Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 1307 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 1307 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 328
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 306
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,010
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,132
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,075
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,007
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,150
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,524
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,286
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
YÜKSEK TİTREŞİMLİ BİR İNSAN OLMANIN 9 YOLU |
Yazar: Emka - 28-03-2017, Saat: 09:58 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Yüksek titreşim yayan her şey yüksek enerjileri kendine çağırır. Yüksek titreşimli insanlar şanslılardır. Bazı insanlar otobüsü hiç bir zaman kaçırmazlar. Her işleri yolunda gider. Düşündükleri şeyler gerçekleşir. Buna ruhsal açıdan bakarsak o insanların enerji seviyeleri ve yaydıkları enerjileri yüksektir. Pek çok ünlü kişinin bu kadar ünlü olmasının bir nedeni de yüksek titreşim yaymalarıdır.
1- Kendini sevmek ve harika bir insan olduğunu kabul etmen gerekir.
Bunu kabul etmek zor mu? Kendini sevmek… Önemsemen gereken ilk şey sensin ve sen harika bir insansın. Bunu düşünmeye başladığında titreşimin yükselecektir.
2- Kendini eşsiz olarak kabul etmen ve kendini yüceltmen gerekir.
Eşsizsin. Çünkü hepimiz tamamen birbirinden farklı yönleri olan insanlarız. Buna inanmak için parmak izine veya göz retinasına dikkatlice bak. 7 milyar insan yaşıyor ve senin parmak izin hepsinden farklı…
3- Şansına ve kaderine güvenmen gerekir.
Titreşimini yükseltmek için her gün şu olumlamayı yapmalısın. Şans yıldızım her gün yükseliyor. Kaderime güveniyorum.
4- Gülümsemen ve insanlara içindeki güzelliği hissettirmen gerekir.
Gülümsemek harikadır. Sen gülümsediğinde iç dünyan dahil tüm evren gülümser. Titreşimini arttıracak harika bir güçtür.
5- Kendine inanman ve hayallerini takip etmen gerekir.
Kendine inan ve güven… Hayallerinin peşinden koş… Çünkü o hayalleri boşuna kurmadın onlar sana verilmiş harika yol haritalarıdır.
6- Hayata aşık olman gerekir.
Hayat bir şiir ise sen onun şairisin. Onu sev ve ona tutkuyla sarıl. Hayatı sevdiğinde onu güzelleştirmek için tüm bilincin ve bilinçaltın çalışmaya başlayacaktır.
7- Evrenin enerjisine uyum sağlaman gerekir.
Evren bir rezonans ile titreşim yayar. Evrenin enerjisine odaklanmak için onu dinlemen gerekir. O tüm çevrendeki titreşimi değiştirecek harika bir güçtür. Onu dinlemek için sessizleşmeli ve 10 dakikanı kendine ayırmalısın.
8- Güzelliklere ve pozitife odaklanman gerekir.
Yüksek enerji ve titreşim pozitif enerjiden oluşur. Negatif enerji düşük bir titreşim yayar ve seni enerjisiz bırakır. Depresyondayken titreşimin çok düşüktür. Pozitif iken ise tüm dünya ile dans edersin.
9- Muhteşem bir geleceğin olduğuna inanman gerekir.
Hayatının harika olacağına dair inancını kaybettiğin gün negatif enerjiye kapılırsın. Enerjin düşer. Bunu yaptığında ise titreşimini en alt seviyeye indirirsin. Geleceğine ve güzel şeylerin geleceğine dair olan inancını yükselt. Enerjin ve titreşimin yükselsin.
|
|
|
7 Gün Bunları yapın, ZEKANIZ PARLASIN! |
Yazar: Emka - 28-03-2017, Saat: 09:54 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Hangimiz bir gün yataktan kalkıp da daha akıllı olduğumuzu görmek istemeyiz ki? Bu dilek her ne kadar ütopik olarak görülse de bir bilim adamının yöntemi, 1 hafta gibi kısa bir sürede, zekayı yüzde 40 oranında artırmanın mümkün olduğunu ortaya koydu.
Beynin herhangi bir kas gibi olduğunu ve egzersizlerle güçlenebileceğini öne süren İskoçya’daki Edinburgh Üniversitesinden Prof. Mark Lythgoes’in 1 hafta süren programı BBC’de yayınlandı.
Programa katılan 100 kişinin IQ’larında, yüzde 40 oranına varan artış görüldü. Bu artış katılımcıların programa katılmadan önce girdikleri testle, programdan sonra uygulanan test sonuçları karşılaştırılarak elde edildi.
Uygulamak isteyenler için tatil döneminde farklılık yaratacak bir uygulama, denemekte fayda var.
7 gün bunları yapın, zekanız parlasın!
İşte bir haftalık program:
Cumartesi: Dişinizi her zaman kullandığınız elinizle değil, diğeriyle fırçalayın. Ve gözünüzü kapatarak duş alın.
Pazar: Sabah saatlerinde bulmaca çözün. Ve kısa yürüyüşe çıkın. Gideceğiniz yere yürüyerek yada bisikletle; daha önce kullanmadığınız bir yoldan gidin.
Pazartesi: Akşam yemeğinde hafif şeyler tüketin, yatmadan önce bir şişe maden suyu için.
Salı: Sözlükten bilmediğiniz sözcükleri öğrenin. Ve bunları günlük konuşmanızda kullanmaya çalışın.
Çarşamba: İnternetten Yoga derslerini izleyin. Bir kez de olsa deneyin. Daha önce tanımadığınız bir insanla konuşun.
Perşembe: Evinizde herhangi bir yerde bulunan herhangi bir kitabı açıp rastgele bir kaç sayfayı okuyup üzerine düşünün. Televizyondaki ciddi bilgi programını izleyin.
Cuma: Alışverişe çıkarken listeyi ezberlemeye çalışın.
(Alıntılar: The Guardian-Men’s Health)
Unutmayın; Beyin kasları da normal kaslar gibi kullanıldıkça güçlenir, sayısı artar.
Bir atasözü vardır “İşleyen demir pas tutmaz” diye. Bizde beynimizi tembelliğe değil çalışmaya düşünmeye analiz etmeye göre programlayalım ki pas tutmasını engellemiş olalım.
Bu yazıyı okuduğunuza göre, beyninizle “barışık”sınız, yeni bir şeyler öğrenme arzusundasınız ve beyninizin kapasitesini arttırmaya niyetlisiniz demektir.
|
|
|
Beyne Zarar Veren 10 Tehlikeli Davranış |
Yazar: Emka - 28-03-2017, Saat: 09:49 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Beyin vücuttaki en büyük birimdir, ve ana kontrol merkezidir. Vucüdün en önemli parçasıdır. O kadar çok bilgiyi depolar ki sorumlulukları çok fazladır.
Hassas yapısı kolay zarar görebilir ve bu nedenle ciddi sağlık sorunlarına, bazı yan etkilere neden olabilir.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, bunlar Günümüzde Beyin Hasarına yol açan 10 alışkanlık (hemen hemen hepimiz yapıyoruz)
1.Kahvaltı Etmemek
Kahvaltı günün en önemli öğünü olduğunu sürekli duyuyoruz. Kan şekeri azaltmak isteyenlerde dahil olmak üzere birçok insan bunu biliyor. Ancak, geceden yenilen yemekten sonra kahvaltıyı atlama beyin için yeterli besinlerin sağlanmasını engelliyor. Bu şekilde beyin fonksiyonlarının bozulmasına neden olabilir.
2.Uykusuzluk
Uzun süren uykusuzluklar hücrelerinin ölümünü hızlandırdı. Uyku stres gün boyunca uygun dinlenme ve onarım vücut sağlar. Bu nedenle, uyku her zaman öncelikleri arasında olmalıdır.
3.Yüksek Şeker Alımı
Vücuda yüksek şeker alımı olursa, besinlerden gelen yararlı vitamin ve mineralleri organların emmesini engelliyor.Böylelikle kötü beslenme sonucu beyin rahatsızlıklarının gelişmesin yol açacaktır.
4. Aşırı yorulma(zihnen ve bedensel)
Aşırı yeme, kilo artışı, şişkinlik, düşük benlik saygısı (Düşük benlik saygısı kişinin kendini değersiz, etkisiz, yetersiz, başarılı hissetmemesi, kendini sevmemesidir) Bu gibi etkenler beyindeki atardamarların sertleşmesine neden olur.
Yatmadan önce yatakta telefon kullananlar Dikkat Devamını okumak için tıkla
5. Sigara içmek
Bu en zararlı alışkanlıklardan biridir ve diğer tüm yan etkilere rağmen Alzheimer hastalığı gibi erken bunama hastalıkların yanı sıra “çoklu beyin küçülmesine” neden olur.
6. Uyurken Kafayı Örtmek
Garip gelebilir, ama bu alışkanlık gece boyunca oksijen alımını azaltır, ve uyurken, baş dönmesi veya hava eksikliği hissetmeyiz. Ayrıca, fazla karbon dioksit Solunması riski vardır.
7. Hava Kirliliği
Oksijen maskesi ile tüm gün boyunca ortalıkta gezemeyiz! Beynin etkin çalışması için son derece yüksek miktarlarda oksijen gerekir. Kirli havanın sürekli solunması oksijeni azaltıp, Beynin etkin olmasını engeller
8.Hasta olduğumuz sırada beyni yormak
Herkesin zamanından yoksun olduğu ve sürekli acele ettiğimiz bir dünyada yaşamaktayız, Çok sayıda insan hasta olduğu sürece dinlenmek yerine, çalışmaya devam etmeyi tercih eder. Bununla birlikte hastalık, Vücudumuzun biraz yavaşlaması gerektiğinin işaretidir. Ve beynin dinlenmesi gerektiğinin işaretidir!Bu nedenle hastalıkta çalışmak, beyni zorlamak beyinde hasara neden olabilir ve etkinliğini azaltabilir!
Telefonu hangi kulakta kullanmalıyız Devamını okumak için tıkla
9.Az Konuşmak
Şaka değil gerçek. Konuşarak beyinnin gelişimi ve büyümesini destekleyen, zihni geliştiren konuşmalar yapmalıyız. Müzik, sinema, fotoğraf gibi. Hayal gücümüzü geliştirmeliyiz. Bu da beynin etkiniliğini arttırıyor..
10. Uyarıcı Düşüncelerin Eksikliği
Düşünme beyni genişletir ve işlevini arttırır, bu yüzden bu güçlü araç beyni önemli derecede geliştirir ve akılda yeni ufuklar açar. Beynin nevoplastikliği ya zihninizi geliştirmenizi ya da beyin küçülmenizi ve ilgi eksikliğinizin azaltılması ve azaltılmış çabalar becerilerinizi ve yeteneklerinizi düşürmenizi sağlar. Dolayısıyla beyin etkili bir araçtır, bu yüzden onu daha da nasıl geliştireceğinizi öğrenmelisiniz ve sizin için mucizeler yapabilir!
Bu yazıyı arkadaşlarınızla paylaşın. Sağlıklı mutlu günler dileriz..
|
|
|
Oturma Şekliniz Karakteriniz Hakkında İpucu Veriyor |
Yazar: Emka - 28-03-2017, Saat: 09:42 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Vücut dilinden bir insan hakkında çok şey öğrenebilirsiniz. Yorgun, mutlu veya gergin olup olmadıklarını insanların vücut dillerinden anlayabilirsiniz. Ancak oturuş tarzı insanlar hakkında direk olarak bilgi vermez. Sadece işaretleri düzgün şekilde yorumlamak gerekir.
Hepimiz rahat hissettiğimiz şekilde otururuz. Aslında seçim meselesi değildir. Alışkanlıktır ve o şekilde oturmaya alışmışızdır.
Peki oturma şeklinizin karakteriniz hakkında bilgi verdiğini biliyor muydunuz? Hemen en bilinen beş oturma şeklini ve ne anlama geldiklerini öğrenin. Muhtemelen siz de bu beş oturuş şeklinden birini kullanıyorsunuzdur.
Pozisyon A
Böyle oturan insanlar yaratıcı ve karizmatiktirler. Genelde mutludurlar ve bir an olsun sıkılmazlar. Sorunlara yaklaşım tarzları ile hemen çözüme ulaşırlar. Akıllarına geleni hemen söylerler. Konuşması kolay insanlardır.
Pozisyon B
Bu şekilde oturanlar hayalcidir. Hayal güçleri kuvvetlidir ve hayalleriyle yaşarlar. Bu kişiler arkadaşları ve iş arkadaşları arasında çok samimi olarak görünürler. Maceracıdırlar, seyahat etmeyi severler ve yeni arkadaşlıklara açıktırlar. Değişiklik yapmak için yeni yılı beklemezler. Akıllarına gelen fikri hemen uygularlar. Bu tür kişiler yaşadıkları şehri, eşlerini veya işlerini hızlıca değiştirebilirler. Aynı yerde uzun süre bulunmaktan sıkılırlar.
