Hoşgeldin, Ziyaretçi |
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.
|
Forum İstatistikleri |
» Toplam Üyeler: 3,070
» Son Üye: damon
» Toplam Konular: 2,834
» Toplam Yorumlar: 3,065
Detaylı İstatistikler
|
Kimler Çevrimiçi |
Toplam: 864 kullanıcı aktif » 0 Kayıtlı » 864 Ziyaretçi
|
Son Aktiviteler |
Sürekli Aynı Sayıyı Görüy...
Forum: MELEK MESAJLARI
Son Yorum: Stannis
03-10-2024, Saat: 18:13
» Yorumlar: 0
» Okunma: 319
|
Bize ait olmayan sahte an...
Forum: Zihin
Son Yorum: cinsiyetsiztirmavi
29-08-2024, Saat: 01:28
» Yorumlar: 0
» Okunma: 305
|
RUHLARIN YAZDIRDIĞI SÖYLE...
Forum: ENTERESAN BİLGİLER
Son Yorum: Shfz
20-08-2024, Saat: 01:26
» Yorumlar: 1
» Okunma: 62,006
|
Nuh’un Gemisi’nin Çözülem...
Forum: TARİH
Son Yorum: Emka
21-02-2024, Saat: 21:57
» Yorumlar: 3
» Okunma: 8,130
|
DEMON İSİMLERİ LİSTESİ VE...
Forum: DEMONLAR
Son Yorum: Debriyaj_Balatasi
15-02-2024, Saat: 02:30
» Yorumlar: 1
» Okunma: 25,074
|
Trabzon'da ki Majisyenler
Forum: TRABZON SPİRİTÜELLERİ
Son Yorum: koavemaji
02-02-2024, Saat: 14:11
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,006
|
11:11'in Manevi Önemi ve ...
Forum: EVRENSEL ENERJİLER
Son Yorum: zeynepbuhan
10-11-2023, Saat: 18:49
» Yorumlar: 1
» Okunma: 6,145
|
Sürekli Şiddetli Baş Ağrı...
Forum: BİLGİ PAYLAŞIMI
Son Yorum: Gümüşkurt
25-09-2023, Saat: 19:23
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,521
|
%100 Etkili Şans İlmi Hav...
Forum: BÜYÜLER
Son Yorum: Gümüşkurt
18-09-2023, Saat: 23:51
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,285
|
Baş Melek Cebrail'in ismi...
Forum: Gabriel (Cebrail)
Son Yorum: Gümüşkurt
17-09-2023, Saat: 15:38
» Yorumlar: 0
» Okunma: 1,173
|
|
|
ECKHART TOLLE - KENDİNİ BİLMEK VE KENDİN HAKKINDA BİLMEK |
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 18:30 - Forum: ECKHART TOLLE
- Yorum Yok
|
|
Bulacaklarınızdan korktuğunuz için kendinizi tanımak istemiyor olabilirsiniz. Birçok kişi gizlice kötü olduğundan korkar. Ama kendi hakkınızda bulabileceğiniz hiçbir şey siz değilsiniz. Kendi hakkınızda bilebileceğiniz hiçbir şey siz değilsiniz. Bazıları korku yüzünden kim olduklarını bilmek istemezken, bazıları da kendileri hakkında dinmek bilmeyen bir merak duyarlar ve sürekli olarak daha fazlasını öğrenmek isterler. Kendinize karşı duyduğunuz hayranlık yüzünden yıllarınızı psikanalizlerle geçirebilir, çocukluğunuzun bütün detaylarına inebilir, gizli korkularınızı ve isteklerinizi ortaya çıkarabilir, kişiliğinizi gösterdiğini sandığınız makyaj katmanlarını birbiri ardına kaldırabilirsiniz.
On yıl sonra, terapist sizden sıkılabilir ve analizin bittiğini söyleyebilir. Belki size beş bin sayfalık bir dosya gönderir: “İşte hakkınızdaki her şey. Siz busunuz.” Ağır dosyayı evinize taşırken, nihayet kim olduğunuzu öğrenmenin getirdiği ilk tatmin duygusu, yavaş yavaş yerini tatminsizliğe, bir eksiklik duygusuna ve hakkınızda bundan daha fazlası olması gerektiği yönündeki kuşkulara bırakır. Gerçekten de daha fazlası vardır; belki gerçeklerin sayısı açısından değil ama derinlik boyutunun niteliği açısından. Kendiniz hakkında bilmeyi kendinizi bilmekle karıştırmadığınız sürece, psikanalizlerin ya da geçmişinizle ilgili bir şeyler öğrenmenin kötü bir tarafı yoktur. Sizinle ilgili beş bin sayfalık dosyaya gelince: Geçmişle şartlanmış zihninizin içerdiği her şey. Psikanaliz ya da içsel gözlem sayesinde öğreneceğiniz her şey sizin hakkınız-dadır. Ama bu siz değilsiniz. Egonun ötesine geçmek, içerikten çıkmaktır. Kendinizi bilmek, kendiniz olmaktır ve kendinizi bilmek, kendinizi içerikle tanımlamaktan vazgeçmek demektir. Çoğu kişi, kendini hayatının içeriğiyle tanımlar. Algıladığınız, deneyimlediğiniz, yaptığınız, düşündüğünüz ya da hissettiğiniz her şey, içeriktir. İçerik, çoğu insanın dikkatini tamamen üzerine çeken şeydir. “Hayatım” dediğinizde, siz olan hayattan değil, sahip olduğunuz ya da sahip olduğunuzu sandığınız hayattan söz edersiniz. Bunu yaparken, içeriği kastedersiniz; yaşınız, sağlığınız, ilişkileriniz, maddi durumunuz, işiniz, yaşam standartlarınız, zihinsel ve duygusal durumunuz. Hayatınızın içsel ve harici şartları, geçmişiniz ve geleceğiniz, hepsi içerik alemine aittir; tabii olaylar da öyle. Peki içerikten başka ne var? İçeriğin olmasını mümkün kılan şey; yani içsel bilinçlilik alanı.
