Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adı/E-Posta:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065

Detaylı İstatistikler

Kimler Çevrimiçi
Toplam: 764 kullanıcı aktif
» 0 Kayıtlı
» 764 Ziyaretçi

Son Aktiviteler
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 330
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 308
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,013
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,138
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,078
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,151
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173

 
  ENERJİ BAĞLARI VEYA KORDONLAR NASIL OLUŞUR
Yazar: Spiritüeller - 06-06-2017, Saat: 20:22 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Kordonlar, kesinlikle fiziksel olmayan ,iki veya daha fazla insan arasında enerji seviyesinde gerçekleşen bir iletişim türüdür.

Astral ve eterik enerjiden oluşur ve duygusal anlamda ilişkili olduğumuz insan ile süptil bedenlerimizi birbirine bağlar.

Genelde yakınlarımız ;baba, anne, eş, eski eş, eski sevgililer, şimdiki sevgili, arkadaş, çocuklar gibi iki farklı insan arasında göbek kordonuna benzer şekilde uzanarak duygusal enerji ve chi aktarırlar.Bu kordonlar esenlik duygusu veren pozitif bağlar olduğu gibi, enerjimizi aşağı çeken, tüketen negatif bağlarda olabilirler..

Paylaşılan bağlar çevremizdeki dünyamızla enerjik iletişimin doğal bir sürecidir. Bağlar, ilişkinin doğasına bağlı olarak farklı enerji merkezleri ( çakralar ) ve farklı zamanlarda paylaşılabilir. Kordonlar genelde çakra merkezlerimiz aracılığıyla bağlanır ve diğer kişiyle takılı olduğumuz baskın çakra merkezine karşılık gelir. Kordonlarla kodlamanın en temel biçimi, yeni doğmuş bir çocuk ile annesi arasındadır. Omurganın tabanındaki çocuğun ilk çakrası ile annenin ilk çakrası arasında göbek kordonu gibi bir enerji kablosu vardır.

Bazen ikizler arasında ilk çakra enerji kablosu kalır, ki ikizler binlerce mil ayrılmış olmalarına rağmen birbirleriyle samimi bir iletişim içinde kalabilirler.

Geçici kodlama, yaşam boyu insanlar arasında gerçekleşir. Kodlamada ilke yedi çakradan herhangi birisi arasında gerçekleşir

ve her iki taraftan biri tarafından başlatılabilir veya karşılıklı olarak ikisi tarafından da başlatılabilir. Bu kablo, başka biriyle psişik bir bağlantıdır. Çoğu insan bu yolla ne kadar psişik olduklarından habersizdir. Psişik bir bağ, bilgi gönderen ve alan iki insan arasındaki göbek bağı gibidir. Düşünce ve duyguların değiş tokuş edildiği bir telefona benzer.

Sağlıklı ilişkilerde bu harika bir şeydir;
Sevgi, koruma, şifa, bakım ve niyet gönderilebilir ve alınabilir
Aşıklar cinsel ilişki içine girdiklerinde enerji alışverişi daha da artar ve birçok durumda bağ bir bağımlılık haline gelir.
Bir aile üyeleriyle ya da yakın dostlukla paylaşılan bir bağ, bir ya da daha fazla üst spiritüel çakranın ve bazı alt çakraların bir bağlantısı olabilir.

Biriyle çok güçlü bir entelektüel ilişki, diğerinin boğaz çakrası ile bağlanan fikirlerin ve zihinsel enerjinin değişimini temsil eden bir kablo olarak görülebilir (bu, öğrencilere öğretmenler veya eğitimciler için tipiktir).Öğretmenler ve öğrenciler beşinci çakradan daha üst seviyede altıncı veya yedinci çakralara kablolanabilir( yüksek öğrenim merkezleri)

Aşıklar sıklıkla dördüncü çakralar arasına bağlanır
Rakipler, üçüncü şakra aracılığıyla itaatkar tipleri kontrol etmeye veya birbirlerine hakim olmaya çalışabilirler.
Aksine, başkasına güçlü bir cinsel ilişki (veya cinsel ilişki arzusu), cinselliği ve arzuyu temsil eden temel çakra veya 2. çakradan kaynak olarak algılanabilir.

ENERJ%25C4%25B0-BA%25C4%259ELARI-veya-Kordonlar.jpg

Kordonlar fiziksel bir ilişki olmadan da oluşabilir.
Enerji, basitçe birisini düşünmenin sizi enerjik alanına bağlayabileceği düşüncesini takip eder.
Medyumlar ve gözlemcilerin, başkaları hakkında bilinçli olarak herhangi bir şey bilmeden bilgi toplamaları olayı budur.
Düşünce niyeti kişinin adını duyunca gönderilir ve sonra diğer kişinin aura ve çakra merkezlerine bağlanır ve böylece sezgisel bilgiler gelir.

Hiç birini düşündüğümüz ve birkaç saniye sonra bizi aradığı bir durum yaşamadık mı?…
Paylaşılan bağ tüm çakraların farklı zamanlarda bir bağlantısı olabilir.
Paylaşılan bağın gücü, bağ yoluyla değiştirilen enerjiye bağlıdır ve dünya çapında veya bu boyutun ötesinde bir kaç metreden uzanabilir.

Mistikler, çakra merkezleri aracılığıyla insanları birbirine bağlayan altın kordonlar olarak görülür. İnsanlar, onlara her zaman pozitif ve negatif enerji sağlayan binlerce (ya da milyonlarca) kodlamaya sahipler. Bir kordon temel olarak iki veya daha fazla varlığın astral ve eterik bedenleri arasındaki bir bağlantıdır ki bu da duygusal ve / veya eterik enerji alışverişine izin verir.

Kordon fiziksel bir madde olmadığı ve mesafenin alakasız olduğu bu yüzden gezegenin öteki tarafında da etkili olduğu için, diğer kişinin ne kadar uzakta olduğu önemli değildir. Bazen paylaşılan bağ, eterik bir kordona dönüşebilir ve bu eterik kordonlar sağlıksız olabilir.
Eterik kordonun gücü, kordondan çekilen enerjiye bağlıdır Tüm bebekler, fiziksel göbek kordonu kesildikten sonra göbeklerinden annelerine giden bir kordonla yine bağlıdırlar. Bazılarının, kalpten, güneş sinir ağından veya hatta başından annenin enerji bedeninin çeşitli yerlerine giden fazladan kordonları olabileceği belirtilir.

Bebeklik döneminde var olan kordonlar veya kablolar birkaç yıl sürer ve çocuğun anneden daha bağımsız hale gelmesiyle giderek azalır ve zamanla bağlantıya artık ihtiyaç duyulmaz. İdeal olarak böyle olur, ama burada Dünya’da birçok insan duygusal sorunlara sahiptir ve bu da kordonların yetişkinliğe kadar süreceğini gösterir. Gerçekte birçok anne duygusal açıdan muhtaç durumda ve aslında kendisini bebeğin taze ve bol enerjisinden beslemek için bu kordonu kullanır (Tabii ki bu bilinçaltı ) 

Oysa bebek genellikle neler olup bittiğinin farkındadır ve hatta anneye istediği gibi kabloyla enerji ve duygusal destek vermektedir…
Bebekler, bu aşamada, çok az miktarda astral enkarnasyon ve çok az ego yapısı ile çok saf ve sevecen varlıklardır bu nedenle,
anne için ellerinden gelen her şeyi yapmak isterler. Ne yazık ki bebek büyüdükçe, bu tür metafiziksel algıları yavaş yavaş kaybettiği ve bu yüzden ipi unuttuğu belirtilir. Anneniz tarafından, negatif duygular ve duygusal isteksizlik ile kalınlaşmış ve brüt hale gelen bir kordon yoluyla, 30 yıl boyunca enerjiden kurtulduğunuzu hayal edin. Neler olup bittiğini tam olarak bilmiyorsun ama bir şekilde onun tarafından boşaltıldığını hissediyorsun. Gitmek için başka bir ülkeye taşınıyorsunuz ama nereye giderseniz gidin neredeyse sanki sizinle birlikte olduğu gibi hissediyor – sizi uzaktan boşaltıyor.

Yakınlarımıza bağımlı olmak da negatif yönde bir eterik kordondur Bu durum sadece bir örnektir; Bir diğer ortak ip iki sevgili arasındadır Her biri kendi enerjisini diğeriyle paylaşmak ister ve birliktelik esnasında bu güçlendirilir. Aşk ve paylaşım duyguları genellikle bir kablo kurmak için yeterlidir. Bu kordonlar genellikle karınlar arasında bulunur, ancak kalp ya da diğer bölgeler de olabilir. Kordonlar, herhangi iki kişi veya hatta duygusal ilişkileri olan insanların grupları arasında oluşturulabilir; Dostlar, iş arkadaşları, düşmanların hepsinin ipleri olabilir. Ya da diğer boyutsal varlıklar tarafından bizimle iletişime geçilip enerjimizi boşaltmak için kullanılabilirler. Bu enerji hatları fiziksel ve duygusal ilişkilerimizi yansıtan enerjik bir goblen yaratırlar

Örneğin,

hayatta kalma temelli (birinci çakra),
cinsiyete dayalı (ikinci çakra),
iletişim tabanlı (boğaz çakrası),
görme esaslı (boğaz çakrası) gibi
veya diğer çakraların neredeyse herhangi biriyle bağlantılı olan alışverişlere de dayanabilirler.
(Üçüncü göz ya da manevi bazda taç çakra.)
Genellikle bunlar, ilişkilerimizin kendilerinin karmaşık doğasını yansıtır ve çoğunun birleşimidir.
Çok sıklıkla, eşeysel birliktelik yaşadığımız insanlar
bizin sakral (2 nci) çakramıza bağlanmıştır.
Tartışmamızın olduğu insanlar ise solar pleksusumuza bağlanır.
Üzüntü duyduğunuz/bizi mutsuz eden insanlar da
kalp çakramıza bağlanır.
Acı verici ilişkiler yaşadığımız insanlar veya tüm yükü omuzlarınızda taşıdığımız bir ilişki yaşadığımız insanlar omuzlarımıza bağlanır.

