Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 991 kullanıcı aktif
» 1 Kayıtlı
» 990 Ziyaretçi
ceylaninreallife

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 338
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 309
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,014
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,139
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,083
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,152
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,525
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,287
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173

 
  Bu Yazıdan Sonra Her Akşam Ayak Masajı Yapacaksınız
Yazar: Archilles - 29-06-2017, Saat: 15:09 - Forum: SAĞLIK - Yorum Yok

Tüm enerji ayaklarımızdan geçer. Vücudunuzdaki negatif enerjiyi temizlemek ve huzurlu bir gün geçirmek için her akşam bir dakikalık ayak masajı uygulamalısınız. Ayak masajı yaptığınızda bedensel sinirler rahatlar ve fiziksel, ruhsal olarak iyi hissederiz.

Uzak doğu antik terapi yönteminde tüm organların ayakta belli noktalarda karşılıkları olduğu ve buralara yapılan masaj ile bağlantılı bölgelerin sinirsel rahatlama yaşayacağı söyleniyor. Refleksoloji ile yapılan bilimsel araştırmalar mevcut. Refleksolojinin amacı vücutta sıkışan negatif enerjinin bu noktalara uygulanacak masaj ile atılmasını sağlamaktır. Ayak masajı ile ruhsal enerjimizi pozitif yükleyebiliriz.

refleksoloji-ayak-masaj%25C4%25B1-tablosu.jpg

! Önemli Not: Bu tıbbi bir tedavi yöntemi değildir. Herhangi bir rahatsızlığınızda önce uzman doktora başvurunuz. Bu alternatif bir terapi yöntemi önerisidir.

Kasları gevşetir
Kan akışını ve ter salgısını artırır
Depresyon ve anksiyete belirtileri hafifletir.
Odaklanmayı güçlendirir.
Adet öncesi belirtileri hafifletir
Cilt sağlığını destekler
Vücut Sağlığını destekler

Ayak masajını bir dakika boyunca iki ayağınıza da hafifçe uygulayabilirsiniz. Bu yöntemi doktorunuza danışarak uygulamanız tavsiye edilir. Ayaklara yapacağınız masaj 15 dakikanın üzerinde olmamalıdır. 

Bu konuyu yazdır

  Bir Kadına Evlenme Teklifini, BURCUNA Baktıktan sonra yapın.
Yazar: Emka - 29-06-2017, Saat: 13:10 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

  • Koç Burcu Kadını

Koç kadını bir erkekten korunmayı, gözetilmeyi beklemez. O, yaşamında kendi yolunda giden güçlü bir kadındır. Bu yolda ona eşlik edecek, kendisi gibi güçlü bir arkadaş ister. Ona sunacağınız romantik bir akşam yemeği, doğal güzellikler içinde dinlenme tesisinde tatil tekliflerine sıcak bakmaz. Birlikte izleyeceğiniz bir basket maçı veya Bungy-jumping gösterisine ise koşarak gelir. Şefkat ve sevgi yerine ihtiras ve cinselliği tercih eder. Kendisi gibi aktif, güçlü ve özgür erkekleri sever.Bir spor karşılaşmasında takımın as oyuncusuysanız ve, o da izleyiciler arasında ise mutlaka size aşık olacaktır.

Karşı koyamayacağı teklif

“Paraşütle atlama kurslarına gidiyorum, sen de gelir misin?”

 

  • Boğa Burcu Kadını

Boğa kadını önce aşk ve sevgi ister. Sonra ise hiç kuşkunuz olmasın “para” diyecektir. O, yaşamın güzelliklerinden olabildiğince yararlanmak isteyen hayat dolu bir kadındır. Bunun için de er veya geç paranın gerekli olacağını bilir. Çalışkandır, beraber olduğu erkeğin de çalışkan olmasını ister. Onun için birlikte kazanılan servet, birlikte tadılacak güzelliklerdir. Doğayı, hayvanları, çocukları ve bu zevkleri de onunla paylaşacak erkekleri çok sever.

Karşı koyamayacağı teklif

“Akşamki davetten önce bir kuyumcuya uğramaya ne dersin?”

 

  •  İkizler Burcu Kadını

Bu havai kadını sürekli aynı kişiyle aynı çatı altında yaşarken görmek zordur. Bu yüzden kıskanç bir erkekle asla beraber olamaz. Onun ufak tefek flörtlerine göz yumacak biri ile rahat eder. Bu, onun için bir oyundur. Bu oyunu onunla paylaşacak erkeklere hemen ilgi duyar. Bunun yanı sıra kendisi ile uzun uzun konuşup tartışacak zeki ve kültürlü erkeklere de hayır demez. Çünkü bu zeki kadının sürekli beyin jimnastiği yapması gerekir. Ruhu her yaşta genç kaldığı için orta yaşlarında genç erkeklerle beraber olmayı sever. Ömür boyu seyahat ve flört edebilecek bir erkeğe hayır demez.

Karşı koyamayacağı teklif

“Bu hafta sonu bensiz bir tatile ne dersin?”

 

  • Yengeç Burcu Kadını

Yengeç kadını, bir erkekten; önce kendine, sonra da çocuklarına baba olmasını bekler. Ailesine ve evine düşkündür. Bu konularda saygı ve anlayış bekler. Sevdiği erkeği evinde ağırlamaktan hoşlanır. İlle de bir restauranta gitmek için onu zorlamayın. İyi bir ahçıdır. Problemlerini kendi başına çözebilecek kadar güçlü olmasına karşın ona yol göstermenizden hoşlanır. İhmal edilmeye tahammülü yoktur. Aksi halde başka limanlara sığınabilir. Ufak tefek kaprislerine göz yumarsanız sizi daha çok sever.

Karşı koyamayacağı teklif

“Bu akşam evde kalıp nefis bir yemek yapalım mı?”

 
  • Aslan Burcu Kadını

Aslan kadını bir erkekten önce saygı bekler. O bir kraliçedir. Eleştirilmekten nefret eder. İltifatlara ise bayılır, özellikle başkalarının yanında olursa! Onu çadırla seyahat etmeye veya mütevazi bir restauranta götürmeye çalışmayın. O, herşeyin muhteşem olmasını ister. Başarıyı sever, başarılı erkekleri de… Çekingen ve romantik erkeklerden hoşlanmaz. Onun sevgisinden önce saygısını kazanırsanız size aşık olması uzun sürmez.

Karşı koyamayacağı teklif

“Şehrin en saygın ve güzel lokantasında bu akşam yer ayırttım. Bana eşlik eder misin?”

 

  •  Başak Burcu Kadını

Başak kadını için her erkek çözülmesi gereken bir vakadır. Bu yüzden kendinizi hemen ele vermemeniz gerekir. Sizi çözmesi ne kadar uzun zaman alırsa o kadar uzun süre beraber olursunuz. Ona boşuna kendinizi anlatmaya çalışmayın. O, sizin hiç bilmediğiniz yönlerinizle uğraşır ve kısa sürede kendinizi psikolog sandalyesinde hissetmenize yol açar. Başak kadını ile beraber olacak erkeklerin her şeyden önce zeki olmaları gerekir. 24 saat beraber olsanız da size mektup yazabilir. Bu oyuna katılıp mektuplarına cevap yazarsanız ömür boyu yazışacağınızdan kuşkunuz olmasın.

Karşı koyamayacağı teklif

“Bir satranç partisine ne dersin?”

 

  • Terazi Burcu Kadını

Terazi kadını uyumlu bir beraberlik ister. Beraber olacağı erkeğin karakteri, aile yapısı, eğitim düzeyi, boyu, kilosu kendine uygun olsun ister. Şayet uzun boyluysa siz de orta boylu, bu, onun için problem teşkil eder. Futbol maçı seyrederken bağırıp çağıran, konuşurken sesini yükselten erkeklere tahammül edemez. Kendine uygun olduğunu düşündüğü erkekle hemen evlenmek isteyebilir. Çünkü onun için uyumlu beraberlik evlilik demektir. Sanatçı veya sanata ilgi duyan erkekleri sever. Sanatçı olmasanız bile ara sıra resim yapıp bir enstrüman çalıyorsanız, size hayranlık duyar.
 
kad%25C4%25B1nlar%25C4%25B1n-burcana-Bak...f-edin.jpg

  •  Akrep Burcu Kadını

Akrep kadını tutkuludur. Bir erkekten çok fazla şey beklemez. Hatalarıyla, kusurlarıyla sevmeyi bilir. Katlanır, görmezlikten gelir. Ama ihaneti hiçbir zaman affetmez. Akrep kadını ile beraber olan erkek şanslıdır. Çünkü başka hiçbir kadın onu bu kadar sevemez. Şanssızdır. Çünkü onu aldatırsa ömür boyu sevilmeden yaşar.

Karşı koyamayacağı teklif

“Senden başka hiçbir kadının olmadığı bir adada yaşamaya ne dersin?”

 

  • Yay Burcu Kadını 

Ana diliniz, doğduğunuz ülke farklıysa bir Yay kadınıyla berabersiniz demektir. Yay kadınları yabancı erkekleri sever. Sporcuları da… Çünkü sağlam kafanın sağlam vücutta olduğunu bilir. Bunalımların, derin sorunların adamıysanız yanına yanaşmayın. Kıskanç erkeklere tahammül edemez. Çünkü sizinle beraberken başka bir erkek arkadaşı ile seyahate gider, art niyet gözetmeksizin. Özgürlüğünü kısıtlayacak olursanız en son görüşmeniz telefonla uluslararası elveda görüşmesi olur. Sizden kaçabilmek için mümkün olan en uzak ülkeye gitmiştir.

Karşı koyamayacağı teklif

“You can go your own way.”

 

  • Oğlak Burcu Kadını

Oğlak kadını ile beraber olmak için beklemeniz gerekir. Muhtemelen o da sizi uzun zamandır bekliyordur ama bunu hemen belli etmez. Acele ederseniz kaçar. Sizi tanıması ve güven duyması için zamana ihtiyacı vardır. Gerçekçidir, boş hayallere bel bağlamaz. Kısa süreli heyecanlar peşinde koşmak yerine uzun süreli sağlam ilişkileri tercih eder. Sorumluluk sahibi, sevecen, sıcak kanlı, mizah anlayışı olan erkeklerden hoşlanır. Aniden alınan kararlardan, son anda yapılan planlardan hoşlanmaz. Onu bir yere davet etmek istiyorsanız bunu en az bir hafta önceden yapmanız gerekir.

Karşı koyamayacağı teklif

“Bir yıl sonra evlenmeye ne dersin?”

 

  • Kova Burcu Kadını 

Tutucu ve kıskanç mısınız? O zaman bu kadına yaklaşmayın zaten siz de onu uzaktan bile görseniz imkansız olduğunu anlarsınız. Çünkü Kova kadını dış görünüşü ile bile tutucu insanları çileden çıkartabilir. Romantizm en son başvurmanız gereken silah olmalıdır. Romantik bir aşıktan çok, macera sever bir arkadaşla beraber olmayı tercih eder. Onu elde etmenin tek yolu arkadaşlığını kazanmaktır. Sürprizlere hazırlıklı olmanız gerekir. Çünkü nerede, ne zaman, ne yapacağını kestiremezsiniz. Çok çabuk aşık olur ve çok çabuk bıkabilir. Bu kısa sürede dostluğunu kazanabilirseniz uzun süre sizinle beraber olur.

Karşı koyamayacağı teklif

“Ne zaman istersen beni ara.”

 

  • Balık Burcu Kadını 

Bu romantik, hassas kadını hafife alırsanız büyük bir yanılgıya düşmüş olursunuz. Çünkü; o hülyalı bakışları, yaşlı gözlerinin arkasında her tür zorluğun üstesinden gelebilecek güçlü bir kadını saklar. Onu elde etmek için en kötü gününüzde yanına gidin. Hemen kendinizi iyi hissetmeniz için elinden geleni yapmaya başlar. Balık kadını için yardım etmek, aşık olmak demektir. Yaptığınız hataları bağışlar, kaprislerinize, huysuzluklarına ses çıkartmaz ama ona kabalık ederseniz; yüzünüze gülmeye devam ederken yavaş yavaş uzaklaşır ve siz nasıl olduğunu anlamadan hayatınızdan çekilip gider. Bu ayrılık sonrası ağlayıp üzüleceğini umarsanız yanılırsınız, çünkü hafızası çok güçlü değildir.

Karşı koyamayacağı teklif

“Lütfen bana yardım et”

Bu konuyu yazdır

  MELEKLER MADDİ BOLLUK VE ZENGİNLİK İÇİN MESAJLAR GÖNDERİYOR
Yazar: Emka - 29-06-2017, Saat: 06:16 - Forum: MELEK MESAJLARI - Yorum Yok

Maddi ihtiyaçlarını karşılamak için sezgilerini takip et. Meleklerin sana sezgilerin yolu ile mesaj gönderiyor.
Bu sezgiler genellikle içsel bir biliş, fısıltı yada parlak bir fikir olarak sana geliyor. Mesajları alınca egonu araya sokmadan çalışmaya başlamalısın. Unutma ki sadece dilek dileyip beklemek yetmez. Sezgilerini gerçekleştirmek için çaba harcamalı, her zaman denediğin yöntemlerin biraz dışına çıkmalısın.