Pozisyon C
Böyle oturan kişiler konsantre olmakta güçlük çekerler. İnsanların kaos olarak gördükleri şey onlar için hayatın normal bir olayıdır. Kendilerine has tarzları vardır. Rahatlarına düşkündürler ve canlarının kıymetini bilirler.
Pozisyon D
Bu pozisyonda oturanlar dakik, zeki ve iyi davranışlara sahiptir. Kişiler düşüncelerini ve duygularını kendilerine saklarlar. Her şeyi herkesle paylaşmayı sevmezler. İnsanlarla yüzleşmekten korkmazlar. Ancak doğruları savunmak isterken kırıcı olabilirler.
Pozisyon E
Bu tür insanlar genelde kariyerlerine odaklanırlar ve hayatın amacını para kazanmak olarak görürler. Aile kurmak için acele etmezler. İdealleri yüksektir ve gerçekleştirmek için olağanüstü şeyler yaparlar.
Oturma şeklimizin karakterimiz hakkında verdiği bilgiler gerçekten inanılmaz. Muhtemelen siz de en az birinde kendinize dair şeyler bulmuşsunuzdur. Arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın.
|
|
|
Değersizlik duygunuz varsa, onu kendiniz de temizleyebilirsiniz |
Yazar: Emka - 28-03-2017, Saat: 09:39 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
Bilinçaltında en fazla görülen sorunlardan bir tanesi de değersizlik duygusudur. Bu duygu bütün hayatı çok olumsuz olarak etkiler. Özellikle 0-5 yaş arasından da herhangi bir nedenle ben değersizim inancı k…işinin bilinçaltına kayıt olmuşsa ,bu inanç zaman içinde benzer enerjiler bir birini çeker kuralıyla daha da büyümüş ve gelişmiş olabilir. Eğer bilinçaltınızda değersizlik duygusu varsa bu duyguyu mutlaka temizlemeniz gereklidir. Bunun için neler yapabileceğiniz bu yazıda açıklayıcı olarak verilmiştir.
Değersizlik duygunuz varsa;
1- Yaptığınız işlerin değeri olmadığına inanırsınız. Bu da başkalarının da yaptığınız işlere değer vermemesi sonucunu doğurur.
2- Çevrenizdeki insanların size değer vermediğini düşünürsünüz. Bir çok kişi değer vermediğini size gösterecek yada hissettirecektir. Kendi inançlarınıza uygun insanlara hayatınıza çektiğiniz için bu çok sıklıkla görülen bir durumdur.
3- Hak ettiğinizi almakta zorlanırsınız. Kendinize yeterince değer vermediğiniz için değerli bir şeyi hayatınıza kabul etmeniz kolay olmayacaktır.
4- Almak ve vermek konusunda sorunlarınız olabilir. Özellikle almayı başaramaya bilirsiniz, size verilen şeyleri bile değersizlik duygunuz yüzünden kabul etmekte zorlanırsınız.
5- İyi ve güzel şeyleri hak etmeme duygusu ile değersizlik duygusu çoğu zaman aynı anda bulunur ve birbirini besler. Değersizlik duygusu bu anlamda tüm hayatınızı olumsuz etkiler.
6- Bu duygu iş hayatınızda, özel hayatınızda ve ilişkilerinizde istediğiniz kadar verimli olmanızı da ciddi olarak etkileyecektir.
Değersizlik Duygusunu nasıl temizleyeceksiniz?
Öncelikle kişisel deneyimlerime dayanarak bu duygunun oldukça zorlayıcı olduğunu söyleyebilirim. Benim en temel sorunum değersizlik duygusuydu ve uzun bir zaman bu sorunla uğraşmıştım. Temizlediğimi sandığım zamanlarda bile defalarca karşıma çıkarak tekrar tekrar bu sorunla uğraşmama neden olmuştu. Bu nedenle değersizlik duygusuna sahip olduğunuza inanıyorsanız sabırlı bir şekilde çalışmanız gereklidir. Bunun için yapabileceklerinizi aşağıda verdim ama azimli bir şekilde çalışmak sizin yapmanız gereken bir şeydir.
1- Afirmasyon; 21 gün aşağıdaki afirmasyonla çalışmanızı öneririm. 21 kuralına tam olarak uymanız önemlidir. Değersizlik duygusu 21 günde temizlenmeye bilir, eğer hala devam ettiğini düşünüyorsanız bir süre ara verip tekrar başlayın. Temizlik süreci kişiden kişiye değişir bu nedenle bu sorundan kurtulduğunuza emin olana kadar tekrar 21 gün çalışmaları yapmak faydalıdır.
Afirmasyon: “Ben çok değerliyim, kendi değerimi biliyorum ve kabul ediyorum”
2- Niyet; Değersizlik duygusu için aşağıdaki niyeti kullanabilirsiniz. ” Kendi değerimi görmeyi ve kendime gerçekten değer vermeyi seçiyorum. Başka insanlara hak ettikleri değeri vermeyi kabul ediyorum. Gerçekten değerli olduğumu biliyorum ve bunun her zaman farkında olmaya, kendi değerimden emin olmaya tüm kalbimle niyet ediyorum. Niyetim şimdi gerçekleşmeye başladı, bunun için teşekkür ediyorum”
3- Enerji çalışmaları Değer duygusu solar pleksus chakra ile ilgilidir, eğer reiki yada başka bir şifa enerjisi sistemi ile çalışıyorsanız bu chakraya daha fazla reiki verin. Solar pleksus chakrasına reiki verirken içinizden sürekli ben değerliyim diye tekrar etmenizin çok faydası olacaktır.
4- Doğal taş kullanma Değerlilik duygusu için pirit taşı mükemmeldir, bu taşı alarak temizleyebilir ve üzerinizde taşıyabilirsiniz. Pirit taşını programlamaya gerek yoktur, zaten doğasında değer duygusu veren bir özellik vardır. Eğer pirit taşı bulamıyorsanız bu durumda erkek bir kuvars edinin ve kuvarsınızı önce temizleyin.. Programlama için şu cümleleri kullanabilirsiniz. ” Evrenin tüm sevgi, şifa ve pozitif enerjilerinin sana dolmasını ve sende olan enerjiyi bundan sonra benim ve ilgili herkesin en yüksek iyiliği için kullanmanı istiyorum. Bana kendimi değerli hissettirecek ve kendi değerimi görmemi sağlayacak şekilde çalışmanı, bana bunun için gerekli enerjileri bana vermeni istiyorum. Teşekkür ederim” Taşınızı haftada bir kere temizleyin ve her temizlediğiniz de yeniden programlayın.
5- İnanç değiştirme çalışması Ben çok değerliyim kalıbını kullanarak inanç değiştirme çalışması yapabilirsiniz. Bu çalışmayı da en az 21 gün devam ettirin. Yukarıdaki çalışmalardan 1.maddeyi mutlaka yapmanız gereklidir. Diğerlerini de yaparsanız çok daha iyi olacaktır. Önerim hepsi ile aynı anda çalışmanızdır. Değersizlik Duygusunu Aşmak İçin Ek Öneriler
• Kendinize değer verdiğinizi kendinize gösterecek şeyler yapın. Maddi durumunuzu zorlamadan kendinize kaliteli bir şey alın, kaliteli bir lokantada kendinize yemek ısmarlayın, saçlarınızı yaptırın. Özellikle eskiden yapmadığınız ama yapmayı aslında istediğiniz şeyleri yapmaya başlayın.
• Size değer vermeyen insanlara karşı kendinizi kapatın. Eğer hayatınızdan uzaklaştırma şansınız varsa uzaklaştırın, yoksa en azından o kişi ile birlikteyken içinizden sürekli ” falancadan gelen olumsuz etkilere ve enerjilere karşı kendimi kapatıyorum” diye tekrar edin. Şunu da unutmayın, siz kendinize değer verince o insan da size değer vermeye başlayacaktır. Sistem bu şekilde çalışır, kendine değer verene, evren değer verir.
• Sabahları aynanın karşısına geçin, gülümseyin ve bir kaç kere ben çok değerliyim ve değerli olan her şeyi hak ediyorum diye tekrar edin. Başlarda buna inanmayabilirsiniz, hatta size zor gelebilir ama yaptıkça inanmaya başladığınızı göreceksiniz.
• Kağıtlara aynadaki görüntüsü ile “Ben Çok Değerliyim” yazın ve evde görebileceğiniz yerlere asın. Yatağınızın yanında uyanınca ilk göreceğiniz yere asmanız çok önemlidir.
Bunu nasıl yapacağınız Refah içinde bir yaşam sürdürme rehberinde etkili bir teknik- ayna görüntüsü bölümünde açıklanmıştır. Buradan okumanızı ve bire bir uygulamanızı öneririm.
• Başkalarına değer verin ve verdiğiniz değeri her fırsatta gösterin. Başkalarına ne kadar değer verirsek, kendi değerimizi o kadar büyütürüz.
Neden- sonuç yasası gereği başkalarına değer vermeyen bir kişi, kendi içinde de öz değer geliştiremez. İnsanların değerli yönlerini görmeye çalışın ve değerli taraflarına odaklanın. Bunu her gün kendinize hatırlatın. “Allah’ım ben milyonlarca olasılıktan sadece bir tanesiydim. Beni sen seçtin, sen istedin, sen yarattın. Senin tarafından istendiğim ve seçildiğim şükürler olsun!”
Unutmayın siz seçilmiş ve istenmiş bir insansınız, sizin asıl değeriniz buradan geliyor. Siz zaten değerlisiniz, tek sorun henüz bunu görememiş olmanız.Yukarıdaki çalışma size değer vermeyecek, sadece sizin gerçek değerinizi görmenizi sağlayacak. Bu yazıyı buraya kadar okumuşsanız ve bu çalışmayı yapmaya karar vermişseniz,aşağıda bireysel olarak size yazdığım özel notu da okumanızı rica ediyorum. ”
Varlığının evrene kazandırdığı anlamı tam olarak biliyorum. Hepimizin bir ve bütün olduğu bu evrende sen olmasaydın bir yanım hep eksik kalırdı, asla bütün ve tamamlanmış olamazdım. Hiç bir şey olmak zorunda değilsin, hiç bir şey yapmak zorunda değilsin, hiç bir şeyi başarmaya da ihtiyacın yok. Sen olduğun gibi, varoluşunla çok değerlisin. Hatalarına rağmen, pişmanlıklarına rağmen, aldanmalarına ve aldatmalarına rağmen, aklına bile getirmek istemediğin anılarına yada acılarına rağmen, her şeye rağmen sen çok değerlisin. Sen olmasaydın ben hep yarım kalırdım, hepimiz hep yarım kalırdık, evrende büyük bir boşluk olurdu…Evren boşluk sevmez, boşlukla var olamaz. Sen o kadar değerlisin ki, sen olmasaydın bu evren nasıl bir yer olurdu, ya da olur muydu inan bilmiyorum. Kendi gerçek değerini anlamak için yapacağın her çalışmada seni tüm kalbimle destekliyorum ve en kısa zamanda değerini tam olarak anlamanı seçiyorum. ”
|
|
|
Hastalıklar frekans ayarlarının bozulmasından kaynaklanır |
Yazar: Emka - 28-03-2017, Saat: 09:32 - Forum: SAĞLIK
- Yorum Yok
|
|
Dr. Sarıyıldız insan bedeninin frekanslardan oluştuğunu belirterek, olumsuz duygu ve düşüncelerin organların titreşimini bozduğunu iddia ediyor. Sarıyıldız, frekans ayarlarıyla oynayarak hastalıkların iyileştirilebileceğini belirtiyor.
Biyofizikçi Alman doktor Fritz Albert Popp, bütün canlı hücrelerin ışık saçtığı ve ışığın kaynağının DNA olduğuna dair bir makale yayınlamıştı. Makaleye göre DNA birden çok frekans yayınlıyordu. Dr. Raymond Rife ise belli frekansları kullanarak virüs ve bakterilerin yok edilebildiğini bulmuştu. Nikola Tesla insan vücudunun yaydığı frekansları, dış frekanslardan yalıtabildiğimizde hastalıklara karşı büyük bir direnç geliştireceğimizi savunuyordu. İsveçli radyolog Bjorn Nordenstrom, bir tümörün içine bir elektrot yerleştirip doğru akım verildiğinde tümörün eridiğini test etmişti. Dr. Robert O. Becker ise “The Body Electric” adlı kitabında insan vücudunun elektriksel frekanslarını ortaya koydu. Araştırmalar her canlının bir frekansa sahip olduğunu ve dahası hepimizin çevremizdeki frekanslardan etkilendiğini gösteriyor. Amerikalı doktor Bruce Tainio insanların ve gıdaların biyofrekanslarını ölçmüştü. Buna göre sağlıklı bir insan vücudunun 62-68 MHz’lik bir frekans aralığı var. Hastalık ve rahatsızlıklar 58 MHz’de baş gösteriyor.
