen sembollerdir ve insan bedenine, içeride bıkmadan usanmadan yanan ışık korlarını uyandırmak için potansiyel bir reçete olarak sunulmuştur. Bu prensiplerin gücünü uyandırmak için gerekli herhangi bir özel teknik ya da ritüel yoktur. Sadece perspektiftirler. Gerçek anlamda, bilinci genişleten deneyimleri kendine çeken niyetlerdir. Sorunlara hızlı çözümler ya da geçici yaratımlar sunmaz. Kişinin yaşamını nasıl yaşadığına netlik kazandıran kişisel irade ve niyetin yükselticilerdir. Dönüştürücü güçleri, yalnızca uygulamadaki niyetin içinde saklıdır. 


Bu, Hükümran Bütünün yaşam prensipleri yoluyla, kişi Benliğini sınırsızlaştırmadan bir üstat olabilir. Sınırlar konmuş, perdeler inmiş ve kişinin ışığı azalmıştır, ve bunun tek nedeni de dış, hiyerarşik kontrollerin, bilinmeyene ve hükümran varlığın gizemli uygulamalarına dair korku yaratmasıdır. Bu yaşam prensipleri, gerçek niyet ile uygulanırsa, Hükümran Bütünün ortaya çıkışını hızlandıran ve perspektifini, içgörülerini ve yeni realiteler yaratma ve bilinci özgür kılan ve genişleten öğretici maceralara biçim verme yetilerini hissettiren araçlardır. Prensiplerin asıl amacı budur, ve belki de onları araştırmanın en iyi nedenidir de.

Bu konuyu yazdır

  Herşeydeki Kaynak Gözlem
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:23 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Bu, İlk Kaynak’ın enerjinin tüm tezahürleri yoluyla tüm realitelerde mevcut olduğu prensibidir. O, parçaları aynı duvara yapışmış bir mozaik misali her şeyin içinde örülüdür, ve sonuçta birdir. Yine de, o mozaiği birleştiren resim değildir, parçaların yapıştığı duvardır. Benzer şekilde, İlk Kaynak öyle çeşitli ve açıkça birbiriyle ilişkisi olmayan bir resim yapar ki hiçbir birlik yokmuş gibi görünür. Ancak bir olan dışarıdaki tezahürler değil, çeşitlilik parçalarının üzerine serildiği içsel enerji merkezidir, ve tüm tezahürleri birleştirir.

Bu merkezi enerji parçası, Bütünlük Evreni içindeki titreşim alanlarındaki tüm yaşamın kolektif deposudur. KENDİNİ, Kaynak Zekasını tüm yaşam parçalarına yansıtarak her biçime sokan İlk Kaynaktır. Böylece, Kaynak Zeka – İlk Kaynak’ın bir uzantısı olarak hareket ederek – tüm yaşam mozaik parçalarının üzerine yapıştığı “duvar” olan birleştirici enerjidir. Yaşam, her şeyi birleştiren tek enerji Kaynağından Her şeye, birden Bir’e akar.

Her Şeyin içindeki Kaynağı Gözlem, yaşama ait tüm tezahürlerin İlk Kaynak’ın bir ifadesini taşıdığı prensibidir. Birleştirici enerjinin ne kadar öteye uzaklaştırıldığı ya da saptırıldığının bir önemi yoktur; Kaynak her şekilde gözlemlenebilir. Dışarıdaki tezahürler rast gele, bozuk, alakasız ve kaotik göründüğünde dahi, enerjinin birliğini algılama faaliyetidir.

Yaşamın tüm tezahürleri gerçekten İlk Kaynak’ın parçalı ifadeleri olarak kavrandığı zaman, tüm yaşam-formlarının temeli olan eşitlik titreşimi, insan bedeni tarafından duyulabilir hale gelir. Yaşam ilk önce Kaynak Realitenin bir uzantısı olarak ve daha sonra, bir biçim içine yerleştirilen bireyselleştirilmiş enerji frekansı olarak ortaya çıkar. Kendi saf, zamansız hali içinde, yaşamın tüm tezahürleri için aynı şekilde titreşir. İşte bu yaşamın paylaştığı ortak zemindir. Bu eşitliğin ton-titreşimdir, ve İlk Kaynak olarak bilinen varoluşun temelinde tüm çeşitteki ifadeleri birleştirir ve tüm yaşam formlarının içinde gözlemlenebilir. Bir birey, eşitlik gözü ile tüm yaşam formlarına bakabilirse, o zaman her şeyin içindeki Kaynak’ı gözlemliyordur.