Korku ve bütün endişelerinizi meleklerinize bırakın. Aklınıza parlak bir fikir geldiğinde '' _Hadi canım, işe yaramaz, çok zor nasıl olacak? '' gibi olumsuz olumlamalar ile kendi önünüze set çekmeyi bırakın.
Çalışma: Bolluk ve bereket ile ilgili konularda Baş Melek Ariel ile çalışabilirsiniz. Enerji rengi toz pembedir. Yaşam amacınız ve dileğiniz için gerekli olan her türlü desteği kendinize çekmenize yardımcı olacaktır.
'' Sevgili Baş Melek Ariel lütfen maddi bolluğun ve bereketin bana akmasını engelleyen, önümde ki bütün engelleri sevgi ile şifalandır. ( Gözlerinizi kapatıp, elleriniz dizlerinizin üzerinde yukarıya doğru açık. Bacaklar çapraz olmayacak, ayaklar yere tam basacak şekilde, Tepe çakranızdan akan toz pembe bir ışık imgeleyin. Duru görüsü açık olanlar Beş Melek Ariel'in sevgi dolu renklerini yada kendisini çalışma sırasında görebilir, sıcak enerjisini içinizde hissedebilirsiniz. )


19059734_813589312152805_8234432539115755516_n.jpg


Tepe çakranızdan akan ve bütün enerjisel alanıza ve fiziksel bedeninize dolan toz pembe enerjiyi imgeleyin. Her türlü negatif blokajlarınızın çözülüp şifalandığını hissedene kadar ( en fazla 20 dk yeterlidir.) devam edin çalışmaya... Ardından da altın sarısı enerjisi ile bütün bolluğun bereketin ( paranın ) bütün auranızı ve fiziksel bedeninizi doldurduğunu hatta taştığını imgeleyin. (Ortalama 10 dk yeterlidir)..
Aldığınız her derin nefeste daha çok doluyorsunuz.. Derin ve uzun nefesler alıp yavaşça bırakın. Çalışmadan sonra bütün meleklerinize ve Beş Melek Airel'e teşekkür edin...''

Ve Öyle de Oldu .. Şükürler olsun ...Deniz Tarhan.

Bu konuyu yazdır

  Kendiniz Hakkında Bilmediğiniz 7 İlginç Psikolojik Gerçek
Yazar: EvrimBilge - 28-06-2017, Saat: 17:20 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Bu içerik beyninizi açacak! Psikolog ve nörologlar her gün beyinle ilgili yeni bir keşif yapmakta ve bunlardan bazıları farkında olmadan yaptığımız şeyleri açıklıyor.

Aşağıda 7 psikolojik gerçeğin bilimsel açıklaması ve bunları Çekim Yasası’yla çalışırken nasıl yararınıza kullanabileceğinizle ilgili detaylar yer almakta.

İşte Bilmediğiniz O 7 Gerçek

1.Hepimizde “İstem Dışı Körlük” Var
İstem dışı körlük yüzünden insanlar görüş alanlarındaki önemli değişiklikleri fark edemeyebilirler. Bu sebeple her zaman gözünüzün önündeki önemli şeylerin bilinç seviyesinde farkında olamayabiliyorsunuz.

Mesela ruh eşinizle karşılaştığınız zaman anlayacağınızı düşünseniz de arka planda o kişiyi ilk bakışta fark edemeyebilirsiniz bile!

Evrenin gönderdiği işaretler, fırsatlar ve önemli dersleri görmek için daha yoğun bir çaba sarf edin.

Ve zihninizi açık tutun. Çünkü “istemsiz körlüğün” yanı sıra beynimiz şeyleri tek bir bakış açısından algılamaya da alışkındır.

Yazının başındaki fotoğraf gözleriniz ve beyninizin sizi nasıl yanıltabileceğine dair var olan kanıtlardan yalnızca biri. İlk baktığınızda yandan bir erkek profili mi gördünüz, yoksa karşıdan mı? Fotoğrafın farklı bir versiyonunu görmek için başka bir açıdan bakmanız gerekti, değil mi?

2.Kararlarınızın Çoğu Bilinç Dışı Veriyorsunuz
Bir şey satın alıyor ya da hayatınıza dair önemli bir karar veriyor da olsanız bir artı eksi listesi yapar ve bunun son kararı vermenizde etkili olan şeyler olduğunu düşünürsünüz.

Aslında bilinç dışı karar verme faktörleri daha etkilidir (sosyal geçerlilik ve tutarlı bir kişilik sergilemenize yardımcı olanlar gibi).

Mesela yeni bir laptop alırken yaptığınız araştırmalara dayanarak karar verdiğinizi sanıyorsunuz. Düşünüyorsunuz ki tüm faktörleri mantık çerçevesinde analiz ettiniz: fiyat, garanti ve iade politikaları, hangi programları kuracaksınız, ne kadar alana ihtiyacınız olacak vb.

Yine de son kararınızda bilinç dışı faktörlerin etkisi olacak.

Örneğin, “Hep bundan istedim, çünkü filmlerde gördüm ve havalı olduğunu düşünüyorum” (sosyal geçerlilik) ya da “Her şeyin en yenisini istiyorum, bu yüzden hemen şu an ihtiyacım olmasa bile en yeni modeli alacağım” (kişilik) gibi.

Bu, bilinç dışı karar vermenin kötü ya da irrasyonel olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, her gün maruz kaldığımız bilgi yığınını işlemekte bazen zorlanan bilinçli zihnimize yardımcı bir tür araç. İşte bu sebeple karar verirken dikkate almamız gereken “içgüdülerimiz” var.

İç sesinize güvenmeniz önemli olsa da (olumlu ve hoşa giden sonuçlar sağlayan bir çevre yaratma gibi şeyler yaparak) daha pozitif düşünmek için zihninizin bilinç altını “eğitmeniz” de size oldukça fayda sağlayacaktır.

“Başarınızı engelleyen” bilinç altı etkenlerini tespit edip engelleri ortadan kaldırmakla işe başlayın.

Sizi engelleyen ne gibi inançlara sahip olabileceğinizin farkına varmak zor ise (ama yine de içinizde sizi engelleyen bir şey olduğunu hissediyorsanız) internette bunları keşfetmeye yönelik ücretsiz testler bulabilirsiniz.

Ancak bu şekilde daha pozitif bir insan haline gelebilir ve isteklerinizi gerçekleştirebilirsiniz.

55ea0bdef018fbb8f866e423.jpg


3.Cümleler Uzadıkça Daha Hızlı Okuyabilseniz Bile Yine De Daha Kısasını Tercih Ediyorsunuz
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki hızlı okuma için bir cümlede gereken ideal karakter sayısı 100’dür. Ancak biz genelde satır başına 45-72 karakter okumayı tercih ediyoruz.

Bu özellikle ilham verici posterler ya da post-it notlar hazırlarken ya da hayallerinizi yazdığınız çalışma tahtanızı tasarlarken işinize yarayabilir.

Daha kısa cümlelerle daha pozitif bir psikolojik deneyim yaşayabilirsiniz.

4.Tek Seferde Yalnızca 3-4 Şey Hatırlayabilirsiniz
Tek seferde 10 kadar şeyi hatırlayabileceğinizi düşünseniz de insan hafızası ve bilgi analizi üzerinde yapılan son çalışmalar gösteriyor ki aslında sadece 3-4 parça bilgi hatırlayabiliyoruz.

Bunu göz önünde bulundurun ve aynı anda bir sürü şeye odaklanarak zaman kaybetmeyin.

Mesela eğer listenizde bu hafta yapacağınız ve sizi hayallerinize bir adım daha yaklaştıracak 10 şey bulunuyorsa şimdilik tüm dikkatinizi 3-4 tanesine verin.

Aynı şekilde, minnettar olduğunuz şeyleri yazdığınız bir ajandanız varsa aynı gün için 3-4 şey yazıp uyumadan önce onları düşünün.

Aynı zamanda tekrarlamadan ya da dikkatle odaklanmadan bu 3-4 bilgi parçasını zihninizde 20 saniye kadar tutabileceğinizi bilmekte de fayda var.

İşte ufak bir örnek: Biri size unutmamanız için bir telefon numarası (ya da içinde daha az sayıyla bir adres) verdiğinde ne yaparsınız? Yazacak bir kalem bulana kadar kendi kendinize tekrar edersiniz, değil mi? Bu beynimizin doğal bir tepkisidir.

Yani önemli şeyleri hatırlamak için birkaç dakika boyunca onları tekrar edin ki iyice hafızanıza yerleşsin.

Araştırmacıların bulduğu ve hatırlamaya değer diğer bir ilginç bilgi ise şudur: İnsanlar aynı anda 3 ya da 4’ten fazla seçenekleri olduğunda karar vermekte zorlanıyor. Bir dahaki sefere menüye baktığınızda 4’ten fazla (mesela) çay ya da kokteyl varsa karar vermekte nasıl zorlandığınıza dikkat edin.

Bu da demek oluyor ki kendinize hedefler koyarken 4’ten az görev seçmeniz gerekir. Yoksa odaklanıp önceliklerinizi belirlemede zorlanabilirsiniz.

(Pratiğe hemen bu yazıyla başlayabilirsiniz. Yazımızda 7 adet psikolojik gerçek bulunuyor. Siz de hemen kendinizi hepsini ezberlemeye zorlamadan en faydalı 3-4 tanesini seçip uygulamaya koyun.)

5.Nesneleri Yukarıdan ve Biraz Yandan Hayal Edersiniz
Objeleri biraz yukarıdan ve yandan hayal etmeye Kanonik Perspektif adı verilmiştir. Bu perspektif 1980lerde keşfedildi ve modern araştırmalar hala herkesin otomatik olarak bu şekilde zihinsel görseller yarattığını doğruluyor.

Deneyin ve görün. Arkadaşlarınızdan bir çay fincan resmi çizmelerini isteyin. 10 kişiden 9’u fincanın yandan ve hafif yukarıdan görünüşünü çizecektir. Fincanın tam yukarıdan görünüşünü çizen insan sayısı da çok az olacaktır. Peki neden?

Genelde fincanları hep o açıyla gördüğümüz için aklımıza gelen ilk görüntünün o olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak pek çok diğer nesne ile de yapılan deneyler gösteriyor ki objeleri kanonik perspektifle hayal etmek evrensel bir özellik.

Yaratıcı görselleştirme gibi Çekim Yasası tekniklerini kullanırken muhtemelen ideal çalışma ortamınızı, orada bulunan eşyalar ve hayallerinizdeki partnerinizi de aynı bakış açısıyla canlandırırsınız.

Bu bilgiyi cepte bulundurarak beyninize daha etkili ve çeşitli görselleştirme için başka açılardan görmeyi de öğretebilirsiniz.

Ne kadar perspektif varsa bu sizin için o kadar iyidir, ama bu farklı yöntemleri kazanmak için çalışmak lazım!

6.Hafızanızı Şekillendirebilirsiniz
Hafızanın doğası üzerinde çalışan nörolog ve psikologlar anılarımızın sürekli erişebildiğimiz video kayıtları gibi olmadığını, aksine bir olayı her hatırladığımızda başka bir şekilde aktive olan sinir kanalları olduğunu ve böylece değişebileceklerini göstermiştir.

Çekim Yasası’na odaklanıyorsak bu, geçmişteki negatif anılara odaklanmaya gerek olmadığı anlamına geliyor. Anlamı ve sizde canlandırdığı duyguları değişmez bir kalıp gibi görmek yerine hatıralarınıza bakış açınızı değiştirebilirsiniz.

7.Aynı Anda Aslında Pek Çok Şey Yapamazsınız
Üzerinde çalıştığınız şeyi bir an önce başarıyla tamamlama konusunda heycanla dolup taşmışsanız her şeyi bir çırpıda bitirmeye çalışmanız gayet normal!

Kendinizi süper-üretken hissetseniz de Proceedings of National Academy of Sciences’ta yayınlanan bulgulara göre insanlar aynı anda yalnızca tek bir şeye odaklanabiliyor.

Yani belli bir zamanda enerjinizi ayırmak için yalnızca tek bir hedef seçerseniz Çekim Kanunu’ndan en iyi şekilde ve yararınıza olacak şekilde faydalanırsınız. Daha da önemlisi, çıkacağınız basamakları birer birer belirlediğinizden emin olun. Aksi takdirde yalnızca gücünüzü boşa harcamış olursunuz.

Bu konuyu yazdır

  REPTİLİANLAR VE DÜNYADAKİ REPTİLİAN MAĞARALARI
Yazar: EvrimBilge - 28-06-2017, Saat: 14:03 - Forum: REPTİLİANLAR - Yorum Yok

Dünya yönetimi Icke, dünyayı uzaylıların yönettiğini söylüyor. Bu uzaylı sürüngen-insan melezlerinin de köklerinin Orta Doğu’da, yani Türkiye, İran ve Irak’ın bir bileşimi olan bölgedeki dağlarda yerin altında olduğunu ve oradan çoğalıp dünyayı kontrol altına aldıklarını anlatıyor. Tarihin çeşitli dönemlerinde aynı bölgeden tekrar tekrar çoğalıp yayıldıklarını söylüyor. Başka bir yazısında da bunların yerin altındaki mağaralarda yaşadıklarını söylüyordu.