Dua insan frekansını 15 MHz yükseltiyor
Araştırmalarda olumsuz ve olumlu düşüncelerin vücut frekanslarımız üzerindeki etkisi de incelendi. Olumsuz düşüncelerin insan frekansını 12 MHz kadar düşürdüğü, olumlu düşüncelerin frekansı 10 MHz kadar yükselttiği tespit edildi. Dua da frekansı 15 MHz kadar yükseltiyor. Esans yağlar da kişinin frekansını yükseltmede önemli bir rol oynuyor. Gül yağı ve günlük gibi yüksek frekanslı esanslar ruhsal dengeyi sağlayabiliyor.
Ancak iç ve dış etkenler zaman içerisinde frekans ayarlarımızı bozarak hücresel yıkıma sebebiyet veriyor. Neyse ki frekans ayarlarımızı düzeltmek artık mümkün. Konuyla ilgili kullanılan son teknolojiyi, hastalık frekanslarını, duygu ve düşüncelerin titreşimimizi nasıl bozabildiğini konuşmak üzere İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Erkan Sarıyıldız ile bir araya geldik.
Hastalıklar duygu ve düşüncelerde başlar
Son kitabınız “Anormal Kitap” dahil hemen tüm kitaplarınızda hastalıklara en temelinde duygu ve düşüncelerimizin yol açtığını söylüyorsunuz. Hangi duygu ve düşünceler hangi hastalığı tetikliyor?
Kurban hissetme, sevilmeye layık olmadığını düşünme ve değersiz hissetme gibi duygu ve düşünceler uzun süre aşılamadığında bedenselleşerek hastalık haline geliyor. Örneğin kendini ifade etme sorunu yaşayan, kendini yeterince dışa vuramayan insanlarda tiroid hastalıkları sık görülür. Hayata dair olumsuz kodları çok olan insanlarda migren görülür. Sevildiğine inanmayanlarda, sevilmeye layık olmadığını düşünenlerde, sevgi açlığı olanlarda kalp hastalıkları yaygındır. Hayatta kendini kurban rolünde hisseden, hayatından hoşnutsuz olanlarda mide ve barsak sorunları görülür, öfkesini içine atanlarda hassas barsak sendromu, geleceğe ait güvensiz hisseden ve ilerleme korkusu duyanlarda hareket sistemi hastalıkları olur. Yani bel, bacak, diz ve kalça ağrıları yaşar. Toksik duygular, acı veren duygular böbrek sorunlarına yol açar. Mesela iyi insanlar çabuk ölür diyoruz ya, bunun nedeni iyi insanların kendilerini yeteri kadar ifade edememeleridir.
İyiler erken ölür, çünkü…
Bu nasıl ölüme yol açar?
Kime iyi dersiniz, gerektiğinde yanınızda olan, yardım eden yani veren insana iyi dersiniz. Vere vere kendine kalmayan insana… Bu insanlarda sonunda enerji bedeninde çatlaklar oluşur ve kalp hastalıklarından erken yaşta ölürler.
Ama fedakarlık inancımıza göre güzel bir şey…
Elbette öyle ama eğer karşılık beklemiyorsanız. Eğer “sevilmeye layık değilim” duygusundan dolayı, sevilmek için, iyi insan desinler diye verici bir insan haline geldiyseniz o zaman hep kaybeden olursunuz. Verdiğinizi geri alamazsınız. Ama karşılıksız verirseniz daha da yücelirsiniz.
Tekrar düşüncelere gelecek olursak, düşünceler sağlığımızı nasıl etkileyebiliyor? Bilimsel bir tarafı var mı bu iddianın?
Bilimsel olarak ispatlanmıştır ki maddenin yüzde 99.9’u boşluktur, kuantum alanıdır. Biz de aslında boşluktan oluşuyoruz. Geri kalan 0,1’lik partikül alanı. Yani biz aslında titreşim enerjisiyiz. Düşünceler ise, enerjinin en ince titreşimi olduğu için enerji bedenimizin dış bölgelerindedir. Bu nedenle olumsuz düşünceler devam ettikçe en dış katmandaki enerji akış bozukluğu her seferinde bir kat alta geçer. Bunu elmanın üzerindeki çürük gibi düşünebilirsiniz. Zamanla elmanın içine doğru yayılır. Sadece duygu ve düşünceler değil, dış faktörler, kimyasallar, katkı maddeleri, teknoloji ve gıdalar da bedenimizin yaydığı titreşimleri bozabiliyor. Her organ, her doku aslında sağlıklı olduğunda belli bir frekansta titreşiyor. Bu titreşimlerin bozulması sonucu hastalıklar oluşuyor. Bu titreşimleri olması gereken standart frekansına getirdiğimizde iyileşme süreci başlıyor.
|
|
|
NE KADAR ÖZGÜRSÜNÜZ? |
Yazar: Archilles - 27-03-2017, Saat: 18:46 - Forum: KİŞİSEL GELİŞİM
- Yorum Yok
|
|
Ne Kadar Özgürsünüz?
Uyuyan Bir insan Örneği
Kendimizi bilmek için çaba harciyorsak özgürlük için de çaba harcamaliyiz. Kendini bilme ve daha ileri doğru kendini geliştirme görevi o kadar önemli ve ciddidir ve o kadar yoğun bir çaba ister ki bunu eski tarzda ve diğer işlerimizin arasinda yapmak olanaksizdir. Bu vazifeyi üstlenen biri bunu yaşaminda ilk siraya koymak zorundadirçünkü yaşam önemsiz şeylere harcanamayacak kadar kisadir. insanin bu araştirmasinda zamanini yararli bir şekilde harcamasini her türlü bağliliktan özgürleşmek dişinda ne sağlayabilir?
Özgürlük ve ciddiyet. Tabi burada çatik kaşlar, büzülmüş dudaklar, dikkatle yapilan hareketler ve dikkatle seçilen sözcükler yoluyla gösterilen bir ciddiyetten değil, bu araştirmada kararlilik ve devamlilik, yoğunluk ve tutarlilik getiren bir ciddiyetten söz ediyoruz, yani kişi dinlenirken bile asil vazifesine devam etmektedir.
Sorun kendisine; özgür müsünüz? Maddi anlamda güvencedeyse, yarini için endişelenmesine gerek yoksa, geçimi için bir başkasina ihtiyaci yoksa veya yaşam koşullarini kendisi belirleyebilecek durumdaysa pek çok kişi bu soruya "evet" diye yanit verme eğilimindedir. Fakat bu özgürlük müdür? Özgürlük sadece hayat standartlari (dişsal koşullar) meselesi midir?
Diyelim ki çok paraniz var. Lüks içinde yaşiyor, saygi ve itibar görüyorsunuz. iyi organize ettiğiniz işinizi yürüten insanlar sonderece dürüstler ve size bağlilar. Tek kelimeyle çok iyi bir hayatiniz var. Belki kendinizi tamamen özgür biri olarak görüyorsunuz, ne de olsa zamaniniz tamamen size ait. Sanattan çok iyi anliyor, bir fincan kahve içimi süresinde dünya sorunlarini hallediyor, hatta gizli ruhsal güçlerin geliştirilmesiyle bile ilgileniyorsunuz. Ruhun sorunlari size yabanci değil ve felsefi fikirler konusunda son derece bilgilisiniz.
Eğitimli ve çok okuyan birisiniz. Bazi konularda derin bilgiye sahip olduğunuzdan, zeki biri olarak taninan bir insansiniz çünkü her türlü
uğraş içinde yolunuzu kolayca buluyorsunuz; siz kültürlü insanin bir örneğisiniz. Kisacasi gipta edilecek birisiniz.
Sabahleyin kötü bir rüyanin etkisi altinda uyaniyorsunuz. Bu hafifçe sikintili ruh hali biraz sonra kayboluyor fakat bir halsizlik ve hareketlerinizde belirsizlik tarzinda üzerinizde izini birakiyor. Saçinizi taramak için aynaya gidiyor ve kazayla tarağinizi yere düşürüyorsunuz. Onu yerden aliyor ve tozunu alirken tekrar düşürüyorsunuz. Bu kez sabirsiz bir şekilde tekrar yerden aliyorsunuz
ve bu yüzden de üçüncü kez düşürüyorsunuz. Havada yakalamaya çalişiyorsunuz fakat bu kez de aynaya çarpiyor. Tutmak için hamle
yapiyorsunuz. şangir!... O çok gurur duyduğunuz antika aynanizda yildiz biçimli çatlaklar oluşuveriyor. Lanet olsun!... Hoşnutsuzluk
kayitlari çalişmaya başliyor. Sinirinizi başka birinden çikartmalisiniz. Hizmetçinizin gazeteyi sabah kahvenizin yanina koymayi unuttuğunu fark ediyorsunuz, sabriniz taşiyor ve evdeki bu lanet adama artik daha fazla dayanamayacağiniza karar veriyorsunuz.
Sonra dişari çikma vaktiniz geliyor. Havanin güzel olmasi, gideceğiniz yolun da uzak olmamasindan yararlanarak arabaniz sizi arkadan takip ederken yürümeye karar veriyorsunuz. Parlak güneş sizi biraz yumuşatiyor. Kaldirimda bilinçsiz bir şekilde yatan bir adamin çevresinde toplanmiş olan kalabalik dikkatinizi çekiyor. Seyredenlerin de yardimiyla adam bir taksiye konulup hastaneye götürülüyor. Sürücünün yüzünün o andaki halinin size ne kadar aşina geldiğini, sizde bazi çağrişimlar uyandirdiğini ve size geçen yil yaptiğiniz kazayi hatirlattiğini fark ediyorsunuz. Neşeli bir doğum günü partisinden eve dönüyordunuz. Pasta ne kadar da lezzetliydi!... şu
sizin sabah gazetenizi unutan hizmetçi de kahvaltinizi mahvetti doğrusu!... Niçin bunu şimdi telafi etmeyesiniz? Ne de olsa kahve ve
kek son derece önemlidir. işte bazen arkadaşlarinizla gittiğiniz ünlü kafe. Peki ama niye şu kaza akliniza geliverdi? Sabahki tatsizliği neredeyse tamamen unutmuştunuz. şimdi kekiniz ve kahveniz gerçekten size lezzetli geliyor mu?
Yan masadaki iki bayani görüyorsunuz. Ne kadar çekici bir sarişin! Size bir göz atip arkadaşina fisildiyor, "işte hoşlandiğim türde bir erkek..." Tabi ki bu dertlerinizin hiçbiri de zaman harcamaya ve kendinizi üzmeye değmez. Sarişin bayanla karşilaştiğinizda ruh halinizin nasil değiştiğini ve orada olduğunuz sürece nasil ayni şekilde kaldiğini fark ettiniz mi? Neşeli bir melodi mirildanarak eve dönüyorsunuz ve kirik ayna sizde sadece bir gülümseme uyandiriyor. Ama sabahleyin yapmak üzere çiktiğiniz iş ne oldu? Bunu daha yeni hatirliyorsunuz. Ne aptallik! Yine de hiç sorun değil. Telefon edebilirsiniz. Ahizeyi kaldiriyorsunuz ve operatör size yanliş numara veriyor. Tekrar ariyorsunuz, yine ayni numara. Adamin biri sert bir şekilde sizi uyariyor, bunun sizin hataniz olmadiğini söylüyorsunuz, kisa bir tartişma oluyor ve siz bir aptal ve ahmak olduğunuzu öğrenerek şaşiriyorsunuz ve eğer bir daha arayacak olursaniz!... Ayağinizin altindaki buruşmuş hali sizi rahatsiz ediyor ve size gelen bir mektubu getiren hizmetçinizi azarlayan sesizini duyuyorsunuz. Mektup saygi duyduğunuz ve fikirlerine değer verdiğiniz bir adamdan. Mektubun içeriği o kadar övücü ki siniriniz yavaş yavaş geçiyor ve yerini bu övgülerin yol açtiği hoş bir mahçubiyet duygusu aliyor. Okumayi bitiriğniğizde artik son derece sevecen bir ruh hali içinde bulunuyorsunuz.
