Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 806 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 806 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 342
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 312
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,020
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,148
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,086
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,008
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,156
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,175
|
|
|
Enerjinizi Değiştirecek 7 Güçlü Olumlama |
Yazar: Archilles - 08-08-2017, Saat: 13:33 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Enerjimizi olumlu yönde değiştirecek bazı güçlü cümleler vardır. Bu cümleler sadece bize değil çevremizdeki enerjisel alana da etki eder. Bu cümleleri belli aralıklarla söylememiz enerjimizde güçlü bir etki yapacaktır.
1- Her an pozitife ve olumlu düşünceye odaklanıyorum.
2- Kendimi olduğum gibi kabul ediyor ve seviyorum.
3- Ben huzur doluyum.
4- Ben sevgi doluyum.
5- Ben tamamen bağışlanıyorum.
6- Tam şu anda huzuru yaşıyorum.
7- Geçmiş ve Gelecek kaygısı yerini şimdinin huzuruna bırakıyor.
|
|
|
ZİHİN GÜCÜYLE ZENGİN OLMAK |
Yazar: Archilles - 08-08-2017, Saat: 13:28 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Zengin olmak mı istiyorsunuz? Tamam! Öyleyse, zihinsel sürecinizin hayali değerini belirlemek için, basit bir zihinsel monopoly oyunu oynayalım.
Diyelim ki sahip olduğunuz her düşünce için bir dolar kazanıyor ya da kaybediyorsunuz. Dakika başına bir düşünceniz olduğunu farz edersek, bu durumda her saat, potansiyel olarak 60 dolar kazandırabilir ya da kaybettirebilir.
Her başarılı 16 saatlik gün, bu hesaba göre, 960 dolarlık potansiyel kazanç demektir. Ama öte yandan, Unut gitsin, asla başaramam türü tek bir olumsuz düşünce, dört saati çöpe atarak zihinsel bilançonuzda 240 dolarlık kayba neden olabilir.
Şimdi, tek bir düşüncenin bile zengin olmak isteyen kişi açısından ne kadar önemli olabileceğini görebiliyor musunuz?
Düşüncenin Gücü
Yaşamınız, aklınızdan geçen düşüncelerin sonucu değildir. Aslında, düşünceleriniz yaşamınızı yaratır.
Peki bu nasıl olabilir?
Diyelim, işinize son verildi. Bu gelişmeye neden olan zayıf ekonomiyi sizin yaratmadığınız ortada. Ama, buna nasıl tepki vereceğinizi kontrol etmek tamamen elinizde.
Moralinizin çok bozulduğunu ve pes ettiğinizi düşünelim. Tepkiniz, yaşamınızda hiç şüphesiz olumsuz bir gerçeklik yaratacaktır.
Oysa bunun yerine, ipin ucunu bırakmayıp yeni bir iş aramaya ne dersiniz? Bu durumda, aynı gelişmeye tepki olarak tümüyle farklı bir gerçeklik yaratmış olacaksınız.
Yaşam, öylesine başımıza gelmez. Olup bitenlere verdiğimiz tepki, kişisel gerçekliğimizi oluşturur! Bunu bir an düşünün. Gerçekten de kendi yaşamınızı yaratmaktan sorumlusunuz.
Düşüncenin Akışı
Pek çok insan, kendi aktif düşünce sürecine çok az dikkat ederek ya da hiç dikkat etmeden yaşamını sürdürür. Bu kişiler, zihinlerinin nasıl çalıştığından büyük ölçüde habersizdirler. Zihnin neye dikkat ettiğini, neden korktuğunu, kendine ne dediğini ve neyi göz ardı ediverdiğini bilmezler.
Genel olarak yemek yer, uyur, çalışır, oyun oynar, güler, endişelenir, umut eder, planlar, sever, nefret eder, yemek pişirir, araba kullanır ve çalışırız. Bunların hepsini nasıl ya da ne düşündüğümüzü pek dikkate almadan yaparız.
Bu, her zaman kötü bir şey değildir.
Neredeyse her bir hareket ya da davranışımız üzerinde kafa yorsaydık, beynimizi önemsiz kararlarla aşırı yüklerdik.
Ama, yoğun ve odaklı bir biçimde dikkat etmemiz gereken bir başka düşünce düzeyi daha vardır: yaşam gerçekliğimizi yaratan düşünceler!
Düşünce Akışının Odağı
Başarılı insanların başarıya odaklı düşünce akışları vardır. Zengin insanların zenginliğe odaklı düşünce akışları vardır. Güçlü liderlerin liderliğe odaklı düşünce akışları vardır.
Şimdikinden daha zengin bir yaşam mı sürmek istiyorsunuz? Öyleyse, zenginliğe odaklı bir düşünce akışı geliştirmeniz ve bunu tüm saflığıyla korumanız gerekir.
Bunu söylemek kolay diye düşünebilirsiniz. Başarılı olduğunuzda, başarıyı düşünmek kolay ya da zengin olduğunuzda zenginliği düşünmek kolay. Ama ben ne zenginliğin ne de başarının kıyısından geçiyorum! Yaşam şartlarım, gelişme kaydetmemi engelliyor.
Pek öyle sayılmaz! Herhangi birimizi başarılı olmaktan alıkoyan tek bir şey vardır: düşüncelerimiz.
Düşünceleriniz, sizi bugün olduğunuz yere getirdi; daha olumlu ve güçlü bir şeyle yer değiştirmedikçe de sizi o noktada tutacak!
Ama, arzuladığınız yaşam biçimini yaratmak üzere zihninizi yönlendirmeyi öğrenebilirsiniz.
Tek gerçek ihtiyaç, harekete geçmenizdir! Bir şeyin değişmesini dilemekle yetinmenin hiçbir etkisi yoktur! Harekete geçmez; düşüncelerinizin odak ve içeriğini değiştirmezseniz, olduğunuz yerde sayarsınız.
Bir Gerçeklik Değişimi Yaratmak
Daha fazla zenginlik istediğinizi farz edersek, başlangıç noktanız, zenginliğe odaklı somut bir düşünce akışı oluşturmaktır.
Mevcut düşüncelerinizi gözden geçirerek işe başlayın!
Finansal açıdan bolluk içinde olmak istiyor, ama sürekli olarak parasızlığınızı düşünüyorsanız, düşünce akışınızı bolluk çubuğunun yanlış ucuna odaklıyorsunuz. Bilinçaltınızın verdiği içsel mesajları dikkate almanız gerekir.
Dikkat edememek, bilinçaltınızı kontrol altında tutar. Daha sonra bilinçaltınız, bugün sahip olduğunuz gerçekliği yaratan düşüncelerin aynısını güçlendirmeye devam edecektir.
Kendinizi zengin hissetmeye odaklanın. Zihninizdeki yoksunluk düşüncelerini kaale almayın. Bunları hemen zenginlik düşünceleriyle değiştirin!
Bu çok basit mi görünüyor? Doğru, bunu yapmak için özel becerilere, zekaya ya da yeteneğe ihtiyaç yok. Gereken tek şey, düşüncelerinizi kontrol altına almaya kararlı olmak. Bu kadar!
Geçmişteki ya da şimdiki durumunuzun ne olduğu ya da hedeflerinize ulaşma konusunda ne kadar sık başarısız olduğunuz hiç önemli değil; yalnızca aklınızdan geçen düşüncelere dikkat ederek yaşam koşullarınızı değiştirebilirsiniz.