|
|
|
ECKHART TOLLE - GERÇEKTE KİM OLDUĞUNUZU BULMAK |
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 18:11 - Forum: ECKHART TOLLE
- Yorumlar (1)
|
|
Gnothi Seauton – Kendini Bil. Bu sözler, Delphi’deki Apollo Tapmağı’nın, yani kutsal Kâhin’in yerinin girişinde yazar. Antik Yunan uygarlığında, insanlar kendilerini nasıl bir yazgının beklediğini öğrenmek ya da belli bir konuda nasıl bir adım atmaları gerektiğini danışmak için kutsal Kâhin’e giderlerdi. Muhtemelen ziyaretçiler içeri girerken bu yazıyı okuduklarında, aslında Kâhin’in bile onlara söyleyemeyeceği kadar derin bir gerçeği yansıttığını bilemezlerdi. Ne kadar büyük bir vahiy ya da tutarlı bir bilgi alırlarsa alsınlar, muhtemelen bunun kendilerini daha fazla mutsuzluk ve acıdan kurtaramayacağını da anlamazlardı.
Gerçekte bu sözlerin barındırdığı anlam şudur: Başka hiçbir soru sormadan önce, hayatının en temel sorusunu sor: Ben kimim? Bilinçsiz insanlar – ve birçoğu hayatları boyunca kendi egolarının tutsağı olarak bilinçsiz kalmaya devam ederler – size hemen kim olduklarını söylerler: İsimlerini, mesleklerini, kişisel tarihlerini, vücutlarının biçimini ya da durumunu ve kendilerini tanımladıkları diğer her şeyi. Bazıları kendilerini ölümsüz ya da ilahi ruhlar olarak gördükleri için, bir anlamda onlardan daha ileri seviyede olabilirler. Peki kendilerini gerçekten tanıyorlar mı, yoksa sadece zihinlerindeki kavrama kulağa biraz ruhsal görünen birtakım özellikler mi ekliyorlar? Kendini bilmek, bir dizi fikir ya da inancı benimsemekten çok daha derinlere uzanır. Ruhsal fikirler ve inançlar, yararlı göstergeler olabilir ama kendi başlarına gerçekte kim olduğunuzu açıklamak konusunda kesinlikle yeterli olamazlar. Kendini bilmenin zihninizde dolaşan fikirlerle hiçbir ilgisi yoktur. Kendini bilmek, zihinde kaybolmaktan ziyade Varlığa dayanmalıdır.KİM OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORSUNUZ? Kimlik duygunuz, ihtiyaçlarınızı ve sizin için hayatta önemli olan şeyleri belirlemenizi sağlar; sizin için önemi olan şeyler ise, aynı zamanda sizi üzme ve rahatsız etme potansiyeline de sahiptir. Bunu, kendinizi ne kadar derinden tanıdığınızı anlamak için bir kriter olarak kullanabilirsiniz. Sizin için önemli olan şey, söyledikleriniz ya da inançlarınızla ilgili olmak zorunda değildir; sizin için asıl önemli olan şeyleri ele verecek olan, yaptıklarınız ve verdiğiniz tepkilerdir. Dolayısıyla kendinize şu soruyu sorabilirsiniz: Beni rahatsız eden, öfkelendiren ve üzen şeyler neler? Eğer küçük şeyler sizi üzüyor ve sinirlendiriyorsa, o zaman kendinizin de öyle olduğunuzu düşünüyorsunuzdur; yani küçük. Bilinçaltınızdaki inanç budur. Peki küçük şeyler neler olabilir? Aslında her şey küçük ve önemsizdir, çünkü her şey gelip geçicidir. “Ölümsüz bir ruh olduğumu biliyorum,” ya da “Bu çılgın dünyadan bıkıp usandım, tek istediğim biraz huzur,” diyebilirsiniz; ama ancak telefon çalana kadar. Kötü haber: Borsa çöktü; anlaşma bozuldu; arabanız çalındı; kayınvalideniz geldi; yolculuğunuz iptal edildi, sözleşme bozuldu; eşiniz sizi terk etti; daha fazla para istiyorlar; bunun sizin hatanız olduğunu söylüyorlar.
Aniden endişelenir ve öfkelenirsiniz. Sesiniz sertleşir: “Buna daha fazla dayanamıyorum.” Başkalarını suçlar, onlara saldırır, kendinizi savunur ve haklı çıkarmaya çalışırsınız; üstelik hepsi otomatik pilota bağlanmış şekilde olur. Açıkça görüldüğü gibi, şimdi kendiniz için az önce başka bir şey istemediğinizi söylediğiniz halde, huzurdan çok daha önemli olan başka bir şey vardır ve artık ölümsüz bir ruh olduğunuzu düşünmezsiniz bile. Anlaşma, para, sözleşme, kayıp ya da kayıp tehlikesi daha önemlidir. Kim için? Az önce sözünü ettiğiniz ölümsüz ruh için mi? Hayır, egonuz için. Küçük benliğiniz, geçici olan şeylerde güvenlik veya tatmin aramakta, bulamadığı için de öfkelenmektedir. Eh, en azından şimdilik gerçekte kim olduğunuzu düşündüğünüzü biliyorsunuz
Eğer istediğiniz şey gerçekten huzursa, huzuru seçersiniz. Eğer sizin için en önemli şey gerçekten huzur-sa ve kendinizin gerçekten ölümsüz bir ruh olduğunuza inanıyorsanız, zorlayıcı insanlarla ya da durumlarla karşılaştığınızda tepki vermezsiniz ve tamamen uyanık kalırsınız. Durumu hemen kabullenirsiniz ve kendinizi ondan ayırmak yerine, onunla birleşirsiniz. Sonra, uyanıklığınız sayesinde bir cevap gelir. Cevap veren gerçek sizsinizdir (bilinç), olduğunuzu sandığınız kişi değil (küçük ben ya da ego). Son derece güçlü ve etkili olduğundan, hiçbir durumu ya da insanı düşman olarak görmesine gerek yoktur. Dünya sürekli olarak sizin için gerçekten neyin önemli olduğunu gözünüze sokarak, kimliğinizle ilgili kendinizi uzun süre kandırmanızı engeller. Özellikle bir sorunla karşılaştığınız zaman insanlara ve durumlara tepki verme şekliniz, kendinizi ne kadar iyi tanıdığınızın en gerçekçi göstergesidir. Kendinizle ilgili ne kadar sınırlı, ne kadar dar bir ego-sal bakış açınız varsa, başkalarının egosal sınırlarına o denli tepki verirsiniz.