Kodlamanın kabul edilmesi gerekmez.
Bununla birlikte, çok ince olduğu için, alıcı genellikle bunu fark etmeden gerçekleşir.
Çakra sisteminizi aşırı yüklenmiş bir santral gibi sıkışan birçok insandan gelen kablolarla sonuçlanabilirsiniz.
Aşırı derecede yorgun veya bunaltılmış hissedebilirsiniz
Duygusal açıdan muhtaç kişiler, bağımlı olduklarını düşündüklerine kordonlar gönderirler.
Bu, alıcıda yorgunluk veya boşalma hissi ile sonuçlanabilir.
Öğretmenler, danışmanlar, ebeveynler ve sağlık çalışanlarının her türü bu biçimdeki strese yatkındır.
Bazen de birini aklınızdan çıkaramazsınız.
Uykunuzu, tanıdığınız birinin ya da bir gün önce yeni tanıştığınız birinin görüntüsüyle rahatsız bulabilirsin.
Bu, genellikle, ilgili kişinin sizinle bir kablo aracılığıyla iletişim kurmaya çalıştığının bir işaretidir.

Tanımak istediğimiz yabancı birine bir kablo gönderilmesinin mümkün olduğu , bilinçli bir şekilde başka birine bir kordon oluşturmanın da mümkün olduğu belirtilir, ancak bu kara büyü alanı olarak nitelenir.

Bir başkasının enerjisini kendi izniyle bilerek kontrol etmek veya etkilemek için psişik araçlar kullanmamalıdır. Bu kuraldan muafiyet yoktur ve karmik etkilerinin çok fazla olduğu belirtilir. Kordon zihinsel / duygusal enerjiden başka bir şey olmadığından ve enerji düşüncesinden yola çıkarak bazen kordonu koparmak için yeterli olabilir. Bununla birlikte, bazı kordonlar kötü bilinen bir şekilde yapışkandır ve yinelenebilir. Bazı kordonlar da ilgili kişi / mekan / şeyle olan karmik sözleşmeniz nedeniyle parçalanamaz.
Buna ek olarak bir kabloyu kesmeye karar verebilirsiniz, ancak diğer kişi enerjik olarak kabloyu kesmek istemiyorsa tekrar tekrar dönebilir.

Hatırlanması gereken önemli bir nokta, bu hatları dengelemek ve enerjik sınırları zorlamamaktır.

Bu konuyu yazdır

  DOĞUM AYINIZA GÖRE KARAKTER TAHLİLİ
Yazar: Spiritüeller - 06-06-2017, Saat: 20:11 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

OCAK
Hırslı ve ciddi kişilik. Öğrenmeyi ve öğretmeyi sever. İnsanların zaaflarını ortaya çıkarmayı sever. Çok eleştirir. Akıllı ve planlı programlıdır. Çok çalışır ve üretkendir. Duyarlı ve derin hisleri olan biridir. İnsanı nasıl mutlu edeceğini bilir. Aşırı dikkatlidir, bünyesi kuvvetlidir. Zor heyecanlanır. Romantiktir ama aşkını ifade etmekte zorlanır. Çocukları sever, evcil ve sadık bir eş olur. Kolayca kıskanır. Sosyal yönden zayıftır.

ŞUBAT
Somut şeylere önem verir. Değişkendir. Sessiz utangaç ve ağırkanlıdır. Kendine güveni pek yoktur. Dürüsttür. Özgürlüğüne düşkündür, bazen saldırganlaşır. Kesin olmayan işlerden hoşlanmaz. İnatçıdır, hayallerinin peşinden gider. Batıl inançlara eğilimlidir.

MART
Çekici kişilik. Utangaç ve tutucu. Esrarengiz, cömert ve sempatik. Rahatına düşkün, duyarlı. Hizmet etmekten zevk alır, kolay sinirlenmez. Güvenilir, nezakete önem verir. İyi bir gözlemcidir. İntikamcıdır. Seyahat etmeyi sever, dikkat çekmeyi sever. Dekorasyona meraklıdır. Tempolu müzikleri sever, çok değişkendir.

NİSAN
Aktif ve enerji doludur. Çabuk karar verip çabuk pişman olur, şefkatlidir. Mantığını dinler, diplomatiktir. İnsanlari teselli etmeyi sever. Dostlarının sorunlarıyla yakından ilgilenir. Cesurdur. Maceraperesttir. Sevgisini ve ilgisini belli eder. Hafızası güçlüdür. Baş ve göğüs hastalıklarına eğilimlidir.

MAYIS
Sert yapılıdır. Kolay sinirlenir, kolay ilgi çeker. Fiziksel güzelliğe önem verir. Motivasyona ihtiyacı yoktur. Sistematik çalışır. Hayal kurmayı sever. İleri görüşlüdür. Kolay sakinleştirilir. Anlayışlıdır. Kulak ve boyun bölgesi hassastır. Edebiyat ve sanatla ilgilidir, evde oturmayı sevmez. Çocukları çok sever.

Do%25C4%259Fdu%25C4%259Fun-Aya-G%25C3%25...259Fin.jpg

HAZiRAN
Aynı anda birden fazla şey düşünür. Nazik ve tatlı dillidir. Hassastır. Kararsızdır, komik ve eğlencelidir. Konuşkandır, kolay arkadaş edinir, kolay incinir. Gribe yatkın bünyesi vardır. Çok inatçıdır.

TEMMUZ
İyi bir sırdaştır. Anlaşılması güç biridir. Aşırı gururludur. Başkalarının düşüncelerine aşırı önem verir. Kin tutmaz. Sempatiktir. Yalnız olmayı sever. Kolay öğrenir. Arkadaş sıkıntısı çekmez. Mide sorunları olabilir. Zor ikna olur. Ağır işleri sever.

AĞUSTOS
Şakalaşmayı sever. Duyarlı ve ilgilidir. Korkusuzdur. Liderlik özellikleri vardır. Ruhbilimle ilgilenir. Kolay provoke edilir. Dikkatli ve tedbirlidir. Bağımsızlığına düşkündür. Yol göstermeyi sever. Romantiktir.

EYLÜL
İyi bir konuşmacıdır. Sadık ve güvenilirdir. Detaylarla uğraşır. Sorumluluk almayı sever. Bilgi ve kültüre önem verir. İnsanların hatalarını yüzüne vurmayı sever. Spor ve seyahati sever. İlişkilerinde seçicidir. Hislerini kendine saklar.

EKİM
Herkesle sohbet etmeyi sever. İlgi odağı olmak ister. Yalancılığı yapmacıklığı sevmez. Arkadaşlarına çok önem verir. Çabuk kırılıp çabuk toparlanır. Bencildir, kendiliginden yardım teklif etmez. Başkalarının düşüncelerine önem verir. Duygusaldır. Kendine kolay güvenmez. Etrafindan çabuk etkilenir.

KASIM
Eğlenceli kişilik. İnsanları kolay etkiler. Çalışkan ve sorumluluk sahibi. Kontrolü ele almay sever. Enerjik ve cevresini motive eden biridir. İyi bir liderdir. İçten ve yardımseverdir. Adil davranır. Sürprizleri sever. Hataları affetmez. İradesi güçlüdür. Derin duygularla sever. Herkesi olduğu gibi kabul eder. Sır saklamayı bilir.

ARALIK
Sadık ve cömerttir. Sabırsızdır. Birlikte vakit geçirmesi eğlenceli kişilik. Azimli, sosyal yönü kuvvetlidir. Dostlarını kendinden fazla düşünür. Kızgınlığı uzun sürmez. Sevildiğini hissetmek ister. Espri anlayışı gelişmiştir.

Bu konuyu yazdır

  TELEPATİ YETENEĞİNİ GELİŞTİRME ÇALIŞMASI
Yazar: Spiritüeller - 06-06-2017, Saat: 20:04 - Forum: TELEPATİ - Yorum Yok

Telepati Yeteneğinizin Olup Olmadığını Nasıl Anlarsınız?

Mırıldandığınız şarkı radyoda çalınmaya başlarsa, aklınıza gelen kişiyle yolda karşılaşırsanız veya canınızın çektiği meyveyi arkadaşınız getiriyorsa siz bir telepatsınız demektir.

Telepati, kişiler arasında bir fikir ya da duygunun hiçbir araç kullanılmadan iletilmesi, biçiminde tanımlanabilir. Pratik hayatın içinde farkında olmadan telepati yeteneğimizi sık sık kullanırız. Bazen şaşırtıcı tesadüfler şeklinde dikkatimizi çeker, Fakat, yine de bunun üzerinde fazla durmadan gülüp geçeriz.

Mesela çalmakta olan telefonun kimden geldiğini tahmin etmek, mırıldanmakta olduğumuz şarkının radyoda çalınmaya başlaması, aklınıza gelen kişiyle yolda giderken karşılaşmak, canınızın çektiği meyveyi ya da herhangi bir şeyi arkadaşınızın getirmesi gibi daha pek çok örnek sayılabilir ve bütün bunların tesadüf olduğunu düşünüp önemsemeyiz. Aslında bütün bu tuhaf tesadüfleri telepati olarak tanımlayabilir ve dikkat ettikçe bu yeteneğimizin gelişmesini sağlayabiliriz. Hepimizde az ya da çok derece derece ortaya çıkan telepatinin düzenli bir çalışma sonucu gelişmesi mümkün.

İyi bir algılayıcı olmak için ilk adım, şuurlu zihnimizi sakinleştirmeyi öğrenmektir Bu çalışmalardan zevk almasını bilmelisiniz çünkü bir oyun gibidir Her hangi bir alıştırma üzerinde çok zaman harcamayın çünkü aynı alıştırmayı tekrar tekrar yapmak yerine, çabucak birinden diğerine geçmek daha iyidir Bu alıştırmaları kesinlikle kendinizi zorlamdan, rahat ve huzurlu bir zihinle yapmalısınız Yorgun yada keyifsiz olduğunuz zamanlarda kesinlikle alıştırma yapmayın Sıkıntı, stres ve her türlü heyecansal halleriniz telepati yeteneğinizin su üstüne çıkmasına engel olur Bu nedenle mümkün olduğunca sakin bir şuur hali içinde çalışmalarınızı sürdürün Parapsikoloji Laboraturlarında yapılan çalışmalarda, telepati alıştırmalarını sakin bir zihinle yapmayan araştırmacıların psişik güçlerini, yanlış cevaplar verecek şekilde kullandıkları tespit edilmiştir Bu durumda insanlar, psişik yeteneklerini çalışmaya katmadan rasgele yaptıkları tahminlerin ötesine geçememişlerdir

Klasik paranormal olaylar olan Telepati ve ruhsal görü, aslında duyu ötesi algı adıyla bilinen yeteneklerdendir. Bu iki yeteneği birbirinden ayırmak güçtür. Genellikle Telepati (Uzaduyum), zihinler arasındaki paranormal bilgi iletişimi olarak kabul edilir; “ruhsal görü”deyse bilgi başka bir zihnin yardımı olmaksızın elde edilir. Oldukça yakın bir zamana kadar Telepatinin bir çeşit manyetik yada elektriksel etki olduğu düşünülüyordu. Oysa bunun böyle olmadığı deneylerle ispatlandı. Bir kere elektriksel enerjinin uzaklık arttıkça zayıflaması gerekir. Ama Duyuötesi algılama uzaklıktan etkilenmez.