Deneyin ve kendi gerçeğinizin nasıl değiştiğini görün!
Yaşam biçiminiz, bir ayna gibi, düşünce şeklinizin tıpatıp aynını yansıtır. Zenginlik bilinci öyle gerçekleşivermez. Onu siz yaratırsınız. Ya da yaşamın önünüze attığı kırıntıları kabullenmeye devam edersiniz.
Düşünce şeklinizi değiştirin; böylece yaşamınızı da değiştireceksiniz.
Yazar: Dr Jill Ammon-Wexler
Kaynak: kisiselbasari
|
|
|
DNA Onarıcı Frekans |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 18:28 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Son zamanlarda sevginin titreşimini temsil eden 528 Hz frekansında müzik dinlemek moda olmuş durumdadır.Titreşimlerin İnsanlar üzerinde etkilerinin olduğu, hatta tüm evrenin sadece titreşimlerden meydana geldiği ve titreşimlerin sırrının tam anlamıyla çözüldüğü zaman dünyada ki tüm sırların çözüleceği bilinmektedir.
Sevgi frekansı olarak adlandırılan 528 Hz titreşimleri kullanılarak Meksika Körfezindeki pis suların 1 günde büyük ölçüde temizlendiği ve hatta temizlenen sulara yeniden yunus balıklarının geldikleri yapılan çalışmalarda kanıtlanmıştır.
Evrende bulunan her nesnenin, her canlının kısacası herşeyin kendine özgü bir titreşimi bulunduğu bilinmektedir.Öyle ki insan vücudunun kendi titreşimi bulunurken, insan vücudundaki her organında kendine has farklı titreşimleri olduğu kanıtlanmıştır.Titreşimler tüm hayatımızı etkiler. Özellikle de hücrelerimiz iyileşmek ve yenilenmek için düzenli titreşim halinde olmak durumundadır. Titreşimlerin gücüyle “karanlık” ya da “aydınlık” tarafa geçmek mümkündür. Suya güzel şeyler söyleyince moleküllerinin güzelleştiğini hepimiz biliyoruz. Bedenlerimizin %80’ine yakını sudan ibarettir ve su, süper-iletken sıvı kristal bir yapıya sahiptir.
Harvard mezunu ödüllü doktor Dr. Horowitz’e göre sevginin özel renk ve sesleri mevcut. Eğer bu doğru frekansta yayın yapılırsa, kalplerin açık olmasına, barışın sağlanmasına ve şifanın hızlandırılmasına yardımcı olabilir. Sevgi frekansının 528 Hz olduğu ve bunun da 6 yaratıcı frekans arasında yer aldığı ispatlanmış durumda. Bu 528-frekansı notada Mi notasına denk gelir ve Latincede “Mi-ra-gesterum” sözünden çıkar, anlamı ise “mucize”dir. Mi-528 tepe çakrayı temsil eder. Genetik mühendisleri DNA onarımını bu frekansı kullanarak yaparlar.
Normalde notalarda kullandığımız Si, genel kullanımda 523.3 Hz iken, DNA onarımı esnasında bunu 528 Hz’e çıkararak kullanırlar. Bu antik zamanlardan kalma Solfej Skalasıdır.
Modern bilimde vücuttaki elektromanyetik alanlar (Aura) bir takım biyolojik süreçler esnasında gözlenir, hücrelerin bölünüp yenilenmesi gibi… Antik çağlarda, Gregoryanlarda, Himalaya, Moğol yada Tibet yerlilerinde şifa amaçlı kullanılan müzik aletlerinin de aynı frekansı çıkardığı tespit edilmiştir. Yine ağızdan çıkarılan ses tonlamalarının da aynı frekansa denk gelmesi şaşırtıcı olmamalı. Bu, vücuttaki rezonansı artırıp titreşimlerin belli bir seviyenin üzerine çıkmamasına yardımcı olur. Bu sayede sadece şifa bulmakla kalmaz, doğa üstü sayılabilecek bir takım gizli kalmış yetilere de kavuşmuş oluruz.
Diğer frekansların(titreşimlerin) gözlemlenmiş etkileri ise şu şekildedir.
337 Hz: Kan dolaşımını düzene sokar
537 Hz: Endokrin sistemini düzene sokar (büyüme, gelişme, cinsellik, metabolizma ile alakalı hormonal denge)
625 Hz: Böbrek fonksiyonları
635 Hz. Hipofiz bezi (pituary)
654 Hz: Pankreas
662 Hz: Epifiz bezi (pineal)
696 Hz: Kalp
751 Hz: Karaciğer
763 Hz: Tiroid
764 Hz: Sinir sistemi
835 Hz: Bağışıklık sistemi
1335 Hz: Adrenalin, stresle mücadele
1565 Hz: Ruhsal şifa
528 Hz frekansı tüm evreni şifalandıracak kapasitede mucizevi titreşimlere sahiptir. DNA onarıcı gücü vardır.
396 Hz korkulardan arınmamıza
741 Hz farkındalığın artmasına ve uyanışa geçmemize
582 Hz ruhumuzla bağlantıya geçmeye yarar.
Kaynak:mersinoutdoor.com
|
|
|
Geleceğin Şifresi Beyin Dalgalarında Gizli |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 18:24 - Forum: Beyin
- Yorum Yok
|
|
Araştırmaların hızlı ilerleyişi ve gelinen son teknoloji olanakları ile beyin dalgaları gizemi araştırılıyor. Beyin dalgaları ve kalbin atışı ölçülmesi esası ile herkesin birbirinden farklı ve özel bir şifresi olacak. Her birey kendine özgü özel bir yapı ve benzersizdir. Bu yüzden araştırmacılar da gelecek için herkesin kendine özel şifre barındıracağını belirtmişlerdir.
Araştırma esasında birbirinden farklı kişileri kıyaslayarak beyin dalgaları ve kalp atışları hesaplamaktır. Çıkan veriler doğrultusunda ayıklama işlemleri yapılacaktır. Mısır`da İngiliz Üniversitesi Prof. Dr. Ken Revette`nin verdiği açıklamada; günümüzde kullanılan birçok giriş,ölçüm ve diğer cihazları, ileride büyük kısmının kullanılmayacağını ve ihtiyaçlarının olmayacağını belirtmiştir.
Bir diğer araştırma da, Birleşik Krallığın’da bulunan Wolwerhampton Üniversitesi`nde yapılmakta olup ve iki farklı bireyin,farklı nesnelere verdikleri tepkileri, beyin dalgalarında nasıl yansıdığını ölçerek; nasıl bir ayrım noktası kuracakları konusunda araştırmalara devam etmektedirler.
Araştırma örneklerinde iki denek, birisine annesinin fotoğraf görselini göstermişler ve bu denek için birinin annesi olduğu sonuç ama diğeri denek için hiç bir anlam ifade etmeyen görsel sonucu beyin aktiviteleri farklı olacaktır. Bilim adamları için önemli konu beyin dalgalarının ölçümünde, aktivitelerin net ve aktif olarak ölçülebilmesi gerekmektedir. Kullanılan teknolojik cihaz ve ilerleme ile yapılabilen araştırmalar, insan beyni ölçümünün, kalp atışı ile ayırt edilmesi esasında araştırılabilir durumda. Kalp atışı kişiye özel olduğunu belirten araştırmacılar, kalp atışı çok önemli bir ayıraç olduğunu belirtmekteler.