Özgür adamin bir gününü tasvir eden bu tabloya devam edebilirim isterseniz. Belki de abarttiğimi düşünüyorsunuz. Hayir, bu, hayattan
alinmiş gerçek bir senaryo. Bu, hem evindeki hem de dişaridaki yaşaminda iyi biri olarak bilinen bir adamin yaşamindan bir gündü, ayni akşam kendisi tarafindan da çağrişimsal düşünme ve hissetmenin canli bir örneği olarak tanimlanmiş olan bir gündü. Eğer diğer insanlar ve şeyler, bir adami kendi ruh halini, işini ve kendisini unutacak denli ele geçiriyorsa özgürlük bunun neresinde bana söyler misiniz? Bu kadar değişkenliğe (değişken ruh hali arasinda savrulan) maruz kalan bir insanda, kendisiyle ilgili araştirmasi yönünden (kendini bilmek yönünden) herhangi ciddi bir tavir kalabilir mi?
Artik şunu daha iyi anliyorsunuz ki insan mutlaka göründüğü gibi değildir; mesele hayat standartlariyla (dişsal koşullarla) ilgili olmayip kişinin içsel yapisiyla ve bu olgulara karşi takindiği tavirla ilgilidir. Fakat belki de bu sadece onun çağrişimlari için geçerlidir; yani konu onun "bildiği" şeylere gelince de durum farklidir.
Ama size sorarim, herhangi bir nedenle bilginizi birkaç yil boyunca pratik kullanima koyamiyorsaniz, geriye ne kadari kalir ki? Bu, zamanla kuruyup bularlaşan birtakim malzemeler biriktirmeye benzemez miydi? Boş bir sayfa benzetmesini hatirlayin ("insan boş bir sayfa olarak doğar, çevresel koşullar ve eğitimle bu sayfa doldurulur," demektedir Gurdjieff. Aristo'nun görüşü de böyledir. Fakat Platon ve Sokrates tersi görüştedir. Sokrates ve Platon'a göre insan her şeyi bilir ve yaşami boyunca da bunlari hatirlar. Bu nedenle Sokrates kendini ebe olarak görür. Kendisi ile sohbet eden kişilere sorular sorarak unuttuklari şeyleri hatirlatmaya çalişir). Aslinda yaşam akişimiz içinde her zaman bir şeyler öğreniyoruz ve bu öğrenmenin sonuçlarini "bilgi" olarak adlandiriyoruz. Ve bu bilgiye rağmen sizce sik sik cahil olduğumuzu, gerçek yaşamdan uzak olduğumuzu ve bu yüzden de ona kötü adapte olduğumuzu kanitlamiyor muyuz? Bizler yari eğitimliyiz veya daha çok, pek çok şey hakkinda biraz bilgisi olan "eğitimli" kişileriz, fakat bu bilgilerin tümü de belirsiz ve yetersiz. Aslinda bunlar sadece enformasyon. Bunlara bilgi diyemeyiz çünkü bilgi bir insanin elinden alinamayacak bir haktir; azi çoğu olamaz. Bir insan ancak o bilginin "kendisi" olduğunda "bilir". inançlariniza gelince; onlarin değiştiğini hiç gördünüz mü? Onlar da içimizdeki diğer her şey gibi dalgalanmaya maruz değiller mi? Bunlari inanç yerine fikir olarak adlandirmak daha kesin olmaz miydi, yani en az enformasyonlarimiz kadar ruh halimize de dayanan şeyler olarak? Belki de sadece belirli bir andaki özümseme durumumuza bağlidirlar.
Her biriniz daha çok, hiç de ilginç olmayan birer canli otomat örneğisiniz. Yaptiklarinizi yapabilmek ve yaşadiğiniz gibi yaşayabilmek için bir "can"a, hatta bir "ruh"a ihtiyaç olduğunu düşünüyorsunuz. Fakat belki de mekanizmanizin zembereğini kurmak için sadece bir anahtara sahip olmak yeterlidir (ruha ve cana ihtiyaç olmayabilir). Günlük olarak aldiğiniz besin miktari sizi kurmaya yardim eder ve çağrişimlarin amaçsiz tuhafliklarini tekrar ve tekrar yeniler. Bu zeminde ayri ayri düşünceler seçilir ve siz de bunlari bir bütün halinde bağlantilandirmaya çalişarak sanki değerliymişler ve kendinize aitlermiş gibi davranirsiniz. Ayrica duygular, duyumsamalar, haller ve deneyimler de toplariz ve bütün bunlardan bir içsel hayat serabi yaratir, kendimizi şuurlu ve akil yürüten varliklar olarak adlandirir; Tanri, sonsuzluk, ebedi hayat ve diğer yüksek konularda konuşuruz; tahayyül edilebilen her şey hakkinda konuşur, yargilar, tartişir, tanimlar ve değerlendirir fakat kendimiz, kendi gerçek objektif değerimiz hakkinda konuşmayi ihmal ederiz çünkü eğer içimizde herhangi bir şey eksikse bunu elde edebileceğimiz noktasinda hiçbirimizin kuşkusu yoktur.
Söylemiş olduklarimda, insan dediğimiz varlik konusundaki kaosu netleştirmek yönünde küçük bir ölçüde bile başarili olabildiysem, bu varlikta nelerin eksik olduğu, bu haliyle nelere ulaşabileceği, temsil etmekte olduğu değere başka hangi değerleri katabileceği sorusuna kendiniz de yanit verebileceksiniz.
Hakikate ulaşmanin açlik ve susuzluğunu çeken insanlar olduğunu söylemiştim. Bu insanlar eğer yaşamin sorunlarini inceliyorlarsa ve kendilerine karşi samimiyseler, kisa süre sonra, bugüne kadar yaşadiklari gibi yaşamalarinin ve şu ana kadar olduklari gibi olmalarinin artik mümkün olmadiğini anlarlar; bu durumdan bir çikiş yolu bulmak esastir ve bir insan gizli kapasitelerini ve güçlerini ancak makinesini, yaşami süresince biriken kirden temizleyerek geliştirebilir. Fakat bu temizleme işini rasyonel bir şekilde yürütebilmek için neyin, nerede ve nasil temizlenmesi gerektiğini görmesi gerekir ama bunu tek başina görebilmesi neredeyse olanaksizdir. Görebilmesi için kişi dişaridan bakmalidir; ve bunun için de karşilikli yardimlaşma gerekir (ekol çalişmasi).
Özdeşleşmeyle ilgili verdiğim örneği hatirlarsaniz bir insanin, kendi ruh halleri, duygulari ve düşünceleriyle özdeşletiği zaman ne kadar kör olduğunu anlayacaksiniz. Fakat bizim şeylere olan bağimliliğimiz sadece ilk bakişta gözlenlenebilenlerle sinirli midir acaba? Bu şeyler o kadar belirgindir ki göze çarpmaktan kurtulamazlar. insanlarin karakterleri konusunda konuştuklarimizi hatirliyor musunuz? Kabaca iyi
ve kötü diye ayirmiştik. Bir insan kendisini bilmeye başladiğinda mekanikliğiyle -gelin buna otomatizma diyelim- ilgili olarak sürekli yeni alanlar keşfeder, yani iradesinin hiçbir güce sahip olmadiği alanlar. Buralari o kadar karmaşik ve zor göze çarpan alarlardir ki insanin, bilen birinin (üstadin) rehberliği olmaksizin buralarda yolunu bulmasi olanaksizdir.
Kisacasi kendini bilme alaninda işler böyledir; yapabilmek için bilmeniz gerekir, fakat bilmek için de nasil bileceğinizi öğrenmelisiniz. işte bunu kendi başimiza öğrenemeyiz.
Kendini bilmenin yani sira araştirmanin başka bir yönü daha vardir: kendini geliştirme. şimdi bu konuya bir bakalim. Kendi başina birakilan bir insanin kendini nasil geliştirebileceği ve kendi içinde tam olarak ne geliştireceği konusunda küçük parmağini bile kipirtatmayacaği çok açiktir. Araştirma yapan insanlarla taniştikça onlarla konuştuktça ve konuya dair kitaplari okudukça yavaş yavaş kişi kendini geliştirmeyle ilgili sorularin bulunduğu alana çekilir........
|
|
|
IŞIK ÇALIŞMANIZI GELİŞTİRMEK İÇİN 12 KUTSAL ANAHTAR |
Yazar: Archilles - 27-03-2017, Saat: 17:14 - Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
- Yorum Yok
|
|
MERYEM ANA
Qala Sri'ama Phoenix kanalı ile
Sevgililer,
Bu kutsal emir ile çalışmayı [Kutsal Emir bu yazının altında - Gezegensel Işıkişçileri Izgarasına bağlanmak için Komut] veya bir çemberde toplanmayı seçenlerinizin her birinin, ayrıca, her seferinde bu kutsal emri kullandığınızda, ışık çalışmanızın güçlenmesi için güçlü bir ışığın şimdi size geleceğini bilmenizi istiyorum. Bunun daima tüm varlıkların en yüksek iyiliğine kullanılması gerektiğini bilin, aksi taktirde ışıkişçilerinin ızgarası sizin varlığınızı güçlendirmeyecektir. Dünya üzerindeki ışık çalışmanızı desteklemekte şimdi size on iki kutsal anahtar sunuyorum.
1. Işık Dünya üzerindeki tüm yaşamı besleyen sürekli - var olan şifa verici bir güçtür ve bundan dolayı, eğer ışık ile çalışmaya istekli iseniz içinizde gerçekleşen herhangi bir şeyi iyileştirebilir. Eğer başka biri bu ışığı almaya istekli değilse, Işığın gücü şifa için başkalarına aktarılamaz. Bundan dolayı, ışığa bağlantınız kişiseldir ve onu başkaları ile paylaşabilmenize rağmen, diğerleri her zaman bu ışığı sizden almayabilir. Bir ışıkişçisi olarak, ışığı demirleme yolunu seçtiğinizde, ışığı ley hatlarına toprakladığınızda veya ışık portalları açtığınızda, tüm varlıkların Dünyaya getirdiğiniz bu ışığı aldığını bilin. Bazı yerlerde düzenli olarak ışık çalışmanızı yaptığınız zaman, o yerde bir ışık portalı oluşmaya başlar. Bu ışık çalışmasını tamamladığınız zaman, bu ışık portalını o araziye ve o kutsal yerde yaşayan arazinin ruhlarına sunabileceğinizi bilin. Sevgililer, ışık ile çalıştığınız zaman ve ışığı bu çalışmayı yaptığınız toprağa topraklamadığınız zaman, çalışmanıza sadece ışığı değil, ayrıca bir çok kayıp ruhları veya çözünmemiş enerjileri çekersiniz. Sadece bu ışığı sizin vasıtanız ile toprakladığınız zaman, çözünmemiş enerjilerin ve korkuların çekilmesinin sizin üzerinizde gerçekleşmesi durur. Başlangıçta, tüm ışıkişçilerinin bu meydan okuma ile karşılaştığını bilin. Işık çalışması ile ilgili en önemli şeyin, ışık ile çalıştığınız zaman ışığı Dünyaya topraklamak olduğunu bilin, aksi taktirde çoğunuzun karanlık enerjiler olarak adlandırdığınız enerjiler size çekilir.
2. Sevgililer, ışığı çağırdığınız zaman, ışığı ilk önce taç çakranızın aldığını ve sonra ruhunuzun aldığını bilin ve sonra da bedenleriniz ışığı almaya başlar. Işığın gelmesini dileyen taç çakranız olabilir, ancak ruhunuzun ışık ile bir yarası vardır ve ışığı almaz. Bu, sizin fazla miktarda topraklanmamış ışık taşımanıza neden olur. Bu, sizin enerji bedeninizden akar, ve bu topraklanmamış ışık diğer topraklanmamış ışığı çeker. Kayıp ruhlar, korku düşünce formları ve kapana kısılmış/engel olunmuş duygular topraklanmamış ışığın içinde yaşar. Bu ışık berrak ışık değildir ve eğer ruhunuzun ışık ile ilgili bir yarası varsa, size bunun gerçekleşebileceğini söylüyoruz. Eğer ruhunuzun bir yarası varsa, tekrar ışık ile çalışmadan önce ruhun şifası üzerinde çalışmalısınız. Melekler tüm ruhların gözeticileridir ve size tüm şifayı getirirler. Eğer ışık ile ilgili bir yara taşıyorsanız, ışık sizin için çok güçlü olacaktır ve kalbinizi kapamanıza neden olacaktır ve ışıktan geri çekilecektir.
