Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 941 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 940 Ziyaretçi
ceylaninreallife

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 337
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 308
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,014
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,139
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,081
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,151
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173

 
  DURUİŞİTİNİZİ ARTIRMANIN YOLLARI
Yazar: Spiritüeller - 23-06-2017, Saat: 17:27 - Forum: DURUİŞİTİ - Yorum Yok

Bazı insanlar ilahi sesleri işitmeye doğal olarak eğilimlidir. Eğer siz gürültüye karşı hassas, müziğe eğimli iseniz ya da insanların ettikleri sözlerden çok onların sesleri daha çok dikkatinizi çekiyorsa bu özellikle geçerlidir. Biz nasıl fiziksel sesleri almak için fiziksel işitme duyumuzu kullanıyorsak, sözler ve sesler halinde gelen ilahi rehberliği almak için de ruhsal işitme duyumuzu kullanırız.

Herkes ilahi rehberliği işitmeye daha da yatkın hale gelebilir. Duruişitinizin yüksekliğini ve berraklığını artırmanın iki yolu onunla ilişkili korkuları bırakmak ve birkaç yöntemi uygulamaktır.

İlahi Rehberliği İşitme Korkusunu Bırakmak

Korku, bir insanın Tanrı’nın sesini kolayca işitememesinin başlıca nedenidir. Tanrı, bizim içimiz de  dahil olmak üzere her yerdedir. Bu yüzden uzaktan gelen bir sesi işitmek için kendimizi zorlamak zorunda değiliz. Tanrı’nın sesi bizi kuşatıp sarar. Yaradanımız bizimle sürekli olarak konuşur ve O’nun sesi bizim içimizden ve dışımızdan her yerden yankılanır. İlahi rehberliği işitmememizin asıl nedeni onu işitmekten korkmamızdır.

Tanrı’nın sesini işitme korkusu, kontrol edilme korkusundan kaynaklanabilir. Eğer siz Tanrı’nın hayatınızın idaresini ele geçireceği ya da sizi istemediğiniz şeyleri yapmaya zorlayacağı konusunda endişeleniyorsanız, ilk ağızda O’nun sesini duymayarak buna direnebilirsiniz. Ya da siz Tanrı’nın rehberliğinin hayatınızı daha  kötüleştireceğinden korkuyor olabilirsiniz.

Ben de bu korkularla boğuştum. Her ne zaman bilerek Tanrı’nın rehberliğini duymazdan gelsem, kendimi bir otoriteye karşı gelen cüretkâr bir genç gibi hissettiğimi hatırlarım. Ben, bu beni mutluluğa götürecek olsa bile, bana ne yapacağımın söylenmesini istemezdim! Tanrı’nın beni zevk aldığım maddi şeylerden vazgeçirmeye zorlayacağından korktuğumu da hatırlarım. Tanrı’nın bizim “beşeri” zevklerden ve estetikten yoksun bir yaşam sürmemizi istediğini düşünürdüm. Sadece ego’nun bizim sefil ve kısır bir yaşam sürmemizi isteyebileceğini anlamam uzun bir zaman aldı. Tanrı’nın isteği gerçek benliğimizin isteğiyle aynıdır: mükemmel bir huzur ve mutluluk. Birçok müşterim ve öğrencim aldığı dini eğitim yüzünden Tanrı’nın günahlarını cezalandıracağından korkar. Onlar kötü haberler duyacaklarını varsaydıklarından ilahi rehberliği işitmekten kaçınırlar. Okul müdürünün odasına çağrılma korkusu gibi, algıladıkları yanlış işlerden kaynaklanan suçluluk duygusu Tanrı’nın onları azarlayacağı ya da cezalandıracağı korkusunu yaratır. Ancak, bu korku sadece projeksiyondan (dışa yansıtmadan) kaynaklanır. Ego intikamcı olduğundan, ama bunu kabul etmek istemediğinden, o bu özelliği Tanrı dahil herkeste görür. Oysa Tanrı bizim hatalarımızı düzeltmemizi ister, onlardan ötürü cezalandırılmamızı değil. Biz Tanrı ile bir olduğumuza göre, O neden Kendisini cezalandırmak istesin ki?

Ben müşterilerime ilahi rehberliğin onları sevince, başkalarına hizmete, şefkate ve sevgiye götürdüğünü hatırlatarak bu rehberliği işitmenin doğruluğu konusunda rahatlamalarına yardımcı olurum. Bunlar “şeytan”ın değil, Tanrı’nın nitelikleridir. Sadece ego’nun rehberliği depresyon, yargılar ve bağımlılıklar gibi “kötü” sonuçlar yaratır.

Bazen de hak etmeme duygusu ilahi rehberliği işitmemizi engeller. Eğer biz daha mutluluk verici bir işi, daha sağlıklı bir aşk yaşamını ya da daha sağlıklı bir bedeni hak etmediğimizi düşünüyorsak, o zaman bu yönde aldığımız tüm rehberliğe korkuyla bakarız. Düş kırıklığına uğrama ya da kazandığımız şeyleri yitirme korkusuyla, hayatımızın daha iyi olabileceğini umut etmekten bile korkarız.

Eğer size yardım etmesine izin verirseniz, semavi âlem bu korkuları ortadan kaldırabilir. Sadece birkaç derin nefes alın ve onun ilahi rehberliği işitmenizi engelleyen korkulardan kurtulmanıza yardım etmesini isteyin. Resmi bir davette bulunmanız ya da dua etmeniz gerekmez, sadece bu korkulardan kurtulmayı içtenlikle isteyin yeter. Korkulardan kurtulmak için ilahi yardım isterken, Tanrı ve meleklerin sizi kuşattıklarını hissedecek ve bileceksiniz. Kendinizi semavi âlemden gelen yardıma açtığınızda, herhangi bir karanlık düşünce ya da duyguyu ışıkla aydınlatmaktan gelen ferahlığın keyfini yaşacaksınız.

6470954cb8091bcafacc4100b63617f6.jpg


Kulak Çakralarınızı Nasıl Temizleyebilirsiniz


Tıpkı durugörü gibi, duruişiti de onunla ilişkili çakraları temizlediğimizde gelişir. Kulak çakraları başın içinde, sağ ve sol kulakların yakınındadır. Onlar başın ortasına, içeri doğru otuz derecelik bir açıda bulunur ve enerji frekansları –durugörü yoluyla- menekşe kırmızı olarak görünür.

Kulak çakrasını tıkayan başlıca şey duymuş olduğunuz sözlerden kaynaklanan korku ya da öfkeyi barındırmanızdır. Sözlü saldırılarla karşılaşmış insanlar da kulak çakralarında korku ya da içerleme gibi duygulardan kaynaklanan engelleri barındırırlar. Bu karanlık duygular çakralara yerleşerek bizim bu incitici sözleri zihnimizden tekrar tekrar geçirmemizi beklerler. Biz bu eski duyguları bırakarak kulak çakralarımızı temizleyebilir, böylece “berrak işitişe” izin verebiliriz.

Hemen her hafta sonu seminerlerimde, dinleyicilere kulak çakralarını temizlemek için aşağıda yer alan yöntemi uygulatırım. Sonra onları ilahi rehberlik istemeye ve yanıtlarını dinlemeye yönlendiririm. İnsanlar daima daha sonra bana gelip, “İlk kez bir meleğin sesini duydum,” ya da “En sonunda bugün Tanrı’nın sesini duymama yardım ettiğiniziçin teşekkür ederim,” derler.

Kulak Çakralarını Temizleme Yöntemi

1. İki-Üç kez çok derin nefes alın.

2. Kulaklarınızın hemen içinde birer menekşe-kırmızı disk imgeleyerek kulak çakralarınızı gözünüzde canlandırın ya da hissedin.. Bu disklerin içe ve yukarı doğru, otuz derecelik bir açıda bulunduklarını görün ya da hissedin.

3. Derin bir nefes daha alarak parlak-beyaz bir ışığın kulak çakralarınızın içini temizlediğini imgeleyin. Onları aynı anda ya da sırayla temizleyebilirsiniz.

4. Beyaz ışık çakralarını içerden ovalayarak temizlerken, içinizden meleklerinizden başınızı kuşatmalarını isteyin. Sonra meleklerin kulak çakralarınızda bulunan tüm acı verici anıları alıp götürmelerine izin verin. Sizin onlara yardım etmeniz gerekmez; sadece yardım edilmeyi isteyin yeter. Aslında, bizim çabalarımız çoğunlukla onların yolunu kestiğinden, melekler sizin onlara yardım etmeye çalışmamanızı tercih ederler. Onun yerine, onlar sizin Tanrı’nın sesini işitmenizi engelleyen eski duyguları, düşünceleri ve anıları temizlerken, sadece meleklerin şifalandırıcı gücüne açık olun.

5. Meleklerden ilahi rehberliği işitmekle ilgili her türlü korkunuzu temizlemelerini isteyin. Buna bir ses tarafından ürkütülme korkusu, Tanrı tarafından kontrol edilme korkusu ya da Tanrı’nın zamanını ya da dikkatini hak etmediğini korkusu dahildir.


6. Derin bir nefes daha alarak, meleklerin kulak çakralarınızı sevgiyle ve çok parlak bir ışıkla aydınlattıklarını görün ya da hissedin. Sonra, yardımlarından ötürü onlara teşekkür edin.

Kulak çakralarınızı temizledikten ve korkularınızdan kurtulduktan sonra, semavi âlemden aldığınız duruişiti mesajlarında belirgin bir artış göreceksiniz. İlahi rehberliği ego’nuzun sesinden ayırt etmenize yardımcı olacak tipik özellikleri hatırlayın. Hatırlayacağınız gibi, gerçek rehberlik daima olumlu, yüceltici, tekrarlamalı ve sevecendir. Ego’nun sesi ise olumsuz, eleştirel, zorlayıcı ve kötümserdir.

Açıklığın Önemi

Çakralarınız temizlendikten sonra ilahi rehberliği işitmenizi önleyebilecek tek bir engel kalır. Bu engel, siz Tanrı’dan hangi yanıtları işitmek istediğinize önceden karar verdiğinizde oraya çıkar. Çoğu kez,  semavi âleme bir soru sormamıza karşın, aslında onun yardımını istemeyiz. Onun yerine sadece kendimiz için çoktan seçtiğimiz yanıtı onaylamasını isteriz. Böylece seçici dikkatimizi kullanır ve eğer Tanrı bize farklı bir yanıt verirse, onu hiç duymayız.