Bir elmaya baktığımızda onu görürüz. Ama,eğer bu elma görme alanımız dışında, örneğin başka bir odada, hatta kilometrelerce uzakta bir yerdeyse ve biz zihnimizde onu görebiliyorsak işte bu Duyuötesi algıdır. Birkaç örnek verelim. Çoğu kez yaşadığınız anı sanki daha öncede yaşamış yada bir filmde görmüşsünüzde hatırlayamıyorsunuz izlenimine vardığınız olmuştur. Yine birisini düşünürken aniden o kişiden telefon geldiği yada yolda karşılaştığınız çok olmuştur.

Subconcious-Mind-Mental-Telepathy-.jpg

Telepatik alış, özellikle duygusal olarak birbirlerine yakın olan kişilerin arasında daha kolay ortaya çıkabilmektedir Psişik çalışmalarınızı sürekli aynı odada yapınız Böylece odanız sizin enerjilerinizle dolar ve başka enerjiler orada barınamaz Odanızın aurası gün geçtikçe daha yüksek seviyeli bir hal alacaktır Çalışma yaptığınız odanın aurasını düşürmemek için kesinlikle, o odada münakaşalara girmeyin, kızgınlık, öfke, kin, kıskançlık gibi negatif enerjileri odanızda üretmeyin ve başkalarının da üretmesine izin vermeyin Fırsat buldukça odanızda pozitif enerji yayma çalışması yapın Gevşedikten sonra tüm odanızı temizleyecek olan sevgi, şefkat, merhamet gibi pozitif yüklü enerjilere konsantre olun Odanızda özellikle çalışmadan bir saat önce sadece mavi bir ışık yakın Mavi rengin enerjileri polarize etme özelliği vardır Ruhsal olgunluğunuz arttıkça sizi saran biyomanyetik enerji alanınız yani auranız da buna bağlı olarak güçlenecektir Bu da bilgilerinizin artmasıyla doğru orantılıdır

Auranızı güçlendirici imajinasyon ve telkin çalışmalarında bulunun Kendinizi pozitif bir enerji alanıyla sarabilirsiniz Bunu yapmak için gözlerinizi kapatın, gevşeyin ve kendinizi parlak bir ışıkla çepeçevre kuşatılmış olarak imajine edin Beyaz ışığın, hem ön hemde arkanızdan genişleyerek başınızın üstünden geçtiğini ve ayaklarınızın altına kadar sizi kuşatmasını isteyin Beyaz ışık olumsuzlukları yok etme gücüne sahiptir Koruyucu bir kalkan görevi yapar


Egzersiz 1

Şimdi şunu deneyebilirsiniz. Telepatik gücünüzü bir ölçün bakalım. Bu deneyde bir arkadaşa ihtiyacınız olacak;
Bu uygulama için bir verici ve bir alıcı gerekiyor İlk olarak verici ve alıcının birer kağıt kalemi olmalı Verici çizmeyi kararlaştırdığı nesneyi önce zihnide çizmeli sonra kağıda çizmeye başlamalı, çizerken de onu alıcının zihnine yansıttığını düşünmelidir Alıcı ilk zihinsel görüntüyü alınca çizmeye başlamalıdır İlk telepati denemesinde alıcının çizdiği, vericininkinin aynısı olmasına gerek yoktur, sadece mantıksal bir benzerlik olması bile yeterlidir

Egzersiz 2

İnsanlarda telepatik yeteneğin bulunup bulunmadığının ortaya çıkarılması ile ilgili, laboratuarlarda yapılan denemelere çok benzer bir testte budur Eğer bu çeşit bir denemeden daha önce geçmediyseniz, telepati çalışmalarınıza başlamadan önce bunu uygulamanız isabetli olacaktır Her şeyden önce zihni tüm düşüncelerden arındırmalısınız Teste başlamadan önce birkaç dakika tam bir sessizlik ve sükunet içinde bedeninizi ve zihninizi dinlendirmelisiniz Test için kağıt, kalem, bir takım Zener kartı (Zener kartınız yoksa kendiniz de yapabilirsiniz Yeter ki ters çevirdiğinizde ön yüzlerinde hangi şeklin bulunduğu belli olmasın Bunlar üzerlerinde beş ayrı şekil ‘artı-daire-kare-yıldız-dalgalı’ taşıyan 25’lik bir deste karttır), sessiz bir oda, iki iskemle, bir küçük masa gereklidir Süjeyi rahat bir iskemleye ve odanın bir ucuna oturtun Test sırasında alıcıyla verici arkaları birbirine dönük olarak oturmalıdırlar

Göndericinin önünde, üzerinde Zener kartları bulunan küçük masa ve her iki süjenin elinde birer kalem bulunmalıdır Verici süje kartları karıştırarak, içlerinden birini zihnine projekte ettiğini hissedince kalemiyle (hazır olduğunu belirtmek için) masaya bir defa vuracak Bunun üzerine alıcı süje,vericinin zihnine hangi şeklin projekte edilmiş olduğunun ‘görmeye’ çalışacaktır Bunu gördüğü zaman, alıcı süje önündeki (yada elindeki) kağıda yazacak ve bunu belirtmek için kalemiyle bir yere vuracak ki, verici zaman geçirmeden ikinci kart konsantre olsun ve deney bu şekilde 25 kart tamamlanıncaya kadar devam etsin Her bir kart üzerinde en az 30 sn konsantre olarak düşünülmelidir ve vericinin konsantrasyonu çok önemlidir Vericinin deney sırasında zihnini meşgul etmemelidir Alıcı şahıs kesinlikle mantık yürütmeden içine doğacak olan düşünceyi beklemelidir Hem alıcının hemde vericinin gözleri açık yada kapalı olabilir ancak, verici için gözlerin açık olarak şekle bakması daha iyidir Böylece konsantrasyonunu daha iyi sağlayacaktır

Egzersiz 3

2-3 adetin doğru olarak bilinmesi tesadüfle açıklanabilir Bir kaç deneme sonunda eğer bu oranın üzerine çıkılamıyorsa çalışmadan gerekli verim alınamıyor demektir Bu alıcıdan yada vericiden kaynaklanabilir Böyle bir durumda eşler birbirine uyum sağlayamamış olabilir, eşlerin değiştirilip tekrar denenmesi yararlı olabilir 5 adet, kritik bir sayıdır Bu yüzden bu sayıya ‘sınır rakamı’ denir İlk çalışmalarda bu sayı yeterli olmasına karşın, bir kaç ay içinde bu sanır aşılamıyorsa yine çalışmalarınızın veriminin yeterli olamadığını düşünebilirsiniz Eşinizi değiştirerek denemelere devam edebilirsiniz

5-10 adet, telepatik algılama yeteneğinizin çalışmaya başladığını gösterir Denemelere devam ettikçe, oranınızın arttığını göreceksiniz Başka eşlerle de denemeler yaparak daha verimli algılamalar yapabilip yapamadığınızı kontrol ediniz Veriminiz artmıyorsa aynı eşle devam ediniz Bu noktada verici olmaya mı yoksa alıcı olmaya mı yatkınsınız, kesin olarak bir ayırım yapmanız gerekiyor Hangisine daha yatkınsanız o yönde çalışmalarınızı sürdürünüz

10-15 adet, telepati yeteneğinizin varlığını gösteren yeterli orandır 15-20 adet, ileri seviyede telepati yeteneklerinin hem alıcıda hemde vericide gelişmiş olduğunu gösterir 20-25 adet, çok ender olarak görülen ve tam başarının yakalandığı en üst seviyedir Eşler arasındaki büyük uyumun da göstergesidir

Bu konuyu yazdır

  ÖLÜM ANINI YAŞAMAK İSTERMİSİNİZ?
Yazar: Spiritüeller - 06-06-2017, Saat: 19:58 - Forum: Hipnoz - Yorum Yok

"Hipnoz başladığında zangır zangır titremeye başladı. Neler oluyor bana diye soruyordu.
Ben duyguyu takip ettim. ölüyorum diyordu. ( Koltukta değil, gittiği olayda). evet kendi ölümünü yaşıyordu. Kendini diri diri mezara gömülürken buldu.

Çok uzun çalışmadan sonra bulduğumuz şey şuydu. Eski Fransa'daydı. kendisi genç bir bayandı. Anlayamadığı bir nedenle sürüklenerek bir mahkemeye getirliyor ve orada ölüme mahkum oluyordu. Kimse ona yardım etmiyordu. Sonuçta öldürüyor ve gömülüyordu. Ama tam ölmeden gömülmüştü. Ölüm sonrasını izlemeye çalıştım. Bir türlü mezarının üzerinden ayrılamıyor, aşağıda kendini mahkum eden kukuletalı suratsız insanları görüyordu. Bir kaç kontrolden sonra bu ölen kadının kendi olmadığı ortaya çıktı. Başka bir kişiye ait kimlikti. 3 yaşında hastanın bedenine girmiş artık ruhtu. ( A.B.Devletlerinde hipnoterapist camiasında bu tip durumlar böyle tanımlandığı için bu terimi kullanıyorum). Elimde mevcut bir rehber kitaptaki talimatları izleyerek bu ruhu hastanın bedeninden ayrılmaya razı ettim."