Kaynak: nehaber.com.tr
|
|
|
Titreşimlerin Mucizevi Gücü |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 18:21 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Peki titreşip nasıl kendime geleceğim?
Her iki elime de kablonun birer ucunu alıp kısa devre yaparak mı? Karadeniz havasıyla oynasam uyar mı? Sibirya’ya gidip titreye titreye titreşsem? Amerikan polislerinin kullandığı güvenlik aletinden alıp ara sıra kendi üzerimde denesem?
Titreşimlerinizin efendisi olmanın pek çok yolu var. Titreşmeye giden yol ise ENERJİ’nin yatak odasından geçiyor. Her şey enerji! Ve her şey enerjiden maddeye, maddeden ise enerjiye dönüşüyor.
Aynada gördüğünüz ya da gördüğünüzü sandığınız beden, enerjinin maddeleşmiş hali ve bir yanılsamadan, beyninizin yarattığı bir imgelemeden ibaret. Aslına bakarsanız siz hiç yoksunuz!
Meksika Körfezi’nde ses dalgalarıyla yapılan bir çalışmada, körfezin pis suyunun 1 günde büyük ölçüde temizlendiği, yunusların tekrar geldiği ve balıkların çoğaldığı görülmüştür. Bu çalışmayı gerçekleştiren Japon biliminsanının yaptığı deneyi ayrıntılarıyla anlatarak sizleri bayma niyetim yok. Ancak bu ve benzeri deneyler, maddenin hücresel bazda titreşimlerden ve bu titreşimleri yaratan duygulardan nasıl etkilendiğini açık şekilde yansıtıyor. Aynı durum hepimizin BİR olması durumuyla ve titreşimlerin nerede olursa olsun aynı frekansa uyumlanmsıyla da alakalı.
Çok uçuk bir örnek vereyim. Pataloji örneği için biyopsi oldunuz ve alınan parça İstanbul’dan Ankara’ya gönderildi. Pataloji için gönderilen parçaya kanser teşhisi konuldu ve bu parça yaşatılmak üzere bir solüsyonun içine konuldu. Dikkat! Parça kanserli ve solüsyonun içinde. Siz parça Ankara’ya gönderilir gönderilmez bir takım enerji çalışmalarıyla şifa kazanmaya başladınız. Ve mucize o ki, bir hafta on gün içinde de kanserinizi yendiniz. Dönüyoruz Ankara’ya. Solüsyonun içindeki DNA da mucizevi şekilde şekil değiştirmiş ve o da iyileşmiş. Bu örnek her şeyin birbiriyle bağlantısını çok süper açıklıyor. Titreşimler mesafe dinlemeksizin etkisini gösteriyor. Bir bütünden aynı DNA’ya sahip iki parça, aralarındaki mesafe ne kadar yakın ya da uzak olursa olsun, üzerlerinde yapılan titreşimsel deneylerden aynı ölçüde etkileniyor. Yani buradaki moleküllere küfür ederseniz, uzaktaki moleküller de üzülüp yapısını değiştiriyor. Ya da tam tersi, güzel sözler söylediğinizde onlar da güzel bir yapıya bürünüyor.
Bizler şifa çalışması yaparken, birbirinin simetriği olan çift olan organlar üzerinde çalışırken, şifaya hep önce iyi olan organdan başlarız. Her şeyin bir titreşimi ve frekansı olduğu gibi organların ve hücrelerin de titreşimleri vardır. Bu yüzden önce iyi olan organdan başlarız ve onun titreşimlerini olması gereken frekansa getirdiğinizde, hasta olan (daha doğrusu biz hasta lafını kullanmak yerine, frekansı bozuk olan diyoruz) organ da kopyala yapıştır mantığı, aynı frekansa kendini uyumlamak için kıskanç bir tavır sergileyecek ve hızlı bir şekilde iyileşme başlayacaktır.
Örneğin organların her birinin ayrı bir frekansı vardır:
337 Hz: Kan dolaşımı
537 Hz: Endokrin sistemi (büyüme, gelişme, cinsellik, metabolizma ile alakalı hormonsal denge)
625 Hz: Böbrek fonksiyonları
635 Hz: Hipofiz bezi (pituary)
654 Hz: Pankreas
662 Hz: Epifiz bezi (pineal)
696 Hz: Kalp
751 Hz: Karaciğer
763 Hz: Tiroid
764 Hz: Sinir sistemi
835 Hz: Bağışıklık sistemi
1335 Hz: Adrenalin
528 Hz frekansı tüm evrene şifa verecek kapasitede mucizevi titreşimlere sahiptir. DNA onarıcı gücü vardır. 396 Hz korkulardan arınmamıza, 417 Hz değişime ayak uydurmaya, 741 Hz farkındalığın artmasına ve uyanışa geçmemize, 582 Hz ruhumuzla bağlantıya geçmeye yarar.
Organların bu özel frekanslara uyumlanmaları Çigong (Qigong) vb. öğretilerde sesle şifa tonlamaları çalışmaları yaparak sağlanıyor. Bunlar mantra tarzı uzun ve tüm içtenliğimizle çıkardığımız güçlü sesler. Bu seslerin tireşimlerinin ne kadar etkili olduğu ise aldığınız nefes tekniklerine bağlı, zira titreşimlerin ana kaynağını Çi enerjisi oluşturuyor ve Çi enerjisi de beden içinde nefes sayesinde depolanıyor. Çigong’da şifa tonlaması yapabilmek için ileri düzeyde nefes teknikleri öğretiyoruz. Bu nefes tekniğine vakıf olanlar tonlamayı en etkili şekilde yapabiliyor ve hücreler maksimum titreşimle olması gereken frekansa uyumlanıyor.
Peki, hâlâ titreşip kendine gelme olayına açıklık getiremedik sanki…
Duygularınız ve düşünceleriniz titreşimlerinizi gün boyu etkileyecek güce sahip. Korku ve korkunun türevleri olan endişe, kaygı, öfke gibi duygularla bir anda nefes alış verişiniz değişir ve tüm bedeniniz farklı bir frekansta titreşmeye başlar. Bunu organlar bazında incelerseniz, duygularınızla alakalı organın titreşimi bundan en çok nasibini alan yer olduğunu görürsünüz. Yani öfkelendiğiniz zaman bir anda karaciğerinizin ve safra kesenizin frekans ayarları şaşar. Endişe ve kaygılar mide asidinin tavan yapmasına yol açar. Neden? Çünkü frekansı değişmiştir. Ani üzüntü akciğerlerin, aşırı heyecan kalbin titreşimleriyle oynar.
Hücrelere mikroskop altında baktığınız o lise ve üniversite zamanlarını hatırlayın. Nasıl her birinin kalp gibi attığını, büyüyüp küçüldüğünü, yani titreştiğini… Hepsi sürekli ama sürekli titreşme halindedir. Kimisi bir diğerinden daha hızlı ya da daha yavaş titreşir ama bu titreşim mekanik yapı olan bedeni ayakta tutan tek şeydir. Herhangi bir şekilde bu titreşimlerde bir blokaj yaşandığında, hücreler atması gereken frekansta titreşemediğinde, o bölgede mekanizma meme yapar, su kaynatır, devri düşer ya da balataları yakarsınız. Ne zaman titreşimleri olması gereken frekansa geri çekersiniz, o zaman hastalık mastalık, hiçbir şey kalmaz. Bu kadar basittir aslında şifa verme.