Onların “hatalarını” ya da hataları olarak algıladığınız şeyleri, onların kimliği olarak yorumlarsınız. Yani sadece onların egolarını görür ve dolayısıyla kendi egonuzu güçlendirirsiniz. Başkalarının egolarının içinden bakmak yerine, egonun kendisine bakarsınız. Peki egoya bakan kimdir? Sizin egonuz elbette. Fazlasıyla bilinçsiz insanlar, kendi egolarını başka insanlardaki yansımalarından deneyimlerler. Başkalarında tepki verdiğiniz şeyin aslında sizde de olduğunu anladığınızda, kendi egonuzun farkına varmaya başlarsınız. Bu noktada, başkalarının size yaptığını sandığınız şeyleri başkalarına yaptığınızı da fark edebilirsiniz. O zaman da kendinizi kurban olarak görmekten vazgeçersiniz. Siz ego değilsiniz, dolayısıyla kendi egonuzun farkına varmanız, kim olduğunuzu bildiğiniz anlamına gelmez; sadece kim olmadığınızı bildiğiniz anlamına gelir. Ama kim olmadığınızı bilmek, gerçekte kim olduğunuzu bilmek yolundaki en büyük engeli aşmak demektir. Kimse size kim olduğunuzu söyleyemez. Eğer söylerse, bu başka bir kavram olur ve yine değişemezsiniz. Kimlik, inançsızlığı gerektirir. Aslında, her inanç bir engeldir. Zaten her kimseniz o olduğunuzdan, kim olduğunuzun farkında olmanıza bile gerek yoktur. Ama farkındalık olmadan, gerçek kimliğinizi bu dünyaya gösteremezsiniz. Gerçek kimliğiniz, ifade edilmemiş bir şekilde olduğu yerde kalır. O zaman da bankada 100 milyon doları varken sokakta dilenen yoksul bir adam gibi olursunuz, çünkü onun da sahip olduğu zenginlik ifadesini bulmamıştır.
|
|
|
DOĞUM SIRASINDA ÇOÇUKTAN ÇIKAN FREKANS |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 07:19 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
Ses teknolojisinden askeri amaçlı da faydalanılabiliyor. Peki ses silahı nasıl kullanılıyor? Örneğin nokta atışıyla bir kişi öldürülebiliyor. Mantık ise son derece basit: Bir insana kalbin atış hızı olan 10-15 Hz frekans verirseniz, kalbini anında durdurabilirsiniz. Tıpkı yolda yuvarlanan bir topa onu durdurabilecek güçle baskı yaptığınızda duracağı gibi. Yani adli bilimlerin en çok tartışılan konularından biri olan "Kusursuz cinayet işlenebilir mi?" sorusu da ses ile yanıt buluyor. Ayrıca ses titreşimleri ile bir insana işkence yapmak, onu çıldırtmak, sorgu masasında itiraf etmesini sağlamak hatta beynini bile patlatmak mümkünmüş. Nasıl mı? İnsanın algılayamayacağı kadar yüksek frekansta ses verirseniz kişi acı çekiyor, çünkü kaldıramayacağı kadar yüksek elektrik akımına maruz kalıyor.
İnsanın algılayabileceği ses frekansı ise 20 Hz ile 20 bin Hz arasında. 20 Hz'nin aşağısını ve 20 bin Hz'nin yukarısını duyamıyoruz. Peki ya duyum eşiği olan 20 Hz'nin altındaki seslerin zarar vermeyeceğini mi düşünüyorsunuz? Çok yanılıyorsunuz. Pamir düşük frekanstaki seslerin neler yapabileceğini şöyle anlatıyor: "Bir bebek doğduğunda çıkardığı ilk ses 2,5 Hz frekanstır. Eğer bir insana 2,5 Hz frekans verirseniz duygusal olarak ilk doğduğu ana gider ve o korku, şaşkınlık, boşlukta olma, çaresizlik durumunu yaşar. Doğal olarak ona ne itiraf ettirmek isterseniz o boşluk anında ettirebilirsiniz. 3,5 Hz kulak zarının en duyarlı olduğu frekanstır, bu frekansta kulak zarını patlatabilirsiniz.
|
|
|
SES FREKANSI İLE AŞIK ETMEK MÜMKÜNMÜ |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:51 - Forum: AŞK
- Yorum Yok
|
|
Bir insanı ses frekanslarıyla aşık etmek de mümkün müdür?" sorusu geliyor aklıma. Pamir'in verdiği aşık etme, daha doğrusu kişinin duygularını harekete geçirme frekans tarifi ise şöyle: "Önce aşık etmek istediğiniz kişinin konuşurken kullandığı baskın frekansı bulmanız gerekir. Bu frekanstan daha yüksek bir frekans kullanarak onu etkileyebilirsiniz. Örneğin kişinin baskın frekansının 300 olduğunu düşünelim. Ve onunla birlikteyken duygularını canlandıracak bir müzik çalmak istiyorsunuz. Çalacağınız müziğin 300 frekansın üzerindeki frekanslarından tek basamaklı olanların gücünü düşürüp çift basamaklı olanları baskın hale getirirseniz o kişinin etkilenme kapasitesi artar. Belki bu şekilde o an karşısında bulunan kişiye aşık olabilir."