Bu gerçek bir hipnoz anısı... Bu anı yaşayan kadın ağır bir ruhsal yıkıntı yaşamıştı. Hipnoz sayesinde iyileştiği söyleniyor... İnsanı bu kadar ilginç bir konuma sokan hipnoz da neyin nesi diye düşünmeden edemiyor insan.

Filmlerde ya da televizyonlarda şov amaçlı olarak gördüğümüz birşey hipnoz. Genellikle aklımızda kalan bir medyumun elindeki bir ipi bireyin gözünün önünde sallaması ve bireyi uyutarak geçmiş yaşamıyla ilgili bilgiler alması.. Gerçekten de hipnoz sadece kişiden bilgi almak için yapılan birşey mi? Hipnoz uzmanı Dr. Bülent Uran için böyle değil. Mesela bir sinema filmi izlerken tamamen dalmışsanız hipnoza girmişsiniz demektir...  Dr. Uran, Ankara'da hipnozu birçok kişiyle paylaşıyor. Biz de kendisiyle konunun tüm ayrıntılarını sizinle paylaşmak üzer konuştuk.

ciglik-korku-endise-bagirma.jpg

Hipnoz nedir?
 
Hipnoz, kendiliğinden oluşan doğal bir zihin durumudur. Hepimiz, bu kendiliğinden oluşan zihin durumunu, bilmeden, farkında olmadan sürekli kullanırız. Örneğin, eğer bir TV programı ya da sinema filmi izlerken, tamamen seyrettiğinize dalmışsanız, büyük olasılıkla hipnoza girmişsinizdir. Bu hipnoz ya da hipnoz benzeri durum annenizin ya da eşinizin sizi akşam yemeğine çağırmasını, size bağırana kadar, duyamamanıza neden olur.

Hipnoz, kendiliğinden oluşan doğal bir zihin durumudur. Herkes birçok kez
hipnozu yaşamıştır, bilerek ya da bilmeden. Bu doğal oluşan zihin durumunun
tipik bir örneği otoyol hipnozu olarak adlandırdığımız, araba sürerken, sürücüde oluşan dalma halidir. Bilinçaltı yola odaklıyken bilinciniz farklı düşünceler arasında gezer ve sapacağınız kavşağı geçtikten sonra
uyanırsınız. Hipnoz düşünen akıldan hisseden akıla geçmektir. 

Neden yapılır? Ya da kişiler neden hipnoza ihtiyaç duyar? 

Bilinçli aklımızla düzeltemediğimiz her türlü fiziksel, ruhsal, davranışlar
için uygulanır. 

Genelde filmlerde gördüğümüz bir ip ve ucunda ağır bir şey olur,
insanların gözünün önünde sallarlar. Ve kişi kendinden geçer. Gerçekten de
bu böyle mi? 

Çok telkine yatkın kişilerde bu olabilir. Ama herkes de böyle şey olmaz.
Hipnoz bilinçli rızayla yapılmalıdır. 

Televizyonlarda görünen olay, kişinin önceki yaşantısını anlatması için uygulanan bir yöntem. Böyle bir şey var mı?

Bunlar olabiliyor ama ne kadar işe yarar ne kadar doğrudur tartışma götüren
konular. Sadece deneyim olarak kabul etmek gerekiyor. 

Hipnozun reerkarnasyonla bir ilgisi var mıdır?

Reenkarnasyon diye bir şey bugüne kadar kanıtlanmamıştır bildiğim kadarıyla
bu nedenle de kişilerin hipnozda reenkarnasyon yaşadıkları bilgisi sadece
bir gözlemden başka bir şey değildir. 

Hipnozun yabancı dil öğrenmede faydası olduğunu duydum. Bu gerçekten
doğru mu?

Bir bilgim yok. Şehir efsaneleri var ama kısa sürede bir lisanı hipnozla
öğrenmiş bir kişiyle tanışmadım. Hipnoz ancak düzenli ve programlı çalışmayı
kolaylaştırır, öğrenme motivasyonunu arttırır.

Hangi alanlarda kullanılır hipnoz?

Ben her türlü fiziksel hastalıkta iyileştirme aracı olarak kullanıyorum.
Hastalığa giden yol bilinçaltında döşenen duygularla oluyor. Duygular
boşaltıldıkça her türlü hastalıktan kurtulmak ve iyileşmek mümkündür. 

Bir kişinin hipnoz olması ne kadar süre alır? Uygun olan hipnozda kalma
süresi ne kadardır?

Süre yapılan işe göre değişir. Gerekirse 5-6 saat bile sürer. Hipnoz olmak
kısa süreli bir işlemdir. Bir kaç dakika içinde kişi hipnoz olabilir. 

Bilmeyen kişiler yaptığı zaman tehlikeli olabileceğini biliyoruz. Nedir
bu tehlikeler?

Yanlış yönlendirmeler olabilir. Zihni zayıf kişilerde zihinsel parçalanmalar
olabilir. Gizli kalmış bir olay açığa çıkıp kişiyi rahatsız edebilir ama
usta ellerde bu sorunlar yaşanmaz. 

Bir kişiyi kötü bir amaçta kullanmak için de yapılabilir mi?

Niyetin kötüyse her türlü tekniği kötü amaçla kullanabilirsin.

Neredeyse bütün falcıların, medyumların web sitelerinde hipnozla ilgili,
bilgilere rastladım. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Hipnoz şudur. Neye inanırsan zihnin onu gerçekleştirme eğilimine girer. Yani
gerçekten falcının dediklerine kalpten inanmışsan bir süre sonra
beklentilerin yönünde davranmaya başlayabilirsin.

Siz bu merkezde neler yapıyorsunuz?

Hipnoz Merkezi'nde yapılan ve yapılması projelendirilen çalışmalar: Bireysel terapiler: Hipnoterapi, EFT, NLP, Reiki uygulamaları, Biyoresonans, Duygu düzeltme - Hearthmath iyileştirme tekniğinin kullanılması, Hipnoz eğitimleri, EFT eğitimleri, Otohipnoz kursu, Gurup terapileri; Sosyal fobi ve özgüven kazanma grubu, Zayıflama grubu, Öğrenci grubu ( sınav kaygısı, etkin öğrenme, etkin çalışma, performans arttırma), hamile grubu 

Günde kaç kişi geliyor? Gelme sebepleri ne?

Günde 3-5 kişi arası seans yaparız. Birçok nedenle hipnoz olmaya gelen var.
En sık sosyal fobi, panik atak, depresyon, geçmişle ilgili sorunlar, öfkelenme, zayıflama, sınava hazırlanma, kendine güven kazanma, halledilmemiş birçok davranış bozukluğu, fiziksel sorunlar, ağrılar, migren, şeker, tansiyon hastalığı vs. Yani oldukça geniş bir yelpazemiz var. 

Genellikle hangi yaş grubundan kişiler size geliyor.

7 yaş ile 70 yaş arasında her yaştan insan gelir. En sık 35-45 yaş gurubu

gelir.

Alıntı: HABERTURK.COM / Begüm Çelikkol

Bu konuyu yazdır

  UFO Gizeminin Sır Gibi Saklandığı 70 Yıllık Röportaj Ortaya Çıktı!
Yazar: Emka - 06-06-2017, Saat: 10:21 - Forum: UZAYLILAR - Yorum Yok

1947 Yılında dünyaya çarptığı iddia edilen UFO'ya ilişkin şerif yardımcısının yaptığı röportaj, tam 70 yıldır saklanıyordu. Röportaj sonunda basına sızdı.
1947 yılında Amerika’ya düştüğü iddia edilen UFO ile ilgili tam 70 yıl sonra yeni bilgiler geldi.

O dönemlerde UFO’yu gördüğünü iddia eden bir şerif yardımcısı, verdiği röportajında tüm detayları tek tek açıklamış. Bu zamana kadar gizli bir şekilde saklanan röportaj, hükümetler tarafından reddedilen “uzaylı” iddialarını doğrular nitelikte.

Şerif Charles Fogus, New Mexico çarpışma bölgesinde uçan bir tabut gördüğünü söylemiş ve devamında “televizyonda gördüğümüz gibi görünüyor” diyerek uzaylıları gördüğünü belirtmiş.


0e7d182612dae08b12302e59ebe9f7474a166324.jpeg


Uzun yıllardan beri en çok merak edilen konulardan birisi olan “uzaylılar dünyamıza geldiler mi?” sorusu giderek artmaya devam ediyor. Yayınlanan yeni bir kitapta, UFO’nun yaklaşık 100 fit(30 metre) uzunluğunda yuvarlak bir gemi olduğu ve askerlerin enkazdan çıkan ölü uzaylıları çıkardıkları belirtiliyor. Şerif Jess Slaughter ile birlikte 300-400 askerin bölgeye geldiği bildirilmişti. 



Günümüzde bile gördüğümüz ve pek çok filme sahne olan uzaylı görüntüsünün, askerler tarafından enkazdan çıkarılan uzaylılar olduğu düşünülüyor. Uzaylılar dünyamıza geldi mi, geldiyse ne için geldi gibi soruları sormaya devam etsek dahi, hükümetlerin bizlerden sakladığı çok şey olduğunu söylemek mümkün.