Bunun için daha önemsiz olan ışıkişçileri olmadığınızı bilin, ancak yolunuz ışık ruhunuz vasıtası ile topraklanmadan ve Dünyaya topraklanmadan önce bu ruh yarasını iyileştirmektir. Ayrıca, bunun, ışık bedeninizden ve kök çakranızdan Dünyanın merkezine yolculuk edebilmeden önce gerçekleşmesi gerektiğini bilin. Işık taç çakranız ve ruhunuz tarafından alınabilir olabilir, ancak bedeniniz ışığı reddeder, ve eğer bu sizin için gerçekleşirse, Dünya Ana sizin için şifayı tutar/taşır. Bedeniniz Dünya bağlantısını berrak olarak almıyor olabilir ve böylece ışığın gücü ışıktan ayrı olmayı hissettirir ve beden ışığı aldığında bedendeki her hücrenin büzülmesine/kasılmasına neden olur. Bedenin parçaları büzüldüğünde, bu acı yaratır, böylece onlar ışığın akışını almazlar. Dünya Ananın sizi destekleyeceğini söylüyoruz. Bedeninizin Dünya ile bağlantısını iyileştiren, Dünyaya bağlantınız ve Dünya üzerine (toprağa, çimenlere) uzanmayı istediğiniz zamanlardır. Eğer ışık gelirken, bedeninizde ağrı olursa, ışığı tekrar çağırmadan önce bu ağrıyı iyileştirmek için Toprağın üzerine yatmanız önemlidir. Sevgililer, eğer ışık ile çalışacaksanız ve onun bilinçliliğini geliştirecekseniz/katkıda bulunacaksanız ışığı topraklamanız çok önemlidir. Işığı almak ve topraklamak ile kendi yolculuğunuzda sabırlı olun.
3. Sevgililer, ışıkişçileri olarak auralarınız genişliyor ve bu diğer varlıkları size çekiyor. Sizden sevgi alan veya ışığınızı çarpıtan veya ışığınızı saf olmayan enerjiler ile kirleten, onların topraklanmamış ışığının içinden taşıdığınızı hissedebileceğiniz kardeşlerinizden korkmamanızı istiyoruz. Bir ışıkişçisi olarak, şefkatli olmanızı istiyoruz, çünkü ışığın gücünü taşıyan denge olan şefkattir. Işık tüm düşünce formlarında ve tüm niyetlerde yolculuk eden yaratıcı güçtür. Işığınız ile yaratıcı olabileceğini gibi, yıkıcı olabileceğinizi bilin ve ışık ile en yüksek niyet için çalışmayı öğrenmelisiniz. Işıkla çalışmanın en yüksek niyeti ışığı şefkatiniz ile tüm varlıklara aktarmak ile gelir, sevgili kalpler. Işık ile en yüksek şekilde çalışmak için, ışığa şefkat ile kanal olmalısınız, akdi taktirde ışığınız yıkıcı olabilir ve en yüksek niyetinizi tezahür ettirmez.
4. Işığa sahip çıkılamaz, kontrol edilemez veya sınırlanamaz, ışık doğa içindeki sonsuz elementtir. Işık altıncı elementtir, sevdiklerim ve sevgi yedinci elementtir. Hava, ateş, toprak, su ve ruh elementlerinin hepsi Dünya üzerinde yaratılır, ama Dünya üzerindeki tüm formların parlaklığını yaratan ışık ve sevgidir. Işık mevcut olmadığında, parlaklık/aydınlık yoktur sevgililerim. Bir ışıkişçisi olarak, tekrar enerjilenmesi ve ışıkla parlaması için bitkileri, hayvanları, insanları ve kara parçalarını aktive etme gücünüz var. Eğer bir varlık bir başka varlığa ışığı aktarırsa ve o da alırsa, diğerinin içinde şifa gücü tezahür eder ve yeniden aktive olur. Eğer bir varlığa ışık aktarılırsa ve o bunu almak istemezse, ışığın onu aktarana geri geleceğini bilin. Işığı istemeyenlere ışık göndermenin farkında olmanızı istiyoruz, çünkü bu ışık size geri döndüğünde, onların düşünceleri de size aktarılır. Sizin onları iyileştirmeye veya düzeltmeye çalışmanızdan mutlu olmayabilirler. Sizden kişisel olarak ışık göndermenizi istemeyenler için ışık göndermenin en yüksek niyet olmadığını söylüyoruz. Dünya Ana'nın ışığı çağırdığını ve insanlığın onun bedenine ışığı kanallamasını istediğini bilin. Eğer sizden şifa ışığını almayı dilerlerse, her hayvan, bitki ve ruh size izin verecektir, sevgililer. Başkalarının izni olmadan onları ışık ile desteklemeye çalışmamanızı istiyoruz, çünkü bu size geri döner ve size geri dönen ışık ile negatiflik aktarılabilir. Çoğu kişi bunu psişik saldırı olarak adlandırır sevgililer, ve ışıkişçileri olarak, eğer psişik saldırıya uğrarsanız, bunun sizin tarafınızdan yaratıldığını söylüyoruz.
5. Işığın kutsamaları tek bir ömürde, hatta on ömürde tanımlanamaz sevdiklerim. Eğer sizin için ışığın görkemli kutsamalarına kanal olsaydım, Dünya üzerinde seçebileceğiniz ömürlerden daha fazlasına ihtiyacım olurdu. Işığın, Dünyanın yaratılışından önce Tanrı'dan bir armağan olduğunu ve Dünya üzerindeki tüm yaşamı oluşturduğunu bilin. Bunun büyük bir güç olduğunu ve ışıkişçileri olarak, bu gücü suistimal etmemeniz ve ışık sizden akarken onun gücünü dikkatsizce yanlış kullanmamanız önemlidir. Eğer Dünya üzerinde ışık için bir kanal olmayı ve onu taç çakranız vasıtası ile ruhunuza, bedeninize ve Dünyaya getirmeyi seçtiyseniz, bu ışığı nasıl aktaracağınızdan sorumlu olduğunuzu hatırlamaya gereksiniminiz olacak. Işığınız ile suistimal edebileceğiniz herhangi bir varlıktan özür dilemenizi istiyoruz. Herhangi bir zamanda, herhangi bir varlığa, kırıcı veya düşüncesiz veya şefkatsiz olan ifade edebildiğiniz sözcüklerden bahsediyoruz. Bunun gerçekleşmesine neden olan şeyin bir çok ruhun yaralara sahip olması olduğunu anlayın, ancak sizden onlara suistimal olursa onlardan özür dilemenizi istiyoruz. Bu zihinsel, fiziksel, duygusal veya ruhsal suistimal olabilir, ancak bilin ki eğer ışığınız bunu başkalarına getirirse, bu kutsal suistimal ile karma yaratırsınız. Başkasından özür dileyerek ve ışığa hizmet sunarak, bunu anında iyileştirebilirsiniz, ışığınızla karma yaratmazsınız. Bu önemli bir öğretidir, bunu derin bir şekilde düşünmenizi istiyorum ve her sözün ışığınıza aktarıldığını bilin.
6. Tüm Işıkişçileri ışığı sadece kendileri ve Dünya için almazlar, ayrıca ışığı Dünya üzerindeki aileleri için de alırlar. Dünya üzerinde her ailede, ailenin dönüşümünü başlatmayı seçen tek bir potansiyel ışıkişçisi vardır. Siz bu ışıkişçisisiniz ve size çok, bir çok ruhun minnettar olduğunu söylüyoruz. Bu bir adanma ve hatırlama yolculuğudur, sevgililer. Işığa açılmanın kendi yollarında olan bir çok ruhun, ışığı tutma ve taşımayı seçmek için orijinal can yakıcı bir yarayı salıverdiğini bilin. Eğer bu yarayı taşıyorsanız, bu yara ile ilgili ilişkide karmik affedilmeyi çağırmanızı istiyoruz, ki bu yaşamda acı yaratmayın, bu yaşamda bu yarayı kucaklayıp salıverin. Bir ruh olarak taşıyabileceğiniz yaralar sadece bir ruh olarak sizin sorumluluğunuz değildir, ayrıca bir ruh olarak armağanlarınızın uyanışına geçişkapısıdır. Eğer bir ruh olarak herhangi bir yara taşıyorsanız, bunları sevgi ile onurlandırın, onlar sevgiyle ortadan kaybolacaklardır. Sadece bir ruh kendi yarasını inkar ettiğinde, bu yara ile ilgili ruhun içinde korkular gittikçe büyür. Bir ruh olarak sahip olabileceğiniz herhangi bir yarayı sevgi ile onurlandırın ve bu yaraların kaldırılması için karmik affedilme isteyin ki, ruhunuzun ışığı ve sevgisi yaşamınızın her veçhesinde güçlü bir şekilde aksın.
7. Işık ile kutsal seremoni ışığı çağırmak ile ve ışık ile çalışan tüm varlıkları çağırmak ile başlar. Işığı çağırabileceğinizi ve bir ışık portalı açmak için ışık ile çalışna tüm varlıkları çağırabileceğinizi bilin. Bu, sizi destekleyen ve size getirilen ışığı güçlendiren Işık Ailesidir. Bunlar, canları ve ruhları ışık ile tamamen birleşmiş olan ışığın kadim koruyucularıdır. Törenleriniz içinde, yardıma ihtiyaç duyan tüm ruhlar ışık portalına gelirler ve ışığın koruyucularından ilahi yardım ve şifa alırlar. İnşa ettiğiniz ve yarattığınız ışık portalının ışığın farklı ışınlarını çağırarak daha güçlü şekilde genişlemesini isteyebilirsiniz - mor, altın, beyaz, mavi, sarı, kırmızı, pembe, yeşil, gümüş, platin, opalesant (opal gibi parlak renkler saçan) yakut ışıklar veya ışınlar - hepsi farklı şifa dağıtır. Sevgililer, ışığın bir çok formu olduğunu ve her birinin bedeninizin, spiritüel amaçlarınıa bağlanmak için, zihninizin ve ruhunuzun farklı parçalasını dengeleme ve iyileştirme gücüne sahip olduğunu bilin. Bu spiritüel amaçlar ışık ile çalışmanıza rehberlik yapan ve ışığa daha tam olarak açılmanızı destekleyen şeylerdir. Işık ile çalıştığınız zaman, bir ışık portalının içinde spiritüel armağanlarınızın ve güçlerinizin bir çoğunu keşfetme gücüne sahip olduğunuzu bilin. Sadece deneyim aracılığı ile bu spiritüel güçler ve armağanlar açılır. Sadece kendiniz aracılığı ile ışığı getirme deneyimi ve ışıkla çalışma ile, bu spiritüel armağanlar ve güçler sizin içinizde açılır.
8. Şimdi ruh ve ışığın ruh ile ilişkisinden sözedeceğim. Işık, büyük ruhun kalbinden iletimdir/yayılımdır ve tüm ruhları birbirine bağlayan enerjidir. Kişi ışığı alırken, ruhunu ışık ile arındırır. Kişi ışığı taç çakrası vasıtası ile canına (spirit), bedenine ve Dünyaya çağırdığında, onun canı (spirit) ruhu (soul) ile birleşmeye başlar. Dönüşümü sağlamak ve canın ve ruhun birliğini sağlamak için, kişinin canını arındıran budur. Sevgililer, bu bir arınma işlemle iken, bu işlemle nefes almak önemlidir ve kişi ışığı çağırdığında, ışığı almak ve kasten, bilinçli olarak ışığa odaklanmak için ışığı içeriye solumalıdır. Bu ışık mor veya beyaz ya da mavi olabilir. Size gelen ışığın rengine bağlı olarak farklı bir şey gerçekleşeceğini bilin. Eğer herhangi bir rengi olmayan saf ışığı çağırırsanız, en uygun ışığın size geleceğini bilin. En doğru ve en uygun ışığın sizde cisimlenmesini güçlendirmek için çağrınızda "benim için ilahi düzende" sözcüklerini kullanabilirsiniz.
9. Eğer ışığın size sunduğu lütfu almayı dilerseniz, lütuf sürekli olarak yaşamlarınızda olur, sevgililer. Lütuf düştüğünde kendisini incitmeyen bir çocuk yaratır, ya da bir çift için evlerini nasıl tutacaklarının ve yaratacaklarının derslerini öğrenemediklerinde evlerini kaybetmemelerini sağlar. Lütuf mücadele yerine rahatlıklar derslerinizi öğrenmeniz için sizi destekler, çünkü içinizde mücadelenin gerçekleşmesi gerekmez. Mücadele ışığa direnç ile ve yaşamda sevginin yolunu seçmeye direnç ile yaratılır. Lütuf Tanrı'nın, zorluk olmadan kendi derslerini öğrenmekte tüm ruhları desteklemek için sunduğu güçtür. Bazen lütuf bir varlığı iyileştirir, diğer zamanlarda, varlık, kendi bedeninin onu iyileştirebilmesi için lütfu alabilmek için kendisini iyileştirmelidir. Başka deyişle, ruh Tanrı'nın lütfunu almak için hazır olmayabilir, çünkü ruh bu lütfu hak etmediği inancını taşıyor olabilir. Tüm varlıklar lütfu hak ederler, ve bir ışık işçisi olarak öğrenme yolunuzun rahat olması için ve yolunuzu dirençle sabote etmeyi seçmemeniz için ve yolunuza bilinçsiz enerjilerin çıkmaması için ruhlarınızın bu lütfu her gün istemesini, istiyorum. Işığı topraklamaya açılırken, bazı topraklanmamış ışık periyotları deneyimleyebilirsiniz. Bu sizin öğrenmeniz içindir. Kendi realitenizi yarattığını bilmenizi istiyoruz ve lütuf realitenizin yaratımı içinde öğreniminiz ve güçlenmeniz esnasında zorluğa sahip olmamanız için sizi desteklemek için buradadır. Lütfu/inayeti çağırın/isteyin sevgililer, ve bilin ki siz lütfa layıksınız.