Bu soyut bir kavram gibi görünürken, İlk Kaynak’ın iç ve dış tezahürlerini arama çalışması yoluyla kesinleştirilebilir. Daha gerçek manada, birey, tüm deneyimlerinde Kaynak Zekanın çalışmalarını gözlemlemeyi ummaktadır. Her şeyin yerli yerinde olduğuna, en uygun görevi yerine getirdiğine ve şu andaki yaşamının en iyi ifadesini aktive etme amacına hizmet ettiğine dair muhakkak beklentidir bu. Bu, tüm yaşamın, şartlar ne olursa olsun en uygun yaratım ve deneyim hali içinde olduğu bir bakıştır. Yaşamın tüm ifadeleri ile mükemmel olduğu algısıdır çünkü mükemmellikten akmaktadır, ve tezahürleri ne kadar birbirini tutmayan şeyler olsa da, yaşam Kaynak Realitesinin bir uzantısıdır.

Yeryüzünde yaşama eşlik eden aşikar kargaşanın ve yıkımın ışığında, bu tuhaf görünen bir bakış açısı ya da görüştür. Yaşam nasıl olur da – tüm biçimleri ve ifadeleri ile – uygun ya da mükemmel olarak algılanabilir? Bu yaşamın büyük paradoksudur, insan bedeninin zihinsel ve duygusal yetileri ile uzlaştırılamaz. Ancak varlığın, ölümsüz, sınırsız, zamansız ve hükümran bağlamı ile anlaşılabilir. Paradokslar vardır çünkü insan draması kapsam ve ölçü olarak sınırlıdır ve bunun nedeni de müdahale etmesi ve bulmacanın parçalarının kusursuz bir ilişki ile nasıl birleştirildiğini ortaya çıkarması için bütünlük algısına izin vermektir.

Zaman ve uzay boyutları ve enerji ve madde unsurları, insan dramasını sınırlar içine almaktadır. Hayatta kalma ve işlevsel olmayan tavır sahnelerinde oynanmıştır ve bunun sebebi de Hiyerarşinin bilgiyi kontrol etme ve şartları maniple etme yöntemleridir. İnsan bedeni içindeki varlık, insan dramasında, hemen hemen hiç ifade edilmemiş ve kapasitesinin altında kullanılmıştır, ve sonuç olarak, yaşamın görünür sapkınlıkları ve kusurları, mükemmelliğin kendisi olmak yerine mükemmelliğin engelleri olarak görülmüştür.

Yaşam, limitsiz bir zekayı genişletme ve ifade etme maksadıyla mükemmeldir. Bu, yaşamın tüm çeşitlilik sahibi tezahürlerinin içinde temel amacıdır, ve her şeyin içinde gözlemlenebilecek olan – KENDİNİ eşitlik titreşimi olarak ifade eden – İlk Kaynak’ın mevcudiyetidir. İnsan bedeninden türeyen duyumsal girdi bilgisi, bu Kaynak titreşiminin sadece bir ekosunu taşıyan belli bir derecedeki frekanslar ile sınırlıdır. Gerçek frekans, her şeydeki eşitlik özünün ve resmin kendisinin ötesindeki resmin kaynağına nüfuz etme yetisinin dikkatle ve odaklanmış bir tefekkürü yoluyla anlaşılabilir.  

Bu içgörüler, sizin zamanınızda insanı yöneten beş-duyunun ötesinde, yeni bir algı sistemi gerektirmektedir. Bu yeni duyular Kaynak Kodunun harekete geçirilmesinin bir sonucudur ve dönüşüm deneyiminin ilk aşamasını temsil etmektedir. Bu yeni algı yetisi ile, insan bedeni sadece İlk Kaynak’ın mevcudiyetini hissetmekle kalmayıp, ancak bireyselleştirilmiş ve eşsiz bir şekilde İlk Kaynak’tan ayrılmış olan tüm yaşamın içindeki zamansız özü de hissedebilecektir.