Gün içinde birlikte çalıştığınız insanlarla, toplantılarda, ya da her hangi bir ortamda zıvanadan çıktığınız anlar olur. Öfkeden deliye dönersiniz. İşte o an sizin Beta’ya düştüğünüz andır. (bakınız: Alfa In, Beta Out). Hemen “Şu anda nasıl nefes alıyorum?” diyerek nefesinize odaklanmalı ve beden titreşimlerinizi Alfa’ya çekmelisiniz. Bu sizin tüm hal ve tavırlarınızı, mucizevi bir şekilde, anında değiştirecektir. Tüm fevri davranışları, öfkeyle kalkıp zararla oturmaları, gereksiz şiddeti önleyecektir. Kaldı ki, sizin düzene soktuğunuz titreşimler etrafınızı da etkileyecek ve tüm toplantının kaderini değiştiren, çözüm bulucu insan siz olacaksınız.
Orkestrada tüm aletlerin rastgele çaldığını düşünün. Kulaklarınızı tıkarsınız. Ama hepsi orkestra şefine uyar ve ahenk içinde çalmaya başlarsa güzel bir dinletiye dönüşür. Aynı şey insan ilişkilerinde de geçerlidir. Herkesin ayrı telden çaldığı, hep bir ağızdan konuşulan, stresli, gergin bir toplantı düşünün. İçinizden birinin titreşimlerini daha güçlü bir seviyeye çekmesiyle toplantıdaki diğer herkes de aynı frekansa uyumlanacaktır. Bu başlı başına liderlik eğitimi olabilecek kurumsal bir çalışma bile olabilir. Liderlerin peşinden kitlelerin gitmesi de böyle bir şeydir.
Peki, suyun titreşimleri var, hatta hafızası bile olduğu kanıtlandı. Bizim de büyük bir yüzdemiz sudan ibaret olduğu için, aynı şey bizler için de geçerli. Biz de bize söylenen güzel ya da kötü sözlerden etkileniyoruz. Biz de bedenimizi kodlayıp programlayabiliyoruz. Eğer frekans ayarlarınızı doğru tutturursanız, bu sizi her şeyi yapabilir güce ulaştırır. Peki, su bir madde. O da enerjinin maddeleşmiş hali ve üzerinde oynanıp deneyler yapılabilecek en gözde örneklerden biri. Peki, başka maddeler madde değil mi canım? Enerjinin maddeye dönüşmüş tüm halleri aynı su gibi titreşimlere sahiptir. Masa bacağı, taş, cam, ayna deyip geçmeyin. Sabit duruyor olmaları yaşamıyor ya da titreşmiyor olmalarını gerektirmez. Onlar da birer enerji ve onların da titreşimleri var. Doğaüstü güçleri olan bazı insanların maddelerin hafızalarını okuyabildikleri söylenir.
Bunlar yurtdışında kriminal olaylarda kullanılır. Örneğin evin içinde bir cinayet gerçekleşmişse o evin içindeki herhangi bir cismin frekanslarından cinayeti kimin işlediğine ulaşmak mümkün. Dejavu filmi gibi. Günlük hayatımızda etrafımızdaki tüm maddeler için geçerlidir bu durum. Arabanıza sürekli küfreder, sürekli onu değiştirip daha iyisini almanın laflarını ederseniz, o da sizi hep yarı yolda bırakır. Okunuza güzel sözler söylerseniz gidip hedefi tam on ikiden vurur. Bitkilerin de canları ve titreşimleri vardır. Güzel sözler söylenen çiçekler coştukça coşar. Önemsenmeyen, kötü sözler söylenen çiçekler bir çırpıda çürüyerek solarlar.
İçtiğiniz suyu kodlayarak, enerji çalışmaları ile Çi katarak ve şifa tonlamaları ile titreşimlerini değiştirerek şifalı bir su haline getirebilirsiniz. Annenizden harfi harfine aldığı tarifi evinde uygulamasına rağmen aynı lezzeti bir türlü tutturamayan komşunun derdi budur. Anne yemeğinin içinde sevgi titreşimleri vardır. O yemeğin frekans ayarları komşununkiyle farklıdır.
İnsan bedeninin doğal titreşim düzeyi saniyede ortalama 300 titreşimdir. Betadan çıkıp titreşim kalitenizi artırdığınızda bir takım doğaüstü denilen (aslında gayet de doğanın bir parçası olan) yeteneklere erişirsiniz. 500’e ulaştığınızda şifa gücünüz artar; 800’de medyumik; 1000’de telepatik; 10.000‘de astral seyahat becerileriniz artar. Titreşimlerimiz düşük frekans ayarında olduğu içindir ki, etrafımızda sadece benzer frekans ayarındaki maddeleri görme ve algılama ile sınırlıyız. Lucy filmini seyrettiyseniz, araba hızlandıkça takip etmede zorlanırsınız, bir süre sonra araba önünüzden o kadar hızlı geçer ki, araba sizin için yoktur, adeta görünmezdir ama aslında vardır, sadece sizin algılamanız (frekans ayarlarınız) onu görmeye yetmemektedir. Titreşimlerin artan bir seviyeye ulaşması, sizi gözle görülemeyen bedensiz varlıklarla iletişime bile hazır hale getirir. Bu her ne kadar ürkütücü gibi gelse de kulağa, bu yetiyi kullanarak günlük hayatta 1-0 önde olan pek çok insan vardır.
Titreşimleriniz ilişkilerinizi de etkiler. Çok yakın olduğunuz bir arkadaşınızla bakarsınız ki artık görüşmez olmuşsunuz. Bunun nedeni artık ikinizin ayrı titreşimlerde atmanızdandır. Yaşam tarzınız, hayata bakış açınız, deneyimleriniz, aldığınız öğretiler, hatta beslenmeniz bile titreşimlerinizi değiştirmiş olabilir. Beraberliklerin çoğu bu şekilde biter. Bu da bir çeşit şifa edinmedir aslında. Çiftler birbirlerini özgür bırakmak ve azat etmek yerine bunu mesele haline getirirler.
Titreşimlerinizi beta seviyesinden daha yüksek seviyelere taşıdığınızda artık sezgilerinizle, kalbinizle, iç sesinizle ve karnınızdaki ikinci beyin ile (bakınız: Çigong ve Karnımızdaki İkinci Beyin) hareket etmeye başlarsınız. O zaman beyin denen zararlı mekanizmayı devre dışı bırakarak her istediğinizi sevgi ile yapar hale gelirsiniz.
Titreşimlerinizi korku, öfke, endişe, kaygı gibi düşük titreşim ayarlarından, frekans ayarı en yüksek olan sevgi titreşimlerine yükselttiğinizde, titreşip kendinize gelmiş oluyorsunuz. O zaman bolluk, bereket, sevgi, aşk, başarı ve daha ne beklentiniz varsa teker teker gerçekleşmeye başlıyor. Bunların içinde takıntı haline getirdiğiniz beklentilerden ise kurtulup kendinizi o duygulardan özgürleştirmiş oluyorsunuz.