Bu konuyu yazdır

  FARKINDALIKLI YARATIM
Yazar: Spiritüeller - 06-06-2017, Saat: 00:02 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Yaratıcının enerjisi burada ve daima bizimle oldu. Bunu çeşitli kitaplardan defalarca okumamıza rağmen, şu ana kadar yaratıcı enerjimizi bilerek ve bilinçli kullanmadık. Yaratıcı enerji bizden fırsat buldukça zaman zaman kendini gösterse de biz onu da sınırlamaya kabullenmemeye çalıştık. Çünkü yaratıcı enerjinin kullanılmasından doğan sorumluluğu almayı istemedik. Korktuk, çünkü sen yaratmadığına karşı sorumlu olamazsın, bizde öyle yaptık. Hep başkalarının yarattığını düşünmek rahat tenkit edebilmemizi sağladı. Oysa gerçek Bilinçli ya da bilinçsiz olarak daima yarattığımızdır. İyi kötü her ve varsa biz yarattık, hayatımıza felaketleri de sevinçleri de biz yaratıcı gücümüzle çektik. Artık farkındalıkla yaratma ve sorumluluğu alma zamanı geldi. Bugüne kadar farkındalıksız yaratıcılığın insanlara, insanlığa, evrene neler yatığını gördük. Yarattıklarımızın hizmetkarı olarak yarattıklarımızı düzeltmek, düzenlemek zamanıdır.

yaratimSureci.jpg

Farkındalıkla yaratıcılıkta ego yoktur, hizmet vardır, sevgi vardır. Sizdeki sevginin yaratıcılığının tadını çıkarın. Şimdiye kadar gördüklerinizin ve öğrendiklerinizin ve ille de kendinize koyduğunuz sınavların ödülü olan yaratıcı enerji sizinle hayat bulacak, ruh bulacaktır. Bu farkındalıklı yaratıcılığın hazzını yaşayın. Şimdi bu enerji sizde farkındalıkla hizmet etmeye hazır ol emrini verin, kapsayın kabullenin. Kabullendiğiniz sürece yarattıklarından memnun olmanız yani rıza göstermeniz razı olmanız gerekmez, hemen düzeltin. Daha iyisini yaratın. Çünkü bunu yapabilirsiniz. Artık bu enerji rast gele sizden akıp gitmesin. Bu enerji kulluğu kabullenemeyecek şekilde bilinçlerde şekil bulmasın. Şimdiye kadar olan buydu.     Sizden akan her damla enerjinin her zerresinin farkında olun. Bakalım neler, ne güzellikler yaratacak. Bu konuda tek ve son cümle egosal yaratıcılıkla nasıl farkındalıklı yaratıcılık ayırt edebileceğimiz sorusudur. Egosal yaratıcılıkta hizmet değil kölelik vardır; insan yarattığının esiri olur. Yarattığını geliştirip güzelleştiremez. Adeta o onun için tapılacak şeydir. Çünkü kendi yaratmıştır ve tapınır. Yüzyıllarca böyle olmuş ve olmaktadır. İnsan putlar yapmış ve kendi yaratıcılığının simgesi olan yaratılmışa tapınmıştır. Daha çok çeşitli ayırıcı özellikler vardır ancak bu en belirgin egosal yaratım olduğundan bunu örnekledik. Yaşadıkça, yarattıkça farklılıkları siz de göreceksiniz.

Birlik, bütünlük, dünya ve evrenler için yaratmada ego olamaz. Ancak sizin ego diye damgalayabileceğiniz hatalar her zaman mümkündür. Daha ana sınıfında başlıyorsunuz. Hatalar insanları doğruyu bilmeye götürür. Yarattığınızın farkına varın, hatalıysa kabullenin ve düzeltin. Sonunda hata yapmaz hale geleceksiniz. Bu hale gelene kadar sürekli düzeltin. Yarattığınızı kabullenin, suçlamaları aldırmayın, değiştirin ve düzeltin. Mükemmellik sizlerle şekil bulacaktır.

Bu konuyu yazdır

  PARALEL EVRENLERDE HAYAT VARMI
Yazar: Spiritüeller - 05-06-2017, Saat: 12:04 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorumlar (2)

Aslında herşeyin başlangıcında atlatılan bir trafik kazası vardı. O gece Susurluk’tan İzmir’e dönmek için yola çıkmıştık. Şoför koltuğundaydım ve bayağı da yorgundum. Fonda çalan müzik de yorgunluğumu destekliyor ve beni iyice mayıştırıyordu. Balıkesir çıkışına doğru arkadan bir kamyon sıkıştırmaya başladı aracımızı. Sürekli selektör yapıyordu en sağ şeritte olmamıza rağmen. Arkamızda manyağın teki olduğu belliydi. Birkaç kilometre bu gerginlik içinde yolculuğumuza devam ettikten sonra ilk bulduğum yerde sol şeride geçtim ki bu manyak arkamızdan gitsin. Adamın bizi sollamaya da niyeti yoktu hiç ve kenara çekilerek geçmesine izin verdim. Nasılsa geliş gidiş yoldayız diye düşünüyordum. Fakat bilmediğim şey, yol çalışmaları için yolun bir bölümünün kapanmış olduğuydu ve karanlıkta bunu gösteren tabelayı da kaçırmıştım. Karşıdan bir kamyon geliyordu ve ben onu, yol da virajlı olduğu için- diğer yolda sanıyordum. Aslında hızlıca birbirimizin üzerine gidiyorduk; sağımda da arkamdaki manyak vardı ve şerit kapalıydı. Derken arka koltukta uyuyan eşim birden uyandı ve bana “Ne yapıyorsun, kamyonun altına sürüyorsun!” dedi. Bir anda irkildim ve bir büyük hata daha yaparak sağa kırdım. Allahtan o manyak basmış gitmişti o anda ve şeride kamyonuna çarpmadan geçebilmiştik. Az sonra da karşımdaki kamyon yanımızdan geçti. Büyük bir kazayı atlatmıştık, ama ben şoka girmiştim. Sonra da arabayı kenara çekip direksiyonu eşime bıraktım…

201503281429_parallel-universe-reality.jpg

Bu olaydan birkaç gün sonra Çeşme’deydik ve denize giriyorduk. O geceden beri şoku atlatamamıştım, ama işin daha da garibi sürekli olarak bir vizyon gözlerimin önünde canlanıyordu. O kaza gerçekleşmişti ve ben kendimizi hastane odasında görüyordum. Ailecek sargılar içinde yatıyorduk. O kadar güçlü ve gerçek bir vizyondu ki odanın kokusunu bile duyuyordum. Fakat bir türlü gördüğümün ne olduğunu anlayamıyordum. Denizin içindeyken yine o hastane kokusu ve vizyon burnuma geldi. Yüzüyordum ama bir yandan da o hastane odasını görüyordum. Şaşkındım ve neler olduğunu anlamaya çalışarak sudan çıktım. Şezlonga oturdum. Bir yandan da eşimle iki çocuğumun denizden çıkışını takip ediyordum. Yavaş yavaş yanıma doğru gelişlerini izledim. Gittikçe yakınlaşıyorlardı. Yanıma geldiklerinde de kafamı kaldırıp eşimin yüzüne baktığımda şoka uğradım. Çünkü karşımdaki yüzün sahibi, bu hayattaki eşim değildi. Karşımdaki insanla evli olduğumu, iki çocuğumuz olduğunu, hatta onunla tanışmamızın hikayesini vs. herşeyi biliyordum. Ama o, benim bu hayattaki eşim değildi, başka birisiydi. Karşımdaki kişiyi, bu hayatımda da yakından tanıyordum ama aramızda duygusal bile ilişki de yoktu. Ağzım açık kalmıştı. Ben şaşkınlıkla ona bakarken, o bana birşeyler anlatıyor bir yandan da havluyla saçlarını kuruluyordu. Bu vizyon bir süre devam ettikten sonra kayboldu ve herşey normale döndü. Karşımda eşim ve çocuklarım vardı. Bildiğim, gerçek dünyadaydım… Acaba?

Çeşme’den döndükten iki gün sonra, İzmir’de bir alışveriş merkezindeydik. Bir cafenin önünde çocuklarımın oyuncakçının önünden ayrılmalarını bekliyordum. İlgisizce kafenin içine bakarken birden kendimi kafede oturuyor gördüm.

Karşımda kırmızı kıyafeti içinde güzel bir kız oturuyordu ve ben de onunla konuşuyordum. Bir filmi izler gibiydim, fakat başrolünde ben vardım ve o anda masada oturan benin hissettiklerini aynen yaşıyordum. Çok yoğun bir andı ve duyguların yoğunluğundan bacaklarımdaki takat kesilecekti nerdeyse. Aniden masada oturan ben omzunun üzerinden döndü ve doğruca bana baktı. Sanki izlendiğini hissetmişti. O anda ürperdim ve görüntü kesildi…

İşte bu deneyimlerden sonra “Paralel Evrenler” konusunu incelemeye başladım. Yaşadıklarım beynimin ürettiği fanteziler miydi; yoksa açıklaması daha zor deneyimler mi yaşamıştım. Fanteziler miydi diyorum, çünkü eşim olarak gördüğüm kişiden Facebook’ta gördüğüm ilk saniyede etkilenmiş ve arkadaş listeme eklemiştim. Fakat bu hayatımda aramızda özel bir ilişki hiç yoktu, sadece birlikte yaptığımız çalışmalar oluyordu. (Peki o kişiyi görür görmez etkilenmemin nedeni neydi acaba?) Kafede oturduğum kişiyi de tanıyordum ayrıca. İkisi de şimdiki hayatımdalardı, ama bambaşka rollerde. Acep beğenilerim bana hayal mi kurduruyordu? Yaşadığımın ne olduğunu sorgulamaya başladım.

Bu noktada Facebook’ta duvarıma “Paralel evrenler’le ilgili deneyimleri olduğunu düşünen arkadaşlar, benimle bu deneyimlerini paylaşabilirler mi?” diye bir mesaj bıraktım. Gelen mesajlardan bazıları cidden hayal ürünü gibiydi; ama beni heyecanlandıran ve ortak özellikler barındıran mesajlar da olmuştu. Aynen benim yaşadığım gibi, kendini bambaşka seçimlerinden ötürü farklı bir senaryoyu yaşarken görmüş kişilerin deneyimlerini okudum. Sonrasında da yaşadığımın hayalden öte bir deneyim olduğunu kabullenmeye başladım. Hayatımda kırılma noktaları olmuştu ve bu noktalarda yaptığım ve yapmadığım seçimlerin her biri bambaşka evrenlerde yaşıyorlardı. Bir başka evrende ben farklı birisiyle evliydim ve yine iki çocuğum vardı. Bir diğer evrende ise ne bu, ne o hayatımdaki kişiler vardı; bambaşka biriyle flört halindeydim. Kimbilir farkında olmadığım daha ne gibi yaşantılarım vardı. Peki bu bilgi benim ne işime yarayacaktı?

Aslında her zaman bu soruyu sorarım kendime: Elinde böyle bir bilgi var madem de senin ruhsal gelişimine nasıl hizmet edecek diye. Soruma uzunca bir süre yanıt bulamadım, hatta elimde daha da çok soru vardı: Hangimiz gerçek Ben’dik? Yaşadığım bu hayatı ben gerçek olarak algılıyordum ve muhtemelen onlar da; peki ben mi gerçeği yaşıyordum, onlar mı; yoksa hepimiz birlikte mi yaşıyorduk? Ayrıca “gerçek” neydi ki? Keza bu bilgi bana neyi anlatıyordu? Ruhsal gelişimim de bana nasıl yol gösterici ve geliştirici olabilirdi?