Reptilian grubu bir çok ünlü/seçkin insanı ve pratik olarak her dünya liderini kapsıyor.Örneğin,İngiltere’nin Ana Kraliçesi, George W. Bush, Hillary Clinton, Harold Winson, Tony Blair. Bu insanların ya kendileri Reptilian veya sürüngenler için çalışıyorlar. Rothschilds, Rockefellers, İngiliz Kraliyet ailesi ve ABD’nin ve dünyanın geri kalanının idareci politik ve ekonomik aileleri bu AYNI soydan geliyor. Züppelik nedeni ile değil, genetik yapılarının sağladığını taşımak için – Reptilian – memeli DNA kombinasyonu onların şekil değiştirmesini sağlıyor.

Dinazoradamlar (dinosauroids), kertenkeleadamlar (lizardmen), Draconialılar ve Saurialılar gibi ifadeler de kullanılmaktadır. Sürüngen insanımsılar, doğaüstü güçlere sahip ve zekaca çok gelişmiş sürüngen-insan karışımı varlıklardır. Mitolojide, bilim kurguda ve okült çevrelerde geçen bir kavramdır. Bu teorilerden bazılarına göre Alpha Draconia adı verilen bir yıldız sisteminden gelmişlerdir. Riley Martin, John Rhodes ve David Icke gibi komplo yazarlarının kitaplarında bu yaratıklardan bahsedilmektedir. Komplo yazarı David Icke, dünyayı ve insanlığı kontrol altında tutan bir sürüngen insanımsılar grubundan bahsetmektedir. Hayli ileri bir iddiasına göre George Bush ve İngiliz Kraliyet ailesi bu sürüngen insanımsılar soyundandır.

Icke, Dünyanın “Elit” veya “İlluminati” olarak adlandırılan gizli bir grup tarafından yönetildiğini söylüyor. Gizli dünya hükümetinin, Babil Kardeşliği olarak bilinen Reptilian insansılar (sürüngen) ırkından oluştuğunu ve George W. Bush, Kraliçe Elizabeth II ve Kris Kristofferson dahil, bir çok seçkin figürün gerçekte Reptilian olduğunu yazdı. Sürüngen İnsanlar (Reptilian Humanoid and Illuminati) Komplo yazarı David Icke, dünyayı ve insanlığı kontrol altında tutan bir sürüngen insanımsılar grubundan bahsetmektedir. Hayli ileri bir iddiasına göre George Bush ve İngiliz Kraliyet ailesi bu sürüngen insanımsılar soyundandır. David Icke, 1990’dan beri, “dünyayı gerçekte kim ve ne kontrol ediyor konusunun ful – time araştırmacısı” oldu. Icke, Rothschild ailesi olarak bilinen küçük bir Yahudi grubunun da “Reptilian soyundan” olduğunu, Adolf Hitler’i finanse ettiğini ve.Nazilerin Musevi katliamını desteklediğini iddia etti. Icke, Rothschild’ların Yahudi değil, reptil (sürüngen) olduğunu belirtti. Gizli hükümet Icke’nin fikirlerinin kalbinde, dünyanın Rockefellers and the Rothschilds gibi bankerler ve işadamları tarafından finanse edilen gizli bir hükümet tarafından kontrol edildiği, Nazilerin Musevi Katliamının, Oklahoma şehrinin bombalanmasının ve 11 Eylül 2001 saldırısının, onlar tarafından finanse edildiği ve organize edildiği inancı vardır. Bu bireyler dünya çapında gerçekleşen olaylar düzenliyorlar, sonra elit kesim halkın ‘bir şey yapılmalı’ karşılığını alıyor ve sonra kontrolü/gücü arttırıyorlar.

Icke, bundan problem – reaksiyon – çözüm olarak bahsediyor. Reptilian İnsansılar 1999’da, Icke, Gezegenin Babil Kardeşliği olarak adlandırılan Reptilian (sürüngen) insansılar ırkı tarafından kontrol edilen Yeni Dünya Düzeni tarafından yönetildiğini yazdı. Şöyle yazdı: “Benim kendi araştırmam, Reptilian kontrolünün ve manipülasyonunun başka bir boyuttan dördüncü boyutun alt bölümünden yönetildiğini öne sürüyor. “Diğer insanlar, bunu alt astral boyut olarak bilir, kara büyü ritüelleri olan demonların ve kötü niyetli varlıkların yuvası…” Icke’ye göre, reptil melezi Reptilian – insan DNA’sı, onların eğer insan kanı içerlerse, sürüngenden insan formuna değişmelerini sağlıyor.

Reptilian grubu bir çok ünlü/seçkin insanı ve pratik olarak her dünya liderini kapsıyor.Örneğin,İngiltere’nin Ana Kraliçesi, George W. Bush, Hillary Clinton, Harold Winson, Tony Blair. Bu insanların ya kendileri Reptilian veya sürüngenler için çalışıyorlar. Rothschilds, Rockefellers, İngiliz Kraliyet ailesi ve ABD’nin ve dünyanın geri kalanının idareci politik ve ekonomik aileleri bu AYNI soydan geliyor. Züppelik nedeni ile değil, genetik yapılarının sağladığını taşımak için – Reptilian – memeli DNA kombinasyonu onların şekil değiştirmesini sağlıyor çünkü. Icke, Galler Prensesi Diana’nın öldürülmesinin nedeninin, Diana’nın, Charles ve Camilla’nın satanik bir ritüel ile kurban edilen bir çocuğa sahip olduklarını keşfetmesi olduğunu söylüyor. Ayrıca, Diana’nın sırdaşı Christine Fitzgerald’a göre, Diana’nın, İngiliz Kraliyet ailesinin sürüngenler ile bağlantıda olduğunu ve Diana’nın onların şekil değiştirdiklerini gördüğünü yazdı. Reptilian olan George W. Bush’un, 11 Eylül olayında anahtar bir rol oynadığını yazdı. Icke, ırksal ve etnik bölünmelerin sürüngenler tarafından geliştirilen bir illüzyon olduğuna ve ırkçılığın İlluminati’nin gündemini ateşlediğine inanıyor.

Reptilian ırkı negatif bir ırktır.Sürüngenimsi varlıklardır.Yılan gözü gibi çizik gözlü,pullu derili,kuyruklu ırktır.Griler gibi insan taraftarı olmayan reptilianlar tam olarak nerede yaşadıkları bilinmiyor bazı söyleyişlere göre tarihte mağaralarda yaşamış bazı söyleyişlere göre de andromeda galaksisinde yaşıyorlar.teknolojileri insanlardan üstün olsa da diğer ırklar kadar (Griler pleiadesliler Siriuslular) gelişmiş değil.Kendilerinden başka dostları yoktur. Bazı kaynaklarda ise reptilian ırkı şeytanımsı varlık olarak gösteriliyor.doğaüstü güçleri olan düşman varlıklar.

maxresdefault.jpg

Missouri  Mağaralarındaki Yeraltı Sürüngenleri  

Missouri Carthage yakınlarında , İki görgü tanığının ifadelerine dayanan bu olayda – 7 Mart 2004 – öğleden sonra  İki tanık ATV’lerini kasabaya yakın bir kamusal ve özel depolama tesisi olan Yeraltı olarak adlandırılan bir alana sürüyordu. Tesis, mağaralardan oyulmuş koca bir alan olup , eskiden Donanma için kurutulmuş binlerce gıdanın saklanması için kullanılıyordu.

Aynı zamanda bir yeraltı barınağı olan bu yer içinde 40.000 kişiyi barındırabilecek muazzam büyüklükte bir yerdi . “Ordu Yetkili Bölgesi” olarak adlandırılan bir alana dönüştüğü zaman mağaraların yaklaşık 8 mil derinliğine inmişlerdi. Aslında bu terkedilmiş askeri bölgeye girmek yasakdı, fakat etrafta kimse olmadığı düşüncesi ile içeri daldılar.

Mağara duvarlarının bir kısmı cilalanmış gibi parlak olsa da ,bazı yerler yeni patlamış bir alan gibi moloz halindeydi. Her ikisi de hız kesmeden gitmeye devam ettiler. Biraz ilerde zeminde, grafiti olduğunu düşündükleri alışılmadık boyalı bir desene rastladılar. Yol daha sonra bozulmaya başladı  ve sola 90 derecelik bir dönüş yaptılar . Çok hızlı gidiyorlardı ve duvara çarpacaklarını zannettiler fakat bunun yerine mağara duvarının bir çeşit holografik projeksiyonundan geçtiler. Şaşkınlık ile ilerlemeye devam ettiler ve  yepyeni bir yol sistemine rastladılar, bu yol sistemi az önce geçtiklerinden daha geniş ve büyüktü.

Yavaşlayıp devam etmeye karar verdiler. Bölgeye daha derine girdikçe yoğunlaşan küf ve nemli bir koku fark etmeye başladılar. Aydınlatma da değişti. Artık onların geldiği diğer bölgeden daha karanlıktı. Farlarını açtılar ve etrafın soğumaya başladığını fark ettiler . Sağa dönülerek yaklaşık 100 metre ötedeki bir dinlenme alanı gibi görülen yere doğru ilerlemeye devam ettiler. Şahitlerden biri, bir çift çeşme olduğunu düşündüğü bir şey gördü. İkisi de hemen durdu.

Yaklaşık 30 metre uzaklıktaki iki canlı gördüler, biri çok uzun boylu yaklaşık 2.5 mt ve güçlü görünüşlü iri yapılı  kırmızımsı renkte. Diğeri daha küçük soluk, neredeyse albino rengindedir ve diğeri  kadar iri değildir. Her iki varlık da büyük sürüngenlere benzemektedir. Varlıklar hiçbir şey söylemez, ancak tanıkları büyük bir kötülük hissi yakalar, tanıklardan biri çığlık atar  ve hemen döndüp uzaklaşmaya başlarlar. Geriye baktıklarında, daha uzun boylu varlığın onları izlediğini fark ederler. Tanıklar  onları yakalarsa onlara zarar geleceğini düşünmektedir.

Duvar projeksiyonundan yine geçtiler, geriye baktılar ve uzun boylu varlığın kolunu kaldırarak onların peşinden gelmeye devam ettiğini görürler. Hızla Uzaklaşmaya devam ederler ve mavi zemin üzerindeki grafiti alana geldiklerinde, uzun sürüngeni görmek için geriye bakarlar. Yaratığın tuhaf işaretli alanı geçemeyip bir süre onlara baktığını ve sonraya geriye döndüğünü görürler. Şahitlerden biri mağara çıkışına geldiklerinde şerifi arar ancak kendilerine, oradan ayrılmaları gerektiği , tesisin güvenliğinin kendi alanlarında olmadığını Askeri Güvenliğine haber vereceğini ve onların  konuyu ele alacağı söylendi. Aslında oradan ayrılırken yolda Askeri Güvenlik birimine rastlarlar ve Bu konunun Ulusal Güvenlik Dahilinde Olduğunu , bu konudan bahsedecek olurlarsa haklarında federal ve askeri suç duyurusunda bulunacaklarını söyleyip tehdit ederler ve konu orda kapanır , en azından şimdilik .

Avustralya’daki Reptilian Yuvası Kara Dağ   

Avustralya Queensland vahşi doğasından yükselen, çevresindeki fırça ve okaliptüs ağaçlarıyla tam tersi bir ürkütücü görüş ortaya çıkıyor. Çevrenizdeki yeşil ağaçların denizine bakmak, kasıtlı olarak dev ellerin attığı bir şeyden daha doğal bir oluşuma benzeyen muazzam kayalardan oluşan devasa, kararmalı bir karmakarışıklıktır. Burası Kara Dağ olarak bilinen yer. Uzun tuhaf açıklanamayan olgularla uzun süre ilişkili ve karanlık folklor ile iç içe geçmiş, garip bir yer olup, yerli halk tarafından uzun süredir şüpheleniliyor ve korkuluyor. Bölgede garip yaratıklar, açıklanamayan ışıklar ve kimliği belirsiz ışıklar gören çok sayıda insan  bu uğursuz yerden  çekinmektedir.

Pek çok insanın ve hayvanın kaybolduğu söylenen bu lanetli yerde ,civardan geçenler yeraltı geçişlerinden ve uçurumdan geçen sıcak havayı hissettiklerini , mağaranın derinlerden gelen inleme, ağlama, çığlık atma ,sondaj ve derin tıslama gibi  tanımlanan ürkütücü sesler duyduklarını söylerler . Ayrıca Çürük pis koku da bir, zaman zaman yüzeye çok yakın bir yerden dışarı çıkmaktadır.

afghanistan-cave_army.jpg

Böyle tüyler ürpertici bir görünüşü olduğundan kara Dağın karanlık efsaneler ve mitlerden oluşan uzun bir geçmişe sahip olması şaşırtıcı değildir. Bölgenin yerel halkı da dağı ” Kalkajaka ” olarak adlandırıyor ve “mızrak yeri” anlamına geliyor veya  basitçe “Ölüm Dağı”. Aborijin hikayeleri, dağın perili bir yer olduğu Insan ruhları için açlık çeken çeşitli kötülük ruhlarının ve iblislerin , bu dağın içinde yaşadığı söyler ve korkarlar . Öyle ki erken Avrupalı yerleşimcilerin elinde Aborjin halkının acımasız katliamında bile etrafa kaçan yerliler ölümü göze alıp ,saklanmak için uygun bu mağaranın kıyısından bile geçmez .