Kendi titreşim ayarlarınızın, kendi frekansınızın efendisi olduğunuzda ise bireysel devriminizi gerçekleştirmiş oluyorsunuz.
Sevgiyle titreşin…
Kaynak:Ersin İpek
|
|
|
BEYNİN GİZEMLİ ÖZELLİKLERİ |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 18:16 - Forum: Beyin
- Yorum Yok
|
|
İnsan beyni evrenin en bilinmeyen, en karmaşık ve en mûcizevi ögesidir. Bu yapıyı araştıran nöropsikoloji, psikoloji ve biyoloji olmak üzere üç bilim vardır…Bazen insan beyni hakkında ilginç şeyler öğreniriz. İşte burada da o şeylerden on tane var.
Kısa dönem hafızamız yalnızca yedi ögeyi tutabilir…
İnsanlarda üç farklı hafıza vardır: Uzun dönem hafıza, kısa dönem hafıza ve duygusal hafıza.
Uzun dönem hafızayı bilgisayarınızın sabit diski olarak düşünürsek, kısa dönem de küçük bir USB bellek olurdu. Bu kısa hafıza sayıları 5-9 arasında değişen objeleri anlık olarak tutar. Ortalama bir insan için bu sayı 7’dir.
Ama bu sayı dokuzu bile aşabilir. Bunun için nesneleri gruplandırmada iyi olmanız gerekir ve bunu pratik yaparak gerçekleştirebilirsiniz. Hiç fark ettiniz mi telefon numaraları 7 hanelidir. 111-11-11
Açık yeşil en kolay seçilen renktir..
Sarı-yeşil ve açık yeşil, görebildiğimiz renk aralığının ortasındaki renklerdir. Gözlerinizin mavi, yeşil ve kırmızı renkleri için algılayıcıları vardır.
Renkler arasındaki ton farkına ya da daha mı açık yoksa daha mı koyu olduğuna bakar. Ama beyin renkler hakkında bilgi almaz. Sonuç olarak beyin bu üç rengin ortasındaki renk olan açık yeşilden, gördüğü renk koyu mu değil mi onu algılar.
Ayrıca bu renk; sakinleştirici ve yatıştırıcı etkisinden dolayı ressamlar, psikologlar ve psikiyatristler tarafından da kullanılır.
Bilinçaltınız sizden daha akıllıdır…Ya da en azından daha güçlü.
Bir çalışmada insanlara karmaşık bir resim gösterildi. Bir gruptan düşünmeden resimle ilgili izlenimlerini söylemeleri istendi. Katılımcılar resimdeki sorunu kolaylıkla bulabildiler. Diğer gruptan ise düşünerek yanıtlamaları istendi. Sonuç; sıfır. Resimdeki hatalı kısmı saatler geçmesine rağmen bulamadılar.
Zihinsel işler beyini yormaz…
Araştırmalara göre bu zihinsel işler ne kadar zor olursa olsun ya da ne kadar uzun sürerse sürsün beyni besleyen damarlardaki kan akışının sabit kaldığı ölçüldü.
Buna karşın tüm gün çalışan bir insandan alınan kanda yüksek oranda yorgunluk toksini bulundu. Böylece bilim insanları beyninin yorulduğu kanısının insanın ruhsal durumundan kaynaklandığı bulundu.
Dua etmenin olumlu etkileri keşfedildi…
Dua ederken ya da meditasyon yaparken, ilk altı aylık bebeklerde görülen alfa dalgasının beyinde yayıldığı keşfedildi.
Belki de bu ibadet eden insanların daha az hastalanmasının ve çabuk iyileşmelerinin nedenidir.
Düzenli beyin egzersizleri beyni hastalıklardan korur…
Araştırmalar Alzaymır gibi çeşitli hastalıkların beyin egzersizleriyle önlenebildiğini ortaya çıkardı.
Bu zihinsel aktivetelerin yeni dokular oluşturarak hastalığı kısıtlı bir doku üzerinde kalmasını sağlıyor ve hastalık gelişemiyor. Yani yeni bir şeyler öğrenmek ya da çılgınca bir şeyler yapmak beyninizin gelişmesine yardımcı olur. Ayrıca sizden daha zeki olan ya da daha bilgili insanlarla konuşmak beyniniz üzerinde olumlu etki bırakır.
İnsan beyni gölgeleri fiziksel varlıklar olarak algılar…
İnsan beyni, hareketleri ve çevreyle etkileşimi çeşitli yerlerden ip uçları alarak anlar; gölgeler gibi.
Gölgeler hareket hakkında çok fazla ip ucu verir ve beyin gölgeleri vücudun bir parçası olarak düşünür.
Beyin vücuttan daha sonra uyanır…
İnsan uyandığında beyni tam uyanmamış olur. Amiyane tabirle sabahları kafanız pek basmaz. Yani sabah kalktığınızda beyin egzersizleri yapmak çok yararlı olur. Yani televizyonu açmak yerine bir şeyler okumalısınız.
Tam bir beyin egzersizi için yeteri kadar sıvı almış olmanız gerekir…
Beynin yüzde 75’i sudan oluşur.
Dolayısıyla beyninin sağlıklı tutmak için su içmeniz gerekir. Kilo kaybetmek için tablet kullananlar ya da çay içenler bilmelilerdir ki bu sıvı kaybına da neden olur beynin performansını etkiler.
Bu yüzden doğru olanı yapmalılar- yani doktor kontrolünde olmalı ve reçetelere dikkat etmelilerdir.
Beyin erkeklerin konuşmasını, kadınların konuşmasından daha iyi anlar…
Erkek ve kadın sesleri beynin farklı yerlerinde işlenir. Kadınların sesleri daha müzikal, yüksek ve geniş bir frekanstadır.
İnsanın beyni bir kadının ne dediğini anlamak için ek kaynaklar kullanarak sesi “çözmek” zorundadır. Bu yüzden halüsinasyon duyan insanlar genelde erkek sesi duyarlar.
Kaynak: Sabah
|
|
|
RÜYALARDA RUH VE BEDEN AYRIŞIR |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 17:25 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Rüyalar ruh ile bedenin ayrılmasına yol açarlar. Duyular canlılığını yitirdikçe, içerideki varlık kendini dışsal olandan ayırır. Bu ayrılmaya yol açan üç değişik yol vardır; bunlardan birincisi doğal uyku, ikincisi şuurlu olarak meydana getirilen bir uyku hali; örneğin hipnotizma, manyetizma ya da trans hali; üçüncüsü ise ölümdür.
İlk iki deneyimde insan fiziksel bedeninden sadece geçici olarak ayrılırken, ölüm durumunda onu sonsuza dek terk eder. Ölüm durumunda, ruh ile bedeni bir arada tutan bağ, duru görürlerin gördükleri gibi kopmuştur, ancak trans ya da uyku halinde sadece serbest bırakılmıştır. Asıl varlık artık astral planı deneyimlemektedir. Şimdi astral bedeninde fonksiyonunu sürdürmektedir ve astral beden şuurluluğu açıklamada bir araç haline gelmiştir, tıpkı fiziksel bedenin de uyanık durumdaki şuurluluğu açıklamada bir enstrüman oluşu gibi.