Dünyada politikacıların daha etkili konuşabilmeleri için özel ses sistemleri olduğundan da söz eden Pamir, bas sesler ön plana çıkarıldığında politikacı çok güçlü, bir sahne sanatçısı da doğa üstü muhteşem bir varlık gibi hissettirilebiliyor. "Şu an Japonya'da kıyamet günü Mikail tarafından üfleneceğine inanılan sur sesi yapılmaya çalışılıyor, bu nasıl bir şey olur sizce?" sorusuna da Pamir'in verdiği yanıt şöyle: "Bence insan sesine yakın bir ses olur çünkü insanı en çok etkileyen ses kendi sesine yakın seslerdir. Mesela ney muhteşem bir alettir, adeta insan nefesinden üretilmiş gibidir.
|
|
|
KRİSTAL ÇOCUKLARIN 18 ÖZELLİĞİ |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:31 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
İndigo çocuklardan sonra, devre sonunda doğmakta olan Kristal çocukların da çok farklı özellikleri ve yüksek görevleri vardır.
Kristal çocuklarda fark edeceğiniz ilk şey; onların gözleridir; bunlar iri, nüfuz edici ve yaşlarının ötesinde bir bilgelikle size bakan gözlerdir. Onlar gözlerini sizin gözlerinize hipnotik bir biçimde kenetler ve o sırada ruhunuzu tüm çıplaklığıyla görürler.
Dünyamızda hızla çoğalan bu özel ve yeni çocuklar mutlu, sevinç verici ve bağışlayıcıdırlar. Aşağı yukarı sıfır-yedi yaş arasındadırlar. İndigo’ların tersine, Kristal çocuklar çok mutlu ve sakin yaradılışlıdırlar. Kuşkusuz onlar da öfkeyle bağırıp çağırıp tepinebilirler ama büyük ölçüde bağışlayıcıdırlar.
Kristal çocuklar, bir kuvars kristalinin prizma etkisi gibi, pastel tonlarda, güzel, çok renkli, hareli auralara sahiptirler. Bu kuşak ayrıca kristallere ve kayalara karşı büyük bir ilgi duyar. Kristal çocuklar ismi bu nedenle ortaya çıkmıştır.
Kristal çocukların özellikleri şunlardır;
1- Çoğunlukla 1995'te ve o yıldan sonra doğmuşlardır.
2- Yoğun, uzun ve dikkatli bakan iri gözleri vardır.
3- Mıknatıs gibi çeken manyetik kişiliklere sahiptirler.
4- Son derece sevecendirler.
5- Çoklukla geç konuşmaya başlarlar.
6- Müzik yönelimlidirler ve konuşmaya başlamadan önce, şarkı söylemeye başlayabilirler.
7- İletişim kurmak için telepatiyi ve kendi yarattıkları işaret dilini kullanırlar.
8- Onlara yanlışlıkla, otizm ya da Asperger sendromu tanısı koyulabilir.
9- Sakin, tatlı ve şefkatlidirler.
10- Başkalarını bağışlayıcıdırlar.
11- Son derece duyarlı ve empatiktirler.
12- Doğaya ve hayvanlara çok bağlılık duyarlar.
13- Şifacılık yetenekleri sergilerler.
14- Kristaller ve kayalar ile çok ilgilenirler.
15- Sık sık meleklerden, rehber ruhlardan ve geçmiş yaşam anılarından söz ederler
16- Son derece sanatçı ve yaratıcıdırlar.
17 - Vejetaryen yemeklerini ve meyve sularını etli yiyeceklere ve yemeklere yeğlerler.
18- Şaşırtıcı bir denge duygusuna sahip, korkusuz araştırıcılar ve tırmanıcılar olabilirler.
|
|
|
İNDİGO ÇOCUKLARIN 35 ÖZELLİĞİ |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:27 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
1. Olağan üstü bir enerjiye sahiptirler
2. Herkesi hayrete düşüren bir konuşma yetenekleri vardır ( büyümüşte küçülmüş gibi)
3. Çok zekidirler lQ ve EQ leri yüksektir. Ancak ben zihinsel özürlü çocuklar içerisinde de insanı şaşırtan özellikleri EQ leri yüksek çocuklarda gördüm.
4. Son derece sevimli ve insanın ilk görüşte ilgisini çeken bir enerjileri vardır.
5. Sezgisel davranışları çok yüksektir
6. Güzel sanatlara ilgileri çok fazladır
7. Otorite ile kesin problemleri vardır ve kendi üzerlerinde bir otorite tanımazlar, bir kıral veya kıraliçe gibi davranırlar.
8 Okul sorunlu olanlar azımsanmayacak kadar fazladır
9. Son derece inatçıdırlar, katı kuralları reddederler
10. Bir çocuktan beklenmeyecek kadar cesurdurlar
11. Çok acelecidirler. Kuyruklarda beklemek onları fevkalade sıkar
12 Yaşlılar gibi derin derin bir düşünme tarzları vardır. Kendilerine çocuk muamelesi yapılmasından hoşlanmazlar
13 Belirlenmiş ve çok tekrar gerektiren ödevleri yapmakta sıkılırlar ( şu tümceyi üç sayfa yaz gibi)
14 Evde ve okulda yeri gelen bir konuya büyüklerin yada öğretmenin izni olmadan pat diye girebilirler
15 Genellikle yumuşak bir tavır sergilerler, küskünlükleri de çok çabuk geçer. Bu nedenle onlara verilecek en önemli ceza onlarla küskün durmaktır
16 Kendilerini anlamayana aptal muamelesi yaparlar
17 İş birliği ve yardımlaşmayı çok severler, "şunu getir" "bunu getir" gibi emirler vermektense "bana yardım edersen çok sevinirim" derseniz, onların hem yardımınıza koştuklarını hemde çok mutlu olduklarını göreceksiniz