10. Işık çalışması çok basittir, sevgililer. Işığı çağırmakla başlar ve ışığı topraklamak ile biter, ancak ışık vasıtası ile sunulabilecek bir çok şekiller de dağıtımlar vardır. Eğer ışığa kanal olmaya başlarsanız, ışıkla ilgili kendi öğreniminiz için ışığın size olağandışı deneyimler getirebileceğini bilin. Diğerleri, size bunun için nasıl yardım edileceğini bilmeyebilirler, çünkü onlar ışık ile ilgili bu tür deneyimleri yaşamamış olabilirler. Bilin ki, eğer olağan dışı bir fenomen deneyimliyorsanız, başınıza gelebilecek olağandışı durumları bütünleştirmekte sizi desteklemesi için direkt olarak Tanrı'yı çağırmanız tavsiye edilir. Sizin kendi Tanrı Varlığınız (Ben'im Varlığı)sizin kanalınızdır ve çağırabileceğiniz ışığa en yüksek bağlantıdır. Ayrıca sizi destekleyecek Işığın Kardeşleri vardır. Sizin kendi Tanrı Varlığınız bu ışık varlıklardan biridir, Tanrı Varlığınız (Ben'im Varlığı) en yüksek bağlantınızdır ve herhangi bir durumda daima size gelecektir. Bu sizin en büyük desteğinizdir ve Dünya Ana sizin için bundan sonraki en güçlü destektir. Bu Işık Ailesidir ve ruhsal aileniz etrafınızdadır. Işıkişçilerinin sizi desteklemek için yanınızda olduğunu bilin, çünkü onların hepsi sizinle doğuyor. Onların her birine teşekkür etmeyi hatırlayın, lütuf ve rahatlık dolu bir hayat yaşarsınız. Teşekkür etmek çok önemlidir, çünkü bu sizin ışığı tam olarak toprakladığınızı gösterir, çünkü teşekkür etmek her zaman her töreni tamamlar.
11. Alçakgönüllülük ve kurban olma bilincinin olmaması şimdi gözden geçirmenizi istediğim iki enerjidir. Alçakgönüllülük büyük zorluklar deneyimlemenize izin vermeyen enerjidir. Bahsettiğim bu büyük zorluk, kendileri aracılığı ile ışık getirdikleri zaman bir çok ışıkişçisinin karşılaştığı zorluktur, onların egoları, onlardan akan ışığın gücü ile büyümeye başlar. Bunun sadece ışık topraklanmamış olduğunda gerçekleştiğini ve kalp tarafından alınamadığını, zihin ve kalp arasında dengesizliğe neden olduğunu söylüyoruz. Büyük başlılık zihinde çok fazla ışık olmasından kaynaklanır ve kalbe yeterince ışık topraklanmaz. Bu üstünlük yaratır ve ruhu diğer tüm varlıkların kalplerinden ayırır. Bunun farkında olmanızı istiyoruz, çünkü bunun farkında olmazsanız sizin başınıza gelebilir. Yaşamlarında bir eğitim olarak, bir çok ışıkişçisinin bunu deneyimlediğini bilin, onlar kendilerini bu yaşamda başkalarının tapınacağı bir kaide üzerine yerleştirmeye başlarlar. Size, kendi kalbinizin tapınma yeriniz olduğunu söylüyoruz. Burada evrendeki her bir diğer varlık ile karşılaşırsınız ve tüm varlıklar ile sevgiyi ve ışığı paylaşırsınız. Eğer bir başkasının kalbine tapınmayı seçerseniz, onlar tüm diğer varlıklardaki sevgi ve ışık ile karşılaşmanız için size köprü olacaktır. Bunu yapmak için bir köprüye gereksiniminiz yok, böylece, tapınmak için kaide üzerine oturtmuş olabileceğiniz tüm varlıklardan kaideden indirmenizi veya bu zamanda kendiniz için yaratmış olabileceğiniz herhangi bir kaideden kendinizi indirmenizi istiyoruz. Bilinçliliğinizin ilerlemesi için, eğer bu sizin için varsa, bunu yapmaya gereksiniminiz var, çünkü eğer başınız kalbinizden daha büyükse bilinçliliğinizi gerçekten yükseltemezsiniz. Kaideler üzerinde tapındıkları başka varlıklara sahip olan tüm varlıkların, ayrıca onlara kendi içlerinde ayrı ve daha değersiz hissettiren kurban olma modeline sahip olduklarını bilin. Eğer ışık sizden akarken, sizin için durum bu ise, sizi kurtarmaları için başkalarını çağıran daha da büyük bir kurban, daha büyük bir aktör olabilirsiniz. Bu Dünyada hiçbir ruhun kurtarılmaya gereksinimi olmadığını söylüyoruz. Gerçek şu ki, bu Dünya üzerindeki tüm ruhlar uyanmaktadır. Bu, tüm ruhların kendi yaşamlarında mutluluğa sahip olmalarını yaratan, ışığa uyanıştır. Işık için berrak bir kanal olabilmeniz için kurban olma kalıplarınızı salıverin.
12. Huzur, Dünya üzerindeki tüm varlıklar için elde edilebilir olan, doğuştan gelen bir haktır. Huzur/barış, sevginin hzurunda Dünyada ışığı topraklamak ile doğurulur. Sevgi tüm varlıkların kalplerini ve dünyayı doldurur ve Dünyanın tüm topluluklarına huzur getirir. Sevginin ve ışığın demirlendiği yerde, kalbinizde huzuru bulursunuz. Sadece tek bir ruhun sevgiyi ve ışığı kendi yaşamına demirlemesi ile, huzur/barış o ruhun sevgiyi ve ışığı demirlediği topluluğa geri döner. Sadece tek bir varlığın bunu seçmesi gerekir, kendi yaşamını buna adayan tek bir varlıktır. Bu bir üstadın doğumudur, tüm topluluklara yaymak için huzuru yaratabilen bir üstada dönüşen bir ruh. O varlığın 70 kilometre etrafında, huzur tüm varlıkların alanında tutulur. Yaşamınızı bir üstat olmaya dönüştürmeye adamayı düşünün. Sevgili kalpler, ışık ile çalışmak için bu on iki anahtar ışığı tamamen berrak olarak topraklamanıza yardım edebilir ve ışığı sizin için ilahi düzende yönlendirebilir. Bu ışığı ışığa uyanmakta olan başkaları ile paylaşabilirsiniz. Bu bilgiyi bir arada tutmanızı ve sizinle paylaştığımız bu ful bilgiyi paylaşmanızı istiyoruz. Bahsettiğim bu ışık çalışması "büyük çalışma" olarak da bilinir. Bir çok kadim metinlerde, bu ışık çalışmasından bahsedilmiştir, ve bu yüzyılın içinde ve geçen yüzyılın simya metinlerinde, buna "büyük çalışma" olarak bahsedilir. Bu çalışmanın tüm varlıklara hizmet ettiğini bilin, size de tüm varlıklar tarafından hizmet ediliyor. Sizi şimdi, sizin için en uygun şekilde ışık çalışmanıza açmak için destekleyecek kutsal bir dağıtımı (aktarımı) size sunacağız. Bu aktarım birliği deneyimleyen ruhunuzun, zihninizin ve bedeninizin tam desteğinde sizin için özel olarak kodlanmış olan bir enerjidir. Size verdiğimiz bu enerji, birliği almaya hazır olan ruhunuzun, zihninizin ve bedeninizin tüm parçalarını birleştirsin.
Şimdi size sunduğumuz bu enerjiyi almak için 10 dakika oturun ve bilin ki spiritüel rehberleriniz bunu, sizin için hizmet eden Yükselmiş Üstatlardan direkt olarak size getirecektir.
|
|
|
MAYA KEHANETLERİ |
Yazar: Spiritüeller - 27-03-2017, Saat: 15:11 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Maya Kehanetleri'ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli.
2012 yılı insanlığın yükselişinin başlangıcı olacak, bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak.
Mayalar'ın kriptoyu andıran tabletlerinde dünyanın son çağına gireceği ancak bunun büyük bir tufandan sonra olacağı yazılı.
Büyük tufanla gelecek olan yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz.
Mayalar'ın kehanetlerle dolu takvimi kendi sonlarını da ayrıntılı bir şekilde anlatıyordu. Mayalar'ın bu öngörüsüne, modern insan sadece 12 yıl önce bilimsel açıklama getirebildi.
Maya Uzmanı Astrofizikçi Cotterell, "Vatico Latin Kitabesi"ne göre Aztekler'in Mayalar'dan farklı olarak daha önce yaşanılan dört çağı farklı ezoterik (gizli öğreticilik) ve sembolik üsluplarla anlattığını söylüyor. Üstelik Cotterell bu çağlarda adı geçen tanrıları Yazıt Tapınağı'ndaki mezarların üstündeki "Palanque Kapağı"nda da keşfetmeyi başardı. Bu çağlara ilişkin bilgilerin ayrıntıları şöyle;
* Birinci Güneş Çağı: (Matlactili) 4008 yıl süren bu çağda yaşayanlar mısırla beslenen devlerdi. Güneş, su tarafından yok edilmişti. İnsanlar balıklara dönüştürülmüştü. Bazıları bu afetten sadece Nene ve Tata adında bir çiftin, su kenarında yaşayan bir ağaç tarafından kaçırılıp kurtarıldıklarına inanmıştı. Diğerleri ise, sular çekilinceye kadar bir mağaranın içine saklanarak kurtulan yedi çift olduğunu savundu. Bu çağda hüküm süren tanrıça Tlaloc'un karısı (Yeşim Etekli Tanrıça) Chalchiuhtlicue'dir.
MAYMUN İNSANLAR
* İkinci Güneş Çağı: (Ehecatl) 4010 yıl süren bu çağda yaşayanlar Acotzintli diye bilinen yabani bir meyve yiyerek besleniyorlardı. "Güneş Ehecatl" (Rüzgâr Güneşi) tarafından yok edilmişti. İnsanlar maymuna çevrilmiş, ağaçlara tutunmak suretiyle hayatta kalabilmiştir. Bir kadın ve bir adam, bir kayanın üzerinde durarakyıkımdan kurtulmuşlardı. Bu çağa "Altın Çağ" denir ve "Rüzgâr Tanrısı" hüküm sürerdi.
* Üçüncü Güneş Çağı: (Tleyquiyahuillo) 4081 yıl süren bu çağda insanlar "İkinci Güneş"ten kurtulanların torunlarıdır. Tzincoacoc adlı bir meyve yiyerek beslenen bu insanların yaşadığı dünya, Chicunahui Ollin günü denilen yangınla yok oldu. Bu çağa "Tzonchichiltic" (Kırmızı Kafa) adı verilmiştir ve "Ateş Tanrısı" tarafından yönetildiğine inanılırdı.
* Dördüncü Güneş Çağı: (Tzontlilac) 5026 yıl önce başladı. Tula'nın kurulduğu bu çağa Tzontlilac (Siyah Saç) adı verilir. İnsanlar kan ve ateş yağmuru sonrasında açlıktan ölmüşlerdir.