Şuur, varlık astral alemde iken yok olmaz, sadece geçici bir süre için kapanır. Tıpkı ölüm olayında olduğu gibi. Aslında varlık, astral maddeyle kaplı astral alemlerde tamamen şuurludur. Astral beden, fizik ortamdadır, fizik ortamın sadece biraz ötesine uzanır. Astral alem, pek çoklarının hayal ettiği gibi bulutların üzerindeki uzak bir yerlerde değil şu anda ve buradadır, fizik aleme nüfuz etmektedir.
İnsan bir ruhtur ve bir bedene sahiptir. Fiziksel bedeninde işlev görürken, yani, fiziksel, duygusal ve mantal; kendini üç farklı dünyada ifade eder. Tıpkı astralin fiziğe nüfuz etmesi gibi, mantal de astrale nüfuz eder. İnsanın uyku sırasında deneyimlediği astral beden, duyguların ve arzuların bedenidir ve kişi bu duyguları ve arzuları fiziksel hayatta ifade eder.
İnsanın uyku sırasında aktif olan astral bedeni çok süptil bir maddeden oluşmakta ve fiziksel maddeyi andırmaktadır. Aslında, bu onun tam bir kopyası olarak oluşan bir şeydir, ancak sadece durugörürler tarafından görülebilir. Bir kişi uykuda veya ölüm sırasında bedenini terk ettiğinde, fiziksel hayatın günlük uğraşlarını sürdürebilmeyi mümkün kılmak için gereken dinlenmeyi tamamlamadan önce ruh bedeni terketmelidir.
Bir örnek verelim; birinin saat 10’da yattığını varsayalım. Ertesi sabah saat 6’ya kadar uyusun. Normal bir insan yenilenmiş ve günlük yaşamın uğraşlarına hazır hissederek uyanacaktır. Saat 10’da yatsın, tüm gece uyanık halde yatakta uzansın, ertesi sabah kendini yenilenmiş hissetmeyecektir ve gün içerisinde kendini cansız ve uykulu hissetmesi de olasıdır. Onu yatağa yatırıp birkaç hafta boyunca geceleri uyanık kalmasını sağlayalım, sonuç ne olur? Fiziksel olarak bir enkaz haline gelecektir. Yatakta yatma süresi değişmese de, doğal uykusunu almadığı sürece olacak olan bir tek şey vardır o da, kendini sağlıklı ve yenilenmiş hissetmeyeceğidir.
Ruh ya da can, fiziksel bedenden ayrıldığında, fiziksel beden artık o varlık değildir. Rüyaların anlamlarını çözmeye çabalayan materyalist yazarlarımız, içsel insanın doğasını, insanın gerçek kimliğini kavramakta başarısız olmaktadırlar ve bu nedenle sonsuza dek karanlıkta el yordamıyla yürümeye devam edeceklerdir.
Dinlerle bağlantısı çok kuvvetli olmayan bir kişinin aklında doğal olarak oluşan ilk soru şudur: Nasıl olur da bir insan uykusunda bedenini terk ettiği halde sindirim, kan dolaşımı vb. gibi doğal fonksiyonlarını devam ettirebilir?
|
|
|
BEYİN DALGALARININ GİZEMİ |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 17:17 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Bütün dünyanın “Secret” (Sır) yasasını konuştuğu son günlerde “titreşim” kelimesi günlük yaşamımızda çok fazla yer almaya başladı. “Çekim yasası var mı, yok mu?” tartışmasını bir tarafa bırakıp, evrendeki her şeyin titreşerek bir arada duran parçacıklardan oluştuğu gerçeğini kabul etmeye sanırım kimsenin itirazı olamaz.
İnanan ya da inanmayan herkesin bir arada yaşadığı bu evren, sayılamaz titreşimlerle bir şeyleri bir şeylere çekiyor ya da itiyor! Galiba tartışılması gereken çekim yasası değil, titreşim yasası… Katı ve cansız cisimlerde maddenin özelliklerini de belirleyen titreşim, canlı organizmaların tümünde çok daha karmaşık ve çoğunlukla da gizemli pek çok şeyin sebebidir. Özellikle İnsan beyninin üzerindeki çalışmalarda keşfedilmesi gereken gerçek “secret”lar hala sayılamayacak kadar çok.
“Ona aşık oldum galiba, gördüğümde her yerim tir tir titriyor; o kadar sinirlendim ki onu parçalamak istedim; duyduklarım beni o kadar rahatlattı ki bir denizde yüzüyor gibiydim; öğrendiğim bu bilgi kafamda pek çok soru oluşturdu; karşıma çıkacak sonuçtan o kadar korkuyorum ki kalbim yerinden çıkacak…”
Yukarıdaki cümlelerin içinde saklı duyguların her birinde beynimiz, ayrı dalga boyunda frekanslarda titreşimler yayıyor. İsimlendirilen her dalga boyunun salınımı, duygu değişimleri sırasında frekansını değiştiriyor.
Beyin dört ana dalga boyunda titreşiyor
Alpha -Tetha- Beta- Delta adlı dört ana dalganın hangisinde hangi duyguda ve durumda olduğumuz artık rahatlıkla tespit edilebiliyor.
ALPHA:
7.5 – 12 Hz arasında değişen alpha dalgaları; rahatlığın, farkındalığın, sakin ve huzurlu kavrayışın, uykunun ilk evrelerinin dalgaları olarak tanımlanıyor. Sakin ve huzurlu olunan ama asla uyuşukluk yaşanmayan, dünyayı ve gerçekleri algılamada en uygun titreşimlerin olduğu bu dalga boyu, dünyamızın da ölçülen frekansıyla aynı. Dünyanın manyetik frekansına “Shumann” frekansı deniyor ve 7,8 ile 8 arasında tanımlanıyor. (Fakat son yıllarda bilim adamları Shumann frekansının epeyce yükseldiğini ifade ediyor.)
Gözler kapanıp derin nefes alındığında ve dış dünyadan alınan mental etkiler azaldığında Alpha boyutuna geçiyoruz. Alpha dalgalarındayken yaptığımız işlerde başarımız artıyor. Derin uyku ya da endişe ve korku halinde bu dalga hiç görülmüyor. Meditasyon, Yoga, Reiki gibi çalışmalar esnasında beynimiz Alpha boyutundadır. Zihin açık ve uykunun derinliğine dalmadan önceki geçiş koridorunda hissettiğimiz o duyguların yaşattığı huzur, ilginç bir şekilde dünyanın titreşimiyle aynı dalga boyunda.
TETHA:
Frekansları 4 ile 8 arasında değişiyor ve stresin hiç olmadığı, derin iç dünyamızda olduğumuz dalga boyu olarak tanımlanıyor. Öğrenmenin en yüksek boyutuna geçmeden önce bu dalgada yaşıyoruz ve derin uykudan uyanırken açılan algılarımızın yaşattığı bir durumu temsil ediyor. Alacakaranlık boyutu ismi de kullanılıyor bu dalga boyu için. Yani aydınlanmadan önceki karanlık…
Çok usta meditasyoncuların derin meditasyon halindeyken bu dalga boyunda olduğu tespit edilmiş. Derin düşünüş ve sezgisel kuvvetin en canlandığı bu frekansta sanatsal yeteneklerin zirveye çıktığı düşünülüyor. Özellikle ressam ve müzisyenlerin sanatsal üretimleri esnasında beyinlerinde Tetha boyutunun en yüksek, Alpha frekansının en düşük seviyede olduğu biliniyor. ( yani 7 ile 8 arası) Onların kendi içe dönüşlerinden bize hediyelerle geri dönmeleri ne güzel…
Yapılan bazı araştırmalara göre şifacıların Tetha bandında uzun süreli ve kontrollü olarak kalmayı başarmaları nedeniyle şifa yeteneklerinin geliştiği ortaya çıkmış.