18 Deney gerektiren işleri yapmaktan çok zevk alırlar
19 Olayların nedenini bilmekte ısrarcıdırlar, mantıksız buldukları örf adet ve yasalara uymayı ret ederler
20 Tepeden inme baskıcı sözlere çok kızarlar.( Tanrı seni taş yapar, ya da Baban gelince görürsün gibi)
21. Lüks'e fazla düşkün değillerdir.
22 Cinsel konulara ilgileri çoktur
23 Psişik ya da spritüel konularda yetenekli olabilirler (durugörü, duruişiti v.s)
24 Büyük şahsiyetlerden yada spritüel kişilerden bahsedildiğinde saygı ile dinlerler (Atatürk,Mevlana,Yunus gibi)
25 Tanrı ile, var oluşla ilgili çok sık soru sorarlar
26 İçlerinde özellikle küçük yaşlarda vizyon gördüklerinden söz edebilirler, ancak büyüklerin onların bu yanına yeterince ilgi göstermemeleri nedeni ile büyüdükçe bu yeteneklerini kayıp edebilirler
27 Bazıları çok hızlı ve esprili konuştuğu gibi, bazılarıda çok yavaş ve az konuşmayı tercih ederler
28 Bazıları cesurca büyük sorumluluklar almaktan çekinmezler, içten inandıkları konularda esnek davranırlar
29 Okulda yada evde öğretmenden veya büyüklerinden daha iyi bir metod ile probleme çözüm getirebilirler
30 Diğer kişilere karşı empatileri yüksektir
31 Yalanci, içten pazarlıklı olanlara karşı hem itimatsızlık gösterir, hemde onları alaya alırlar
32 Onlar genelde çok merhametlidir. Düşkünlere, yoksullara, yaşlılara, çocuklara yardım etmekten büyük zevk alırlar, hatta hayatları pahasına korurlar
33 Aralarında az da olsa zihin özürlülerde olabilir.Ancak onları EQ lerinin yüksekliğinden tanıyabilirsiniz.
34 En geri zekalıları bile o müthiş yetenekleri ile alaya alındıklarında sizi rezil edebilirler
35 Genellikle bir işe başlamakta güçlük çekerler, sevdikleri işi ve zamanını bulduklarında ise üç işi birden yapabilirler ( örnek; aynı anda zihinden matematik yaparken Tv.deki çizgi filmi izleyebilirler..)
|
|
|
4 ÇEŞİT İNDİGO İNSAN |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:21 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
İnsancıl indigolar:
İndigoların içerisinde en çok görülenlerdir. Kitlelere en çok hizmet verecek olan tipler de bunlardır. Onlar, yarının doktorları, öğretmenleri, siyasetçileri, avukatları ve işadamlarıdırlar. Onları tanımak diğerlerine göre çok daha kolaydır. Yeni bir topluluğa girdikleri zaman, oradaki her şahsı sanki daha önceden tanıyorlarmış gibi samimi bir hava içerisinde hiç yabancılık çekmeden herkesle kısa sürede ahbaplık kurarlar. Yani oldukça sosyaldirler, sevecendirler, dost canlısıdırlar, çok güçlü fikirlere sahiptirler. Psikolojik yönden telaşlı ve acelecidirler. Aceleci oldukları için de sık sık sakarlıkları görülebilir. Açık bir değimle frene basmayı unutup duvara çarpan tiplerdir. Küçük olanlar anne ve babalarından çok oyuncak isterler, sonra da içinden en basitini seçip onunla oynarlar. Son derecede dağınıktırlar, çünkü onların düşünce dünyalarında yapılacak çok işleri vardır. Odalarını toplamaya gönderirseniz, bunu defalarca söylemeniz gerekebilir. Örneğin "Bu kitabı rafa koyar mısın?" derseniz, o, kitabı eline alır, karıştırmaya başlar, o anda aklına başka bir fikir gelir ve kitabı masanın üstüne bırakır ve aklına gelene koşar. İçlerinde kitap kurdu olanlar da az değildir. Bazıları da kitabın başlıklarına bir göz atar, size kitabın ne demek istediğini özetleyiverir.
Kavramcı indigolar:
Bu gruptakiler insanlardan çok projelerle ilgilenirler. Onlar yarının mühendisleri, mimarları, tasarımcıları, pilot ve astronotlarıdırlar. Onların insancıl olanlardan farkı sakarlıklarının olmamasıdır. İşlerini bir düzene, bir hesaba, bir kurala göre yaparlar. Fiziksel olarak da atletik bir yapıya sahiptirler. Kız çocukları annelerini, erkek olanları da babalarını yönlendirmeye çalışırlar. Bu grubun bir özelliği de, insancılların aksine kendilerini ifade etmekte güçlük çekmeleridir. O nedenle, erken yaşta sigara, alkol ya da uyuşturucu gibi bağımlık yaratan maddeleri kullanmaya yönelebilirler. Eğer annelerine "Benden habersiz odama girme!" diyorsa, mutlaka sakladığı bir bağımlılık maddesi vardır. Bu durumda ana- babaların sezdirmeden kontrolü arttırmaları ve dikkat etmeleri gerekir.
Sanatçı İndigolar:
Sanatçı indigolar diğerlerinden çok daha duyarlı olup, duygusal bir yapıya sahiptirler. Onlar daha çok yaratıcılıkla, sanatla ilgilenirler. Örneğin, onları karanlık bir odaya kapatırsanız orada sessizliğin, yalnızlığın ve karanlığın ne işe yaradığını düşünecekler, işin sanatsal bir yönünü mutlaka bulmaya çalışacaklardır. Meslek olarak kendilerine ya güzel sanatlardan birini seçecekler, ya da öğretmenlik gibi sanatsal yönü olan bir mesleği tercih edeceklerdir. Neticede hedefleri iyi bir entelektüel olabilmektir. Eğer tıp dalına girerlerse daha çok cerrahi, ya da biyokimya bölümünü seçeceklerdir. Çünkü orada araştırıcılık, sanat ve öğretmenlik bir aradadır. Pekçokları, bir sanat dalına girdiklerinde yaratıcının da yaratıcısı olacaklardır. Örneğin müzik bölümüne girmişse, her türlü enstrümanı çalmayı deneyecektir. Ne zaman hangisini çalacağına, en sonunda karar verirler. Onun için onlara bir enstrüman alınmasını değil enstrümanın kiralanmasını tavsiye ederim.