MAYALAR'IN ÇÖKÜŞÜ
Maya uzmanlarından Brooks, Mayalar'ın çöküşünü, M.S. 600 ve 1100 yılları arasında tropikal enlemlerde baş gösteren iklimsel nemliliğin değişimine bağladı. 10 derece ve 20 derece Kuzey enlem bölgelerinin, sert iklim dalgaları bakımından oldukça hassas olduğu bugüne kadar pek çok araştırmacı tarafından dile getirildi. Harvard Üniversitesi araştırmacılarından Sheret S Chase de benzer şekilde M.S. 790 ve 810 yılları arasında Maya Uygarlığı'nın kuraklığa maruz kaldığını iddia etmiştir. Mayaların çöküşüyle ilgili merak uyandıran asıl konu Mayalar'ın çöküşSIRLARIN TAKVİMİ... Mayalar gün isimlerinde çeşitli hayvan sembollerini kullanıyorlardı.dönemi sırasında Güneş'le ilgili manyetik bir tersinirlik bekledikleriydi. Onlar bu tersinirliği güneş ışın bombardımanının artışı, bebek ölüm oranı artışı ve nesil tükenmesi olarak gösterdi. Ancak Mayalar daha bu olaylar baş göstermeden böyle bir şeyle karşılaşacaklarını biliyordu ve bu bilgilerini takvimlerine işlemişlerdi.
260 GÜNLÜK DÖNGÜ
Mayalar'ın ağaç kabuklarına yazdıkları günümüze kalabilmiş en eski kitapları olan Dresden Kitabesi'nde de Mayalar'ın 260 günlük döngü üzerinde yoğunlaştıkları görüldü. İlk başta kimi uzmanlar belirli bir periyotta kendini tekrar eden günler zincirinin, herhangi bir göksel ritimle alakasının olmadığı yorumunu yaptı. Ancak, bu döngünün güneşin değişen kutup ve ekvatoral manyetik alanlarıyla yakından ilişkili olduğu, daha sonra yapılan bilimsel çalışmalarla net bir şekilde ortaya kondu. Fakat yine de bu döngünün kesin bilimsel temellere oturtulabilmesi, sadece, son on iki yıldaki uzay çağı araştırmaları ve uzay yolculukları sayesinde yapılabilen modern astronomik gözlemler kullanılarak mümkün oldu. Bizim en son uzay araştırmalarımızın sonunda fark ettiğimiz 'güneşin manyetik tersinirliğinin zamanını ortaya çıkaran döngünün önemini ve varlığını' Mayalar'ın anlayabilmeleri gerçekten nasıl gelişmiş bir uygarlık olduklarının kanıtıdır.
Hormonlar mı etkili oldu?
Maya uzmanı Cotterell güneşin manyetik değişimini Maya uygarlığının zayıflamasının önemli sebeplerinden biri olarak gördü.
Mayalar'ın kullandığı "Uzun Dönem Takvimi" nin genelde M.Ö. 12 Ağustos 3114'te Venüs gezegeninin doğuşu diye bilinen bir olayla başladığı kabul edilir. Bu olay Mayalar için o kadar önemlidir ki bizim Hz. İsa'nın doğumunu kendi takvimimizin başlangıcını ilan ettiğimiz gibi onlar da bu olayı takvimlerinin temeli olarak kullanmışlar. Maya Uzmanı Cotterell güneşin manyetik değişiminin ve düşük güneş lekesi aktivitesi sürecini Maya uygarlığının zayıflamasının önemli sebeplerinden biri olarak gördü. Bunu da üzerinde çalıştığı başka bir konuyla bağlayarak güneş lekeleriyle insan üremesi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkardı.
GÜNEŞLE ÜREME İLİŞKİSİ
Cotterell "güneş etkisi" ile insanların hormon üretmesi arasındaki ilişkiyi içeren bir teorisi vardı. Bu teze göre, dolaşan güneş partiküllerinin seviyesi "hipofiz guddesi" (beynin yüzeyinde bulunan) tarafından salgılanan "hormon melatoninin" (renk hücresi) seviyesini etkiler. Bu durumda içe dönük ve dışa dönük davranışlarda etkilidir. Güneş döngüsüyle renk hücresinin üretimi arasındaki bağlantıyı keşfettiğinde Cotterell bunun başka hormonların salgılanmasında etkili olup olamayacağını merak etti. Şaşırtıcı bir biçimde hippotalamus tarafından kimyasal bir uyarılmaylaBir iddiaya göre Mayalar güneşin üreme sistemi üzerindeki etkisinin kurbanı.yine "hipofiz guddesi"(beynin yüzeyinde bulunan) tarafından üretilen folikül uyarıcı hormonu (FSH) arasında direk bir ilişki keşfetti. Bu hormonunda insan üremesi arasında direk bir bağlantı vardı.
HORMONLARI ETKİLİYOR
Erkeklerde FSH testisteki sperm hücrelerinin gelişimini kontrol ediyor. Kadınlarda ise yumurtaların olgunlaşıp dışarı atılmasını sağlıyor. Güneş döngüsü grafiğini dişi hormon seviyelerindeki artış ve düşüş grafiğinin karşısına getirdiğinde Cotterell adet döngü ve güneş rüzgarıyla taşınan yüklü partiküller arasında direk bir bağlantı olduğunu gördü. Öyle anlaşılıyordu ki güneşten gelen partiküllerin dünya manyetik alanında yaptıkları etki FSH üretimini ve kadın üremesini etkiliyordu. FSH üretimi ile güneşin manyetik alanındaki değişiklikler arasında bir bağlantı varsa aynı zamanda güneşin nötr manyetik tabakasındaki değişimlerle de bir bağlantı olmalıydı. İlk önce nötr tabakanın M.Ö. 314 civarında (Maya takviminin başlangıç yılı) kutup değiştirdiğini ve çok ilginç bir rastlantı olarak da benzer bir değişiminde M.S. 627'de tekrar ettiğini buldu.
Bunlardan ilki Mayalar'ın takvimlerinin başlangıcı diğeri ise Mayalar'ın ortadan kayboldukları tarihlerdi. Cotterell bunu bir adım daha ileriChichen İtzadaki Caracol Gözlemevi.götürerek gelişmekte olan ülkelerde ortaya çıkan üreme oranındaki mevcut düşüşün yaşam tarzındaki değişimler, kimyasal kirlilik, ve gebelikten etkili korunma yolları ile ilgili değil de yine manyetik alanlardaki değişiklikle ilgili olduğu varsayımını yaptı. Tüm bu bilgiler ışığında iki şey göze çarpıyordu. Mayalar güneşe bağlı manyetik değişimlerden dolayı üremelerinde bir düşüş yaşadıkları için yok olmuş olabilirlerdi. Ancak diğer toplulukların yok olmaması akla iklimin kuraklaşmasını getirdi. Mayalar'ı yeryüzünden silen etken hangisi olursa olsun şurası bir gerçek ki iklimde büyük ve ani değişimler olmuştu. İşte bu da hayati derecede önemli bir noktadır. Şu anki yaşadığımız uygarlık da bunu dikkate almalı. Çünkü geçmişte iklim değişiklikleri olmuşsa gelecekte de olacak demektir. Şu anda biz de benzer iklimsel değişimler ve gezegenimizin bazı bölgelerinde büyük çölleşmeler yaşıyoruz. Örneğin bir zamanlar son derece ılıman bir iklime sahip olan Mısır'ın artık büyük bir bölümü çölleşmiş durumda. Bu durumda bize sundukları 22 Aralık 2012 tarihine biraz daha dikkatli bakmak gerekiyor.
Yeni Atlantis ABD sahilleri olacak
Çözüldükçe yeni sırları aydınlatan Maya takvimine göre, 2012'de beklenen tufan ABD'nin doğu ve batı kıyılarını Atlantis gibi sular altına gömecek.
"Beklenen Tufan Yılı" olarak kabul edilen 2012'yi tarihler gösterdiğinde dünyada ne gibi değişimler yaşanacağı merak edilen en önemli konu. Mayalar'ın kehanette bulundukları gibi içinde bulunduğumuz "Beşinci Çağ"ın sonu geldiğinde dünya tamamen mi yok olacak yoksa bir bölüm mü bu tufandan etkilenecek? Maya takvimine ve bugüne kadar yapılan araştırmalara göre bu tufandan en çok Amerika ve Avrupa'nın kıyı şeridi etkilenecek
Dünyada o gün fiziksel anlamda neler yaşanacak? Toplu bir yok oluşa doğru gitmiyoruz. Tahminlere göre 2000'li yılların ilk çeyreğinde bir zamanlar yaşanan tufanın bir benzeri ile karşılaşılacak. Uzmanlar uzun yıllardır manyetik alandaki bir değişimin büyük doğal afetlere neden olacağına inanıyor. Bunların çoğu tarihte olageldiği üzere belirli periyotlarda tekrar eden fenomenler gibi görünüyor. Bununla beraber dünya hiçbir zaman bu kadar yoğun nüfuslu olmamıştı. Bu nedenle son tufan insanlık için tahmin edilemeyecek ölçüde hasara neden olabilir.
Özellikle hangi ülkeler tehdit altında?
Amerika'nın doğu ve batı sahilleri boyunca uzanan geniş alan Atlantis gibi suların altında yok olacak. Aynı zamanda Avrupa'nın birçok sahil şeridi de bundan büyük ölçüde etkilenecek. Beklenen bir diğer büyük değişiklik ise, iklimler üzerindekendisini gösterecek. Bilim adamı Cayce kutupların yer değiştireceğini ve böylelikle bugünkü kutup ve tropik bölgelerdeki iklimsel değişimleri yaratacağını söylemişti. 1900'lü yılların sonlarında elde edilen bilimsel veriler de buna benzer bir senaryoyu ortaya koyuyor. Tüm bu kehanet niteliğindeki tahminler şu an yaşadığımız dünya çağının hemen hemen aynı tarihte yani M.S. 22 Aralık 2012 tarihinde biteceğine dair Maya inanışı ile örtüşüyor.
BÜYÜK KEHANET
Peki takvimlerdeki tüm bu sırlar nasıl açığa kavuştu? Mayalarla ilgili araştırma yapan uzmanlar önce Mayalar'ın zaman ve takvim sistemini çözmeye çalıştılar. Sonra da bunu şu anda kullandığımız Gregorian takvimine uyarlama çalışmaları geldi. Joseph T. Goodman'ın çalışması Maya araştırmacılarından Thompson tarafından adapte edilerek de büyük kehanet ortaya çıkarıldı. Buna göre Gregorian takvimiyle M.Ö. 13 Ağustos 3114 tarihine karşılık gelen "Büyük Devir"in 13 Baktun yani 1.872.000 gün sürdüğü düşünülürse, şu anda içinde bulunduğumuz çağın M.S. 22 Aralık 2012 tarihinde sona ereceği hesaplandı.
1.872.000 sayısı dünyanın kilometre saati mi? Maya rahiplerinin kehanetlerine göre 1.872.000 sayısı büyük önem taşıyor. Çünkü dünyanın döngüsü bu sayıya ulaştığında dünya büyük bir yıkım yaşayacak.
2012 son mu başlangıç mı?
Mayalar 2012 için 'zamanların sonu' diyor. Ancak bu yok oluş anlamında değil fiziksel bir değişim. İnsanoğlu dört kez geriledi ve artık değişim zamanı. Mayalar'a göre; 2012 yılı insanlığın yükselişinin başlangıcı olacak.
Maya Kehanetleri'ne göre 22 Aralık 2012 tarihi dünya için çok önemli. Çünkü bu dönemde içinde yaşadığımız çağ sona ererek yeni bir çağ başlayacak. Büyük bir tufanla gelecek olan bu yeni çağın ipuçlarını ise bilim adamlarına göre iklimsel değişimler sayesinde şimdiden gözlemleyebiliyoruz. "Beşinci kutupsal kayma" olarak adlandırılan bu değişimde daha önceki değişimlerde olduğu gibi yine kutupların manyetik alanının değişmesiyle meydana geleceğini söyleyen Sınır Ötesi Yayınları'nın Genel Yayın Yönetmeni Ergun Candan, dünyadaki iklimlerin değişimini de buna bağlıyor. Candan, "Kutuplar yer veya açı değiştirdiğinde kutuplarda buzlar eriyor. Kaldı ki, küresel ısınma sonucu şu anda Kuzey Kutbu'ndaki buzullar zaten erimeye başlamış durumda. Mayalar'a göre de daha önce yaşanan dört çağda tıpkı bu şekilde sona erdi" diyor.
* Peki tüm bu bilgiler bilimsel olarak ortaya konup kanıtlandı mı? Dünyanın en az dört kez kutupsal kayma (kuzey ve güney kutbu) yaşadığı bilimsel verilerle kanıtlandı. En son Discovery kanalında dünyanın manyetik alanının belirli periyotlarla nasıl değiştiğini bilimsel çevreler açıkladı. Hatta bilgisayar ekranındaki üç boyutlu animasyonlarla gösterimi yapıldı. Şu anda dünyanın manyetik alanında muazzam bir değişim var. Bunun da en büyük nedeni güneşte meydana gelen değişimler. İlginç olan Mayalar bunu biliyordu. Konunun bir diğer yanı da Mayalar'ın bununla da yetinmeyip, gelecekte tüm insanlığı etkileyecek trajediyi bizlere şifreli bir şekilde duyurmuş olmalarıdır. Bu şifreye göre dünya için 2012 yılı çok önemli.