Duruişiti bizim arzu ettiğimizin dışındaki bir yanıtı duymaya açık olmayı da içerir. O’nun bizim için istediği şey mükemmel bir sevinç olduğundan, Tanrı’nın yanıtları daima mutlu sonuçlar getirir. Biz hayatımızın senaryosunun ne olması gerektiğiyle ilgili kendi fikirlerimize sahip olduğumuzdan, başlangıçta bu ilahi rehberliğe direnebiliriz.

Örneğin, diyelim ki siz bir meditasyon yapıp Tanrı’ya, “İşimde nasıl daha mutlu olabilirim?” diye sordunuz. İçinizden, siz çaresizlikle, “İşini hemen bırak ve başka bir yerde iş ara,” mesajını duymak istiyorsunuz. Bu ön fikriniz büyük olasılıkla sizin, “Henüz bu işi bırakmanın zamanı değil. İş arkadaşlarını sev ve patronunu bağışla. Önce mevcut iş yerinle barış, ancak ondan sonra başka bir yerde iş aramaya karar ver. Mevcut durumunu şifaya kavuşturarak, bir sonraki fırsata kapı açabilirsin,” diyen gerçek ilahi rehberliği kaçırmanıza neden olacaktır.

Biz Tanrı’ya bir soru sorduğumuzda, O’nun bizimkinden farklı olabilecek yaratıcı çözümlerini duymaya açık olmalıyız. Tanrı tüm-bilgelik, tüm-zekâ ve tüm-yaratıcılık olduğundan, semavi âlemin bizim durumumuzla ilgili persfektifinin bütün tabloyu gören bir yerden geldiğine güvenmek akıllıca olur.

Ben daima Tanrı ve melekleri bizim nerede bulunduğumuzu, çevremizde neyin bulunduğunu ve nereye doğru yöneldiğimizi gören hava trafiği kontrolörleri olarak düşünürüm. İlahi rehberlik istemek bir pilotun kuleyle iletişim kurup bilgi almasına benzer.

Müzik Duruişitiyi Artırır

Evinizde, iş yerinizde ve arabanızda yumuşak bir klasik müzik dinlemek duruişiti deneyimlerinizin frekansını ve yüksekliğini artırır. Bu konuda yapılan bazı çalışmalar yumuşak müziğin gerçekliği kanıtlanabilir telepatik deneyimlerin sayısını artırdığını göstermiştir. ¹Ne ilginçtir ki, ünlü “Hallelujah (Allaha şükür) Korosu”nu yazmasına meleklerin yardım ettiğini söyleyen George Frederick Haldel de dahil olmak üzere birçok klasik besteci spiritüel bir geçmişe sahiptir. “Dört Mevsim Suiti”ni besteleyen Antonio Vivaldi ise kimsesiz çocuklara müzik dersleri veren bir rahipti.

Müzik duruişiti ilahi rehberliği ile sıkı bir bağa sahiptir. Birçok kişi göklerden gelen semavi müziğin sesiyle uyanmıştır. Bu kısa fakat güçlü ve güzel bir müziktir. Belki ölümden dönen birçok kişinin işittiğini bildirdiği müzik de bu semavi âlemin müziğidir. Her durumda, bu bedensiz müzik bir hoşgeldin sesidir ve meleklerin yakınızda bulunduklarını gösteren bir işarettir.

Fiziksel seslere daha çok dikkat ederek ruhsal kulağınızı duruişiti ilahi rehberliğinin daha çok örneğini yakalayacak şekilde uyumlayabilirsiniz. Sizi sürekli olarak kuşatan, geriden gelen sübtil seslere, örneğin konuşmalar ve mekanik sesler gibi insan yapımı seslere ve rüzgarın, kuşların ve yağmurun sesi gibi doğanın seslerine kulak verin. Ayrıca müzikte, alçak perde ve ritm gibi ses kalıplarına dikkat edin. Biz, çoğunlukla, meleklerin seslerini duymadığımız gibi bu sesleri de duymayız. Kulaklarınızı sübtil fiziksel seslere odaklayarak, sübtil meleksi sesleri de daha kolayca duyabilirsiniz.

Bu konuyu yazdır

  ÇAKRALARINIZI BESLEYEN OLUMLAMALAR
Yazar: Spiritüeller - 23-06-2017, Saat: 17:19 - Forum: Çakra - Yorum Yok

1. Çakra: ”Enerjimi en değerli şekillerde harcıyorum; dünya üzerinde güven, bolluk ve özgürlük içindeyim. Endişelenmek yerine elimden geleni yapıp sonra hayata güveniyorum. Korku sadece bir kandırmaca. Dünya geçici…”

2. Çakra: ”İnsanlarla olmayı ve konuşmayı seviyorum. Herkesin içinde dostça bir kalp var. Hayattaki güzelliklerin tadını çıkarıyorum ve her şeyden ders almış olduğumu bilerek her şey için kendimi affediyor ve pişmanlık duygusundan arınıyorum.”

3. Çakra: ”İnsanları yönetmeye değil, onlarla bir hissetmeye çalışıyorum. Gerçek güç içte gizlidir. Bir tartışmayı kazanmak benim için anlamlı değil; çünkü ben hiçbir şey yapmasam da değerli ve özelim. Geçmiş bir rüya gibi arkada kaldı ve ben kendimi her şey için takdir ediyor ve utanç duymuyorum.”

image.jpg

4. Çakra: ”Keder benim için artık yok. Mutluluk ve sevgi daima yerinde. Sahiplenmiyorum, kıskanmıyorum; çünkü güveniyorum ve takdir ediyorum. Her acının bana kazandırdığı derinliği görüyor ve onlardan arınıyorum.”

5. Çakra: ”Bu dünya hayallerle ve kendini ifade etme ile geliştirilmek için var olan bir sahne. İçimde ne varsa olduğu gibi dışa vurabiliyorum. Çılgın gibi görünmek hiç önemli değil. İçimdekileri ifade etme konusunda çok rahatım. Özgürüm ve sınırsızca yaratabilirim.”

6. Çakra: ”Birbirinden ayrı da görünse herkes ve her şey aynı his ile, sevgi ile birler. Bunu unutmayarak herkesi ve her şeyi anlayabiliyorum. Gözlerim açık ve gizli olanı görüyorum. Dünya geçici ve ben rolümden çok daha fazlasıyım.”

7. Çakra: ”Bu dünyadan giderken yanıma almak istediğim sevgi dışında hiçbir şeyim yok ve o zaten benimle gelecek. Maddenin geçiciliğini ve anlamsızlığını bilerek onu gereğinden fazla arzulamıyorum. Dünyanın ötesi ve ben sonsuzuz…’

Bu konuyu yazdır

  İÇİMİZDEKİ ŞİFACIYA ÇAĞRI
Yazar: Spiritüeller - 23-06-2017, Saat: 14:09 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Hepimizin varlığının derinliklerinde bir şifacı saklıdır. Şifacılık hepimizin doğuştan sahip olduğu ve istenirse geliştirebilecek bir yetenektir. Bir yerimiz ağrıdığında ya da kendimizi yalnız, üzgün hissettiğimizde, bize sevgiyle dokunan bir yakınımızın ellerinin, bedenimizde ve ruhumuzda onarıcı etkiler yarattığına, kendimizi korunmuş ve iyi hissettiğimize hiç dikkat ettiniz mi?

Aile büyüklerimiz, sevdiğimiz dostlarımız, arkadaşlarımız, eşimiz, çocuğumuz, diğer yakınlarımız bize sıcacık duygular aktaran ruhsal varlıklar değil mi özde? Ve onlar o anda; aslında Doğal Şifacılık yapmaktadırlar. Yani modern tanımıyla kendi bedenlerindeki enerjiyi sevgiyle, ilgiyle bize aktarmaktadırlar.

Bu tarz şifa uygulaması, tarih boyunca insan yaşamının içrek bir parçası olarak dinlerin, felsefelerin ve çeşitli kültürlerin tezgâhında dokunan ipek bir kumaş oldu. Acıları örttü, yaraları sardı, çevreye şifa dağıttı.

Eski kabile kültürlerinde saygın kişiler arasında en çok itibar görenler şifacılardı. Kabile büyücüleri, kâhinler, şamanlar ve şifacı hekimler; şifacı veya ruhsal rehber olarak yetiştirilmek üzere seçilen, vizyonlara (duru görüye), rüyalara ve medyumsal yeteneklere sahip olmalarıyla tanınan ve çevreden saygı gören kişilerdi.

bc7f0557235ca813d253ca50afa978b7-d3j45r9.jpg

Pek çok gelenekte, ellerini hasta kimsenin üstüne koyup dua ederek, hastalıkları iyileştiren kimselere rastlanırdı. İnsanoğlu, bin yıllar boyu bilgi ve anlayışlarının ötesindeki bir ruhsal varlık boyutu tarafından korunup gözetildiğine, yardım aldığına, şifa bulduğuna inandı. Ama daha sonraki yıllarda, skolastik bir ortaçağ döneminin de etkisiyle bu bütüncül (holistik) iyileşme ve iyileştirme sanatı aşağılanmaya başladı. Şifacılık resmen durduruldu ve men edildi. Ve bağnaz bir şekilde, hastalanan kişinin Tanrı’nın buyruklarına aykırı yaşayan bir günahkâr olduğu kabul edildi.

Maalesef bu bölen, ayıran, parçalayan anlayış halen varlığını sürdürmekte ve Batı insanının psikolojisini ve etik anlayışının temelini oluşturmakta. Bu yüzden de Batı insanı mutsuz, depresyonlu ve çok yalnız. Umudu Doğu’nun eski bilgelik okullarında arıyor.

Her şeye rağmen, insanoğlunun kendini aşma ve geliştirme süreci hiç son bulmadığından, İNSANDAKİ PSİŞİK GÜÇLER hakkında da daha derin ve kapsamlı bilgilere ulaşma olanağımız hiç kesilmedi. Kültürel şartlarımız, ruhsal öğretilerimiz ve realitemizi oluşturan kavramlar artık daha fazla sorgulanıyor. İnsan, varlığının derinlerinde saklı olan şifacıyı geri çağırmaya başladı!