BETA:
13- 30 Hz arasında olduğu biliniyor ve uyanış frekansı olarak tanımlanıyor. Aktif öğrenme, uyanık olma, her şeyiyle hayatı yaşama, dinamizm, konsantrasyon, problem çözme hallerimizde içinde bulunduğumuz dalga boyu olduğu için yaşamı temsil ediyor. Çok yükseldiğinde stres, gerginlik, öfke gibi negatif uç duygulara varabiliyor.
DELTA:
0 – 4 frekansında bulunan dalga boyudur ve derin uyku ve dış dünyadan kopuş boyutudur. Bilinçsiz bir huzur halini yansıtır. Beynin en az çalıştığı döneme aittir ve bu dönemde büyüme hormonu salgısı artar. Çocuklarda fiziksel büyümeyi, yetişkinlerde ise güzelleşmeyi ve dinç kalmayı sağlar.
Bu dört ana dalga boyunun dışında son yıllarda tespiti yapılan Gama frekansı, 40 Hz’in üzerinde tanımlanıyor. Üst benlik bağlantı çalışmaları sırasında üretildiği ve Hindu Monkların meditasyonları sırasında ölçümlendiği biliniyor. (Hinduizmde kendini mabede adamış kişilere Monk denir.)
Beyin dalgaları kontrol edilip değiştirilebilir mi?
Beyin dalgaları, duygu ve ruh durumuna göre kendiliğinden değişirmiş gibi görünse de o titreşimleri bilinçli ve istediğimiz yönde kontrol edip değiştirebileceğimiz ve kendimizi istediğimiz duygu frekansına çekmeyi başarabileceğimiz gibi bir gerçek de mevcut. Bunu nasıl yapabileceğimiz aslında yine kendi titreşimlerimizin içinde saklı bir bilgi. Sadece o frekansı duyabilmeyi ve ayırt etmeyi başaracak bilime ve bilgeliğe ulaşmanın zamanını kendimizde yakalayabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor.
Çoğu zaman farklı Hz’lerde pek çok titreşimin içinde kayboluyoruz. Özellikle de 30 Hz civarında dolaşıyor tüm dünya. Yani şiddet, savaş, bencillik ve paylaşımsızlık frekansında…
Günlük hayatımızda genellikle küçücük şeylere takılıp, öfkeleniyor, hırslanıyor, kıskanıyor, geriliyor, üzülüyoruz. Sevgi- sadakat- şefkat- minnet- huzur-neşe gibi duygulara az kulak veriyoruz nedense…
Düşüncelerimizin bütün bu çeşitliliğine göre beynimizden ve hücrelerimizden değişik frekanslarda yayılan titreşimlerle tüm vücudumuzun etrafında bir enerji alanı oluşuyor. Bu enerji alanı anlık değişimlerle, ruh ve vücut sağlımızı yansıtıyor gözle görünmese de. Son yıllarda alternatif tıp alanı altında kabul edilen enerji dengeleme yöntemlerini kullanarak tedavi sağlama tekniklerinin sayısı epeyce arttı ve gitgide bilimsel olarak desteklenmeye başlandı.
Tedaviye yardımcı olduğu iddia edilen meditasyon ve Reiki, NLP çalışmaları artık bilimsel tedavilerin yanında yardımcı olarak yer almaya başladı.
Amerika’da pek çok hastanede bu konuda ciddi ve resmi uygulamalar yapılıyor, kemoterapi birimlerinin yanı başında Reiki uzmanlarının da bölümleri açıldı, hemşireler ve doktorlar hızla Reiki öğreniyorlar.
Türkiye bu tür çalışmalarda biraz tutucu tavır sergilese de beyin dalgalarının kontrol edilmesi ve değiştirilmesi için Reiki ve meditasyondan daha bilimsel bir yöntem olan Neurofeedback yöntemini kullanarak stres, down sendromu, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, otizm, kişilik bozuklukları gibi hastalıkları tedavi etmeye çalışan merkezler ve hastaneler açılmaya başlandı.
Meditasyon, Yoga, Reiki, Neurofeedback adı ne olursa olsun bütün bu yöntem ve tekniklerin peşinde olduğu tek bir amaç var:
Beyin dalgalarını istenilen frekansa çekebilmek ve uygun dalga boyunun titreşimsel ışınımını yakalayarak DNA üzerinde pozitif değişiklik yaratabilmek…
Işık ve titreşim DNA üzerinde değişiklik yaratabilir mi?
Her organımızı ve beynimizi de oluşturan en küçük özgün birim olan hücrenin 1980 li yıllarda bilim adamlarının yaptığı çalışmalarla foton yaydığı tespit edilmiş. Hücre fotonunun frekansı ölçülmeye başlandığında ise yan yana gelen iki ayrı hücrenin aynı frekansa girdiği ölçülmüş. Yani iki ayrı enerji birbirinden etkileşiyor ve ya iterek ya çekerek birbirlerini değiştiriyorlar.
Kuantum biyologu olan Dr. Vladimir Poponin tarafından yapılan basit mantıklı ama derin bir deneyde önce bir kabın içi boşaltılıyor. Kabın içinde bir vakum yaratılıp içine fotonlar bırakılıyor. Fotonların kabın içinde rast gele bir şekilde dağıldıkları görünüyor ve sonra kabın içine DNA’lar bırakılıyor. Kabın içindeki fotonların DNA’ların dönüşüne göre uyum göstererek düzenli ve sürekli döndükleri tespit ediliyor. Bir sonraki aşamada DNA’lar çıkarılıyor ve fotonlar tekrar izleniyor. Beklenen sonuç Fotonların yine rast gele dağınık olmaları iken DNA’ların ritim ve düzeniyle döndükleri görülüyor. Işık parçacıklarının neye bağlı olarak sistemli dönmeye devam ettiklerinin cevabı bulunamıyor.
Barışın ve Duanın Gücünün Bilimi” kitabının yazarı Gregg Braden buna benzer deneyleri de anlattığı kitabında bizim henüz tamamen algılamadığımız bir enerji alanının ve ağının tüm evrende mevcut olduğunu ve DNA’nın fotonlarla bu ağ ile iletişim kurduğunu kabul etmemiz gerektiğini söylüyor.
Başka bir deneyde epeyce sayıda deneğe plasenta DNA’ları taşıyan deney şişeleri veriliyor. DNA şişelerinin her biri için aslında her biri uzman olan deneklerden belli bir duygu üretmeleri ve hissetmeleri isteniyor. Her şişe için ayrı bir duygu ve bir denek kullanılıyor. Sonuçta DNA’ların iyi duygularda açılıp gevşediği ve kötü duygularda büzüşüp kapandığı görülüyor. HIV virüsü taşıyan deneklerin DNA’larında bu deney tekrarlandığında minnettarlık-sevgi-takdir-neşe taşıyan duygu titreşimlerinin DNA’yı önceden ölçülen dirence göre yüz binlerce kat daha dirençli hale geldiği tespit ediliyor.