Belki de Kara Dağ ile ilgili en meşhur ve en korkunç olgu, burada gerçekleşen gizemli kaybolmaların sayısıdır. Aborijinler, Avrupalılar gelmeden çok önce dağda kaybolanların hikayelerine sahiplerse de, burada açıklanamayan bir kayboluşun ilk modern hesabı, 1877 yılına dayanıyor; Grayner adındaki bir kurye, at sırtında yalnızca kaçmış bir buzayı ararken dağ yakınına gelir. Adam, at ve buzağı asla geri dönmez. Dağın etrafı arandığında hayvanların ve kuryenin izine rastlanmaz , kayaların arasındaki çentikli çatlaklardan birine düştükleri düşünülür. Bundan birkaç yıl sonra, Sugarfoot Jack ve birkaç suç ortağı olan tanınmış bir suçlu, bir çatışmayı takiben Kara dağ kaçar.  ve takip eden ayrıntılı polis taramasına rağmen nereye gittiklerini bulunamaz mağarada kaybolmuşlardır.

Kaybolmalar yıllar boyunca garip bir artış gösterir.  1920’lerde bu gizemi çözmek için dağa doğru yolculuk yapan iki profesyonel mağara araştırmacısının  yanı sıra kendilerini arayan bazı izleyiciler de kaybolur. Daha yakınlarda, 1932’de, Harry Page adlı bir gazeteci karadağa yürüyüşü  sırasında kayboldu ve daha sonra bilinmeyen nedenlerden ölü bulundu…

Çoğunlukla, bu insanların büyük olasılıkla dağın sayısız mağarasına, aralıklarına ve çatlaklarına düştüğü ya da imkansız karanlık pasajlara girmeye çalışırken umutsuzca kaybolduğu düşünülüyor. Bunun gerçek olup olmadığı bilinmiyor.Bu talihsiz ruhlar sadece dağın  mağaralarının karanlık derinliklerinde kaybolup yalnız başlarına mı öldü? Yoksa daha kötü bir şey mi vardı? Tehlikeli varlıklar, iblisler, intikam dolu hayaletler, dev yılanlar, UFO’lar, uzaylılar sürüngenler Sözde suçluların listesi çok geniştir.

Belki de bu gerçek geçmiş yıllarda Noel Gregor isimli  bir araştırmacıya gelen orijinal e-posta ile aydınlanmaktadır . İsmini vermek istemeyen tanıktan mağarada başından geçenleri yazmaktadır . eğitimli ve sertifikalı bir jeolog olan bu kişi yıllarca çeşitli ülkelerde farklı mağara sistemlerini inceleyip  belgelemektedir.

Mayıs 2011’de bir meslektaşı ile Kara dağın içine girmeye karar verirler. Girişin  yakınlarında bulunan dar bir mağaradan içeri girip ilerlerler .  Uzunca bir müddet ilerledikten sonra dağın doğu kıyısı olduğunu tahmin ettikleri dar bir geçitten geçerken önlerindeki karanlıktan bazı sesler duymaya başlarlar . Mağara duvarından birkaç numune toplamak için dururlar ufak çekiçleri ile kaya parçaları kopartıp örnek alırlar  ve sesleri tekrar fark ederler, önce bunun kendilerinin yaptıkları bir ses yansıması yada eko olduğunu düşünürler, fakat sesler farklı bir hal almaya başlar.

Sesler durana kadar sessizce birkaç dakika dururlar. Seslerin geldiği yöne doğru gittikçe daralan ve alçalan bir geçitten  neredeyse sürünerek. 40 metre ilerlerler, sonra birkaç kişinin sığacağı açıklıkta boş  bir alana gelirler. Alanın karşı tarafında iki geniş açıklık vardır ve her ikisi de makine ile kazılmış gibi görünmektedir. Birden çevreye çürüme kokusu gibi bir şey yayılır . Açıklığı incelerlerken ,  kaya zeminden geçerken tuhaf kırmızı bir parça görürler.

Bir örnek toplamak için diz çökerken, geçitlerden birinden gelen sesleri tekrar duyarlar. Bu noktada dehşete düşüp, dar mağaraya geri dönmeye başlarlar. Birkaç metre geride kaldıktan sonra arkada kalan kişi  başını karanlık alana geri çevirir. Sarı loş bir ışık yavaşça alandaki sol delikten içeri girer  sonra ilk sarı ışığın ardından birkaç sarı ışık daha yanar. Işıklar alanın içine girdikten sonra sağdaki delikten içeri giren  varlıkları görür ve o anda korkudan ilerleyemez ve neredeyse donup kalır .

Yaratıklar insan  boyundadır ama insan değildirler. Her biri farklı uzunlukta ama aynı görünmektedir . Bunlar insanlar gibi dik yürüyen kaslı kertenkelelerdir. Bu varlıkları tanımlamak için kullanabilecek  daha iyi bir terim yoktur. Bu yaratıklar ayaklarına dek uzanan ve örtülü koyu renkli bir şeyler giymişlerdir. Cildlerinin rengi ışıktan ve uzaklıktan tam olarak anlaşılmasa da koyudur , ancak her birinin belirgin bir ağızlığı vardır. Uzun kuyrukları  göze çarpıyordur ve hareket edip ilerledikçe ileri ve geri sallanmaktadır. Kollar ve bacakları çok büyüktür ve giysi altından kasları algılanmaktadır. Sesleri de vardır  sanki birbirleriyle konuşuyormuş gibi. Dili algılayamamıştım, aslında sesler insan gibiydi. Bu yaratıklardan muhtemelen 20 kadarı açılıma doğru yürüdüler.

Bu noktada hareket etmenin güvenli olduğunu düşünürken hızla mağaradan çıkmaya başlarlar. İkisi de  şok olmuş gibidir, çünkü o noktadan sonra yaptıklarını pek hatırlamazlar. Mağaraya giren diğer meslektaşı bu karşılaşmadan ve mağarayı araştırdıklarından ve bu varlıklardan kimseye  tek bir  kelime bile edilmemesi gerektiğini söyler .

ALINTI : gizemlervebilinmeyenler

Bu konuyu yazdır

  KIRK GÜNLÜK BEREKET PLANINI UYGULAYARAK BOLLUK BEREKETİNİZİ ARTIRIN
Yazar: EvrimBilge - 28-06-2017, Saat: 13:41 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

40 günlük bereket planı bolluk bereketle ilgili bilinçaltımızdaki kalıpları temizlemek, dönüştürmek için çok çok faydalı bir çalışma. John Randolph Price tarafından yazılmış olan “The Abundance Book”  ”Bolluk Kitabı”adlı kitapta anlatılan bir teknik.

Uygulaması, çalışması da son derece kolay. Birinci paragraftaki nokta nokta boşluk olan alan tarih alanı. Planı 40 gün boyunca uygulayacaksınız, başlangıç gününden itibaren her gün boşluk olan kısımda o günün tarihi telaffuz etmek gerekiyor. Hergün önce baştaki 6 paragrafı, sonra 1. maddeden itibaren her gün sırası gelen maddeyi 4 kere tekrarlayarak okuyacaksınız. 10 maddeyi 10 günde tamamladıktan sonra baştan başlayıp 40 günü tamamlayacaksınız. Ama bana kalsa bunu bir kaç defa yapmakta fayda var. Bu kez benim niyetim 3 kere tekrarlamak yani 120 gün. Bakalım hayırlısı…

Bereket deyince aklımıza sadece para geliyor; oysa bereket yaşamın tüm alanlarında (aşkta bolluk, parada bolluk, başarıda bolluk, huzurda bolluk, gerisini siz söyleyin) özümüzle tam uyumlu, bolluk bereket içinde bir yaşama kavuşabilmek. Okurken yüksek sesle ve hissederek; içinizde, tüm hücrelerinizde yankılanmasını sağlamakta fayda var. Birinci uzun paragrafı okuduktan sonra biraz, 1 dakika kadar gözlerinizi kapatın ve okuduklarınızı içselleştirmeye çalışın. O günkü maddeyi 4 kez okuduktan sonra da aynı şeyi yapmanızı tavsiye ederim. (Hatta orijinal metinde hergün bunu okuyup 15 dakika meditasyon yapıp okuduklarınızı içselleştirin diyor, ben bunu şimdi araştırırken öğrendim ne yazık ki ama bundan sonra o şekilde yapabilirim diye düşünüyorum)

bolluk-bereket-plan%25C4%25B1.jpg

Ben yine de örnek vereyim ki sistemi iyice açıklamış olayım:

1.gün
Önce 1 kere başlangıç bölümü (biraz dur, içselleştir) sonra 4 kere 1. madde (yine biraz dur, içselleştir)

2.gün
Önce 1 kere başlangıç bölümü sonra 4 kere 2. madde

3.gün
Önce 1 kere başlangıç bölümü sonra 4 kere 3. madde

şeklinde devam edecek.

günden itibaren başa dönüp yine 1. maddeden başlayarak toplam 40 günde, 10 maddeyi 4 kere 4’er defa okumuş olacaksınız.
 
40 GÜNLÜK BEREKET PLANI

Hergün okunacak metin:

Bugün, (gün) (ay) (yıl). Paranın kaynağım ve desteğim olduğuna inanmayı bırakıyorum. Artık yaşamımdaki tek otoritenin ve yaratıcı gücün içimdeki KAYNAK olduğunu onaylıyor ve kabul ediyorum.

Şu anda koşulsuz ve sınırsız bolluk ve berekete inanıyor, böylelikle ihtiyaçlarımın gerçek kaynağı ile aramdaki bağı güçlendiriyorum.

Her birimizin yaşayan, bedenlenmiş Ruhsal Varlıklar olduğumuzu ve mükemmel gerçeği yaratıyor olduğumuzu kabul ediyor ve bu gerçeği hatırlayarak kendi gücümü onaylıyorum.

Ölümlü illüzyonun, bizlerin büyümesi ve gelişmesi için yaratılmış olduğunu görüyor ve bu farkındalıkla kendi gücümü ve içimdeki sınırsız bolluk ve bereket enerjisini onaylıyorum.

Bugün insanlığımı onurlandırıyor, bir insan olmanın getirdiği tüm güzellikleri ve neşeyi kabul ediyorum.

Ben Tanrı’nın beni yarattığı gibi; bedenlenmiş Mükemmel bir Ruhsal Varlığım. Özüm, kaynağım ve desteğim Tanrı’nın uzantısı olan içimdeki Yaratıcı Güç, içimdeki MASTER. 
Bunu biliyor, kabul ediyor ve onaylıyorum.

Hergün sıra ile okunacak maddeler:

1.Tanrı sınırsız. Bol. O evrensel, her yerde ve her zaman varolan sınırsız ve zengin madde. Bu sürekli var olan ve veren sınırsız bereket kaynağı “Ben” olarak bireyselleştirilmiş, biçimlendirilmiş. Benim gerçeğim bu.

2.Zihnimi ve kalbimi, içimdeki evrensel bilinç “Ben Bilinci”nin tüm iyiliklerin ve güzelliklerin tek kaynağı ve maddesi olduğunun farkına varmak, anlamak ve bilmek için tamamen açıyorum.

3.İçimdeki varlığın bol bereket enerjim olduğunun farkındayım. Sınırsız bereket zihninin sürekli akışının farkındayım. Farkındalığım bu bilinç sayesinde gerçeğin ışığı ile dolu.

4.Tanrısal varlığımın, içimdeki master’ın tek kaynağım olduğunun farkındalığı içerisinde zihnime ve doğal duygularıma yüksek bilincin maddesini akıtıyorum. Bu madde benim kaynağım. İçimdeki Tanrısal Varlığa; Master’a olan farkındalığım benim gerçek kaynağım.

5.Para benim kaynağım değil. Hiç kimse, yer ve durum benim kaynağım değil. İçimdeki sürekli evrensel zihnin sürekli varedici hareketine olan farkındalığım, anlayışım ve bilgim benim gerçek kaynağım. Bu gerçeğe olan farkındalığım sınırsız, böylece kaynağım sınırsız.

6.İçimdeki kaynak, ihtiyaçlarıma ve arzularıma göre sürekli ve devamlı olarak şekilleniyor ve yeni tecrübeler yaratıyor. Ve hareket halindeki kaynak kanunlarına göre herhangi bir ihtiyacım ve karşılanmamış bir arzum olması mümkün değil.