Sanatçı indigolar arasında hiç bale eğitimi almadığı , hiç bale seyretmediği halde bale çalışması yapan ya da bindiği bir otobüsün yolcularını gülmekten kırıp geçiren 1.5 - 2 yaşında komedyen yönü kuvvetli indigolar gördüm.
Boyutlararası İndigolar:
Dördüncü tip indigolar boyutlararası indigolardır. Literatür onların diğerlerine göre daha iri bir yapıya sahip olduklarını yazsa da, ben öyle bir ayırım görmedim. Belliki bu, Türk ırkının bir özelliğindendir. Onlar, daha 1 - 2 yaşındayken bile bir konu görüşülürken söze "Ben zaten bunu biliyordum" diye girebilirler. Onlar gerçekten de çok şey biliyorlar. Daha 2 - 3 yaşındayken bile "Sen bunu yanlış biliyorsun, benimki doğru, seninki yanlış" diyebilirler. Ve sonunda onların haklı olduğunu görürsünüz. Gerçekten onlar dünyaya çok bilerek geldiler. Sokrates gibidirler. Sakindirler. Karşısındaki ana, baba ya da öğretmeni soru, bilgi ve eleştirileriyle şaşkına çevirebilirler. Biliyorsunuz ki Sokrates de, her bilginin insanın içinde olduğunu söyleyen bir filozoftu.
Boyutlar arası indigolar dünyaya yeni felsefe ve dinlerin birliğini getirecek olanlardır. Üstlerine çok varılırsa zorbalık da yapabilirler. Çünkü hiçbir korkuları yoktur. Dört yaşındaki bir indigoya "Korku nedir?" diye sorulduğunda "Evet, ben kendime inanıyorum" yanıtını vermiştir. Yani korkunun nedeninin bilgisizlik olduğunu biliyorlar.
Karşılaştığım 29 yaşındaki mühendis bir indigonun "Benim hiçbir kitap okumaya gereksinmem yok. Her şey burada" diyerek başını gösterdiğini anımsıyorum. Gerçekten de kendisini yakından tanıdığım zaman çok şey bildiğini anladım. Bizlere düşen ise, onları tanımak, onlara inanmak ve gereken değeri vererek onlara sahip çıkmaktır
|
|
|
TELEPATİK VE ŞİFACI KRİSTAL ÇOCUKLAR |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:12 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
Telepati, kristal çocukların dünyayı yalandan, aldatmacadan kurtarmalarını sağlayacak bir yetenekleridir. Bu çocuklar büyüdüklerinde bir politikacının ya da satıcının onları aldatıp aldatmadığını kesin olarak bileceklerdir ve bu dünyanın insanlarını dürüstçe yaşamaya zorlayacaklar.
Bazen kristal çocuklar transa girer ve bu sırada anne babalarını duymaz görünürler. Bu hal onlarda özellikle dışarıda, doğada olduklarında meydana gelir. Bu transa girme halinden dolayı da bu çocuklara otizm tanısı koyulabilmektedir. Bu yanlış bir tanıdır, çünkü bu anlarda, bu çocuklar dünyadan, sürekli değil, sadece geçici olarak, kısa bir süre için kopmaktadırlar.
Kristal çocuklar gezegenin ortak enerjisinden çok fazla etkilenirler. İnsan kitleleri korktuklarında ya da dünyayı değiştirecek bir olay meydana gelirken, onların moralleri bozulabilir ya da aşırı heyecanlanabilirler. Çünkü onlar başkalarının duygularını, kendi duygularıymış gibi hissediyorlar, onların burada bulunuş nedenlerinden biri de huzur ve barış koruyucuları olmalarıdır. Birisi huzur içinde olmadığında, bunu hissederler.
Kristal çocuklar sadece duygusal olarak değil, aynı zamanda fiziksel olarak da duyarlıdırlar. Yüksek sesli gürültüye, kalabalığa, ısı derecesine, dağınıklığa ve düzensizliğe, karışık ortamlara, yapay ve kimyasal maddelere karşı son derece duyarlıdırlar.
Kristal çocuklar doğuştan şifacıdırlar. Kalplerinde o kadar çok sevgi taşırlar ki, sadece mevcudiyetleri bile şifa verici bir etki yapar. Çok küçük kristal çocuklar bile enerjiyi derin şifalar verecek şekilde elleriyle, düşünceleriyle hatta kristallerle yönlendirmeyi iç güdüsel olarak bilirler.
Kristal çocuklar şifacılık yeteneklerine olağanüstü bir iman besliyor ve hiç kuşkusuz, onların çok etkili şifacılar olmalarının bir nedeni de budur. Bu çocuklar sadece fiziksel bedenleri değil, insanların kalplerini de şifalandırıyorlar ve insanlara şunları sağlıyorlar: Duygusal şifa, teselli, şefkat ve öğüt vermek. İşte bu sevgileri sunmak kristal çocukların ortak misyonudur. Onlar bize sevgiyi alıp, kabul etmeyi öğretiyorlar.
Kayaların, çiçeklerin arasında ve su kenarında oynamayı tercih ederler. Hayvanlar üzerinde hipnotik bir etki yaparlar. Hayvanlar bu çocukların masumiyetini hisseder, bu yüzden birbirleriyle sevgi-dalga boyunda iletişim kurup birbirlerini anlarlar. Hayvanlarla dost olmaya ek olarak, doğaya yönelik çok derin empatileri vardır. Hayvanların, böceklerin ve bitkilerin duygularını ve duyumlarını hissederler ve onlarla iletişim kurarlar. Bu çocuklar ileride bize doğanın gizemini ve her şeyin canlı olduğunu öğretecek ve onları fark etmemizi sağlayacaklardır.