Braden’e göre pozitif duygular ve sevgi içinde olmayı başarabilen insan kendi DNA’sını değiştirebiliyor ve bunu yapabilmesinin sebebi olarak da tüm her şeyi kapsayan bir enerji ağının mevcut olduğunu söylüyor.
Bizler kendi titreşimlerimizi etkileyebildiğimiz gibi bu yaratılış ağını da etkileyebiliyoruz. Karşılıklı bu titreşimlerin itme ya da çekme derecelerini henüz sayısal olarak isimlendirip ölçemiyorsak da, gelecek zamanlarda bilimin titreşim ve kuantum alanındaki çalışmaları arttıkça sorular cevaplarını bulacak.
Dün, bugün ve yarından fazla boyutu olan zaman, soruların cevaplarını “ŞİMDİ” de saklasa da biz henüz uzanıp alacak frekansla titreşemiyoruz. Evrensel titreşimden payımıza düşen frekanslarda hissettiklerimizle yaşadığımız kendi dünyamız, reel ya da sanal olduğunu aslında bilmediğimiz gizemli bir rüya sanki…
Kaynak:Nesrin Dabağlar
|
|
|
Evdeki Negatif Enerjiyi Sirke Tuz Su Bardağı ile Atın |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 16:54 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
EVİNİZDE NEGATİF ENERJİ VARSA, SİRKE TUZ ve SU BARDAĞI YÖNTEMİ ile NEGATİF ENERJİYİ ATIN… (SİRKE + TUZ + SU)
Özellikle evlerimiz enerjinin çok karışık olduğunu ortamlardır. Hisler, duygular ve düşünceler bir çok farklı enerji oluşturur. Aynı zamanda eve gelen misafirlerimiz de pozitif veya negatif enerji getirebilirler. Negatif enerjilerin birikmesi sonucunda karamsar düşünceler, stres halinin sürekliliği gibi problemlerle karşılaşabilirsiniz. Daha kötüsü ise bu enerjiler evinizin içinde her yere siner ve çıkarılmadığı sürece kötü etkileri devam eder.
EVDE NEGATİF ENERJİ VARSA?
Negatif enerji; ilişkilerde sorunlara, yanlış kararlar alınmasına veya geçimsiz biri haline dönüşmenize neden olabilir. Bunların sonucunda ise kendinizi daha yorgun ve kırılgan hissedebilir, hatta yaşama sevincinizi kaybedebilirsiniz. Bu sebeplerle evinizde veya ofisinizde ki negatif enerjisi düzenli olarak ortadan kaldırmanız ruh sağlığınız açısında önem taşımaktadır. Aslında negatif enerjiyi yaşam alanınızdan atmak çok kolay.
Negatif Enerji Evden Nasıl Atılır?
Evinizde kolaylıkla hazırlayacağınız bir karışım sayesinde negatif enerjileri dışarı atabilirsiniz. İhtiyacınız olan malzemeler yalnıza şeffaf bir bardak, deniz tuzu veya kalın tuz, sirke ve su. İlk olarak bardağın 3’te 1 ini dolduracak şekilde tuz ekliyorsunuz. Ardından yarısına kadar su diğer yarısına da sirke ekliyorsunuz.
Hazırlamış olduğunuz karışımı evinizde görünmeyen bir noktaya koyun ve bir gün boyunca bekletin. Bu süre zarfında bardağın yerini hiç oynatmayın. 1 gün sonunda bardağınıza bakın; eğer bıraktığınız gibi duruyorsa bulunduğunuz ortamda negatif enerji yok demektir. Fakat bardakta baloncuk veya herhangi başka bir oluşum varsa odanızda negatif enerji var demektir. Bu durumda yapmanız gereken bardağı bıraktığınız gibi bulana dek her gün aynı karışımı uygulamak. Ayrıca unutmamanız gereken bir diğer nokta ise negatif enerjiyi çeken bardağınızı her gün evinizin dışında bir yere dökmeniz gerekmektedir.
|
|
|
Kendinizi Negatif Enerjiye Karşı Koruyun |
Yazar: Archilles - 07-08-2017, Saat: 16:50 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Negatif enerji, birçok insanın, özellikle de evlerinde, yani huzurla dinlenebilecekleri ve huzursuz herhangi bir durumun olmaması gereken bir ortamda, kaçınmaya çabaladığı bir durumdur. Bunun yanı sıra negatif enerji, okul veya işyeri gibi ortamlardan da kovulması gereken bir durumdur; çünkü oluşması, gününüzün umduğunuz gibi geçmemesine yol açabilir. Şansınıza, bugün negatif enerjinin duygularınızı rahatsız etmesinin önüne nasıl geçebileceğinizden bahsedeceğiz.
Negatif Enerjiler Nelerdir?
Sizi duygusal, ruhsal, fiziksel veya zihinsel olarak etkileyen, huzurunuzu kaçıran ve anksiyete, ızdırap, depresyon ve konsantrasyon eksikliğine sürükleyen durumlardır.
Kendimizi Negatif Enerjilerden Nasıl Koruyabiliriz?
Negatif enerjilerle karşı karşıya gelmek, yaşamınızı, özellikle duygularınızı güçlendirmek için en ideal yoldur. Günden güne olumlu yaklaşımlar inşa etmeye ve stresten korunmaya çabalarken karşılaşılan kötü enerjilerden kendinizi koruyabilmeniz için birçok yol mevcuttur. İşte size bazı ipuçları:
Korkulardan kurtulun: Negatif enerjiler zaman zaman korkulardan, güvensizlik hissinden veya negatif düşüncelerden kaynaklanabilmektedir. Bu bağlamda, korkunun kökenini belirlemek ve onlarla yüzleşerek kendinizi özgür ve güvende hissetmek önemlidir.
Olumlu düşünme: Her ne kadar pratiğe dökmeye çok yanaşmasanız da, pozitif düşünmek kötü enerjileri uzaklaştırmak ve duygusal anlamda sağlıklı olabilmek için en ideal yöntemlerden biridir. Kötü zamanlarla mücadele edebilmeyi öğrenmek ve durumların olumlu taraflarını görmeye gayret etmek negatif enerjilerin üstesinden gelmek ve onları uzakta tutmak açısından anahtar niteliğindedir.
Yanınızda bir diş sarımsak taşıyın: Bu maddeyi adeta bir tılsım gibi yanınızda taşıyarak kötü enerjileri ve kıskançlığı uzakta tutabilirsiniz. Bu bağlamda bir diş sarımsağı bir parça beze sararak çantanızın veya cüzdanınızın içerisinde taşıyın.
Elinizin altında kekik esansı bulundurun: Ezoterik bir çalışmaya göre, kulak arkalarına veya bileklere uygulanacak birer damla kekik esansı sizi negatif enerjilerden koruyucudur.
Bir dal sedefotu: Derler ki sedefotu, öngörülemeyen olaylardan veya insanlardan kaynaklanabilecek negatif enerjileri kovma yeteneğine sahiptir. Her zaman etrafınızda bir iki dal veya birkaç yaprak sedefotu bulundurmak, oldukça ideal bir yöntemdir.
|
|
|
|