Bu konuyu yazdır

  YARATICI ZİHİN
Yazar: Spiritüeller - 04-06-2017, Saat: 22:11 - Forum: Zihin - Yorum Yok

Kendi hayallerimizi gerçekleştirebilmek için gerekenleri yapabilme veya yerine getirmek amacıyla, bizi harekete geçirmek için uygun araçlara yada zamana sahip olmadığımızı düşünürüz. Böylece kısıtlama içerisinde hissederek, aslında tam anlamıyla kapana sıkışmış gibi yetersizlik ve inançsızlık duyguları yaymaya başlarız.

Sadece yukarıdaki anlatılanlarla kalmayıp birde bunlara ek olarak, geçen zaman göz önüne alındığında ise geride kalmışlık hissi de baskın bir şekilde kendini göstermeye başlar. Geçen süre içerisinde kendinizi daha kötü hissetmenize neden olur ve kendinizi sürekli olarak dış dünyayla yani çevrenizle kıyaslamalara başlarsınız. Elde etmek isteyip de, elde edemediğinizi gördüğünüz de büyük bir hataya kapılarak, sizi daha kötü durumlara sokacak düşünceler üretmeye ve hissetmeye başlarsınız.

Yarat%25C4%25B1c%25C4%25B1-Zihin-800x445.jpg

Kendi Yaratıcılığının Farkına Var
Bulunduğu konumu yeterli görmeyen ve bu yüzden harekete geçmeyen kişiler, daima gelecekte ki var olmayan şartları beklemekle, zamanlarını ve enerjilerini boşa harcarlar. Bunun yerine elinizdeki var olanlar ile harekete geçmek, en doğru karardır. Unutmayın ki elinizde “şimdi”den başka bir zaman olmayacaktır. Harekete geçmek için fırsat oluşmasını beklemeyin, harekete geçerek fırsatları siz oluşturun.

Daima bilinmesi gereken ve asla unutulmaması gerekenlerden birisi de; yaratıcı zihinlere sahip bireyler olduğunuzdur.

Bizler rekabet duygusuyla hareket ettiğimizde, yaratıcı zihinden yani bilinçten kopmuş oluruz. Yaratıcı zihin, yaratmak için vardır. Rekabete dayalı bir sistemde, yaratıcılıktan söz edilemez. O yüzden, kimin neyi var ve nasıl bir vasıfta, bizi ilgilendirmez. Başkaları bizim fırsatlarımızı engelleyemez yada yükselmemizi… Fırsatlar bizim için daima var olacaktır ama ancak yaratıcı zihinle hareket ediyorsak.

Dışarıda gördüklerinizin hepsi yaratıcı zihinler aracılığı ile görünür kılınmış şeylerdir. Bazıları neyi nasıl yaptığını tam anlamıyla bilmeden, yani farkında olmadan yaratımında bulunmuş ve elde etmiştir. Rekabet duygusuyla hareket ederek de, elde ettiği her şeyi geri kaybetmiştir. Çünkü rekabet olan bir yerde, dışarıdan gelebilecek saldırılar neticesinde elinizdekini korumak oldukça güçtür ve bu ortamlarda güç sürekli olarak değişkenlik gösterir. Kişinin kendisinde daimi olarak kalamaz.

Oysa ki yaratıcı güç ile hareket eden herkes, gücün daimi olarak kendisinin elinde olduğunu bilir ve dışarıdan gelebilecek bir saldırının var olmadığını da bilerek, sahip olduklarını sadece çoğaltmakla zamanını harcar.

Kendisindeki bu gücü kullanan herkes, yani siz… daima kendi vizyonladığınız geleceği inşa etmekle ve bundan keyif duymakla yaşamınıza devam edersiniz. Tam anlamıyla bir doyum ve refah sizin sahip olduğunuz ayrılmaz bir bütününüz haline gelir. Siz gücün ve yaratımın en önemli parçasısınız. Siz kendiniz için tam ve eksiksiz olansınız.

Bu konuyu yazdır

  REPTİLİAN MUSALLATI
Yazar: Emka - 04-06-2017, Saat: 18:53 - Forum: REPTİLİANLAR - Yorum Yok

Reptilian varlık tarafından obsede olmuş insanlar, zamanla kendi benliklerinden ve ruhsal yapılarından uzaklaşıyorlar. Dışarıdan bakıldığında normal bir insan gibi ama içi Sürüngen. Kendilerini en çok gözlerinden belli ederler. Çok soğuk ve rahatsız edici bir bakışları vardır. Medyum ve hassas yapıda kişilerin yanında rahatsızlık duyarlar ve hemen uzaklaşırlar. 

UFO, paranormal, ruhsal ve gizem konularına ilgileri vardır. Ben Amerika'da verdiğim UFO konferanslarında Reptilian obsedesi olan çok kişi ile karşılaştım. UFO kongrelerinde sıkça bulunurlar. Davranışları iddialı, hatta kendini herkesten üstün gören bir tavırdadır.
Reptilian obsesyonuna uğrayan kişi ruhsal, fiziksel, zihinsel açıdan hızla çöküntüye geçer. Karakter ve davranış değişiklikleri ortaya çıkar. 

Top-10-Proof-Of-Reptilian-Aliens-Among-Us.jpg

Radyastezi uzmanı Ali Seydi Gültekin bey ile verdiğimiz ortak konferansların amacı Reptilian saldırısına maruz kalmış kişilere yardımcı olmak ve tedavi etmek. Ben kendi araştırmalarım doğrultusunda geçmişten bugüne Reptilian ırkın dünyada nasıl etkili olduğunu, UFO'lar ve kaçırılmalara ile olan bağını, ezoterik, tarihsel geçmişini ve Reptilian'ların insanları nasıl ele geçirdiğini anlatıyorum.

Ali Seydi Gültekin bey de Türkiye'de sadece kendisinin uyguladığı sarkaç ile tedavi yöntemi sayesinde kişinin Reptilian saldırısı altında olup olmadığını saptıyor, ve yine sarkaç yöntemiyle fiziksel ve ruhsal tedavisini gerçekleştiriyor.

Sanırım Ali bey ile birlikte dünyada bir ilki gerçekleştiriyoruz. Bu çalışmada amacımız bilginin sadece teoride kalması değil, aynı zamanda şifa uygulamalarıyla Reptilian obsesyonu yüzünden acı çeken insanların iyileştirilmesi.

Bu konuyu yazdır

  IZAPA:ZAMANIN BAŞLADIĞI YER
Yazar: Spiritüeller - 04-06-2017, Saat: 16:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI - Yorum Yok

Üç bin yıl önce güney meksikanın Pasifik kıyısı ovalarında orta amerikanın en büyük yanardağı gölgesi altında Güneş Tanrısından bir rahibe , mezoamerikadaki insan tarihini değiştirecek bir açıklama geldi.

Rahip 13 Ağustos dediğimiz günde (Büyük olasılık M.Ö 1358) hiçbir ağacın, direğin yada sutunun , diğer bir değişle dikey olan hiçbir şeyin gölge bırakmadığını gördü.Böyle mucizevi bir olay acaba bir daha gerçekleşebilecekmiydi?

Rahip günleri saymaya başladı.İki yüz altmış gün sonra ikinci bir defa daha oldu.Ve bundan 105 gün sonra , diğer bir 13 Ağustos’da da hiçbir şey gölge bırakmadı.Rahip , bu kendini tekrarlayan olayı keşfederken herhalde Güneş Tanrısı’nın kişiliğiyle iletişimde bulunduğunu hissetmekteydi.

Bu ilginç olaylar, Meksika-Guatemala sınırında , Izapa adındaki büyük bir tören yerinde gerçekleşiyordu.Daha sonradan gelen ve tahminen daha gelişmiş bir uygarlık tarafından yapılmış benzer yerlerin aksine, buradaki tapınağın piramid ve tepeciklerinin yüzeyleri , kusursuzca kesilmiş ve yerleştirilmiş taşlar yerine , kaba çakıl taşları doldurulmuştur.Buna rağmen yeni bulgular göstermektedir ki, Izapanın benzersiz konumu nedeniyle yukarıdaki gibi bir senaryo ,tahminen yeni dünyadaki ilk zaman ölçümü olan 260 günlük kutsal takvimin başlangıcını belirlemiştir.

Tzolkin yada tonalamatl diye bilinen bu garip takvim, hem doğanın mevsimsel döngülerini kavramak için yapılan bir ilk girişimdir, hemde tüm yaşamın saatini başlatır.13 sayıyı 20 gün adıyla bütünleştiren bu kutsal takvim kullanılmaya başladıktan sonra aralarında ,Olmekler, Mayalar ve Aztekler de bulunan sonraki büyük Mezoamerika uygarlıkları için din, sanat ve bilim alanlarında temel oluşturmuştur.

Yüzyıllardır kullanılan 365 günlük normal takvimde bu olaydan hemen birkaç yıl sonra keşfedilmiştir, bir yılın gerçek uzunluğu hakkındaki ipuçları yine Izapa’nın benzersiz konumu nedeniyle elde edilmiş olabilir.Izapada bulunan ana piramitin üstünden Orta Amerikanın en yüksek dağı ve sönmüş yanardağı olan Tajumulco kolaylıkla görülür.Binlerce yıl önce bu merdivenlerinden çıkmış bir rahip ilginç ve etkileyici bir görüntüyle karşılaşacaktır ; berrak gökyüzünde neredeyse kör edecek güneş , muhteşem yanardağın tam ana kraterinin içinden yükseliyor izlenimi vermektedir.Arkeologlar her zaman kutsal takvimin , 365 günlük normal takvimden daha eski olduğunu iddia etmişlerdir, çünkü eğer 260 günlük takvim Mezoamerikalıların yılın 365 gün olduğunu anlamalarından evvel düşünülmüş olmasaydı, büyük bir olasılıkla hiçbir zaman kullanılmayacakdı.Gerçektende , mevsimler ve dolayısıyla tarımsal dönemlerle uyuşmayan bu ayinlere dayalı takvimin pratik bir değeri yoktur.