İnsan şuurunun genişliği ve derinliği ortaya çıktıkça kendimiz hakkındaki imajımız da değişiyor! Bu olumlu değişim açıklanamayan, paranormal dediğimiz olayların günlük yaşamda daha fazla kabul görmesiyle ortaya çıkıyor. Buna ‘İçimizdeki Şifacının Yeniden Doğuşu’ adını da verebiliriz.

Günümüzde insanın beden, zihin ve ruhtan oluşan ayrılmaz bir bütün olduğu anlaşılmaya başlandı ve tüm bu unsurlar, bütünün sağlığını sürdürmeye yönelik girift bir ilişki sunan felsefeleriyle, yaşam modelleriyle daha fazla rağbet görmeye başladı. Geleneksel Şifacılığın, alternatif tıp ya da tamamlayıcı tıp adı altında tıpla birlikte el ele yürüme arzusu içinde olduğunu fark etmemek mümkün değil. Günümüz insanı tıptan ve bilimden kopmadan, alternatif şifa uygulamalarını başarıyla uygulamaktan çok hoşlanıyor, kendi özüne yakınlaşmak onu huzurlu ve mutlu kılıyor.

Olumlu düşünce, (pozitif zihinsel tutum- her şeyin bir de iyi yönü olduğunu fark etme) meditasyon, vizüaliasyon (göz önünde canlandırma) derin gevşeme gibi teknikler, masaj, şiatsu, akupunktur, akupresür gibi Doğu’nun temel sağlık yöntemleri tedavici edici olarak tıbbın yanında hak ettiği yeri almaya ve daha fazla kabul görmeye başladı.

Çünkü artık insanoğlu yalnızlığının bilincinde ve İçindeki Şifacıyı; Şamanizm gibi kadim kültürlerin iyileştirme metotlarını, Çin bilgeliğini yani kısacası esenliğini geri çağırıyor… Bu çağrıyı duymamak mümkün mü? Her hisseden insan çağrıyı duyuyor ve yanıtlamak istiyor.

Bu konuyu yazdır

  İNDİGODAN KRİSTALE DÖNÜŞÜM
Yazar: Spiritüeller - 23-06-2017, Saat: 14:04 - Forum: İndigolar - Yorumlar (1)

Bu makale çok boyutlu bir farkındalık haline dönüşme ya da indigo halinden kristal şuur haline geçiş deneyimi yaşayan pek çok kişiye yardım etmek amacıyla yazıldı.

Bu dönüşümü daha yumuşak bir şekilde yapabilenler de olmasına rağmen kriz halinde bunu yaşayan pek çok kişi de mevcut. Bahsettiğimiz kişiler genellikle yüksek boyutlara açılmayı seçen kişiler. Bu seçim rasyonel zihinle mantıkla yapılan bir seçim değil, daha çok dünyanın değiştirici enerjilerine yanıt olarak yapılan bir seçimdir.

Bu yüzden bazen insanlar hiçbir mantıklı nedene dayanmayan psikolojik, duygusal ve bedensel değişimler yaşamaya yönelik basınçlar altında kalırlar ve bu da kriz yaşamalarına neden olabilir. Benim deneyimimde ise aklı öne alan doktorlar ve psikologlar ne yaşadığıma dair hiçbir fikirleri olmadığı için bana çok az yardımcı olabildiler. Böyle bir kriz yaşayan kişi testler negatif olarak ortaya çıktığında genellikle histerik, şikâyetleri asılsız veya hatta şizofrenik olarak kabul edilmektedirler.

Bu geçiş genellikle ruhsal bir yol üzerinde olan ve değişimleri kontrol etmede daha donanımlı olanlarda gerçekleşmektedir. Yaşadığım deneyimlere göre indigo çocuklar, ruhsal farkındalıkları ne boyutta olursa olsun daha yüksek boyutların farkındalığına geçiş ya da ani bir spontane geçiş durumuna karşı incinebilir bir durumdadırlar.

Ayrıca şunu da eklemeliyim ki indigo gençler arasında oldukça yaygın olan herhangi bir tür ilaç kullanımı, çoğunlukla kişi bu etkilerle mücadele etmeye gerçekten hazır hale gelmeden önce bu geçiş krizini çoğunlukla artırmaktadır. Böyle bir kriz ya da ani geçiş sırasında yaşanan semptomlar şunlar olabilmektedir:

İnsanlara ve çevreye karşı ani ve yüksek hassasiyet. Daha önce sosyal ve aktif olan kişi aniden alışveriş merkezlerinde ve kalabalık çevrelerde (örneğin restoranlar gibi) bulunmaya tahammül edemediğini fark eder.

Psişik yeteneklerde ve farkındalıkta yükselme. Bu çoğunlukla başkalarına ait içsel düşünceleri ve duyguları neredeyse “duyma” şeklinde tezahür eder. Bu, kişi diğer herkesin de onun düşünce ve duygularını okuyabildiğini düşündüğünde endişe verici olabilir.

Belirli çevrelerdeki veya kişilerdeki negatif enerjiye yönelik aşırı bir hassasiyet. Buna daha önce kendisine yakın olan bazı kişilere tahammül edememe hali de dâhildir. Bu artan hassasiyet panik ataklara veya korku ataklarına yol açabilir. Bunlar her zaman meydana gelebilir, hatta kişi gece uyandığında bile. Bu durumlarda genellikle krize neden olabilecek hiçbir mantıklı neden yoktur, buna rağmen kişi genellikle bir neden bulmaya çalışacaktır.

Kişi kendini bulunduğu ortamdan soyutlayıp uzun zamanlar boyunca hiç birşey yapmadan sadece oturmayı isterken bulabilir. Bu da daha önce çok enerjik ve aktif olan biri için sinir bozucu olabilir. Bu sadece yüksek boyutlarda daha fazla vakit geçirip 3. ve 4. Boyutlarda daha az zaman geçirmeye uyumlanmaya çalışan bir şuurdur. Bununla ilişkili olan bir diğer konu ise öncekine nazaran çok daha fazla dinlenme, uyku ihtiyacı ve genel bir ağırlaşma halidir.

İnsanların felaketlere uğrayacağına ilişkin obsesif korkular (kirlenme, doğal kaynakların tükenmesi, uzaylılar, teknoloji vs. tarafından zarar görme gibi…). Bunun nedeni çok boyutlu şuurluluğun grup zihninin tüm seviyelerine girebilmesidir ve bunlara türlerin varlıklarını koruyabilmeleriyle ilgili duyulan korkular, endişeler de dahildir. İnsanlar genellikle kendi yaşamlarını sürdürmekle ilgili endişe duydukları için grup zihninin ya da morfogenetik alanın bu bölümüyle rezonansa girmeye eğilimlidirler.

Aşırı aktif olan zihnine neler olduğunu, onu neyin yönlendirdiğini anlamaya duyulan obsesif bir ihtiyaç ve aklını kaybetmekten korkma ya da yanıp yok olma duygusu içinde olmak. Aynı zamanda delirmekten ve ileride günlük hayatla başa çıkamamaktan korkmak da bunlara dâhildir. Yine psikologlar ve doktorlar bu konuda çok az yardımcı olabilmektedir.

Sebepsiz ya da herhangi bir kriz durumuyla ilişkili olmayan depresyon. Bu genellikle açığa çıkması gereken eski enerji katmanlarını temizleyen şuurdur. Bu deneyimi sürdürmeye çalışmak ya da yeniden canlandırmak gerekli değildir, sadece bırakın bedeniniz enerjiyi açığa çıkartsın. Bu durumun geçeceğini düşünerek sabredin.

Uyku bölünmeleri; genelde gecede üç kez veya saat üç civarında uyanma şeklinde olur. Yine bu yeni aktivite sikluslarına uyumlanan şuurdur. Yüksek şuur genellikle geceleri daha aktiftir çünkü alt seviyedeki boyutlar bu saatte sessizdir.

Bedende tuhaf elektriksel enerji dalgaları hissetmek. Kristal beden son derece duyarlı olmasının yanı sıra güneş ve ay dalgalarını, kozmik dalgaları ve galaktik merkezden gelen enerjileri hisseder. Bu enerjiler genelde bedenin yüksek enerjiler taşıyabilmesi için onu yeniden düzenleme işlemine yardım etmektedir.

Ama beden bu enerji dalgalarına giderek alışır. Muhtemelen bunların dolunay zamanında daha yoğun olduğunu hissedeceksiniz. Bu fenomenle baş etmek adına en iyi yol dışarı çıkmak ve yere çıplak ayakla basarak enerjinin bedenden yere aktığını hissetmek…

Bir dizi fiziksel duygu ve deneyimler genellikle detoks işlemiyle ilintilidir. Kristal beden toksin tutmaz ama kendi içinden her şeyin geçmesine izin verir. Aslında kristal olmakla ilgili işin püf noktası şudur: Her şeyin geçip gitmesine izin verin, hiçbir şeyi tutmayın. Ayrılmanın son haddini yaşayın.

Ama bu aşamada bedenin ister fiziksel, duygusal ya da ister zihinsel olsun yılların toksik tortusunu atmaya ihtiyacı vardır. Bu ayrışma her zaman fiziksel beden vasıtasıyla olur ve bu da yoğun bir yorgunluk, kas ve özellikle kalçalarda ve dizlerde ortaya çıkan eklem ağrıları, daha çok kafatasının tabanında beliren baş ağrıları, ayrıca boyun ve omuz ağrıları olarak ortaya çıkar.

Sersemlik ve uçuculuk hissi. Bunun sebebi artık daha yüksek şuur boyutlarında varoluşunuzdur. Yapmanız gereken hem bu düzeylerde bulunmaya alışmak hem de topraklanmaktır. Bu hisler güneş patlamaları ve dolunaylarda artma eğilimi içine girerler.
Artan iştah ve kilo artışı. Bunun nedeni bedenin bu işleme güç sağlayabilmek için büyük miktarlarda enerjiye ihtiyacının olmasıdır. Perdelerin ötesini görebilme yeteneği. Bu da bedensiz varlıkların da birer gerçeklik olarak farkına varılması ve bunlarla iletişim kurulması anlamına geliyor. Kişi diğer boyutların farkındalığına sahip değilse son derece ürkütücü olabilir.
31358.jpg

Geçişle Başa Çıkabilmek İçin:
Bu konuda verebileceğim en iyi tavsiye bu süreci kabullenmek ve direnmemek olacaktır. Benim kendi geçiş sürecim yaklaşık 18 ay sürdü ve bu süreçte anahtarın kabullenmek olduğunu keşfettim. Bir gün uyanacağımı ve yeniden “normal” hissedebileceğimi umut etmeye devam ettim.