İnsan bedeni içindeki varlık sezgilerini uyandırmak, Kaynak titreşimine sonsuz duyarlılıkta bir erişim elde etmenin ideal yoludur. Bu şekilde birey, her şeyin içindeki Kaynak’ı gözlemleme yetisini geliştirebilir. Sadece enerjinin her bireysel tezahürünün içindeki İlk Kaynak’ı değil, yaşamın kendisinin bütünlüğüdür de gözlemlenen. Sonuçta, bu prensip, Kaynak’ın sadece KENDİNİN çeşitli tezahür biçimlerini gözlemlenmesiyle kalmayıp, yaşamın bütünlüğünün de gözlemlenmesini gerektirir.




maxresdefault.jpg

Bu konuyu yazdır

  Şükür yoluyla Evrensel İlişki
Yazar: Emka - 23-07-2016, Saat: 16:18 - Forum: WingMakers - Yorum Yok

Bütünlük Evreninin, tek bir Evrensel Varlık olarak kişileştirilebilecek kolektif zekayı temsil ettiği bir prensiptir bu. Sonuçta, bu intikal modeline göre, tüm kozmosta sadece iki varlık vardır: bireysel varlık ve Evrensel Varlık. Birey, nasıl kolay etkilenip yeni bilgiye adapte olmak için sürekli değişiyorsa, tutarlı bir arkadaşın kişilik ve tavırları kadar bilinebilen potansiyel enerji ve deneyimlerin canlı ve dinamik şablonu olan Evrensel Varlık da aynı şekilde değişir.

Evrensel Varlık, bireye ve onun algı ve ifadelerine karşı hassastır. Tıpkı, Kaynak Zeka ile massedilmiş ve gölgesi düşen görüntüyü yansıtan bir göl gibi bireyin algılarına yanıt veren kompozit bir tüm-kişilik gibidir. İnsan bedenindeki herkes, en derinlerinde, hükümran bir varlıktır ve insan bedenini Hükümran Bütünün bir aracı haline dönüştürebilir. Ancak, bu dönüşüm, bireyin Hükümran Bütünün görüntüsünü Evrensel Varlığın “aynası” üzerine mi yansıtmayı yoksa gerçek varoluş halinin bozulmuş bir resmini mi yansıtmayı seçtiğine bağlıdır.

Şükür yoluyla evrensel ilişki prensibi, başlıca, kişinin kendi suretinin Evrensel Varlığın destekleyici “aynası”nın takdiri yoluyla bilinçli olarak tasarlanmasını amaçlamaktadır. Başka bir deyişle, Evrensel Varlık, kişinin yaşamındaki realitenin ifadesini biçimlendiren bir partnerdir. Realite, birey Evrensel Varlığın aynası üzerine hükümran bir suret yansıtıyorsa, dış kontrol ve şartlardan bağımsız olan içsel bir yaratım sürecidir.

Bu süreç, birey ile Evrensel Varlık arasındaki destekleyici enerji değiş-tokuşudur, ve bu enerji ancak yaşamın her anında meydana gelen bu değiş-tokuşun ne kadar kusursuz ve titiz olduğunun takdiri yoluyla en iyi şekilde uygulanabilir. Birey eğer Evrensel Varlığın bireyin hükümran realitesini nasıl da mükemmelce desteklediğinin farkındaysa (yada farkına varmak ile ilgileniyorsa), bireyden Evrensel Varlığa doğru akmakta olan güçlü ve doğal bir şükür duygusu vardır. Evrensel Varlıktan bireye doğru destek kanalını açan ve insan bedenini Hükümran Bütünün ifadesine dönüştürme ortak amacını kuran bu şükür pınarıdır.

İnsan bedenini, hükümran varlık bağlantısına ve onun Hükümran Bütün algı ve ifade haline nihai dönüşümüne açan başlıca şey – birey ile Evrensel Varlık arasındaki karşılıklı ilişkinin nasıl çalıştığının takdiri anlamına gelen – şükürdür. Bireyin, Evrensel Varlık ile olan ilişkisi, gelişim ve beslenme için temeldir, çünkü yaşamın sayısızı biçim ve tezahürlerini bireyin nasıl kabul ettiğini belirleyen, diğer her şeyden çok, bu ilişkidir.