Fakat Mezoamerikalılar 260 günlük takvimi kutsal olarak takdis ettikleri için, güneş, yılının keşfinden sonra onu terk etmediler; bunun yerine iki takvimi bir sistem içine bütünleştirdiler.

Er ya da geç , tüm ileri uygarlıklar, bir yılın 365 gün olduğu anladılar.Fakat 260 günlük takvim, Mezaamerikadan başka hiçbir yerde ortaya çıkmamıştır.Halende Guetamaladaki bazı kabilelerde kullanılmaya devam edilmektedir.Kullanıma başladığı 3000 yıl öncesinden bugünedek bu eski takvim bir gün kadar bile aksamamıştır.

201504010927_3-2.jpg

Hiç kuşku yok ki, Izapalılar kutsal takvimi liderlerine ve soylularına isim vermek için kullanılıyorlardı.Her gün , yerel mitoloji için önemli olan 20 hayvanın isimlerinden biri ile gösterilmektedir; timsah,şahim, kartal,jaguar, yılan,geyik ve kaplan gibi.

Tzolkin ‘in tarihi değeri kadar gökbilimsel değeride vardır.Rahipler 260 günlük takvimi güneş tutulmalarını önceden bilmek için kullanıyorlardı.Ve inanıyorlardıki, her 52 yılda, kutsal hayvanların güneşe göre yerlerine dönmeleriyle birlikte tarih kendini tekrarlayacaktır.Sonraları , Aztekler, bir 52 yıllık dönemin yada bir “Aztek Yüzyılı” nın son gününde tekrar yakmak üzere tüm ateşlerini törenlerle söndürüyorlardı.Eski Arkeoloji bilimi, Mayaların ayinsel takvimi bulmalarına neden olarak , bu sürenin insanın gebelik müddetinin(266 gün) bir yaklaşığı olduğu , yada kendilerine göre sihirli anlamı olan 13 ve 20 sayılarının çarpımı olmasını göstermektedir.Gökbilime dayalı bir çözüm, Mayalar konusundaki uzmanların başkanı Sir J.Eris Thompson’un kendisi tarafından saf dışı edilmiştir.Ona göre takvimin gökbilimsel bir dayanağı olabilmesi için bütün bölgede biliniyor olması gereklidir.Bu demektiki , takvimi hangi uygarlık bulmuşsa cevresindeki tüm uygarlıklarıda buna inandırmak zorundaydı.Halbuki dağlar,vadiler ve sık ormanlarla dolu bu tip bölgede, böyle merkezi bir sistemi sürdürmek için gerekli haberleşmenin doğurduğu pratik sorunlar, üstesinden gelinmez görünüyordu.

Fakat Ocak 1973′de bir sabah, Yucatan yarım adasındaki büyük Maya tören merkezi Chichen Itza’nın tarihi gözlemevi El Caracol’da Sir Eric tarafından ” Yeni Dünyadaki en çirkin bina” olarak adlandırılan yerde El Castillonun duvarlarında karmaşık ışık şekilleri tespit edilir.Üç bin yıl önce güney meksikanın Pasifik kıyısı ovalarında orta amerikanın en büyük yanardağı gölgesi altında Güneş Tanrısından bir rahibe , mezoamerikadaki insan tarihini değiştirecek bir açıklama geldi.

Rahip 13 Ağustos dediğimiz günde (Büyük olasılık M.Ö 1358) hiçbir ağacın, direğin yada sutunun , diğer bir değişle dikey olan hiçbir şeyin gölge bırakmadığını gördü.

Böyle mucizevi bir olay acaba bir daha gerçekleşebilecekmiydi. ?

Rahip günleri saymaya başladı.İki yüz altmış gün sonra ikinci bir defa daha oldu.Ve bundan 105 gün sonra , diğer bir 13 Ağustos’da da hiçbir şey gölge bırakmadı.Rahip , bu kendini tekrarlayan olayı keşfederken herhalde Güneş Tanrısı’nın kişiliğiyle iletişimde bulunduğunu hissetmekteydi.

Bu ilginç olaylar, Meksika-Guatemala sınırında , Izapa adındaki büyük bir tören yerinde gerçekleşiyordu.Daha sonradan gelen ve tahminen daha gelişmiş bir uygarlık tarafından yapılmış benzer yerlerin aksine, buradaki tapınağın piramid ve tepeciklerinin yüzeyleri , kusursuzca kesilmiş ve yerleştirilmiş taşlar yerine , kaba çakıl taşları doldurulmuştur.Buna rağmen yeni bulgular göstermektedir ki, Izapanın benzersiz konumu nedeniyle yukarıdaki gibi bir senaryo ,tahminen yeni dünyadaki ilk zaman ölçümü olan 260 günlük kutsal takvimin başlangıcını belirlemiştir.

Tzolkin yada tonalamatl diye bilinen bu garip takvim, hem doğanın mevsimsel döngülerini kavramak için yapılan bir ilk girişimdir, hemde tüm yaşamın saatini başlatır.13 sayıyı 20 gün adıyla bütünleştiren bu kutsal takvim kullanılmaya başladıktan sonra aralarında ,Olmekler, Mayalar ve Aztekler de bulunan sonraki büyük Mezoamerika uygarlıkları için din, sanat ve bilim alanlarında temel oluşturmuştur.

Yüzyıllardır kullanılan 365 günlük normal takvimde bu olaydan hemen birkaç yıl sonra keşfedilmiştir, bir yılın gerçek uzunluğu hakkındaki ipuçları yine Izapa’nın benzersiz konumu nedeniyle elde edilmiş olabilir.Izapada bulunan ana piramitin üstünden Orta Amerikanın en yüksek dağı ve sönmüş yanardağı olan Tajumulco kolaylıkla görülür.Binlerce yıl önce bu merdivenlerinden çıkmış bir rahip ilginç ve etkileyici bir görüntüyle karşılaşacaktır ; berrak gökyüzünde neredeyse kör edecek güneş , muhteşem yanardağın tam ana kraterinin içinden yükseliyor izlenimi vermektedir.Arkeologlar her zaman kutsal takvimin , 365 günlük normal takvimden daha eski olduğunu iddia etmişlerdir, çünkü eğer 260 günlük takvim Mezoamerikalıların yılın 365 gün olduğunu anlamalarından evvel düşünülmüş olmasaydı, büyük bir olasılıkla hiçbir zaman kullanılmayacakdı.Gerçektende , mevsimler ve dolayısıyla tarımsal dönemlerle uyuşmayan bu ayinlere dayalı takvimin pratik bir değeri yoktur.

Fakat Mezoamerikalılar 260 günlük takvimi kutsal olarak takdis ettikleri için, güneş, yılının keşfinden sonra onu terk etmediler; bunun yerine iki takvimi bir sistem içine bütünleştirdiler.

Er ya da geç , tüm ileri uygarlıklar, bir yılın 365 gün olduğu anladılar.Fakat 260 günlük takvim, Mezaamerikadan başka hiçbir yerde ortaya çıkmamıştır.Halende Guetamaladaki bazı kabilelerde kullanılmaya devam edilmektedir.Kullanıma başladığı 3000 yıl öncesinden bugünedek bu eski takvim bir gün kadar bile aksamamıştır.

Hiç kuşku yok ki, Izapalılar kutsal takvimi liderlerine ve soylularına isim vermek için kullanılıyorlardı.Her gün , yerel mitoloji için önemli olan 20 hayvanın isimlerinden biri ile gösterilmektedir; timsah,şahim, kartal,jaguar, yılan,geyik ve kaplan gibi.

Tzolkin ‘in tarihi değeri kadar gökbilimsel değeride vardır.Rahipler 260 günlük takvimi güneş tutulmalarını önceden bilmek için kullanıyorlardı.Ve inanıyorlardıki, her 52 yılda, kutsal hayvanların güneşe göre yerlerine dönmeleriyle birlikte tarih kendini tekrarlayacaktır.Sonraları , Aztekler, bir 52 yıllık dönemin yada bir “Aztek Yüzyılı” nın son gününde tekrar yakmak üzere tüm ateşlerini törenlerle söndürüyorlardı.Eski Arkeoloji bilimi, Mayaların ayinsel takvimi bulmalarına neden olarak , bu sürenin insanın gebelik müddetinin(266 gün) bir yaklaşığı olduğu , yada kendilerine göre sihirli anlamı olan 13 ve 20 sayılarının çarpımı olmasını göstermektedir.Gökbilime dayalı bir çözüm, Mayalar konusundaki uzmanların başkanı Sir J.Eris Thompson’un kendisi tarafından saf dışı edilmiştir.Ona göre takvimin gökbilimsel bir dayanağı olabilmesi için bütün bölgede biliniyor olması gereklidir.Bu demektiki , takvimi hangi uygarlık bulmuşsa cevresindeki tüm uygarlıklarıda buna inandırmak zorundaydı.Halbuki dağlar,vadiler ve sık ormanlarla dolu bu tip bölgede, böyle merkezi bir sistemi sürdürmek için gerekli haberleşmenin doğurduğu pratik sorunlar, üstesinden gelinmez görünüyordu.

Fakat Ocak 1973′de bir sabah, Yucatan yarım adasındaki büyük Maya tören merkezi Chichen Itza’nın tarihi gözlemevi El Caracol’da Sir Eric tarafından ” Yeni Dünyadaki en çirkin bina” olarak adlandırılan yerde El Castillonun duvarlarında karmaşık ışık şekilleri tespit edilir.

YILANIMSI TANRILAR….

Hem ilkbahar hemde sonbahardaki gün-tün eşitliklerinde (ekinoks) güneşin zayıf ışığı parmaklıklardan içeri girince Mayalar tarafından tanrı olarak yapılan canavar biçimli yılan yontuları dalgalanarak, göklerden yere inmiş izlenimi verir.260 günlük esrarengiz takvim süresininde buna bağlı oluşturulduğu düşünülür.Güneş ephemeris gösteriyordu ki, güneş 260 gün arayla tam tepeden sadece 15. eklemin (ekvatarun 15 derece kuzzzeyi) biraz güneyindeki bir çizgi doğrultusunda geçiyordu.Ephemeris’e göre bu 260 günlük süreler her yıl 13 agustos başlamaktaydı.Bu en anlamlı tarihtir.Aralarında Sir Eric’inde bulunduğu bir çok Maya kültürü uzmanına göre, Mayalar M.Ö 3114 yılının 13 Ağustosunu zamanın başlangıcı olarak kutlamışlardı ve takvimlerini de o günde başlatmışlardı.