7.Evrensel Bilinç olan “Ben Bilinci”gerçek doğası olan ‘bereketi’ sürekli olarak ifade ediyor. Bu onun sorumluluğu, benim değil. Benim tek sorumluluğum bu gerçeğin farkında olmak. Bu yüzden kendimi tamamen rahat bırakmaya ve Tanrı’nın yaşamımdaki ve tüm ilişkilerimdeki tatminkar bereket enerjisi olarak oluşmasına izin vermeye kesinlikle kararlıyım.

8.İçimdeki yüksek bilincin, sınırsız kaynağım olduğuna dair farkındalığım, yılları geri getirmeye, yaşamımdaki herşeyi yenilemeye ve beni bol bereket enerjisinin yüksek yoluna yükseltmeye yeterli. Yüksek bilincime olan bu farkındalık, anlayış ve bilgi yaşamımda arzulayabileceğim gözle görülen tüm şekil ve tecrübelerde varoluyor.

9.İçimdeki Tanrısal varlığımın tamamıyla tatmin edici oluşunun farkında olduğumda, tamamen tatminkarım. Bu gerçeğin şu anda farkındayım. Yaşamın sırrını buldum ve evrensel bereket enerjisinin yaşamımda ebediyen varolduğu bilinci ile rahatlıyorum. Tek yapmam gereken evrensel bilincime, bana kolayca, rahatça, hiçbir şeye ihtiyacı olmadan akan yaratıcı enerjinin akışının, radyasyonunun farkında olmak. Şu an farkındayım. Şu an akıştayım.

10.Zihnimi ve düşüncelerimi “bu dünya”dan uzaklaştırıyorum ve tüm dikkatimi yaşamımdaki bolluğun tek yaratıcısı olan içimdeki Tanrı’ya yönlendiriyorum. İçsel varlığımın finansal ilişkilerimdeki tek akış olduğunun ve gözle görülen herşeyin tek maddesi olduğunu görüyor ve kabul ediyorum. Yaşam kaderimi içimdeki bereket kanunlarının akışına teslim ediyorum.

Bu konuyu yazdır

  Bolluk ve bereketi hayatıma nasıl çekerim
Yazar: EvrimBilge - 27-06-2017, Saat: 23:45 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM - Yorum Yok

Hepimiz hayatlarımızı daha iyi standartlara taşımak, bolluk ve bereket içinde yasamak için çalışıyoruz. Peki ama çalışmanın yanında, istediğimiz refaha ulaşmak için yapmamız gereken başka şeyler de olduğunu biliyor muyuz?

Birinci olarak; Zihinsel onaylamalara değinmek istiyorum. Herkes zengin olmak istiyor, ancak bilinçaltınız sayısız negatif kalıp ve enerjilerle dolu. Maaşınız az, geçim sıkıntısı çekiyorsunuz, ekonomik koşullar zor, iyi bir iş bulmak zor, hiç kimse yakın çevrede zengin değil, şans oyunlarında da şanslı değilsiniz vs vs … O zaman bunun gerçekleşmesi mümkün değil.  Öncelikle işe, enerjimizi bu olumsuzluklara odaklamaktan vaz geçerek başlamalıyız. Kelimelerin gücüne inanmasanız bile, aşağıdaki olumlamaları her gün tekrar ederek bilinçaltınıza yükleyin.  Yüksek benliğiniz vereceğiniz her mesajı doğru olarak alır ve gerçekleştirirken de bizim sınırlı zihnimizin anlayamayacağı kadar yaratıcı davranır.

bolluk-bereket.jpg

İkinci kural, her şey ”şimdi” oluyormuş gibi davranıp bazı yerlerde de sözlü anlatımlarla güçlendirerek hayal etmektir. Bu yöntemin daha etkili olmasını istiyorsanız, onaylamaları uykuya dalmadan hemen önce tekrarlayın. Böylece, uyuduğunuz sürece negatif kesintiler olmadan bilinçaltınıza yerleşirler.

”Sevgili Yüksek Benliğim; seni, hayatıma, bolluk ve bereketi çekmen için programlıyorum. Biliyorum ki sen bunun için gerekli yaratıcılığa ve sınırsız güce sahipsin. Para enerjisini hayatıma kolayca ve çabasıza çekiyorum. Hayatta her şey bana ve diğer herkese yetecek kadar bol ve bereketli. Yeryüzü zenginliklerle dolu ve tüm kaynaklar herkes için yeterli. Ben öyle zenginim ki, bunu herkesle paylaşıyorum ve paylaştıkça daha da zenginleşiyorum. Her zaman bolluk ve mutluluk içinde yaşıyorum.”

Bunlardan başka yapmamız gereken şeylerde var. Mesela, kullanmadığımız eşyaları ihtiyacı olanlara vererek yaratılmış olan enerji bloklarını kaldırmak. Böylece yenilerinin hayatınıza girmesine imkân vermiş olursunuz. Evrende asla boşluk yoktur, oluşturacağınız her boşluk, en kısa surede doldurulur. Paylaşmayı hiç unutmayın, paylaşarak, zenginleşirsiniz.
Bulunduğunuz ortamlarda dağınıklığa izin vermeyin. Her şey mümkün olduğunca düzenli ve temiz olsun.

Bu konuyu yazdır

  BEYNİMİZİN ELEKTROMANYETİK FREKANS YAPISI
Yazar: EvrimBilge - 27-06-2017, Saat: 21:41 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Beyin bir radyo gibidir. Elektrik dalgalarını alır ve yayar. Frekanslar, elektrik faaliyetlerinin ölçüldüğü ve grafiğinin çıkarıldığı aralıklardır. Bu dalgalar beyniniz tarafından solunum ile oluşturulan biyoelektrik ile meydana gelir.

Bedeniniz hareket ettiğinde bu hareketler etrafa dalga dalga yayılır ve tüm gezegene etki eder.

Bedeniniz 6.8 ila 9.5 Hz arasında titreşir. İskeletiniz ve iç organlarınız birbiriyle uyumlu hareketleri yaklaşık 8 ila 9 cps hızındadır. Bedeniniz iyonosver ile eşzamanlı olarak hareket eder. Gezegenle birlikte yankılanır ve enerji alışverişinde bulunursunuz. Enerjinizi yeryüzünün elektromanyetik alanına yaklaşık 40000 km ya da gezegenin yaklaşık tüm çevre uzunluğu kadar yayabilirsiniz. Başka bir deyişle, zihninizden ve bedeninizden gelen sinyaller iyonosfer kovuğu sayesinde tüm gezegene saniyenin 1/70’i kadar bir zamanda yayılır.

EEG ile beyinde değişik frekanstaki beyin dalgalarını ölçebiliriz. Elektrotlar beyindeki elektriksel aktiviteyi ölçmek ve kaydetmek için derideki belli yerlere yerleştirilir. Amaç, bir saniye içinde beyinden yayınlanan bir dalganın kaç defa tekrar ettiğini ölçmektir. Bu ölçümü radyonuzda istasyon değiştirdiğiniz andaki frekans belirleme ile kıyaslayabilirsiniz. Bu frekanslar yetersiz, fazla ya da bulunması zor olduğu zaman zihinsel performansımız sıkıntı çekebilir.

Beynin meydana getirdiği elektriksel aktivitenin gücüne amplitud denir. Beyin dalgası aktivitesinin volümü ya da şiddeti mikrovoltla ölçülür. EEG frekans bantlarıyla tanımlanır;

– DELTA   0 – 4   Hz
– THETA   4 – 8   Hz
– ALPHA   8 – 12  Hz
– BETA    13 – 30 Hz
– GAMMA 30 – ?  Hz

Örneğin: Beynimiz etkin zeka için 13 Hz dalga yüksekliğinde yüksek alpha ve düşük beta seviyelerini kullanır. Sıklıkla, öğrenme güçlüğü ve dikkat problemleri gösteren bireylerde beynin belli bölgelerinde, birbirini izleyen işleri ve matematik hesaplarını yapmaktaki beceriyi sağlayan 13 Hz dalga boyutundan daha düşük frekanslar gözlenir.

Beyin frekanslarımızın etkin olduğu durumlar

– BETA (12 Hz-30 Hz)
Beta, fazlasıyla meşgul olduğumuz hallerde devreye girer.

Hızlı, seri ve inişli çıkışlı dalgalardır. 14 ve üstü frekanstadır. Eşzamanlı olmayan aktif beyin dokusunu yansıtır. Simetrik dağılımda genellikle her iki tarafta görülür, önde daha fazladır. (frontal) Kortikal hasarda kaybolabilir ya da azalabilir. Heyecanımız arttığında veya dış faktörlerce fazlaca uyarıldığımızda beta dalgaları yayınlamaya başlarız. Konuşan biri, ders veren bir öğretmen beta dalgaları yayar. Konuşma sırasında tartışma çıkarsa, ortalık gerginleşirse beta dalgalarının frekansı artar. Genellikle normal ritimdedir. Dışsal ve içsel uyarıcılara duyarlılık veya kaygılı olma durumunda veya gözler açıkken dominant ritimdir.

Gözlerimiz açıkken, dinlerken, düşünürken, analitik bir problem çözerken, karar verme veya yargıya varma durumunda, etrafımızda olan biten bilgiyi işleme sırasında aktiftir. Beta araba senaryosunda, overdrive’i temsil eder. Beta bandı oldukça geniş bir ranjdadir ve düşük, orta ranj ve yüksek olmak üzere üçe ayrılır:

– Düşük beta (12-15 Hz), “SMR” Dağılım: Yan tarafta ve lobta lokalizedir ( frontal, occipital vb)Sübjektif duygu durumları : Odaklanmış ama rahat, entegre İlişkili iş ve davranışlar: Dikkat Eksikliği Hastalığına yol açabilir, odaklanmış dikkatte eksiklik. Fizyolojik ilişki: Hareketle ketlenir, vücudu sınırlandırmak smr’yi arttırabilir. Eğitimin EtkileriMR’yi arttırmak rahat odaklanma sağlar, dikkat gerektiren yetenekler düzeltilebilir.

– Orta beta (15-18 Hz) Dağılım: Birçok alan üstünde bölgesel ayrışmıştır. Bir elektrot üstünde odaklanılabilir. Sübjektif duygu durumları : düşünme, kendinin ve etrafın farkında olma. İlişkili iş ve davranışlar: zihinsel aktivite Fizyolojik ilişki: Tetikte, aktif ama huzursuz değil. Eğitimin Etkileri: zihinsel yeteneği arttırabilir, odak, tetikte olma, zeka.

– Yüksek beta (18 Hz üstünde) Dağılım: Bölgesel ve çok fazla odaklanmıştır. Sübjektif duygu durumları: tetikte olma, huzursuzluk İlişkili iş ve davranışlar: Zihinsel aktivite, örn: planlama ve program. Fizyolojik ilişki: zihin- beden fonksiyonlarının genel aktivasyonu. Eğitimin Etkileri Tetikte olmaya neden olur ve huzursuzluk yapar.

– ALPHA (8-12 Hz)

Alpha dalgaları 7.5 ve 13 Hz arasındadır. Alpha dalgalarının can alici noktası 10 Hz civarındadır. Rahatlayınca ve heyecan yatıştığında devreye girer. Alfa dalgalarının beta dalgalarına kıyasla genliği daha yüksek, frekansı daha düşüktür. Beta dalgaları saniyede 15 ila 40 Hz yaparken, alfa dalgaları saniyede 9 ila 14 Hz arasında devir yapar. Elinizdeki iş bitince, bir toplantıdan dışarıya çıkıp hava aldığınızda alfa dalgaları yine faaliyete geçer.

534306_10150947674354909_2019128635_n-mn...5xbyxg.jpg

Sağlıklı alpha üretimi, zihinsel beceriyi arttırır, zihinsel ahenge yardımcı olur, rahatlama duygusunu arttırır. Bu durumda elinizdeki herhangi bir işi başarmak için hızlı ve etkili hareket edebilirsiniz. Alpha hakim olduğu zaman kişiler kendilerini rahat ve sakin hissederler. Alpha bilinç ile bilinçaltı arasında köprü gibidir. Gevşemiş, rahatlamış normal insanlarda görülen başlıca ritimdir. Hayatimizin büyük bir kısmında, özellikle 13 yaştan sonra daha aktiftir.

Alpha ritimlerinin, beynin beyaz maddesinden çıktığı söylenir. Beyaz madde, beyinde bütün parçaları birbirine bağlayan bir kısım olarak görülür. Alpha kişi uyanık olduğu zaman ortaya çıkar. Occipital bölgede (kafanın arka tarafı) ve frontal kortekste yoğunluktadır. Alpha dışa dönüklük (içe dönüklerde daha az), yaratıcılık (yaratıcı kişilerde dinlerken ve yaratıcı bir problemin sonucuna ulaşırken alpha gözlemlenir) ve zihinsel aktivite sağlar.

Eğer alpha dalganız normal limitlerinde ise iyi bir ruh halinde olursunuz, dünyaya daha doğru bakarsınız ve sakin hissedersiniz. Alpha, sınıfta veya işte öğretilen bilgiyi öğrenme ve kullanma anlamında beynin en önemli frekanslarından biridir. Gözlerinizi kapatarak veya derin nefes alarak alpha seviyesini arttırabilirsiniz; Hızlı nefesler alıp vererek düşürebilirsiniz. Araba benzetmemizdeki yeri Alpha dalga seviyesi vitesin boşta olması anlamına gelmektedir. Alpha, bir işten başka bir işe kolayca geçmemizi sağlar.