Yeni alanımda daha rahat hissedebilmem ve bununla başa çıkabilmem ancak bir daha asla bildiğim anlamda normal hissedemeyeceğimi kabullendiğimde gerçekleşti. Ancak bu durumda bu yeni halin pozitif yönünü ya da macerasını araştırmaya başlayabilirim.

Geçiş Krizi ile Nasıl Başa Çıkabiliriz:
Varlığınızda gerçekleşen değişimle barışın. Siz artık bir “kristal varlık” oluyorsunuz. Bunun başka bir deyişi de “kristalize olmuş varlık”tır ki bu da 9 hatta belki de 13 boyuta tamamen giriş sağlayabilen çok boyutlu bir varlık anlamına gelir. Bu noktada benim deneyimim şöyle; bazı kişiler sadece 5 boyuta kadar açılabilirken bazıları 6. Boyuta kadar açılabiliyor. Eğer 6. Boyuta kadar ulaşabiliyorsanız çok kısa bir süre içinde olmasa bile bu yaşam periyodunuzda muhtemelen 9 boyutlu bir farkındalığa erişebilirsiniz.  Ne büyük bir lütuf!

Kendinize karşı nazik olun ve kendinizi besleyin. Unutmayın ki bir kristal olarak anne ve baba enerjilerinden eşit bir dengede taşıyabilirsiniz. Anne der ki yeni doğmuş bir bebek olarak kendinizi besleyin, evet siz yeni doğmuş bir bebeksiniz. Güçlenmek ve yeni ortamınızın yeteneklerini öğrenmek için zamana ihtiyacınız olacak. Burada güven çok önemlidir.

Ben kendi geçişimi kendi kendimi destekleyerek çok küçük kaynaklarla gerçekleştirdim. Fiziksel halimin yaşamımı sürdürmeye yetecek kadar para kazanmamı engellemesinden korkuyordum. Ama bu işlemin sürmesine izin verdim ve hala bir evim var ve her ne kadar paçayı zor kurtardığım zamanlar olsa da maddi olarak kendime yetebildim.

Başa çıkabileceğiniz sorunlar için hiçbir ilaç türünü kullanmayın. Eğer sağlığınız için ilaç tedavisi görüyorsanız elbette devam etmeniz gerekir. Ama rahatlama amacıyla hiçbir tür ilaç kullanmayın, bunlar işlemi ağırlaştıracak ve yüksek boyutlarda kaybolmanıza sebep olma ihtimalini ortaya çıkaracaktır.

Ayrıca anti depresanlar veya sakinleştiriciler olmadan durumunuzla başa çıkmaya çalışmalısınız ama tabi ki bunları bir süredir kullanıyorsanız tıbbi tavsiyeye ihtiyacınız olacaktır, aniden durdurmanız doğru değil. Yürünecek en iyi yol homeopatik ve natüropatik tıbbı kullanmak, ayrıca ben şahsen çiçek özlerinin çok faydasını gördüğümü söyleyebilirim.

Kalabalıklardan, kalabalık mekânlardan kaçınmak gerekir. İhtiyaçlarımı karşılamak için haftalık bir saatlik hızlı alışveriş konusunda kendimi oldukça geliştirdim, ama elbette bunu yaparken çok yorucu ve zehirleyici çevrelerde çok uzun zaman harcamamaya özen gösterdim.

Burada anahtar kendi içsel barışınızı ve ahenginizi güçlü bir şekilde korumak ve böylelikle çevreden etkilenmek yerine siz çevrenizi pozitif bir enerjiyle etkileyin. Kristal insan her zaman pozitif enerjide tutar ve taşır, bir kez dengenizi sağladıktan ve insanlar arasında rahatça dolaşabilir hale geldikten sonra onu inanılmaz güçlü şekillerde kullanmayı öğreneceksiniz.

Topraklanmış ve merkezde odaklanmış kalın. Bu, yüksek farkındalıklara alışanlar için çok zorlayıcı olabilir. Kendinizi sık sık sersemlemiş ve uçucu bir halde bulabilirsiniz. Bunun için hayata, fiziksel ve topraklanmış olana konsantrasyonunuzu tamamen vermek işe yarayabilir.

Burada anahtar egzersize, yürüyüşe, yemek yemeye ve sanatsal uğraşılara zaman ayırmak olacaktır. Televizyonun ya da bilgisayar oyunlarının karşısında saatlerinizi harcamayın. Bunlar sadece topraklanmamışlık halini artırmaya neden olacaktır.

Doğada geçirebildiğiniz kadar çok zaman geçirin. Temiz havada ve günışığında zaman geçirmenin yeni bedenlerinizi güçlendirmeye yardımcı olacağını göreceksiniz. Ayrıca devalar da size bu deneyiminizde yardımcı olacaktır.

Sade bir beslenme biçimini seçmek ve mümkün olduğunca taze sebze ve meyve yemek size iyi gelecektir. Kendi rehberliğimden aldığım bilgiye göre esmer pirinç ve sebze bu yeni beden için en iyi yiyecek türü. Bununla beraber isteklerinizi de tatmin edin, örneğin benimki kalamardan çikolatalı pastaya kadar bir dizi yiyeceği içeriyor. Bu süreç diyet yapmak için uygun zaman değil. Bedeniniz, içinden geçtiğiniz işlemi desteklemek için besine ihtiyaç duyuyor. Bu dönemde kilo bile alabilirsiniz, ama unutmayın ki bu geçiş sürecinin bir parçasıdır.

Son olarak, geçişinizi kutlayabilirsiniz. Artık Galaktik İnsana dönüşüyorsunuz, insan tekâmülünde bu bir sonraki adımdır. Doğuştan hakkınız olana geçiş yapıyorsunuz. Yeni İnsan, evinize hoş geldiniz.

Bu konuyu yazdır

  DAHA YÜKSEK BOYUT SEVİYELERİ
Yazar: Spiritüeller - 23-06-2017, Saat: 13:55 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Boyutlar kavramını anlamanız bu tip çalışmaları yürütmeniz açısından çok önemlidir. “Boyutlar nedir?” sorusuna cevap vermek zordur. Bilim adamlarının kendilerine göre fikirleri vardır ve sadece teoriden ibarettir. Boyut kavramı yüzlerce sayfalık derin bir kavramdır. Anlamanız gereken ilk şey tüm yüksek boyut seviyeleri birbirine kaynaşmıştır.

Biri bir başka boyuta yükselmekten bahsettiğinde (bu konuda konuşacak çok fazla insan yoktur) bu dikey olarak yukarı çıkma anlamına gelmez. Farkındalığı değiştirecek yüksekliğe çıkmak anlamına da gelmez. Yüksek boyutlar yukarıda, aşağıda, civarda, içinde, yani sizin içinizde ve etrafınızdadır. Hepsi bir kekteki malzemeler gibi birbirine karışık haldedir. Tabii ki bu, siz kendiniz etrafınızdaki 3.boyut dünyasından başka yüksek boyutlardasınız anlamına da gelir.

Şu an 3.boyutta olduğunuz kadar 10.boyuttasınız da. “Boyut” kelimesi realite seviyeleriyle ilgili kavrama verilen isimden başka bir şey değildir. “3” ise etrafınızdaki Dünya’yı tasvir etmek için kullanılır. Siz 3.boyut dünyasına ayarlısınız. Eğer yüksek diğer boyutlarda da bulunuyorsak neden onları göremiyoruz ya da deneyimleyemiyoruz?

the_awakening_iii_widescreen_by_cygx1-dm...20x330.jpg

Göremez ya da deneyimleyemezsiniz çünkü bunlara ayarlı değilsiniz. Tıpkı televizyona benzer bu durum eğer kanal4’e ayarlanmışsa kanal 11’i göremez ya da deneyimleyemezsiniz. Daha basit kelimelerle ifade edersek, boyut dünyalarının arasındaki fark dalga uzunluklarıdır. 3.Boyutun bellik bir dalga uzunluğu vardır ve siz buna ayarlısınız. Başka bir boyutun dalga uzunluğuna ayarlı olsaydınız şu anda içinde bulunduğunuz yerden başka bir dünyayı görecek ve deneyimleyecektiniz! Dalga boyu anahtardır ve nadir bilinen bir bilgidir. Tıpkı televizyon kanallarını ayarlamak gibi farklı boyutlara ayarlayabilirsiniz kendinizi, tabii nasıl yapacağınızı bilirseniz.

Etrafınızdaki 3.boyut dünyasında bulunan tüm nesneleri ölçerseniz ortalama dalga boyu 7.23 cm. olacaktır. Kuantum fiziğinde, her nesne partiküllerden ya da dalgalardan (ses / dalga boyu) oluşur. Ölçülebilir kendi sinüs dalgası “imzası”na sahiptir. Bu ortalamasıdır ve ayarlı olduğumuz 3.boyut evreninin dalga boyudur (7.23 cm.). Tibet veya Hindu öğretilerinde bu OM sesidir. Bilincinizi başka bir dalga boyuna getirince, etrafınızda gördüğünüz şeyler yeni dünyanın dalga uzunluğuna göre değişecektir.

Nerede olduğunuza ve hangi dalga boyu uzunluğuna ayarlı olduğunuza göre hayat bu farklı boyutlarda değişik olacaktır. 3.boyutta insanların olması gibi, daha yüksek dalga uzunluklarında da yaşam ve bilgi bolluğu vardır. Bilim adamları gezegenlerde hayat tespit edememişlerdir. Anlamanız gereken şudur ki bunlar üzerinde çalışan bilim adamları bu gezegenlere 3.boyut dalga uzunluğuyla bakıyor 3.boyut dünyasında yaşıyor ve teleskop, bilgisayar, radar, lazer gibi bir sürü 3.boyut araçlarla çalışıyorlar.