Birey, bağımsız realitedeki değişimleri, Evrensel Varlıktaki zati değişim olarak kabul ettiği zaman, yaşamın kendisi ile daha çok uyumlu bir hayat sürer. Yaşam, birey ile Evrensel Varlık arasındaki enerji değiş-tokuşu haline gelir, yargısızca oynanmasına ve korkusuzca deneyimlenmesine izin verilerek. Koşulsuz sevginin asıl anlamı budur: yaşamı tüm tezahürleri içinde, insan bedeninden yansıyan resme kusursuzca yanıt veren tekil, birleşmiş bir zeka olarak deneyimlemek.

Bu sebepten ötürü, insan bedeni, Evrensel Varlığa şükrettiğinde, şartlardan bağımsız olarak, yaşam, insan bedenini Kaynak Kodlarını aktive etmeye ve yaşamı ifade sentez modeli çerçevesinde yaşamaya açmakta artarak daha çok destekçi bir rol almaya başlar. Şükür duygusu, zihinsel takdir kavramı ile birlikte, görünmez bir mesaj misali tüm yönlere ve tüm zamanlara ifade edilir. Bu özel bağlamda, Evrensel Varlığa edilen şükür, insan bedeninin heves ettiği tüm ifade biçimlerinin ardındaki güdüdür.

Her nefes, her sözcük, her dokunuş, her düşünce, her şey bu şükür hissini ifade etmeye odaklanmıştır. Bireyin Kaynak Kodlarını harekete geçirmek ve insan bedenini ve varlığı Hükümran Bütüne dönüştürmek için ideal realiteyi yaratma yegane amacı ile kendini tüm zeka biçim ve tezahürleri yoluyla ifade eden Evrensel Varlık tarafından desteklenen ve hükümran olan birey için edilen şükürdür bu. Kaynak Kodlarının aktivasyonunu ve bu kodların, insan bedeninin ve varlığın birbirinden tamamen farklı parçalarını bütünleştirme ve onları Hükümran Bütünün algı ve ifade haline dönüştürme hususi yetisini hızlandıran, bu özel şükür biçimidir.


wingmakers.jpg


Zaman, sadece birey ile Evrensel Varlık arasındaki net bağlantıyı bulandıran faktördür. Zaman araya girip, umutsuzluk, keder ve yalnızlık gedikleri yaratır. Ancak, varlığın Kaynak Kodlarını genellikle aktive eden ve Evrensel Varlık ile daha yakın ve uyumlu bir ilişki meydana getiren de bu “gedikler”dir. Zaman, ayrılık deneyimi ve realitenin devamsızlığı algısını meydana getirir, ve bu da sonuçta Evrensel Varlığın adalet ve amaç sistemine karşı şüphe duyulmasına neden olur. Sonuç, evrenin bir aynadan çok düzensiz, tuhaf bir enerji olduğu korkusunu yaratır.

İnsan bedeni, Hükümran Bütün ile nizam içinde olursa ve bu perspektiften yaşamını sürdürürse, gelişen bir realite olarak, doğal bir uyum halini kendine çeker. Bu, insan bedeninin sorunsuz ya da rahatsız olduğu anlamına gelmez, aksine, yaşamın ortaya çıkardığı her şeyde bütünleşik bir amaç olduğu algısına işaret eder. Başka bir deyişle, doğal uyum, Hükümran Bütüne uyumlandığınız uzantı için yaşam deneyiminin önemli olduğunu ve kişisel realitenizin, bitmeyen neşe ve içsel huzur yaratmak için çokbuyutlu evrenin bu katmanından akması gerektiğini idrak eder.


Şükür, insan bedenini, Evrensel Varlığın rolünü tanıması ve onun amacını, kaderin tuhaf getirileri ya da mekanik, dağınık bir evrenin tepkisinin sonucu olmak yerine hükümran realitenin destekçi bir uzantısı olarak yeniden tanımlamak için açan sevginin önemli bir yönüdür. Evrensel Varlık ile şükür yoluyla bir ilişki kurmak, dönüştürücü yaşam deneyimini de kendine çeker. Bu, yaşamın en derin anlamını ve en geliştirici amacını ortaya çıkarmak için adanmış bir deneyimdir.

Bu konuyu yazdır