Beyinde dağılımı genellikle bütün lobu içerir, göz kapalıyken occipital lobta bulunur. Sübjektif duygu durumları: relax (rahat), sıkıntılı değil, uykulu değil, sakin, bilinçli İlişkili is ve davranışlar: meditatif ve eylemsizdir. Fizyolojik ilişki: Dengelenmiş ve iyileşmiştir. Eğitim sonucu: Rahatlama sağlatır.

– Düşük alpha : 8-10 : iç farkındalık, zihin/beden etkileşimi, denge
– Yüksek alpha : 10-12 : merkezleme, iyileşme, zihin/beden bağlantısı

– THETA (4-8 Hz)

Theta 3.5 – 7.5 Hz arasında faaliyet gösterir ve “yavaş” aktivite olarak sınıflanır. Teta, zihnimizin bilincin azaldığı hallerde ortaya çıkmaktadır. Frekansı çok düşüktür,

Yaratıcılık, sezgi, hayal kurma, fantezi kurma ve hatıralar, duygular, heyecan uyandırır. Uzun bir yolda ilerlerken, yürüyüşe çıkıp bedeninizi dinlendirmek istediğinizde, gene ilginç ve yaratıcı fikirlerin dalgası theta iş başına geçer.

Theta dalgaları içe dönük odaklanma, meditasyon, dua ve ruhani farkındalık sırasında kuvvetlidir. Uyanık olma ve uyku arasındaki durumu yansıtır. Bilinçaltıyla ilgilidir. Uyanık haldeki yetişkinler için anormal ama uyku sırasında olması normaldir. Theta’nin hippocampal ve limbik sistem bölgesindeki aktiviteyi yansıttığına inanılır. Theta endişe, kuruntu, huzursuzluk ve çekingenlik sırasında gözlemlenir.

Theta dalgası normal fonksiyon ediyor göründüğü zaman, öğrenme ve hafıza gibi kompleks davranışları ilerletir. Olağandışı duygusal durumlarda, stres veya hastalık gibi, uç büyük vericide (transmitter) dengesizlik olabilir ve bu da normal dışı davranışlara neden olur. Tekrar araba örneğimize geri dönecek olursak, thetayı 2. vites olarak düşünebiliriz. 1. vites (delta) kadar yavaş değil ama hala hızlı değil.

– Theta (4-8 Hz)Dağılım: genellikle bölgesel, birçok lobu içerebilir, yanal ya da yayılmış olabilir. Sübjektif duygu durumları: Sezgileri güçlü, yaratıcı, anımsamak, hayal, düş, rüya gibi, değişken düşünceler, uykulu, “birlik, bir olma”, “açıkgöz” İlişkili is ve davranışlar : Yaratıcı, sezgisel; ayni zamanda dalgınlık ve odaklanamama olabilir. Fizyolojik ilişki : Zihin/beden entegrasyonu, iyileşme. Eğitimin etkileri : Arttırılırsa bası boş gezme, trans durumu. Düşürülürse, konsantrasyon artar, dikkat yoğunlaşabilir.

– DELTA (0.1 –3 Hz)

Araştırmalar teta ve delta dalgalarının özellikle yaratıcılıkla ilgili olduğunu, bu dalgaların beynimizin içine doğru odaklanmamıza yardım ettiğini ve yaratıcı düşünceyi ortaya çıkardığını ileri sürüyorlar.

Bu dalgaların en aktif olduğu dönem uykudan uyanma dönemidir. Bu nedenle uykudan uyanma süreci yaratıcılık açısından en yararlı dönemdir. Buna örnek olarak Descartes, yeni fikirlere en çok uyandıktan sonra, yatakta uykulu, yarı uykulu halde geçebilirmiş.

Yaratıcılık ile beynin dalgaları arasında ilintili olduğu belirginleştikçe, beynin elektriksel çalışmasını düzenleme faaliyetleri de daha popülerleşiyor. Birçok uzak doğu geleneği, aslında beynin kendisini dingin bir hale getirmeye yarıyor. Beynin dalgalarına egemen olduğunuzda, sinirlenmeyen, aşırı heyecana kapılmayan, zihni yaratıcılık sürecini uzatabilen biri haline geliyorsunuz. Kas gücünü çalıştırır gibi beynin dalgalarını çalıştırabiliyor, istediğiniz yönde harekete geçirebiliyorsunuz.

En düşük frekanslar deltadır. 4 Hz’den düşüktür ve derin uyku durumudur ve bazı anormal süreçlerde aynı zamanda “sempati hali” hissedildiğinde delta dalgaları bilinçaltı düşünceyi yansıtır. 1 yaşa kadar olan bebeklerde dominant ritimdir ve uykunun 3. ve 4. evresinde bulunur.

Yatakta kitap okurken de yayılan dalgalar gene betaya dönüverir. Uykumuz gelince önce düşük frekanslı beta, kitabı okumayı bırakıp yani başınıza koyunca alfa, uykuya geçmeye başlayınca teta, uyku derinleşince de deta devreye girer. Fiziksel dünyadaki farkındalığımızı azaltmak için delta dalgalarını arttırırız. Aynı zamanda bilinçaltı düşüncelerimize delta dalgaları vasıtasıyla ulaşırız.

Performans arttırmak isteyenler delta dalgalarını azaltır ve yüksek odaklanma ve yüksek performans elde edilir. Dikkat eksikliği teşhisi konmuş bireyler odaklanmaya çalıştıklarında delta dalgalarını düşüreceklerine arttırırlar. Uygun olmayan delta dalgaları odaklanmayı ve dikkati ciddi bir şekilde kısıtlıyor. Sanki beyin sürekli uykulu bir devreye kilitlenmiş gibidir. Başka bir acıdan delta dalgasını tanımlarsak; araba kullanıyorsunuz ve araba 1. viteste. Bu vitesle çok hızlı gidemezsiniz. Yani delta 1.vitesi temsil eder.

– Delta (0.1-3 Hz): Dağılım: Genellikle geniş yayılmış olabilir, yaygın. Sübjektif duygu durumları: derin, rüyasız uyku, non-rem uyku, trans hali, bilinçsiz. İlişkili his ve davranışlar: uyuşukluk, hareketsizlik, dikkatsiz Fizyolojik ilişki: hareketsiz, hemen harekete geçememe. Eğitimin etkileri: Arttırılırsa uykuya, trans haline, derin gevşeme durumuna neden olur.

– Beyin dalgalarının’nın beden ve duygu durumumuz üzerindeki etkileri:

Huzurlu yaşadığınız ve kendinizi “tam” hissettiğiniz anlarınız olmuştur. Bu anları sözcüklerle anlatmaya çalışayım.

Huzur içindeyim. Hem buradayım hem de değilim, farklı bir boyuttayım. Endişeli, stresli günlük düşünceler uçuşmuyor, hafifim. Aşık gibiyim ama sadece bir insana değil. Öyle yakın ki bana, sanki yanıma uzanmış beni tamamlıyor. Herşeyi olduğu gibi algılıyorum ve mutluyum.

İçinizden, “Eveett, ben de yaşadım bu tür anları! Ne kadar huzur vericiydi, kendimi tam hissetmiştim.” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Şimdi burada duralım; çünkü, bilim bizi yakaladi! Nasıl mı? Beyin frekanslarımızı ölçmeyi başararak! Ögrendik ki, o anlar da hep birlikte alfa frekanslarında seyrediyorduk. Adını koymamıştık, frekansları bilmiyorduk ama yaşadığımız güzeldi.

Beynimizin ritminin frekansları var. İngiliz fizikçi Richard Caton, 1875 yılında beyinde ki ritmin çıkardığı elektrik akımının varlığını keşfetti. Alman bilim adamı Hans Berger (1873-1941), 1924 yılında kendi yaptığı sıradan bir radyo cihazıyla, -EEG(1) (electroencephalographic)- beynin elektriksel aktivasyonunu kağıda kayıt etmeyi başardı. Berger’ in araştırmalarına göre, beyin dalgaları, kişinin bulunduğu bilinç durumuna göre degişiyordu. EEG tarafından keşfedilen beynin bu farklı dalgaları, 4 ana gruba ayrıldı; Beta, Alpha, Theta, Delta (daha sonra bu guruba Gamma dalgası da eklendi)

BETA: 13 ve 30 Hz arasında değişen frekansları var. Beta, beynin uyanış ritmidir. Yani yaşadığımız dünyaya ilişkin aktif düşünme, ilgilenme, konsantre olabilme, günlük problemleri çözebilme ile ilgili bilinç durumudur. Beta dalgaları anlayacağınız gibi biz yetişkinlerde daha çok oluşuyor. Çünkü yetişkinler yaşamı daha bir ayık, dikkatli, konsantre olarak yaşarlar. Ayrıca REM uykuda bu frekansların ortaya çıktığı da tespit edilmiş.

ALPHA: 7.5/8-12 Hz arasında değişen frekanslardır. Alpha dalgaları rahatlık, farkındalık, çabuk kavrayan bir akıldır. Yani çok kafa yormadan bazen “Evet, biliyorum.” deriz, işte öyle bir anlayış halidir. Albert Einstein, komplex matematik problemleri çözerken alpha frekanslarında gezinirmiş. Apha, daha çok boş bir aklı gösteriyor -“mindless state”- ama kesinlikle pasif değil. Alpha dalgaları, normal seyrettiğinde, elimize aldığımız her işi kolaylıkla bitirir, sakinlik ve huzur hissini yaşarız. Dünyayı olduğu gibi görür ve anlarız. Yapılan deneylerde, gözlerini kapayan deneklerin bu beyin dalgalarını yaydıkları bulunmuş. Aniden gözler açıldığında ya da bir ses duyulduğunda ise (yani mental bir dikkat gerektiğinde) frekanslar yükselmiş.Alpha dalgaları, gözümüzü kapatıp, derin derin nefes alarak ve meditasyon yaparak yükseltilebilinir. Azaltmak için ise tam tersi, günlük düsüncelere endişelere dalmamız yeter. Alpha bandında bulunan 7.8 Hz frekansi shumann resonans frekansı olarak da bilinir. Bu frekans, dünyanın manyetik alanının, resonans frekansıdır (gerçi şimdiler de bunun yükseldiğinden endişe ediliyor). Belki iyi hissetmemizin nedeni dünyanın kalp atışı ile aynı frekansta olmamızdan gelebilir, kimbilir!

THETA: Theta frekanslari 4 ile 8 Hz arasında değişiyor. Theta; yaratıcılık, derin meditasyon, bilinç dışı materyal ile ilgilidir. Dış dünyadan uzak, içimizde oluşan sinyallere doğru gittiğimiz bir ritim. Theta öğrenme ve yaratıcılığa bir geçiş, stresin hiç olmadığı, sezgisel olduğumuz bir dalga boyudur. Theta bandına, alacakaranlık hali de (twilight state) deniliyor. Ne derin uyku da ne de uyanık olduğumuz bir boyut. Çok derinden uyanırken hissettiğimiz o “bilinmezlik arası” gibi… Araştırmacılara göre bu boyut öğrenmeye çok açık bir boyut. Ünlu yazar ve araştırmacı Arthur Koestler’ a göre ise derin düşünüş durumu. Theta bandı doğal olarak çoğunlukla 2 ile 5 yaşındaki çocuklarda görülüyor.

Bazı araştırmacılara göre; Sifacılar ve deneyimli meditasyoncular uzun bir dönemden sonra alpha frekanslarını gittikçe düşürüp -yaklaşık 7Hz’e kadar- theta bandına yaklaşırlar.Yine araştırmalara göre; Sanatçılar -özellikle fotoğrafçılar- düşük alpha-yüksek theta frekanslarını daha çok üretiyorlar. Sanatçıların içe dönüşleri, uzayın derinliklerinde yolculuktur. Oradan bir parça alıp bize sunarlar…

DELTA: 0 – 4 Hz frekanslarında yer alıyor. Genellikle uyku da ve nadir olarak görülen derin meditasyon da oluşuyor. Dış dünyadan tamamıyle çıkmış bir huzurdan/bilinmezlikden sözediyoruz. Delta bandında bulunan bazı frekansların büyüme hormonu yaydığı ve bu yüzden derin uykunun dinlenmek için ve kendimizi yeniden canlandırmak icin çok önemli bir dalga boyu olduğu da söyleniliyor. Güzellik uykusu diye bir tanım boşuna denmemiş. Delta bandı, genellikle bebeklerde, uykunun 3. ve 4. aşamalarında meydana çıkıyor. Beyin aktivitesinin en yavaş olduğu dalga boyudur.

Denekler üzerinde yapılan çeşitli araştırmalardan sonra beyin frekanslarımızın bilinç durumlarına göre dağılımı, şimdilik böyle.