Bizler; bu olağanüstü ve özel çocukların yetişkin koruyucuları olarak onlara dünyasal yaşamı öğretmeliyiz. Bu onların, psişik olarak açık kalmalarına yardım eder, onlara düşük enerjileri temizlemeyi öğretmeli ve onları bilgiyle güçlendirmeyi amaç edinmeliyiz. Bizler bu çocuklara, bu güzel çiçek tomurcuklarına iyi bakıp, onların açılıp, serpilmelerine yardımcı olmalıyız. Çünkü onlar bu dünyada çok özel nedenlerle bulunuyor
.
|
|
|
90 LI YILLARDA GELMEYE BAŞLAYAN KRİSTAL ÇOCUKLAR |
Yazar: Emka - 30-01-2017, Saat: 06:07 - Forum: İndigolar
- Yorum Yok
|
|
1995 yılı birçok insanın kemirici bir huzursuzluk duyduğu bir yıldı. O yıl birçok birey çok derin ruhsal deneyimler geçirdi. Kristal çocukların o tarihte gelmeye başlamaları tesadüf değildir. Onlar, yetişkinlerin en sonunda çocukların daha yüksek titreşimleri ve daha saf yaşam biçimleri için hazır olduklarını biliyorlardı. İlk gelen kristaller, 1995'in yüksek düzeyli bebeklerin kitlesel gelişi için uygun olacağı sinyalini vermiş olanlardı. Doğan kristallerin sayısı artmayı sürdürmektedir ve her yılın yeni doğan kristal çocukları; giderek artan derinlikte, ruhsal yetenekleri gözler önüne sermektedirler ve daha da sereceklerdir.
Kristal çocukların bu yetenekleri çoğu zaman bilimsel olarak açıklanamadığından maalesef bu çocuklara Otistik tanısı konmaktadır. Oysa ki, Otizmin tanısal kriterleri çok açıktır; otistik kişi öteki insanlardan kopuk bir halde, kendi dünyasında yaşar. Otistik kişi, başkalarıyla iletişim kurmaya ilgi duymadığı için konuşmaz. Kristal çocuklar ise bunun tam tersidir; onlar geçmiş tüm kuşaklar arasında insanlara en bağlı, konuşkan, ilgili ve sokulgan olanlarıdır. Onlar ayrıca felsefidirler ve ruhsal olarak yeteneklidirler, görülmemiş bir sevecenlik ve duyarlılık düzeyi sergilerler.
Eğer biz bu çocuklara hastalık damgasını vurarak ve ilaçlarla uyuşturarak bize boyun eğmeye zorlarsak, semavi alem tarafından gönderilen bir armağanı zayıf düşürmüş oluruz ve daha kök salmadan bir uygarlığı yıkmış oluruz. Allah'tan bize kristal çocukları gönderen aynı semavi alem, bu çocukları savunanlara ve destekleyenlere yardım etmektedirler.
Kristal çocuklarla ilgili her şey, daha onların döllenmelerinden itibaren olağanüstü şekilde gelişmeye başlar. Doğdukları andan itibaren gözlerinde çok güçlü ve bilen bir bakış vardır ve her zaman her durumda sakin ve güvenli davranırlar. Bu anlamlı ve yoğun gözler, Kristal çocukların yaşamda geç konuşmaya başlamalarının nedenlerinden biridir, çünkü onlar sadece gözleriyle bir çok şeyi ifade edebilirler.
Gözleri, yetişkinler üzerinde sahip oldukları hipnotize edici gücün bir parçasıdır. Kristal çocuklar insanların dış görünüşlerinin ötesini görür... Onlar içsel, ruhsal ışığı görürler ve her şeyi içlerine alırken gözleri huşuyla açılır. Onların gözleri derin ruhsal anlayışlarını yansıtıyor. Bunlar meleklerin gözleri gibi sevecen, sabırlı ve şefkatli gözlerdir.
Kristallerden yayılan sevgi karşı konulmazdır. Normal olarak çocuklardan kaçınan insanlar bile kristal çocukların sıcak kişiliklerine, karşı konulmaz bir çekim hissederler.
Sadece kristal çocukların değil, onların anne ve babalarının da ruhsal olarak son derece duyarlı oldukları görülür. Çünkü bu çocukların ruhları, aşikar bir biçimde, onları ruhen besleyici bir ortamda yetiştirebilecek ana-babaları seçiyorlar. Kuşkusuz, ruhsal farkındalıktan yoksun ana-babalardan doğan çocuklar da var. Böyle durumlarda onların yakın aile çevrelerinden, büyükanne, dede, teyze, amca gibi, bu çocukların ruhsal bilgilerini ve yeteneklerini koruyup geliştirmelerine yardımcı olan son derece gelişkin insanların yardımlarıyla büyürler.
Kristal çocuklar doğuştan psişiktirler: Bebekken, melekleri ve hami varlıkları net bir biçimde görebilirler, insanların zihinlerini derin bir biçimde okuyabilirler ve bizlerin vizyonlarını görerek, bize güvenip güvenmeme konusunda kararlarını verirler.
|
|
|
12 SAYISININ GİZEMİ |
Yazar: Mutlakguc - 30-01-2017, Saat: 00:39 - Forum: ENTERESAN BİLGİLER
- Yorum Yok
|
|
12 sayısı, aslında hemen her gün karşımıza çıkmakta; yani, en azından her saate baktığımızda 12 rakamdan birini görmekteyiz. Kâinata baktığımızda insanoğlunun kendi düşünceleriyle ürettiği bir çok olayda da 12 rakamını görürüz. Peki nedir bu 12 rakamının sırrı? İsterseniz ilk önce 12 rakamıyla ilişkili belli başlı bilinen tanımlamaları bir sıralayalım;
1) 12 sayısının gizemi, gökyüzündeki on iki yıldız grubundan (burcundan) geliyor; ama bu sayının asıl özelliği; 2, 3, 4, ve 6 rakamları ile bölünebilmesi ve eski çağlarda en çok kullanılan sayı birimi olmasıdır. 12 sayısı, bugün bile düzine adıyla sayı birimi olarak kullanılırken; katları olan 24, 60 ve 360 da zaman ve açı birimleri olarak kullanılıyorlar.