Onbeş**** enlem Meksikanın Pasifik kıyısı ovalarının küçük bir bölümünden geçtikten sonra Guatemala ve Honduras’ın dağlık bölgelerini keser ve doğudaki ovalardan geçip karayibler denizine ulaşır.Bu çizgi üzerinde özellikle Copan ; Honduras’ın dağlık bölgelerinin batı bölümünde yer alan Copan ; arkeolojik belgelere göre mayaların en önemli gökbilim merkezidir.Mezoamerika’nın kutsal takviminin doğum yeri için en iyi aday olarak görülür.

Fakat bu varsayım, bir çok ciddi kusura sahiptir.İlk önce tarihi takvimin bir çok günü tropik ovalarda yaşayan timsah , maymun ve iguana gibi hayvanların adını taşıyordu, fakat Copan bu türlerin hiç birinin yaşamadığı meşe ormanları arasında , yaklaşık 600 m yükseklikte bulunmaktadır.Ayrıca maya uygarlığının merkezi Pete’den 300 km uzaktadır.

Dahası , ölçülü tahminler bile Mezoamerika’nın kutsal takviminin doğum tarihini milattan önce dört yada beş yüzyıl önce olarak gösterirken , Copan’daki en eski yazıtlar M.S 465 yılından başlar.

YANLIŞ ZAMAN BOYUTU…..

Buna göre Copan sadece ekolojik olarak değil aynı zamanda yanlış zaman boyutunda bulunmaktadır.Bütün Mezoamerika içerisinde bu özellikleri verebilecek tek yer vardır: IZAPA

İlkel ızapalılar deniz kıyısında yaşar , avcılık ve tarımla uğraşmaktadırlar.Uygarlıkları milattan birkaç yüzyıl öncesinden milattan yüzyıl kadar sonrası arasında yeralmıştır.
Eğer aranılan Izapa vadisiyse kutsal takvimi Mayalar bulmamış, bu Izapalıların bir keşfi olmuştur.Onlar kendilerinden sonra gelen Olmek ve Mayalara miras bırakmışlardır.O halde yeni dünyada uygarlığın gerçek beşiği Izapadır.

Fakat ilk zaman ölçümünün yapılabileceği en mantıksal yerin Izapa olmasına karşın ,260 günlük takvimin Mezoamerikanın diğer bölgelere nasıl ulaştığı hala esrarını korumaktadır. Bu konudaki en önemli ip ucu belli başlı tören merkezlerinde ana yapılar ve hatta bazı durumlarda tüm şehir , güneşe doğru yönlendirilmiş şekilde yapılmasıdır.

Mezoamerikadaki bir zamanlar büyük bölümünü yönetmiş Teotihuacan ‘da ana caddenin 15 derece 30 dk kuzey doğudan 15 derece 30 dk güneybatıya yönlendirilmiş olması şehre egemen olan yapı Güneş Piramitinin ise caddeye dik açı yapmaktadır.Yani azimutu 285 derece 30 dk dır. Bu dev yapı güneşi anmak için yapıldığına ve genelde batıya doğru dönük olduğuna göre özel bir günbatı konumuna göre yönlendirilmiş olmalıdır.Yılın hangi günü güneş 285 derece 30 luk bir azimutla batar. ? Bu özel gün Mezoamerikada zamanın günağırımı’nın yıldönümü olan 13 Agustosdur.Mayaların başkenti adı verilen Tikal’deki görkemli beş piramit gökbilim görevi görür.Tapınak 1 den 4 ‘e uzanan çizgi 13 Ağustosdaki gün batımının azimutunu verirken , 1 ve 3 ‘üncü tapınaklar arasındaki çizgi gün-tün eşitliklerini , 4 ve 3 tapınaklar arasındaki bir başka çizgi ise kış inkılabındaki (22 Aralık) gün ağırımını tanımlamaktadır.

Olmekler , yağmur ormanları ve bataklıklar içinde , (biri M.Ö 1200 de San Lorenzo’da diğeri 200 yıl kadar sonra La Venta’da olmak üzere bölgenin en eski merkezlerinden ikisini inşa etmişlerdir. İki konumda arkeolojik mantığa her zaman ters düşmüşlerdir, fakat bunları inkılaplara göre yönlendirme prensibi açısından ele alınırsa San Lorenzo’daki kış inkılabında güneş cevredeki en yüksek dağ olan Zempoaltepec’in içine batar; La Ventadaki yaz inkılabında ise San Martin yanar dağının içine ” batar”.

Mezoamerikadaki eski tören merkezleri güneş inkılabı yerine göre şekillendirilmiş olduğunu ve her merkezdeki bir yada daha fazla yapının 285 30 luk bşr azimutla yönlendirilmiş olmasına karşın bu merkezler onbeşinci enlem üzerinde bulunmadıklarına ve dolayısıyla güneşin 260 günlük devirlerini ölçmek için kullanılamayacağına göre yöresel rahipler güneşin 13 Ağustosdaki önemini nerden anlamışlardır. ?

Eğer zamanın günağırımını ‘nın hangi günde anılacağını sadece izapalı rahiplerin bildiğini varsayarsak , belki Izapa’dan Yucatan’a yada Meksika yaylasına giden gezginler bu bilgileri beraberlerinde götürmüşlerdir.Çünkü sorun , bu bilgileri bir şekilde iletmek değil doğru iletmekle ilgilidir.Güneşin tam tepeden geçeceği bir sonraki günü, yaz inkılabından sonra 52 gün sayarak bulabilirlerdi.

Sonraları , 260 günlük takvimi geliştiren Izapalıların , bir yılın gerçek uzunluğunu bulan ilk Mezoamerikalılar ‘da olabileceği düşünülebilir.Çünkü Izapa coğrafi kilit noktası olan Tajumulco yanardağının tören merkezine yakın olduğu bir yerdir.Dahası Mezoamerikadaki gelişmiş uygarlıkların en eskisi olan Olmecler eğer gerçekten güneş inkılabları arasındaki aralıkların bilincinde idiyseler buna göre 365 günlük takvim İsa’nın doğumundan 1000 yıl önce var olmuş olmalıydı.Öyleyse , daha pratik olan bu takvimden tahminen daha önce varolan ayinsel takvim ise kimsenin hayal edemeyeceği kadar eskiye dayanmalıdır.
” 0 POP ” VE ” 1 IMIX “

Tarihin bir döneminde , iki takvimin de bir arada kullanıldığı , Maya takvimindeki isimlerin her iki sisteme de referans vermesinden anlaşılmaktadır.Yapılan incelemede bu dönemin M.Ö 235 olduğu tespit edilir.Buna göre normal takvimin ilk günü (Mayaların 0 POP) bir yaz inkılabıyla çakıştığı M.Ö 1320-1323 arasında olan bu gün , ayinsel takvimin düşünüldüğünden de eskiye ait olduğu fikrini destekler.Kutsal takvim başlangıcına, Maylar’ın ” 1 IMIX” aıdını verdikleri tarih ise M.Ö 1358 olarak karşımıza çıkar.Buna göre ayinsel ve normal takvimlerin birbirlerinden 35 yıl arayla oluşturulmuş olmaları olasıdır ve hatta iki sistemde aynı kişi tarafından düşünülmüş olabilir.

Bir zaman ölçüleri olan Izapalıların neden ikinci bir sistem geliştirdiği sorusunun cevabı, tarımsal nedenlerle olduğudur.Izapanın birkaç km batısında kazılar yapan Yeni Dünya Arkeoloji vakfı M.Ö 1400 yıllarından öncelere ait katmanlarda , ok yada mızrak başı olamayacak kadar küçük ,sert ve siyah taştan yontulmuş yüzlerce yonga bulmuşlardır.Onlara göre bu besin kaynağı olan manyek bitkisinin rendesi için kullanılmaktadır.M.Ö 1400 yılından sonra bu yongalar yerini mısır öğütmek için kullanılan aletlere bırakmışlardır.

Olmeklerden daha eski , Mayalardan da gelişmiş Izapa , Mezoamerikanın gerçek kültür merkezi olmuş olmalıydılar.Bu fikir onların uygarlıklarının kökleri hakkında kavramlarımızı tümden değişirmektedir.

Mezoamerikadaki takvimlerin ilk doğuş yeri olması Izapayı Yeni Dünya uygarlığının ilk başladığı yer olarak görmekle beraber, aynı zamanda Izapalılar Mıknatıslanmanın özelliğinide biliyorlardı ve Mezoamerikadaki ilk piramiti yapanlarda onlardı.

Izapalıların denize açılan bir halk olduğu ve uzun bir zaman boyunca Ekvator gibi ülkelerle ilişkide oldukları eldeki kanıtlardan anlaşılmaktadır.Izapada bir çok yapının yönü Tacana yanardağına dönüktür.En yüksek dağ olan Tajumulco görüş alanı içerisindeyken niye ikinci en yüksek dağa yöneliş olduğu , Pasifik kıyılarından bakıldığında Tacana , Tajumulco’dan daha yüksek görünmektedir.Denizden 180 km açıktan bile görünür.Eski Izapalılar için bu dağ bir nevi deniz feneri görevi üstlenmiş olabilir.Izapaya ilk gelenler büyük bir ihtimalle Pasifik kıyılarından çıkmışlardır.

Tajumulco

Arkeolog ve bilim adamlarının bir çoğu 11.000 km genişliğindeki pasifik’i geçmenin olanaksız olduğunu söyleselerde Izapalılar ile Polinezyalılar arasındaki şaşırtıcı benzerlikler için bir açıklama yapılamamaktadır.Ayrıca Çin ve bazı Orta Amerika uygarlıkları arasında kışkırtıcı benzerlikler vardır.Örneğin çinde bir soylu ölünce dilinin altına küçük bir yeşim taşı yerleştirilirken aynı uygulama Maya rahipleri içinde geçerlidir.Bu bir raslantımıdır yoksa Amerika kıtasındaki yabancı bir uygarlığın köprübaşımı.

Bu konuyu yazdır