Yaşadığımız dünyada ritim gerçekten çok değişti. Beynimiz durmuyor, sürekli kafamızı meşgul edecek ayrıntılar ve endişelerle doluyuz. Yaşamın hızı öyle artırıldı ki, insanoğlu yetişemiyor ve mental olarak çöküntü içinde. Her şeyde olduğu gibi sağlıklı yaşam için, beyin frekanslarımızın da denge içinde olması gerekiyor. Eğer uyku problemleri, yorgun kalkmak, stres, depresyon, yolunu şaşırmış düşünceler, karında sinirsel ağrılar, baş ağrıları vs. gibi rahatsızlıklar oluyorsa bunun nedeni, beyinde ki bazı frekansların sağlıklı bir şekil de yapılandırılamamasından olabilir.

Bir araştırma merkezinde yapılan deneylere göre, bazı frekanslar sağlığımız için gerçekten çok önemli. Önemli 7 frekanstan söz ediyorlar.

Bunlardan bir kaçı:

Kronik yorğunluğu azaltmak icin: 4 Hz frekansı verilen hastalar iyileşme göstermişler. (delta)

Problemlere çözüm bulma, şaşırmış düşünceleri toparlama açık temiz düşünme icin: 7.5 Hz frekansıyla yapılan tedavi, raporlara göre iyileşme göstermiş. (alpha)

– Yine bu merkezde yapılan Alpha -Theta beyin dalgaları eğitimi;

Bu terapi çesidi kimyasal bağımlılık (drugs), post travmatik stres bozukluğu, depresyon, endişe, kişilik bölünmesi, panik ve yeme bozukluğu için uygulanıyor. Dr. Eugene Peniston ve Paul Kulkosky’ nin yaptığı eğitim sonuçlarında alkol bağımlılarına alpha ve theta beyin dalgalarının düşük frekansları verilirken, yüksek delta frekansları kontrol altında tutulmuş. Arastırmacılar denekler üzerinde 6 ve 8 hafta süren bir eğitim yaptıklarını ve bu terapinin % 80 başarılı olduğunu ve uzun vadede ki sonuçlarını gözlemlediklerini söylüyorlar.

Bilim dunyasında olan bu gelişmeler, ilgiyi alternatif terapilere yöneltti. Çünkü eski çağlardan beri yapılan şifacılığin ve meditasyon ve yoga gibi eğitimlerin, insanların vücut ve akıl sağlığını dengelediği ve iyileştirdiği o çevrelerce biliniyordu.

Dr. Robert Becker ve Dr. John Zimmerman 1980′ lerde, Bioenerji eğitiminde ve diğer terapilerde neler olduğunu araştırdılar. Meditasyon ve şifacılığı uzun yıllar yapan deneklerin üzerinde yaptıkları deneyler de; Dr. Zimmerman, SQUID cihazını kullanarak uygulayıcının ellerinde oluşan biyomanyetik alanın nabzını) ölçtü. Ölçümlerinde, 0.3 – 30 Hz arasında gidip gelen frekanslarını buldu. En çok aktivitenin ise 7 – 8 Hz’ de (alfa) seyrettiğini kaydetti. Örneğin bioenerji’ yi yapan eğitimcilerin beyin dalgaları, alfa bandında seyrediyor ve alıcı ise bu dalgaya ayarını yaparak alfa frekanslarını artırıyordu. Böylelikle bu deneklerin, uzun yıllar inisinasyon ve eğitimlerden sonra, alfa ve teta beyin dalgaları ürettiği tezini dünyaya sundular. Bir başka araştırma ise Japonya’ da yapıldı. Dr. Seto ve arkadaşları, 1991 yılında çeşitli enerji terapisi ve dövüş (martial) sanatlarında master olan kişiler üzerinde yaptıkları deneylerde, aynı frekansları bulup, Dr. Zimmerman’ ın buluşunu teyit ettiler.

Bilim adamları bu sonuçları, insanın enerji alanından aldıkları verilerle ortaya çıkardı. Vücudumuzda ki her hücrenin ve dokuların “elektriksel alan” yarattıkları epeydir biliniyor. Bir fizik kanununa göre, her elektrik akımı manyetik bir alan olusturur. Bu konuda en önemli buluşlardan biri, 1963 yılında elektrik mühendisleri Gerhard Baule ve Richard Mc Fee nin, insan kalbinin biyomanyetik alanını keşfetmesiydi.

Kısaca vücudumuzun her organı ve hücresi elektrik akımı üreterek bir enerji alanı oluşturuyor ve bütün bu toplama ise vücudun biyomanyetik alanı deniliyor. Öte yandan Dr. Robert O Becker’ a göre ise; beyin algılıyor, bir ritm yaratıyor ve bu ritmin frekans değeri var. Dr. Becker, bu frekansların beyinde durmadığını, sinir sistemi aracılığıyla vücuda iletildiğini ve ellere doğru gittikçe nabiz sesinde yükselme olduğunu savunuyor. Bu konu çok geniş ve içinde kaybolmak istemem. Ama şu çok kesin ki, beynin çalışması hala bir bilinmez, bildiklerimiz ise gerçekten olağanüstü.

Son dönemler de ortodoks (tutucu) tıbbın, bu araştırmaları dikkate aldığı ve eski öğreti ve gelenekleri kabul ettiği görülüyor. Öyle ki hastanelerde bioenerji eğitimcilerine yer verdiklerini biliyoruz. Bu terapinin hastaların iyileşmesine yardımcı olduğunu ve “başlangıçta sıçrama” yaptığını söylüyorlar. Amerika’ da bazı hastanelerde doktor ve hemşireler Bioenerji eğitimi almaya başlamışlar bile.

Peki herkes bu teknikleri öğretmeye, uygulamaya kalkarsa gerçek masterları nasıl anlayacağız? Yani herkesin ellerinden alfa frekansları mı akıyor diye endişelenenlere, basit bir yanıtım var. Eğer eğitimcinin varlığı size huzur veriyorsa, işte O’ nu buldunuz demektir. Bu konuya uzun yıllarını vermiş eğitimcilere ve masterlara bakarsanız, içsel bir yolculuk görürsünüz. En başta kendilerini iyileştirirler, çünkü ruhun tekamül etmesi ve öğrenmesi gerekiyor. Bu herkes için geçerli. Başka yaşamlar var mıdır bilmem ama bu yaşamımız da, hem insanlarla olan ilişkilerimiz de hemde kendi içsel yolculuğumuz da tekamül etmek, önemli bir anahtar. Her şeyin bir frekans değeri var. Ama bu her şeye bir yanıt değil tabii ki. Bundan çıkaracağımız tek sonuç, capcanlı, ritmi olan bir evrende yaşadığımızdır. Bu anlam da bu terapiler de bir yanıt değil ama etkili olduğu kesin. Şu gerçek ki bu terapi ve öğretilerin hiç bir yan etkisi yok. Aldığımız ilaçların yan etkilerini ise herkes biliyor.

Sonuçta ise bu kadim bilgiler bize, dünyanın ve evrenin ritmiyle bir gitmemizi söylüyor. Çünkü ritim evrenin doğasında var ve her şey kendi kalp atışında hareket ediyor. Elektronların mikro yörüngelerinden, gezegenlerin, yıldızların ve galaksilerin makro yörüngelerine kadar. Bütün bunları birbirine bağlayan ise başka bir kalbin atışı var. Eski çağlardan beri gerçeğe giden anahtarların arayışındayız. Yüzünü gözünü boyamış bir şamanın çaldığı davulla kendinden geçişini düşünün; anahtarı davuldur ve bize göre bilinmeyeni yaşar. Araştırmacı Dr. Melinda Maxfield, şamanın çaldığı vuruşların -ki bir devirde 4.5 vuruştur- beynin, teta ritmi ile aynı olmasına hiç şaşmadığını söylüyor. Bildiğiniz gibi saman, davulla tuttuğu ritimle, kendi bedeninden çıkıp başka boyutlara geçer. İşte davulun ritmi ile beynin teta ritmi aynıdır. Tibetli rahiplerin dini şarkılarında benzer ritimler var. O vuruşlar, monk rahiplerini meditasyon seviyesine getiriyor. Aynı şekilde mevlevilikteki sema ve dualar ayrıca budizmde ki mantraların titreşimleri vs. bizi aynı boyuta çıkarabiliyor.

Dini rituellerin ritminden ve titreşimlerinden, günlük yaşantımıza gelirsem, bazı şeyleri anlamak için hemen budist rahip veya bir şeyin masteri olmamız gerekmiyor. Yine bazı şeyleri anlamak için piyasaya sürülmüş, alfa ve teta frekansları üreten cihazları almamız da gerekmiyor. Ben bu tip cihazların “hastalar üzerinde” uzmanlarca kullanılmasını onaylıyorum. Ama herkesin kendini makineye bağlamasına ya da bilmeden kulaklıkları takıp alfa frekansları dinlemesine ise şüpheyle bakıyorum. Çünkü, dengelerin ne olduğunu bilmiyoruz. Bildiğimiz şeyler ise çok basit, şöyle ki; derin bir uyku bizi dinlendiriyor, tazeleştiriyor. Günlük kaygılardan uzaklaşmak, doğayla iç içe olmak, kuşun cıvıldamasını, kelebeğin uçmasını seyretmek -gerisini siz hayal edin- dengemizi sağlıyor. Peki ya derinden atılan kahkaya ne demeli! İşte yaşamın gerçek ritmi; gülmek ne güzel bir anahtar.

Teknoloji,modernizm ve bireycilik bize pek iyi gelmedi. Teknolojinin çok güzel buluşları var, olmazsa olmaz cihazlar var ama beynimizi çok fazla ve gereksiz yere uyardığı ve çevremizi kirlettiği kesin.

Bu konuyu yazdır

  Hastalıkların frekans ayarlarının bozulmasından Meydana Geldiğini Biliyormusunuz
Yazar: EvrimBilge - 27-06-2017, Saat: 15:30 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız, insan bedeninin frekanslardan oluştuğunu belirterek, olumsuz duygu ve düşüncelerin organların titreşimini bozduğunu iddia ediyor. Sarıyıldız, frekans ayarlarıyla oynayarak hastalıkların iyileştirilebileceğini belirtiyor.

Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna dair bir makale yayınlamıştı. Makaleye göre DNA birden çok frekans yayınlıyordu. Dr. Raymond Rife ise belli frekansları kullanarak virüs ve bakterilerin yok edilebildiğini bulmuştu. Nikola Tesla insan vücudunun yaydığı frekansları, dış frekanslardan yalıtabildiğimizde hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savunuyordu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom, bir tümörün içine bir elektrot yerleştirip doğru akım verildiğinde tümörün eridiğini test etmişti. Dr. Robert O. Becker ise “The Body Electric” adlı kitabında insan vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her canlının bir frekansa sahip olduğunu ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan etkilendiğini gösteriyor. Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçmüştü. Buna göre sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var. Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş gösteriyor. 

Dua insan frekansını 15 MHz yükseltiyor
Araştırmalarda olumsuz ve olumlu düşüncelerin vücut frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelendi. Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği tespit edildi. Dua da frekansı 15 MHz kadar yükseltiyor. Esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol oynuyor. Gül yağı ve günlük gibi yüksek frekanslı esanslar ruhsal dengeyi sağlayabiliyor.

Ancak iç ve dış etkenler zaman içerisinde frekans ayarlarımızı bozarak hücresel yıkıma sebebiyet veriyor. Neyse ki frekans ayarlarımızı düzeltmek artık mümkün. Konuyla ilgili kullanılan son teknolojiyi, hastalık frekanslarını, duygu ve düşüncelerin titreşimimizi nasıl bozabildiğini konuşmak üzere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız ile bir araya geldik. 

Hastalıklar duygu ve düşüncelerde başlar
Son kitabınız “Anormal Kitap” dahil hemen tüm kitaplarınızda hastalıklara en temelinde duygu ve düşüncelerimizin yol açtığını söylüyorsunuz. Hangi duygu ve düşünceler hangi hastalığı tetikliyor?

Kurban hissetme, sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi duygu ve düşünceler uzun süre aşılamadığında bedenselleşerek hastalık haline geliyor. Örneğin kendini ifade etme sorunu yaşayan, kendini yeterince dışa vuramayan insanlarda tiroid hastalıkları sık görülür. Hayata dair olumsuz kodları çok olan insanlarda migren görülür. Sevildiğine inanmayanlarda, sevilmeye layık olmadığını düşünenlerde, sevgi açlığı olanlarda kalp hastalıkları yaygındır. Hayatta kendini kurban rolünde hisseden, hayatından hoşnutsuz olanlarda mide ve barsak sorunları görülür, öfkesini içine atanlarda hassas barsak sendromu, geleceğe ait güvensiz hisseden ve ilerleme korkusu duyanlarda hareket sistemi hastalıkları olur. Yani bel, bacak, diz ve kalça ağrıları yaşar. Toksik duygular, acı veren duygular böbrek sorunlarına yol açar. Mesela iyi insanlar çabuk ölür diyoruz ya, bunun nedeni iyi insanların kendilerini yeteri kadar ifade edememeleridir.

tt.jpg

İyiler erken ölür, çünkü…

Bu nasıl ölüme yol açar?
Kime iyi dersiniz, gerektiğinde yanınızda olan, yardım eden yani veren insana iyi dersiniz. Vere vere kendine kalmayan insana… Bu insanlarda sonunda enerji bedeninde çatlaklar oluşur ve kalp hastalıklarından erken yaşta ölürler.