2) Bir çok mitolojide 12 tanrıya rastlamaktayız klasik yunan mitolojisinde Olympos dağında 12 büyük tanrı vardır bunlar;
1. Zeus,
2. Hera,
3. Athena,
4. Apollon,
5. Artemis,
6. Hermes,
7. Hephaistos,
8. Hestia,
9. Ares,
10. Aphrodite,
11. Demeter,
12. Poseidon
3) Hz İsa'nın 12 havarisi vardır;
1. Petros,
2. Zebedin'in oğlu Yakup,
3. Yuhanna,
4. Bartolomeus,
5. Andreas,
6. Filipus,
7. Tomas,
8. Alfeus'un oğlu Yakup,
9. Yehuda (Taday)
10.Yehuda (İskariyot)
11.Matta
12. Simun.
4) Şia da 12 imam vardır;
1. Hz. Ali,
2. Hz. Hasan,
3. Hz. Hüseyin,
4. Zeynel Abidin,
5. Muhammed el-Bakır bin Ali Zeynelabidin,
6. Cafer es-Sadık bin Muhammed,
7. Musa el-Kazım bin Cafer,
8. Ali er-Rıza bin Musa,
9. Muhammed et-Taki bin Ali,
10.Ali en-Nâkî bin Muhammed,
11.Hasan el-Askeri bin Ali en-Nâkî,
12.Muhammed el-Mehdi bin Hasan el-Askeri.
5) Güneş ve Ay'ı sayarsak 12 gezegen, eski medeniyetlerden beri biliniyor;
1. Güneş
2. Ay
3. Merkür,
4. Venüs,
5. Mars,
6. Dünya,
7. Jüpiter,
8. Satürn,
9. Uranüs,
10.Neptün,
11.Plüton,
12.Nibiru yada Marduk…
6) 12 Marduk gezegeninin dünyaya felaket getireceği...
7) Nostradamus'un son olarak 2012 için kehanette bulunması.
8) 12 Eylül darbesi
9) Çin takvimi 12 hayvanlıdır;
Fare yılları. 1936 1948 1960 1972 1984 1996 2008
Boğa yılları. 1937 1949 1961 1973 1985 1997 2009
Kaplan yılları... 1938 1950 1962 1974 1986 1998 2010
Tavşan yılları... 1939 1951 1963 1975 1987 1999 2011
Ejderha yılları.. 1940 1952 1964 1976 1988 2000 2012
Yılan yılları. 1941 1953 1965 1977 1989 2001 2013
At yılları. 1942 1954 1966 1978 1990 2002 2014
Koç yılları. 1943 1955 1967 1979 1991 2003 2015
Maymun yılları... 1944 1956 1968 1980 1992 2004 2016
Horoz yılları. 1945 1957 1969 1981 1993 2005 2017
Köpek yılları. 1946 1958 1970 1982 1994 2006 2018
Domuz yılları. 1947 1959 1971 1982 1995 2007 2019
10) Musevilik'te Hz. Yakup'un [İsrael] 12 oğlu (ve İsrail'in 12 kabilesi).
11- La İlahe İllallah (Kelime-i Tevhid), Arapça 12 harftir.
12) Bir yılda 12 ay vardır.
13) Astrolojide 12 burç vardır.
14) 12 sayısı, Kurân-ı Kerîm'de 4 defa geçiyor;
«(Yine) Hatırlayın; Musa kavmi için su aramıştı, o zaman biz ona: "Asanı taşa vur" demiştik de ondan on iki pınar fışkırmıştı, böylece herkes içeceği yeri bilmişti. Allah'ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparak karışıklık çıkarmayın.» (Bakara Suresi, 60)
«Biz onları (İsrailoğulları'nı) ayrı ayrı oymaklar olarak on iki topluluk (ümmet) olarak ayırdık. Kavmi kendisinden su istediğinde Musa'ya: "Asan'la taşa vur" diye vahyettik. Ondan on iki pınar sızıp-fışkırdı; böylece her bir insan- topluluğu su içeceği yeri öğrenmiş oldu.» (Araf Suresi, 160)
«Andolsun, Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz (misak) almıştı. Onlardan 12 güvenilir-gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup-desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.» (Maide Suresi, 12)
«Gerçek şu ki, Allah katında ayların sayısı, gökleri ve yeri yarattığı günden beri Allah'ın kitabında on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır. İşte dosdoğru olan hesap (din) budur. Öyleyse bunlarda kendinize zulmetmeyin ve onların sizlerle topluca savaşması gibi siz de müşriklerle topluca savaşın. Ve bilin ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.» (Tevbe Suresi, 36)
15) Tapınak şövalyeleri, 12 kişiydi.
16) AB bayrağı, 12 yıldızdan oluşur.
17) İncil'de Meryem Ana'nın başında 12 yıldızlı bir taç olduğundan bahsedilir (vahiy12-1)
18) Hinduizm'de de Buda'nın da 12 öğrencisi olduğu söylenir.
Ve daha bilemediğimiz ne çok 12 rakamlı olay vardır. Aslında bu 12 sayısına ebced hesabıyla baktığımızda, karşımıza insan çıkar. Her ne kadar hemen hemen her sayı içinde bu kadar örnek bulabiliyor olsak da özellikle insana çıkıyor olması, 12 rakamını daha bir önemli hale getiriyor. Bir de 2012 kehanetleri, Marduk olayları ve dünyanın yok olacağı kaos teorilerini de katarsak, işin içinden çıkılmaz hale geliyor.
|
|
|
|