Yine de başka dalga boyuna ayarlanamazlar ve gezegenler üzerinde farklı dalga boyu üzerinde çalışırlar. O dalga boyuna ulaşabilselerdi soğuk ve kıraç gezegen tanımlamalarından başka daha farklı bir şeyler bulurlardı. Taş devri 3.boyut dünyasına ayarlıyken aşınmış kaya parçalarının güzelce hizalandığını görürdünüz. Ama farkındalığınızı başka bir dalga boyuna ayarladığınızda çok daha farklı bir şey göreceksiniz.

Mısır’daki piramitler 3.boyut dalga boyundan bir mimarlık harikası olarak görülür. Ama farkındalığınızı bir dalga boyuna ayarladığınızda, piramitler karmakarışık görünmez, tamamen farklı bir şey olarak görülür.

Dünyamız oldukça yeni bir şeye dönüşüyor. Doğal kaynaklar, ozon tabakası, yağmur ormanları, kimyasallar, hastalıklar, nüfus artışı hep kötüye gidiyor. Aslında olan şey şu; dünya daha yüksek dalga boyutuna geçiyor. 7.23 cm’lik dalga boyu yavaş yavaş soluyor ve yeni bir dalga boyuna gidiyoruz. 4. boyutun 10. ve 12. arasındaki seviyelerine geçmek üzereyiz. Bu seviye “İsa Bilinci” (koşulsuz sevgi, şefkat, şükran) olarak da bilinir. Bundan dolayı “tüm gözler üzerimizde” yüksek boyut seviyelerindeki varlıklar izliyor, bekliyor ve gözlemliyorlar (müdahale etmeden).

Beyin dalgalarınızı değiştirdiğinizde “dalga boyu farkındalığınızı” da değiştirmeye başlarsınız. Farklı dalga boylarına ayarlanmaya başlarsınız. Beyin dalgalarınızı değiştirmek demek bir başka boyuta tamamen geçmenin yolu değildir. Ama beyin dalganızı değiştirdiğinizde farkındalığınızı da hafiften değiştirirsiniz ve 4.boyut parladığında 3. boyutun sisi biraz kalkar.  Düşünceler hemen belirir. 4. boyut dalga boyuna ayarlandığınızda ve orada sabit kalabildiğinizde bir şey düşünmek zorundasınız ve düşünceleriniz anında kendini yaratacaktır. Ama şu anda önemli olan şey farkındalığınızı biraz değiştirdiğinizde düşüncelerinizin dünyanızda küçük hızlı bir etki bıraktığıdır.

Bu konuyu yazdır

  Doğduğunuz ay sizi uyarıyor: Hangi ayda hangi hastalık riski var
Yazar: Emka - 22-06-2017, Saat: 12:44 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Uzmanlara göre mevsim değişikliklerinden etkilenen morötesi ışınlar bebeklerin anne karnındaki gelişimini etkileyebiliyor.
İspanyol bilim adamları, topladıkları verilerden yola çıkarak 27 kronik hastalık ve bu hastalıkların çıkma olasılığı yüksek doğum aylarına göre bir tablo hazırladı.
Mesela eylül ayında doğan erkekler, ocak ayında doğan hemcinslerine göre 3 kat fazla tiroit problemleriyle uğraşıyor. Ağustosta doğan erkek bebekler ise yılın ilk aylarında doğanlara göre 2 kat fazla astım hastası olma riski taşıyor.


594ace307af50706a00020bf.jpg

İşte aylara göre hastalık riskleri:

  • Ocak
Erkeklerde: Kabızlık, mide ülseri, bel ağrısı
Kadınlarda: Migren, menopoz problemleri, kalp krizi

  • Şubat
Erkeklerde: Tiroit, kalp ve eklem rahatsızlıkları
Kadınlarda: Eklem rahatszılıkları, tiroit, kan pıhtısı

  • Mart
Erkeklerde: Katarakt, kalp rahatsızlıkları, astım
Kadınlarda: Eklem iltihabı romatizma, kabızlık

  • Nisan
Erkeklerde: Astım, kemik erimesi, tiroit
Kadınlarda: Kemik erimesi, tümör, bronşit

  • Mayıs
Erkeklerde: Depresyon, astım, diyabet
Kadınlarda: Kronik alerji, kabızlık

  • Haziran
Erkeklerde: Kalp rahatsızlıkları, katarakt, kronik bronşit
Kadınlarda: İdrarını tutamama, eklem iltihabı, romatizma

  • Temmuz
Erkeklerde: Eklem iltihabı, astım, tümör
Kadınlarda: Kronik boyun ağrısı, astım, tümör

  • Ağustos
Erkeklerde: Astım, kemik erimesi, tiroit
Kadınlarda: Kan pıhtısı, eklem iltihabı, romatizma

  • Eylül
Erkeklerde: Astım, kemik erimesi, tümör
Kadınlarda: Kemik erimesi, tiroid, kötü huylu tümör

  • Ekim
Erkeklerde: Tiroit, kemik erimesi, migren
Kadınlarda: Yüksel kolestrol, kemik erimesi, kansızlık

  • Kasım
Erkeklerde: Kronik cilt rahatsızlıkları, kalp rahatsızlıkları, tiroit
Kadınlarda: Kabızlık, kalp krizi, varisli damar

  • Aralık
Erkeklerde: Katarakt, depresyon, kalp rahatsızlıkları
Kadınlarda: Kronik bronşit, astım, kan pıhtısı

Bu konuyu yazdır

  TÜRK’ÜN YASAK KİTABI -KIZIL ELMA SIRRI-
Yazar: Spiritüeller - 20-06-2017, Saat: 22:34 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER - Yorumlar (2)

Onlar Gökçelik miğferliydiler…
Kanatlı Gökbörüleri vardı…
Demir Toynaklı idi Atları…
Aydaydı son Sırları…

Hakikâti Dünya denen yerkürede arayanlar yine yanılmışlardı. Yeryüzünde ne varsa bir çoğu dış gökten gelmişti. Bilgi, Cevher, Maden, YAŞAM…
ATAM (Adam-Adem) Kök Atam, “inin düşmanınızla (Bakara 36)” emri geldiğinde Yer küreye Dünya’ya ayak basmadan bir çok yerde durakladı, konakladı, kaderini yaşadı. Düşmanı takipteydi.

Kök Ata Yerküreye inmeden durakladığı konakladığı yerlerde Dünya Zamanı gibi olmayan 10 bin sene yürüdü. İnerken Eşinden ayrılmıştı. Eşide yürüyordu nihayet AY’da buluşmuşlardı. Bu buluşma daha sonra Yeryüzünde de gerçeklşeşecekti. Yani en son indikleri Dünyada.
DÜNYA TARİHİ AYRI İDİ, ORALARINKİ AYRI…

9 Yer Gezegen sonra ATA Cennetinde Rahime Düşen 4 Düz çocuğu doğurdu Kök Atanın Eşi. Büyüttü Burada Bin Yıl Eğlendi Türediler…
Evrenin En Bilgeleri…
Hünerli idi Kılıçları Kalkanları…
Savaşçılarıydılar…
Tek Tengriye Tek Yaratıcıya Gücü Her Şeye Yetene inanıyorlardı. Tengri elçilerine uyarlardı. Yasaları vardı…
Mim Çağına ulaşmayı dilerlerdi…
Gelecek Zamandan kendi zamanlarına Gelin ve Damatlar getiriyordu Zaman aşıcıları 3 Çağın tek bilgesi gözetiminde. Türeyiş böyle sürüp gitti…
O YERLERİN ÇAĞI AYRI İDİ, DÜNYA ÇAĞI AYRI…
3 HİLÂL: DÜNYA ÇAĞI, O YERLERİN ÇAĞI, ZAMANSIZLIK ÇAĞI…
Gün geldi 3 Çağı Bir Yerde Birleştiren Bir ATAM (ADAM) geldi.
Onun Adı OK-UZ’du.
Bütün Madenleri ehilleştirdiler. Biri Hariç. Onut Tengri Dünyaya imtihan bıraktı. Nefislerde Simyalanmalıydı. Bu Maden…
Hızlı öğreniyorlardı, yüksek zekalıydılar…
Aranır o Taşlar…
Onlar. Mekanik Dijital ötesi taşlara Kayıt yaptılar. Teknolojileri o kadar ileriydiki, sihir zannedilecek kadar…

1476-2-b26394ff17db682ced180e5fe1a2311d.jpg

OK-UZ Ataya Bazen OĞUZ dendi. Son Kitaptaki adı ZÜLKARNEYN’di. OK-UZ Atadan önce o yerlerin çağında, Yer yüzünde sırrı çıkacak olan gezegende Kök salan Kök Atamın 4 Düzleri, 9 Gezegene 9 Alamet Nişan diktiler. Hakim oldular. (9 TUĞ SIRRI). 9 Nişanın 9 Düşmanı peydahlandı. Bu Kadim Düşman Şeytan ve soyundan müttefiklerinden oluşuyordu.

Daha sonra bu düşmanlık yer yüzünde (DÜNYADA) Devam edecekti.
Kök Atamın 4 Düzlerinden birinin adı HUN’du. Bulunduğu Yerlerde daha önce yaratılanlar vardı. Cinler, Elifanlar, İnsansılar ve diğerleri. 4 Düzler Türeyince kimileri kimileri ile ittifak bile yapmıştılar. Savaşlar, el değiştiren mevziler. Değiştikçe hakimiyetler, Gezegenler ve Yıldızlar da isim değiştiriyorlardı. HUN oluyor Melekler seviniyor, Neptün Mars oluyor Şeytan ve Avanesi seviniyor işte tanrılar diyorlardı.