NİRVANA'YA DOĞRU
* Yani bu görüşe göre 2012 yılındadünya yok mu olacak? Mayalar 2012 için 'zamanların sonu' diyor. Fakat bu dünyanın top yekun yok oluşu değil, bir fiziksel değişim. Daha önce yaşanan sanki tufan gibi düşünebiliriz. Bu fiziksel değişimlerle birlikte ruhsal değişimler de birbirleriyle orantılı devam ediyor. Her bir büyük fiziksel değişimlerle birlikte insanlık ruhsal değişimde yaşıyor. Şu ana kadar insanlar aşağıya inişi yaşadı. Birincisinde biraz daha kabalaştı, ikincisinde biraz daha, üçüncüsünde biraz daha... Dördüncünün sonunda tam anlamıyla bir dip yaptı. Bu yüzden 2012'yi Mayalar insanlığın yeniden yukarı çıkışın yaşanacağı bir çağ olarak tanımlıyor. Hatta çeşitli dinler bundan Altın Çağ, vaat edilen cennet veya Nirvana gibi bahseder. 2012'nin önemi burada. Aşağıya inen insanlık tekrar yukarı çıkacaktır. Bunun da ilk basamağı 2012'dir diyor Mayalar.
* 2012 yılında başlayacak olan bu yukarıya doğru çıkış ne kadar zamanda tamamlanacak? Bildiğimiz kadarıyla bu yukarı çıkış süreci başladı. Belki 2012 bir final olabilir. Bu bir süreç. Ancak tufanla kıyameti birbirine karıştırmamak lazım. Kıyamet ruhsal bir değişim, tufan ise fiziksel bir değişim demektir. Kıyamet hem tasavvufi hem de ezoterik (gizli öğreticilik) anlamda ayağa kalmak ve uyanmak demektir. Bu uyanıştan kastedilen ruhsal aydınlanmadır. Böylelikle dinsel metinlerin içindeki sembollerin anlamları da çözülebilecek ve dinsel metinlerde gizlenen gerçeklerle herkes yüz yüze gelebilecektir.
İKİ YILLIK HATA PAYI...
* 22 Aralık 2012 tarihi konusunda hiç şüphe yok mu? Mayalar'ın yakın geleceğimize ilişkin kehanetleri tüm ezoterik bilgilerle örtüşmektedir. Bu nedenleFİLM GERÇEK Mİ OLACAK? Felaketi anlatan The Day After Tomorrow (Yarından Sonra) filmi gösterime girdiği günden beri çok konuşuluyor. Son zamanlardaki belirtiler de 'acaba mı' dedirtiyor.verilen tarihin önemi çok büyüktür. Ancak bu tarihlemede iki yıllık bir hata payı bulunabileceği de gözardı edilmemelidir. Bunun sebebi Maya Takvimi'nin bizim kullandığımız Gregoryen Takvimi'ne çevrilişinde MÖ 1'den MS 1'e geçilmiş olmasıdır. Aradaki 0 atlanmıştır. Yaptığı araştırmada Astrofizikçi Cotterel de bu konuya dikkatleri çekmiştir.
* Bugüne kadar Mayalar'ın hangi kehanetleri yerini buldu? Şu anda bilimsel olarak ispat edilen dünyanın dört kez kutup değişimi geçirdiği. Bugün bu durum ispatlanmış durumda. Günümüz insanları bunu yeni keşfetse de, Mayalar bunun farkındaydılar. Bu bile başlı başına önemli bir şey.
* Mayalar'la ilgili tüm bu bilgilere nasıl ulaşıldı? Bütün bunlar dünyaca ünlü astro fizikçi Coterelli'nin bilgilerini bir BBC muhabiri Adrian Gilbert'in derlemesi sonucunda dünya kamuoyuna duyurdu. En önemli buluş da eski Maya kenti Palanque'deki Yazıt Tapınağı'nda buldukları mezar taşının kapağındaki şifreyi çözmeleriyle oldu.
* Şifre nasıl çözüldü? Simetriyle ilgili bilgileri çözerek çok önemli sonuçlara ulaştılar. Kapağın üzerindeki şerit motiflerini simetrik bir şekilde yan yana getirdiklerinde ortaya Jaguar ve bunun üzerinde de bir Yarasa sembolünün ortaya çıktığını gördüler. Mayalar'ın sakladıkları bu sembollerin bir anda belirmesi Cotterel'i şaşkına çevirmişti. Çünkü Mayalar'ın mitolojik yazıtlarında Jaguar beşinci yani bizim çağımızı, yarasa ise ölümü sembolize etmekteydi!... Kapağın üzerinde açık bir şekilde görülen "Güneş Haçı"nın üzerindeki ilikler ise Güneş'in manyetik iliklerini temsil etmekteydi. Bu da Mayalar'ın gizli mesajıydı. Yaşanacak trajedinin sebebi Güneş'te meydana gelecek olan manyetik değişimlerdir!.
|
|
|
120.GÜN OLAYI |
Yazar: Spiritüeller - 27-03-2017, Saat: 14:55 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Cenin 120. güne ulaştığında henüz yeni oluşmaya başlayan beyin ilk kozmik ışınsal tesirleri değerlendirebilecek düzeye ulaşır ve bu ilk aldığı tesirle birlikte gen yapısında bir değişiklik meydana getirecek «ruhunu» oluşturacak bir biçimde hologramik dalga yaymaya başlar. Diğer yandan, daha önceden tüm hücreleri bir arada tutan ve sinir sistemi aracılığıyla yayılan biyoelektrik ise, tüm hücreleri bir tür elektromıknatıs durumuna sokmuş olduğu için, bu beynin oluşturduğu «hologramik yapılı dalga beden» yâni «RUH», bütün bedene bağlı olarak sürekli beynin yaydığı dalgalar ile gelişmeye başlar.
Beynin bu 120. günde aldığı tesir neticesinde «Ruh»unu meydana getirmesi yanı sıra; ikinci olarak da bu ışınlar geliş gücü ve mahiyeti ve açıları itibariyle, beyinde mevcut olan ikinci bir devreyi açar ise, bu defa bu beyin, yerkürenin manyetik çekim alanına karşı koyacak türden bir anti çekim dalgası üretip bunu da «Ruh»a yüklemeye başlar. Şayet bu devre o gün de açılmaz ise, bu defa bu varlığın büyüme devresinde de beyin, dünyâ çekim alanına karşı koyma gücünü sağlayan bu enerjiyi «ruh»a yükleyemez.işte bu husus “Said”lik ve “Şâkî”lik hâli diye tanımlanmıştır.
Üçüncü olarak bu anda alınan tesirler kişinin beyninde belli bir ömür devresine müsaade eden bir tür kontak meydana getirir. Diyelim ki 45 sene açık kalarak hayata yol açacak bir taymır (geri sayım devresi).
Şayet bir kaza durumu söz konusu olmaz ise, o sürenin sonunda Marsın, Plüton ve Ay'la beyin haritasındaki ölüm noktasında bir sert açı meydana getirerek oluşturduğu ışınım bu beyindeki kontağı kapatır ve beyin bir anda durur!..işte sapasağlam iken, sebep yokken, «bir anda öldü» denen olay bundandır!.. Yâni bu üçüncü tesir de kişinin «ecelini» meydana getirir. Ki bu sürenin uzaması mümkün değildir.
Nihâyet bir de dördüncü tesir alır beyin bu 120. günde. O da daha sonraki yaşamında ne kadar açılım sağlayabileceğini sağlayan ana devre açılım kapasitesini meydana getirir. Bir diğer ifâde ile «rızık» durumunu.
İşte bu anlattığımız olay 1400 sene evvel Hz. Resûlullah aleyhi's-selâm'ın ağzından şöyle dile gelmiştir:
«Sizin birinizin ana - baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk yâni 80) katı bir kan pıhtısı halini alır. Sonra yine o kadar zaman (üçüncü kırk) içinde mudge yâni bir çiğnem ete tahavvül eder. (120 böylece tamam olduğunda) Allah bir melek gönderir. Ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki; Onun işini, rızkını, ecelini, sâid veya şakî olduğunu yaz!.. denilir. Sonra ona ruh nefholur.imdî, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında bir kaç kulaç mesafe kalır. Bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler. Bu defa o cehennemliklerin işini işler!.. Sizden bir kişi de kötü iş işler. Hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır. Bu sırada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi ehli cennetin işini işler. (ve cennete gider)» (Buharî).
Evet, demek ki 120. günde ilk beyin cevheri, kozmik ışın etkileri ile yukarıda, mecâzî bir ifade ile açıklanan, hususları kayda alarak ve bunları diğer yandan da «Ruh» üzerine yükleme yaparak faaliyete başlıyor!
Beyin dedik. Olgun insan beyninde son bilimsel verilere göre, yaklaşık 15 milyar sinir hücresi yâni nöron mevcut bulunuyor. Ve her bir hücrenin 16 bin ayrı hücre ile bağlantılı olarak faaliyet gösterebildiği ifade ediliyor.
Yine bu sahada çalışan değerli bilim adamlarının bulgularına göre, normal düzeydeki bir insan bu 15 milyar beyin hücresinden oluşan beyin kapasitesinin ancak %5-7 arasındaki bir bölümünü; bilim adamları, düşünürler gibi daha fazla beyin çalışması yapanlarda da bu kapasitenin -12'ye kadar yükselebilen bir kısmı değerlendiriyorlar.
Beyin hücrelerindeki biyoelektrik enerji diğer hücrelerle bağlantı kuruyor ve beynin biyoelektrik gücü ve bu gücün içine aldığı hücre grubu kapsamı nispetinde de yüksek düzeyde beyin faaliyeti olarak meydana geliyor.
İşte 120. günde beyin cevherinin almış olduğu ilk kozmik tesirler o kişinin dinî tâbirle «A'yân-ı sâbitesi»dir!.. Yâni, sabitleşmiş ana programı!.. Öyle ki, artık bu ana programda asla bir değişiklik söz konusu olmaz!..
Daha sonra özellikle 7. ay başlarından itibaren gelişen beyin, istidadını oluşturacak bir biçimde, içinden geçtiği burçlardan giderek artan bir biçimde aldığı ışın tesirlerini değerlendirmeye başlar. Bu aylarda alınan tesirler ise kişinin ilerde düşünme gücünü ve kapasitesini oluşturacaktır.
Nihâyet beyin 9. ayda ve doğumdan hemen önceki bir iki gecede en verimli şekilde gelen tesirleri değerlendirir ve doğum durumuna girer. Bu ana kadar alınan tesirler kişinin sadece, az önce de belirttiğimiz gibi düşünce dünyasını oluşturan tesirlerdir.
Beyin bundan sonra en güçlü ışın etkilerini ise doğum anında ananın rahminden dünyâya geldiği anda alır.
Yükselen burç, actend tâbir edilen bu kozmik etkiler annenin koruyucu manyetik perdesinden dünyâya çıkan bebeğin beynini en güçlü şekilde etkiler!.. Bu etkiler ise, o kişinin mizacını, karakterini, çevresiyle ilişiklerini ve olaylar içinde ne tür bir yaşam süreceğini programlar.
Hemen burada akla gelecek şu sualin cevabını verelim. Genetik (irsiyet) diye bir olay var! Genlerin ne olduğunu biliyoruz. Bu yolla gelen ana bilgilerin kişideki rolü nedir?.. Genler kanalıyla gelen tüm bilgiler, şayet o kişinin beyninde kendilerini gösterebilecekleri uygun açıklıklar bulabilirlerse ortaya çıkarlar. Yok eğer o beyin, genleri kanalıyla sahip olduğu bilgileri, ortaya koyabileceği bir biçimde uygun açılım burçlardan almamışsa, onları aynen kapalı olarak muhafaza eder ve kendisinden sonrakilere iletir. Tâ ki genlerdeki bilgilerin ortaya çıkmasına uygun açılımda bir beyin bulana kadar bu böylece devam eder.
İşte bu andan sonra, sanki ıslak alçının kalıpta suyunu yitirdikten sonra yeni bir form almaması gibi, beyin de yeni açılım tesirleri almaz olur. Ve hangi tür tesirler ile oluşmuş ise, o kişinin düşünce duygu tasavvur, vehim, hayal gibi beynî fonksiyonları o düzeyde ölene kadar devam eder. Nitekim bu yeni tesirlerle açılım olmayışı da; «yedisinde neyse yetmişinde odur; can çıkmadıkça huy çıkmaz» gibi halk deyişleriyle anlatılmaya çalışılmıştır.
|
|
|
|