Ama fedakarlık inancımıza göre güzel bir şey…
Elbette öyle ama eğer karşılık beklemiyorsanız. Eğer "sevilmeye layık değilim" duygusundan dolayı, sevilmek için, iyi insan desinler diye verici bir insan haline geldiyseniz o zaman hep kaybeden olursunuz. Verdiğinizi geri alamazsınız. Ama karşılıksız verirseniz daha da yücelirsiniz. 

Tekrar düşüncelere gelecek olursak, düşünceler sağlığımızı nasıl etkileyebiliyor? Bilimsel bir tarafı var mı bu iddianın?
Bilimsel olarak ispatlanmıştır ki maddenin yüzde 99.9’u boşluktur, kuantum alanıdır. Biz de aslında boşluktan oluşuyoruz. Geri kalan 0,1’lik partikül alanı. Yani biz aslında titreşim enerjisiyiz. Düşünceler ise, enerjinin en ince titreşimi olduğu için enerji bedenimizin dış bölgelerindedir. Bu nedenle olumsuz düşünceler devam ettikçe en dış katmandaki enerji akış bozukluğu her seferinde bir kat alta geçer. Bunu elmanın üzerindeki çürük gibi düşünebilirsiniz. Zamanla elmanın içine doğru yayılır. Sadece duygu ve düşünceler değil, dış faktörler, kimyasallar, katkı maddeleri, teknoloji ve gıdalar da bedenimizin yaydığı titreşimleri bozabiliyor. Her organ, her doku aslında sağlıklı olduğunda belli bir frekansta titreşiyor. Bu titreşimlerin bozulması sonucu hastalıklar oluşuyor. Bu titreşimleri olması gereken standart frekansına getirdiğimizde iyileşme süreci başlıyor.

İlk NASA’da geliştirildi

Vücudumuzdaki bu bozulmuş titreşim alanlarını saptayarak olması gereken frekansa getiren bir teknoloji var. Siz de onu kullanıyorsunuz. Nedir bu anlatır mısınız?
Scıo diye bir frekans cihazı. Bedene 12 bin ayrı frekans göndererek geri dönen tepkilere göre hastalıkları, genetik yatkınlıkları, alerjileri, asit-baz dengesini, hormonal bozuklukları ve hastanın ruh halini analiz ediyor. Bu cihazın ilk prototipi NASA’da geliştirilmiş. Uzayda hastalanırlarsa diye astronotların kullanması için. Şimdi çok geliştirilmiş. Tüm dünyada kullanılıyor ancak ilaç tröstlerinin baskısından dolayı genele yayılamıyor maalesef. Sadece Güney Amerika ve Avustralya’da genel sağlık sistemi kapsamına alınmış durumda. 

Peki bir tıp doktoru olarak birçok insan için inanılmaz gibi görünen bu yaklaşım tarzına nasıl ulaştınız?
Klasik Batı tıbbını reddetmiyorum ben. Zaten 20 yıldır Acıbadem Hastanesi’nde dahiliye uzmanı olarak çalışıyorum. Ama Batı tıbbının yeterli olmadığını da her zaman hissettim. Bu frekans teknolojisiyle Batı tıbbını birlikte kullanmak çok faydalı oluyor. Birbirlerinin boşluğunu kapatıyorlar. 

Batı tıbbı bataklığı kurutmuyor

Batı tıbbının boşluğu nerede?
Biz Batı tıbbı yöntemleriyle sadece semptomları gidermeye yönelik çalışıyoruz. Kaynağa ulaşmıyoruz. Sadece sinekleri öldürüyoruz, bataklığı kurutmuyoruz. Tıbbi tedavilerin çoğu, sorunu yokmuş gibi görmeye çalışarak sağlıklı hissettirmeye çalışmaktan ibaret. Tansiyon, kolesterol, şeker hastalığı tedavisi… Hepsi bozulmuş değerleri ilaç aldığı sürece normale getirmekten ibaret. Sadece semptomları bastırıyoruz. Titreşimi bozulmuş alanları bularak uygun frekansa getirmek ise, bataklığı kurutmaktır. Hastalığın sebebini ortadan kaldırmaktır. Mesela placebo etkisi denen bir şey var biliyorsunuz. Hastaya yediği şeker zehirli olduğu söylendiğinde, zehirli olmasa bile hastalık belirtileri göstermeye başlıyor. Hastaya çok güçlü bir ilaç olduğu söylenen şeker hapları ise, ilaç içermedikleri halde mucizevi bir şekilde iyileşmeyi sağlıyor. Buna placebo etkisi diyor geçiyoruz. Peki nedir burada iyileşmeyi sağlayan? Duygu, inanç ve düşünceler ile titreşimlerin düzeltilmesinden başka bir şey değildir aslında. 

Çin Olimpiyat takımı frekansla hazırlanıyor

Peki bu Scıo her hastalıkta kullanılabiliyor mu?
Evet akla gelebilecek her hastalıkta kullanılabiliyor. Hatta otizmde bile belli bir dereceye kadar düzelme sağlıyor. Hasta işlerini kendi görebilir hale geliyor. Çin Olimpiyat takımı da bu teknolojiyi kullanıyor. Sporcunun istenen düzeyde kas kitle gelişimi ve kondüsyonu frekanslarla sağlanabiliyor. 

Kendinizde denediniz mi?
Tansiyon ve şeker başlangıcım vardı. Artık yok. Hatta bir seferinde gripte bile denedim. 15 dakika için de gripten eser kalmadı. 

Müzik piyasası kaos yayıyor
Frekans denince akla ilk olarak müzik geliyor. Belli bir tür müzik dinlemek de şifalandırıcı olabilir mi?

Şu an dünyadaki müzik piyasasının standart akordu 440 hertze ayarlı. Bu titreşim kaos, kavga ve huzursuzluk titreşimidir. Yani dinlediklerimizin çoğu bize zarar veriyor. Oysa 528 hertz frekans sevgi frekansıdır ve bedene, ruha iyi gelir.

Hangi hastalıklar hangi duygulardan kaynaklanır?
Karın ağrısı: Korku, başlamış bir olayı, süreci durdurmak

Bağımlılılar: Kendinden kaçmak, kendini sevememek

Anemi: Haz yoksunluğu, yaşam korkusu

Anksiyete: Hayatın akışına güvenmeme

Astım: Bastırılmış gözyaşı, korku

İdrar sorunları: Endişe, eskiye saplanma

Yüksek tansiyon: Uzun süre çözülemeyen duygusal sorunlar

Kanser: Derin acı, kırgınlık, nefreti içine gömmek

Kronik hastalıklar: Değişimi reddetmek

Kabızlık: Cimrilik ve eski düşüncelere tutunmak

Diyabet: Geçmişten pişmanlık

Obezite: Korunma isteği

Gastrit: Kararsızlık

Guatr: Kurban olma hissi, doyumsuzluk

Kalp hastalıkları: Stres, sorluklar, duygusal sorunlar

Boğaz sorunları: Kendini ifade edememek.

Alıntı: Dr. Erkan Sarıyıldız

Bu konuyu yazdır

  Düşünce Gücümüzle Yeni Bir Gelecek Oluşturabilir Miyiz?
Yazar: Spiritüeller - 27-06-2017, Saat: 15:13 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

“Zaman hiç de göründüğü gibi değildir. Sadece bir yöne doğru hareket etmez ve gelecek, geçmişle aynı zamanda mevcuttur.” Albert Einstein

Düşünce gücümüz sayesinde geleceğimizi etkileyebilir miyiz? Kesinlikle evet! Bunu yapabiliriz, hem de tahmin ettiğimizden daha fazla. Kuantum fizikçilerinin nefes kesici buluşları hayatımızı her an tamamen değiştirebileceğimizi ve istediğimiz her şeyi değiştirebileceğimizi, bize bir kez daha gösterdi.

Bildiğimiz gibi düşünce gücümüzle enerji yaymaktayız. Tabii ki sadece biz değil, diğer bütün insanlarda aynı şekilde enerji gücü yaymakta. Aynı titreşimdeki enerjiler birbirlerini çektikleri için tıpkı bizim diğer insanları ve olayları kendimize çektiğimiz gibi başka insan ve olayların da bizi çekiyor olması doğaldır. Buradaki tek koşul, iki enerjinin birbiriyle uyumlu olması yani titreşimlerinin birbirine yakın olmasıdır.

Bu arada kuantum fiziği, kuantum dalgası denilen şeyin, örneğin; düşünce ve inançlarımızın, sadece fiziksel olarak yayılmakla kalmayıp zaman içine de yayıldığını bulmuştur. Yani inançlarımız sadece yer değil, zaman da değiştiriyorlar (zaman dalgaları). Demek  ki “normal kuantum dalgası” diye adlandırdığımız, geçmişten geleceğe giden kuantum dalagaları var. Bunun dışında, bir de “birleşik karmaşık dalgalar” olarak adlandırdığımız gelecekten geçmişe yayılan dalgalar vardır! Hayret verici değil mi? Ama gerçek. Geleceğe yayılan dalgalar “teklif dalgası”, geçmişe geri dönen dalgalar ise “eko dalgası” olarak adlandırılır.

dusunce-gucu-670.jpg

Eğer bu iki dalga karşılaşırsa, yani gelecekten gelen bir eko dalgası, bizim yolladığımız bir teklif dalgasına rastlarsa, bu durumda dalgalar birbirlerini modüle ederler ve ikisinin ortak ürünü olarak ortaya “olay ihtimali” dediğimiz şey çıkar. Kuantum fiziğine göre “bir olayın gerçekleşmesi ihtimali, geçmişten gelen teklif dalgası ile gelecekten gelen uygun bir eko dalgasının buluşması sonucu ortaya çıkar”. Bu şu anlama gelir : “Sadece geçmiş geleceği değil, aynı zamanda gelecek de geçmişi etkiler”.

Aklımız bunu idrak etmekte biraz zorlanabilir, çünkü şimdiye kadar hep zamanın geçmişten geleceğe, doğrusal bir biçimde ilerlediğini düşünmüştük. Şimdiyse bunun tam tersinin de mümkün olması aklımız için şaşırtıcı. Demek ki : Gelecek dışarıda bir yerlerde, çoktan beri mevcut. Aksi halde geçmişe, yani bizim şimdiki zamanımıza, dalgalar yollaması mümkün olmazdı. Senin geleceğin de şu an, şu saniye mevcut. Ama yine de geleceğinin akışı önceden belirlenmemiş, zira geleceğin çeşitli mahiyetlerini seçme imkanına sahibiz.

Tabii ki bilincimiz, sadece bir tek zaman algılıyor. Farklı bir şey tanımıyoruz. Bu şaşılacak bir şey değil, sonuçta duyularımız çok sınırlı.Bütün ışık yelpazesinin sadece % 8’ini algılayabiliyoruz. Geri kalan % 92’lik gerçeği, aynı şekilde bizi çevrelemesine rağmen algılayamıyoruz. Aslında var olduğu halde tamamen yok sayıyoruz.

Ama yine de etrafımızda hiç tanımadığımız diğer enerji titreşim, dalga ve bilgilerle çevrili.

Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir. Sokrates

Teklif dalgamız tüm geleceğimizi dolaşır. İster bir saniye sonrası, ister bir ya da on yıl sonraki olaylar olsun, tüm olasılıklar tek tek kontrol edilir. Bu aşamada kuantum fiziği şu fenomeni keşfetmiştir: Gelecekteki olay, zaman açısından ne kadar yakındaysa, rezonans da o kadar nettir. Bu şu anlama gelir; “Gelecekte gözlediğim bir olay zaman açısından bana ne kadar yakınsa, o olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği kararı o kadar kesindir.”

Yakın gelecekteki bütün olayları, bugünkü bilincimiz belirler.

İşte bu noktadan sonra “istemek” konusuna varıyoruz.  Zira istemek birçok ihtimalden birini yaşamımıza çekmekten başka bir şey değildir.

Bir şey istediğimizde, bu doğrultuda bir teklif dalgası yolluyoruz.
Bu dalga, bir eko dalgasıyla irtibata geçiyor.
Bir gerçekleşme ihtimali meydana getirebilirsek istediğimizin gerçekleşmesi için en uygun şartları sağlamış oluyoruz.
İç alemimizde sahip olduğumuz her şey, dış alemde de karşımıza çıkacaktır.

Zira dış dünya her zaman iç alemimizi yansıtır.

Ancak bilincimizi hedefe yönlendirirsek yaşamımızda sahip olmak istediğimiz şeylerle etkileşime geçebiliriz.

Eğer istediğimiz sonuçlara istiyorsak; düşüncelerimizi, duygularımızı ve inançlarımızı gözlemleyerek yönlendirmeye başlamalıyız, zira hissettiğimiz ya da düşündüğümüz her şey, bir rezonans alanı oluşturur.

Bu konuyu yazdır