Savaşların yeni nedeni tengri buyruğu ile inilecek yeni gözde yeryüzü (DÜNYA) idi. Oranın hakimiyeti peşindeydi Şeytan ve soyu.
Ansızın Manyetik TUFAN oldu. Yıldız Sisteminde.
Gemileri olanlar kaçtılar. Ne kadarı kurtuldu bilinmez. Tengri önceden HUN’a Gemi var etmişti. Uyanlarla binsinler diye. Son kitapta Yaratan kendisinin yarattığı gemiden bilgi verir. “Yaratılmış, (KUL) yapısı olmayan Gemi. (Zuhruf 12)”
HUN GÖKTE GÖRDÜ, NUH YERDE GÖRDÜ TUFANI…
Güneş Ganeş… ( Ganesha )
Ejderhalar Çok Çektirdi…

Bu Gemi Dev Bir Gezegenin Uydusu Gibiydi… Küre Şeklindeydi Belkide Küçük bir yıldızdı. Nevisini Tengri Bilir. Bulundukları Gezegenin tüm bilgileri bazı canlılar ve Kanatlı Gökbörüler Küre Gemiye Yüklendi. Gemi Nihayet Hareket Etti. Kendi Yurtları Alev Alev yanarken Kızıllığı Küre Gemiye Vurmuştu. Bu Küre Gemi Bir “KIRMIZI ELMA’ya” Benzemişti.

Gemi Bir Hayli Süzüldü Tengrinin çizdiği yörüngede. İçinde Kadim Bilgiler Hakimiyet Sırları Vardı. Gemi Dünya’ya en yakın Başka Küre, AY’a yaklaştığında HUN ve HUN’a uyanlar AY’a göçtü.

Küre Gemideki Tüm Bilgiler AY’a Taşındı. Ay Bilgi, Bilge Doldu.
AY o zaman yem yeşildi. Dünyadan Bu Yeşillik Parlak görülürdü. Yer yüzüne Kök Ata ve Eşi Kök Ana inmişti çoktan. Ama HUN ve ona uyanlar inememişti. Ne Gariptir o zaman AY’dan Dünya’ya Gemilerle gelinmeye çalışılıyordu kaç zaman.

AY’da HUN Tengri Gemisinden Aldığı bilgilerle Küçük bir uçan binek yaptı. İçine aldı gereklileri. Kanatlı Gök Börüsüde vardı indi Nihayet yere (DÜNYAYA). Babası Kök Ata Ana Ata ve Kardeşleri ile Kucaklaştı. Geldiği yerlerin zamanı buralarda Günlere Aylara sığacak kadardı. Oysa oralarda Bir Çağ yaşanmıştı. Derken Dünyadan görülen YEŞİLAY, KIZILAY’a döndü birden. Anlaşılmıştı Şeytan oraya saldırmış yakmıştı. Oradakilerin Akıbeti Bilinmez.
TÜRK İSTER GÖKTE TEKNOLOJİNİN SON SINIRI İLE KUŞANSIN, İSTER YERDE BİR KILIÇ TÜRK TÜRKTÜR. OKTAN KELEŞ…

AY’ı çatlatana kadar Bombalamak kimlerin fikri?
4 Düzlerin İkisi Ayrı Yıldız Sistemlerine göçmüştü Sırları ile…
Onlara GÖKTÜRK, KÖKTÜRK Dediler. Halâ Beklenirler, Yer Yüzünün Hakimiyeti için. Gelecektirler HUN’un Soyu, Türk’ün Amcaları YERTÜRK’lere desteğe, Kayalardan çıkanla (Bkz:2023 Kayaların Oğlu BARIŞ MANÇO).

Biri AY’da Öldü Eceli ile Kabri Kaldı Mazide. Zira Şeytan ve O Yerlerin Yaratıkları Fırsat Buldukça Dünya’yı Yoklamışlar Ejderhalarını Bile Salmışlardı. İndikleri Yerlere Taşlar Bile Dikilmişti.

Onları Yok etmek Kanatlı GökBörülere düşmüştü. Yer yüzünde insanlar bunların çoğunu Tanrı Bildi. Hele bir tanesini Güneşten geldi zannetiler, Hortumu vardı Solungacında. Zira Tengri Haram etmişti Yer yüzünün havasını. Hortumuyla soluyordu YER’de. Dünyanın bir köşesindekiler Ona GÜNEŞ GANEŞ (GANESHA) dediler. Diğer Köşesindekiler onun oğlu RA dediler. Soyu, Gökte Taktıkları Hünerli Hortumları ile Yer Yüzünün Havasını Solumak Hakim olmak diler. Dünyanın havasını Kirletmek Kimlerin Fikri? Soluyanlar solumasın, soluyamayanlar solusun diye. Ganeş Şeytanın desteği ile Son Yalancıya Müttefik olmak için Fırsat kollar, Akıbeti bellidir. “Hortumunu Damgalayacağız (Kalem 16)”

Kök Ata’nın Yeryüzünde böylelikle 2 oğlu kalmıştı. Biri Gökte Doğan HUN. Yaradan son kitapta ona Alim dedi (Halk arasında bilinen Habil). Kurbanı kabul olacaktı. Yerde doğan kardeşi tarafından canına kıyıldı. Yaradan buyruğu uğruna yeryüzünde öldürülen ilk şehit olacaktı. Onun oğlu TURK soyunu Devam ettirdi. Yeryüzünde Yaradan adına ilk Orduyu kurdu. Babası HUN’un vasiyeti KIZIL ELMA’yı arayın Bulun ulaşın yeryüzünün son nefesine kadar tenbiğini töreledi.

Yerlerin Türeyişi Başka, O Yerlerin Başka idi…
Kızıl Gemide Asıl Bilgiler Sırlar
O Gökte Süzülmekte
Sahiplerini Bekler
Onu Ele Geçirmek Türk’ün Görevidir.
ONA ULAŞMAK İÇİN YERDE YAPACAK İŞLER VAR

-GÖKLERDEN GELEN BİR SES SANA NE DİYOR DİNLE-

Bu konuyu yazdır

  TÜRKLERİN ANAYURDU KAYIP MU KITASI MI?
Yazar: Spiritüeller - 20-06-2017, Saat: 22:28 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

"Efendiler,
Bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan, insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhisselamın oğlu Yasef’in oğlu olan kişidir.”

Atatürk 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 130. toplantısının birinci oturumunda yaptığı konuşmada Türklerin kökeni hakkında böyle diyordu. Tesadüfi bir konuşma değildi ve onun Türklerin kökenine ilgisinin devamı da gelecekti…

Atatürk’ün cumhuriyetin ilk yıllarında bu alanda başlattığı araştırmalar, özellikle 1930’ların başında yoğunlaştı. 1930’da Tarih Heyeti’ni oluşturarak Türk Tarihinin Ana Hatları adlı kitabı hazırlattı. 1931’de ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’nin kuruluşuna ön ayak oldu ve adı daha sonra Türk Tarih Kurumu olarak değiştirilen cemiyetin çalışma alanını Türk ve Türkiye tarihi olarak belirledi. Kurumun bir yıl sonra gerçekleştirilen ilk genel kurulunda Türk Tarih Tezi kabul edildi.Tez iki ana eksen üzerine oturuyordu; “Türk uygarlığı tarihin en eski uygarlıklarından biridir ve bu uygarlığın kökeni Orta Asya’dır. ”

Bu çalışmaların bir ayağının eksik olduğunu düşünen Atatürk, Türk Dil Kurumu’nu da kurdurarak, ulusçuluğun ana öğelerinden olan dil konusunda da derin bir çalışma başlattı. Onun Türk Tarih Kurumu’nun ikinci Dil Kurultayı’nda yaptığı konuşmada yer alan “Güneş” yaklaşımı, sonradan tanışacağı Mu Efsanesinin Güneş kültü ve kendi tezi Güneş Dil Teorisi’yle doğrudan ilintiliydi.

Tarih çalışmaları, Türk tarihinin ana kaynaklarını araştırmak, arkeoloji yoluyla yeni bilgiler sağlamak, tarihte ve bugün ırk karakterlerini antropolojik yöntemlerle saptamak gibi noktalar üzerinde şekilleniyordu.

Tarih ve Dil kurumlarının varlık nedeni de bu temellere yaslanıyordu. Atatürk, uzmanların yabancı meslektaşlarına ihtiyaç duymadan arkeolojik kazılardan çıkacak yazıları inceleyebilmesi ve bu yoldan elde edilecek bilgilerle eski uygarlıkların gerçeğine ulaşmak amacıyla eski dillerin öğrenilmesi için de Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kurdurdu.


Orta Asya Uygarlıklarının Kökeni
Türk Tarih Tezi’nde Türklerin kökeninin Orta Asya olduğu resmen dile getiriliyordu. Ama Orta Asya uygarlıklarının kökü neredeydi? Mustafa Kemal bu sorunun yanıtı olabilecek anahtara 1932’de ulaştı. İlkel diller uzmanı ve tarihçi-diplomat Tahsin Mayatepek’in sunduğu ön raporda Güney Amerika uygarlıklarından Maya uygarlığının dil ve kültürleriyle Anadolu ve Orta Asya kültürleri arasındaki benzerliğe dikkat çekiliyordu.

Mayatepek, bu süreci inceleyip Atatürk’e raporlar halinde iletmesi için 1935’de Meksika’ya maslahatgüzar atandı. Çok geçmeden de arkeolog William Niven’in Meksika’da yaptığı kazılarda bulduğu yaklaşık 15 bin yıl öncesine ait tabletlerin deşifrelerinden ve ardından James Churcward’ın Hindistan’da bulduğu benzer tabletlerin çevrilerinden Atatürk’ü haberdar etti. O da söz konusu yazarların kitaplarının çevrilmesini emretti. Sağlığı yerinde değildi ama, 1937 yılının önemli bir bölümünü geniş bir kurulca gerçekleştirilen bu çeviriler, üzerlerinde notlar alarak incelemekle geçirdi.

bb.jpg

Atatürk’ün özellikle altını çizip notlar aldığı bölümler insanlığın yaratılışı, 64 milyon nüfuslu bir kıtanın batışı, kıtadan göçler ve özellikle de Orta Asya, Uygurlar ve Türklerle ilgiliydi.
Mayatepek başlangıçta bu temelden yola çıkıp raporlarında Amerika ve Meksika yerlilerinin dillerindeki Türkçe sözcükleri incelemiş ve yerlilerin kültürel kaynakları ve güneş kültünün dinlerindeki etkilerine yoğunlaşmıştı.

Ancak 29 şubat 1936 tarihli 7. raporu çarpıcı bir biçimde başlıyor ve şaşırtıcı bilgilerle devam ediyordu.
“Uygur, Akad, Sümer Türkleri’nin Pasifik Denizi’nde ilk insanların zuhur ettiği Mu’daki büyük medeniyet, dil ve dinlerini cihana yaydıklarına dair yepyeni ve mühim malumatı ihtiva eden rapor: Kuzey Amerika alimlerinden Cononel James Churcward 4 Kıta eserinde dünyada ilk insanların ilk zuhur ve saadet diyarı olarak Tevrat’ta ‘Gan Edn’ ve Kuran’da “Cenneti Adn” namı altında zikri geçen ve Pasifik deniz’inde bulunan ‘Mu’ kıtasında ortaya çıktığı ve bu büyük kıtanın 11 bin 500 sene evvel müthiş depremler ve patlamalar neticesinde 24 saatte 64 milyon nüfusuyla denize battığı ve ilk yüksek medeniyetin, dilin ve vahdaniyete dayalı dinin ve fen ilimlerinin Mu kıtasından 70 bin sene önce Maya namıyla çıkarak Asya’da Uygur, Hindistan Naga-Maya, Fırat nehri deltasında Akad, Mezopotamya da Sümer, Kızıldeniz’in batısındaki arazisindeki Mayu ve Etiyopi kıtasında Tamil namlarını almış olan Mu çocukları tarafından bütün cihana yayılmış olduğu vesaire hakkında, şimdiye kadar Doğu’da ve Batı’da yayımlanan kitapların hiçbirinde görmediğim çok derin ve 50 sene süren incelemeler mahsulü malumata tesadüf ettim.”

Mayatepek Churcward’ın kitabından şunları naklediyordu: “Eski Türklerin ilk vatan ve kökenleri şimdiye kadar bildiğimiz üzere Orta Asya olmayıp, Pasifik Denizi’nde 200 bin sene mevcudiyetten sonra batmış olan Mu kıtası olduğu ve Orta Asya’ya, Mezopotamya’ya, Yukarı ve Aşağı Mısır kıtasına ve Etiyopi’ye Mu kıtasından binlerce sene evvel gelip Mu’daki yüksek kültür ve medeniyetlerini, dil ve dinlerini yaydıkları anlaşılıyor.”
Raporda Mu’ya ait bazı sembolleri açıklayarak dünyanın dört bir yanına dağılan uygarlıkları da anlatıyordu:

“1.Kol: Bu kolu Mu’dan ‘Maya’ namıyla çıkarak Asya’nın doğu kıyılarına ayak bastıktan sonra ‘Uygur’ namı alan Mu çocukları teşkil etmektedir.
2.Kol: Bu kolu teşkil eden Mu çocukları gemilerle ve ‘Maya’ namıyla çıkarak Hindi Çini kıyılarına çıkmışlar ve oradan ‘Burma’ kıtası istikametinden Hindistan’a girerek oralarda, ‘Naga Maya’ namını alıp, bu namda büyük bir imparatorluk vücuda getirmişlerdir ve bu devlet 200 bin sene devam ettikten sonra yok olmuştur. Bu insanların bir kısmı Hindistan’ın batısından gemilerle Basra Körfezi’nin kuzeyinde Fırat Nehri deltasına girerek, bu yerlere ‘Akad’ ve daha kuzeye ilerleyerek bu havaliye de ‘Sümer’ adını vermişler ve kendileri de bu namı almışlardır.”

Churcward’ın yapıtı kaynak gösterilerek nakledilen bilgiler arasında şu satırlar da yer alıyordu: ”Uygur İmparatorluğu ortadan kalkmadan önce Türk İmparatorluğu’nun mevcut olmadığı ve bu imparatorluğun, Uygur İmparatorluğu’nun yukarıda izah olunan felaketler neticesinde son bulmasından sonra, 10-11 bin sene evvel ortaya çıktığı ve ırktaşlarımız olan Akadlar’la Sümerler’in Orta Asya’dan değil, doğrudan doğruya 70 bin sene evvel Mu kıtasından çıkıp Hindi Çini, Burma, Hindistan yolu ile evvela Fırat deltasına ve müteakiben Mezopotomya arazisine yerleştikleri anlaşılmaktadır.”

Bu konuyu yazdır

  ÇANAKKALE SAVAŞI GÖRGÜ TANIKLARI OLAN 3 YENİ ZELANDALI ASKERLERİN AÇIKLAMASI
Yazar: Spiritüeller - 20-06-2017, Saat: 22:23 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

12 Ağustos 1915

Aşağıda anlatılanlar , bu tarihte gerçekleşmiş garip olayın bir dökümüdür. Bu olay , savaşın en şiddetli ve son anlarında , gün ışığında , Anzak Suvla Koyu 60. tepede gerçekleşti Gün ağarırken gök berraktı. Görünürde 6 ya da 8 tane , hepsi birbirinin eşi olan ,ekmek somunu biçimindeki bulut 60.tepenin üstünde yayılmış duruyordu.O sırada saat de 6 ya da 8 kilometrelik bir hızla güneyden meltem esmesine karşın , bu bulutların biçimleri de yerleri de değişmiyordu.

Meltemin etkisiyle kayıp gitmediler. Bulunduğumuz yere göre 60 derecelik bir yükseklikte asılı duruyorlardı; yani tepenin 150 metre üstündeydiler. Bulut kümesinin tam altına gelen yerde , toprağın üstünde duran aynı boyut ve biçimde duran bir bulut daha vardı. Yaklaşık 250 metre uzunluğun da 65 metre yüksekliğinde ve 300 metre genişliğindeydi. Bu bulut oldukça yoğundu, yapısı katı maddeymiş gibiydi ve İngilizlerin bulunduğu savaş yerine 900 – 1100 metre uzaklıktaydı

Bütün bunları Yeni Zelanda Kıtasının 1.Sahra birliğine bağlı 3. Bölük deki 52 asker gördü.Türk birliklerinden ise 100’e yakın askerin bu olayı birebir gördüğüne şahit olduk.Yeni zelandalıların aralarında bizde vardık. İçinde bulunduğumuz siperden güney batı doğrultusun da 1350 metre öteye yere inmiş olan bulut duruyordu. Bulunduğumuz yer 60. tepeye göre 90 metre daha yukarıda olduğundan ,üst den görebiliyorduk.


UFO_horizo-600x330.jpg

Bulut daha sonra Kayacık Dere denilen kuru bir derenin yatağına doğru ilerlediğinde , onun daha önce durduğu zemini bütünüyle görebildik.Bu bulutta , öbürleri gibi açık gri renkteydi. Daha sonra Norfolk Alayı’ndan askerlerin bu kuru dere yatağından harekete geçerek 60 . tepeye doğru uygun adım yürüyüşe geçtiğini fark ettik. Buluta vardıklarında , hiç çekinmeden dost doğru içine girdiler. Ama yeniden içinden çıkıp , 60. tepede savaşa katılan hiç kimse olmadı..Bir saat sonra , askerlerinin sonuncusu da görünmez olunca , bulut sanki yükünü almışçasına yerden yükseldi. Herhangi bir bulut gibi, yukarıda duran öbür bulutlara ulaşıncaya kadar yavaş yavaş havalandı.

Bulutlara yeniden baktığımızda, tıpkı kabuğun içindeki bezelyeler gibi görünüyorlardı.O ana kadar yukarıdaki bulutlar yerlerinde duruyorlardı. Yerdeki bulut yükselip aynı hizaya gelir gelmez , ansızın kuzeye doğru uzaklaşmaya başladılar. Trakya yönüne doğru gittiler. Üç çeyrek saat içinde de gözden kayboldular.Savaş sonunda bu askerler kayıp yada yok edilmiş sayıldı. 1918 yılında Türkiye işgal edildiğinde , İngiltere’nin Türkiye’den ilk isteği de , askerlerinin geri verilmesi oldu. Türkiye’de, bu askerlerin ne tutsak alındığını , ne de bunlarla karşılaşılmış olduğunu söyledi. Varlığını bile bilmiyorlardı.. Anzak çıkarmasının 50. yılında , geçte olsa ,aşağıda imzası olan bizler , anlattığımız bu olayın kelimesi kelimesine doğru olduğunu beyan ederiz.”


ob_7935b4_ufo-film43-1280x720-v2.jpg
RESİM TEMSİLİDİR


İMZALARI BULUNAN İNGİLİZ VE YENİ ZELANDALI BAZI GÖRGÜ TANIKLARI
İstihkam eri 4/165 künyeli F. REİCHARDT , Malata , Bay Of Plenty.
İstihkam eri 13/416 künyeli R.NEVNES, 157 King Street , Cambridge.
J.L.NEWMAN , 75 FREYBERG STREET, OCTUMOCTAİ , TAURANGA
Patrick Soligerie 23 sarbouth street new mexico-USA
Lamberdige Catwan 14 Salzbrogh Edinsbrough-England
J.William Admins 96 maltowore London-England
Jamonn Richards 55 Baltimore-USA
TÜRK ŞAHİTLERDEN BAZILARI
Karahasanoğlu Ahmet….Sazlıdere 7.piyade tugayı
İdris oğlu Yakup………….Conkbayırı 12.piyade tugayı
Çavuş Sadullah oğlu Recep……8.kolordu 14.alay komutanlığı
Çavuş İbrahim oğlu Mehmet…..8.kolordu 9.alay komtanlığı
Komutan Müteakkim oğlu Rıza….12.alay komutanlığı
Er Necmettin oğlu Hüseyin……5.piyade tugayı-4.bölük
Er Hacı Nuri oğlu Ahmet Sabri…5.piyade tugayı-4.bölük
Er Süleyman oğlu İsmail……….5.piyade tugayı-6.bölük
Reichardt ve arkadaşlarının verdikleri ifadede birde ek bölüm var. Çanakkale Savaşıyla ilgili resmi bir tarihçeden alınmış. Bu tarihçede Norfolk Alayından askerlerin kayboluşuyla ilgili şunlar yazılı:

“Mevsimsiz ortaya çıkan bir sis tarafından bu askerlerin tümü yutuldu. Bu sis güneş ışınlarını çok güçlü bir şekilde yansıtıyordu. Topçulara hedef gösteren askerlerin gözleri kamaştı. Hedef bilgisi gelmediği için, top ateşi bir süre kesildi. Sisin yuttuğu askerleri daha sonra ne gören oldu ne duyan.

Bu konuyu yazdır

  YILDIZ TOHUMLARI, BEDENE GİRENLER, IŞIK İŞÇİLERİ
Yazar: Spiritüeller - 20-06-2017, Saat: 22:20 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bir gezegen, kutupluluk entegrasyonu için seçildiğinde, orada herkes için eşsiz bir fırsat doğar. Bu dünya artık bireylerin çatışmaları yaratan hatıralarından bağımsızca, kendi farklılıkları üzerinde çalışabilecekleri bir yer olur. Bir amnezi(unutkanlık) peçesi gerekeni yapar. Çok fazla insan Dünya’ya bu amaçla gelmiştir. O’nlar kendi halklarının son umutları, dünyalarının batmaktan kurtulması için son şanslarıdırlar. Bunlar yıldız tohumları ve bedene girenlerdir. İhtiyaç duydukları çözüm fırsatı için uzmanlıklarını kullanacaklar. İşte bu,  size neden “Siz evrenin umudusunuz” deyişimizin nedenidir. Aşağıda yıldız tohumları, bedene girenler ve ışık işçileri hakkında açıklamalar bulacaksınız.

Yıldız Tohumları:
Dünya üzerindeki herkes dünyaya ait değil. Burada başka gezegenlerden ve medeniyetlerden, hatta bu ve başka evrenlerden olanlar var. Ve her ne kadar burada insan bedenleriyle yürüyor olsalar da çoğu insan olmayan formlara sahipler. Pek çoğu dünyadaki mevcut hayvan ve diğer yaşam formlarını andıran kendi gerçek formlarına sahipler. Örneğin, Sirius yıldız sistemindeki bir gezegende yaşayan, Nommos adlı ırkın varlıkları yunuslara çok benzerler. Yıldız tohumu kimliğine işaret eden başka faktörler de vardır.

– Yoğun yalnızlık duygusuna sahiptirler.
– Buradaki mevcut ailelerine ait olmadıklarını hissederler.
– Yıldızlara yoğun ilgi duyarlar ve hatırlayamadıklarını ama yuvalarının oralarda bir yerlerde olduğu hissederler.
– Erken yaşlarda dünyanın gidişatını sorgulamaya başlarlar. Çoğunluğu ailenin kara koyunlarıdırlar (uyumsuzları/yüz karaları).
– Metafiziğe yönelirler, yalnız hissetme ve dünyaya yabancılıklarının nedenlerini ararlar.
– Çoğu, karşı cins ebeveyniyle ters/zıt bir ilişkiye sahiptir.
– Yıldız tohumlarının çoğunun yüzü annelerine ancak geri kalan vücut özellikleri babaya benzer ya da diğer bir deyişle bu hangisinin dünya dışına ait yıldız tohum olan gerçek ebeveyn olduğuna bağlıdır. Bunun da bir nedeni vardır.
– Vücut ısıları normal vücut ısısının biraz altındadır ve sıcaklıkla baş edemezler.
– Yıldız tohumları ve bedene girenlerin çoğu DNA yeniden kodlanması/Yükseliş için gerekli olan Kristal Gene sahiplerdir. Kristal gen bir kez aktive olduğunda, kişi diğer boyutlardan varlıkların daha net rehberliğine kavuşur. Bu bir tür rehberlik sistemi gibi çalışarak bireyi beklenen görevinde ilerletir. Bu gelişme, DNA Yeniden Kodlanması sırasında bireyin anlayışını hızlandırarak DNA’nın tekrar derlenmesinin önünü tıkayan duygusal blokajların temizlenmesini sağlar.
– Çoğu enerji ızgarası ya da vorteks çalışmalarına çekilmişlerdir.

27140.jpg

Orak bir nokta olarak yıldız tohumları 3 ebeveyne sahiptir. İki Dünyalı ve bir de dünya dışı ebeveyn. Örneğin bir dünya dışı baba olabilir. Bu durumda Dünyalı ebeveyn bir vekildir. Aynı zamanda bir çocuğun, her birinin yıldız tohumu DNA’yı yaratmak için katkıda bulunduğu iki veya daha fazla dünya dışı babası olduğu durumlar da vardır. Bunlar çok nadir durumlardır ve burada bahsetmek istemiyorum.

Dünyalı ebeveynin yıldız tohumu çocuğu sevip kollayacağına dair Dünyalı ebeveyn ile dünya dışı ebeveyn arasında bir kontrat vardır. Çoğu zaman bu Dünyalı ebeveynin kendisi de bir yıldız tohumudur.

Yıldız tohumu çocuklar dünyadaki ebeveynlerince doğumda kabul edildiğine emin olunması amacıyla daha çok bir tür vekil dünya ebeveyni gibi olurlar. İnsan ırkları evrenimizde en az verimlilerden(doğurganlığı düşük) olduğundan dünya dışı ebeveynler çoğu durumda insan kökenli değildir.

Yıldız tohumları burada kendi medeniyetlerinin temsilcileri olarak bulunmaktalar. Amaçları kendi yuva dünyalarındaki üyeleri tarafından ruhsal evrimlerini engelleyen kendi ruh gruplarındaki bazı sorunları aşmak için kullanılabilecek şablonlar yaratmaktır.

Bana bu dünyaya 144.000 medeniyetin yıldız tohumu olarak bir miktar insan gönderdiği söylenmiştir. Bu medeniyetler çok sevdikleri dünyadaki çocuklarını yakından takip ederler. Gerçek ebeveyn olan ve dünyadayken ona rehberlik eden, genellikle yıldız tohumu ebeveyndir. Anladığım kadarıyla bu eski çağlardan bu yana neden bu kadar çok ziyaret aldığımızın kanıtıdır. Yuvalarındaki aileler dünyadaki aileleriyle aralarındaki sevgi bağını ve iletişimi sağlamak için pek çok yol kullanmaktalar. Bu aynı zamanda bu kadar çok medeniyetten geminin şimdi burada, Dünya yörüngesinde bulunmasının da nedenidir. Burada aileleri bulunduğundan Dünya’nın yükselişini görmeyi hak ediyorlar.

Bedene Girenler:
Bedene girenler dünyadaki bir insanın bedenine giren ancak başka boyutlardan olan varlıklardır. Her durumda da bunun gerçekleşmesi doğum öncesi bir kontrata bağlıdır.
Bazı bedene girmeler çok genç yaşlarda olur, ama bu bir kural değildir. Çocuk yaşta bir bedene girme gerçekleşirse bu gelen ruhun görevi için çocukluk tecrübesine, ergenlik yaşamasına gerek duyduğu içindir. Çocukluk ve ergenlikte bedene girenler genellikle yetişkinliğe ulaşmadan önce uyanmazlar. Bu onların olgunluğu yaşayıp hayat tecrübesi kazanmalarına fırsat verilmesi gerektiğindendir.

Üç tip bedene girme durumu vardır:
– Tam ruh değişimi – Konak ruh bedeni tamamen terk eder.
– Ruh tutunması – Konak ruh bedene gireni karşılar ve bir süre gelen ruhla birlikte kalır.
– Anlık bedene girme  – En az karşılaşılır ve en çok tecrübe gerektiren bedene girmedir. En sık olarak kadim zamanların şifacıları tarafından kullanılırdı. Bu tip bir bedene girmede ruh aslında kendi dünyasında iken bilincini bizim dünyamızdan canlandırdığı bir konak bedene projekte eder. Bedene giren ruh asıl yuvasındaki diğer hayatını sürdürmek için uyku anında bedeni terk etmek durumundadır. Bu tip bedene girmeler geçicidir ve ancak belli bir görev boyunca sürer. Konak ruh bedene girenin görevi tamamlandığında geri dönebilir. Bu konak ruhlar genellikle de zaman şifacılarıdırlar.

Bedene-girenlerin belirtileri:
– Genellikle konak ruhun hayatındaki ciddi hastalık, araba kazası gibi travmatik olaylar anında gerçekleşir. Çoğu bir ölüme yakın deneyimi sırasında gerçekleşir. Bu tip yer değiştirme bedene girme durumlarının en ortak şeklidir, ancak tek yolu da değildir. Yine de çoğu giriş konak bilinçsizken meydana gelir.
– Ense ve omuzlarda bedene girişle başlamış ağrılara sahip olma.
– Ailenin içindeki hilekârmış gibi hissetme.
– Giyim, dekor ve gıda gibi çeşitli tatlarda ani değişim.
– Kariyer ve hobilere olan ilgide ani kayıplar. Aniden spiritüellik içeren yeni uğraşlar bulma ve onlara bağlanma.
– Aile ve arkadaş ilişkilerinde ani değişim. Bazı ilişkiler uzaklaşırken bazıları da güçlenebilir.
– Bedene giriş gerçekleştikten genellikle 2-3 yıl sonra boşanma/ayrılıklar olur.
– Şu anda hatırlayamadıkları, tamamlamaları gereken bir görevleri olduğu inancına sahiptirler.
– Bazı bedene girenler yuvalarının ya da gemilerinin hatırlanabilir anılarına sahiptirler.
– Bedene girenler genellikle Kristal Geni taşırlar.
– Çoğu enerji ızgarası ya da vorteks çalışmalarına çekilmişlerdir.
Bedene girenler enkarnasyonlarının büyük bölümünü varoluşun başka bir düzleminde geçirip buraya sonradan enkarne oldukları için dünyadaki rolleri diğerlerine göre çok daha zorludur.

Işık İşçileri:
Işık işçileri Dünya ve İnsanlığın yükselişinde kendi üstlerine düşeni yapmayı seçmiş olan insanlardır. Işık işçisi aktif olarak spiritüel yolda olanlar için kullanılan bir tabirdir. Tüm ışık işçileri, yıldız tohumları ya da bedene girenler olmak zorunda değildir ve gerek bedene girenler gerekse de yıldız tohumları spiritüel yolu izlemede ve başkalarına destek olmada bilinçli seçimlerini yaptıkları zaman ışık işçisine dönüşürler.

Işık işçisi aynı zamanda Eterik Siriuslu ya da Orion kökenli olan insanların ruh grubundakiler için kullanılır. Bu grup aynı zamanda İlk Büyük Galaktik Savaş’dan kurtulan Lyra insanlarının kalıntılarıdırlar. O’nlar bu dünyanın mirasçılarıdırlar ve burada en uzun süredir bulunanlardan olarak buranın yerlisi sayılırlar.

Bu konuyu yazdır